Sabahtan beri evden kimse ile iletişime geçmediğim için babam ekmeğiniz yoktu ekmek aldım diye konuşmaya çalıştı. Gülümsedim çay doldurayım mı dedim doldur benim bardağımı niye yıkadın dedi. Temiz bardakta iç dedim. Kendim hakkında bir şey konuşmadığım için "kara kız bize madik atıyor" dedi. Hahaha
Çünkü onlar, işi en yoğun olanlardır. Peygamber'in ﷺ vârisleridirler. Vahyin ulaşmadığı her insan, onların tasasıdır. Bir âyet tebliğ etmek için, bir hadis öğretmek için günler, haftalar onlarn en küçük sermayesidir. Öğretmek, yaşatmak onlarn aşkıdır. Âlimlerin gecesi, gündüzü yoktur. Onlar yorulmazlar, Onlar servet biriktirmezler. Allah'ın vaat ettiği onlar ara yeter varsa onlar oradadırlar. Onların sabit vatanı da yoktur. Nerede onlara ihtiyaç varsa onlar oradadır. Davaları büyüktür. Vârisleri oldukları Peygamber ﷺ onların gözü önündedir. O, nasıl bir kişi daha kurtulsun diye kahredecek kadar gayret ettiyse, onun vârisi olma şerefine erenlerde onun gibi olmak zorundadır. Âlimlerin Allah Teâlâ'dan başka korktukları merci de yoktur. Ölümü şehadete çevirmek, hayatı cihad kalitesinde yaşamak en büyük emelleridir. Yorulmak, usanmak, seçmek hakları değildir. İşleri çok olduğu için onlar mübarektirler. Allah onlardan razı olsun.
ulan geçen gün yine bayılıyodum şeker düşmesinden, geçen sefer bayıldığımda ağzımda kalan diş macunu şekerli olduğu için beni ayıltmıştı. yine diş fırçalarken bayılacak gibi olunca geçen sefer işe yaramıştı diyip macunu yuttum. işe yaradı ama bu gidişle florürden zehirlenip ölücem lan
Uyandığımız her gün güzel bir gündür. Aldığımız her nefes daha güzel bir gün için umutla dolu. Konuştuğumuz her kelime, kötü olanı iyiye çevirmek için bir şanstır.
- Walter Mosley
"Beklenen gün gelecekse, çekilen çile kutsaldır...!"
İşte hayat öyle basit değil. Durağanlığı kabullenene, bir yol üzerinde yürümekten beri durmaya razı olana tahammülü yok herhalde. Kendin için bir hedef belirliyorsun, ona ulaştığında mükemmel olacağını umduğun muazzam beklentilerin, geçmişte bu uğurda büyük konuştuğun, şimdilerde ise hayal kırıklıklarınla birlikte seni kucaklayıveriyor. Vazgeçtiğin, daha öteye attığın bir hedef olsun, ona doğru yürüyedur, yolda ilerlerken de sağda solda böceğe, çiçeğe, bulutlara bak istiyor. Yıllar önce, mesleğiyle muteber olmuş bir çevirmen de aynı şeyi anlatıyordu. Shakespeare çevirmek için çıktığım yolda nice engeller aştım, onca çeviriye imza attım da Shakespeare çevirmedim hala diyordu.
gecenin saat 3'ü. uyku tutmuyor, çünkü bir hafta içinde uyku düzenim bozulmuş. içeride bunalmışım, hava soğuk ama soğukla açılmak için balkona çıkıyorum. bir metre kare bile olmayan balkondayım. gökte yıldızlar aklımda düşünceler, içimde sıkıntı, kalbimde ağrı. düşünüyorum. sokakta birkaç kişi var, köşedeki tekel bayii her zamanki gibi açık, karşısındaki fırında öyle. fırının önünde bir köpek yatıyor, masalarda bekçiler oturuyor, mesailerini bitirmek için vakit öldürüyorlar. gecenin saat 3'ü, aklımda nazım hikmet'in bir dizesi var ama arkada ismet özel'in sesi geliyor. karnım hafif aç, öğlen kahvaltı yaptığım için ve akşam hiçbir şey yemediğim için sürüyor bu açlık. birkaç yarasa oradan oraya uçuyor. geçen sene aldığım gül ağacı baharın gelmesini bekliyor. aloeveralar su vermesem de patlamaya, çoğalmaya devam ediyorlar, hâlbuki küçük bir aloevera almıştım ben, şimdi bir sürü oldular. balkona çıkıp da aşağıya bakan her insan gibi içimden "şimdi buradan atlasam ne olur" diyorum. sonra çekiniyorum bunu yapmaktan hatta korkuyorum kendimi geri çekiyorum. kedim dosto içeriden bana bakıyor, yüzünde meraklı ve şaşkın bir ifade var. kaç gündür kendi içime çekilmişim. okunacak kitaplarım, izlenecek filmler beni bekliyor. sabah haftaya yeni bir giriş olacak, tekrar eski düzene adapte olmam gerekiyor. uyan, işe git, gel ve tez çalış. sürekli aynı döngüde olmak sıkıyor insanı ama aynı zamanda bu döngüye o kadar alışmışım, bu döngü o kadar benim "güvenli bölge"m olmuş ki buradan çıkmak cesaretini de gösteremiyorum. geçen sene bu zamanları düşünüyorum. günler ardı ardına geçip gitti. çok şey kaybettim geçen sene içinde, çok şey kaybettik. geçmişte verilen sözlerin bir değeri olmadığını anladım. bundan sonra nasıl güveneceğimi bilmiyorum. kendim için bir şey demiştim. terapiye başlamıştım ama faydasını göremedim. ilaçlarım masada duruyor, bu hafta bitecekler gidip yenilerini yazdırmam gerekecek. şimdi gidip uyuyayım diyorum, uykuya kaçayım ama bu ne değiştirecek. bazen rüyalarla gerçeği karıştıracak duruma geliyorum. uyandığımda "hangisi gerçekti?" diye soruyorum kendime. doğrusu ben de içimdeki şarkının bitmesinden korkuyorum. içimdeki şarkı biterse bileklerime yine falçata vuracağım. kanım damardan akacak ama dibe inemeyeceğim. ruhumdaki acıyı farklı bir yere aktarmak, fiziksel acıya çevirmek bir nebze iyi geliyor ama kendime zarar verdiğimin de farkındayım. hâlâ kendimi önemsemiyorum. beni önemseyen kimse yok artık çünkü. aynalara bakmaya hâlâ korkuyorum, yüzümde bir çirkinlik emaresi görecek olmak korkutuyor beni. kendimi o kadar güçsüz ve çaresiz hissediyorum ki. şurada birkaç ay kaldı hayatımın alt üst olmasını sağlayan günlerin yıldönümü olmasına. gecenin saat üçü şimdi ben yine düşünüyorum. aynı şeyler de değil düşündüklerim, başkalarının acıları, dünyada yaşanan savaşlar, ülkenin durumu vs. vs. vs... kendimden kaçıp bir şeylere sığınarak geçecek sanıyorum, kendimi oyalayamaya çalışıyorum sürekli. insanlar sürekli tavsiye veriyor bana: şöyle yap, böyle yap, düşünme, üzülme diye ama bunun mümkün olmadığını bir türlü anlatamıyorum onlara. küçük sevinçler de yaşamıyor değilim ama yaşadığım bu sevinçler, iyi şeyler de uyuşturmuyor ne kalbimdeki ne de ruhumdaki acıyı. birileri okusun diye yazmıyorum bunları aslında kendime söylüyorum. iyi geliyor sanki yazmak. hem bunları yazsam ne değişecek, bugün ölsem kim üzülecek, sadece üç gün yas tutulur bilirsiniz bu ülkede. ilk kez bu kadar uzun bir yazı yazıyorum buraya, belki de en içten olduğum hâlimle. bazen yanımda olanlara da teşekkür etmek istiyorum, hakları geçmedi değil bana. teşekkür ederim deyip terk etmek gerekiyor sanırım. evet, dünyayı terk etmek, ruhu ait olduğu yere göndermek. bunlar çocukça gelmişti zamanında çok sevdiğim birine ama o da anlamamıştı. ona da anlatamamıştım içimde geçen düşünceleri, acıları, yoğun karmaşaları. gecenin saat üçü ben sanki içimi ferahlatacak gibi bir şiire, bir şarkıya sığınıyorum ve de gökteki şu yıldızları var eden yaratıcıya. hakkınızı helal edin deyip kaybolmak istiyorum artık. omzumdaki yük o kadar ağır geliyor ki...
كانت مفاصل روحي هي التي اشتعلت بالعذاب وسط الركام والنظام المتغير للأشياء، تتبعت أصابعي لحمها المضاء، كانت أنفاسي حلوة ورطبة، بقيت يد عقلي ممتلئة باستمرار لتشتيت الانتباه عن الآلام التي لا تلين.
It was the joints of my soul that blazed with agony amidst the rubble and the shifting order of things, my fingers traced their lit flesh, my breath was sweet and moist, the hand of my mind kept continually full to divert attention from the unrelenting anguish.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Enkazın ve değişen düzenin ortasında ıstırapla yanan ruhumun eklemleriydi, parmaklarım onların yanan etlerini takip ediyordu, nefesim tatlı ve nemliydi, zihnimin eli, dikkati amansız ıstıraptan başka yöne çevirmek için sürekli doluydu. .
On sene İstanbul medreselerinde Arapça okudum; hafızlık yaptım.
Evlenme tekliflerini kabul etmedim; gâvurluğum ortaya çıkmasın diye!
Beni devletim casusluk yapmak üzere görevlendirdi.
* * * * *
●Osmanlı'da gördüğüm 3 güzel ahlâk yüzünden casusluk yapmayacağımı söyledim!
1-Edirne’den Kars’a giden bir Osmanlı vatandaşı elindeki kıymetli eşyalarını mahalle camisinin arka mahveline koyar üç ay sonra gelir emanetlerin aynı yerden alır!
Fakir, akşam evine dönerken bir ekmek parası alır diğerlerine dokunmaz!
3-Satın aldığı tarladan çift sürerken bir küp altın çıkar; satan adama bir küp altını vermeye kalkar. Ben tarlanın altını üstünü sana sattım deyip kabul etmez!
* * * * *
●Bu üç sebepten casuslugu kabul etmedim.
Bakınız bu Hemper sözlerine nasıl devam ediyor Türkiye'yi bozmanın metotlarını şöyle sıralıyor!
1- Evlilik dışı yaşamayı yaygın hale getirmek.
2-Boşanmaları yaygın hale getirmek.
3- İçki kumarı yaygın hale getirmek.
4-Faizle milleti borçlandırıp uyuşturmak.
5-Ezanı aslından farklı bir dile çevirmek.
6-“Sana ne” fikrini ortaya atmak.
7-İyiliği emir, kötülüğü men etmeyi ortadan kaldırmak.
8-Hadis ve fıkıh ilmini ortadan kaldırmak.
9-Hadisleri zayıf- kuvvetli diye ikiye ayırmak.
10- Hz Muhammedin İslam dini kastının Yahudi ve Hristiyanların cennete gideceği fikri ortaya atmak.
11- Kur’an şeriatı deyip Hz. Muhammed’i devre dışı bırakmak.
12-Hadislere “uydurma” fikrini ortaya atmak.
13- Mezhepleri yok saymak.
İşte o zaman Türkiye yıkılabilir diye rapor vermiştir.
*Hangileri olmadı ki?
İngiliz casusu itirafları. 📚📚
Elin gâvuru (Hemper) casusluk yapmak için Arapça okumuş; hafızlık yapmış. Ama vicdanının sesini dinleyerek Müslümanların davranışlarından dolayı casusluk yapmayı reddetmiş. Nedense bizim Sübhaneke'yi bilmeyen Müslümanlar (!) sürekli İslâmiyet'i karalar. Gerçi Hemper casusluk yapmamış ama cibilliyetine uygun olarak neler yapılırsa İslâmiyet'e zarar verir sırlamış.