Tesettür kadını değersiz yapmaz, erkek daha üstün diye istediğini giyer diye bir şey yok, aksine. Şöyle düşünün; bir elmas, çok değerli bir elmas. O elmas öyle heryerde sergilenmez, herkesin görebileceği bir yerde konulmaz. Ona herkes el süremez, dokunamaz, izleyemez. Çünkü o değerli… o çok değerli. Biz kadınlar da islamda çok değerliyiz, ondan tesettürlüyüz. Düşünsenize o elması herkes istediği gibi izleyebiliyor, dokunabiliyor. Ne değeri kalırdı ki? Öyle herkesin sizi izlemesine izin vermeyin, herkesin size istediği gibi dokunmasına. Çünkü biz değerliyiz, çok değerliyiz..
Toplumda çok fazla düşünce var; erkekler neden istediği gibi giyer de kadınlar giyemez? Kadınların özgürlüğü neden kısıtlı? Neden islam kadınlar için daha zor? Bilmem anlatabildim mi :) Ayrıca bir kadının bedeni bir erkeğe göre çok daha dikkat çeker, fitne çıkarır. Ama erkek o kadar dikkat çekmez. Çekse bile kadın şehvetini bastırabilir. Bir de o yandan düşünebiliriz. :)
Bak, mesela söz konusu sen olunca benim ellerim titriyor, kalbimin ritmi değişiyor. Gözlerim doluyor… Senin adının anılması bile kanımın akışını değiştiriyor…
Bugün İstanbul’un hiç bilmediğim bir sokağına girdim. Çok tuhaftı. Evler yıkık dökük, insanlar fakir ama mutluydu. Alışık değilim böyle bir görüntüye.
Bugün bir çocuk gördüm, bir poşete ip bağlayarak uçurtma yapmış. Durup izledim, ve o an çocukluğumu hatırladım… Ben de poşetten uçurtma yapıp uçururdum. Büyüdüğüm sokaklara bir İstanbul hanımefendisi olarak gelmek güzeldi.
Ben mi çok belli ediyorum, insanlar mı çok çabuk anlıyor.. Sonuçta titreyen ellerim ve çenemden, sürekli ıslak kirpiklerimden anlamış olamazlar değil mi…
Soğuktan donuyor, ya da ateş nöbeti geçiriyor gibi titriyor ellerim… kalbimdeki sancı dayanılmaz bir hal aldı. Ruhum sadece sana bağlıydı, sen iyisin. Ne oldu ki böyle..?
Çöküp ağladığım koridorlar bile aşık oldu bana. Mahvolduğum hastane odaları bile. Sabahları derdimi anlattığım ıssız sokaklar bile. Büyüttüğüm çiçekler, beslediğim kediler, sana mektup yazdığım kalemim bile. Şarkıların bile… Bi sen aşık olmadın sevgilim. Bir sen.
Hesaplarımdan birinde çok eskiden yazdığım bir yazıyla karşılaştım, yazı şöyle;
Aşk konusunda çok acemiyim, yürümeyi yeni öğrenmeye çalışan bir çocuk gibi. Umarım elimi bırakıp düşmeye mahkum etmezsin beni. Bilirsin, bazı düşüşler kalıcı korkular bırakabilir…
Hani büyükler derler ya, “nasıl olsa büyüyünce unutacaksın, ilerde ne kadar saçma şeyler için ağladım diyeceksin. Aaa, hadi ama! Ergenlik hevesi bunlar.” Eğer büyüyünce yaşadıklarıma saçma diyeceksem kendime, dertlerime ne saygım kaldı ki? Kusura bakmasınlar, ama ben dertlerimi hafife alacak biri değilim. Gerekirse on yıl sonra oturup dertlerime ağlarım.
Ailem tarafından sürekli karşı cinsle konuşmanın yasak, günah ve ayıp bir şey olduğu aşılandı. Bundandır iletişime geçince stres oluyorum, elim ayağıma dolaşıyor ve kızarıyorum. Bir yandan haklısınız, ama bunu bu şekilde öğretmeseydiniz bana keşke… Onun yerine karşı cinsimle iletişime geçince nasıl kendime hakim okacağımı, her iki tarafın haddlerinin ve sınırlarının ne olduğunu öğretseydiniz bana. Şimdilerde bir ortama girsem ne yapacağımı şaşırıyor, öylece kalıyorum ben de işte.