Tumgik
befealue · 5 months
Text
Benim babanem öldü diye surtına haykırmak istiyorum. ancak beki o zaman sonunda ağlayabilirim. bu konunun seninle bu kadar alakalı olmasını ben de istemezdim ama öyle, bu da öyle bi zamna denk geldi. ben ne zaman babanemde bahsetsem kahkahalara boğuluyorum, biraz garip di mi? sanırım sende ağlayabilirim, belki de ağlayamam, belki de bu kadardır, yaşadığım kadardır. ama suratına haykırmak istiyorum, benim babanem öldü. sen hiç yoktun. sen kendine o kadar dömüktün ki ve kendince o kadr haklı bir dönemindeydin ki depresyonunun, o 4 balkonlu evin her gözü artık sen. hak hukukuk adalet ve babanem. ve aşk. ve umutlar. benim bize güvendiğim çok içten bir taraf vardı. içerisi dışarıya doğru kustu. gökçeadaya sen gitmişsin, sen dönerken ben gitmişim. yüzdük mü aynı koyda? hiç buralarda da değilim. eğlencemize güvenim sonsuzdu. ben sana bir yerlerde gvenmemişim ama. bak babaneme, öldü. sen hiç yanımda değildin. ben arka balkonda sigaramı içerken sana mı bize mi babaneme üzülseydim? iç şimdi balkonlu odandan sigaranı. bırakmadıysan şayet, bırakmamışsındır iddiaya varım. öfkem içimde kuduruyor. babanmse öldü. senin evinin yani bizim eski evin yanındaki hastanede. ben her gn gittm geldim. açık ışıklarını gördüm, evet, ben seni affedemem. amaaan sıktı diyen sen ve belki arkadaşlarına rağmen, ben seni affedemem. denedim ama babanem öldü. insanın babanesi ölünce bir anda sevdiği kişinin bütün yükü omuzlarına düşer mü? düştü, bu da böyle bir hikayeymiş. babanemi seve miydim? babanem nasıl bir insandı? geç bunları, babaneydi işte. çocukken ond harçlık biriktirirdim. biriktirediklerimle de gider hediye alırdım annemlere. bendeki sıkıntı d buydu belki, kendime almazdım. keşke kendime hediye almayı o zamandan öğrenseymşim. sende sınırlarımı çizmeyi denedim. neyse bu başk hikaye, sağlıklı ilişkilenmek. benim babanem öldü ve keşke suratına bğırabilsem bunu. o kadar hissiz ki bir tarfım, o kadr sanagömülü ki. babanemden öncebaşka cenzaeler. bazen de öyledir.sanadenkgelmesituhaf. çık içimden, bu kadar içimde dolanmayı hak etmiorsun. ama yin de her eye rağme keşke bir şeyleri eraber hak ediyor olsaydık.babanem ölürken bende de sana dair bir sürü şey öldü.benikicenze kaldırdım. neye üzüldüm neyi yaşadım hala bilmiyioum belki 32 yaş böyle bir şeydir, bu klavye beni çok zorladı. gökçeada anılarımız farklı, anlatırız. bol bol.
0 notes
befealue · 3 years
Photo
Tumblr media Tumblr media
“We cry the tears that make carnations grow” I cry the tears that make bahar çiçekleri grow 
// ...and that’s it.
4 notes · View notes
befealue · 3 years
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
saat 6′ya geliyor. biraz daha uyuyabilirim, daha oda karanlık. ya da kalkabilirim? kalkıp üstümü giyinebilirim? taksiye atlayıp kanlıca’ya gidebilirim? camı açarım, içeri sabahın rüzgarı girer, yüzüme çarpar, uyanırım? kalın giyinir, öyle çıkarım. üşenmez miyim? yok, üşenmem. ne var üstümde? bu kalsın üstümde, içime kalın bir şey giyeyim. eski spor ayakkabılarını alayım bu sefer. kulaklığımın sarjı? var. yetecek kadar var. kimse yoktur şimdi hem. kaç kaç kaç insan? kaç kaç kaç insanlardan. havaya soğuk inmiş biraz ama güzel. 6′yı geçiyor. çıktım. otobüse mi binsem? akbil bassam? çift makse? tamam, maske alayım. çık merdivenleri. aldım fazla maske. kitle kapıyı iki alt bir üst. in merdivenleri yine. yürü. yürümek çok iyi geldi. yürümeye devam. neredeyim? kanlıca’yı unuttum. otobüsü de. sahile geldim, çok az insan. çok kuş. bir sürü köpek. birbirleriyle oynayan köpekler. bir sürü kedi. birbirlerine bakan kediler. bir uçak kalkmış, uçmuş. izi kalmış. izi dağılıyor. bir süre sonra da izi tamamen yok olacak. kuşlar dallarda. kuşlar uçuyor. daldakiler de uçarak konmuştu ve uçacaklar birazdan yine. yürü yürü yürü. soğuk ama iyi hissettiriyor. bunu her sabah yapsam aslında? hadi, tamam bunu düşünmüyorum, anda kal anda kal anda kal. deniz çok güzel gözüküyor. bir adam rakı koymuş, müziğini açmış, denize bakıyor. eşlik edesim geliyor. ben de oturabilir miyim demek geliyor içimden. geçiyorum. “burası türkiye” içime işlemiş bir kere. kahve istiyorum, her yer kapalı. buldum! açılmış. kahve alıyorum. latte. laktozsuz. biraz daha yürüyorum. bank buluyorum. bankta oturuyorum, defterimi çıkarıyorum, kahvemden bir yudum alıyorum. bu sabah da geçen günlerde olduğu gibi yeni şarkılar dinliyorum ve hemen seviyorum. sabahıma t. katılıyor, video. eve taksiyle dönerim diye düşünüyordum ama onunla yola düşüyorum. manzarayı, yoluma çıkan kedi ve köpekleri gösteriyorum. saçlarını savuran ve köpeğini gezdiren bir kadın görüyorum, hoşuma gidiyor. onu göstermek istiyorum, ayıp olur gibi geliyor, göstermeden geçiyorum. o yanımdan geçiyor. t. konuşuyor, yeni uyanıyor. hayal kuruyoruz. bu ara çok hayal kuruyoruz. zemindeyiz de bir yandan. sahilde sığabildiğim salınck genelde bu saatlerde boş oluyor. ona oturuyorum. sallanıyorum. renkli kareler var oyun parkında. sonra düşünüyorum, uçaklardan bazı ülkelerin toprakları böyle gözüküyor. sonra düşünüyorum, burası bir masal ülkesiymiş. kocaman salıncaklarda sallana sallana çizilirmiş ülke haritaları kuşbakışı. git gel bir çizgi git gel iki çizgi git gel üç çizgi. emek emek çizgi çizgi. rüzgar yermiş masal ülkelerinin kartografları bol bol. ayık ve dinç kalırlamış ama böylece. hasta olmazlarmış. masal bu ya. sonra kalkıyorum, sarjım %6. insanlar koşuya çıkmaya, tenis oynamaya başlamış. kalabalık geliyor parktan sahile doğru, belli. güzel bir şarkı buluyorum, bu çalsın eve gidene kadar ya da işte gittiği yere kadar. giderken bir şey alsam mı? istemiyorum, zaten her yer kapalı hala. pastaneden bir şey istemiyorum. evde çilek var, çilek yiyeceğim. acıkmayacağım. şarjım bitti ama evde olmama 2 dakika kala bitti. o yolda da sessizlik güzel, kapanış müziği. saat daha 8.30 değil. günden çaldım ben, yaşasın. günden çaldım. bir üst iki alt. çevir anahtarı. gir içeri. bugün sipariş verdiğim kitaplar ve balkona aldığım küçük ahşap masa gelir mi? gelirse balkonda çalışırım. toplantıya kadar belki bir iki sayfa okurum. ya da bugünün tarihini atarım ve ismimi yazarım kitaplara. balkonda yaparım bunu. saat 10.01. kaçtım. 
0 notes
befealue · 3 years
Text
mini bottle
2019′dan 2021′e asal sayılardan 3′e bölünenlere içilip bitirilmiş olanlardan yarısı bitmişlere sokak köşelerinden kütüphane raflarına uzun yürüyüşler ve farklı rotalardan -ve yabancı yüzlerden ve onun heyecanından saat kısıtlamalarına ve rotası belli yürüyüşlere -ve hep aynı yüzlere yıkılsın bu düzen, sokaklarda buluşalım gel
0 notes
befealue · 3 years
Video
youtube
masallar diyarından çıkıp yola düşenler. bunların ortaklığından çıkan kalp nefes alırken -evet, kalp nefes alırken- nemlenen gözler. sözlerin, başlangıçların ve sonların sana bırakıldığı anlar. limite yaklaştıkça coşanlar ve gerçekliğinden zerre kaybetmeyenler. bunlardan geriye dönüşü düşünmek için erken diyen düşünceler ve fakat kalbe söz geçirememeler. 
insanın ruhu yumuşuyor. 
0 notes
befealue · 3 years
Photo
Tumblr media
bu ara bitmek tukenmek bilmeyen melodiler var arkada çalan ve ben fotoğraftaki gunlere donup o gunleri gulumseyerek anmanin guzelligine bugun daha farkli variyorum (cunku yolculuk). yasasin o gunlerden bugunlere gelenler ve sokaklarin devir teslim torenleri ve gelirken gidenlerin sonrasinda yollarinin kesismesi ve hisarustunun anilara nemli eslikciligi. hisarüstü aylardır ablukada gibi ama o ablukayı aşan -hatta hisarüstünü dahi aşan- bir şekilde çiçekler açıyor, baharın kokusu her yere yayılıyor ve gri dağılıyor. renkler kendilerini kaybetmeden birbirlerine ahenkle karışıyor. 2021′in 4.ayı ama bizim kaçıncı yılımız bu? 
bir yıldan bir ötekine geçiyorduk, soğuktu ve kar da yağıyordu galiba. saraba siginip yokuslar cikildi, sigara dumanina bogulundu ve buz gibi havada kaymadan (sanirim) yokuslar inildi yine ve sonra home sweet home cunku o ev, yuvaydi aslinda. o yuva nasıl da bizi büyüttü, hallerimize tanıklık etti, balkonuna buyur etti, sigarlar sardırdı, çarşaflar yıkattı ve menemen kokuları yaydı odalarına. anahtarları çoğaltıldı mesela. dersten derse giderken anahtarlar verildi, “evde kimse yoktur bu saatte”. tuğbanın perdeleri, şiir gibi hayalleri ve sızan gün ışığı; sezenin duvarlara yapıştırdığı “o” an’ılar, sardığı sigaralar ve ona çok yakışan dumanı... derslerden çıkıldığı an siyah ya da mavi poşet biraları. eşlik. her üç satırda bir eşlik demek istiyorum. her şey o zamanların parasızlığında, o zamanın heyecanında, korkularında ve risklerinde ve acılarında bir şeylere dönüşüyordu. bizler, şeyler’le beraber bir harmoni yakalamış, düzensizliğin düzeninde savruluyor ve belki de yapacak bir şey de olmadığından, o anda o ana bırakıyorduk kendimizi. bugünün gözünden ve bugünün duygularından taşan bir geçmişe bakış bu belki de ama bence gerçekçi damarın dışında o güneş ışığının açığa çıkardığı toza da vurulan romantiklerdik de. onu da sahiplenen. ona da sığınan ve onun gücüne de inanan bir şekilde.
büyülenmeyi bırakmadığımız günlere...
0 notes
befealue · 5 years
Text
eskiden fanzinimiz vardı. bir hevesimiz vardı. geri dönüşüm kağıtlarında metinlere dönüştürdük ardı sıra gelen kelimelerimizi. şimdiye bakıyorum, bir heves yoksunluğu, erişilemeyen tatlı bir telaş arzusu ve kocaman bir delik, yerini saptayamadığım bir yerde. ve büyüklüğünü. ve yarattığı enkazını. bitmez tükenmez ve doymak bilmez bir açlığım varmış benim. yanlış yerlerde/kişilerde giderilmeye çalışılan. sessizlik anlarının uzun uzadıya analizine gerek kalmadan, bazı şeylerin olmayacağı gerçeğinden de hafiften şöyle beslenerek, kendi köşemize çekilmek gereken zamanlar. ama zaten o köşe hep kış köşesi değil miydi zaten? zaten hep o köşe değil miydi yerimiz? bize ayrılan. - şimdiye kadar. ve belli ki bir süre daha. hep böyle gider belki? umuda bel bağlamadan olmaz ya hani. bağlayamadıklarım, bağlanamadıklarım, bağlanmayı unuttuklarım, bağlandığı yerden çözülenlerim, hiç bağlanmamış olanlarım ve bir yanda da kördüğümlerim. yaş aldıkça, bazı şeyler daha zor oluyor. öncesinde özgür çıkan kelimeler, sansüre yani kendine uğruyor. bir bakmışsın, orada kalmışsın. uzun süredir ordasın. çok zamandır ordasın. neden hala ordasın? neden karşılamalarının huyu suyu hali tavrı inişi çıkışı böyle tek düze bir şeye dönüştü? yazdıklarım da bende anlamını yitirmeye başladı, cümleler birbirini takip etmiyor, ne istediğini bilmiyor, savruluyor. belli bir hissi takip etmiyor. bir şeyde değil. bir yerde değil. nasıl hatırlardınız/bilirdiniz derlerse bana ve cevap vermek zorunda kalırsam? hatırlayamazsam? hatırlamıyorum ki zaten. çok şey uçtu. gitti. gelmez bir daha. hiçbir şey tam değil. yarım bile değil. şimdi her şey annemlerde ve ben hiçbir yerdeyim. kendi kendineliğimin, gülerek anlattığım ve yarattığım güvencesiz kollarında, kim bilir ne haldeyim. tutunamıyorum, günlerimi geçiriyorum, böyle anlarda her cümleyi çok hissediyorum. yeni başka yerde uyuyamıyorum. alışmak da istemiyorum. bazen istiyorum. ben buraya alışsam keşke diyorum. tutkum yok. bitmiş. kalmamış. nerde kalmış? neyin eksikliği bu kocaman? kendime gelemiyorum, oturup düşünemiyorum. gün geçiriyorum, geçiştiriyorum. çoğu muhabbetten kaçıyorum. ben bilmiyorum demeye alıştım. bilsem de bilmiyorum artık. sorulardan da, bana inananlardan da, kendimden de kaçıyorum. paragraf yapmayı bile unuttum çünkü ne yeni bir konuya geçtim ne de bir konuya değindim. bağlayamıyorum. yükü var insanların üzerimde. en çok kendi ağırlığımda eziliyorum. kilo alıyorum ama çok şey eksiliyor, öyle hissediyorum. dışardan genleşip içerden daralıyorum. bunları çok konuşmuyorum. zaten konuşunca hep aynı şeyleri diyorum. birikmiyor bir şeyler. değmiyor, geçmiyor. eskiden özenirdim, şimdi denk gelince. boşlukta süzülüyorum ve açıkçası, pek kimseyi görmek istemiyorum. insan kendini geçiştirir mi? ben öyle yapıyorum. 
0 notes
befealue · 5 years
Text
dehşetli yok sabahları
biraz biraz heyecanlar, biraz biraz deniz manzaraları.  bu gördüğümüz boğaz mı nehir mi  çay mı çay hiç değil.  nereye bağlanıyor bu su? bu devirde kimse kimseye bağlanıyor mu?
bugünler hangi günler?  nasıl günler?
hangi dilimindeyiz doğduk-öldük yaşantımızın? dilim dilim kesik kesik nefes nefese ömrümüz -ün.
vazgeçmem için bir şey söyle, içim hiç bu kadar boş olmamıştı. içim hiç bu kadar tersini hissetmemişti kısa süreli, güvencesiz ruh halleri.
çağımızın bir ürünü mü olduk şimdi? tüket beni.  tükettin beni.  tükettim, bittim. 
bir yok nasıl hissedilir? yok(luğu)unuzu nasıl alırsınız? cebinize mi koyarsınız elinizde mi taşırsınız yoksa poşet vereyim mi?
kelimeler bir yerlere saklanıyor. yerini bilmediğimiz arkadaşlarımızı aramak heyecanlıydı eskiden o oyunu niye unuttuk? biz ne zaman değiştik?
söylesene. 
söyleme. 
alakasız laflar böyle böyle  alt alta dize dize diz dize.
0 notes
befealue · 5 years
Text
bazen kelimelerin, sahne öncesi hani, yani ses olmadan daha çıkmadan daha çatallı çatallı gözde bir damla yaşlı üç noktalı bitmeyen cümlelerin bir parçası olmadan daha
bir telaşı vardır hepsinin ayrı ayrı sırası gelse ayrı gelmese ayrı
söz uçuyorsa ve gelip sana konuyorsa yani bir umutsa aktarılan ... aracılığıyla yani eğer, sözün, yok olmaya değil var olmaya... ya olmaya ise uçuşu? demek istiyorum.
hani o çabuk iyileşen yaraların ama yani işte, bir yandan da düşüp kalkmaların... aslında.
ne bileyim. es vermek için mi yeni kıta arayışları? yeni kıta başlangıçları... mısralar tali yollar. hangisi daha çok geçiştiriyor?
en çok nerede ölürler? (kimler?) yolda mı? içimde mi? içim neresi? dışım neresi?
ben nereden bağlayacağım seni? ben nereden soktum seni bu şiire?
çabuk iyileşen yaraların hemen kuruyup düşen yaraların bozulmayan cildin... 
ben seninle yatıp kalktım sen düşüp kalktın ama yaranı hemen sardın (çok düşünürsün kendini) sen hep yoluna baktın ben hep içine baktım.
kelimelerin telaşı son buldu. çıkan sözler uça uça umudu sende değil;
bir ağacın dalında yani işte, hayatın içinde bu sefer senden uzakta başka yerde  ...
ne bileyim. kötü bir ses kaydı bu şiir
0 notes
befealue · 5 years
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
en iyi hissettiren seyahatimdi sanırım. strasbourg’u sayabiliyor muyuz? yaşasın son dakikacılık, denkleşmeler ve bu ikisinin birleşmesinden doğanlar. bu üç günün cümleleri daha sonra kurulacak belli ki. 
0 notes
befealue · 5 years
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
bir lomtalanítás günü
sağında ve solunda, artık kullanılmayan ve/veya kullanılmak istenmeyen eşyaların olduğu sokaklarda, çoğu zaman sessiz, uzun bir gece yürüyüşü. hiçbir şey anlam(ın)dan kurtulamaz demişti ya şair, bu yürüyüş de, inadına öyle. 
birikenler ve biriktirilenlerin sonu. atılmaya hazır olanların, kurtulunmak istenenlerin, vazgeçilenlerin, kırılıp çöpe dönüşenlerin, yanlışlıkla araya karışanların, vakitsiz çürüyenlerin, anlamı unutulanların, anlamı ağır gelenlerin, oyun zamanı geçen oyuncakların, geri dönüşümü olmayanların, zamanı gelenlerin, miadı dolanların, son kullanma tarihi çoktan geçenlerin arasından yüründü. 
çoktan hükmü verilmişlerin, sembolik bir izdüşümü. hatırlatıcısı. bazılarının kutularda düzgünce dışarıya konulması, bazılarının fırlatılıp atılması suretiyle. gece lambalarının izin verdiği ölçüde, kısıtlı bir erişim anılara. çok zorlamadan, uzaktan. ama tam kalbinin ortasından bir yandan da. bu gece, başka bir mahallenin evi daha boşaltıldı; ama boşaltılanlar, bu mahallede çöpe bırakıldı/ortaya saçıldı. çünkü hikayenin tamamlanma yeri burasıydı/burasıymış.
yol boyunca sağdan ve soldan fısıltılar yükseldi. belki de o kadar sessiz değildi yürüyüş. sakin sakin anlattı. bu sefer son kez. 
0 notes
befealue · 5 years
Quote
and love isn't something that weak people do.
Fleabag
0 notes
befealue · 5 years
Text
sahiplenemediğim bir heyecanım var. hani böyle nereye koyacağımızı bilemediklerimizden. sürekli sorguladıklarımızdan. kenara köşeye itmeye çalıştıklarımızdan. bir şekilde merkeze yerleşen, işgalci heyecanlardan. herkes kendi derdinin peşinde, biliyor musun? kendime iyi gelmeye çalışabilir miyim? hangi heyecanlarımızı bastırmalıyız? genelde tersine ikna çabamız var ya bizim hani. heyecanını bastırma, yaşa! bu, işte o iş öyle olmaz’lardan. eskiyi unutmamak için eskiye dalıyorum. sebepler sonuçlar, varılan noktalar, alınan kararlar, gidilen yollar, kaçılan delikler... oralarda dolaşıyorum. sonra dile getirdiklerimin tedirginliğinde boğuluyorum. çok konuştum mu? az mı konuştum? her şeyi söyledim mi? hiçbir zaman her şey tam söylenemez ki? haksızlığım da haklılığım da yerin dibine mi batsın? konuşma diye kaç kere söyledim? kim dinledi? her şey hatırlanır mı? insan kendi yorumuyla hatırlar her şeyi. kendi hatırlama kapasitesi çerçevesinde, kendi yorumlarıyla birlikte. çok yoruluyorum bütün bu soruların ve heyecanımın içinde. son zamanlar bunlar, bu defter bir süre sonra mekan ve zamanaşımına uğrayıp kapanacak. karşılaşmaların ve denkliklerin de bir sonu var, değil mi? öyle. her zaman söylenecek bir şey vardır’a sığınarak, konuşmak mı gerekir? susmayı öğrenmek, olgunlaşmakla bir, bir eylemsizlik hali mi? büyümeyi reddeder halimize neler oluyor? dedemin bana halley aldığı günleri özlüyorum. bu kadar düşünce girdabının içinde olmak bana zarar veriyor. sevgi bu kadar zarar veren bir şey olmamalı. bunun hesabı kitabı yapılıp, rafa kaldırılmalı. bak, indirgemeye çalışıyorum ve ne kadar da yolumdan sapıyorum. ilk cımbızımı bana diğer dedem almıştı. bütün kuzenler evdeydik. dedem ananem herkes hayattaydı. biz almanyadan türkiyeye dönecektik. elinde kocaman siyah battal boy çöp poşetiyle gelip, hepimize hediyeler çıkarmıştı. o günleri özlüyorum. ruh dünyamızın daha basit ayrımları içerdiği, bu kadar dallanıp budaklanan hallerin olmadığı günleri. eskiden ‘sevinmiştim’, ‘üzülmüştüm’, ‘mutluydum’ dediğim her şey, ama’yla devam edip paragraflarca süren uzun cümlelere dönüşüyor. dönüşmese keşke. kütüphanede karşımdaki manzarada bir tane sarı ot var. gövdesi ikiye ayrılıyor, sanki uzun kolları varmış gibi duran bir vücut. rüzgarla birlikte kollarını yukarı açmış, yakarıyor gibi: ‘beni al buradan’. alın beni buradan. mutlu olmam an meselesi gibi yaşıyorum. buna inanmak istemiyorum. buna inanmak bana hiç iyi hissettirmiyor. 
0 notes
befealue · 5 years
Photo
Tumblr media
hayat sana (/bana, obvs) ucuz fırsatları ancak ve ancak aylar öncesinden sunabiliyor ama bu dile getirilenler, tam da ‘sunabilirim ama sunmayacağım’ örneği. düşününce bu örneklerle dolu hayat (ay biraz şükret kızımız ya, olmuyor böyle). right here right now, para harcamakla derdi olmayanların lüksü belli ki ya da delirmeye az kala hallerinin bir neticesi. kalın kazak, uzun atkı, termal çorap zamanları aynı zamanda boğazda bir ağrı demek. boğazda ağrı demek, başladıysa bitecek demek. yani yakında geçicek demek. yakında geçmesi, içilemediğinden kurumaya başlayan tütüne geri dönebilmek demek. arka planda sürekli tekrarlanan sahneler. bir Berlin biletinin nasıl yandığına dair küçük bir hikaye. loop’ta kalınız. ben bir şeyleri isterken, yanlış istiyorum sanırım. işin ilginç tarafı, üzülmüyorum bile (şaşırmıyorum bile mi demeliyim ya da?). sanırım en başında ‘sen bunu yapıyorsun ama, kesin patlar bu’ şeklinde başlamamak da lazım. o zamandan hissedilmesi muhtemel üzüntüyü yaşamamak için küçük bir yatırım o düşünce hali sanırım. ruhumuza işleyenlerde bu hafta! birinin bozuk parası, birinin aylığı şekerim ya. yetişkin insan boyunun (wtf is this?) yarısı kadar olduğum zamanlarda, cepten çıkarılan tomarla paranın, eşe dosta bayram harçlığı şeklinde dağıtılması performansını izlemiştim. naiflikten uzak, bayağı bir performans. ama işte ne derler bilirsiniz, zenginin parası fakirin çenesini yorar. nenem öleli kaç sene oldu acaba? cenaze gününden önce yazdığım yazısı, yazarkenki öfkemi, çektirdiğim fotokopileri, dağıtamadığım ‘manifesto’mu, her şeyi hatırlıyorum ama senesini hatırlamıyorum. hiçbir şey değişmemiş düşününce. şey acıklı bir durum, uğraşıyorsun bir şeyler değişir diye. savaş veriyorsun. sonra o bir şeylerin dış dünyayla alakalı olmadığını fark ediyorsun. aslında mesele sen. sonra bütün o emeğin üstüne, hiçbir şey yokmuş gibi, çekiliyorsun. çünkü işte mesele ‘sen’(ben). sen uyum sağlayamıyorsun. çok şey istemeyen halin bile yetmiyor devam etmeye. mesele bir berlin seyahati değil işte. mesele, kardeşim mesela. mesele, tutunma arayışındakiler mesela. bunlara üzülüyorum işte. keşke öfkem büyüse, keşke öfkem bir şeylere dönüşse, keşke öfkem benden taşsa. keşke öfkemi kabullenebilsem, o duyguya yer açabilsem. bak daha, belirli aşamaları geçememişiz. insanlar öfkeli anlarına dair anılar anlatınca, öfkelerini kıskanıyorum. bizi ne güçlü kılar? söylemeye utandığımız kelimeler, çekindiğimiz duygular heybesinde neler var? her yandan törpülenmiş, belirli duygulara yer açan günümüzde, hangi duyguya yer var? kendimi çok dinleyemiyorum artık. insan kendisine mesafe koyar mı? çok özür dilerim canım ya, istemeden oldu. 
0 notes
befealue · 5 years
Text
aşırıya temayül
soğuk havalardan, bereketsiz topraklardan ve sevmeyi bilmeyen ruhlardan nerelere sığınır yüreğiniz?
kendinize mi?
neden? 
siz hep ılık hafif rüzgarlı havaların, yemyeşil çayırların ve aşk dolu gecelerin mi insanı oldunuz bu güne kadar?
özeleştirisiz bir şekilde, bugüne kadar nasıl geldiniz? 
seksiniz uzun soluklu mu yoksa soluğunuzun kesildiği anları mı içeriyor çoğu kez? evet evet, hepsini de içerebilir, öyle de olabilir ve belki biraz böyle olabilir. 
hıı...
seksinizi nasıl alırsınız?
bacak omuza ya da bir dakika, değişik bir şey deneyelim. bu nasıl mesela?
haydi şimdi hep beraber sol elimizi yumruk yapıp, kaldırıyoruz. göğe doğru. evet tam orası, evet. çünkü inandıklarımız ve peşinden koştuklarımız var.
akşam da birimizin sol eli birimizin sağ eline denk gelir, tutuşurlar beraber üşürler. tutuşurlar mı demişim?
sokaklarda yürümek için havaların nasıl olması gerekir? kış, en muhafazakar mevsim.  üşüyoruz. üşümemek için kalın giyiniyoruz, çok giyiniyoruz. çok uzun soyunuyoruz. kat kat çorap çıkarıyoruz.
soyunur musun benim için? 
sabah için tost yapacağım. pazar diye, tostun üzerinde sarımsak da gezdireceğim. eziyorsun sarımsağı, yağla birlikte sürüyorsun ekmeğe. sıcak sıcak. çok lezzetli olacak. yeriz, değil mi?
sen yemezsen yeme, ben yapacağım kendime. 
kilo aldım, sığamıyorum.
içim taştı, sığamıyorum.
daraldım diyeceğim ama genleşiyorum.
ama daraldım da, believe me. 
doggy doggy doggy. yüzünü görmesem daha iyi.  yok  yok, bu pozisyon gereği. yüzünle alakalı değil. don’t take it personal.
tamam, hadi kaşık.  bana değil, yalnızlıktan kaçışına sarılışına, kaç verelim ve kaçıncı kez, bilmiyormuş gibi yapalım? bu gerçeği.
çeştli günahların bedeli -ne, ne olacak? günler böyle nereye kadar sayılacak? bir -ki üç, bir -ki üç’tür  ben sana 3 ayda bir tekerrür o zaman. ocho. 
hayatın bütün işteşliği yalanından, kendime sığınırım. yerim yoktur, dar gelir ama olsun, sığışırım. 
0 notes
befealue · 5 years
Video
youtube
kar yağıyor. çok güzel yağıyor. 
0 notes
befealue · 5 years
Text
Yol, kendine bir yer bulamamış
kişinin özlemidir.
Kendi yerini yerleşiklikte
bulamayan kişi,
onu yolculukta arar.
Nasıl, bir yer, bir yolun başı ya da sonu;
bir yol da, bir yerden önceki ya da sonraki
bir durumsa — kişinin durumu da,
hep, öyle, ya da, böyledir...
Yerini yitiren kişi,
yola çıkmak zorundadır.
Yola çıkan kişi, yeni bir yer arıyordur
— ama yola hep bir (eski) yerden
çıkıldığını da unutmaz : her varılan yerin de
(yeniden) bir yola çıkış yeri olabileceğini...
Yabancılığını kalıcı kılmak isteyen kişinin,
yerleşikliğinden rahatsız olması gerekir;
ve tersi : yerleşikliğinden rahatsızlık duyan
kişinin, kalıcı bir yabancılık bulması...
Yerleşiklik, herbir yandan bağlandığımız,
hepsi de gergin zincirlerin verdiği bir
dinginliktir ancak — yani, bir sıkı
kölelik...
Ama, "mutlak kölelik" dışında, her kölelik,
köleye devinimde bulunduğu izlenimini verecek
kadar gevşek tutar onun zincirlerini
— gerginlik, zincirden zincir olarak
uzaklaşma çabasıyla belirir;
böylece de kişi, çok devingen olduğu,
sürekli etkinlikte bulunduğunu sandığı
bir edilgenlik, bir sürüklenme içinde
yuvarlanıp — gitmez...
Yerleşiklikten rahatsız olan kişinin
gezginlikte aradığı, aslında,
yerleşebileceği bir yerdir: Düzenini
bozarak gezginliğe çıkan kişi, kendi
düzeninin peşine düşmüştür.
Gezginlik de, öte yandan, hiçbir bağlantı
taşımaksızın, salt gezmek için gezmek haline
gelebilir rahatlıkla, kolayca
— bu kez de tam bir boşluk...
Zincirlerin —gergin ya da gevşek—
tam yokluğu da,
boşluğa köle olmaktır.
Köleliğe tek çare, herhalde,
zincirlerini koparmak ve zincirsiz kalmak
değil,
kendi zincirlerini kendisi yapmış,
kendisi kendi ayaklarına takmış, bağlamış
olmaktır — özgürlük de budur... (Hani,
"kendi kendisinin efendisi olmak"tan
söz edilir ya...)
Düşüncenin devinimi, düşünen kişinin devinmesidir
ancak — onunla gerçekleşebilir ancak:
Yerleşik kişinin düşünceleri de durağan olur.
Çünkü, içinde yeniye yer bırakmayan
bir 'düzenliliği' yaşayan kişi, aslında,
üst anlamda bir düzensizlik yaşıyordur
— içinde yeniye yer tanımayan bir 'düzen',
eskinin düzensiz karışımlarından başka bir
yere ulaşamaz.
Her an ayrıyı, aykırıyı, yeniyi yaşayan kişi,
düzenli bir yaşam yaşıyordur.
İnsanlar ne sanıyorlar ki 'düzen'i
— kendi dar, çarpık açılarından bakarak :
sabah-akşam, gidiş-gelişlerini 'düzenleyen'
bir 'seyrüsefer nizamnamesi' mi?! — Oysa,
asıl düzen, düzensizlikten çıkarak
düzene ulaşmağa çabalayan bir düzenleme
uğraşısında bulunabilir ancak.
'Verilmiş', 'varolan' düzen,
yoz bir düzensizlik biçimidir.
Düzenlilik gereksinmesinden
—yani, düzensizlikten— çıkmayan
'düzen', beş para etmez, düzen olarak...
Kişi, yoldaş diye,
ancak kendi ulaşabildiği yerlere varabilecek,
daha ileriye yürüyemeyecek kişiler seçiyorsa,
kendisi de duruyor demektir... (Oysa:
"...daß Andere sie aufnehmen
und fortsetzen ... mögen ... kommen
und weiterfliegen ...
und es besser machen ...")
Bir yerde ('bir süre için' diyerek)
dinelen kişi için en büyük tehlike,
o yere yakınlık duyması; o yeri,
bütün yollarının sonu,
bütün yönlerinin ereği sayması;
yerleşebileceği bir yer saymasıdır
— en büyük tehlike, huzurlu yerdir:-
Mezardır orası...
Her bir yorgun yolcunun dineldiği yer,
dinlenmiş bir yolcunun yola çıktığı yerdir.
Kendine yeni bir yol arayan kişi, önce,
kendinden önce yürünmüş yollara bir bakar
— kendi yürümek isteyebileceği yola benzer
bir yol bulmak için; çoğunlukla da bulur —
ama, acaba, o bulduğu yol(lar),
tam da bulduğu yol(lar) olarak,
kendi aradığı yola aykırı değil mi? —
Yeni bir yol aramıyor muydu, arayan kişi
— ne işi var öyleyse, eski (yürünmüş)
yollarda?!
Belirli bir yol arayan kişi için en büyük
tehlike, o yolu bir yerde durarak, 'bakarak'
arayabileceğini (hatta, bulabileceğini)
sanmasıdır — çünkü, yollar bulunmaz:
yürünür; yerlerde ise, olsa olsa, durulur
— onlar, bulunur; artık, yürünmez...
Yola çıkacak kişinin aşması gereken
ilk ve en önemli engel,
kendi yerleşikliğidir :
kendi yeri
— kendisidir...
0 notes