Tumgik
burakbgpolat · 8 years
Text
Pokemon Gone
Tumblr media
Milyonlarca homo sapiens sapiens’in içine daldığı taze evren Pokemon Go kısa sürede bir oyun olarak oynayan oynamayan nicemizin nöronlarını yaktı. Hazır nöronlar yanmışken veya yanıyorken, şuraya usulca bir kaç satır bırakayım. Baştan söyleyeyim öncelikli maksat sinapslarımdan akan sinyallerin kaydını tutmak; ikincil amaçlar oyunun nöron eritme sebeplerini irdelemek, eksiklerini belirlemek, çok da uçmadan öneriler vermek ve sosyale olan etkisi üzerine bir kaç yorum yapmak.
Yani bebeğim şöyle oynaman lazım şöyle çok başarılı olursun gibi bir şeyler bekleyerek okumaya başladıysan, usulca sayfayı kapatabilirsin. Yok merak ettim, işleyen nöron ışıldar diyorsan okumaya devam et güzel homo sapiens sapiens.
Dalgalanıp durulmayalım diye öncelikle nelerden bahsedeceğim hakkında daha somut ip uçları vereyim. İlk başta öz hakiki pokemon evreninin hikayesinden bahsedip ardından Pokemon Go ile karşılaştırma yapacağım. Ardından oyun mekaniğini irdeleyip öz hakiki pokemon evrenine geçişin mümkün olup olmadığını tartışacağım. Sonuç olarak da oyun tam olarak bizlere ne katıyor veya bizden ne alıyor sorularına cevap vermeye çalışacağım.
Tumblr media
Öz hakiki pokemon evreni esasında Nintendo’nun Game Boy’u için çıkardığı bir oyundu, çok sevilmesiyle birlikte çizgi filme döndü. Öz hakiki pokemon evrenini aslında Türkiye’de çoğu kişi çizgi filmi üzerinden tanıdı, o halde ilk başta jenerik müziğinin sözleri üzerinden gidelim:
I wanna be the very best Like no one ever was To catch them is my real test To train them is my cause I will travel across the land Searching far and wide Each pokemon to understand The power that’s inside
Hızlıca çevireyim: En iyisi olmak istiyorum, kimsenin olmadığı kadar iyi. Hepsini yakalamak en büyük sınavım, onları eğitmek ise amacım. Yer yüzünü gezeceğim, uzakları tamamen arayacağım, tüm pokemonları anlamalı, güç içlerinde. Yani özetle, biraz kafalar karışık ilk kıtada “hepsi benim olacak vurucam kırbacı vurucam kırbacı” diyor, ikinci kıta ise “niyetimiz kimseyi kırmak değildir, şurdakini buraya koymak değildir.” tadında.
Jenerik sözleri hikayeyi güzel özetliyor. Materyalizm ve insan merkezcilik buram buram kokuyor değil mi? Öz hakiki pokemon evreninde pokemonlar (pocket monsters - küçük canavarlar) ve insanlar mevcut, aynı deneyimlediğimiz bu evren gibi; ve yine aynı bu evrende diğer varlıkları evcilleştirmeye çalıştığımız gibi vahşi pokemonlar evcilleştirilmeye çalışılıyor. Türlü türlü vahşi pokemonlar bir pokemon eğitmeni tarafından poketopu ile yakalanıp eğitiliyor. Eğitilen pokemonları eğitmenler müsabakalar yaparak kapıştırıyor. Evet bir nevi horoz dövüşü gibi. Böyle bir analoji ile yaklaşınca kulağa kötü geliyor değil mi? Pek sevimli Pikachu en nihayetinde elektrik şokuyla diğer pokemonları hırpalıyor mu, hırpalıyor. Öldürme noktasına hiç bir zaman gelinmese de şiddet var mı, var. Pokemon Japonya’nın eseri olunca, haliyle hikayesinde Japonya kültüründen bolca öğe görüyoruz. Koca kültürü indirgemek doğru değil ancak anlaşılması adına yin yang örneği üzerinden gidelim. Her iyiliğin içinde kötülük her kötülüğün içinde iyilik vardır gibi klişe bir tanımlamayala yin yang dengesi pokemon evreninde de mevcut. Pokemon tipleri arasında ve hikaye içindeki karakterler arasında hep bir denge sunumu var. Kötüler zaman zaman iyi, iyiler zaman zaman kötü olabiliyor. Mutlak kötü diyebileceğiniz bir karakter bile bir anda içindeki iyiliği sunabiliyor. İyilik-kötülük ikiliği yerine Richard Dawkins’in Selfish Gene eserinde sunduğu Alturism-Selfishness ikiliği yani Fedakarlık-Bencillik ikiliği ile bundan sonra devam edelim. Niye mi? İyilik ve kötülüğün tanımı kadar fedakarlık ve bencilliğin tanımı da göreleli kabul; ancak bence hikaye içerisinde fedakar anlar ile ile iyiliği tanımlamak mümkün oluyor. Tüm pokemon eserleri külliyatına dalıp tek tek açıklama yapacak noktada değilim, o yüzden Türkiye’de bilinirliği sebebiyle çizgi film evreni üzerinden örnekler vereceğim. Çizgi film Ash karakterinin etrafında dönüyor; 14 yaşında Pokemon Eğitmeni olarak yola çıkan Ash aslında baya baya çocuk. Jenerikteki sözler onun için yazılmış, bir yandan muazzam bir pokemon eğitmeni olacağım en güçlü pokemonlara sahip olacağım diyor bir yandan maksat onları anlamak onlara yardım etmek diyor. Güç hırsı ile yardımseverlik tek vücut olmuş yani. Çizgi filmde her ne kadar Ash sıkça “süperim abi ben, inanılmazım en iyisiyim, ben bu işi iyi bilirim, en iyi ben bilirim” gibi laflar etse de, pratiğine baktığımızda pokemonları anlamaya çalışan, onlarla beraber öğrenen, onların sahibi olmak yerine arkadaşı olmayı seçen bir karakter. Aslında çizgi film evreninde tüm karakter aşağı yukarı böyle konumlanıyor. Yani bencillik yerine fedakarlık tercih ediliyor ve fedakarlığın önemi vurgulanıyor. Örneğin bir pokemon dara düşünce vücudunu siper edenler, pokemonu hasta olduğu için hüzünlenen yemeden içmeden kesilenler, veya eğitmeni dara düşünce kendini öne atan pokemonlar vb. fedakarlıkları hikaye içinde sıkça görüyoruz. Sürekli fedakarlık hikayesi görüyoruz diyemeyiz, bencilliği sunan istisnalar var. Bu istisnalardan biri yine dizinin ana unsurlarından olan Roket Takımı. Roket Takımı hiç geri adım atmaksızın “vurucam kırbacı vurucam kırbacı” diyen bir manyağın kurduğu ve tüm güçlü pokemonları avlamaları için tuttulan bir nevi misyoner tiplerden kurulu. Çizgi filmde bu takımın içindeki en gerzek iki üye olan bir ikiz kardeşi sürekli görüyoruz. Pikachu’nun gücünden etkilenip, “bu bizim olmalı kanka” diyerek türlü türlü numaralar ile Pikachu’yu ele geçirmeye uğraşıyorlar. Hikaye içinde bencillik kavramı Roket Takımı ile vücut buluyor. Deneyimlediğimiz evren üzerinden benzetmeler yapayım da nöronlar rahatlasın; Ash gibi fedakar karakterler kedilere canım feda diyen Modalılar gibi, Roket Takımı ise Fil Dişi baya para ediyor gidip de bir fil indireyim diyen avcılar gibi. Buraya kadar anlaştıysak, Pokemon Go evrenine dalıyoruz. Biraz oyun mekaniğinden de bahsederek bu evreni sunacağım, haberin olsun.
Tumblr media
Pokemon Go Niantic-Nintendo ortak yapımı. Aslında Nintendo sadece isim hakkı sebebiyle gelir ortağı oldu, işi yapan Niantic. Bu firma daha önce Google ile ortaklaşa Ingress diye bir oyun geliştirdi. Ingress - Pokemon Go oyun tasarımı bakımından çok benzeşiyor. İkisi de konum tabanlı mobil oyun, ikisinde de belirli çoğrafik noktalarda oyun için önemli merkezler mevcut, ikisinde de seviye atlama, takım seçme, oyun için işlevsel olan parçalar toplama, oyun para birimi gibi oyun öğeleri mevcut. En temel farklılık oyun içi mesajlaşma. Ki bu farklılık oyunların doğasını ciddi anlamda farklı kılıyor. Adım adım kullanıcı perspektifinden oyunun hikayesine bakalım: Öncelikle oyunu yüklediğinizde bir karakter oluşturuyorsunuz. Pek apaçi bir karakter tasarladıktan sonra karşınıza deneyimlediğiniz evreni kopyalayan bir başka evren çıkıyor. İki evreni iç içe geçtiğini ve alternatif bir gerçekliği deneyimlediğinizi oyunda harita ile anlıyorsunuz. Deneyimlediğiniz evrendeki harita, ve yeni evrendeki karakteriniz, pokemonlar ve oyun merkezleri var haritada. Siz yürüdükçe, karakteriniz yürüyor; çevreniz değiştikçe ekrandaki harita değişiyor. Karşınıza çıkan pokemonlara poketopu atarak ele geçiriyorsunuz. Türlü türlü pokemonlar yakalıyorsunuz ve seviye atlıyorsunuz. Seviye atladıkça daha güçlü (yüksek savaş puanı olan) pokemonlar karşınıza çıkıyor, aynı türden pokemonlar yakaladıkça o türe ait olan “şeker”leriniz artıyor. O şekerler arttıkça pokemonlarınızı ya güçlendiriyorsunuz ya da evrimleştiriyorsunuz. Pokestop denen merkezlerden oyun için işlevsel olan parçalar alıyorsunuz (poketopu gibi), Gym denen merkezlerde diğer kullanıcıların pokemonları ile müsabaka yapıp yenmeye ve hatta Gym’i ele geçirmeye çalışıyorsunuz. Yani oyunun temel mekaniği, daha çok oyna, daha çok yürü, daha çok pokemon yakala, seviye atla, seviye atladıkça daha güçlü pokemonlara sahip ol, daha daha daha... Bu daha sarmalında ilerlerken zamanı satın alabilmeniz mümkün diyor Niantic, poketopu için pokestoplara gitmenize gerek yok biz satıyoruz hacit diyor. Seviye atlamak için ihtiyacın olan deneyimi ikiye katlaman mümkün diyor, diyor da diyor. Özetle oyun tasarımının öncelikli amacı oyuncunun ilgisini kaybetmemek ikincil ve ana amacı da oyunculardan para kazanmak. Freemium MMO (Massive Multiplayer Online) yani, bedava indir, bedava oyna ve oyunda daha hızlı ilerlemek için zamanı satın al. Ha şimdiden söyleyeyim, bu yeni evren yakında deneyimlediğimiz evrendeki gibi kamusal alanı reklama boğabilir; Ingress’de minnoş minnoş denenmişti, Pokemon Go’ya da gelebilir demiş Niantic. Pokemon Go evreninde sunulan hikaye aslında pek öz hakiki Pokemon evrenine benzemiyor. Oyun tasarımı sebebiyle bir Pikachu yakalayıp “canım, cicim” diyerekten onunla beraber seviye atlamak yerine, Pikachu’nuzu geliştirmenizin tek yolu başka Pikachu yakalamaktan geçiyor. Hatta spesifik olarak bir Pikachu’yu evrimleştirmek için 10 civarı Pikachu yakalamanız lazım. Pikachu her yerde bulabileceğiniz, sürekli karşınıza çıkan bir pokemon değil oyunda, haliyle epey seviye atlayacaksınız 10 pikachu yakalayana kadar ve ilk yakaladığınız güçsüz Pikachu yerine son yakaladığınız güçlü Pikachu’yu evrimleştirmeyi seçeceksiniz. Yani öz hakiki Pokemon evrenindeki bir pokemonu evcilleştirip, ona iyi bakıp, onu eğitip, gücüne güç katmak yerine; roket takımı gibi daha güçlüsü, daha iyisi diyerek önünüze geleni yakalayıp güçlüyü sahiplenip güçsüzün götüne tekmeyi vuracaksınız.
Şöyle iddialı bir cümle kurabilirim çekinmeden, eğer öz hakiki Pokemon evreninde olsaydık Pokemon Go ancak roket takımı için tasarlanırdı. Bir nevi oryantasyon oyunu olurdu. En nihayetinde Niantic’in veya Nintendo’nun bir alt kültür olarak Pokemon severleri mıncıklamak, “ne şekersiniz yaa” demek gibi bir amacı yok; amaç kısıtlı zamanınızı veya cüzdanınızdaki parayı araklamak. Ya sermaye hırsı sebebiyle ya da pek üzerine kafa yorulmadan “elimizde Ingress var, bunu Pokemon’a uyarlayalım” denerek öz hakiki Pokemon evreninin bozuma uğratıldığını düşünüyorum. Fedakarlığı deneyimletmek yerine bencilliği dayatan Pokemon Go evreni kitle kültürünün bir parçası haline gelmesi sebebiyle eleştiriye sonuna kadar hak ediyor, en nihayetinde Pokemon Go oyun mekaniği sebebiyle her oyuncuyu bir Roket Takımı üyesi olarak yetiştiriyor.
Tumblr media
Ne öforik ne de hiper kritik olmayı doğru bulmuyorum. Bu yüzden de eleştiriyi yapıştırıp kaçmak doğru gelmiyor. Zor bir soru soruyorum kendime; peki nasıl bu oyun fedakarlığı oyun mekaniğine entegre edebilir?
Daha önce belirttiğim gibi oyunun birincil amacı pek kıymetli dövizimiz olan zamanımıza sahip olmak, ikincil ve ana amacı ise zamanımız karşılığında para ödetmek. Rahatsız edici gelse de, bu iki amacın doğru olduğu ön kabulü ile başlayalım, tek derdimiz oyunu öz hakiki Pokemon evrenine uygun tasarlamak. Bu bağlamda hunharca önerileri listeleyelim:
Kullanıcılar gibi pokemonların da seviye atlaması. Eğer ele geçirilen pokemonlar, kullanıcı ile beraber seviye atlarsa o halde daha sonra ele geçen pokemonların seviye farklılığı önemsiz hale gelir.
Gymlerdeki müsabakalarda kullanılan pokemonlar da deneyim kazanması. Böylelikle sadece kullanıcı deneyim puanı değil, pokemonlar da deneyim puanı kazanarak iv (individual value) değerlerini arttırabilirler. Yine daha güçlüsünü bulacağım at güçsüzü kenara demek yerine, kullanıcılar spesifik pokemonları güçlendirmeye odaklanabilirler.
Pokemonları eğitmek ve onlarla zaman geçirmek. 90′larda çocuk olmuşlar iyi bilir sanal bebekleri. Sanal bebeklerle ilgilendikçe gelişirlerdi, benzer bir özellik sisteme entegre edilirse sanal bir kullanıcı-pokemon etkileşimi oluşabilir, böylelikle kavga deneyim kazanmanın tek yolu olmaktan çıkar.
Pokemon ve kullanıcı karakter eğilimi ve takım özellikleri ile kullanıcı deneyimlerinde çeşitlilik sağlamak. Kullanıcının oyun içi tercihleri ile bir oyuncu karakteri inşa edilebilir, benzer şekilde bir pokemon da değişik karakterlere sahip olabilir. Örneğin eğer tek derdi pokemon yakalamak ve müsabaka kazanmak olan bir eğitmen için ayrı, tüm derdi tüm pokemonları tanımak eğitmek için ayrı, ve tüm derdi en güçlü pokemonlara sahip olmak için ayrı karakter vb.Takımların da spesifik karakteristik özellikleri olabilir. Oyuncunun tercihlerine göre takım özellikleri desteklenebilir. Hatta ileri gidip, spesifik pokemon türlerinde uzmanlaşabilir kullanıcılar böylelikle spesifik türdeki pokemonlara daha fazla deneyim sağlayabilirler. Belirtmek gerekir ki bu tip bir değişiklik oyun evrenini derinleştirir ancak oyunu karışıklaştırır. Strateji oyunlarından iki örnek ile açalım konuyu: Civilization ve Europa Universalis. Europa Universalis’de o kadar çok oyunu etkileyen öğe var ki oyunu kazanmak bir noktadan sonra oyun dahilinde hayatta kalabilmek olarak dönüşüyor; Civilization’da ise oyunu etkileyen öğeler görece daha az sayıda. Civilization yığınlar tarafından oynanıyor, Europa Universalis ise görece indie bir oyun olarak kalıyor. Bu bağlamda aslında Pokemon Go kullanıcılarının ne talep ettiği önemli, yani şuanki oyun mekaniği ne derece karışıklaşırsa oynamaktan vazgeçmezler? Bunu gözeterek, belirli oyun mekaniğine belirli düzeyde karakter eğilimleri eklenebilir. En azından takımların belirli artıları-eksileri olabilir. Böylelikle oyunu bir nevi Ash gibi oynamak isteyenlere bir alan açılabilir.
Bilişsellikten, İletişim’e. İletişim’den İşbirliği’ne. Pokemon Go dahilinde bilişsellik boyutu hakim, bir nevi bildirişim var. Siz yürüyorsunuz karakteriniz yürüyor, pokemon beliriyor ekranda üzerine basıyorsunuz poke topu fırlatıyorsunuz yakalıyorsunuz, vb. Arayüzde diğer pokemon go kullanıcılarına dair görebildiğiniz tek şey gym’lerdeki avatar, kullanıcı adı, spesifik gym’e atanmış pokemonu. Bu bağlamda dijital ortamda bir iletişimden söz etmek mümkün değil. Niantic’in bir önceki oyunu Ingress’i özel kılan oyuncular arası iletişimi bir chat arayüzü ile desteklemesiydi. Takımiçi koordinasyon bu iletişim ile sağlanıyordu. Yani benzer şekilde mesajlaşma opsiyonu sağlanırsa, oyuncular arasında iletişim sağlanır ve kullanıcılararası potansiyel bir işbirliğinin de önü açılır. Ingress’teki gibi bir chat arayüzü oyuncu çokluğundan kaynaklı olarak kakafoninin önünü açabilir bu bağlamda kullanıcılar mesaj göndermek istedikleri alan çapını seçebilmeliler. Böylelikle oyun sosyalleşmenin görece önü açacaktır. 
Kullanıcılararası oyun öğesi paylaşımı. Poketopu gibi oyunda önem arz eden öğeler kullanıcılar arasında paylaşabilir hale gelirse o halde paylaşma kültürü oyuna belirli derecede entegre edilmiş olur. Böyle bir özellik için, avatar karakterinizin profile dönüşmesi ve hatta oyun içi simetrik veya asimetrik bir sosyal ağ yapısının inşasının oluşması gerekir.
...
Listelediklerim ve benzeri değişiklikler oyunun bir roket takımı oyunu olmasının önüne geçecektir diye düşünüyorum. Elbette bu özelliklerin bazıları Niantic’e ek maliyetler oluşturacaktır, oyun içi oluşan veri miktarı katlanarak artacağından daha fazla server maliyeti maliyet kalemlerinin başında geliyor. Yanlış anlaşılma olmasın bir fan boy gibi Pokemon Go daha iyi nasıl olur diye listelemedim bu değişiklik önerilerini. Maksat oyun tasarımı ile ilgilenenlere ne gibi yapısal değişikliklerin ne gibi sonuçlar doğurabileceğini örneklemek ve biraz da nöronlararası beyin fırtınasına zemin hazırlamak.
Unutmamak lazım ki ne kadar öneri getirirsem getireyim, en nihayetinde milyonlarca kullanıcı Pokemon Go’yu deneyimliyor. Yani maksatım daha fazla kullanıcıya nasıl erişilirden öte, daha sosyali besleyecek oyun nasıl tasarlanır.
Bağımlılık derecesinde bu oyunun koca bir kitle tarafından oynandığını, Roket Takımı oryantasyon oyunuymuş gibi tasarlandığını ve oyunu öz hakiki Pokemon evreni ile birleştiren tek şeyin Pokemon görselleri olduğunu aklımızdan çıkarmayarak şu soruyu soralım: Neden bu oyunu oynuyoruz?
Nokta vuruşu bir cevap bekleme canısı. Bu soruyu iyi irdelemek lazım. İnsan lineer değil, son derece karmaşık en nihayetinde. Eğer göz göre göre daha daha daha diyerek bu oyunu oynuyorsak yapabileceğim tek yorum sanırım herkes alpha olmak istiyor ve deneyimlediğimiz gerçeklikte bu istek istek olmaktan öteye geçemiyor; bir alternatif evren sunan Pokemon Go’da ise görece basit dinamiklerle basit hamlelerle alpha olabilmek mümkün gözüküyor.  O halde başka bir soru sorayım: İçten içe alpha olmak isteyen bir varlığı, nasıl fedakarlığa ikna edebiliriz? İşte sana soru, düşün üstüne.
Pokemon Go için son bir söz söyleyerek konuyu özetleyelim dersen de;
Pokemon, Pokemon Go, Pokemon Gone.
Pixel Kaynakları: 1 , 2 , 3 Kendime Notlar:
Pokemon Go evreninde üç tip eğitmen var; bu tipler sarı, mavi ve kırmızı takım olarak karşımıza çıkıyor. Oyun mekaniği açısından seçilen takımın herhangi bir etkisi yok. Hoş, Ingress’te de yoktu. Kullanıcı takım seçerken pek enformasyona sahip değil: kısa mottolar, renk ve ancak pokemon evrenini bilenlerin anlamlandırabileceği bir efsanevi pokemon amblemi. Bence takım seçimi bile ayrı bir araştırma başlığı; çevremde oynayanlara sorduğumda sevdiği renge göre tercih yaptıklarını söylüyorlar. Dünya’da sarı takım %16 dolaylarında, o zaman sarı bir nevi kaka mı? Bence sarının pek tercih edilmemesinin öncelikli sebebi kırmızı ve mavi renklerine atfedilen çok anlam varken sarı biraz kıyıda köşede kalmış bir renk. Dediğim gibi bence ilginç bir araştırma konusu, şimdilik kesin hükümler vermekten kaçınıyorum o yüzden.
Ekrana o kadar kitleniyor ki kullanıcılar, fiziksel gerçeklikten uzaklaşıyorlar. Bu durum bir kaç soru öne çıkarıyor. Öncelikle Pokemon Go false memory inşa edebilir mi? Kullanıcı ekrana odaklanıyor ve ekrandaki haritayı fiziksel gerçekliği ile bir tutuyor; bu bağlamda olmayan sokaklar veya hatalı tasarımlar sebebiyle kullanıcının zihninde bir bozum yaşanabilir gibi geliyor. Ayrıca kısıtlı olan algımız, odağını ekrana kitliyor ve çevrede olan bitene pek de önem vermiyor gibiyiz; bu şekilde oluşan bir mekan algısı ne derece doğru olabilir? Belki kentli homo sapiens sapiens evinden veya güvenli alanlarından pek çıkmadığından yeni yerler keşfetmesi adına oyun faydalı gibi gözükebilir ancak doğa ile iç içe yaşayan çevresindeki enformasyon adedi ve değişim hızı limitli olan bir bi taşralıya bu oyun tam olarak ne keşfettiriyor?
Hack kültürünün içini boşaltan bir örneği daha Pokemon Go ile gördük. Sistemi düzeltmek adına müdahale eden hackerlar yerine sistemi alt edip ortalığı karıştıran hackerlar ile yine karşılaştık. Türlü türlü hack eylemleri ile Pokemon Go’da oynamadan seviye atlamaya ve arzu edilen pokemonları yakalamaya yarayan hackler geliştirildi ve Türkiye’de de çoğu kişi hunharca böylece bir nevi bir ego tatmini ile oyunda hakimiyetlerini ilan etti. Niantic uğraşıyor da uğraşıyor, tespit edilen kullanıcıları engelliyor. Bir sürü MMO’da hack vakası yaşanıyor ve ne hikmetse Türkiye’deki kullanıcılardan hack’e başvuran çok vakayla karşılaştım. Pokemon Go o yüzden pek şaşırtmadı. Şu hack ile oyunu oynayanlarla motivasyonlarını açığa çıkartıcak bir çalışma yapılmalı; keza oyuncular arasında dalavereyi kovalayan çok kişi var. 
...
1 note · View note
burakbgpolat · 8 years
Text
Merak, Mantık, Arzu
Tumblr media
unus pro omnibus, ---
Yazmak ile yazmamak arasında değil, yazdıklarımı paylaşmak ile paylaşmamak arasında gidip geliyorum. Yazmaktan hiç korkmadım; zihnimden akan satırlar zihninde oldukları gibi akabilir mi diye sorguluyorum. İşte bu merak, yazmayı zorlaştırıyor. Her kelime özenle seçilmeli; her satır evrenlerimiz arasında bir ahenk inşa etmeli. İşte bu da mantık, yazmayı zorlaştırıyor. Belirsizliğin merakı, planlananın mantığı. Bazen zorlanmamalı insan. Sadece yazmalı. Bazen zorlanmamalı insan. Olduğu gibi paylaşmalı. Bazen kaosu kucaklamalı; anlaşmazlıklar belirginleşir o zaman. Bazen kozmosu aşmalı; uyumsuzluklar önemsizleşir o zaman. İşte bu da arzu, yazmayı sağlıyor. Bazen önümüze bırakılanların karmaşıklığı merak ve mantık için cezbedicidir; karmaşık olan sadece arzuyla karışık hale getirilerek çözülebilir. Önümüze Bırakılan: Bir möbius şeridinde hareket ediyormuşcasına yaşamak. Nereye ilerlersen ilerle, yeterince ilerlediğinde geleceğin nokta başladığın noktanın kendisi olur. Arzulanan: Bir penrose. İlerlediğinde geleceğin nokta imkansız gözükür. Önümüze konanı reddedip, arzulanana nasıl ulaşabiliriz? Merakla, mantıkla, daha çok arzuyla, Ve birlikte! ---
omnes pro uno...
1 note · View note
burakbgpolat · 8 years
Text
Eureka!
Tumblr media
Milyarlarca yıllık Kozmos kendi halinde kavrulup gidiyorken, “Eureka!” sesi yankılandı. Suyun kaldırma kuvvetini bulmuştu Arşimet, zaman durmuştu “Buldum!” diye haykırırken. Ne ilkti Arşimet, ne de son. “Eureka!” homo sapiens sapiens türünün peşinde koştuğu o özel anı temsil eder; gerçeğe erişmek için atılan her büyük adımda böyle yankılanır Kozmos...  Söyleyeyim, gerçek denen şey tatsız tuzsuz bir şeydir. Ona tadını veren bizleriz, homo sapiens sapiensler, kendi yorumumuzla gerçeği şekillendirmekten pek keyif alırız; ta ki içimizden biri çıkıp “Eureka!” diyene kadar... Klişe bir misal, Dünya düz dediler. Çok açılmayın evladım, dünyanın köşesine gidersiniz düşüp kafanızı gözünüzü kırarsınız dediler. Dediler de dediler. Sonuçta, aramızdan birilerinin, Diyojen’in İskender’e “Gölge etme.” demesi gibi, otoriteye karşı dik durabildiğindendir şimdi gülüp geçebiliyoruz. (Tamam bazen hayret edebileceğimiz türdeşlerimizle de karşılıyoruz, o halde tam klişe sayılmaz: Dünyaya düz diyen adam) 
Tumblr media
Evet, gerçek durduğunuz noktaya göre şekillenir. Aşağıdaki çizge üzerinden gidelim. X noktasından bakan birinin gördüğü şekil dikdörtgen, W noktasından bakanınki ise dairedir. Gerçek burada bir silindirdir; X veya W durdurduğu noktayı değiştirmeye cesaret edene kadar silindirden bir haber kalacaklardır. 
Tumblr media
Bizler, gerçeğin peşinden sistematik bir şekilde koşanlar, durduğumuz noktayı değiştirmek durumundayız. Belirli bir konuda gerçeğe erişebilmek adına sistematik ve yaratıcı eylemler de bulunuruz. İşte bu eylemlere, Araştırma deriz.
Tumblr media
Araştırma sayısız amaç, sayısız perspektif barındırır. Eureka diye haykıracak nice alan var yani. Ne mutlu homo sapiens sapienslere... Şimdi izninizle, kendi konumumdan kaynaklanan konuya eğilelim. Sosyal Bilimler. Sosyal Bilimler, sosyalliğin karmaşıklığı dahilinde araştırmalar yapar. Bizler karmaşık olanı, önce karışık hale dönüştürür ve en nihayetinde onu çözümleriz. Bir şeyleri çözümlediğimizi iddia ettiğimiz an bir teze sahip oluruz, ki sosyal bilimlerde her tezin bir antitezi mevcuttur; bunlar çatışır ortaya sentez çıkar. Yani, Eureka! diye haykırmak pek de kolay değildir; bundandır ki ehilleşenlerimiz “Eureka” demektense “Gölge etme.” demeyi tercih ederler. Sosyoloji, Psikoloji, Antropoloji, Filoloji, Ekonomi, İşletme, Siyaset Bilimi, ..., İletişim Bilimleri. Homo sapiens sapiensleri ve onların ilişkileri ile meydana gelen tüm örgütlenmeleri sistematik şekilde araştıran disiplinlerin bütünüdür Sosyal Bilimler. Sosyal bilimlerinin erişmeye çalıştığı gerçek karmaşık bir doğaya sahiptir; bu karmaşık doğadan ötürü gerçeğe erişme sürecinde farklı yaklaşımlara ve yöntemlere sahibiz. En nihayetinde her birimiz, belirli bir konuda ehilleşir ve araştırmalar gerçekleştiririz. Her ne kadar yaklaşım olarak farklılaşsak da, çalışmalarımızın nihai eserleri olan araştırma raporlarının inşasında, attığımız adım benzerdir. Araştırma sürecinin daha en başından belirli sorgulamalar yapar, gözlemlerimiz ve literatürün sundukları doğrultusunda varsayımlara ulaşırız, bu varsayımları sınarız ve sonuçları raporlarız.
Tumblr media
Bu süreç içerisinde kaybolmamak için bir yol haritası inşasıyla başlamayı seçeriz. Bu haritaya, araştırma taslağı deriz. Neden araştırma taslağı? Sosyal Bilimler’den bir kuram ile bu soruyu cevaplamaya çalışayım; işte karşınızda Kübler-Ross. Diyorlar ki birey belirli bir konuda yola çıktığı ilk anda motivasyonu son derece yüksektir, bu yolda ilerledikçe cehaleti ile yüzleşen bireyin motivasyonu düşer çünkü işler planadığı gibi gitmemiştir, sistematik emekten vazgeçmeyen birey ise zamanla hedeflediği noktaya gider.  Araştırma eyleminin en başında araştırmacı “Bu araştırma tam bana göre, ben araştırmayacağım da kim araştıracak? Ben bu araştırmayı yaparım, en iyi ben yaparım, konu araştırmaksa, ben bu araştırmayı çok iyi yaparım.” şekilinde bir düşünceye sahiptir, zamanla literatür deryasına dalan bu araştırmacı konunun derinliğini ve karmaşıklığını idrak eder ve tökezler. Bu noktada motivasyonu düşer, çalışma isteği kaçar ve hatta bazılarının duygu yoğunluğu bol şarkılar eşliğinde ağladığı da söylenir. İşte bu süreç, bireyin vazgeçmesine kadar gidebilir. Araştırmasını sonuçlandırabilenler ise emekten vazgeçmeyenlerdir, yılmayanlardır. Yarın belirsizdir bu bağlamda hepimiz yarının cahiliyiz, bugünün bilgeliği ile yapılan tüm planlar, gerçekleşmeye başladığında dönüşüme uğrarlar. İşte bu yüzdendir ki araştırma her hangi bir aşamada hüsranla bitmesin diye bir taslak hazırlarız.
Tumblr media
Araştırma taslağı ile emeğimizi ve zamanımızı boşa harcamayacağımız konusunda önce kendimizi ikna ederiz; sonra da otoriteleri. Kim bu otoriteler? Örneğin araştırma yapacaksınız ancak belirli bir maddi kaynağa ihtiyacınız var, bu taslağı okuyan fon yöneticisi araştırmanın önemine ve bu araştırmayı sizin yürütebileceğinize ikna olabilir. Unutmadan, bir de verba volant scripta manent demişler, yani söz uçar yazı kalır. Nöronlarınızda akan o kıymetli fikirleri, yazıya döktüğünüzde hem fikirlerinizin kaybolmasını önlersiniz hem de yazdıkça eksiklerinizi kavrar ve gelecekte düşebileceğiniz hatalara erken müdahelede bulunabilirsiniz.
Tumblr media
Taslağın içeriği farklılık gösterebilir; ancak temelde Araştırma Başlığı, Arkaplan, Araştırma Soruları / Araştırmanın Amacı, Metodoloji (Yöntem), Zaman Çizelgesi, Kaynak Planlaması ve Kaynakça şeklinde bir içerik araştırma taslağını oluşturur. Adım adım gidelim. Başlık, olmadan olmaz. Başlık araştırmanın konusunu ve hatlarını belli eden bir yapıda olmalı. Taslak aşamasında atılan başlık, araştırma sürecinde değişikliğe uğrayabilir, yine de derdini anlatan bir başlık araştırmanız hakkında iletişim kurmanızı kolaylaştırır. Özetle, başlıkta hem konunuz hem de metodolojiniz hakkında fikir verecek bir şeylerin olması iyidir, güzeldir, hoştur.  Arkaplan, araştıracağınız konunun çerçevesini, kuramsal derinliğini, ve sizin konuya yaklaşımınızı sunan bir yapıda olmalı. Özetle, bir literatür taramasının yansıması olmalı. Konu hakkında muhtemelen ilk nöronlarını zorlayacak kişi siz değilsiniz; akademik arama motorlarının, kütüphanelerin, veritabanlarının vb.  içine dalın, sizi ilgilendirenleri okuyun, notlar alın ve alıntılayın. Alıntı yapmanın usülleri vardır, APA (American Psychological Association) böyle bir usül sunmaktadır ve yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. APA’nın kuralları için buyrun: Marmara Üniversitesi’nden Öğr. Gör. Dr. Esad Esgin’in hazırladığı eser 
Tumblr media
Araştırma Soruları, araştırmanın cevaplamayı amaçladığı sorular olarak betimlenebilir. Bu sorular aslında araştırmacının test edeceği varsayımları yansıtır. En nihayetinde sistematik olarak gerçeği arıyoruz, ortaya attığımız iddialar�� sınamamız gerekiyor; işte bu sorular araştırma kapsamında sınanan yargıları ifade etmeli.  Yöntem, gerçeğe erişmek için verdiğimiz çabanın doruğudur; taslak kapsamında bu bölümde yargılarımızı test edeceğimiz yolu betimleriz. Seçeceğimiz yöntem doğrudan araştırma sorularının doğrultusuyla ilişkilidir. Bu bağlamda birbirinden ayrışan nice yöntem bulunmaktadır.
“İyi, güzel ve hatta şahane peki hangi yöntemi kullanacağım?” dediğinizi biliyorum. Bu noktada anlaşılması gereken şey araştırmanın arka planı ve araştırma sorularının doğrudan yöntem seçimini etkilediğidir. Yöntem tercihi konusunda yaptığımız literatür taramasından etkilenmemiz kaçınılmazdır; bizden önce bu konuda araştırma yapan güzel homo sapiens sapiens kitlesinin hangi yöntemi kullandığını, bu yöntemin uygulanışını onların çalışmalarını inceleyerek öğrenme çabasına gireriz. Ardından bu spesifik yöntemin uygulanışını öğrenme çabasına geçeriz.   
Tumblr media
Eğer bu noktada “ben var anlamamak.” diyorsak, Usta Yoda’nın “You must unlearn what you have learned” sözüne kulak vermeli. Yani, öncelikle öğrenmeyi öğrenmeliyiz, öğrenmeyi öğrenmeden öğrendiklerimizi de gözden geçirmeliyiz. 
Kabul bu çok zor iştir, ciddi bir emek gerektirir; ancak öğrenmeyi öğrenmek belirli bir konuda bilgeleşmek adına atılan önemli bir adımdır. 
Tumblr media
Özet geçelim. Seçilen konu hakkında yargılarınızı sınayacağınız yöntemi seçmek doğrudan etkilendiğiniz, alıntıladığınız, kaynakçanıza ekleyeceğiniz, akademik eserlerde bulunmaktadır.
Araştırma yöntemleri temelde ikiye ayrılır: Nitel ve Nicel. Beynin iki lobuna atfedilen özellikler gibi biri daha mantığa dayalı, analitik ve ardışık düşünen ve objektif bir yapıya sahipken diğeri daha sezgizel, bütünsel düşünen, sentezleyen ve subjektif bir yapıya sahip gibidir. Esasında homo sapiens sapiens tarihinin son yıllarında nitel ve nicel iç içe geçmeye başlamıştır; bu konuyu, derinliği ve öneminden ötürü, başka bir eserde ele alayım. 
Tumblr media
Yöntem konusunda ehilleşmek, araştırmacının yargılarını sınayabilmesini sağladığındır, son derece önemlidir. İlk defa bir araştırma yürütmeye kalkışacakların, kendilerinden önce benzer konuda yürütülen araştırmaların yöntemlerini incelemeleri, o eserlerden esinlenmeleri kaçınılmazdır. Bir gerçek vardır ki bir homo sapiens sapiens tüm yöntemler konusunda ehilleşemez, bu çok büyük bir iddiadır; fikir sahibi olmak, bilmek demek değildir. Başlangıç aşamasında yeteneklerinize uygun bir yöntem seçerek, bu yöntemin uygulanışı ile ilgili örnek arayın; Google’a sorulacak nicesinden kıymetlidir bu arama sorgusu. Eğer genel hatlarıyla yöntemi seçebildiyseniz ve yöntemin uygulanışı hakkında derinlemesine bir çabaya girişip yeterince emek harcamış olsanız da sıkıntı çekiyorsanız, o halde o yöntemde ehilleşmiş başka homo sapiens sapienslerden yardım talep edin. Bu tip sosyalleşmeleri hafife almayın, Ağ Bilimi konusunda son derece ilgim olmasına rağmen yeterince ehilleşemem üzerine gezegenin en iyi ağ bilimcilerine e-posta attım, tek derdim öğrenmekti ve öğrenmeyi öğrenenler birbirlerine yardım etmekten asla çekinmezler. Sonuçta altı ayımı Budapeşte’de Central European University Center of Network Science’da geçirdim, öğrenmek için büyük bir çabaya giriştim, hala pek keyifli bir öğrenciyim.
Tumblr media
Zaman Çizelgesi, planlanan araştırma fazlarının zaman akışı hakkında tahmin yürütme çabasıdır. Araştırma sürecinin her bir fazının tahmini ne kadar süre alacağını belirleyerek araştırmanın toplam süresini tahmin etmeye çalışırız. Özellikle kısıtlı bir zaman aralığı içerisinde gerçekleştirilmesi gereken araştırmalar için zaman çizelgesi son derece önem arz eder. Taslak aşamasında üretkenliği arttırmak açısından bir zaman akış planı çıkarmak, araştırmacının izleyiceği süreçte karşısına çıkabilecek engeller için önlem almasını ve araştırma taslağını inceleyen bir otoritenin kısıtlı zaman dilimi içerisinde çalışmanın gerçekleşebileceğine ikna edilmesini sağlar. 
Kaynak Planlaması, araştırma kapsamında kullanılacak tüm kaynakların belirlenerek araştırmacının eksiklerini listelemesini sağlar. Literatür taramasında kullanacağınız eserlerden, kırtasiye malzemelerine, bilgisayarlardan, yazılımlara, ... kaynaklara sayısız örnek verilebilir her araştırmanın kendi doğasına uygun kaynakları bulunmaktadır. Taslak aşamasında bir ihtiyaç listesi çıkartıldığında, mevcut fonlar ile araştırmanın karşılanıp karşılanamayacağını öğrenebiliriz. 
Zamanı ve kaynakları doğru kullanabilirsek, elimizdeki enformasyonlar ile gerçeğe doğru bir yolculuğa başlayabiliriz ve bilgi inşa edebiliriz.
Tumblr media
Kaynakça, taslak kapsamında alıntıladığımız eserlerin listesidir. Arkaplan bölümünde bahsettiğim, APA usülüne uygun bir eser inşa ettiyseniz yine APA’ya uygun bir kaynakça paylaşılması gerekiyor. Kaynakça aslında öğrenmeyi öğrenen sistematik olarak gerçek peşinde koşanların ortaya koyduğu bir araçtır. Bizler, bizim gibilerin emekleriyle inşa edilmiş olanı alırız ve üstüne bir şeyler ekleriz; bir başkası gelir bizim emeğimizden faydalanır ve onlar da üstüne bir şeyler eklerler; bu süreç böyle gider. Kaynakça ile etkilenen eserleri listeleyerek bir başka araştırmacının da önünü açarız.   Bu başlıkların altını doyurucu şekilde doldurabildiyseniz kutlarım, artık hem kendinizi hem de başkalarını seçtiğiniz konuda araştırma yapmaya ikna edebilecek durumdasınız. Kim bilir belki de araştırmanız ile Eureka diye kozmosu inletecek bir sonraki homo sapiens sapiens sizsinizdir.
Tumblr media
Bu yazı Marmara Üniversitesi İletişim Üniversitesi Gazetecilik Bölümü öğrencileri için yazılmış olsa da hayat boyu öğrenci olmayı seçmiş o güzel homo sapiens sapiens kitlesi için de faydalı olmuştur diye umuyorum. Bir eureka’dan diğerine yaşayın yaşatın...
0 notes
burakbgpolat · 10 years
Text
1 Milyon Lira ile ne yaparsın?
Tumblr media
Bir sorum var sana muhterem:
“1 Milyon Lira ile ne yaparsın?”
Bir düşün. İyi düşün. Daha iyi düşün. Hemen okuma ilerleyen satırları, daha iyiden de ötesini düşün.
*
Nezih bir mahallede ev, asfaltı ağlatacak bir araba, sana özel dikilmiş nice elbise, ...
Eğer bunlarsa aklından geçen, kutlarım muhterem; sen profesyonel bir tüketicisin.
Tüket muhterem, yarın yokmuş gibi tüket.
*
Zihnini kemiren bir fikri hayata geçirmek ise aklına ilk gelen; muhterem sana çok geçmiş olsun.
Yığınlar arasında bir Don Kişot’sun haberin yok.
* Senelerdir bu topraklarda yumruk hep havada. Yumruğun sahibi hep farklı, ama o yumruk havada... O yumruk bir türlü inmedi; yumruğun sahibi “Ben bu yeldeğirmeni’nin çarkını kırarım.” diyemedi. Yumruklar tükenmedi, ama yumruklar hem kendilerini hem de bu toprakları tüketti.
*
Belki de bir Don Kişot fazla olsa bu topraklarda, işte belki o zaman yaşarız bir ağaç gibi tek ve hür. Ve tekrar soruyorum muhterem, 1 milyon lira ile ne yaparsın? 1 milyar lira ile peki? 1 zilyon ile?
0 notes
burakbgpolat · 10 years
Text
Illussion
Tumblr media
“All war is deception” says Sun Tzu. 
In Art of War, Sun Tzu emphasizes the importance of the secret weapon called “Deception” for winning the war. 
And yes, war is the life. Individuals, communities and societies are in war continuously.
And yes, everyone knows; to win, deception is a must.
Here is the Illusion, the deceptions to win. There is no magic; but humans decide with their beliefs and illusion creates belief erosion. With illusion, everything is possible: 
Ordinary man becomes an irrevocable leader.
Common object becomes a vital tool.
Absurd idea becomes a strong doctrine.
... 
Humans with beliefs consume the ages with illusion. If one day Earth is purified from Illusions, then either humans left the earth or humans are no longer humans.
  //
İllüzyon
  Sun Tzu der ki “Tüm savaşlar aldatmacadır.”.
Savaş Sanatı’nda Sun Tzu savaşların kazanılmasında kurnazlık ve gizlilik denilen kutsal silahların önemini vurgular. 
Ve savaş aslında yaşamın kendisidir. Bireyler, topluluklar ve toplumlar sürekli savaş içindedir.  
Ve farkında olmasa da herkes bilir; kazanmak için kendimizi dahi olsa aldatmamız gerekir.
İşte kazanmak için yapılan aldatmacadır illüzyon. Sihir aslında yoktur; ama İnsan inanarak karar verir ve illüzyon inanç erozyonu yaratır. İllüzyon ile olmayan var olur:
Sıradan insan, vazgeçilmez büyük lider olur.
Alelade bir nesne, hayati bir gereç olur.
Saçma bir fikir, güçlü bir ilke olur.
...
İnanarak yaşayan insanoğlu, illüzyonlar içinde çağları tüketiyor. Bir gün gelir de illüzyondan arınırsa yeryüzü, bilin ki ya insanoğlu terk etmiştir bu diyarı ya da insanoğlu artık insanoğlu değildir.
0 notes
burakbgpolat · 11 years
Text
Hacktivism in Turkey
Citizen participation is a must for sustaining democracy.
So how can you sustain citizen participation?
Is it all about voting?
Or more?
Activism, just like voting, is a citizen participation activity.
What about digital activism?
Yes, it is too.
Digital activism term implies an advocation of a doctrine to direct action in new media. Tweeting about a certain issue, online petitioning, and etc. are all considered as digital activism activities. 
Can hacktivism be considered as activism?
Yes, by definition, it can be.
So what is hacktivism's position in Turkey?
Well, here is a presentation about this question...
Hacktivism in Turkey: The RedHack Case from Burak Polat
  Citizen participation is a must for sustaining democracy.
So how can you sustain citizen participation?
Is it all about voting?
Or more?
Activism, just like voting, is a citizen participation activity.
What about digital activism?
Yes, it is too.
Digital activism term implies an advocation of a doctrine to direct action in new media. Tweeting about a certain issue, online petitioning, and etc. are all considered as digital activism activities. 
Can hacktivism be considered as activism?
Yes, by definition, it can be.
So what is hacktivism's position in Turkey?
Well, here is a presentation about this question...
2 notes · View notes
burakbgpolat · 11 years
Text
#SUatgiT13
Phone.
Mobile.
Smart.
0 notes
burakbgpolat · 11 years
Text
Hoca says
Tumblr media
Spring has diffused with tyrannizing the tyrants.
Freedom and democracy is sustained with brand new definitions.
Nations kept their minds in stand-by.
Radicals muted their voice.
And.
Hoca says “Time to act!”.
Act as a shepherd.
We are sheep.
We need hocas to lead us.
Hoca says “Time to act!” to his sect.
Act as a shepherd to diffuse the spring.
We are sheep pretending as lions.
We need hocas to lead us to yesterday.
///
Bahar tiranları tiranlıkla indirerek yayıldı.
Özgürlük ve demokrasi yepyeni tanımlar ile sağlandı.
Uluslar zihinlerini beklemeye aldı.
Radikaller seslerini kıstı.
Ve.
Hoca “Oyun.” dedi.
Çobanı oynayın.
Sürüyüz.
Bize yol gösterecek hocalara ihtiyacımız var.
Hoca “Oyun” dedi cemaatine…
Baharı yaymak için çobanı oynayın.
Aslan rolü yapan sürüleriz.
Bizi düne götürecek hocalara ihtiyacımız var.
0 notes
burakbgpolat · 11 years
Text
Diffusion
Homeostasis.
Change.
A Flow.
Adoption. Transformation.
Homeostasis.
Diffusion is the process between homeostasis.
A change occurs a flow.
A flow creates a transformation.
An endless loop through tomorrow.
1 note · View note
burakbgpolat · 11 years
Text
Babel & Rome
Tumblr media
"Let us build a tower to reach the Gods." said a Babylonian.
Babylonians united for a divine purpose.
They worked without questioning, every tear drop was a votive to Gods.
Unfortunately,
Gods did not want mortals to reach the garden of Eden.
Gods transformed the mortals.
Gods created the languages.
Gods created the absolute divine noise.
Eventually,
Babylonians' hammers fell.
Tumblr media
Rome marched to the unknown.
Rome conquered the unknown.
The unknown's charm became a tool to control.
Coliseums built. Built to show how mighty Rome is.
Rome transformed captives into gladiators for revealing Rome's control over unknown.
Unfortunately,
Tyranny of Rome was not welcomed by the captives.
A leader rised from the unknown with a brand new idealogy.
Spartacus, the founder of anarchy.
Rome quaked.
Eventually,
Tyranniseds' swords rose.
  What makes humanity rise or fall?
Only truth; 
We rise and fall.
We rise and fall to the future.
1 note · View note
burakbgpolat · 11 years
Text
Hammer and Sword
Tumblr media
  Babel rises, hammers fall.
Rome tyrannises, swords unite. 
//
Babil göğe yaklaştıkça,
Dağıldı çekiç hızlıca.
Roma kibri kabardıkça,
Yükseldi kılıç hızlıca.
0 notes
burakbgpolat · 11 years
Text
Propaganda
Tumblr media
Propaganda is a form of communication. Propaganda is about influencing. Propaganda is a systematic attempt to shape perceptions. Propaganda can be used as an ideological or commercial warfare. Propaganda is appeal to emotions not intellect. 
Edward Bernays, the father of public relations, says : “The conscious and intelligent manipulation of the organized habits and opinions of the masses is an important element in democratic society. Those who manipulate this unseen mechanism of society constitute an invisible government which is the true ruling power of our country. ...We are governed, our minds are molded, our tastes formed, our ideas suggested, largely by men we have never heard of. This is a logical result of the way in which our democratic society is organized. Vast numbers of human beings must cooperate in this manner if they are to live together as a smoothly functioning society. ...In almost every act of our daily lives, whether in the sphere of politics or business, in our social conduct or our ethical thinking, we are dominated by the relatively small number of persons...who understand the mental processes and social patterns of the masses. It is they who pull the wires which control the public mind.” 
George Orwell says: "One of the most horrible features of war is that all the war propaganda, all the screaming and lies and hatred, comes invariably from people who are not fighting."
...
So we are under control.
So slow down.
Because.
Because we are living, we are living in a Propaganda.
//
Propaganda bir iletişim formudur. Propaganda etkilemektir. Propaganda sistematik olarak algıyı şekilendirmektir.  Propaganda ideolojik veya ticari bir savaş aracı olarak kullanılabilir. Propaganda akla değil, duygulara işler.
"Kitlelerin alışkanlıklarının ve fikirlerinin bilinçli ve akıllı bir manipülasyonu, demokratik toplumun önemli bir unsurudur. Bu görünmeyen mekaniği yönetenler görünmez bir devlet oluşturarak bir ülkenin gerçek yönetici gücünü teşkil ederler. ... Bizler hiç görmediğimiz, duymadığımız adamlar tarafından yönetiliyoruz ve fikirlerimiz şekillendiriliyor. Bu durum, demokratik toplum düzeninin tutarlı bir sonucudur. Nice insan eğer birlikte refah içinde yaşamak istiyorsa iş birliği yapmalıdır. ...Her eylemimiz bu zihin süreçlerini ve kitlelerin örüntülerini çözmüş görece küçük grup tarafından şekillendiriliyor. Kamu aklının ipleri bu kişilerin elindedir." Edward Bernays
"Tüm savaşların en kötü özelliklerinden biri tüm propagandaların, tüm göz yaşının, yalanın ve öfkenin arkasında savaşmayan kişilerin olmasıdır." George Orwell
...
O halde kontrol altındayız.
O halde yavaşla.
Çünkü.
Çünkü biz, biz bir propagandayı yaşıyoruz.
4 notes · View notes
burakbgpolat · 11 years
Text
Kopimisim
Tumblr media
The interconnected data ocean is promised to obtain the ultimate free data flow to create global wisdom. 
Is data flow free?
Is data free?
It is not.
What do we call the ones who got it free?
Pirates. Internet Pirates.
Does it sound good, bad or ugly?
Depends on where you stand.
Relativistic.
Fact: Most of the homo sapiens sapiens are pirates and they are not even aware of it. Copying a distrubuted multimedia element without license via Internet is piracy. Is it?
In 2005, Swedish hammer is raised to air to response this enigma...  An idea built a religion; a ideology, a community, a movement, the mighty Kopimisim the religion of the pirates.
Copy, whoever you are, copy...
Do you think this is right?
Personally,
Veni Vidi Velcro - I come, I see, I stuck...
//
Veri okyanusumuz internet, daha bilge bir dünya içi özgür bir enformasyon akışı sağlanması maksadıyla kuruldu.
Enformasyon akışı bedava mı?
Enformasyon bedava mı?
Hayır.
Peki bedava alanlara ne diyoruz?
Korsan. İnternet korsanları.
Peki korsanlık kulağa nasıl geliyor?
Duruma hangi açıdan baktığınız ile ilgili...
Göreli.
Gerçek: Çoğu insan evladı farkında bile olmadan korsan statüsündedir.  Herhangi bir lisanslı içeriği kopyalamak korsanlıktır.  Pekala, öyle mi?
2005 senesinde İsveç'te bu duruma sesler yükseldi... Bir fikir bir din yarattı; bir ideoloji, bir topluluk, bir hareket ve işte karşınızda korsanların dini Kopimisim.
Kopyala, kim olursan ol yine de kopyla.
Kulağa nasıl geliyor?
Şahsen;
Veni Vidi Velcro - Geldim, Gördüm, Kafam Karıştı.
2 notes · View notes
burakbgpolat · 11 years
Text
Diogenes says...
Tumblr media
Diogenes, without a doubt, is one of the most humorous philosopher in human history and as a cynic, he rejected wealth, power, sex and fame, thus he lived in a large ceramic jar... He lived peacefully and ignored everyone including Alexander the Great.
Can someone in today's world order live as Diogenes did? 
Can someone in today's world order ignore the authority?
Sounds impossible?
Of course, to my questions Diogenes would say "Bitch please."
...
Well, here are some more quotations from Diogenes:
"I am not an Athenian or a Greek, but a citizen of the world."
"Man is the most intelligent of the animals - and the most silly."
"In a rich man's house there is no place to spit but his face."
"I know nothing, except the fact of my ignorance."
"It is the privilege of the gods to want nothing, and of godlike men to want little."
"Nothing can be produced out of nothing."
"The foundation of every state is the education of its youth."
//
Şüphesiz antik dönem filozofları arasında mizahı en gelişmiş olan Dijoyen'dir. Diyojen, parayı, gücü, seksi ve ünü umursamayarak, kendini dünyevi zevklerden uzak tutarak bir fıçıda yaşamıştır. Barış içinde yaşayan Diyojen, Büyük İskender dahil olmak üzere kimseye aldırış göstermemiştir.
Bugünün dünya düzeninde Diyojen gibi yaşamak mümkün mü?
Bugünün dünya düzeninde otoriteyi görmezden gelmek mümkün mü?
İmkansız gibi mı duruyor?
Elbette bu soruya Diyojen, kuvvetle muhtemel "Oğlum bak git." diyecektir.
...
Pekala, işte burada Diyojen'den bazı özlü sözler:
"Atinalı veya Yunanlı değil, dünya vatandaşıyım."
"Hayvanlar arasındaki en zeki ve aynı zamanda en aptal varlık insandır."
"Zenginin evinde tükürecek tek yer zenginin suratıdır."
"Cehaletim dışında bir şey bilmiyorum."
"Hiçbir şey istememek tanrılara özgü bir erdemdir, az istemek tanrıya benzeyen insanlara özgü bir erdemdir."
"Hiçbir şeyden hiçbir şey üretilir."
"Her devletin temeli gencinin eğitimidir."
13 notes · View notes
burakbgpolat · 11 years
Text
Potamoisi toisin autoisin embainousin, hetera kai hetera hudata epirrei
Tumblr media
“Everyting flows: Everything changes and nothing remains still” says Heraclitus.
Everything changes; technologies, scientific facts, idealogies, conceptions, sense of humor and -hard to believe- but even we… 
In a kaleidoscopic world, to live with a harmony with the endless change we all need to be argus eyed and as Alvin Toffler confidently says in his book “Future Shock”:  ”The illiterate of the future will not be the person who cannot read. It will be the person who does not know how to learn.”
In summary, to overcome the change, we better learn how to learn.
//
“Her şey akar;  her şey değişir ve hiçbir şey sabit kalmaz.” diyor Heraklitus.
Herşey değişir; teknoloji, bilim, ideolojiler, konseptler, espiri anlayışı ve -inanması güç olsa da- biz…
Kaleydoskopumsu bir dünyada, bitmek bilmeyen değişim ile ahenk içinde yaşayabilmek için sürekli tetikte olmamız gerekmektedir ve “Gelecek Şoku” kitabında Alvin Toffler’ın belirttiği üzere: “Geleceğin cahilleri okumayı bilmeyen değil öğrenmeyi bilmeyenler olacaktır.” 
Özetle, değişimin üstesinden gelmek için, öğrenmeyi öğrenmeliyiz.
  Image Resource: National Geographic
2 notes · View notes
burakbgpolat · 11 years
Text
Harlem Shaked
Tumblr media
Meme Report:
An undulating synth, harsh snares, a mechanical bassline, and samples of growling-lion sounds are combined as an epic digital audio feast. This epic content served with an unexpected and easy-to-copy humorous method. The method is internalized with a high pace by homo sapiens sapiens and high frequency of digital participation is observed. 
//
"İnternet Meme Yaptı" Raporu:
Dalgalı synth, şiddetli ve mekanik bass ve davul sesleri ve kükreyen aslan seslerini, destansı bir dijital müzik ziyafeti olarak harmanlanmış. Bu destansı içerik beklenmedik ve kopyalanması kolay mizah dolu bir metotla paylaşılmış. Metot homo sapiens sapiens tarafından hızlı bir ivme ile içselleştirilmiş ve yüksek frekanslı bir dijital katılım gözlenmiştir.
---
The Unexpected and Easy-to-Use Method
//
Beklenmedik ve Kopyalaması Kolay Metot
Tumblr media
The methodology is simple; it is all about before and after. Before there is an order, after there is chaos. To make the transaction between order and chaos, just add an anarchist harlem shaker in the order. Harlem Shake is a virus, the anarchist (one guy dancing the harlem shake) effects the others and instantly (with the lion roar) he made the others do the harlem shake. In fact from now on if there is a high divergence between before and after, harlem shake can be used without hesitation. (Cecilia Gimenez is the most well-known harlem shaker ever with her work on 19th century fresco of Jesus) 
//
Metot çok basit; herşey öncesi ve sonrası ile alakalı... Önce düzen var, sonra ise kaos. Düzen ile kaos arasındaki geçişi yansıtabilmek için düzenin içine bir harlem shake anarşisti koyun. Harlem shake bir virüstür, anarşist diğerlerini bir anda galeyana getirecektir. Esasından bundan sonra öncesi ve sonrası arasında kesin bir uçurum söz konusu ise, harlem shake şüpheye düşmeden kullanılabilir. (Cecilia Gimenez 19. yüzyıldan kalma İsa eserine yaptığı dokunuşlarla en ünlü harlem shake anarşistlerindendir.) 
 ---
  Original Song by Dj Baauer // Dj Baaur Orijinal Şarkı
The songs used for creating the Harlem Shake
//
Harlem Shake'i üretmek için kullanılan şarkılar
For more harlem shake videos please click.
//
Daha çok harlem shake için tıkla
  Indeed the song's dynamism pushes the body do the harlem shake. 
0 notes
burakbgpolat · 11 years
Text
To Blog
Tumblr media
Blogging as a verb is an online ritual to share the information stored in neorons with the entire human kind. Blogging starts with an everlasting curiosity, when the curiosity conquers the human brain then it is time to dig deep for the relevant data to anesthetize the curiosity with creating epic informations. If a digital homo sapiens sapiens creates an epic information then it should be shared for growing harder, better, faster and stronger neurons. In a short time and space, digital homo sapiens sapiens will reshape the information into knowledge with the everlasting curiosity and resolution of his neurons. More curiosity more logs in the world wide oceans of data so called Internet.
//
Bloglama bir fiil olarak nöronlara depolanmış olan enformasyonun tüm insan ırkıyla paylaşılmasını sağlayan çevrimiçi bir ritüeldir. Bloglama bitmek bilmeyen bir merak ile başlar; insan beyni merak ile ele geçirilince, merakı uyuşturucak destansı enformasyonlar üretmek için derinlemesine araştırma zamanı gelmiş demektir. Eğer dijital homo sapiens sapiens destansı bir enformasyon üretiyse, o halde daha sert, iyi, hızlı ve güçlü nöronlara sahip olabilmek için paylaşmalıdır. Kısa bir zamanda ve uzayda dijital homo sapiens sapiens bitmek bilmeyen merakı ve nöronlarının azmi sayesinde enformasyonu bilgiye çevirecektir. Daha çok merak, daha çok bloglama.
<ps>
Here is my cool presentation on blogs
//
Bloglar üzerine yapmış olduğum bir sunum
image source
0 notes