Tumgik
#türk ünlü
egesizizmir · 3 months
Text
Cahildim dünyanın rengine kandım...
~Neşet Ertaş
88 notes · View notes
hardplayer54 · 2 years
Photo
Tumblr media
serra pirinç
8 notes · View notes
senhancibenyolcu · 8 months
Text
-Olgunlaşmamış ünlü kimdir
+Gülben Ergen
1 note · View note
depresif-baykus · 2 years
Text
Leyla ile Mecnun neden en kaliteli türk dizilerinden birisi?
Leyla ile Mecnun, özgün hikayesi ve mizahıyla en kaliteli türk dizilerindendi ve izleyiciyi yüreğinden yakalamıştı. Ama onun asıl önemi izleyiciyi beyninden de yakalamasıydı. Leyla ile Mecnun, izleyicisini sadece hazları tatmin edilecek edilgen bir alıcı olarak kabul etmemişti. Tam da bu yüzden, yani popüler kültüre yeni bir açılım getirdiği için bile unutulmazlar arasına girmeli bence Leyla ile…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
gozdehaber · 2 years
Text
Sarah Jessica Parker'dan Türk mutfağı hayranlığı!
Sarah Jessica Parker’dan Türk mutfağı hayranlığı!
Sarah Jessica Parker’dan Türk mutfağı hayranlığı! Dünyaca ünlü oyuncu Sarah Jessica Parker, evvelki gün Karaköy’de bir yerden çıkarken görüntülendi. Karşısında basın mensuplarını gören Parker, sorular karşısında türkçe “Çok sağolun” dedi. Dünyaca ünlü oyuncu Sarah Jessica Parker, evvelki gün Karaköy’de bir yerden çıkarken görüntülendi. Karşısında basın mensuplarını gören Parker, sorular…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
sunsblogs · 7 months
Text
WORLD OF TURKİYE - MEGA+
Tumblr media
World of Türkiye, Türk haberlerine ve kültürüne kapsamlı bir şekilde yer veren tarafsız bir haber kaynağıdır. Dergide Türkiye'den ve dünyadan önemli haberlerin yanı sıra ünlü yazarların uzman görüşlerine ve analizlerine de yer veriliyor. Dergide siyasetten spora ve güncel olaylara kadar pek çok konu yer alıyor. World of türkiye dergi tarafsızlığa önem vererek okuyucularına Türkiye'deki en son haberler ve gelişmeler hakkında güvenilir bir bilgi kaynağı sunmaktadır. World of Türkiyenin önemli özelliklerinden biri Türkiye haberleri ve kültürüne yer vermesidir. Dergide güncel olayların yanı sıra iş dünyasının duayenleri, tecrübeleri ve iş geçmişine dair başarı öykülerine de yer veriliyor. Dergi aynı zamanda kültürel etkinlik ve festivallere de yer vererek okuyuculara Türkiye'nin zengin kültürel mirası hakkında fikir veriyor. Okuyucuların ister siyasete, ister iş dünyasına, ister kültüre ilgi duysunlar, World of Türkiye onların ilgi alanlarına hitap eden geniş bir içerik yelpazesi sunmaktadır. World of türkiye mağazin, çeşitli özellikler sunan bir web sitesiyle güçlü bir çevrimiçi varlığa sahiptir. Okuyucular site üzerinden güncel haber ve yazılara ulaşabilmenin yanı sıra dergi arşivini de tarayabilmektedir. Web sitesinde ayrıca okuyuculara dünyanın dört bir yanından zengin bilgilere erişim sağlayan dünya gazeteleri ve dergilerinin yer aldığı bir dizin bulunmaktadır. Ek olarak, web sitesi moda haberleri, güzellik sırları, trend dosyaları ve ünlülerin stilleri sunarak, en son trendler ve stiller hakkında güncel bilgilere ulaşmak isteyen okuyucular için tek adres haline geliyor. Tarafsızlık taahhüdü ve kapsamlı kapsamıyla World of Türkiye, Türk haberleri ve kültürü hakkında bilgi sahibi olmak isteyen herkes için değerli bir kaynaktır.
1K notes · View notes
blogmakine · 7 months
Text
SERKAN ESMER - SİLVER
Tumblr media
Geçici dövmeler son yıllarda giderek daha popüler bir ifade ve sanat biçimi haline geldi. Kalıcı dövmelerin aksine, geçici dövmeler, uzun vadeli bir taahhüt olmaksızın farklı tasarım ve stilleri deneme esnekliği sunar. Kolayca uygulanıp çıkarılabilmeleri, onları her yaştan ve her kökenden insanlar için çok yönlü ve erişilebilir bir seçenek haline getiriyor. Geçici dövme sanatı, çok çeşitli tasarım ve desenlerle kişisel tarzınızı ve yaratıcılığınızı ifade etmenin benzersiz bir yolunu sunar. Ankara dövme sanatçılarının yükselişi dövme dünyasında dikkate değer bir gelişme olmuştur. Ankara'nın en ünlü dövme sanatçılarından Serkan Esmer bu akımın ön saflarında yer almıştır. O sadece bir sanatçı değil, aynı zamanda becerilerini müşterileri için anlamlı ve kişiselleştirilmiş dövmeler yaratmak için kullanan bir hikaye anlatıcısıdır. Ankara'nın en iyi erkek dövme sanatçısı Serkan Esmer, insanların sanatın ve ifadenin gücünü vücutlarında taşımasına yardımcı oluyor. Geçici dövmeler, kalıcı dövmeler ve piercingler de dahil olmak üzere geniş bir hizmet yelpazesi sunmaktadır. Dövme modelleri sektörün şekillenmesinde ve trendlerin etkilenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Serkan Esmer'in portföyü, bu sanat formunun sanatsal çeşitliliğini ve görsel mükemmelliğini sergileyen çok çeşitli geçici dövme modellerini içeriyor. Desen ve sembollerden bitki ve hayvanlara kadar geçici dövmeler, insanlara farklı tarz ve tasarımları denemeleri için geniş bir seçenek yelpazesi sunuyor. Serkan Esmer'in Ankara'daki mağazasında geçici dövme, piercing ve kalıcı dövme çeşitleri sunularak insanların kendilerini benzersiz ve anlamlı bir şekilde ifade etmelerine olanak sağlanıyor.
Ankara'nın En İyi Dövmecisi
Geçici dövmeler son yıllarda popülerlik kazanıyor ve bireylerin aralarından seçim yapabileceği çok çeşitli tasarımlar ve sanatsal stiller sunuyor. Bu dövmeler geçicidir ve kolayca silinebilir; bu da onları, kalıcı dövme taahhüdü olmadan farklı tasarım ve stilleri denemenin harika bir yolu haline getirir. Türkiye'nin başkenti Ankara, müşterilerine benzersiz stil ve teknikler sunan birçok yetenekli sanatçının bulunduğu canlı bir dövme topluluğuna ev sahipliği yapmaktadır. Ankara dövme sanatçıları detaylara verdikleri önem ve sanatsal yetenekleriyle tanınırlar. Çarpıcı tasarımlar oluşturmak için su transferleri, kına ve macun dahil olmak üzere çeşitli teknikler kullanıyorlar. Serkan Esmer, Ankara'nın en tanınmış dövme sanatçılarından biridir ve şehrin ilk ve tek dövme sanatçısı sertifikasına sahiptir. Karmaşık çiçek desenlerinden cesur ve grafik tasarımlara kadar geniş bir tasarım ve stil yelpazesi sunuyor.
Ankara'daki diğer önemli dövme sanatçıları arasında müşterileri için benzersiz ve kişiselleştirilmiş tasarımlar yaratma konusunda uzmanlaşmış Serkan Esmer bulunmaktadır. Ankara dövmeci olan Serkan Esmer sunduğu çok çeşitli dövme stilleri ve teknikleri, şehrin zengin kültürel mirasının bir kanıtıdır. Geleneksel Türk tasarımlarından çağdaş grafik tarzlarına kadar Ankara dövme sanatçıları herkes için bir şeyler sunuyor. Geçici dövmeler, farklı tarz ve tasarımları denemenin harika bir yoludur ve Ankara dövme sanatçıları, çarpıcı ve benzersiz geçici dövmeler yaratma konusunda yeteneklidir. İster cesur ve grafik bir tasarım, ister daha incelikli ve narin bir tasarım arıyor olun, Ankara dövme sanatçıları kişisel tarzınızı ve kişiliğinizi ifade edecek mükemmel geçici dövmeyi bulmanıza yardımcı olabilir.
343 notes · View notes
yagmurun-sesii · 7 months
Text
Tumblr media Tumblr media
BUNLARI BİLİYOR MUYDUNUZ ?
CAHİT SITKI
Küçükken yaramazlık yaptığı için babası tarafından pencereden aşağı sarkıtılmıştır.
O günden sonra ölümden korkmuş ve eserlerinde hep “ölüm” temasını işlemiştir.
NAZIM HİKMET
Nazım Hikmet’in en değişik özelliği devamlı beyaz pantolon giymesiydi. İlham geldiğinde aklındaki sözleri hemen beyaz pantolonuna
not alıyormuş. Tüm dünyanın tanıdığı bir şair olmak, böyle değişik özelliklere sahip olmaya bağlıdır belki de.
Bursa cezaevinde ıslak ıslak çok dayak yediği için onun en büyük korkusu su olmuştur.
ÖZDEMİR ASAF
"R" leri söyleyemeyen şair...
Bir gün matbaadan çıkıp Karaköy’e gitmek
için bindiği taksinin şoförü sorar:
“Neğeye biğadeğ?” Utancından “Kağaköy” diyemez, “Eminönü” der. İner.
Oradan Karaköy’e kadar yürür.
YAHYA KEMAL
Hiç evi olmamıştır. ��lene kadar otelde yaşamıştır. Nazım Hikmet’in annesine aşık olmuştur.
TEVFİK FİKRET
Aynı zamanda iyi bir ressamdır. Evinin planını da kendisi çizmiş ve evine isim veren ilk şairimiz olmuştur. En büyük takıntısı: Sol tarafında kimseyi yürütmemek.
AHMET HAŞİM
Hastalık derecesindeki takıntısı ise:
Toprak yemesidir. Haşim’in şiirlerinde hep
gün batımı, gece, ay ışığı, hüzün olmasının sebebi çirkin olmasından derler.
TOMRİS UYAR
Üç büyük şairi ( Turgut Uyar, Cemal Süreya, Edip Cansever) kendisine tutsak eden kadın… Bahsi geçen güzel.
CEMAL SÜREYA
Sevgili Cemal soyismindeki iki y’den birini bir iddia sonucu kaybetmiştir.
Evet, soyismi tek “y” ile yazılıyor.
ORHAN VELİ
Ölümü belediyenin açtırdığı bir çukur yüzündendir. Çukura düşmesi sonucu başından yara almış ve ölüm sebebi bu olmuştur.
CEMİL MERİÇ
En ünlü sözleri kitap okumak üzerine olan Cemil Meriç gözlerinde oluşan bir rahatsızlık nedeni ile yazıları okumayacak duruma gelmiştir. Gözleri göremez duruma geldiğinde ise yakınlarının yardımı ile yazmaya devam etmiş hatta en verimli eserlerini gözlerinin görmediği dönemlerde kaleme almıştır.
SABAHATTİN ALİ
Sabahattin Ali su gibi Türkçesi ile kitaplarını kaleme almıştır. Kısacık ömründe hayata her daim pozitif düşüncelerle bakan Ali diksiyon takıntısına sahipmiş. Yanlış telaffuz edilen bir söz duyduğunda hemen bunu düzeltme girişiminde bulunurmuş. Hatta bu durumundan eşi Aliye Hanım oldukça rahatsızmış olur bunu da kendisine söylermiş. Sabahattin Ali bu olayı arkadaşlarına “ Aliye hanım bana bu yüzden fena içerliyor. Karı koca ağız tadı ile kavga edemiyoruz. Kavganın ortasında tutup diksiyon yanlışlarını düzeltiyorum” diye anlatırmış.
AHMET ARİF
Türkçeyi en iyi kullanan şairlerimizden Ahmed Arif aynı zamanda Zazaca, Arapça ve Kürtçe dillerini de biliyordu. Ata binmeyi daha küçük yaşlarda öğrenen Arif şahlanmayan ata binmezdi. Yaşamının büyük bir bölümünde günde 4 paket sigara içen Ahmed Arif tam bir sigara tiryakisiydi.
HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR
Kulağa sevimli gelen bir alışkanlık! Unutulmaz filmlerden olan Gulyabani filminin esinlenildiği aynı ismi taşıyan kitabın yazarı Hüseyin Rahmi Gürpınar temizlik hastasıymış. Öyle ki, bu özelliğinden dolayı hiç evlenmemiş ve devamlı eldivenleri ile gezmiş. Kendini sosyal ortamlardan soyutlayan büyük yazar evde örgü örmekten çok hoşlanır. Yurtdışından yeni örgü modelleri getirtirmiş. Aynı zamanda örmediği ve yazmadığı zamanlarda mutfağına kapanır
ve ev reçelleri yaparmış.
YAŞAR KEMAL
Yaşamı boyunca Türk edebiyatına sayısız eser bırakan usta kalem Yaşar Kemal çocukluğunda pek bir talihsiz olaylar yaşamış. Babası Van’dan göç ettiği sırada yanına aldığı Yusuf isimli bir çocuğu kendi çocukları ile birlikte büyütmüş. Yusuf’un camide namaz kılarken babasını kalbinden bıçaklayarak öldürülmesine tanık olan Büyük yazar 12 yaşına kadar kekeleyerek konuşmuş. Sağ gözündeki durum ise daha küçük yaşlarda eniştesinin kurban kesmesini izlerken bıçağın bir anda fırlayarak Yaşar Kemal’in gözüne gelmesi ile kör olmasına neden olmuş.
ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN
Söylenenler göre Ümit Yaşar yirmi üç kez, kendi sözlerine göre de üç kez intihara kalkışmıştı.
1973 yılında Ümit Yaşar Oğuzcan’ın on yedi yaşındaki oğlu Vedat Oğuzcan, Galata Kulesi’nden aşağı atlayarak intihar eder.
Rivayet odur ki, cansız bedeni yerde yatarken avucundaki kağıtta bir not yazılıdır: “Baba intihar öyle edilmez, böyle edilir!..
124 notes · View notes
nevzatboyraz44 · 3 months
Text
Tumblr media
BİR DEVLET HANGİ HALDE ÇÖKER?
Kanuni Sultan Süleyman’ın aklına takılan ve onu yoran bir soru vardır.
"Çok güçlü bir duruma getirdiği Osmanlı Devleti’nin akıbetini hayâl eder, günün birinde Osmanoğulları da inişe geçer, çökmeye yüz tutar mı?" diye..
Bu sorunun cevabını almak için dönemin ünlü Türk alimi ve 'ağabey' dediği süt kardeşi Yahya Efendi’ye Sadrazamını gönderir.
Sadrazam gider, sorar ve döner.
Kanuni: "Ne dedi?" diye sorunca Sadrazam cevabı söyler: "Neme lazım dendiği zaman!"
“- Başka bir şey söylemedi mi?”
“- Hayır efendim. Bir tek cümle söyledi.”
Bu cevabı uzun bir süre düşünen Kanuni, sonunda ünlü alime mektup yazar, bunun ne anlama geldiğinin açıklanmasını ister:
“-Çeşitli yorumlar yapıyorum, ama doğrusu nedir, onu ancak siz söylersiniz..” der.
Ve ünlü alim Yahya Efendi de bir mektup yazıp, Kanuni’ye gönderir. Mektup şöyle:
“Bir devlette zulüm yayılırsa, haksızlık, adaletsizlik ve yolsuzluk sıradan bir hale gelirse, işitenler de “neme lazım” deyip uzaklaşırsa, sonra koyunları kurtlar değil de çobanlar yerse…
Bilenler bunu söylemeyip susarsa ve gizlerse...
Fakirlerin, muhtaçların, yoksulların, kimsesizlerin feryadı göklere çıkar, bunu da taşlardan başkası işitmezse...
İşte o zaman devletin sonu görünür.
Böyle durumlardan sonra devletin hazinesi boşalır. Halkın güven ve itimadı sarsılır. Asayişe itaat hissi kaybolur.
Halkın umutları yok olur, böylece devletin yıkılması mukadder ve kaçınılmaz hale gelir..”
KAYNAKÇA: Bu mektup, 500 sene önce yazılmış ve Topkapı Sarayı’nda sergilenmektedir.
🇹🇷☝️🇵🇸
38 notes · View notes
baybaykus · 2 months
Text
Okurken ürperdim. Kendini türk hisseden ve Türkiye'nin tarihten silinme planlarına karşı durmak isteyen herkes okumalı. Atatürk'ün dehasını tekrar hatırlamalı.
Bu makale Azerbaycan'da KREDO gazetesinde 17 Mayıs 2014'de, "Rockefeller'in İtirafları ve Dünya Medeniyetinin Kurucusu Türklerin Bedbahtlığı" adlı makaleden yararlanılarak Gazanfer Kazımov tarafından yayınlanmış. Kopyaladığım
MAKALE aşağıdadır:
*YÜZYILIN İTİRAFLARI*
*Mustafa Kemal, bizim temsil ettiğimiz dünyanın en büyük düşmanıdır.*
(Rothschild.)
2014 yılında Amerika Birleşik Devletlerinde, ünlü petrol milyarderi, bankacı ve dünyanın en zengin ailelerinden biri olan Yahudi Rockefeller ailesinin, yakınlarda vefat eden en büyük ferdi David Rockefeller’in bir kitabı yayınlandı. “Yüz yılın İtirafları “ adını taşıyan bu kitap maalesef çok kısa zamanda piyasadan çekildi. Çünkü kitapta, itiraflar vardı. Dünyayı yönetme isteği içinde olan ELİT bir tabakanın yüz yıl içerisinde, bazı devletler ve ülkeler içinde ve dışında, o ülkeleri kendi şemsiyeleri altına alabilmek için çevirdikleri dolaplar, entrikalar, soygunlar, sömürgeleştirme itiraf ediliyordu. Bu elit tabakanın daha fazla açığa çıkmaması ve masum halklara yaptıkları bilinmemesi için kitap piyasadan kaldırıldı.
Öncelikle Rockefeller ailesi hakkında bulabildiğimiz kadar bilgi verelim. Sonra bu ailenin en büyüklerinden olan David Rockefeller’in kaleme aldığı itiraflardan “Türkiye” hakkında yazdıklarını ve düşündüklerini öğrenelim:
*DAVİD ROCKEFELLER*
6 kalp nakli, 3 böbrek ve 2 de ciğer nakli operasyonu
geçiren 100 yaşına girdiğinde yaptığı açıklamada
“200. doğum günümü de kutlamak istiyorum” şeklinde
konuşan David Rockefeller, 20 Mart 2017 tarihinde öldü.
“Rockefeller ailesi ABD’nin en büyük petrol, sanayi, siyaset ve bankacı ailesidir. Aile 19. Yüz yılın sonu yirminci yüz yılın başlarında Jhon Davison Rockefeller’in (1839 – 1937) ve kardeşi William Avery Rockefeller’in ( 1841 – 1922 ) zamanında Standart Oil vasıtasıyla petrol ticaretinde çok büyük başarılar elde etmiş, Manhattan Bankasına uzun zaman sahiplik yapmış ve bu zaman zarfında büyük servet, nüfuz ve şöhret sahibi olmuştur. Jhon Davison Rockefeller insanlık tarihinin ilk dolar milyarderi unvanını kazanmıştır.
Rockefeller ailesinin elinde, aile üyelerine ve ailenin fertlerine ait bilgilerin ve dünya siyaseti, dünya ekonomisi hakkında yapılması gereken şeylerin listelerinin yer aldığı dünyaca meşhur bir arşivleri vardır. Bu büyük arşiv yer altına inşa edilmiş üç katlı büyük bir binada saklanır. Bu arşivde bulunan yetmiş milyon sayfalık belgeler, kırk iki bilimsel tahsil kurumuna aittir. Bu belgeler içerisinden araştırmacılara sadece, ailenin ölmüş üyelerine ait belgeler verilir. Sağ olan aile üyeleri hakkındaki belgeler ise hiç kimseye verilmez. 140 yıllık bir geçmişe sahip olan bu arşiv belgeleri ABD’nin 19 ve 20. Yüz yıllara dair dünya ölçeğindeki siyasi işlerinde ve çeşitli ülkelerde bu yıllarda ortaya çıkan sosyal olaylardaki rolünü öğrenebilmek için çok önemli bilgi kaynağıdır. Bu belgeler, dünya tarım işleri, güzel sanatlar, eğitim, uluslararası ilişkiler, ekonomik gelişme, tıp, tarih, politika, halklar, din, sosyal bilimler, kadın hakları tarihi, afro Amerikan tarihi gibi konuları kapsayan belgelerdir.
David Rockefeller (1915 – 1996) felsefe doktorudur. Harward ve Chicago üniversiteleri mezunudur. Amerika’nın Uluslararası İlişkiler Şurasının, Rockefeller Üniversitesi’nin, çağdaş Newyork Güzel Sanatlar müzesinin fahri başkanı ve en önemlisi de 1969 – 1981 yılları arasında komitenin başkanlığını yapmıştır.
2013 yılında bir internet sitesi, bu Rockefellerin bazı yazılarını ele geçirmiş ve “ABD’li Yahudi Bankacı David Rokfeller’den Yüz yılın İtirafları” adıyla bunları yayınlamıştır. 2014 yılında ise sözünü ettiğimiz kitap basılmış; fakat piyasadan toplatılmıştır.
Bu itiraflar ile ABD’nin ve Batı Avrupa’nın büyük devletlerinin yirminci yüz yılda dünya halklarının başlarına ne oyunlar ve felaketler getirdiği açık olarak ortaya çıkmıştır. Bu itiraflar, inanılmaz boyuttadır ve sadece Türkleri ve Türk Dünyası ile değil, bütün dünya ile ilgili meseleler üzerinde neler yaptıkları ve düşündükleri açıklanmıştır. Bu yazılarda Türkiye ile ilgili bölüm, bizi daha çok ilgilendiren bölümdür. Yapılan işlerin esas aktörleri, ABD ve Batı Avrupa devletleridir. Bütün icraatı yapan bunlardır. Bunların esas hedefleri Türkiye ve Türklerdir.
“Türkiye, coğrafi ve stratejik bakımından çok önemli bir ülkedir. Bu yüzden üzerinde daha fazla durmak istiyorum. Bu ülke bizim için çok önemlidir ve Türklere bırakılacak kadar önemsiz değildir….
1) Büyük İsrail Devleti’nin sularının büyük kısmının kaynakları Türkiye toprakları üzerindedir.
2) Türkiye Avrupa ve Asya arasında bir köprüdür.
3) Müslüman aleminde öncül ve demokratik tek ülkedir….
İslâmiyet’i yıkmak istiyorsak işe Türkiye’den başlamak gerekir. Bu Türkler aslında birleşip bir araya gelseler, karşılarında hiç kimse duramaz. Bu yüzden, böyle bir ihtimale karşı ajanlarımız her an iş başında bekliyorlar. Türk devletlerinde anahtar mevkilerde adamlarımız var. Bunlar böyle bir ihtimali sezseler o anda Türkiye’deki huzur ve güven ortamını bozacak olaylar yaratırlar ve bu darbelerle bu tür bir birleşmeyi önleriz.
Medeniyetin kurucusu ve beşiği olarak Türkleri kabul edemeyiz; tam aksine entrikalar ile bu medeni miraslarına el koyarak biz, onları bütün dünyaya, barbar, hak – hukuk tanımayan bir halk olarak tanıttık ve bu alanda oldukça başarılı olduk. Sümer kralları Urukagina ve Urnammu çok Allah’lı bir cemiyet kurarak insanlar arasında adaleti korumak ve haksızlığı önlemek için kanunlar çıkararak çağdaş toplumlara örnek olurken bugün, tek Allah’lı bir halk olan Türkiye’de bizim çalışmalarımız sonucunda medeni vasıflar, ahlak, terbiye, saygı, sanat, edebiyat, tarih yok olurken; fahişelik, rüşvet, hırsızlık, haksız kazanç ve soygun hüküm sürmektedir. Dünya çapında Türkiye’de yetişmiş, bir tane bilim adamları, sanat adamları, edebiyat adamları ve siyaset adamları yoktur!
Aslında Türkler, tarih kitaplarını açıp okusalar, bütün gerçeği görecekler. Ama Türkler için duyduğuna inanmak yeterlidir; okumak onlara çok zor gelmektedir. En kolayı, geçmişi öğrenmeden gece yatarken hissettiklerini kaleme alarak ertesi günü hüküm vermektir. Düşünün ki, hangi tesirin altındasınız ve kime kul olmaktasınız?
Ben de bu ana kadar en medeni ulus olarak İngilizleri görüyordum. Türk tarihini, Türk medeniyetini öğrenince, konuyu değiştirdim.
Provokatörlerimizin çalışmaları ile 1970’li yıllardan itibaren Türkiye’de sağ ve sol ideolojiler arasında adeta bir iç savaş yaşattık. Ülkeye koyduğumuz ambargo ile halk canından bezmiş, yağa, tuza, gaza muhtaç olmuştu. Birkaç kişi zenginleşmiş, halk ise sefalete düşmüştü. Provokatörler için halkı ayaklandırmak zor olmadı. Ülke o dereceye geldi ki, sokaklarda her gün elli – altmış kişi öldürülüyordu. Bütün ülke terör korkusundan adeta sinmiş saklanmıştı. Binlerce Türk genci, bizim uydurduğumuz ideolojiler esasında can verdi. Zamanı gelince bilgimiz dâhilinde indirilen bir darbe ile terör bitti, ortalık sakinleşti. Çünkü provokatörler işi bitirmişler, geriye dönmüşlerdi. Burada oynadığımız oyun, milleti birbirine düşürüp çaresiz bırakmak ve onlara bir kurtarıcı göndermekti. Bu durumda o kurtarıcı, kim olursa olsun, ‘anarşiyi – terörü bitiren, ölümleri sonlandıran’ insan olarak kabul görecekti. Bizim demokrasi uğrundaki mücadelemizin esası buydu.
Askeri hükümet çok sert tedbirlerle bir müddet ülkeyi yönetti. Ellinin üzerinde genç, haklı – haksız sağdan ve soldan ayırımı yapılmadan idam edildi. Bu sert cezalar tesirini çabuk gösterdi ve ülke bir anda süt liman oldu. Askeri hükümet bir müddet sonra ülkeyi sivil yönetime devretti. Bizim istediğimiz bir kişi iktidarın sahibi oldu. Askeri darbeyi yapan şahıs cumhurbaşkanı oldu. Yeni hükümet tam bizim isteklerimiz doğrultusunda ülkenin kapılarını bize sonuna kadar açtı. Bizim büyük şirketlerimiz bu büyük pazara aç kurtlar gibi girdiler. Ülke ABD ve Avrupa malları ile doldu. Bu durumdan hem bizim şirketlerimiz faydalandı, hem de ülke boğazına kadar borç batağına girdi. Türkiye, kapitalizmi o kadar güzel uyguladı ki, yeni birçok vurgun ve soygun metotları bulundu. Hayali ihracat arttı, bankaların içi boşaltıldı, rüşvet devletin her kademesine girdi. Başta siyasiler olmak üzere, medya sahiplerine, üst düzey bürokratlara, bankacılara, yazar-çizer takımına ( gazeteci, dergi yazarı ) bu dönemde milyarlarca dolar rüşvet dağıttık.
Kardeşlik, dostluk, iyi niyet, dürüstlük, ahlaklı ticaret unutuldu. Binlerce sahtekâr, yalancı, hem devlet kadrolarını, hem bankaları, hem de özel şirketleri doldurdu. Türkiye’nin bugünkü manzarasının sebebi 12. Eylül ihtilalidir desem abartmam… Ülke yapılanları görenler tarafından alttan alta kışkırtılmaya başlandı. Halk tepki koyuyor, sokaklar protestocularla doluyordu. Tepkileri azaltabilmek için tam o günlerde bir Kürt meselesi çıkardık. Önce, bir örgüt kurdurduk. Sonra küçük bir kasabaya baskın yaptırdık. Ülkenin gündemi bir anda değişti. Kürt PKK terörü, şehit edilen asker ve polisler, halka her sıkıntıyı unutturdu. Türkiye otuz yıldır bu mesele ile uğraşıyor. Sonuç almasını her defasında engelledik. PKK’nın liderini ‘idam edilmemek’ kaydı ile biz teslim ettik. Otuz yıldır süren PKK terörü, Türkiye’nin ekonomisine büyük darbe vurdu. Binlerce insan bu terör dalgası içerisinde ölüp gitti. Türkiye, hem siyasi, hem ekonomik hem de sosyal açıdan büyük kayıplara uğradı. Ülkenin düzgün hale getirilebilmesi için bize başvurmak zorunda kaldı. Biz de, onlara, Osmanlı İmparatorluğuna yaptığımız teklifleri yaptık. Kabul ettiler. Bu işler için harcadığımız dolarların birkaç katını kazandık ve Türkiye’yi içinden çıkamayacağı bir borç sarmalına yuvarladık.
Bugünkü Türkiye; yalancılığın, sahtekârlığın, halkı aldatmanın, bizlere hizmet etmenin içinde yüzüyor; Mustafa Kemal’in bizi reddetmesinin bedelini ödüyor. Böyle bir ülkenin uzun boylu yaşaması pek mümkün değildir. Ya ruhlarda bir ihtilal yaparak yeniden kendileri olacaklar, ya da tarihten silinip gidecekler. Anadolu toprakları da bizim yarattığımız Ermeni ve Kürt devletlerinin olacaktır”.
David Rockefeller, itiraflarının bir bölümünde de, başka bir zengin Yahudi ailesi olan Rothschild ailesinin bir ferdi ile yapmış olduğu sohbete yer vermiş. Bu sohbetten de bölümler aktaralım:
“Rockefeller’in, (Dünya ülkelerini nasıl ele geçiriyorsunuz?) sorusuna Rothschild; Birinci Dünya Savaşı Avrupa’da bize karşı olan imparatorlukları yıkmak ve en önemlisi Osmanlı İmparatorluğunu parçalayarak Orta Doğu’daki petrol yataklarını ele geçirmek ve İsrail devletinin kuruluş yolunu açmak için çıkarıldı”.
“İsrail devletinin kurucusu sayılan Tehodor Herzl o zamanki Osmanlı Sultanı II. Abdülhamid’in yanına giderek bizim ailemizin para desteği ile Filistin topraklarını satın almak istedi. Fakat Sultan bize karşı çıktı. Biz de gerekeni yaptık. Osmanlı İmparatorluğunu çaresiz bırakarak I: Dünya Savaşı’na soktuk. Çok zorlansak da, Osmanlı İmparatorluğunu yıktık. İstanbul’u ve Anadolu’nun bazı bölümlerini işgal ettik. Planlarımızı tam sonlandıracağımız zaman Mustafa Kemal adında, padişahı ve şeyhülislam’ı dinlemeyen asi bir general ortaya çıktı. Bütün planlarımız alt üst oldu. Hepsi geriye kaldı”.
“Mustafa Kemal, bizim temsil ettiğimiz dünyanın en büyük düşmanıdır. O’nun varlığı, İsrail devletinin kurulmasını otuz yıl kadar geciktirdi ve bize milyarlarca dolar kaybettirdi. İzmir suikastı denen bir olaya karıştığı için idama mahkûm ettiği, Osmanlı Maliye nazırlarından aziz dostumuz Cavit Bey’i kurtarmak için O’nun yanına gittik. Bizi çok soğuk karşıladı. Tekliflerimizin hiç birisini kabul etmedi. Ve adeta bizi, makamından kovdu. Birkaç gün sonra da Cavit Bey’i idam ettirdi”.
İtiraflarda, Türkiye’den başka birçok ülkeye ve çeşitli olaylara da yer verilmiş. Bu ülkelerde ve olaylardaki aktörlerden bahsedilmiş. İkinci Dünya Savaşı, Hitler, Stalin, atom bombası, ihtilaller, darbeler anlatılmış… İran-Irak savaşının çıkarılmasının sebepleri ve sonucu değişik bir perspektif ile açıklanmış.
Şimdi, kendimize bakarak düşünelim… Toplumumuzu, yaşam şartlarımızı, siyasilerimizi ve icraatlarını, bilim ve sanat seviyemizi, ahlaki halimizi, güven ve inançlarımızı, hayata bakış ve algılayış tarzımızı düşünelim ve sonra kendimize soralım: Yukarıda itiraf edilenlerin bugünkü durumumuzu yaratmada tesiri yok mu? Başkalarını dinleyerek mi bu duruma geldik? Yüz yıl önce, zengin olmayan, geçim sıkıntısı çeken; fakat dürüst, namuslu, çalmayan, aldatmayan, güven veren bir toplum yapımız varken bugün niçin, hırsızların, üçkâğıtçıların at oynattığı, sahtekâr, alçak, zalim ve gaddar bir toplum haline geldik? Bu nasıl oldu? İtiraflar, bize yıllardır dost olarak görünenlerin aslında düşman olduğunu göstermiyor mu?
Bu durumlardan kurtulmanın tek yolu, Ulu Önder Atatürk'ümüzün istediği gibi “önce vatan ve millet” duygusunun bütün fertler tarafından kabullenilmesi ve aklın kullanılmasıdır. Aklı, devreden çıkarırsak yapılabilecek bir şey yoktur. Hasta mutlaka ölecektir! Ölmemek için akıllı olmak ve önce vatan ve millet, diyebilmek gerekir. Tehdit ve tehlike çok büyük, farkında olmalıyız….
NOT: Bu makale, Azebaycan’da yayınlanan KREDO gazetesinde 17. Mayıs. 2014 tarihinde Gazanfer Kazımov’un yazdığı “Rockefeller’in İtirafları ve Dünya Medeniyetinin Kurucusu Türk’ün Bedbahtlığı” isimli makaleden yararlanılarak yazılmıştır.
(Bu yazıyı lütfen dostlarınızla paylaşınız...)
12 notes · View notes
birpaylass · 4 months
Text
Müslüm Gürses - Sevda Yüklü Kervanlar
Tumblr media
Müslüm Gürses - Sevda Yüklü Kervanlar
Buğün AyFM olarak sizleri maziye götürmeye karar verdik Müslüm Gürses - Sevda Yüklü Kervanlar isimli şarkıyı incelemeye karar verdik. Öncelikle şarkının ne kadar önemli olduğunu bilmenizi isteriz. Gelin hep birlikte Sevda Yüklü Kervanlar şarkısı ve Müslüm Baba lakaplı Müslüm Gürsesi incelemeye alalım. "Sevda Yüklü Kervanlar," Türk sanat müziğinin önemli isimlerinden Müslüm Gürses tarafından seslendirilen bir şarkıdır. Müslüm Gürses'in özgün yorumu ve duygusal ifadesi ile bilinen bu şarkı, sanatçının repertuarındaki önemli eserlerden biridir. Şarkının sözleri ünlü Türk şairi Orhan Veli Kanık'a aittir. Orhan Veli'nin melankolik ve içsel temalara odaklanan şiirsel dilini Müslüm Gürses'in yorumuyla birleşerek güçlü bir duygusal etki yaratır. Şarkının sözleri ve melodi, dinleyicilere aşk, özlem ve hüzün gibi evrensel duyguları hissettirir. "Sevda Yüklü Kervanlar," Türk müziğinde klasikleşmiş eserler arasında yer alır ve Müslüm Gürses'in sanatındaki önemli bir yerini korur.
Reklam
- Müslüm Gürses - Sevda Yüklü Kervanlar - Pinhâni - Bilir O Beni Sözleri - Rafet El Roman feat Derya – Unuturum Elbet - Selami Ferses – Demedim Mi? - Ebru Yaşar – Sessize Aldım
Sevda Yüklü Kervanlar Şarkı Sözleri
Sevda yüklü kervanlarSenin kapından geçerAşk şarabı içenlerSenin derdine düşerAşk şarabı içenlerSenin derdine düşer Bu han garip yatağıBülbül derdim ortağıBu han garip yatağıBülbül derdim ortağıAşkın söyletir beniFeryat, feryatDilin söyletir beniFeryat, feryat Aşkın ne zor şey imişDüşmeden bilemedimEller erdi muradaBen murada ermedimEller erdi muradaBen murada ermedim Bu han garip yatağıBülbül derdim ortağıBu han garip yatağıBülbül derdim ortağıAşkın söyletir beniFeryat, feryatDilin söyletir beniFeryat, feryat Aşkın söyletir beniFeryat, feryat Ey merhametsiz kadınSen kimseye aşık olamazsın, amman, amanOlsan da kendine, benim gibi sadık bulamazsınOlsan da, benim gibi kendine sadık bulamazsınAmman, aman Read the full article
13 notes · View notes
yazan-kalem-siyah06 · 1 month
Text
Tumblr media
Bilinen en eski pantolon olan 3500 yıllık pantolon ve üzerindeki Türk tamgaları ile Doğu Türkistan'da bulundu.
Ünlü Alman Arkeolog Dr. Jörg Wagner'in 2014 yılının sonlarına doğru Doğu Türkistan'ın Turfan kenti yakınlarında antik bir Türk şehrinde yaptığı kazılarda çıkarılmıştır.
NOT: Demekki pantolon "gâvur icadı" değil, Türk ulusunun binlerce yıl öncesinden uygar oluşunun simgesidir.
9 notes · View notes
doriangray1789 · 3 months
Text
Bir Geri Zekalıya Anlatır Gibi Anlatayım.
Yıl: 1828–1829
Osmanlı tahtında Sultan 2. Mahmut oturuyor.
Osmanlı-Rus savaşı sürüyor.
Osmanlı ordusunun Tuna garnizonlarında ekmek yok! Çünkü ekmeği yapacak un yok, buğday yok!
Osmanlı, ünlü Yahudi banker Rothschild’e başvurur.
Rothschild, gerekli buğdayı satın alıp Osmanlı’ya verir.
Osmanlı devleti, aldığı buğdayın ancak yarı parasını ödeyebilir.
Yıl: 1834
Osmanlı tahtında Sultan 2. Mahmut oturmaktadır.
Yunanlar Osmanlı’ya başkaldırmış, savaşmış ve bağımsızlıklarını kazanmışlardır.
Ayrıca, Osmanlı devletinin Yunanlara tazminat ödemesi kararlaştırılmıştır.
Osmanlı’nın tazminat ödeyecek parası yoktur, hazine boştur.
Osmanlı yine banker Rothschild’e başvurur.
Rothschild’in bir temsilcisi İstanbul’a gelir, sözü edilen parayı öder, Osmanlı’ya borç yazılır.
bu arada tahtta 1. Sultan Abdülmecit var ve 1843 de Dolmabahçe sarayı yapıldı Osmanlı hazinesine çok büyük bir yük getirdi ancak o dönemki zihniyet Avrupa’ya karşı itibarını saraylarla gösteriyordu - yıkılmadık ayaktayız- ki saray yaptırıyoruz… borç para verenler kim bilir ne düşünmüştür…
Yıl: 1853–1856
Osmanlı tahtında Sultan Abdülmecit oturmaktadır.
Kırım Savaşı sürmektedir.
Osmanlı ordusunun silaha ve mühimmata ihtiyacı vardır, ama bunları alacak parası yoktur.
Osmanlı, yine banker Rothschild’e başvurur.
Rothschild aracı olur, Osmanlı’ya 10 milyon 514 bin 976 kuruş borç verip 40 bin tüfek, 2 bin şişhane, 10 milyon fişek ve 50 milyon kapsül alınır.
Yıl: 1855
Osmanlı tahtında Sultan Abdülmecit oturmaktadır.
Zaten kasasında parası olmayan Osmanlı’nın, Kırım Savaşı sırasında masrafları çok artmıştır.
Çok acele ve çok büyük paraya ihtiyacı vardır.
Osmanlı yine banker Rothschild’a başvurur.
Osmanlı, istediği borç karşılığı Mısır vergisi, İzmir ve Şam gümrüklerinin gelirlerini teminat olarak gösterir, yani ipotek ettirir.
Rothschild bu teminatlarla yetinmez. Çünkü Osmanlı devleti, aldığı buğdaydan kaynaklanan borcun yarısını hâlâ ödememiştir.
İşte bu nedenle Rothschild; İngiltere ve Fransa’nın kefil olması koşuluyla Osmanlı’ya borç vermeyi kabul eder.
Osmanlı devletine 5 milyon Sterlin borç verir.
bu arada Abdülmecit döneminde 1867 tarihinde Çırağan sarayının yapımına başlanır 1871 tarihinde sarayın yapımı biter itibar yine saraydadır… derken 1880 tarihinde 2. Abdülhamit devrinde yıldız sarayı yapımına başlanır … bu dönemlerde Adile Sultan sarayı, Beylerbeyi sarayı gibi onlarca saray Köşk kasr yapılmıştır
Yıl: 1891
Osmanlı tahtında Sultan 2. Abdülhamit oturmaktadır.
Hazinede para yoktur.
Bir kez daha banker Rothschild’e başvurulur.
Rothschild; yüzde 4 faizle, ödeme süresi 60 yıl olan, 6 milyon 316 bin 920 Sterlin borç verir.
Yıl: 1894
Osmanlı tahtında Sultan 2. Abdülhamit oturmaktadır.
Hazine tam takırdır.
Borç için yine banker Rorhschild’e başvurulur.
Rorhschild, yüzde 3,5 faizle 8 milyon 212 bin 340 Sterlin borç verir.
Borcun geri ödeme süresi 61 yıldır.
Osmanlı bu borcu yıllık 330 bin Sterlin taksitlerle ödemek üzere borç senetleri imzalar.
Tarih: 1 Kasım 1922
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Osmanlı saltanatına son verdi,
Tarih: 17 Kasım 1922
Son Osmanlı Padişahı Vahdettin, bir İngiliz savaş gemisiyle İstanbul’dan kaçtı.
Tarih: 24 Temmuz 1923
Lozan Antlaşması imzalandı.
Genç Türk devleti, Osmanlı devletinin borçlarını yüklendi.
Bu borçlar arasında banker Rorhschild’den alınmış borçlar da vardı.
Lozan Antlaşması’nın ilgili hükümleri gereğince, banker Rorhschild’den alınmış olan borçlar Rothschild Ailesi’ne ödendi.
8 notes · View notes
dolunay66 · 1 year
Text
Şikago'da yaşayan ünlü Türk genetikçi Hande Özdinler'in annesinin vefatından sonra yazdığı hem bilimsel hem de duygusal yazısı...✍️
“Mitokondrisi bende kaldı”
Annem vefat etti, onu yıkadık, pakladık, demir tabuta koyup Türkiye’ye uçakla getirdik. Oğlunun üstüne, eşinin yanına, toprağın içine sanki bir tohum eker gibi nazikçe, dualarla bıraktık. Bir ömür bitti, annem gitti...
Ama annemin mitokondrisi bende kaldı. Benim hücremde, benim her hücremde annemin mitokondrisi var. Her nefes alışımda, her kalp atışımda, her elimi uzatışımda, her düşüncemin başlangıcında, ne için enerji harcıyorsa bu vücudum işte orda annemin mitokondrisi var. Annem gitti belki ama mitokondrisi bende kaldı...
Enerji santrali, kaynağı anne
İnsanın başlangıcı olan o ilk iki hücrenin yumurta olanı büyük ve zengindir. İçinde bir hücrenin yaşaması, çoğalması, değişmesi için gerekli olan her şeye ve bir ömür gerekli olacak enerjiyi üretecek mitokondriye de sahiptir.
Mitokondri, hücreye enerji veren, canlı olmasının temelini sağlayan organeldir ve babadan değil, anneden gelir. Anne her çocuğuna enerjisini verir, enerji üretme mekanizmasını verir. Harcanan her enerji annenin çocuğuna verdiği mitokondriden gelir.
Dolayısıyla anneler vefat edebilir ama anneler ölmez!!! Biz farkında olmadan annelerimizi gizli bir şifre gibi her hücremizin içinde taşırız. Annemiz vefat etse de bize enerji vermeye devam eder. Ben bunu yazarken ve siz bunu okurken annelerimizin bizlere miras bıraktıkları mitokondrinin ürettiği enerjiyi kullandık farkında mısınız...
En karmaşık yapı
Mitokondri hücre içindeki organellerin en karmaşık ve ilginç olanlarından biri. Kendine has DNAsı var, kendine özgü kişiliği var, kendisine has proteinleri var, çalışma mekanizması ve prensibi var. Hem enerji üretir hem hücreyi ölümlerden korur, bölünür, çoğalır, hücre içinde dolaşır, nerede enerji lazım oraya gider.
Hücre içinde sanki annemizmiş gibi çalışmaya biz ölünceye kadar devam eder. Ve her kadın mitokondrisini çocuğuna armağan eder, dolayısıyla hayat enerjisi anneden anneye geçer.
Bu yüzdendir ki kim nerden gelmiş, kim kimin atası diye insanlık tarihi araştırması yapıldığında erkeğe değil, kadına bakarlar. Analarımızın mitokondri DNA’sına, o DNA’nın nerelere gittiğine, kimlerden kimlere geçtiğine bakarak yaşam enerjisinin haritasını çıkararak bilirler kimiz ve nereden geldik...
Ben bugün laboratuvarımda mikroskopumun başında annemi düşünüyorum. 15 Ağustos sabahı vefat etti annem, elimden bir su tanesi gibi kayıp gitti...
Annem benim vefat etti ama ölmesi mümkün değil, çünkü mitokondrisi bende kaldı...
Tumblr media
45 notes · View notes
reiralea · 4 months
Text
Günaydın.
Kabus gibi bir geceden sabaha kavuşturan Allah'a hamd olsun. Dün sınırlarımı sonuna kadar zorlamışım sanırım. Detoks haftasına girmiştim. Yediğimiz içtiğimiz bebek miktarı kadar ahshshs. Burada hiçbir sorun yok, gün boyu hiç zorlanmadım.
Okulda son dersteyken bir baktık Erkan Kolçak Köstendil'in 12 Numaralı Adam oyunu var. Hemen gitmeye karar verdik. İlçede akşam yemeğimizi yedikten sonra arkadaşları alıp merkeze gittik. Akşam yemeğini çok erken yemiş olduk ve ara öğünümüz yok yanımızda sjsjs. Neyse bir şey olmaz herhalde dedik. Gidip epey bir süre salonun açılmasını bekledik.
Kapılar nihayet açıldı, bir baktık içeride bir sürü ünlü var ahxha. Hiç haberimiz yoktu ama meğer I. Uluslararası Mardin Kısa Film Festivalinin ödül ve kapanış töreni yapılacakmış ajdhss. Yani bunu da mı ilana koysaydınız acaba? Bir, bir buçuk saat kadar da tören sürdü.
Sunucular Sefa Zengin ve Wilma Elles'ti. Sefa Zengin çok güzel sundu ama Türkçesinin azizliliği ve Zengin'in yönlendirmesine rağmen kendi bildiğini yapan Elles biraz bocaladı. Birincisi düzenlendiği için herkes biraz şaşkındı, çok iyi de hazırlık yapılmamıştı ama ilk olmasına verdi herkes. Okulda ilk düzenlediğim törende ben de böyle olmuştum ahshshss. Ne alaka şimdi 23 Nisan ile ödül töreni, demeyin. Çocuklarla bocalamak çok daha zor bence ahdh.
Törenden sonra tiyatro gösterisi başladı. Seyirciyle etkileşim halinde eğlenceli bir gösteri oldu. Toplumun hâlâ tiyatro kültüründen uzak olması üzücüydü, bir ara artık arkada oturan insanları uyarmak zorunda kaldım. Video çekmişler, gruptan gönderip mesajlaşıyorlar üstüne bir de kendi aralarında sesli konuşuyorlar. Daha gençler ama büyüdükçe öğrenecekler inşallah akjd.
Tiyatrodan sonra arkadaşıma geçtim. Çarşamba günü İzmir'e gidecek bir süre görüşemeyeceğiz. Başka da fırsatımız olmaz belki diye düşündük. En büyük hatamı işte orada yaptım. Akşam yemeğinin üstünden saatler geçmiş, ara öğün yapmamışım, üstüne Türk kahvesi içtik. Benim şekerim düştü, tansiyonum düştü. Geçenlerde ilk defa başım döndü demiştim ama o hiçbir şey değilmiş. Dünyayla birlikte dönüyordu bu kez başım ajshs. Eve nasıl geldim bilmiyorum.
Eve geldikten sonraki süreç en zoruydu, uyuyana kadar eziyet çektim. En son duaların yüzü suyu hürmetine uykuya daldım. Sabah da hafta içi alışkanlığından yedi buçukta uyandım. Kahvaltı yapıp geri uyuyacağım. Bugün çok güzel etkinlikler vardı ama hepsi hayal oldu benim için. Bugün de sınırlarımı zorlamak istemiyorum, yatıp dinlenmek istiyorum. İşte böyle sevgili arkadaşlar. Allah her şeyden önce can sağlığı versin diyor, kahvaltı yapmaya gidiyorum.
Hoşça kalın. 🌸
10 notes · View notes
turqlands · 8 months
Text
YÜZYİLİN İTİRAFLARI
Okurken ürperdim. Kendini türk hisseden ve Türkiye'nin tarihten silinme planlarına karşı durmak isteyen herkes okumalı. Atatürk'ün dehasını tekrar hatırlamalı.
Bu makale Azerbaycan'da KREDO gazetesinde 17 Mayıs 2014'de, "Rockefeller'in İtirafları ve Dünya Medeniyetinin Kurucusu Türklerin Bedbahtlığı" adlı makaleden yararlanılarak Gazanfer Kazımov tarafından yayınlanmış. Kopyaladığım
MAKALE aşağıdadır:
*YÜZYILIN İTİRAFLARI*
*Mustafa Kemal, bizim temsil ettiğimiz dünyanın en büyük düşmanıdır.*
(Rothschild.)
2014 yılında Amerika Birleşik Devletlerinde, ünlü petrol milyarderi, bankacı ve dünyanın en zengin ailelerinden biri olan Yahudi Rockefeller ailesinin, yakınlarda vefat eden en büyük ferdi David Rockefeller’in bir kitabı yayınlandı. “Yüz yılın İtirafları “ adını taşıyan bu kitap maalesef çok kısa zamanda piyasadan çekildi. Çünkü kitapta, itiraflar vardı. Dünyayı yönetme isteği içinde olan ELİT bir tabakanın yüz yıl içerisinde, bazı devletler ve ülkeler içinde ve dışında, o ülkeleri kendi şemsiyeleri altına alabilmek için çevirdikleri dolaplar, entrikalar, soygunlar, sömürgeleştirme itiraf ediliyordu. Bu elit tabakanın daha fazla açığa çıkmaması ve masum halklara yaptıkları bilinmemesi için kitap piyasadan kaldırıldı.
Öncelikle Rockefeller ailesi hakkında bulabildiğimiz kadar bilgi verelim. Sonra bu ailenin en büyüklerinden olan David Rockefeller’in kaleme aldığı itiraflardan “Türkiye” hakkında yazdıklarını ve düşündüklerini öğrenelim:
*DAVİD ROCKEFELLER*
6 kalp nakli, 3 böbrek ve 2 de ciğer nakli operasyonu
geçiren 100 yaşına girdiğinde yaptığı açıklamada
“200. doğum günümü de kutlamak istiyorum” şeklinde
konuşan David Rockefeller, 20 Mart 2017 tarihinde öldü.
“Rockefeller ailesi ABD’nin en büyük petrol, sanayi, siyaset ve bankacı ailesidir. Aile 19. Yüz yılın sonu yirminci yüz yılın başlarında Jhon Davison Rockefeller’in (1839 – 1937) ve kardeşi William Avery Rockefeller’in ( 1841 – 1922 ) zamanında Standart Oil vasıtasıyla petrol ticaretinde çok büyük başarılar elde etmiş, Manhattan Bankasına uzun zaman sahiplik yapmış ve bu zaman zarfında büyük servet, nüfuz ve şöhret sahibi olmuştur. Jhon Davison Rockefeller insanlık tarihinin ilk dolar milyarderi unvanını kazanmıştır.
Rockefeller ailesinin elinde, aile üyelerine ve ailenin fertlerine ait bilgilerin ve dünya siyaseti, dünya ekonomisi hakkında yapılması gereken şeylerin listelerinin yer aldığı dünyaca meşhur bir arşivleri vardır. Bu büyük arşiv yer altına inşa edilmiş üç katlı büyük bir binada saklanır. Bu arşivde bulunan yetmiş milyon sayfalık belgeler, kırk iki bilimsel tahsil kurumuna aittir. Bu belgeler içerisinden araştırmacılara sadece, ailenin ölmüş üyelerine ait belgeler verilir. Sağ olan aile üyeleri hakkındaki belgeler ise hiç kimseye verilmez. 140 yıllık bir geçmişe sahip olan bu arşiv belgeleri ABD’nin 19 ve 20. Yüz yıllara dair dünya ölçeğindeki siyasi işlerinde ve çeşitli ülkelerde bu yıllarda ortaya çıkan sosyal olaylardaki rolünü öğrenebilmek için çok önemli bilgi kaynağıdır. Bu belgeler, dünya tarım işleri, güzel sanatlar, eğitim, uluslararası ilişkiler, ekonomik gelişme, tıp, tarih, politika, halklar, din, sosyal bilimler, kadın hakları tarihi, afro Amerikan tarihi gibi konuları kapsayan belgelerdir.
David Rockefeller (1915 – 1996) felsefe doktorudur. Harward ve Chicago üniversiteleri mezunudur. Amerika’nın Uluslararası İlişkiler Şurasının, Rockefeller Üniversitesi’nin, çağdaş Newyork Güzel Sanatlar müzesinin fahri başkanı ve en önemlisi de 1969 – 1981 yılları arasında komitenin başkanlığını yapmıştır.
2013 yılında bir internet sitesi, bu Rockefellerin bazı yazılarını ele geçirmiş ve “ABD’li Yahudi Bankacı David Rokfeller’den Yüz yılın İtirafları” adıyla bunları yayınlamıştır. 2014 yılında ise sözünü ettiğimiz kitap basılmış; fakat piyasadan toplatılmıştır.
Bu itiraflar ile ABD’nin ve Batı Avrupa’nın büyük devletlerinin yirminci yüz yılda dünya halklarının başlarına ne oyunlar ve felaketler getirdiği açık olarak ortaya çıkmıştır. Bu itiraflar, inanılmaz boyuttadır ve sadece Türkleri ve Türk Dünyası ile değil, bütün dünya ile ilgili meseleler üzerinde neler yaptıkları ve düşündükleri açıklanmıştır. Bu yazılarda Türkiye ile ilgili bölüm, bizi daha çok ilgilendiren bölümdür. Yapılan işlerin esas aktörleri, ABD ve Batı Avrupa devletleridir. Bütün icraatı yapan bunlardır. Bunların esas hedefleri Türkiye ve Türklerdir.
“Türkiye, coğrafi ve stratejik bakımından çok önemli bir ülkedir. Bu yüzden üzerinde daha fazla durmak istiyorum. Bu ülke bizim için çok önemlidir ve Türklere bırakılacak kadar önemsiz değildir….
1) Büyük İsrail Devleti’nin sularının büyük kısmının kaynakları Türkiye toprakları üzerindedir.
2) Türkiye Avrupa ve Asya arasında bir köprüdür.
3) Müslüman aleminde öncül ve demokratik tek ülkedir….
İslâmiyet’i yıkmak istiyorsak işe Türkiye’den başlamak gerekir. Bu Türkler aslında birleşip bir araya gelseler, karşılarında hiç kimse duramaz. Bu yüzden, böyle bir ihtimale karşı ajanlarımız her an iş başında bekliyorlar. Türk devletlerinde anahtar mevkilerde adamlarımız var. Bunlar böyle bir ihtimali sezseler o anda Türkiye’deki huzur ve güven ortamını bozacak olaylar yaratırlar ve bu darbelerle bu tür bir birleşmeyi önleriz.
Medeniyetin kurucusu ve beşiği olarak Türkleri kabul edemeyiz; tam aksine entrikalar ile bu medeni miraslarına el koyarak biz, onları bütün dünyaya, barbar, hak – hukuk tanımayan bir halk olarak tanıttık ve bu alanda oldukça başarılı olduk. Sümer kralları Urukagina ve Urnammu çok Allah’lı bir cemiyet kurarak insanlar arasında adaleti korumak ve haksızlığı önlemek için kanunlar çıkararak çağdaş toplumlara örnek olurken bugün, tek Allah’lı bir halk olan Türkiye’de bizim çalışmalarımız sonucunda medeni vasıflar, ahlak, terbiye, saygı, sanat, edebiyat, tarih yok olurken; fahişelik, rüşvet, hırsızlık, haksız kazanç ve soygun hüküm sürmektedir. Dünya çapında Türkiye’de yetişmiş, bir tane bilim adamları, sanat adamları, edebiyat adamları ve siyaset adamları yoktur!
Aslında Türkler, tarih kitaplarını açıp okusalar, bütün gerçeği görecekler. Ama Türkler için duyduğuna inanmak yeterlidir; okumak onlara çok zor gelmektedir. En kolayı, geçmişi öğrenmeden gece yatarken hissettiklerini kaleme alarak ertesi günü hüküm vermektir. Düşünün ki, hangi tesirin altındasınız ve kime kul olmaktasınız?
Ben de bu ana kadar en medeni ulus olarak İngilizleri görüyordum. Türk tarihini, Türk medeniyetini öğrenince, konuyu değiştirdim.
Provokatörlerimizin çalışmaları ile 1970’li yıllardan itibaren Türkiye’de sağ ve sol ideolojiler arasında adeta bir iç savaş yaşattık. Ülkeye koyduğumuz ambargo ile halk canından bezmiş, yağa, tuza, gaza muhtaç olmuştu. Birkaç kişi zenginleşmiş, halk ise sefalete düşmüştü. Provokatörler için halkı ayaklandırmak zor olmadı. Ülke o dereceye geldi ki, sokaklarda her gün elli – altmış kişi öldürülüyordu. Bütün ülke terör korkusundan adeta sinmiş saklanmıştı. Binlerce Türk genci, bizim uydurduğumuz ideolojiler esasında can verdi. Zamanı gelince bilgimiz dâhilinde indirilen bir darbe ile terör bitti, ortalık sakinleşti. Çünkü provokatörler işi bitirmişler, geriye dönmüşlerdi. Burada oynadığımız oyun, milleti birbirine düşürüp çaresiz bırakmak ve onlara bir kurtarıcı göndermekti. Bu durumda o kurtarıcı, kim olursa olsun, ‘anarşiyi – terörü bitiren, ölümleri sonlandıran’ insan olarak kabul görecekti. Bizim demokrasi uğrundaki mücadelemizin esası buydu.
Askeri hükümet çok sert tedbirlerle bir müddet ülkeyi yönetti. Ellinin üzerinde genç, haklı – haksız sağdan ve soldan ayırımı yapılmadan idam edildi. Bu sert cezalar tesirini çabuk gösterdi ve ülke bir anda süt liman oldu. Askeri hükümet bir müddet sonra ülkeyi sivil yönetime devretti. Bizim istediğimiz bir kişi iktidarın sahibi oldu. Askeri darbeyi yapan şahıs cumhurbaşkanı oldu. Yeni hükümet tam bizim isteklerimiz doğrultusunda ülkenin kapılarını bize sonuna kadar açtı. Bizim büyük şirketlerimiz bu büyük pazara aç kurtlar gibi girdiler. Ülke ABD ve Avrupa malları ile doldu. Bu durumdan hem bizim şirketlerimiz faydalandı, hem de ülke boğazına kadar borç batağına girdi. Türkiye, kapitalizmi o kadar güzel uyguladı ki, yeni birçok vurgun ve soygun metotları bulundu. Hayali ihracat arttı, bankaların içi boşaltıldı, rüşvet devletin her kademesine girdi. Başta siyasiler olmak üzere, medya sahiplerine, üst düzey bürokratlara, bankacılara, yazar-çizer takımına ( gazeteci, dergi yazarı ) bu dönemde milyarlarca dolar rüşvet dağıttık.
Kardeşlik, dostluk, iyi niyet, dürüstlük, ahlaklı ticaret unutuldu. Binlerce sahtekâr, yalancı, hem devlet kadrolarını, hem bankaları, hem de özel şirketleri doldurdu. Türkiye’nin bugünkü manzarasının sebebi 12. Eylül ihtilalidir desem abartmam… Ülke yapılanları görenler tarafından alttan alta kışkırtılmaya başlandı. Halk tepki koyuyor, sokaklar protestocularla doluyordu. Tepkileri azaltabilmek için tam o günlerde bir Kürt meselesi çıkardık. Önce, bir örgüt kurdurduk. Sonra küçük bir kasabaya baskın yaptırdık. Ülkenin gündemi bir anda değişti. Kürt PKK terörü, şehit edilen asker ve polisler, halka her sıkıntıyı unutturdu. Türkiye otuz yıldır bu mesele ile uğraşıyor. Sonuç almasını her defasında engelledik. PKK’nın liderini ‘idam edilmemek’ kaydı ile biz teslim ettik. Otuz yıldır süren PKK terörü, Türkiye’nin ekonomisine büyük darbe vurdu. Binlerce insan bu terör dalgası içerisinde ölüp gitti. Türkiye, hem siyasi, hem ekonomik hem de sosyal açıdan büyük kayıplara uğradı. Ülkenin düzgün hale getirilebilmesi için bize başvurmak zorunda kaldı. Biz de, onlara, Osmanlı İmparatorluğuna yaptığımız teklifleri yaptık. Kabul ettiler. Bu işler için harcadığımız dolarların birkaç katını kazandık ve Türkiye’yi içinden çıkamayacağı bir borç sarmalına yuvarladık.
Bugünkü Türkiye; yalancılığın, sahtekârlığın, halkı aldatmanın, bizlere hizmet etmenin içinde yüzüyor; Mustafa Kemal’in bizi reddetmesinin bedelini ödüyor. Böyle bir ülkenin uzun boylu yaşaması pek mümkün değildir. Ya ruhlarda bir ihtilal yaparak yeniden kendileri olacaklar, ya da tarihten silinip gidecekler. Anadolu toprakları da bizim yarattığımız Ermeni ve Kürt devletlerinin olacaktır”.
David Rockefeller, itiraflarının bir bölümünde de, başka bir zengin Yahudi ailesi olan Rothschild ailesinin bir ferdi ile yapmış olduğu sohbete yer vermiş. Bu sohbetten de bölümler aktaralım:
“Rockefeller’in, (Dünya ülkelerini nasıl ele geçiriyorsunuz?) sorusuna Rothschild; Birinci Dünya Savaşı Avrupa’da bize karşı olan imparatorlukları yıkmak ve en önemlisi Osmanlı İmparatorluğunu parçalayarak Orta Doğu’daki petrol yataklarını ele geçirmek ve İsrail devletinin kuruluş yolunu açmak için çıkarıldı”.
“İsrail devletinin kurucusu sayılan Tehodor Herzl o zamanki Osmanlı Sultanı II. Abdülhamid’in yanına giderek bizim ailemizin para desteği ile Filistin topraklarını satın almak istedi. Fakat Sultan bize karşı çıktı. Biz de gerekeni yaptık. Osmanlı İmparatorluğunu çaresiz bırakarak I: Dünya Savaşı’na soktuk. Çok zorlansak da, Osmanlı İmparatorluğunu yıktık. İstanbul’u ve Anadolu’nun bazı bölümlerini işgal ettik. Planlarımızı tam sonlandıracağımız zaman Mustafa Kemal adında, padişahı ve şeyhülislam’ı dinlemeyen asi bir general ortaya çıktı. Bütün planlarımız alt üst oldu. Hepsi geriye kaldı”.
“Mustafa Kemal, bizim temsil ettiğimiz dünyanın en büyük düşmanıdır. O’nun varlığı, İsrail devletinin kurulmasını otuz yıl kadar geciktirdi ve bize milyarlarca dolar kaybettirdi. İzmir suikastı denen bir olaya karıştığı için idama mahkûm ettiği, Osmanlı Maliye nazırlarından aziz dostumuz Cavit Bey’i kurtarmak için O’nun yanına gittik. Bizi çok soğuk karşıladı. Tekliflerimizin hiç birisini kabul etmedi. Ve adeta bizi, makamından kovdu. Birkaç gün sonra da Cavit Bey’i idam ettirdi”.
İtiraflarda, Türkiye’den başka birçok ülkeye ve çeşitli olaylara da yer verilmiş. Bu ülkelerde ve olaylardaki aktörlerden bahsedilmiş. İkinci Dünya Savaşı, Hitler, Stalin, atom bombası, ihtilaller, darbeler anlatılmış… İran-Irak savaşının çıkarılmasının sebepleri ve sonucu değişik bir perspektif ile açıklanmış.
Şimdi, kendimize bakarak düşünelim… Toplumumuzu, yaşam şartlarımızı, siyasilerimizi ve icraatlarını, bilim ve sanat seviyemizi, ahlaki halimizi, güven ve inançlarımızı, hayata bakış ve algılayış tarzımızı düşünelim ve sonra kendimize soralım: Yukarıda itiraf edilenlerin bugünkü durumumuzu yaratmada tesiri yok mu? Başkalarını dinleyerek mi bu duruma geldik? Yüz yıl önce, zengin olmayan, geçim sıkıntısı çeken; fakat dürüst, namuslu, çalmayan, aldatmayan, güven veren bir toplum yapımız varken bugün niçin, hırsızların, üçkâğıtçıların at oynattığı, sahtekâr, alçak, zalim ve gaddar bir toplum haline geldik? Bu nasıl oldu? İtiraflar, bize yıllardır dost olarak görünenlerin aslında düşman olduğunu göstermiyor mu?
Bu durumlardan kurtulmanın tek yolu, Ulu Önder Atatürk'ümüzün istediği gibi “önce vatan ve millet” duygusunun bütün fertler tarafından kabullenilmesi ve aklın kullanılmasıdır. Aklı, devreden çıkarırsak yapılabilecek bir şey yoktur. Hasta mutlaka ölecektir! Ölmemek için akıllı olmak ve önce vatan ve millet, diyebilmek gerekir. Tehdit ve tehlike çok büyük, farkında olmalıyız….
NOT: Bu makale, Azebaycan’da yayınlanan KREDO gazetesinde 17. Mayıs. 2014 tarihinde Gazanfer Kazımov’un yazdığı “Rockefeller’in İtirafları ve Dünya Medeniyetinin Kurucusu Türk’ün Bedbahtlığı” isimli makaleden yararlanılarak yazılmıştır.
(Bu yazıyı lütfen dostlarınızla paylaşınız...)
11 notes · View notes