Dün beyaz bir gömlek giyinmiştim ve AVM’ de elim kesildi, saniyeler içinde o beyaz gömleğim gelincik çiçeği gibi kıpkırmızı oldu 😔😔 ilk biraz panik oldum tabi ama işte akacak kan damarda durmazmış…Allah daha beterinden korusun 🤲🌺🕊️🌺🕊️🌺🕊️🌺🕊️🌺🕊️🌺🕊️🌺🕊️
Sokaklarında sabahtan akşama kadar koşup oynadığımız, yürekleri sevgiyle yoğrulmuş alınları gibi ak tülbentli analarımız çağırmadan evlerimize girmediğimiz ; Soğuk beton bloklar arasında gökyüzünden,kuş seslerinden mahrum,habersiz kalmadan sıcacık kerpiç odalı, sabahın seherinde kuşların nağmeleriyle tatlı uykudan gözümüzü açtığımız evlerimiz vardı ; Evimizle sarmaş dolaş, türlü nebatlarla süslü bahçelerimiz,doğal yemişlerimiz, katkısız aşlarımız vardı ; Uçsuz bucaksız yeşilin türlü renk geçişinde çayır çimenlerle donanmış kırlarımız, renk ahengide salınan, başımıza taç,ruhumuza ilaç, aşklara ilham olan kır çiçeklerimiz, kuzularla, kuşlarla hatta bulutlarla da arkadaşlıklar kurduğumuz çocukluğumuz, güzelliklerle dolu köyümüz, sılamız vardı.
Sonra komşuluklarımız vardı ;
Emaneti HAKK'ın sahibinden bildiğimiz ; Güvenilir... Birlik beraberliği İslam'ın rehberi Muhammed ( s.a.v )'den öğrendiğimiz ; Ulvî... Atalarımızdan miras imece usûlü çalışan bileklerimiz vardı... Dumanı bacasından daha çıkmadan paylaştığımız ekmeğimiz ve aşımız, kuru ekmek, soğanla doyan karnımız, her şeyden önce bakarken doyan gözlerimiz, meydanlarında bulunan taş pınarlarından akan suları gibi berrak sözlerimiz vardı.
Ahh!... Dostluklarımız vardı bizim!....
Koca asırlık çınar gibi... Beşikten kalkıp, daha ilk adımla yürüyüp eşikten çıkınca kaynaşıp, gülüp ağladığımız, beraber düşüp kalktığımız, açılan yaralarımızı birlikte sardığımız, kekik kokulu kırlarda oturup yüreğimizde ki gizleri paylaştığımız, beraber çeyiz dizerken dostluğu da gönlümüze nakşettiğimiz, yarpuz bezeli dere kıyılarında diz boyu suya batıp omuz omuza, gönül gönüle su savaşları yaptığımız, kınalı kuzular gibi kınalanıp, Peygamber ocağında vatan için sırt sırta düşmanla çarpıştığımız, kanımızın birbirine karıştığı kan kardeşlerimiz, Cennet yolcusu arkadaş, can dostlarımız vardı. Öyleydi ya!...
Efsanelerin kıskandığı Aşklarımız vardı...
Vakur duruşlu, ceylan bakışlı , aslan yürekli gözlerine bakmaya haya ettiğimiz, ellerini tutmaya, dokunmaya kıyamadığımız yâr'imiz ; gelincik çiçeği gibi narin, naif, Gül kadar onurlu , Papatyalar gibi saf tertemiz aşklarımız vardı.
Şimdi ÖZLEM KOKAN, VUSLATI OLMAYAN O GÜNLER hasretle anılan birer mazi!.. O güzelim yaşanan günler bir düştü, çocukluk, dostluk komşuluk kapitalizme yenik düştü. Sevdalarımız, manevi değerlerimiz paha biçilmez bir hazineydi!...
İstiklâl şaarimiz Mehmet Akif Ersoy'un dediği “ Medeniyet denen tek dişi kalmış canavar. ” eti, kemiği ile hala yaşıyor ve en önemli değerlerimizi medeniyet denen düşmana kurban ederek yıllar beyhude, ömür su gibi akıp, zaman geçip gitti.
Peki gelincik çiçeğinin hikayesine ne , evet ondan bahsetmiştim
Gelincik çiçeği, ölümü, aşkın ve gençliğin geçiciliğini temsil eder. Kara sevdaya(umutsuz,tek taraflı) kapılan kişilere verilir genelde bu çiçek. Bu çiçek zayıf bir daldan oluşur,ömrü bir yıllıktır ve kokusu yoktur. İnsanlar kokulu çiçekleri daha çok sever.İnsanlar normal insanları daha çok sever. Bu yüzden kendime benzetiyorum bu çiçeği.
2018 yılında ağustos ayında koymuşum bu çiçeği. hiç hatırlamıyorum koparıp kitabın arasına koyduğum anı. büyük ihtimal şu an bulduğumda yaşadığım duyguyu da unutacağım. mercimek çorbası içtim. dolma yedim bugün. bunları da unutacağım.
"Gelincik çiçeğinin Latince adı; Papaveraceae şeklindedir. Çiçeğin boyu 30-60 santimetre arasında değişir. Çiçeğin yaprakları; tüylü ve serttir. Yeşil gövdeli olan çiçek Nisan-Ağustos ayları arasında çiçek açar."