Tumgik
davetultevhid · 5 years
Text
instagram
0 notes
davetultevhid · 5 years
Text
instagram
0 notes
davetultevhid · 5 years
Text
instagram
0 notes
davetultevhid · 5 years
Photo
Tumblr media
Yavaş yavaş şeriatı getirecek! Diye pompalanan kafirin en azılılarını barındıran kadroları getirip hızlı hızlı şirkte zirveye çukan ve oyları ile bu şirklere ortak olan bilinçli-cahil kafirler... Hala bu tağuti sistemin bekçisi ve azılı savunucularının peşinden giden beyinsizler... Ne zaman tevbe edecek ve demokrasinin, partilerin ve Allahu Tealanın hükmüne muhalif hükümler ile size hükmeden bu tağuti düzenden beraatinizi açıklayacaksınız? Hüküm ancak ve ancak Allah (svt)’ındır, yolların en hayırlısı da Rasulullah (sav)’ın yoludur diyerek sizi Allah (svt) ile, arada bir kuran okuyan bu süslümanlardan ve liderlerinden beri olacaksınız? Vallahi Allahu Teala’nın vaadi gerçektir, hiç şüphesiz kafirler ve münafıklar toptan cehennemde cem olacak. Hiç şüphesiz bu ve bunun gibi firavunların kazıkları mesabesinde olup oyları ile bunları destekleyenlerin Allahu Teala’nın dini olan İslam ile bir alakaları yoktur. #ibadet #tevhid #kulluk #allah #ilah #tağut #rab #davetultevhid #şirk #müşrik #iman #kafir #itaat #hüküm #hakimiyet #islam #kuran #kuranıkerim #kelimeitevhid #lailaheillallah #hükmetme #egemenlik #hadis #cehalet #demokrasi #laiklik https://www.instagram.com/p/BvcX-xon-EU/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=1kn60pssllfeo
4 notes · View notes
davetultevhid · 5 years
Photo
Tumblr media
Demokrasi küfür nizamıdır, çoğunluğun hükmünü öne alıp Allahu Tealanın hükmüne bakılmaksızın yapılan bu muamele küfürdür. İnsanlara demokrasi ile hükmetmek en büyük zulüm ve Allahu Tealanın hükümranlığına, egemenliğine bir baş kaldırıdır. Kim ki demokrasi ile halka hükmeder o kafirdir, o halk bundan razı ise o halk fert fert kafirdir. Egemenlik nasıl ki Allahu Tealaya ait ise öyle de kanunları ile hükmetmeye layık, tek yetkili bizleri yoktan var eden Allah (svt)’tır. #ibadet #tevhid #kulluk #allah #ilah #tağut #rab #davetultevhid #şirk #müşrik #iman #kafir #itaat #hüküm #hakimiyet #islam #kuran #kuranıkerim #kelimeitevhid #lailaheillallah #hükmetme #egemenlik #hadis #cehalet #demokrasi #laiklik https://www.instagram.com/p/BvZ8pveHuvU/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=6wkg91xpl2m
3 notes · View notes
davetultevhid · 5 years
Video
Allah’u Teala’ya karşı yalan uydurma merkezi gibi çalışan sözde cemaatlerin yeni ürünlerinden yeni hezeyanlar. Allah Teala sizleri kahreylesin, şeytanın bile kafirlikte ilim alacağı düzeye gelmiş cübbeli ve cübbesiz ahmakların belasını hem dünyada hem ahirette versin #ibadet #tevhid #kulluk #allah #ilah #tağut #rab #davetultevhid #şirk #müşrik #iman #kafir #itaat #hüküm #hakimiyet #islam #kuran #kuranıkerim #kelimeitevhid #lailaheillallah #hükmetme #egemenlik #hadis #cehalet https://www.instagram.com/p/Btn376IFV-5/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=1tx0rz4ka0i9p
0 notes
davetultevhid · 5 years
Photo
Tumblr media
Vatikan Devlet Başkanı Papa Franciscus, Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayid Al Nahyan'ın daveti üzerine ilk kez Körfez ülkelerinden biri olan Birleşik Arap Emirlikleri'nin (Birleşik Arap Müşrikleri) (BAE) başkenti Abu Dabi'ye geldi.. Orada El-Ezher şeyhinin (Amonun Rahibi) kardeşini sevgi ile bağrına basarken. Allah’u Teala’nın gazabı bu devletlerin ve onların müşrik yöneticilerinin üzerine olsun. #ibadet #tevhid #allah #ilah #tağut #rab #davetultevhid #şirk #müşrik #iman #kafir #itaat #hüküm #hakimiyet #islam #kelimeitevhid #lailaheillallah #egemenlik #cehalet #elezher #mısır #bae #papa #ahmeteltayep #papafrancis #abudabi https://www.instagram.com/p/BteYe3nlVi3/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=m4egbhjww7s4
0 notes
davetultevhid · 5 years
Photo
Tumblr media
De ki: "Allah'a ve elçisine itaat edin." Eğer yüz çevirirlerse şüphesiz Allah, kafirleri sevmez. (Ali İmran, 32) #ibadet #tevhid #kulluk #allah #ilah #tağut #rab #davetultevhid #şirk #müşrik #iman #kafir #itaat #hüküm #hakimiyet #islam #kuran #kuranıkerim #kelimeitevhid #lailaheillallah #hükmetme #egemenlik #hadis #cehalet #bakarasuresi https://www.instagram.com/p/BtQylROlMWX/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=1agmr5n9kf6ne
2 notes · View notes
davetultevhid · 5 years
Photo
Tumblr media
Dinin aslı olan konularda cehaleti mazeret görüp adeta cahil olmayı ilim sahibi olmaktan daha geçerli konumuna getiren Cahil Müşrikler’e... #ibadet #tevhid #kulluk #allah #ilah #tağut #rab #davetultevhid #şirk #müşrik #iman #kafir #itaat #hüküm #hakimiyet #islam #kuran #kuranıkerim #kelimeitevhid #lailaheillallah #hükmetme #egemenlik #hadis #cehalet #nisasuresi https://www.instagram.com/p/BtQnG7iFcdX/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=zkfo2idxkhwm
0 notes
davetultevhid · 5 years
Photo
Tumblr media
Yine Müslim'de bir rivayette şöyle denilmektedir: "Fadala İbn Ubeyd ] ile beraber Rum diyarında Rodos'ta bulunuyorduk. Derken bir arkadaşımız ve­fat etti. Bunun üzerine Fadala ibn Ubeyd emir vererek kabrini düz yaptırdı Sonra şunu söyledi: Ben Rasulullah'ı kabirlerin yerle bir yapılmasını emir buyururken işittim. #ibadet #tevhid #kulluk #allah #ilah #tağut #rab #davetultevhid #şirk #müşrik #iman #kafir #itaat #hüküm #hakimiyet #islam #kuran #kuranıkerim #kelimeitevhid #lailaheillallah #yahudi #hristiyan #hükmetme #egemenlik #hadis #buhari #tirmizi #heykel #put #mezar #türbe https://www.instagram.com/p/BtQgYnIFzvK/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=1lawcbxtxn3od
0 notes
davetultevhid · 5 years
Text
Allah’u Teala’nın Rızası
‘Rahman ve Rahim olan Allâh’ın adı ile…’
Rabb olarak Allâh’tan razı olmuş muvahhid mü’minlerin yegâne Rabbleri olan Allâh’ı razı etmek için O’nun emrettiği gibi iman edip gereğince salih amel işlemeleri gerekir.
Gerek ferdi, gerek ailevi ve gerekse de toplumsal hayatın düzenlenmesi, Allâh’ın hükümlerine ve önderimiz Rasûlullâh (s.a.v)’ın sünnetine göre gerçekleşmelidir ki, Allâh’ın razı olduğu bir hayat yaşanılabilsin.
Bunun başarılabilmesi içinde öncelikle Allâh’u Teâlâ, tevhid edilmeli ve şirkin tüm türevlerinden kaçınılmalıdır. Allâh’a şirk koşmaya çağıran tağutlardan beri olunmalıdır.
Tağutun kabulü kalplerden, düşüncelerden hayatın her alanından sökülüp atılmadıkça tevhid gerçekleşmez ve iman sıhhat bulamaz. Allâh’u Teâlâ’nın rızası kendisinden başka hüküm koyucu ilah ve rabb tanımamak, yalnızca O’nun hükümlerine rıza gösterip, ona göre amel işlemek ile oluşur.
Allâh’ın veli kulları olan muvahhid mü’minler Allâh’ın rızasına uyar ve O’ndan razı olurlar. Onlar: “Allâh bize yeter, O ne güzel vekildir” (Al-i imran: 173-174) deyip, katıksız iman ederek O’na sığınanlardır.
Rabbimizde kendisini tevhid ederek sığınanları kurtuluş yollarına ulaştırıp onları dosdoğru olan yoluna iletir. Nitekim O, şöyle buyurmaktadır: “Allâh’ın rızasına uyanları bununla (Kur’an’ la) kurtuluş yollarına ulaştırır ve onları, dosdoğru yola yöneltip iletir.” (Maide: 16)
Ve Rabbimizde bu iman edenlerden razı olarak onları içinde ebedi kalacakları mekâna varis kılar. “İman edip salih amellerde bulunanlar ise işte onlarda yaratılmışların en hayırlılarıdır. Rablerinin katında onların ödülleri, içinde ebedi kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan Adn cennetleridir. Allâh, onlardan razı olmuştur, kendileri de O’ndan razı kalmışlardır. İşte bu, Rabbinin içi titreyerek korku duyan kimse içindir.” (Beyyine: 7-8)
Dünya hayatında, âlemlerin rabbi Allâh’u Teâlâ’nın rızasını kazanmanın dosdoğru yolunu apaçık bir şekilde gösteren yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.v)’in beyan buyurduğu gibi inanıp hareket edenler, Allâh’ın razı olduğu kulların safına girmiş olurlar. Nitekim Ebu Hureyre (r.a)’ın rivayetiyle, Rasûlullâh (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Hiç şüphe yok ki Allâh, sizin için üç şeye razı olur, üç şeyi de size kerih görür. Kendisine ibadet etmenize, O’na hiçbir şeyi ortak koşmamanıza, toptan Allâh’ın ipine sarılıp ayrılığa düşmemenize razı olur.” (Müslim)
Aynı hadisi İmam Malik (r.h.a) “Muvatta” adlı meşhur eserinde de rivayet eder. Ebu Hureyre (r.a)’dan Rasûlullâh (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Allâh sizden üç hususta razı olur ve üç hususta da size gazab eder. Sizin kendisine ibadet edip O’na hiçbir şeyi ortak koşmamanıza, toptan Allâh’ın ipine yapışmanıza ve Allâh’ın başınıza geçirdiği kişilere (Ulu’l emre) itaat etmenize razı olur.”
Yine hayat kaynağımız Kur’an-ı Kerim’de Allâh’u Teâlâ, şöyle buyurmaktadır: “Deki: ‘Ben yalnızca sizin gibi bir beşerim. Ancak bana, sizin ilahınızın tek bir ilah olduğu vahy ediliyor. Onun için kim, Rabbine kavuşmayı arzu ederse, salih bir amel işlesin, Rabbine ibadette hiçbir şirk koşmasın!’” (Kehf: 110)
Bu ayet-i celileye baktığımıza Allâh’u Teâlâ’nın razı olacağı üç şeyi görebiliyoruz. O’nu rab olarak kabul edip, ilahlığa O’nun layık olduğunu ve ibadetlerimizi yalnız O’na has kılmamızı bizlerden istiyor.
Beşeriyete ve kendine fayda ve zarar veremeyen nesneleri ilahlaştırmak Allâh’u Teâlâ’ya yapılacak en büyük iftira ve haksızlıktır.
Yegâne önderimiz ve hayat örneğimiz Rasulullah (s.a.v)’in geliş gayesi de Rabbimiz Allâh’ın razı olduğu üç şeyin: ‘Tevhid’, ‘ibadet’ ve ‘teslimiyet’ olduğu apaçık anlaşılmaktadır.
Tehvid, Allâh’a hiçbir şeyi ortak koşmamak olduğu gibi sıfatlarına da hiçbir şeyi ortak koşmamaktır.
Tevhid, âlemlerin rabbi Allâh’ın zatına ve sıfatlarına hiçbir şeyi ortak koşmadan katıksız iman etmektir.
Allâh yegâne Hâlık, yani yaratıcı olduğu gibi, yegâne Hâkim’dir de. İnsan kullarını yaratan Allâh’tır ve O’ndan başka yaratan yoktur. İnsan kullarını yaratan Allâh’u Teâlâ, onlar için hükümler koymuş emir ve nehiyler buyurmuştur.
Hayatı yaratan Allâh, hayatın nasıl tanzim edileceğinin de ilkelerini emir buyurmuştur. Allâh’u Teâlâ, şöyle buyuruyor: “Gerçekten sizin rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra arşa istiva eden Allâh’tır. Gündüzü duraksamaksızın kendini kovalayan geceyle örten, Güneş’e Ay’a ve yıldızlara kendi buyruğuyla baş eğdirendir. Haberiniz olsun yaratmak da emretmek de O’nundur. Âlemlerin rabbi olan Allâh ne yücedir!” (Araf: 54)
Bu ayeti celile de Allâh’u Teâlâ, yaratma ve emretmeyi bir zikretmiştir. Bu da göstermektedir ki ‘Ancak yaratan emreder.’
Dünyayı yaratan, gece ve gündüzü yaratan, tüm insanlığı yaratan kim ise ancak O, yönetir ve emreder. İnsan kullarının neleri yapıp neleri yapamayacaklarını karar veren yegâne zat; Allâh’u Teâlâ’dır. Helal ve haram, serbest ve yasak belirleyen onlara sınırlar koyan, bu yetki sadece kendine ait olan Rabbimiz Allâh’dır…
İnsanlar, ferdi, ailevi ve sosyal hayatlarını Rabbleri Allâh’ın hükümlerine göre düzenlemek zorundadırlar. Bu bağlamda önlerine çıkan, Allâh’tan başka hüküm koyucuları, helal ve haram belirleyicileri, yap veya yapma serbest veya yasak diyen sahte ilahları, onların azgın hükümlerini asla dinlemezler. Ve de onların teori ve pratiğiyle bütün düzenlerini reddeder.
Yalnızca Allâh’ın hükümlerini kabul edip önderi Rasûlullâh (s.a.v)’ın gösterdiği şekilde bu hükümleri hayatın her alanında uygularlar. İşte tevhid budur. Katıksız iman gereği böyle inanıp amel etmeyi gerektirir, aksi davranışlar tevhide zarar verdiği gibi amallerinde boşa çıkmasına sebep olur. Zira Rabbimizin ayet-i kerimesinde şöyle buyurmaktadır: “Hüküm yalnızca Allâh’ındır. O kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din işte budur. Velakin insanların çoğunluğu bunu bilmez.” (Yusuf: 40)
Allâh’u Teâlâ, bu ayet-i kerimede bizlere hükmün ancak kendisine ait olacağını bildiriyor ve zatı dışındakilere itaatin başkalarına kulluk olduğunu gösteriliyor. ‘Din, emir ve nehiydir.’ Kim Allâh’tan başkalarının emri altına giriyorsa onun dinine girmiş olur. Allâh’u Teâlâ, ayet-i celile de ‘dosdoğru olan din işte budur’ diye buyuruyor. Diğer bir ayetinde ise: “Âlemlerin Rabbi Allâh, göklerde de ilahtır, yerde de…” (Zuhruf: 83) buyurmaktadır.
Allâh’u Teâlâ’yı göklerde ilah olarak kabul edip, hüküm sahibi olduğuna inananlar, yeryüzünde Allâh’tan başkalarının hükümlerine inanır, kabul eder, razı olur, onlara karşı çıkıp reddetmez ve hayatı onların hükümlerine göre tanzim ederler ise, apaçık şirk işlemiş olurlar.
Yeryüzünde, Allâh’ın indirdikleriyle hükmetmeyen tağutların hükümlerini kabul etmek ve hayatı onların sistemlerine göre düzenlemek, onları yeryüzünün ilahları olarak görüp benimsemekten başka bir şey değildir.
Bu batıl zihniyet ve küfri inanışta olanlar, Allâh’ı göklerin ilahı(!), tağutları yerin ilahı(!) olarak benimsemekte, böylece yerlerin ve göklerin yegâne ilahı olan Allâh’a şirk koşmaktadırlar.
Allâh’ın mülkünde egemenliğini tağutlara verip, Allâh’ın indirdiği hükümlerle hükmetmeyip, şirk ve küfür hükümleriyle hükmedenleri yetkili kılıp, vekil yapanlar, egemenliği onlarda görerek hâkimiyette onları Allâh’a ortak kabul etmişler ve de etmektedirler.
Tağutların egemen olduğu ülkelerde Allâh’ın hükümleri yasaklanmış, geçersiz kılınmış hatta teklif edilmesi bile suç sayılmıştır. Hüküm ve hikmet sahibi olan Allâh şöyle buyurmuştur: “Onlar hala cahiliye hükmünü mü arıyorlar. Kesin bilgiye inanan bir topluluk için hükmü, Allâh’tan güzel olan kimdir?” (Maide: 50)
Rabbimizin buyurduğu gibi; Allâh kullarına kâfiyken, yaratan ve emreden, en güzel hüküm koyucu O iken, insanlar nasıl olup da kendileri gibi aciz olanların, azgınca hükümlerini istemişler ve de istemektedirler?
Oysa tevhid inancı, insanları yaratma konusunda Allâh’a ortak koşmayı reddettiği gibi insanlara egemen olmak, onlara emir ve nehyetmek konusunda da Allâh’a ortak koşmayı reddetmeyi gerektirir.
İnsanların Halık’ı (yaratıcısı) Allâh’dır ve O’ndan başka Halık yoktur. İnsanların rabbi, meliki ve ilahı da yalnız ve yalnız Allâh’dır. O’ndan başka kanun koyucu rab, melik ve ilah da yoktur.
Rabbimiz Allâh, yarattığı insan kullarına kendi hükümleriyle hükmetmesini emretmekte ve kendi hükümleriyle hükmetmeyenlerin kâfirler, zalimler ve fasıklar olduğunu beyan buyurmaktadır… (Maide 44-45-47)
Allâh ve Rasulü (s.a.v)’nün hükmüne rıza göstermeyenler, Allâh ve Rasulü’nün hükmüne teslim olmayanlar iman etmemişlerdir. Rabbimiz Allâh şöyle buyurmuştur: “De ki: Allâh ve Rasulüne itaat edin eğer yüz çevirirlerse Allâh, kâfirleri sevmez.” (Al-i İmran: 32)
“Hayır, öyle değil. Rabbine andolsun, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı olmaksızın tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar.” (Nisa: 65)
Abdullah b. Amr b. el-As (r.a)’dan Rasûlullâh (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Sizden herhangi birinin hevası (gönlü) benim getirdiğime tabi olmadıkça iman etmiş olamaz.” (İbn Ebi Asım; İbn Batta)
Rahman ve Rahim olan, âlemlerin rabbi Allâh’ın affetmediği en korkunç suç; tevbe edilmeden ölünürse affedilmeyecek en büyük günah şirk koşmaktır. Bir muvahhid mü’minin şirk koşmadıkça işlediği günahlardan dilediğini affedeceğini buyuran Rabbimiz Allâh, şirk koşarak en büyük günahı işleyenleri affetmeyeceğini şu ayetiyle bildirir: “Doğrusu Allâh, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bunun dışındakileri, dilediğini bağışlar. Kim Allâh’a ortak koşarsa kesinlikle büyük bir günah işlemiş olur.” (Nisa: 48)
Muvahhid mü’minler yegâne Rabbleri Allâh’a karşı yapılan bu korkunç iftirayı ve tüm iftiraları reddeder. İftira sahipleri müşriklerle ilişkilerini keserler.
Tevhid ehli olan Mü’min Müslümanlar, yaratılış gayelerinin âlemlerin Rabbi Allâh’a şirksiz ibadet etmek olduğunun şuurunda ve idrakinde olarak dostluk ve düşmanlıklarını yine Allâh’ın rızasına göre tanzim ederler.
Tevhid konusunda sağlam, iman konusunda kâmil, amel konusunda salih olan muvahhid mü ’minler, diğer mü’min kardeşlerini Allâh’ın kendilerine kardeşler yaptığına iman etmişlerdir. Nitekim Rabbimiz Allâh şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler. Ancak Mü’minler kardeştir.” (Hucurat: 10) Allâh’u Teâlâ’nın bu ayetine katıksız iman edenler, kardeşliğin kan bağıyla değil, iman bağıyla gerçekleştiğinden herhangi bir şüpheleri yoktur.
Allâh’a itaat edene itaat edilir. Allâh’a isyan eden kimseye ne olursa olsun itaat edilmez. İşgal edilmiş İslam topraklarında egemen olan zalim tağutlar Allâh’ın indirdiği hükümleri yasaklamış ilahlaştırdıkları hevalarından kaynaklanan ve her halleri Allâh’a isyan hükümlerle insanları yönetiyorlar… Her halleri Allâh’a isyan olan tağutlara ve tağuti düzenlere asla itaat edilmemelidir.
“Eğer onlara (müşriklere) itaat ederseniz şüphesiz sizde müşriklerden olursunuz.” (En’ am: 122)
Emirul Mü’minin Ali (r.a)’dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v) şöyle buyuruyor: “Allâh’a isyan hakkında kula itaat yoktur. İtaat ancak İslam’a uygun olanadır.” (Buhari)
Ebu said el-Hudri (r.a)’dan Rasulullah (s.a.v) şöyle buyuruyor: “Onlardan (yani başındaki yöneticiler) kim size Allâh’a isyan etmeyi emrederse sakın o kimseye itaat etmeyiniz!” (İbni Mace)
Sonuç olarak yegâne önderimiz ve hayat örneğimiz Rasulullah (s.a.v) ’ın beyanlarına dikkat edecek olursak rabbimiz Allâh’ın razı olduğu üç şey’in; ‘tevhid’, ‘ibadet’ ve ‘teslimiyet’ olduğunu apaçık anlaşılmaktadır.
Doğrular Allâh’u Teâlâ’dan, yanlışlar nefsimdendir.
Hamd âlemlerin rabbi olan Allâh’a mahsustur. Salat ve selam O’nun Rasulü’nün, evladının, ezvacının, ashabının ve etbaının üzerine olsun.
2 notes · View notes
davetultevhid · 5 years
Text
Haniflik
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…
Hanîf, sözlükte; “hanef” masdarından bir sıfattır. Hanef, dalaletten doğruluğa, çarpıklıktan düzgünlüğe meyletmek demektir. Nitekim doğruluktan eğriliğe, haktan haksızlığa meyletmeye de “cim” harfi ile “cenef” denir. Şu halde hanîfin asıl mefhumu; eğriliği bırakıp, doğrusuna giden demektir. Bu mefhum ile örfte İbrahim aleyhisselamın milletine isim olmuştur ki; batıl din ve batıl ilahlardan kaçınıp yalnız bir olan Allah’a eğilen “Müvahhid” demektir. Hanîf’in çoğulu ise Hunefâdır.
Bazı Müfessirler, haniflerin ‘hacılar, sünnetli olanlar, annenin ve mahremlerin nikahını haram tanıyanlar, namazda kıbleye yönelenler, İbrahim aleyhisselamın dinine uyanlar’ anlamlarına geldiğini yazmışlardır. Bunlardan başka Ebu Kilâbe’ye göre: “Peygamberleri arasında hiç birini ayırt etmeyiz” (Bakara: 285) âyetinin işaretiyle peygamberlerin hepsine iman edenler anlamına gelir. Dinin hepsini bir araya toplayanlar diye de tarif edilmiştir ki, bu son iki tarif, birbirine yakındır. Ancak, bu tariflerin çoğu mefhumu ile değil, bazı özel durumlarda tarif edildiği için tam bir tarif değildir.
İslam ıstılahında ise genel olarak: Bütün bâtıl akidelerden İslam’a meyletmektir.
Kur’an-ı Kerimde ‘hanîf‘ ile ilgili bazı ayetlere bakacak olursak:
Allahu Teâlâ ayet-i kerimesinde:
“İbrahim ne bir Yahudî, ne bir Hristiyandır. Fakat o Allah’ı tanıyan (Hanif) dosdoğru bir müslümandı. Müşriklerden de değildi” (Al-i İmran: 67).
Buyurarak başka birkaç ayette daha olduğu gibi hanifliğin en güzel misallerinden İbrahim aleyhisselamın hanifliğini beyan etmiş ve O’nu, dolayısıyla da tüm O’nun yolunu takip eden hanifleri övmüştür.
Burada ‘İbrahim ne bir Yahudi, ne de bir Hristiyandır’ buyurulduğu gibi yine Bakara suresi 135. ayetinde de Yahudi ve Hristiyanlıktan ve ehli kitabın hasletlerinden beri olduğunun beyanı ve Yahudi ve Hristiyanların İbrahim aleyhisselamın kendi dinlerinden olduğu iddialarına da bir cevap teşkil ettiği anlaşılıyor. Zira O, azabı hak edecek ve dalaleti taşıyacak herhangi bir amel işlememiştir. ‘Fakat O Allah’ı tanıyan’ O’nu tanımış olmakla da rabbi olan Allah Subhânehû ve Teâlâ’dan gayrısını rahatlıkla ayırt edip reddedebilecek bir yapıya sahipti. O’ndan gayrisini tam bir teslimiyetle reddetmekte bir taviz vermeyen, özü sözü bir ‘dosdoğru bir müslümandı’. İbrahim aleyhisselam bu vasıflarıyla tam manasıyla olan bu doğruluğuna hiçbir eğrilik ve şirk katmamıştı. Bu özelliğiyle de O, ‘Müşriklerden de değildi.’
Taberî rahilmehullah şöyle demiştir: “‘Lakin hanif idi’ yani gerekleriyle emredilmiş olan hidayet delili üzerinde müstakim olarak Allah’ın emir ve taatine tabi idi. ‘Müslüman’ yani kalbi ile Allah’a huşu duyarak ve organlarıyla O’na yönelmiş bir şekilde, kendisine farz kılınan ve hükümlerinden kendisine şart koşulanlara farkında olarak itaat eden biri demektir.” (Taberî Tercüme, 1/258)
İbni Kesir rahimehullah şöyle demiştir: “Hanifdi, yani şirkten vazgeçip imana yönelendi, demektir.” (İbni Kesir Tercüme, 4/1278)
“De ki: Allah doğruyu söylemiştir. Öyle ise, hakka yönelmiş olarak İbrahim’in hanif dinine uyunuz. O, müşriklerden değildi.” (Ali İmran: 95)
Bu ayetle de İbrahim aleyhisselamı örnek alıp ona uyarak dinin hanîf bir şekilde yaşanması istenmiştir.
Allah-u Teâlâ hakkı ortaya koymuştur, uyulacak olan hak ortadadır. Böylece bundan sonra; müşrikler, Yahudi ve Hristiyanlar gibi yalan ve iftiralar ile Allah’a ortaklar koşmayın. Ortaya konan doğrulardan sonra size her türlü zulüm ve münkerât belli olmuştur. Böylece bu isyan ve şirk fiillerinden soyutlanıp ‘hakka yönelmiş olarak İbrahim’in hanif dinine uyunuz. O, müşriklerden değildi.’
“O halde sizler, Allah’ın seçtiği din üzere bulunduğunuza dair iddianızda samimi iseniz, tahrif edilmiş Yahudi ve Hristiyalığa değil Alllah’ın dostu olan İbrahim’in, hakka yönelen Hanif dinine tabi olun. İbrahim… Hanif didine mensuptu, müslümandı. ibadet ve itaati sadece rabbine yapardı.” (Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 2/319.)
“(Resûlüm!) Sen yüzünü hanîf olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir. Allah’ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.” (Rum: 30)
Müfessirler, âyet-i kerimedeki “fıtrat”ı, ‘hak dini kabule kabiliyetli’ anlamına hamlederler ki, ayetin gereği budur. Asıl yaratılış demektir.
İbn Atiyye diyor ki; “Fıtrat lafzının en iyi tefsiri, insanın Allah’ın yarattıklarını fark etmeye yarayan ve dünyevî işleri de birbirinden ayırabilmeye uygun bir kabiliyettir. Bu kabiliyet açıldıkça, kul yaratıcısını bilir ve bulur, şerîattaki güzelliği idrak eder.”
Fıtrî din, İslâm dinidir, tevhîd dinidir ve bir Allah’a imân dinidir. Âdem aleyhisselamdan Muhammed aleyhisselama gelinceye kadar bütün peygamberler fıtrî din olan İslâm dininin esaslarını ve tevhîd akidesini tebliğe memur edilmişlerdir.
Ebu Hüreyre’nin rivayet ettiği bir hadiste Rasulullah aleyhisselam şöyle buyuruyor: “Her doğan çocuk muhakkak İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra anası ile babası ona yahudî yahut hristiyan veya mecûsî yaparlar. Nasıl ki, her hayvanın yavrusu tam azalı olarak doğar. Hiç o yavrunun burnunda, kulağında eksik, kesik bir şey görülür mü?”Sonra Ebu Hüreyre radıyallahu anh; “(Rasûlüm!) Sen yüzünü hanîf olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir. Allah’ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.” (Rum: 30) mealindeki ayet-i kerimeyi okumuştur (Buhârî, Cenâiz, 80).
Bir hadis-i kudsîde Allah’u Teala şöyle buyuruyor: “Ben kullarımı hanifler olarak istikamet ve selâmet üzere yarattım” (Aynî, Umdetü’l-Kârî, VIII, 179).
İnsan islam fıtratı üzerine yaratılmıştır, yani islamı kabullenmeye kabiliyetli bir yapıdadır. Doğumundan itibaren islam hükümlerinin hakkında icra edilmesinde bir sıkıntı ve zorluk yaşamaz ve buna tabi olur, kabul eder. İnsanın azıcık akletmesi ve düşünmesiyle de bulabileceği tevhiddir bu. Ve yaşayacağı tevhid dinidir. İşte insan hanif olarak yani fıtri yapısını kullanıp azıcık düşünüp, şirkin ve küfrün yanlışlığını idrak edip bundan beri olarak yüzünü bunlardan alıkoyup üzerinde yaratılmış olduğu dine, tevhid dini olan islama çevirmelidir.
“Hanîf olarak” tabiri ise; tahrif edilmiş, nesh olmuş bütün dinlerden uzaklaşmış olarak, tam bir itidal ve denge ile yönel, demektir.” (Kurtubi Tercüme, 13/471-472.)
Bu azıcık fıtri düşünmeye Allah-u Teâlâ Rum suresi 28. Ayette değinmektedir:
“Allah size kendinizden bir temsil getirmektedir: Mülkiyetiniz altında bulunan köleler içinde, size verdiğimiz rızıklarda -birbirinizden çekindiğiniz gibi kendilerinden çekineceğiniz derecede sizinle eşit (haklara sahip)- ortaklarınız var mı? İşte biz ayetlerimizi, aklını kullanacak bir kavim için böyle açıklıyoruz.” (Rum: 28)
Allah-u Teala bu gibi ayetlerde insanların kendilerine verilen akıllarını kullanmalarını ve kabule kabiliyetli yaratıldıkları İslam dininde kalmaları için tevhidin ilk rüknü olan reddi, şirkin ve küfrün her çeşidine karşı yapmalarını istemektedir. İşte kişi bu şekilde şirkin ve küfrün kötülüklerini anlayarak, bunların bir zulüm olduğunu kavrayıp tam manasıyla bunlardan soyutlanmasıyla hanîf sıfatını kazanır. Ve böylece hanîf olarak tevhidin rükünlerinden olan reddi ve bu reddin akabinde kabulü bilinçli bir şekilde gerçekleştirir.
“İşlerinde doğru olarak kendini Allah’a veren ve İbrahim’in, hanif dinine tâbi olan kimseden dince daha güzel kim vardır? Allah İbrahim’i dost edinmiştir.” (Nisa: 125)
Yer yüzündeki en mükemmel din islam dinidir. Onun en iyi icrasıda İbrahim aleyhisselam gibi hanif olarak dini güzel bir şekilde yaşamaktır.
İmam Taberi diyor ki: “Hanîfen, yani onun metod ve yolu üzerinde dosdoğru olarak.” (Taberi Tercüme, 1/410.)
İbni Kesir ise: “Hanif, şirkten bilerek yüz çeviren, yani basiretle şirki terk eden, bütün bedeniyle hakka yönelen ki onu bundan ne bir engel alıkoyabilir ne de uzaklaştırabilir, demektir.” (İbni Kesir Tercüme, 5/1944)
“Halbuki onlar Allah’a Onun dininde ihlas sahibi ve hanifler (müvahhidler) olarak, ibadet etmelerinden, namazı dosdoğru kılmalarından, zekâtı vermelerinden başkasıyla emr olunmamışlardı. En doğru din de bu idi.” (Beyyine: 5).
“Bu âyet Allah-u Teâlâ’nın şu kavli gibidir: “Senden önce gönderdiğimiz her peygambere: Benden başka ilâh yoktur, Bana kulluk edin, diye vahyetmişizdir.” (Enbiyâ: 25)
Burada dini yalnız Allah’a tahsis ederek O’na kulluk etmek anlamına “hanîfler” buyuruluyor. Yani şirkten tevhide dönenler. Bu, Allah-u Teâlâ’nın şu kavli gibidir: “Andolsun ki her ümmete: Allah’a ibâdet edin ve putlardan kaçının, diye peygamberler göndermişizdir.” (Nahl: 36) (İbn Kesir Tercüme, 15/8562-8563)
bütün dinleri bir kenara bırakarak, İslâm dinine yönelerek… demektir. İbn Abbas şöyle diyordu: Hanifler, İbrahim (a.s)’ın dini üzere olanlar, demektir. Hanif’in; sünnet olan ve hacceden kimsenin adı olduğu da söylenmiştir ki bu açıklamayı Said b. Cübeyr yapmıştır. Dilciler de şöyle demiştir: Bu lafzın aslı “İslâm’a yöneldi” demek olan; ” İslâm’a hanif oldu (yöneldi)” ifadesinden gelmektedir. (Kurtubi, Tercüme, 19/257-258.)
Sonuç olarak:
Buraya kadar naklettiğimiz nakillerden ve açıklamalardan anlaşıldığına göre hanif, kasıt ve basiretle şirki, şirkin kötülüğünü, zarar ve yıkımlarını bilerek terkeden ve Allahın dışındakileri bir yana bırakıp, onları reddedip, ihlâs ile Allah-u Teâlâyı ilah olarak birlemeye yönelen kişi demektir. Ki bu, şirk koşmaktan uzak, rabbi için islam üzere dosdoğru olan kişi demektir.
Rabbim cümlemize bu dini İbrahim aleyhisselam gibi hanîf olarak yaşamayı nasib etsin. Allahumme amin…
1 note · View note
davetultevhid · 5 years
Text
Din Adamı
Rahmân ve Rahîm Olan Allâh’u Teâlâ’nın ismiyle…
Güncel yaşamda bir şeyler dinlerken veya okurken karşımıza çıkan “Din adamları” tanımı dikkatimi çekiyor.
Nedir din adamı?
Din adamı: Herhangi bir organize dinde çeşitli dinî görevleri yerine getiren kişi. Değişik dinlerdeki karşılığı farklılık göstermekle birlikte genellikle dini ibadetlerin yönetilmesi işlerini vazife edinmiş veya vazifelendirilmiş ve bu konuda bilgili kişiler için kullanılan bir tabirdir. Çoğu din adamı bu unvanlarını yerel ve resmi bir otoritenin onayıyla alır.
Günümüzde din adamı olmak vazife edinmenin dışına çıkmış ancak vazifelendirilmiş kimselere din adamı denilmiştir. Bunun sebebi ise onları atayan idarecilerin sadece onların din adamı olarak tanınmasını istemeleridir. Yani toplum onların dışındakileri din adamı bilmeyecek ve bu ehliyette insanlar olarak tanımayacak böylece onların dışındakileri fetva almaya veya uymaya ehil görmeyeceklerdir.
İlk bakışta bu tutum insanların geneli açısından ihtiyata uygun bir davranış olarak görülebilir. Zira böylece insanları yönlendirebilecek konumlardan birinde bulunan din adamlığı kötü niyetli insanlar tarafından kullanılarak ülke içerisinde siyasi fitne ve fesada mahal verilmemesi için devlet kontrolünde olan bir yapı kazanmış olacaktır. Bunun yanında yine böylece devlet tarafından maaş ve sosyal haklarla desteklenerek başkalarından yardım almaya muhtaç bırakılmamış bu nedenle vazife esnasında bu yardım aldığı mercilerin etkisinde kalmayarak görevlerindeki doğruluktan şaşmamış olacaktır.
Gerçekten islam ülkesi olan herhangi bir ülkede bu hassasiyetler normal karşılanabilir. Ancak islam şeriatına arkasını dönmüş tamamen insan ürünü kanunlarla yönetilen ülkelerde ise din adamlığı adına yapılan çalışmalarda maksadın islam maslahatlarını gözetmenin tam tersine islama karşı ülkelerini savunmak için olduğunu anlamak zor değildir. Gerçekten islamın bekasını düşünen insanlar olsalar İslam şeriatını hayatlarında uygulamaya geçirirler Allahu Teâlâ’nın emir ve yasaklarına göre insanlar üzerine hükmederlerdi. Bu saptırıcı gayeyi azıcık islamı tanıyan her insan biraz düşününce anlayacaktır.
Bu ülkeler için en büyük fitne ve fesat şeriatın uygulanmasını istemek ve tağutları reddetmektir. Fakat hâlâ Allahu Teâlâ’nın dini reddedilmiş ve tağutlara ibadet edinilmiş, insanlar bulundukları ülkenin islam ülkesi olduğuna ve demokrasinin islamla bir zıtlığı olmadığına inandırılmış olduğu halde böyle bir ülkede insanlar din adamlığı ünvanını almanın bir gereklilik olduğuna inanmaktadırlar. Böylece bu gibi insanlar tarafından batıl hak gösterilmeye çalışılmıştır.
Böyle bir toplumda din adamı ünvanı alan insanların bahanelerine bakacak olursak:
Öncelikle din adamlarının çoğunluğu bu tür tağuti nizamları islam ülkesi olarak gördüklerinden görevlerini ufak defek dünyevi sorunların dışında gönül hoşluğu içerisinde yapmaktadırlar. Bunlar yukarıda belirttiğimiz insanların geneliyle aynı düşüncede olan imamlardır.
Az bir kısım din adamı ise sadece görevlerine başlamadan önce şu nedeni ileri sürmüşlerdir: Evet bu yönetim biçimi batıldır. İnsanlara şeriat dışındaki nizamlar dikta edilmektedir. Fakat böyle bir yönetimde insanlar hakkı açıkça söylemek için böyle kurumlardan faydalanabilirler.
Her ne kadar bu insanlar daha bu kurumlara başlamadan İslam dininden çıkaran söz ve fiillerde bulunmuşsalar da bunlar, onlar için gayet ciddi mazeretlerdir.
Bu tip insanların bu görevlerine başladıktan sonra dahi bahsettikleri amaçlarından eser göremezsiniz. Görmenizde mümkün değildir zira İslami olmayan bu yönetimin kanun ve yönetmeliklerine uygun olmayan imamlar zaten bu görevinde kalamamaktadırlar.
Bu görevi almalarındaki ana nedenlerden ilki; insanlar bulundukları şartlar içerisinde sadece geçim sıkıntısını kendilerine dert ettiklerinden veya bunun yanında sırf çeşitli şekillerde temel eğitimleri bu yönde olduğundan veya bu nedenlerin bir araya gelmesiyle birlikte din adamı unvanını alarak ve bu unvan altında çalışarak bu geçim sıkıntılarını bertaraf etmeye çalışmaktadırlar. Bir nevi dünya hayatı için ahiretlerini satmaktadırlar.
Hakiki manada dinini dert edinenler ise bu unvana sahip olamayıp –zaten gerekte duymayıp- sırf Allah-u Teâlâ’nın rızası için inançlarının gereğini yerine getirmektedirler.
Böylece toplumun sosyal yapısındaki bozukluk gereği insanlar temel dini öğretileri edinemediklerinden ve gerekli dini eğitimi ailede hatta sosyal hayatlarının hiçbir alanında -bulamadıklarından değil- verilmediğinden dolayı en temel meselelerde dahi cahil ve saptırılmaya müsait bir zihin yapısına hapsolmaktadırlar.
Evet, hayatlarının hiçbir alanında derken bu alanlardan camii ve tarikat yapılanmalarını da istisna etmeyerek yazdım. Zira bu yapıların istisna edilecek bir durumları ve tarafları hakiki manada bulunmamaktadır.
Ne yazık ki din adamlığı bir insanlık öğretisi olmaktan çıkarak; bir dinin adamlığını, temsilciliğini yüklenmekten çıkarılıp kültür bilgisiyle kazanılan bir meslek haline gelmiştir.
Camiler din adamı unvanı taşıyan bu insanların yönetiminde değiller mi?
Evet.
İşte meslekleri icabı kendilerini yöneten işverenlerinin istek ve iç tüzüklerine göre hareket eden ve onların sınırlamalarında kalan bu nedenle de bilgi edindikleri dinin gereklerini yerine getirmeyen bu insanlar nedeniyle camiler yukarıda değindiğim gibi istisna değillerdir.
Bugünün din adamları(!) yaptıkları işte dünyalık kazançlarının devamını garantilemek için hemen her alanda ahiretlerinin gereklerini arkalarına atmaktadırlar.
Tarikat anlayışını ise anlatmaya gerek yok zannediyorum. Zahir ibadetlerinde, giyim kuşamlarında ehli sünnet görüntüsü veren bu insanlarında akideleri, musalladaki meyte gibi olmasını bekledikleri müridlerinin ceblerindeki meblağlara veya yalakalıklarına bağlı olarak dünya refahı ekseninde devam etmektedir. Öyle ki artık mürid dünyada veya ahirette ne zaman dara düşse sendika usulü şeyhi ölü veya diri olsa fark etmez ona yardıma hazırdır. (Haşa!)
Böyle bir ortamda kısaca şöyle diyebiliriz. “Din adamı kalmamış herkes dünya adamı.”
İşte böyle bir yapıda dinlerini bu gibi insanlara din adamı diyerek bırakıp hiçbir kıpırdama yapmayan insanlık ne kadar doğru bir iş yapmaktadır?
Maalesef geçmişte putperestliğin doğuşunun nedenlerinden olan, Yahudi ve Hıristiyanların gazaba uğramalarının ve sapıtmalarının temelini oluşturan etken bugün de devrededir.
Bu, yaşadıkları dinin gereklerini, en önemli konularda emir ve nehiylerini öğrenmediklerinden ve öğrendikleri şeylerin delillerini sormadıklarından, neye iman neye küfür denir bilmeden ve yaşadıklarını iddia ettikleri dinle ilgili hususları sadece sayılı insanlara teslim edip kendilerini bu işten soyutlayarak dünyaya dalmalarından kaynaklanmaktadır.
Bu din adamları ve şeyhler dünyalarını kazanmalarının gereği, gördükleri dinlerinin tahrif işlerini itinalı bir şekilde sürdürürken yine cahil halk böyle bir tahrifat ve hurafe akınının din adamları olduğu müddetçe olamayacağını zannederek onlara güven duymaktadırlar. Aslında böyle bir durumda şahsen güvenecekleri tek kapı olarak ta onları görmektedirler.
Yine Müslüman olarak yaşadığını düşünen halkın güvencelerinden en önemlisi de bugün İslam dininin kaynaklarının Yahudi ve Hıristiyanlarınkinden farklı olarak tahrif edilemeyeceği düşüncesidir.
Bununun nedeni ise: “Kur’an’ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız.” mealindeki Hicr suresi 9. ayeti kerimeye bakan insanlar Kur’an-ı Kerimin tek harfinin dahi değiştirilemeyeceğini yani zahiri olarak bir tahrifata uğrayamayacağını ve böylece asılları muhafaza olan bir dinin asla tahrif olamayacağını düşünmeleridir.
Evet, gerçekten Kur’an-ı Kerim’in bir harfi dahi değişmemektedir. Ancak göz ardı edilen durum şudur ki metinler değiştirilmeyip, o metinlerdeki önemli kelimelerin içleri boşaltılmaktadır. Yani kelimelerin kastettiği ve ihtiva ettiği manalar unutturulmuş, kelime ve kavramlar kısırlaştırılmış. Okuyan kişinin etlisine sütlüsüne karışmayan bir manaya getirilmiştir.
Tevrat ve İncil’deki gibi maddi tahrifatın dışında manevi tahrifata gidilmiştir. Hatta günümüzde bununla da yetinilmeyip ne olur ne olmaz diye içi boşaltılmış olsa da dinen gerekli olan bazı kelimelerin kullanımı yasaklanmıştır. Bu yasakçı zihniyete ise yönetime bağlı tüm eğitim kurumları itaat etmektedirler.
Yani kelimeler yasaklanmış kullanılsa dahi dar bir mana içerisinde kendilerine zararsız manalar yüklenmiştir.
İşte maalesef günümüzde insanlar dininin adamı olmayı bırakıp bu adamlığı ‘din adamları’ adı altında başkalarına bıraktığı anda ipler kopmuştur. Bu ipler halkı ahirete bağlayan iplerdir.
Bugün doğan bir insan cahil ailesinde 5-6 yaşına kadar haramların ve boş işlerin dışında hiçbir eğitimi alamıyor. Sonra anne-babanın inandığını iddia ettiği dinin gereklerine zıt eğitim veren kurumlarda hayatın gayesine değinilmeyen bir eğitim ve öğretim alıyor. Sonra çalışma hayatına atılınca arada bir gittiği camide de dininin adamının değil din adamlarından vaaz ve nasihatler dinliyor. Bunlarında sınırlı olduğuna kısaca değindik. İnsanların yaratılış gayelerini, nelere ibadet denildiğini, büyük ve küçük günahları değil de ağaç dikmenin faydalarını dinliyor sonrada dini parçalayan insanlara rahmet okuyarak dualarını bitiriyorlar. O gününe kadar öğrendiği pek çok kelimenin de içi boşaltılınca kıldığı iki rekat namaz veya benim kalbim temiz ve bende Allah’ın birliğine inanıyorum demekle cenneti garantilediğini zannediyor.
Artık insanlar inandıklarını iddia ettikleri dinlerini yaşamak içinde bir şeyler okumalı araştırmalı öğrendiklerini hayatına geçirerek yaşamalı. Din adamlarının iğrenç maskesini dininin adamı olarak yaşayıp düşürmelidir.
Hayatının her alanında attığı adımların ne manaya geldiğini ve neye hizmet etmek için attığını düşünmelidir. Allah’ın rızası için, O’na kulluk etmek için yaşamalı. Allah’ın sevip razı olduklarını araştırıp onu uygulamaya gayret etmelidir. Sevdiğini Allah için sevmeli, buğzettiğini de Allah için terk etmelidir. Ve yaptığı işin delilini öğrenerek o delilin gerektirdiği şekilde yaşamaya gayret etmelidir.
Bunlar dinini ifsad eden, tahrif eden her türlü tağutları reddederek Allah’ı Kur’an ve sahih sünnette bildirildiği üzere tevhid ederek yaşamak için bir başlangıç olmalıdır.
Allahu Teâlâ hakkı hak bilip hakka tabi olmayı, batılıda batıl bilip ondan uzak durmayı cümlemize nasip etsin…
2 notes · View notes
davetultevhid · 5 years
Photo
Tumblr media
#ibadet #tevhid #kulluk #allah #ilah #tağut #rab #davetultevhid #şirk #müşrik #iman #kafir #itaat #imamtaberi #hüküm #hakimiyet #islam #kuran #kuranıkerim #kelimeitevhid #lailaheillallah #yahudi #hristiyan #aliimransuresi #hükmetme #egemenlik #peygamberimiz #rasul https://www.instagram.com/p/BtMTfUiFyjF/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=5v9414z210if
1 note · View note
davetultevhid · 5 years
Photo
Tumblr media
Allâh’u Teâlâ, hüküm konu- sunda hiç kimsenin kendisine ortak olmasını asla kabul etmez. Hüküm sâdece O’na aittir. O’ndan başka hiç kim- senin kesinlikle hüküm verme yetkisi yoktur. Helâl, Allâh’ın helâl kıldığı, haram, Allâh’ın haram kıldığıdır. Hak dîn, Allâh’ın koyduğu şerîattır. İhtilaflı mes’elelerde sâdece O’nun verdiği hüküm geçerlidir. Hükümden kasıt ise: Allâh’ın hüküm verdiği her mes’eledir. Teşrî koyma mes’elesi ise buna öncelikle dâhildir.” [Şankîtî, Edvâu’l- Beyân: 3/258.] #ibadet #tevhid #kulluk #allah #ilah #tağut #rab #davetultevhid #şirk #müşrik #iman #kafir #itaat #imamtaberi #hüküm #hakimiyet #islam #kuran #kuranıkerim #kelimeitevhid #lailaheillallah #yahudi #hristiyan #enamsuresi #hükmetme #egemenlik #haram #helal https://www.instagram.com/p/BtMM6aClfa2/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=1lt82wxt3crvq
2 notes · View notes
davetultevhid · 5 years
Photo
Tumblr media
Allahu Teala’nın şaşmaz doğruluktaki hükümleri Kur’an’da vazedilmişken, ey Tağut! sana ne oluyor ki her tarafı yamalı ve daima güncellenmeye ihtiyaç duyulan hükümler ile insanlara hükmetmeye cüret ediyorsun? Allah Teala’nın hükmü her şeyi çepeçevre kuşatmışken sen O’nun hükümlerinden kendini müstağni kılıp kendinle beraber tüm insanlığı küfre sürüklüyorsun. Yeri, göğü ve ikisi arasındakileri yaratan Allah (svt) yöneten ve yegane egemenlik sahibiyken, haddini aşarak Allah Teala’nın kullarına küfür kanunları ile hükmediyorsun? Seni hükmetmetme noktasında Allah Teala’ya -haşa- ortak kılan ne ki adeta hal dilinle “Allah (svt) göklerin Rabbi, yerin rabbi de biziz” dercesine O’nun haramlarını helal, helallerini de yasaklıyorsun. Ey bu ülkeyi yöneten günümüz firavunları, vallahi Rabbimizin sözü haktır ve O asla vaadinden dönecek değildir, cehennem sizler ve tabilerinizle beraber tıka basa doldurulacaktır. #ibadet #tevhid #kulluk #allah #ilah #tağut #rab #davetultevhid #şirk #müşrik #iman #kafir #itaat #imamtaberi #hüküm #hakimiyet #islam #kuran #kuranıkerim #kelimeitevhid #lailaheillallah #yahudi #hristiyan #enamsuresi #hükmetme #egemenlik https://www.instagram.com/p/BtLsf9IAUTb/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=1epkrnt7m8z7o
2 notes · View notes
davetultevhid · 5 years
Photo
Tumblr media
Onlar liderlerinin koyduğu haram (yasaklar) ve helalleri (serbestlikler) Allahu Teala’nın emir ve yasaklarına tercih edenler cehennemin odunlarıdır. Bunlar ve peşine takılıp giden sürülerle beraber meleklerin sırtlarına vura vura canlarını alacağı günde hallerinin nice olacağını düşünmezler... #ibadet #tevhid #kulluk #allah #ilah #tağut #rab #davetultevhid #şirk #müşrik #iman #kafir #itaat #ibnikesir #hüküm #hakimiyet #islam #kuran #kuranıkerim #kelimeitevhid #lailaheillallah #yahudi #hristiyan #bakarasuresi https://www.instagram.com/p/Bssh8JTgXyA/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=1o16c1afx04nv
2 notes · View notes