Tumgik
#şerefe
yurekbali · 2 years
Text
Tumblr media
"Bir gün bir fincan celsesinde bir şairin ruhunu çağırmak isterseniz, fincan değil, kadeh kullanın." Kadeh, biraz ölüm, biraz hayat, biraz şiir, biraz da rakı koksun! Afiyetle...
38 notes · View notes
aygultopal35 · 8 months
Text
Tumblr media
Sevilenleree, daima yanımda olan olmayan...
3 notes · View notes
14adembalaban · 2 years
Photo
Tumblr media
#üçköyköyücamii Çoğu bitti azı kaldı #minare #şerefe boyasıda bitti hamdolsun (at Üçköy, Bolu, Turkey) https://www.instagram.com/p/CfesWRyoBkn/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
derdiderun · 6 months
Text
Tumblr media
"Kassam onurumuzdur"
Rabbim bizleri ve evlatlarımızı Ebu Ubeyde gibi kâfire şedid, mümine latif mücahid eylesin.
Cumanın rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
63 notes · View notes
nat111love · 2 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
YIGIT AND SIBEL
SEREF MESELESI (2014)
28 notes · View notes
whumpookies · 4 months
Text
Whumpcember 2023, day 14, Prompt: Cornered.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Şeref sözü bölüm 3.
23 notes · View notes
ilmiyyat1453 · 7 months
Text
DOST YOLCULUKTA BELLİ OLUR
Yolculuğa, "açıklama" mânâsına gelen "sefer" denilmiştir; zira yolculuk kişinin ahlâkını açığa çıkarır.
Bu sırra binaen Hz. Ömer (Radıyallâhu Anh ), "Ben filân adamı tanıyorum" diyen kişiye "Onun şerefli ahlâkına delâlet eden bir yolculukta kendisiyle arkadaşlık yaptın mı?" diye sorar.
Adamın "hayır" demesi üzerine de Hz. Ömer (Radıyallâhu Anh ) "O halde onu tanımıyorsun" der.
Gazâlî, İhyâ, 1/808.
32 notes · View notes
insanzee · 21 days
Text
Tumblr media
17 notes · View notes
aykoza · 10 months
Text
BAKIN BİR ERKEK TANESİNİN BİLE GHOSTİNGİNE UĞRAYAMAM ARTIK RABBİM UĞRATMASIN YEMİN EDERİM SİNİR KRİZİ GEÇİRECEĞİM bu APT*L YÜZÜNDEN dün dediğim topluluktan ayrılma işi için başkana yazdım ama bu çocuk daha önce de böyle bir şeref yoksunluğu reçetesi çıkarmıştı zaten dün yazdığım mesaja bu saat olmuş cevap vermemiş hadi bayram diyelim şimdi yazdım senden mesaj bekliyorum diye buna da cevap verme hadi hadi cevap verme bak ben sana ne yapıyorum
14 notes · View notes
yurekbali · 3 months
Text
Tumblr media
İKİ YEMİN BİR KİTAP Yıl 1935, Kuleli Askerî Lisesi yeni mezunlarını vermek üzeredir. Sınavlar bittikten sonra bir aylık iznin ardından yani 30 Ağustos’ta başarılı öğrenciler subay olacaklardır. Tatilin ilk günü, arkadaşları evlerine giderken Fazıl Hüsnü, uzun zamandır biriktirdiği 60 lira ile birlikte Beyazıt’a gider, kitabını basacak bir basımevi aramak için. Matbaaların Bâb-ı Âli’de olduğunu öğrendikten sonra kendisine önerilen bir tanesinin, Aziz Bozkurt Bey’in basımevinin yolunu tutar. Bir arkadaşının şiir kitabını bastırmak istediğini söyler matbaadakilere, pazarlıkla forması 6 liradan 10 formalık bir kitap için 60 liraya kapak baskısı dâhil olarak anlaşırlar. Günlerce gidip gelir, düzeltmeleri yaparken kimi yerlerde şiirleri de değiştirmekteyse de “Arkadaşım Anadolu’da, ben yardım ediyorum bu yüzden.” şeklinde konuşmaya devam eder, utandığından... Tüm bu değişiklikler karşısında hiç sesini çıkarmayan mürettip, kitapların basımı tamamlandıktan sonra birisini uzatarak “Bana bir kitabınızı imzalar mısınız?” diye rica eder. Kitabın kendisinin olduğunu anlamışlardır. Utançtan kıpkırmızı olan Fazıl Hüsnü’nün ilk imzasını attığı bu kitabın kapağında Fazıl Hüsnü Dağlarca ve Havaya Çizilen Dünya yazmaktadır. 1000 adet basılan kitabı sadece birkaç kitapçıya bırakabilir ama büyük satış arkadaşları tarafından, topçu ve piyade okullarında yapılır, eline de birkaç yüz lira para geçer şairimizin. Günün genç şairleri içinde ismi anılmaya başlanır Dağlarca’nın ve 10 Haziran 1936’da Orhan Selim takma adıyla Nâzım Hikmet, Akşam gazetesinde şunları yazar: “Fazıl Hüsnü’nün kendine gerek iç gerek dış bakımından yol arayan, istidatlı bir şair olduğu muhakkak. Üzerinde durmaya değer vezin denemeleri yapmış. Bence bir ikisinde muvaffak da olmuş. Lisanı hiç de kötü değil. En aksayan yanı şiirlerinin içi. Bir bakıyorsunuz, kendini bu dünyada yapayalnız hissediyor, bedbin. Sonra bir bakıyorsunuz komşusuyla alakadar olacak kadar dünyaya bağlı. Diyeceksiniz ki şairin ruhu muğlaktır, mürekkeptir, bir bakışta dibi görülmeyecek kadar derin ve bazen karanlıktır. Siz istediğinizi deyiniz, bence, şairin ‘ruhu’ ne kadar derin, ‘karanlık’ ve ‘muğlak’ da olsa, dikkat edeceği bir şey vardır: Bu ‘ruhun’ arapsaçı gibi karmakarışık olmaması. Bence bu ‘ruh’ bütün muğlaklığıyla bir mükemmel ahengin, armoninin ‘hesaplı’ seslerini vermelidir. Fazıl Hüsnü Dağlarca inkişaf yolunda. Bakalım, olgunlaştığı vakit dışı kadar içi de aydınlık ve mükemmel olabilecek mi? Bizden bunu beklemek, ondan buna ulaşmak.” Bugün Dağlarca’nın şair olarak ne kadar “olgunlaştığı”nı tartışmak bize düşmez ancak Havaya Çizilen Dünya’nın yayımlanışından biraz geriye giderek şairin neden özellikle mezuniyet gününü kitabın yayımlanması için seçtiğini anlayabiliriz. 1920’li yıllarda, Kayseri’de yaşamaktadır Dağlarca, anne babası ve 5 kardeşiyle birlikte. Akşam yemeklerinden sonra 3 metre uzunluğundaki masanın iki başında anne baba otururken, 6 kardeş de gece yarısına kadar ders çalışırlar. O yıllarda Dağlarca soyadı yoktur ama Fazıl Hüsnü şair olmak hevesindedir. Henüz ilkokul ikinci sınıfa gitmektedir. O gün okulda yazdığı şiiri hemen yanında oturan ablasına gösterir. Şiiri okuyan abla, dirseğiyle kardeşini dürterek “Ne güzel!” der. Bütün bunları babalarından saklamaya çalışsalar da Yarbay Mehmet Fazıl’ın gözünden kaçmaz bu durum ve ak bir kartal gibi uzattığı eliyle defteri alır. Okuduktan sonra deftere şu iki dizeyi yazar: “Bakıyorum kuşlar konmuş hem o dala hem bu dala Ders çalışmaz şiir yazar iki kardeş budala”
Aradan yıllar geçer ve aile bu büyük masa ile birlikte Tarsus’a taşınır. Bir öğlen yemeğinde babası Fazıl Hüsnü’ye “Kuleli’ye gideceksin,” der. Küçük şairimizin dünyası yıkılır. Gözü duvarda asılı duran Kur’anlara gider. Biri büyük biri küçüktür Kur’anların. Küçük olanı alır; hem üstte asılı olduğundan hem de sınavı olduğu günler annesi, elbisesine taktığı için kendisinin saydığından. Üç kez öpüp başına koyduktan sonra “Askeri okula gitmeyeceğim, ozan olacağım,” diye yemin eder. Babası sakince ayağa kalkar, duvarda asılı olan büyük Kur’an’ı alır ve o da üç kez öpüp başına koyduktan sonra “Ben seni askerî okula göndereceğim,” der. Fazıl Hüsnü, çaresizliğini anlar ama eklemeden edemez: “Belki göndereceksin ama benim ozan olmamı önleyemeyeceksin,” der babasına. Yani Dağlarca, subay olduğu gün hem babasının hem de kendisinin yeminini gerçekleştirmiştir. - M. Şeref Özsoy, İki Yemin Bir Kitap (Kitap Hikâyeleri) - Görsel: Benoît Hamet (Fazıl Hüsnü Dağlarca)
14 notes · View notes
turkishdreams · 2 years
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
gtkm meme ➜ fav characters (2/?) ↳ emir kılıç (şeref meselesi)
64 notes · View notes
geceninayi0-0 · 6 months
Text
“Yalakalıkla elde ettiğin servet,
Kaybettiğin şerefe değmez.”
~Çirkin Kral
6 notes · View notes
zarif-tebessum · 1 year
Text
"Bu çirkin asrın ve bu çirkin muhitin yegâne süsü, yegâne güzelliği sizin çarşafınız, sizin peçenizdir.."
İhsan Şenocak Hoca
Tumblr media Tumblr media
11 notes · View notes
derdiderun · 6 months
Text
Tumblr media
O kadar iffetli ve o denli izzetliler ki hiçbir şey yapamayan bizlerin bu miskinliğimizi her konuşmalarında yüzümüze çarpmaları gerekiyorken demeçlerinde hala bize selam gönderiyor ve bizlerden dua beklediklerini belirtiyorlar.
Bu utanç bize bu vakar da onlara yeter...
Ömer Faruk Korkmaz Hoca
84 notes · View notes
nat111love · 8 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
YIGIT AND SIBEL
SEREF MESELESI (2014)
48 notes · View notes
kendiminkatiliyim · 9 months
Text
Şerefleri elimizde sigara gibi döndüler
4 notes · View notes