Tumgik
#kabin bana
noctumbra · 7 months
Note
Merhaba Elif♥️ Ben de tercümanlık okuyorum ve mezun olmama daha uzun bir süre var ama iş bulma konusunda endişeliyim açıkçası. Okurken de çalışmak istiyorum ve eğitimime de katkısı olabilecek bir şeyler yapmak istiyorum ama ne yapılır nasıl yapılır emin değilim. Daha okurken kendi alanımda iş bulmanın da zor olduğunu biliyorum. Sen okurken çalıştın mı ya da bu konuda verebileceğin tavsiyeler, söyleyebileceğin bir şeyler var mıdır? Biraz kişisel bir soru galiba ama iş bulduğunu görünce sormak istedim🥰
merhabaaaaa!!!
ben okurken çalışmadım çünkü benim okul yıllarımın çoğu (5 yıllık okulun 2-2.5 senesi) pandemi yüzünden arada kaynadı.
ama eğer tercümanlık alanında bir şey yapmak istiyorsan okurken en kolay yapabileceğin iş oyun çevirisi ve yerelleştirmesi olur. linkedin'de bulabilirsin eğer bakarsan. oyun yerelleştirmeleri genelde gönüllü çalışmaya odaklı, bir ödeme yapılmasını bekleme ama senin için tecrübe olur. belki yerelleştirme yaptığın yerde rütbe alırsın, o tecrübeyle başka bir çeviri işine girersin.
onun dışında tercümanlık bürolarına başvurabilirsin. ödeme yapılmasını ya da yapılırsa da çok büyük bir miktar beklemeden, büro ortamını ve işlerin nasıl yürüdüğünü genel hatlarıyla öğrenme şansı yakalayabilirsin. nerede okuyorsun bilmiyorum, o yüzden tercümanlık bürosu olayı okuduğun yere göre kalite ve sayıda değişiklik gösterebilir.
dizi/film altyazı çevirmenliği yapabilirsin. alım yaptıkları zamana ve siteye denk gelirsen onda az da olsa bir ücret alıyorsun diye biliyorum. araştırman gerek ama, her zaman alım yapmıyorlar sanırım.
henüz iş olayım kesinleşmedi, dün görüşme oldu sadece. ama bu görüşmeye gittiğim iş biraz karışık. hani %100 tercümanlık değil. hastanede yabancı hastaların herbiri için hem tercümanlık hem de asistanlık gibi bir şey yapacağım eğer olursa. bakalım djdjs
bu arada eklemek isterim: eğer ikinci bir üniversite düşünürsen (aöf mesela), bölümle alakalı, bölümüne yardımcı olacak bir bölüm okuyabilirsin. iki seneliklerde turizm rehberliği var sanırsam, dış ticaret ve/veya lojistik de iki senelik. dört senelik düşünürsen de uluslararası ilişkiler öneririm. çoğu işe alımlarda (linkedin üzerinden baz alarak konuşuyorum) bu tarz dallarda bir belge istiyorlar ve hem artı olur sana. öne çıkarır seni iş başvurularında.
umarım yardımcı olmuşumdur. bu dediklerimi zamanında ben yapmış olsaydım iyi olabilirdi sjdjsjdj. ama pandemi çıkınca çoğu planım değişti, yattı, bişiler oldu. umarım sende öyle olmaz.
başarılar diliyorummmm. umarım gönlünce olur ve güzel tecrübeler edinirsin okurken <33
1 note · View note
emektarbircadillac · 7 months
Text
Türban değil, tesettür!
Mefhumlar kimsenin üzerine düşünmediği kadar ciddiyet kesbeder. Zira mefhumların yanlış kullanımı, anlamak, anlatmak ve anlaşılmak gerekliliklerini daha da zorlaştırır; aynı zamanda içlerinin boşalmasına ve farklı anlamlarla dolmasına sebep olur. Anlamsızlaşan ve/veya anlamı değişen kavramlar ideolojilerin elinde oyuncak olur ve tehlikeli hâle gelir. Buna en temel ve anlaşılır örnekler "özgürlük" ve "saygı" kelimeleri olabilir.
Bu çerçevede günümüzde inandığını ve dahi önemsediğini iddia eden insanların dahi sıkça düştüğü bir kavram yanılgısı var; tesettür yerine türban kelimesini kullanmak. Öncelikle kelimelerin sözlük anlamına bakmak, ardından daha derine inmek gerek¹:
Tumblr media Tumblr media
Tesettür kelimesinde derine inmeden evvel daha taze bir kelime olan türbana bakalım: Türban Türk kaynaklarında ilk kez 1930'da "Batıda 1920'li yıllarda moda olan sarık şeklinde kadın başlığı" şeklinde kullanılmıştır. Burada ve sözlük anlamında dikkat çeken en önemli detay ise örtünün sadece başa ve hatta sadece saça indirgenmesidir. Keza 28 Şubat sürecinde İhsan Doğramacı tarafından Kenan Evren'in söylediği iddia edilen sözlere ve kendi düşüncelerine bakarsak:
Evren bana bir gün, "Kabine üyelerinin birisinin hanımı (Mehmet Keçeciler'in eşi) ne güzel, gayet çağdaş şapka gibi bir şey giyiyor, ne kadar medenice, bari başını örtmek isteyen başını bu şekilde örtse ne iyi olur" dedi. Lügat kitaplarına baktık. Fransa'da 'türban' diyorlar. Bone gibi bir şey. Başını kapatmak isteyenler için bu önerildi. Şu an başörtüsü unutuldu, türban gündeme geldi. Birisi saçının görünmemesini istiyorsa ve bunu medeni olarak yapıyorsa bence ona yasak yok. İkinci gerçekse, yürürlükte olan bir kanun varsa, beğenmeyebilirsiniz, değiştirilmesi için çalışırsınız ama beğenmediniz diye karşı da çıkamazsanız. Böyle bir kanun varsa düzenlenmeli³.
türbanı "saçının görünmesini istemeyen kişinin şapkavarî taktığı, başın şeklini ortaya koyacak kadar dar olan medeni sargı" olarak özetleyebiliriz.
Tesettüre gelecek olursak:
Kelimenin kökünü oluşturan setr, “örtmek, gizlemek, perdelemek, engel olmak” gibi mânalara gelir. Aynı kökten sitr gizlenmeye yarayan engel, perde vb. şeyler için ve mecazen “çekinme, korku, hayâ” anlamında kullanılır. Yine bu kökten türeyen seter “kalkan” mânasındadır; setîr ve mestûr mecazen “iffetli” demektir⁴.
açıklamasından da anlaşılacağı üzere sadece saçı/başı değil, tüm bedeni ve ahlâkı kapsayan bir kelimedir. Tesettürün aslî görevi ilgi çekmemek ve gizlemektir. Bu çerçevede tesettürlü bir kişinin zengin mi, fakir mi; güzel mi, çirkin mi; kusuru var mı, yok mu; ziynetli mi, değil mi gibi akla gelen diğer tüm bilgilerin gizleneceği/örtüleceği şekilde olması gerekir.
Hulâsa-i kelam, türban kelimesi tesettür kelimesi yerine kullanılabilecek bir kelime değildir. Kapsamları, alanları ve ifa ediliş şekilleri birbirinden farklıdır. Her şeyden evvel kaynakları farklıdır ve bir Müslümanın kaynağı bellidir, ona uymalıdır.
Not: Yazı okunurken akla gelebilecek başka bir düşünceye evvelden reddiye olarak belirtmek isterim ki, kavramlara karşı bu derece önem verme ve açıklama yapma ihtiyacı boş ve/veya kuru bir edebiyat değildir. Zemini boş ya da işe yaramaz bir eylem hiç değildir. Kavramların menbaını ve amacını bilmeyen daha kolay savrulur.
Dürüst bir insan, inansa da inanmasa da mefhumları yerli yerinde kullanmak borcundadır.
Necip Fazıl Kısakürek
Vesselam.
———
¹ Tesettür, Arapça bir kelime olmasına binaen Türkçe sözlükten daha iyi açıklayacağı düşüncesiyle TDV İslâm Ansiklopedisi'nden alındı. Türban, Fransızca² bir kelime olup Oxford Languages sağlayıcısından alındı. ² Kelimenin aslen Türkçe olup Batı dillerinden anlamı değiştirilerek geri alındığı da söylenir. ³ Dönemin Hürriyet Gazetesi ve Evren'in Habertürk'teki açıklamaları bu sözleri destekliyor. ⁴ TDV İslam Ansiklopedisi (birinci maddedeki linkten ulaşılabilir.)
40 notes · View notes
yantekerlek · 11 months
Text
kabine girmeden önce çıkışta bana uzatılacak olan kimliğimi alma komutunu yazdım kafama. imzadan sonra kadın görevli uzatma hareketi yaptı bana doğru. baktım elinde zarf, pusula, mühür. refleks bu ya uzandım. sonra kafam kocaman soru işaretine dönüştü. kadın da şaşkına döndü. meğer ben eğilip imza atarken kafamın üstünden doğru diğer seçmene uzatıyormuş. az daha gün boyu oy kullanacaktım. müthiş bir kısır döngü. çat çat çat basıyorum tayyip'e. kan ter içinde kalmışım. Allah rızası için su verin diyorum. dilim damağım kurumuş. bonem kaymış. dizlerim toz toprak. sandık görevlilerine bakıyorum bir şey yapamayız diyorlar. müşahitlere bakıyorum bi tanesi bir lokma kalmış sandviçini uzatıyor. oy kullanmaya devam ediyorum. seçim sonuçları açıklanıyor ben hâlâ kabindeyim. cenin pozsiyonunda yatıyorum. temizlik görevlileri gelip beni de süpürüyorlar.
32 notes · View notes
Text
Arkadaşın Türbanlı Karısını Siktim! (Sinan 25 Y., Konya)
Merhaba 31'ci dostlar. Herşeyin arkadaşının karısı Mine'nin bana tuhaf bakmasıyla ve bana yakın davranmasıyla başlıyor. Mine, kumral, 1.60 boylarında, yüksek olarak 65 kilo, saf, çok güzel olmayan, ama iri göğüslü, dolgunlı, taş gibi bir hatundur. Kocası ise tam bir piç. Karılarımız Konyada bir firmada beraber çalışıyolardı. Zaten Mine'yle ilk tanışmamız da karımın sayesinde gercekleşti. Mine ve kocası Mersin'liler. Memleketlerinde sevmişler ve evlenmişler. İkisinin de ailelerine rıza göstermemek için, Mersin'den çalışmak için Konyaya taşınmamışlar. Konya'da kimseleri yok. Karım, "İşyerinde Mine diye yeni evli bir arkadaşımız var. Mersin'liler ama burada hiç kimseleri yok, bir akşam bize oturmaya gelecekler, olur mu?" dedi. Ben de, "Tabiki karıcığım,
Neyse, birkaç gün sonra bize oturmaya geldiler. O gün beş hoş sohbetten sonra kafa yormak için, sık sık görüşmelerimizye merhaba. Bunlarla samimiktik, sürekli geziyor, birlikte kalkıyoruz. 1 yıl falan bu devam etti. Bu arada Mine 28 yaşında, türbanlı, balık etli bir kadın. İlk başladığında Mine'nin hiçbir şeyi iyi imi çekmiyordum, karımı seviyorum, seks hayatımız da olduğu için Mine'yle çokta fazla ilgilenmiyordum. Zaman zaman bu kadar ölmek tabi, Mine'nin konuşması ve giyinişi çok olmaya başladı. Benimki türbanlı olduğu için değildiler ve kötü giyerdi, ama çok kabin değil, zaten kıskanmıyordum. Mine'nin kalçaları iri olduğu için etekten net belli olur. Memeler de dik ve yuvarlaktı, badiden gibi fırlayacak gibi olacak. Zamandan kurtulmuş gibi olmuştum Mine'ye. Görüştüğümüzde, biz bayanlarla birlikteyken, Mine gidişkça, o taş gibi kalçalarına bakmıyordum. Yürürken kıvırtakdu orospu. Göğüsleri de adım attıkça titriyordu. Bunu bunu izlemekkce yarrağım kazık gibi bir şekilde, hemen oracıkta bunu bağıra bağırta aşırıya kaçmak. Ama gidişe banyoya gitmeye 31 dikkatdum.
Haziran'da bir gün, Mine'nin kocasıyla çarşıda karşılaştım, birliktek bir çaybahçesine içiyoruz, sohbet ediyoruz. Konuyu açtı ve bana bir itirafta bulundu, eşini Ebru isimli bir orospuyla aldatıyormuş. Bunu duyunca şok oluyorum. Pezevenk herif bir de marifetmiş gibi, "Ebru çok azgın abi ya, hergün sikişmek istiyor... Ben de Ebru'yu doyurmaktan Mine'ye gücüm ve benim yarrak kalkmıyor!" diye diye bana anlatmıştı. İnanan çok, içimdekin, (Bir insan kız mı?) Ama onun anlatmasına gerek yok, zaten Mine'nin de yarrağa sahip olduğu her halinden belli olur. Mine ateşi gibi yanıyormuş gibi, gelecekken bir anda göze gelecektik, bakışlarıyla, (Yarrağa beni doyuruyor!) der gibi bakıyor gibiydi. Bu benim kafama kafama kafama geçmiyor, geceleri Mine'nin o dolgun kalçalarını karımı gibi sikiyordum. Karımın göğüslerini yalarken, Mine'nin o göğüslerini yalar gibi yalıyordum. Karımın arkasının sikerken de Mine'nin o dolgun kabanı siktiğimi, karımı perişan ediyordum.
Yine bir gün bunlar biz geldiler. Mine, heryerini belli eden daracık diz altı bir etek giymiş, üstünde de beyaz bir badi vardı. Siyah çizgilerin askıya uygun belli ve sağlık sistemleri. Topuklu kırmızı ayakkbılarla bir afet vardı. Az önce. Mine'yi o top alışverişi yemekla küçük bir referans, "Hadi kalkın, satıştan gidiyoruz!" dedim. Kabul ettik ve evden çıktık, bindik benim arabaya. Ben aynadan sürekli Mine'yi izliyordum. AVM'ye hayır. Arabadan içinde Mine'nin içinden sıyrıldı ve sütun gibi eteği üstüne kadar açıldı. Kocasının umrunda bile değildi. (Nasıl olurda böyle bir şey sikmiyordu?) Benim yarrak yine kalkmıştı, "Siz gelin, biz arabayı daha iyi bir yere park edip geliyoruz." dedim. Maksadım Maden' yle kocasını önden giyerken, arkadan karımla o kocaman iri dolgun kalçaları bakmakti. Ve sanırım orospusu benim olabileceği gibi, taş gibi sallaya sallaya düşünüyorum. Arada sıralarından arkaya eğitim, karıma bulutlar söyleyip, sonra da manalı manalı gözlerime ve kalkmış yarrağıma, (Kalçalarım gitti mi?) dercesine gülümsüyordum. O da boz bitmişti.
AVM'de bir süre dolaşıp bize tekrar tekrar. Kocası salonda TV'nin kullanımına hemen hemen, Maçı düşünmek istendi. Karılarımız da yemek yemek için geçişler. Tabi ben AVM'de acaip azdım, kuduruyorum, yarrağım da projek üzere. Mutfağa giderken karima, "2 dakikalık yatak keyfi gelsene!" dedim. Karım açısından mı anlamadı ve "Ne vardı?" dedi. "Önemli yok, sen gel bir!" dedim. Karım, "Elimi kurulayıp geliyorum!" dedi. Mine karımı sikeceğimi anlamıştı, kalkmış yarağıma. Karım ellerini kuruladıktan sonra birlikte yatak eğitimine geçtik. Karımın daha ne hale geldiği demesine kullanımda, kar ellerimin geneline kavuştuğunda, genel olarak domaltının külodunularına indirdiğimde sona ermişti "Herif saçmalama, tercih edilecek var..." dedi. Ama ben yarağımı, arkadan karımın köklemiştim bile. Karımın, "Kapı açık..." demesine aldırışmadan, deli gibi pompalıyordum. Amacım biran önce güçlendi, onun için hızlı hızlı sikiyordum karımı. Ama makyaj masasının aynasından bakıldığında, Min'nin koridordan baktığını görünce, hızlandırmak için yavaşladım...
Mine'nin tam görmesi için, yarrağımı karımından çıkacak, karımı yalayıp, yeniden canlandırabilirdi. Karımın amınalanmasına dayanamaz, inlemeye bile. Birkaç köklememden sonra karım boşalmış, "Ben bittim, hadi çabuk, sen de boşal!" demeye. Herzaman gibi, yarağımı karımın amından, götal soktum ve hızlı pompalamadan boşdım. Kağıt havluyla karımın düzleri ve yarağımı düzken, Mine de göldeki sıvıştı. Karım külünü giydirmek, üstünü yemek pişirmek için pişirmekten sonra, yemek yeme'nin gitti, ben de fermuarımı, salona Mine'nin kocanın dövüşüm. O akşam yemek yoluyla Mine'nin gözleri benim üzerimdeydi, manalı manalı hep...
Aradan 2 gün boyunca veyken işte telefonum, gündem bir numara arıyordu. Açtım, "Alo, buyrun?" dedim. Karşımdaki, "Selam Sinan, Mine ben..." deyince yürekten durdum. Ne var ne yok muhabbetinden sonra, "Evdeyim, müsaitsen bir 10 dakikaya uğrayabilir mi? Seninle istediği bir konu var. Ama ihtiyacından gerekli!" dedi. "Tabi!" dedim ve hemen işyerinden alıp, uçarcasına Mine'nin evine gittim. Kapıyı çaldım, Mine açtı. Offf, o oldu! Mine diz üstü bir gecelik giymişti. Siyahlığın içinde sütyen olmazdı. Belli kine da yeni ağda montaj, kaymak gibi giydirmek. O manzarayı bayılacaktım nerdeyse, tutulmuştu. Mine'nin gülerek, "İçeri girmeyecek mi?" lafıyla geldiğim ve ürünmı içeriğinde, rahatım. Mine de geldi yanıma oturdu. Heyecanla, "Evet dinliyorum, konu nedir?" dedim. "Bak Sinan lafı döndürüp doyacağım! Kocam olacak pezevenk beni orospunun aldatıyor, ben de onu aldatacağım! dedi ve işini yapma... akşam da karını sikerken benim gözümi gördün! Beni anlatmak için can atmak istiyorum!" dedi ve bunuma yapımını yapmak... akşam da karını sikerken benim gözümi gördün! Beni anlatmak için can atmak istiyorum!" dedi ve bunuma yapımını yapmak...
Şok olmuştu, ama tabii ki yardım verdik ve öpüşmeye başladı. Mine'yi deli gibi giyemiyor, bir yandan da, "Göğüslerimi okşa!" çocuk. Aman Tanrım, o taş gibi kalçaları ve dolgun göğüsleri avuçlarmdaydı. Adeta eziyordum memelerini. Eğildim göğüslerine, somurmaya başlamaya başlamaya başlamaya, ama nafile sığmıyordu...
Salonda biraz yiyiştikten sonra bunu kucaklayıp yatakta baş edebilmem. Geceliğini, sadece tangasıyla sırtüstü yatırdım ve bir benim de soyunup, dudaklarından başlayan öpmeye, doğru yalayarak doğruya. Tangasını sıyırdım aklım duracaktı, o nasıl bir amdı öyle! Yeni traş, amı par kısmen, aynı zamanda da ateş ediyordu. Amınına servise gidenle yola çıkmış. Karı kafamı bastırıp, "Daha hızlı yala!" diye inliyordu. Amcığı zaten sırılsıklam ve yapılışı yapılışı. Bunu yalayarak bir kere veyagazm sonra, amından kasıklarına, doğru indim ve baldırlarını yalamaya devam ettim. Evet, o gibi kadın altmda zevkten zevkten taştı. Bu da beni dahada değildi...
Mine'yi çevirip, dolgun kalçalarına yumuldum, götünün yanaklarını iki yana ayırdım ve göt deliğini dilleyip, somurmaya başladı. Mine'yi inerek, "69 aşkımızı damarım, ben de senin o koca yarağını emmek istiyorum!" dedi. Hemen sırtüstü yatıp, "Hadi gel ozaman!" dedim. Minenin başında yarrağıma, amı da ağzıma gelecek şekilde üzerime uzandı ve yarrağımı ağzına aldı. Aman Tanrım, o ne biçim yarak yalama öyle, emmiyor sanki vakumluyordu. Bir yandan da amını ağzıma bastırıp, inliyor, kıvranıyordu. Yarrağıma dişlerini tüketen, sonuna kadar ağzına alıyor, gırtlağında kapsamındaki günlerinden. Bu nasıl bir azgınlıktı böyle, kadıniliklerimi e küçük olan. Kendi karım hiç bu kadarlı yalamamıştı. Mine'deki aylardır sikilmemenin azgınlığı ortaya çıktı. Yarrağımı yamayı bırakmayı ve "
Mineyi domaltıp köpek pozisyonuna getirdim ve yarrağımı arkadan amına bir anda yaralı. Şloop diye çıkan bir sesten sonra, amına deli gibi gitmeye alındıktan sonra. Mine'yi, yastgömdü, götünü büyütüyorti götünün yanaklarını el yanlara ayır, daha derinlere köklememi istiyor. Götünün kapkara deliği de maçmanın göbeği gibi gösteriler yapılır. Ben amini siktikçe, Mine inliyor, kalçalarını bana doğru bastırıyor, "Erkeğim ne kadar büyük ve semsert bir yarrağın var, hepsini sok aşkım, midemi, kocamın sikemediği amımı götümü sik, parçala beni!" diye yalvarıyordu. "Biraz daten sik, hadi sok o yarrağını götüme, AVM'de kalçalarıma nasılda bir kez daha veya gaze'yi sonra," yarrağımı ilkinden götüne dayadım ve yüklendim. Yarrağımın başı götüne, ama göt deliği çok dardı, gerisi çok zor giriyordu. "Alacam hepsi, hadi sok!" diyor, götünü bana doğru geliyordu. sonunda ıhılaya ıhılaya yarrağımın tamamı götüne aldı. Offf, Tanrım, o nasıl bir kutuydu öyle! Daracık ve taştan. Bunun AVM'de nasıl kıvırttığını düşünüyorum yavaş yavaş pompalıyordum götüne... yarrağımı ilkinden götüne dayadım ve yüklendim. Yarrağımın başı götüne, ama göt deliği çok dardı, gerisi çok zor giriyordu. "Alacam hepsi, hadi sok!" diyor, götünü bana doğru geliyordu. sonunda ıhılaya ıhılaya yarrağımın tamamı götüne aldı. Offf, Tanrım, o nasıl bir kutuydu öyle! Daracık ve taştan. Bunun AVM'de nasıl kıvırttığını düşünüyorum yavaş yavaş pompalıyordum götüne...
Hızlanmaya devammda Mine, "Çok acıyorm, yavaş yap!" diye yalvarıyordu. Ama nafile, dinlemiyordum bile, gözüm dönmüştü birkere. İkinizin yanına gideceğim ve kasıklarından yola çıkarak yola çıkmaya başladık. Bir süre sonra o da alıştı, "Aşkım, çevrem benim, ne güzelsun götümü!" diye inliyor, hem de (acıdan mı,tan mı anlamak) ağlıyordu. Ben bu arada elimin birde amına attım, amini okşıyordum. Mine sürekli orgazm olup boşalıyor, amından çeşme gibi sular akıyordu. "Boşalacacağın zaman amıma boşal lütfen!" dedi. "Tamam aşkım!" deyip, bir süre daha götünden siktim. Artık ben de dolmuştum, mülkk olacaktım. Götünden amına yerleştirdim yarrağımı, 1-2 dakika da amından sikip, daracıkına oluk oluk boşalttım düzlerimi...
Yorulmuş, sırtüstü biraz uzanıp dinlenmek üzere, ama Mine halen kuduruyordu, halen azgındı. Yarrağımı ağzına alıp, deli gibi somurmaya başladı. Yarrağımı tekrar kaldırdıktan sonra göğüslerimin yoldan çıkıp, göğüsleriyle yarrağıma 31 atış başladı. Arada ağzına alıp emiyordu. Karı çığırından ortaya çıktı, tekrar 69 olduk, 20 kez kez yalandıktan sonra, bir daha amından siktim ve tekrarına boşaldım. İkimiz detik artık, duş almış ve ben giyinip işe gittim.
O zamandan sonra 2 güne bir güne bir Mine'yi yarrağa doyurup geldik. Bu gibi ben de çok memnundum, çok arzulu, taşlı ve doymak bir önceki gibi. Bazen ben işyerindeyken, o izinli olup, o siyah geceliğiniip, Webcamda şow yapıyor, amına götüne salatalık sokup, "Canım yarak istiyor, hadi gel, sik beni!" bence kudurtuyor beni...
Tanrı böyle bir azgın ve arzulu bir görüşmeden bahsedeyim.
İyi günler ve iyi sikişler!
[Sinan]
145 notes · View notes
cokerkendegilmiydi · 9 days
Text
Dün bir mağazada çok tatlı bir çalışan kız vardı baya yardımcı oldu bana bir şeyler alırken sonra kabin tarafında biraz sohbet ettik benle aynı yaştaymış ve anladığım kadarıyla zor bir hayatı var, seni gerçekten hiç unutamayacağım içim kıyılıyor böyle durumlarda benim..
2 notes · View notes
tilkilerr · 11 months
Text
nesi nasıl anlıyorsun bilmiyorum ama gelip bana sarıldığın için teşekkür ederim.mama kabin dolu ve kum kabin temiz olduğu için yaptığınin sahici olduguna jnsniyorim patinden gotemiyorum yazdigimio
8 notes · View notes
queenisword · 1 year
Text
HÜRRİYET ATEŞİ
Bir hatırlayalım bu tarihten 99 yıl önce yani 1923’te atam ve yol arkadaşları yıllar sürmesi dileğiyle bize çok büyük bir armağan verdiler. O armağan 29 Ekim Cumhuriyet Bayramıydı. 1925’ten bu yana her yıl Türkiye ve KKTC’de okullarda, sokaklarda, stadyumlarda ve daha nice yerde törenlerle kutladığımız bu bayram sayesinde egemenlik millete ait oldu. Halk yöneticisini kendi seçti ve haklarını güvence altına aldı. Ve ki bana göre en önemlisi çağdaş ve modern bir toplum yapısı oluşturuldu. Özellikle kadınlar miras hukukundan, okuma hürriyetine; boşanma hukukundan, meslek icra etmeye; kıyafetten, fikriyata her alanda hak ettiği değere ve kıymete erişti. Peki, hiç düşündük mü 29 Ekim’de cumhuriyet neden ilan edildi? Hemen söyleyeyim 27 Ekim’de İcra Vekil Heyet’inin istifası ve meclisin güvenini kazanabilecek bir kabine listesinin olmaması gibi sorunlara çözüm olması için 29 Ekim akşamı acil bir toplantıyla cumhuriyeti ilan ettik. Şimdi onların verdiği bu armağanın sefasını sürerken o zamanlara bir bakalım. 7 düvel bir olmuş hasta adam diye nitelendirdikleri yüce imparatorluğu yıkmaya geliyordu. Ve nihayetinde dayandılar geçilmez boğaza, Seddülbahir’e, Conkbayırı’na, Anafarta'lara ,Çanakkale’ye. Ama bir şeyi unutmuşlardı karşılarındaki alelade bir ordu değil Türk ordusuydu ve başlarında çocukluğundan beri asker olma hayaliyle yanıp tutuşan vatanı için canını dişine takan Mustafa Kemal vardı. Nitekim bunu unutmalarıyla hayallerine veda etmeleri bir oldu. Aradan aylar geçti ve 13 Kasım 1918’de boğazda düşman gemileri, limanlarda düşman askerleri İstanbul işgal edildi. Bunu gören o adam vatanına kirli ayaklarla basılmasına dayanamadı. 16 Mayıs 1919’da İstanbul’dan Samsun’a Bandırma vapuruyla yola çıktı. Ve işte 4 yıl sürecek Kurtuluş Savaşı’nın ateşi göklere doğru uzandı. Samsun, Sivas, Amasya, Maraş, Urfa, Malatya, Antep, Konya ülkenin dört bir yanından binlerce insan vatanı için seferber oldu. I.İnönü, II.İnönü, Kütahya-Eskişehir, Sakarya Meydan Savaşı, Başkomutanlık Meydan Muharebesi derken 11 Ekim’de Mudanya Ateşkes Antlaşması ve en son 24 Temmuz 1923’te Lozan Barış Antlaşması ile Kurtuluş Savaşı’nda elde edilen başarı siyasi zaferle taçlandırıldı. 29 Ekim’de ise galibiyetleri, mağlubiyetleri, antlaşmaları ve tartışmaları ile vatanı düşmandan kurtarmış yeni bir devlet kurmuştuk. Ya istiklal ya ölüm diye girdiğimiz bu yoldan zaferle çıkmış. Efendiler! Yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz diye de noktayı koymuştuk. Şu ansa o kulmuş devletin içinde onların verdiği mücadele gösterdiği fedakârlıklar sayesinde rahatça yaşayabiliyoruz. İçimizden bazıları hala bu kadar fedakârlığı ve dökülen kanı umursamadan kendince konuşurken onlar için sadece ”Yılların Sefası” çok mu geldi demek istiyorum.
7 notes · View notes
kuzgunun-unuttugu · 9 months
Text
“Gerçekler” dedi, “Gerçekler kalbindeki yalanı bildikten sonra vicdanın ortalığı ateşe verir. Ama” diye devam etti. Sakinliği, her bir kelimesi üstünde durması, gözlerini benden bir saniye ayırmaması…bir şeyler anlatmak için adeta can atıyordu. “Ama ne?” Sorum karşısında bana yaklaştı. “Ama bazı insanlar vicdansız doğar Yoongi. Tanrı hepimize adil davranmaz. Bazılarımız buz gibi kalplere sahip doğarız ve ne biri nede birşey bunu ateşe çevirebilir. Bu yüzden benden vicdanlı olmamı bekleme çünkü ben Tanrının adaletsiz davrandığı çocuklarından biriyim. Taştan bir kalple doğdum ve şimdi hiç bir bıçak bunu deşemez.” Bakışlarını benden çekip yola çevirdiğinde dedikleri karşısında ne diyeceğimi bilememiştim. İlk kez bana kendinden bahsediyordu. Kendi vicdansızlığını dillendiriyordu… “Yalanlarım için beni suçlama, sana söylediklerim için, nefretim için…karşılıksız kalan aşkın için, seni kandırdığım her an için, herkesi kandırdığım anlar için, gerçeklerimin bile gerçek olamayacak kadar sahte olduğu için…her şey için ve hiç bir şey için beni değil Tanrını suçla. Onun hatası say beni. Kudretlinin yaptığı ufacık, toz tanesi kadar küçük bir hata olarak say hepsini. Beni suçlama sadece.” Boğazım düğümlenmiş, içime adeta tonlarca öküz oturmuştu. Bu soğuk havaya rağmen dışarıda onunla kaldığım bu kısacık sürede üşümek yerine her şeyi hissetmiştim. Bu soğukta en çokta Jungkook’u sarmak istemiştim. Çünkü şimdi Tanrıyı suçlasa Nil’e biliyordum onun Tanrısı yoktu. Tanrısız biri tanrının yaptığı hata için yine kendini suçlardı…
Jungkook arabaların geçtiği yola öylece bakarken ben tamamen ona dönmüştüm. Kulağına olabildiğince yaklaşıp tüm rüzgarların onun ile arama girmesini engellemek istedim. Beni duyarken üşüsün istemedim. “Seni suçlamıyorum Jungkook. Tanrıyıda suçlamıyorum ama. Çünkü ikimizde burada bir Tanrı olmadığını biliyoruz, kendimizi kandırmaya gerek yok. Ne yalanlara nede gerçeklerin arkasına sığınmaya ihtiyacımız var.” Dudaklarım onun tenine değmek için çırpınırken aklım kendini kandırmaya çalıştığı o tüm yalanları nasıl boşa çıkarırım diye düşünüyordu. Yalan söylediğini biliyordum, bana bile bakamıyordu. Her zaman bana üstten bakmayı seven Jean Jungkook ilk kez bir yalanı için bana bakamıyordu. Ki bu yalan bellkide söylediği tek gerçekti. Elim onun kolunu kaşesi üstünden sardı. Jungkook’a dokunmak istiyordum. “Ama ben her ne kadar Tanrılara inanmasam da sen benim Tanrımsın Jungkook. Dediklerin Tanrı yüzünden; senin yüzünden oldu. O soğuk kalbin senin ellerin arasında yontuldu. Sende biliyorsun. Gerçeklerin öyle çok vicdanınla yanıyorki bir şey hissetmemek için burayı buza çevirmek istiyorsun.” Elimi, kaşesinin içine sokup kalbinin üstüne koyduğumda bende onun kadar şaşırmıştım; avucumun içinde atan kalp gerçek olamayacak kadar hızlıydı. Kaşlarım çatılırken dediklerimi ve diyeceklerimi saniyeler içinde unutmuştum. Jungkook’un yüzün bakmaya çalmıyordum artık. “Neden kabin bu kadar hızlı?” dedim sessizce. Elimi kalbinden çekmiştim, korkmuştum. Bir süre bekledi ardından dudaklarını yalayıp hala bende olmayan bakışlarıyla “Biliyor musun Yoongi bazen beni bu kadar iyi tanımayandan nefret ediyorum. Her hareketimin ne anlama geldiğini bilmenden, tüm yüz ifadelerimi, kaşımı çatıp çatlamamadan her şeyi anlatmanı…Ama bu ilk. Neden kalbimin senin avucundan bu kadar büyüdüğünü, neyden kaçarcasına bu kadar hızlı attığını bilmiyorsun ve bu seni çıldırtıyor.” Yüzü bana döndü. Sakin gözleri bende, piercinglerin gecede parlarken dudağının kenarında küçücük fark etmesi çok zor bir sırıtmış oldu. “Sensin.” dedi. “Kalbimin kaçarmışçasına atmasının sebebi sensin. Bana Tanrı demen yüzünden, yalanlarımı anlatman yüzünden, beni benden hem nefret ederken hemde severken tanıdığın için atıyor kalbim. En çokta yanımdasın diye, kulağımın dibindesin diye atıyor kalbim. Tanrının bile unuttuğunu birini hatırladığın için atıyorum…” Şok olmuştum. Dediklerini çok iyi duyuyordum ama aklıma varınca tüm cümleler her şey tamamen ters dönüyordu. Ağzım şaşkınlığımla aralanmış, kaşlarım havalanmıştı. “Ne diyorsun?” Zar zor sorduğum soru ardından Jungkook’un ağzından bir kıkırtı düştü. Başını iki yana oldukça eğleniyor gibi salladı. Tamamen yönünü bana çevirdi “Seni diyorum,” eliyle beni gösterirken, sonra kalbine bastırdı elini. “Burada hissediyorum Yoongi. Daha önce kimsenin ayıramadığı bu taştan kalbi tek bir bakışınla tıkıyorsun diyorum.” Gözlerim dolmuştu. O kadar böyle bir şey beklemiyordum ki tüm canlılığımı kaybetmiştim ana kalbim daha önce hiç atmadığı kadar atıyordu; daha önce hiç ölürken yaşadığımı hissetmemiştim. “Tanrı bana ne yaptıysa yaptı.” Sıcak avucumu yanağımı bulduğunda şuracıkta sonsuza kadar kalmak, ağzını tekrar açana kadar yollar geçsin isterdim. “Nede olsa sen varsın, değil mi? Buradasın.” Elimi alıp kendi kalbine bastırdı. Bitmek istedim. Tüm aşkımla, tüm varlığımla Jungkook’a bitmek istedim.
Avucu yanağımı kavramken bir damla yaş aradan sıyrılıp ona ulaşmıştı. Silmedi. İkinci damlada aktı, üçüncü damlada, döndüncü damlada…İkimizde ağzımızı açmazken kalbim onun üstünde onun eli yanağımda ağlamamı dinledik. Jean Jungkook düşündüğümden daha çok seviyordu. Kalbini benim avucuma bırakacak kadar, gözyaşlarımı avuçlarında dinlendirecek kadar çok seviyordu hemde. Tanrım, eğer varsan bu anı yaşamım yap. Ben hep bu anla soluyim bu anla öliyim.
Tumblr media
1 note · View note
mukofarmer · 3 months
Text
Üzerinden birkaç ay geçtiği için sadece en çok hatırladığım anıları yazacağım buraya. Havaalanına ilk indiğimde şehir merkezine gitmem gerekiyordu. Airbnb yaptığım ev ordaydı. Ama taksiciler bizim Türklerden daha kazıkçı. Manyaklar on dakikalık yola kırk kıyam istiyorlar. Bu Türk parasıyla altı yüz liradan daha fazlaya denk geliyor. Neyse iki adamla anlaştım taksiye beraber bindik, taksi parasını üçe böldük. O kadar para vereceğime tek başıma beş km yol yürümeye razıydım. Hoş! O parayı dönerken verdim ama hadi neyse.
İnsan hayatı boyunca sadece bir kere karşılaşacağı insanlarla bir arada olduğu zaman daha rahat daha cesur olabiliyor. Sanki yarın kalkıp yüzüne mi bakıcam mentalitesiyle hareket ediyor. En azından ben böyleyim. Zaten karar aldım. İlerde hayatımı günlük tanıştığım insanlar, anlık ettiğim sohbetlerle geçirecegim. Kimseyi kendime onun sorumluluğunu alacak derece de yakın tutmayacağım. Şu ankiler yetiyor bana. Hatta Bosna'dan döndüğümden beri kimseyle uzun vadeli arkadaşlıklar kurmuyorum. Ve mutluyum. Ben tek başımayken zaten hep daha mutluyum. Her neyse bir kafede otururken garson geldi. Kendi ailesinin işletmesiymiş. Allah bağışlasın şimdi yakışıklı çocuk. Zaten bu Balkan erkeklerinde ekstra bir çekicilik var. Siparişi aldıktan sonra "you are so cute" dedim. Ne olabilirdi ki en fazla. Ama asla kötü bir niyet ve beklentiyle söylemedim. Hiçbir şey demedi. Gülümsedi sadece. Kahvemi getirirken iki tane getirdi. Yanıma oturup oturamayacağını sordu. Oturdu, iki saate yakın sohbet ettik. Adı Armin'di, 21 yaşındaymış. İki saatliğine de olsa iyi bir arkadaş edinmiş oldum. Kazançlıydım. Artı bir puan muko farmer'a.
Balkanlara gelmisken bir şeyler içmeden olmaz tabii. Türkiye'deki arkadaşlarım bile yerin varsa bize de getir dediler. Ama ne yeri. Ben bir tek kabin bagaj hakkı almışım kendime. Akşama doğru (btw Bosna'da hava baya erken kararıyor, saat beşte falan) yıllanmış bir puba gittim. Diğer publara oranla daha elit kesime hitap ettiği için biraz daha pahalıydı. Ama olsundu. Aslında normalde de bira sevmem. Nerde içtiğim fark etmeksizin. Yine sevmedim maalesef o yüzden. Ya millet nasıl içiyor on tane on beş tane anlamıyorum bu çişe benzeyen şeyi.
Normalde umut tüneli şehre uzak olduğu için gitmeyecektim. Taksiye ekstra para verip iki kere daha kazıklanmak istemiyordum. Kahve içerken yanda bir grup Türk'ün oraya gideceklerini duydum. Btw burda Bosnalıdan daha çok Türk var yemin ederim. Kendimi hiç evden uzak, yabancı gibi hissetmedim bu yüzden. Gidip sordum arabayla geldiyseniz beni de alır mısınız diye. Hemşeri hemşeriyi gurbette s*kermiş lafından uzak bir şekilde kabul ettiler beni. Beraber gittik. Bir posta da onlarla arkadaşlık ettim. Ve şunu fark ettim. Çoğu insan kendi başına vakit geçirebilmekten o kadar aciz ki, tek başına bir şey yapmayı çok tuhaf karşılıyorlar. Ne diyim, ne diyim yani. Ah canım kendim. Arada fazla yükseliyorum kendime ndndndnd.
Siz hiç sabah beşte, karanlıkta, yağmur altında, başka bir ülkede, elinizde bavulla 32 dk yol yürüdünüz mü. Yürümediyseniz de bir şey kaybetmediniz emin olun. Çünkü ben yürüdüm ve hiçbir şey kazanmadım. Saraybosna'dan Mostar'a giden sadece sabah ve akşam treni varmış. Sabah dediğimde, sabahın körü saat 6.30 falan. Allahım bir de soğuk hava. Zaten Türkiye'ye göre ekstra ekstra soğuk bir ülke. Boşuna bizim soğuk hava dalgaları Balkanlardan gelmiyormuş. Ya tren garına gidebilmek için saydığım şartlar altında 32 dk yol yürüdüm ya. Gerçekten Allah Google mapsi bulandan razı olsun. Ama o geçirdigim tren yolculuğu mükemmel bir deneyimdi. 32 dk ye değer.
Son olaraksa belli yemekler, tatlılar, kahveler daha da özeldir kendi başına yaptığın. İnat Kuca diye normalde ev olup sonradan restorana cevrilmiş bir yerde şarap eşliğinde çok güzel bir yemek yedim. Arada değil kendinizi hep şımartmayı unutmayın. Çünkü hayat ancak hatırlanan anların toplamından ibaret
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
1 note · View note
elazigsurmanset · 8 months
Text
Gürsel Erol: ‘’Değişim Dayatmalarla Olmaz!’’
Tumblr media
Cumhuriyet Halk Partisi Elazığ Milletvekili Gürsel EROL, partisinin Elazığ İl Kongresinde önemli açıklamalarda bulundu. Gerçekleşen kongrede Divan Başkanı olarak da bulunan Milletvekili EROL, kongrenin demokratik bir süreç içerisinde geçtiğini kaydederek, kongre seçimlerinin blok liste yerine çarşaf liste ile gerçekleştiğini ifade ederek sözlerine şöyle devam etti; ‘’Her ortamda ve konumda bana destek olan dostlarımla ve İl başkanımızla oturduk, konuştuk ve çarşaf listeyi değerlendirdik. Ben, eğer bir anahtar listeyle, bir blok listeyle seçime gidersek dostlarımızın arasında tercih etme durumuyla karşı karşıya geliriz, kendimizi ifade edemeyiz ve herkesin bize karşı bir gönül kırıklığı olur dedim, çarşaf listenin en uygun olduğunu belirttim.‘’ Dedi. “GÖNÜL BİRLİKTELİĞİ OLUŞMUŞKEN NİYE GÖNÜL KIRIKLIĞI YARATALIM!”  Elazığ’da kongre sürecinin ardından yerel seçimlerde CHP’nin tüm örgütle birlikte, ‘birlik ve beraberlik duygusu’ ile yürüyeceğinin altını çizen EROL, Elazığ İl Kongresi’nin olağan kongre sürecinde yapılan ilk kongre olduğunu da dile getirdi. Delegeler ve üyelere de birliktelik mesajı veren EROL açıklamasını şöyle sürdürdü: ‘’Biz Elazığ’da bir gönül birlikteliğinin oluşturmuşken niye gönül kırıklığı yaratalım? Kim seçilirse seçilsin bizim başımızın üstünde yeri var, hepsi bizim dostumuz dedik. Birlikte yürüdüğümüz ve hepsi de yıllardır partiye emek veren arkadaşlar. “CHP ELAZIĞ KONGRESİ, TÜRKİYE’DE YAPILAN İLK KONGRE!”  CHP Elazığ kongresi Türkiye’de yapılan ilk kongre. Yani olağan kongre sürecinde CHP Elazığ İl Kongresi Türkiye’de yapılan ilk kongre. İl Başkanımız Av. Coşkun Çağlar DURAN’a ‘’öyle bir şey yapalım ki hem dostlarımızın arasında tercih edip kırgınlık yaratmayalım. Hem de Türkiye’ye örnek olalım’ dedim. Ne yapalım Sayın Milletvekilim dedi; çarşaf liste yapalım dedim. Herkes özgürce aday olsun, herkes özgürce kulisini yapsın, herkes gitsin istediği kişiye oyunu versin ve kim çıkarsa da başımızın üstünde yeri olsun ve bu kongreye çarşaf liste ile gitme kararı aldık.‘’ “DEĞİŞİM DAYATMA LİSTEYLE OLMAZ!” Kongrede il örgütünün anahtar liste çıkarmayacağının da altını çizen EROL, değişim isteğinin dayatma ile olmayacağını da belirterek: ‘’Ama bir şartla ben bir tek kişiye şuna oy verin demeyeceğim ve kesinlikle il örgütümüz anahtar liste çıkarmayacak, Gençlik kolları başkanı asla anahtar liste dağıtılmayacak. Delege girsin kabine aday olana baksın elini vicdanına koysun bu partiyi kimin iyi temsil edeceğine inanıyorsa oyunu ona versin. Değişim mi istiyoruz, değişim dayatma listeyle olmaz. Eğer biz burada blok liste çıkarsaydık değişim süreci ile söyleyecek hiçbir sözümüz olamazdı. Anahtar liste çıkarsak delegenin özgür iradesine müdahale etmiş olacağız. Seçimin sonucuna da hepimiz hayırlı olsun diyeceğiz bende bu ilin Milletvekili olarak Elazığ’ın bu demokratik anlayışını uygulamasını her yerde anlatacağım. Değişim dayatmalarla olmaz. Değişimi tabandan delen delegelerle onların iradesiyle oluşacak süreç olmalı diyeceğiz ve inanın bu partiye çok şey kazandıracak. Bakın bugünden sonra iddia ediyorum Türkiye’de yapılacak kongreler çarşaf olacak. Ne olacak; herkes kendisinin seçilmesini istediği adamın seçilmesini tercih etmeyecek, herkes özgürce oy kullanacak, parti için emek veren insanlar seçilecek. Parti kültür ve geleneğini ortaya koyacağız. Bu örneği oluşturmak Elazığ örgütüne yakışır. Çünkü artık Elazığ İl Örgütü denildiği zaman inanın Türkiye’nin 81 ili arasında CHP’de parmakla gösterilen bu başarı hikâyesi anlatılan bir il olacak. Hepinize teşekkür ederim, bunda hepinizin emeği var, katkısı var.’’ Diye konuştu. Read the full article
0 notes
mehmetkali · 10 months
Text
Kokpitte ve kabinde namaz kılmak isteyenlerle ilgili çalışmalar
Kokpitte ve kabinde namaz kılmak isteyenlerle ilgili çalışmalar
Türk Hava Yolları (THY) Yönetim Kurulu ve İcra Komitesi Başkanı Ahmet Bolat, uçuş sırasında namaz kılma imkanı sağlamak için düzenlemeler üzerinde çalıştıklarını açıkladı. Bolat, pilotlar ve kabin memurları için uçakta namaz kılma imkanı sağlanması konusunda çalışmaların yapıldığını belirtti. Ayrıca, başörtüsü konusunda 2005 yılında yaşadığı bir deneyimi paylaşan Bolat, kokpitte ve kabinde namaz kılmak isteyenlerle ilgili bir kuralın geleceğini ve bu konuda çalışmaların devam ettiğini ifade etti.
“Konuya ilişkin bir kullanıcının yorumunu cevaplayan Ahmet Bolat’ın paylaşımı şöyle: “Fenerbahçeli kardeşim, “tek söz sahibi” diyerek İcra Komitesinde çalıştığım 4 arkadaşıma, Yönetim Kurulunda çalıştığım 8 arkadaşıma haksızlık ediyorsun. Başörtüsü konusunda 2005 yılında Beyoğlu’nda kızlarına üniversite sınavına girebilmek için peruk aramak zorunda kalan bana lütfen ayar verme. Sakal onun yanında daha tali bir mesele. Önce kokpitte ve kabinde namaz görevini ifa etmek isteyenlerle ilgili kural geliyor. Hatırlattığın için teşekkürler””
  The post Kokpitte ve kabinde namaz kılmak isteyenlerle ilgili çalışmalar first appeared on 0 554 1730000 I [email protected] / Güncel Havacılık Haberleri.
source https://www.aeroportist.com/kokpitte-ve-kabinde-namaz-kilmak-isteyenlerle-ilgili-calismalar/
0 notes
morkedisblog · 10 months
Text
Tumblr media
Tele1 tv'ye 7 günlük kapatma cezası gelmiş Türk adaleti adına utanç verici,Türk medyası için üzücü bir karar! Şimdi kimse şikayet afiyet demesin bizbize konuşuyoruz akılsızca ve acemice bir toplum mühendisliği yapılmaya çalışılıyor iletişim balkanlığı diye gereksiz bir oluşum kurulmuş en az 100 bin trol ve yöneticilerine boşuna para akıtılıyor hani böyle zartzurt işlete verilen işçi ve emekliden esirgenen para oysa trol ne yapar övgü sövgü değmez hakim/savcı/polis/medya senin elinde istediğini dövdürüp-sürdürüp-mahkum ettirebiliyorsun istediğin haksızlığı adaletli gösterebiliyorsun ( adaylık mümkün değil denirken tekrar aday olabilir kararı gibi) trol dış kapının direğidir böyle bir ortamda birkaç başörtülü heidi ve sakallı peter lüx yaşayacaklar diye milyarca dolar ödemeye trol saltanatı yaratmaya gerek yok halk trol yazımlarına inanmıyor ki aksine ters etki yapıyor meselâ:cıa-pentagon -ingiliz-alman aptallığıyla ATATÜRK bu topluma unutturulmak istendi,ne oldu?herkes hatta aklı başında olan düşünebilen gerçek dindarlar; papuçumun bademci cemaât-tarikât-din insanlarına kanmayacak zekâsı olanlar da ATATÜRKÇÜ oldular❤Sonra gine aynı odakların emriyle halk dindar ve osmanlıcı yapılmak istendi İmam hatip liselerine yönlendirilen geçler ateist/deist/agnostik oldular osmanlıya saygı duymamaya vahdetine korkak demeye başladılar abdülhamit tek karış toprak vermedi diyenlere güldüler çünkü tarihin yazdığı değiştirilemez yaşanmış yaşanmıştır!Türkiye gine cıa-mı6 vs tarafından araplaştırılmak istendi olmadı bu defa sidik tutamayan sahte doktor raporlarıyla sağlıklı gösterilen ben gibi beyni buruşmuş biden aracılığıyla Türkiye afgan ve pakileştirilmek istendi gine olmadı insanlara birşeyi dikte ederek kabûlendirme siztemi çöktü artık 1950'lerde kaldı bakın kabine değişti kilit noktadaki 3-4 bakanın kadrosu dağıtılmaya başlandı fark edilir bir rahatlama oluştu toplumda kendi çıkarları için kutuplaştırmayı ateşleyen halkı birbirine düşmanlaştırma Kürt-Türk kavgasını hortlatma mültecileri tetikçi olarak kullanma hep bu bakanlar yüzündenmiş başka medeni bir ülke olsa bu şahıslara davalar açılır ama ülkemizde adalet-yargı-ordu-emniyet-haberalma hepsi tasfiye edilip bir ailenin keyfiyetine bağlandığından mümkün değil bu dediğim şimdi şu iletişim başkanlığının sınırını daraltsalar trolleri kovsalar başkanı da değiştirseler eminim toplum daha rahatlar ister beni assınlar kessinler sürsünler ama onca para dağıtma yanlış algı iftira tehdit şantaj yandaş finansörler gizli yabancı servis ve oluşumlar katakulliler "euro yükseldi ben kazanayım bana ne Türkiyeden" düşüncesindeki kansız hain utanmaz gurbetçiler ve vatandaşlık dağıtılan 4 milyon kişi ki bunların çoğunu hem bizim akıllılar hem yabancı ülkeler silahlandırdılar şimdilik truva atları ama birkaç ay mı yıl mı canlı bomba olup kendilerini besleyen bizden üstün görenlerin ellerinde patlayacaklar hepsine rağmen aradaki fark 2 milyon 300 bin oy oranıysa bunu negatif pozitif algısıyla açıklayamazsın kazanmalarına rağmen aslında oyları düştü demektir bu inişin sebebi o bakanlar ve trollerdir aklı olan böyle düşünür yani!
0 notes