Tumgik
#Küresel Siyaset
yalnzardc · 5 days
Text
Tumblr media
Küresel siyaset / uluslar arası güvenlik
İsmail yaylacı
İlk uluslar arası siyaset kürsüsü 1919 da kuruluyor.
Savaşa insanlığın en eski sporu diyorlar.
Dünyada son 30-40 yıldır savaşlar ilan edilmiyor ve artık savaşlar devletler arasında değil devletlerin içinde oluyor, devletler arası savaşlarda devletler içinden yürüyor.
Güvenlik çok geniş bir kavram, nekadar güvenlik sağlayacağız, neyin güvenliğini sağlayacağız mesela rejiminin güvenliği devletin güvenliğine ters düşebilir.
Hiç bir zaman tam olarak güvenlik diye birşey yok esas soru ne kadar güvensizlikle yaşayabiliriz.
Güvenlik tehtitten ari olmaktır.
Uluslar arası otorite parçalanmış durumda ve hiçbiri üzerinde bir otorite kabul etmiyor, anarşik bir sistem var.
Uluslar arası ilişkiler gücün söktüğü bir alan orman kanunları var.
Realistler için güvenlik her zaman devletlerin birinci meselesinidir. Güvenlik dışındaki herşey ikincildir. Olay askeri güç.
Uluslar arası ilişkiler trajik bir alan, devletler istemeseler bile birbirleri ile savaşa girebilirler.
Kurum dediğimiz şey tekrar eden pratiklerdir.
Liberaller ticaret kadar savaşları önleyen bir şey yoktur der. Deniliyor ki çin amerikadan daha fazla dolara sahip.
Güvenlik özü itibari ile siyasi bir meseledir dolayısı ile ahlaki bir meseledir.
4 notes · View notes
onderkaracay · 8 days
Text
🗣️ Son Yirmi Yılda Yapılan İhaneti Yüz Yıl Geçse Unutamayız
Önce ülkenin tek bir kişiyle yönetilmesinin yolunu hukuksuz ve hilelerle dolu yöntemler ile açtılar.
Sonra geçmişte yaptırdıkları suçların verdiği olanak ile yumuşak karnı gereği batı sömürge çetesinin her talebini yapar duruma geldiler.
Yaşam pahalılığı küresel çetelerin ve yerli işbirlikçi çetelerin bu zihniyetle el birliği içinde dayattığı bir sonuçtur.
Sebep özelleştirilmeler ile ülkenin üretim ve hizmet araçları ile tüm gücünü kodamanlara kaptırmalarıdır. Bunun sonradan bir tehdide dönüşeceğini öngörecek bir iradeye sahip olmadıklarını biliyor ve bunu isteyerek yapıyorlardı. Fetö terör örgütüne bilerek ve isteyerek aldandıkları gibi. Fetö terör örgütünü de zaten batı çetesi kullanıyordu.
Bugün devlet yok şirketler var diyen tehdide sesi çıkamayan ve Türk ulusunu bu çetenin şirketlerine müşteri yaparak soyduruyorlar.
Dış güçler palavrası bu işbirliğinin üzerine örtü çekmek ve nas ile kandırdığı kitlesini diri tutarak kendine olan desteği dini siyasete alet ederek başarıyor.
Din siyasetine aldanan melez Türkler kendilerine müslüman dışında bir kimlik ile ifade edemez hale bu şekilde geldiler.
Ortadoğu müslümanları ile aralarında bugün nerdeyse hiçbir fark kalmadı.
Onlar petrolün batı çetesi ve onların yerli taşeronluğunu yapanlara kaynak olarak aktarılmasına nasıl göz yumuyor ise bugün ülkemizde bu melez müslümanlar yabancıya toprak, mülk, maden ruhsatlarının ve yurttaşlığın haraç mezat satışına da göz yumuyorlar. Zaten yirmi yıldır madenlerin çıkartılmasını Lozan'ın gizli maddeleri engel oluyor yalanına inanan kitleden yurttaş iradesi beklemek çok safça olur.
Önder Karaçay
2 notes · View notes
okumaodasi · 5 months
Text
GÖRMEDİĞİM ATIK BENİM DEĞİLDİR
Dünyada her yıl toplam 350 milyon tondan fazla plastik atık üretiliyor.
Tumblr media
Bazı mutsuz ve monoton ruhlar tarafından skiouros teriminin anlamının sadece “gölge-kuyruk” olduğu, ya kuyruğun sahibiyle hemen hemen aynı boyutlarda olduğu ve onu gölgesi gibi takip ettiği ya da kendisinin kabarıklığından, gerçek dışı yumuşaklığından kaynaklandığı iddia edilir. Ancak sincabın dinlenirken ve korkusuzken kuyruğunu her zaman bir şemsiye gibi sırtının üzerinde tuttuğu gerçeği bir yana, o bu dünyadaki güzel kibirlerden birine hayat verir.
Atık doğası gereği, ille de atık olması gereken bir nesne değil. Aslına bakılırsa hiçbir şey değil. Atık algısı bu nedenle göreceli. Atık bir amaca hizmet etmeyen veya artık istenmeyen nesne olarak tanımlanıyor.
Gözden çıkarılmış atık işlenebildiği takdirde ömrünü uzatabiliyor. Atığın döngüselliği onu dinamik kılıyor. Atık endüstriyel toplumların gelişmesinde büyük bir rol oynuyor.  Kurduğu uzun zincirle modern dünyanın en belirgin karakteristiğini yansıtıyor.
Tarihin akışındaki tüketici değişimi, modern yaşamda atığın önemini belirginleştiriyor. 18. yüzyıldan itibaren endüstrileşmiş toplumlarda artan tüketimi temsil ediyor. Bu nedenle atık modern toplumların tarihinde gölge-kuyruk olarak adlandırılıyor.
Atık, devasa miktarlarda üretildiğinde nasıl yönetileceği sorusunu doğuruyor. Atık yönetimi karmaşık bir görev olmakla birlikte dünyanın üzerindeki toksinleri temizlemek bir mecburiyet. Atık yönetim tesisleri, endüstriyel toplumların karaciğeri ve modern endüstriyel sistemlerin “sürdürülebilirlik” için sunduğu bileşenlerden biri. Her şeye rağmen etkili bir atık yönetimi için olmazsa olmaz gerekliliklerse fazlasıyla maliyetli. “Ülke ne kadar zenginse bu tesislere yatırım yapacak donanıma o kadar sahiptir,” düşüncesi son derece basit, kitlesel tüketimi kışkırtan uyarıcıların başında geliyor. Oysa atığın hatrı sayılır miktarı limanlara gönderiliyor. Bunun ardındaki mantık ve motivasyon, atığın gemilere yüklenmesinde öncü rol oynayan baskın güçlerin siyasi ve ekonomik temellerinde yatıyor.
Khian Sea ve Koko
Modern dünyanın endüstriyel toplumlarındaki kitlesel tüketimin bir kısmı “Gözden ırak, gönülden ırak” mantığını baskın kıldı. Atığın günlük hayatlarımızı doğrudan etkilemesine gerek yoktu. İstenmeyen bir şey için en kolay çözüm. Toksik ve riskli atık yönetiminde karşılaşılan zorluklar, endüstriyel ülkelerdeki aktörlere atığı gemiyle başka ülkelere gönderme çözümünü adeta altın tepside sundu. Atığın gemiyle sınır dışına yollanmasıyla sorun etkili ve ucuza giderildi. Döngüsü uzayan atık, küresel ekonomi ve siyaset sahnesinde kendine geniş bir yer buldu.
Toksik ve riskli atığın sınırötesi hareketleri, milyar dolarlık bir iş modeli ortaya çıkardı. Güney’de yoğunlaşan küresel ekonomik pazarda güçsüz konumdaki yoksul ülkeler, atığı gözden uzak tutma çözümünde ilk aracı haline geldiler. 1980’lerdeki iki olay, uluslararası manşetlere taşınmasıyla kamuoyunun gündemine oturdu: Khian Sea kargo gemisi pazarlığı ve Koko olayı.
1986’da Pensilvanya’nın evsel atıklarının yakılmasıyla ortaya çıkan 14 bin ton kül, lokal atık artışıyla mücadele etmek zorunda kaldığı için 1984’te tüm atık ithalatını sınırlayan New Jersey’ye dökülmek yerine, Khian Sea kargo gemisine yüklendi ve Bahamalar’a doğru yola çıktı. Yükünün boşaltılması yetkililerce reddedilen gemi bir seneyi aşkın süre kendine yeni bir durak aradı. Atığın 4 bin tonu, gübre olduğu iddia edilerek, Haiti’de bir kumsala döküldü. Greenpeace yetkilileri tarafından bilgilendirilen Haiti hükümeti, atığın geri yüklenmesini istese de Khian Sea çoktan demir almıştı. Geriye kalan 10 bin ton, Filipinler dahil birçok ülkenin atığı reddetmesi nedeniyle 1988’de denize bırakıldı.
Koko olayı ise 1987-1988 yıllarında İtalya’dan Nijerya’nın Koko kentine doğru yola çıkan 3.884 ton toksik atığın inşaat malzemesi olarak etiketlenmesi ve yerel halkın atık Koko’ya ulaştıktan sonra hastalanmasının ardından gündeme taşındı. Araştırmaların sonunda kargonun x-ray atığı, Norveçli Dana Cyanamid’ce üretilen metil melamin, birçok İtalyan üreticiden gelen dimetil ve etil asetat formaldehit gibi toksik atık içerdiği ortaya çıktı.
Hikaye, toksik atıkların Avrupa’da yeni destinasyon bulma girişiminin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından geminin 1988’de İtalya’ya dönmesiyle son buldu.
Atık ticareti işi ekonomik, politik ve sosyal bakış açılarını birbirine karıştıran karmaşık bir sürece işaret ediyordu ve dünya ölçeğinde sosyoekonomik eşitsizlik uçurumunu derinleştirdi.
1960’ların ortasında yeşermeye başlayan çevresel farkındalıkla odak eninde sonunda “çevresel adalete” kaydı. Yoksul ülkelerin çevresel olarak araçsallaştırılması endişesi 1980’lerin sonuna kadar devam etti. Bu devamlılık ırkçılık, sosyal adalet, insan hakları ve çevrecilik alaşımının bir araya gelmesine, bugün bildiğimiz adıyla çevresel adalet hareketine öncülük etti.
Toksik sömürgecilik söz konusu olduğunda, çevresel adalet hareketi kültürel çeşitlilik temeline dayanan çevresel adaletsizliğin yanı sıra zengin ve yoksul ülkeler arasındaki sosyal ve politik eşitsizliği de gün yüzüne çıkarmayı amaçlıyordu.
Toksik atık ticareti
1970’ler boyunca büyüyen çevresel farkındalıkla uyumlu olarak, küresel toplumun çevre koruma eylemlerinde belirgin bir artış gözlendi. Acil küresel eylem baskısıyla su ve hava kirliliği gibi çok sayıda olay basında yer buldu. Daha önce düzgün şekilde denetlenmeyen toksik atıkların ticareti konusu, sadece çevreyi değil insan sağlığını da korumak adına önemli bir meseleye dönüştü. Çevresel adaletsizliğin temel sosyal haklardan mahrumiyeti artırdığı ve ülkeler arasındaki uçurumu derinleştirdiği gerçeği iyice netleşti.
Toksik ve riskli atıkların gelişmekte olan ve endüstrileşmiş ülkeler arasındaki ticareti, elbette adil koşullar altında gerçekleştirilmiyordu. Dünyanın bölüştüğü finansal pozisyonlar, zamanın başlangıcından beri zaten asimetrikti.
Temelleri 1970’lerde Bretton Wood sisteminin çökmesiyle atılan 1980’ler resesyonu, ekonomik resmin ana karakterini oluşturuyordu. Resesyon daha az endüstrileşmiş bölgelerde devasa bir borç krizi olarak karşılık buldu. Bu krizden çıkış yolunun taşlarını da ABD Hazine Bakanlığı, IMF ve Dünya Bankası neoliberal yaptırımlarla döşedi. Sadece borç krizine değil, bölgesel ekonomik farklılıklara da çare olacak Washington Konsensusu, 1990’lı yıllara gelindiğinde eşitsizliği, çevresel hasarı ve sosyoekonomik yankıları artıran bir paradoksa dönüşmüştü.
Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP)’nca 1989’da hazırlanan Basel Sözleşmesi, riskli atıkların sınırötesi hareketlerini kontrol etme ve bu hareketleri düzenleme tartışmasını 116 üye ülkenin dikkatine sundu. Konferans uluslara atıklarını yönetmeleri için harekete geçme çağrısının yapıldığı ilk resmi girişimdi.
Gelişmekte olan ülkelerin bu gibi atıklardan korunmasını, gelişmiş ülkelerin bu ticaretten sorumlu tutulmasını amaçlıyordu. Sözleşme, toksik atık ticaretinin sınırlandırılması açısından bir köşe taşı niteliğindeydi. Atık sömürgeciliği, bir kavram olarak ilk kez dillendirildi ve kayda geçti.
Sömürgeciliğe sömürgecilik demek
Çoğunlukla hükümetler ve sivil toplum kuruluşları aktörleri tarafından kullanılan “atık sömürgeciliği” kavramı, aralarında elektronik atık, kalıcı organik kirletici, endüstriyel atık, yetkisi alınmış gemiler, kentsel katı atık, radyoaktif atık ve diğer atıklar olmak üzere çeşitli zehirli ve riskli atığın sınır ötesinde imha edilmesi anlamında kullanılıyor. Bu kullanım, kardeş kavramlar da doğuruyor. Çöp emperyalizmi, toksik kolonyalizm, nükleer kolonyalizm ve toksik terörizm, her zaman ayrıcalıklı ve varlıklı bölgelerdeki atığın daha düşük ekonomik statüye sahip bölgelerdeki sınırötesi hareketlerle ilgili.
Ancak atık sömürgeciliği atığın kolonyal merkezlerden çevreye ihracatının ötesine geçerek merkezleri olabildiğince güçlendirmeyi amaçlıyor. Sömürgeciliğin –yerleşimci, çıkarıcı, içten ve dıştan olmak üzere– pek çok formu olsa da hepsi tek bir ortak paydada buluşuyor: Sömürgecilik, yerleşimcinin kendi amaçları doğrultusunda o karaya erişimini garanti eden hakimiyet sistemi. Bu her zaman yerleşmek için bir arazi veya çıkarmak için su haklarına sahip olmak anlamına gelmiyor. Karayla ilişkili kültürel tasarımlar ve semboller moda için erişime açılabiliyor. Boru hatları, hava hareketleri ve gemi rotaları ile kara, kirletilecek bir çukura dönüşmeye başlıyor. Sömürgecilikte esas motivasyon din, etnisite, uygarlık yarışı değil, sınıra erişimdir. Bölgesellik, yerleşimci sömürgeciliğin en belirgin ve küçümsenemeyecek bileşenidir. Nerede olduğu fark etmeksizin, bir karayı çukur olarak kullanmanın kökleri sömürgecilikte aranmalıdır. Kirliliğe sınır koymak sömürgeciliktir, çünkü belli miktarda kirliliğin o karaya bırakılmasına izin verilmiş demektir. Atığın ve toksik maddelerin o karada yaşayan yerli halka verdiği zarar sömürgeciliktir. Plastikten ve kağıttan gözden çıkarılabilir şeyler yaratmak için o karanın petrol ve doğalgazını kullanmak sömürgeciliktir. Geridönüşüm, yakma gibi yöntemlerle atığın icabına bakmak adına o karayı kullanmak sömürgeciliktir.
Kolonyal bir yanılsama: Geridönüşüm
O dönem için görece yeni bir konsept olan geridönüşüm endüstrisi, Basel Sözleşmesi’nde bir açık buldu. Geridönüşüm atıkları anlaşmaya dahildi, ancak geridönüştürülecek şeylerde “geridönüştürülecek atık” etiketinden sakınılabilirdi. Örneğin kullanılmış pillerin, eğer halen kullanılabilirlerse veya parçaları kullanılabilir durumdaysa, atık olarak etiketlenmesine gerek olmayabilirdi. Varış noktasına ulaştığında, seçili parçaların geri dönüştürmek için ayrıştırılması sırasında ortaya çıkacak toksik atığın geridönüştürülemeyecek veya verimli şekilde yönetilemeyecek olması gibi boşluklar, Basel Sözleşmesi’ni toksik atıkların sınırötesi hareketini sınırlamaktan uzak tuttu. Hattâ ticaret süreci daha da ilerledi.
Çöpünün geridönüştürülebilir olduğunu bilmek insanı ürettiği atık hacmi konusunda vicdanen rahatlattı ve onun atığı anlama konusunda mucizevi bir düşünce biçimi geliştirmesini sağladı. Küresel Kuzey’deki insanlar, bir şeyleri uzağa atabilmeyi doğal karşılamaya başladı.
Uzak, ikinci bir düşünceye yer bırakmaksızın ahlâki hayal gücünün sınırlarının çok ötesinde, adeta efsanevi bir yerdi. Oysa “uzak” diye bir yer yoktu. Sadece ötekilerden daha az önem atfedilmiş yerler ve insanlar vardı.
1950’lerde kitlesel pazarı istila eden plastiklerin cazibesi dayanıklılığıydı. Dirençliydiler ve uzayabilen zaman döngüleri boyunca biçim değiştirmeyeceklerdi. Doğada çözünmeleri 500 yılı bulabiliyordu. Burada geridönüşüm devreye girdi. Oysa pek çok geri dönüştürülebilir şey, yanlış kutuya veya yemek atıklarıyla birlikte atıldığında bozulmaya uğruyor. Bozulma, devasa balyalar halinde toplanmış maddenin geri dönüştürülmesini engelliyor. Her madde her tesiste işlenemiyor. Dahası, toplanan plastik pipet ve çatal-bıçak, yoğurt ve al-götür kapları gibi nesneler düşük kalitede oldukları için çoğunlukla geri dönüştürülemiyor. Onlar ya yakılıyor ya boş arazilere dökülüyor ya da okyanusa bırakılıyorlar. Yakma işlemi kimi zaman enerji üretmek için kullanılsa da atık tesisleri toksik emisyonlarla ilişkilendiriliyor. Araziler karbondioksit, metan, uçucu organik bileşik ve diğer riskli kirleticilerin havaya salınmasını sağlıyor. Okyanuslarda plastik adaları oluşuyor. İnsanların aşırı hızlı tüketiminin sonucu olarak yönetilmesi imkânsız boyuta ulaşan plastik atığın ne yapılacağı konusunda gözler elbette uzaklara çevriliyor.
1980’lerden itibaren Çin dünyanın gözden çıkardığı şeylerin neredeyse yarısının geri dönüşümünü üstlenmişti, çünkü üretim sektöründe patlama gerçekleşiyordu ve onu beslemek için bu şeylere ihtiyacı vardı. 2016’da sadece ABD’den Çin’e 16 milyon ton plastik, kağıt ve metal taşındı. İşin aslı, bu karışık geri dönüştürülebilir maddelerin yüzde 30’u aslında geri dönüştürülemediği için o karanın da uzaklarına bırakıldı. Öyle ki her sene yaklaşık 1,5 milyon ton plastiğin ömrü Çin’in okyanusa bakan kıyılarında son buluyordu. Dünyanın en iyi geri dönüştürücüleri ile en büyük plastik atık ihracatçıları arasındaki bağ bu sayede gün yüzüne çıktı. Geridönüşümün marka yüzü İngiltere, plastik atığının yüzde 61’ini uzağa gönderiyordu. Dünyanın en geridönüşümcü ulusu tacını takan Almanya, Avusturya, Güney Kore ve Galler’in karışık plastik ihracatının yıllık boyutu bir milyon tonu buluyordu. 254 milyon euroluk değerle diğer tüm AB ülkelerini geride bıraktılar. Tahmin edilen, toplanan tüm atığın sadece üçte birinin ülke içinde geri dönüştürüldüğü veya yakıldığıydı.
Onlarca yıl süren bu ticaret, 2018’in ilk gününe uyanıldığında son buldu. Dünyanın en büyük geridönüşüm pazarı olan Çin, artık kapılarını kapatmıştı. Ulusal Kılıç Operasyonu politikasıyla 24 tip atığın ülkeye girişi yasaklandı. Yine de bütün bu atığın bir yere gitmesi gerekiyordu. Atık yönetiminin çok kârlı bir endüstri olması, onu diğer ülkeler için cazip kılmaya devam etti.
Kuzey’in radarında artık Türkiye ve Vietnam vardı. ABD ise kendine Vietnam, Malezya ve Tayland’ı seçti. Sadece 2018’de 68 bin konteyner plastik atık gönderildi. Bu ülkelerin de plastik atık ithal etmeyi yasaklamasının ardından yeni rota arandı: Kamboçya, Bangladeş, Gana, Laos, Etiyopya, Kenya ve Senegal. Ucuz işgücü ve gevşek çevre politikaları ile yılda 1 milyon ton plastik atık. Diğer yanda kirletilmiş sular, ölü ekinler, solunum yolu hastalıkları ve örgütlü suçlar.
Alüminyumu geri dönüştürmek kârlı ve çevreyle barışık bir işlem. Bir tenekeyi geri dönüştürülmüş alüminyumdan üretmek onun karbon ayak izini yüzde 95 azaltıyor. Söz konusu plastik olduğunda durum bu kadar basit değil. Pek çoğu sürecin pahalı ve karmaşık olması ve son ürünün daha düşük kalitede çıkması nedeniyle geri dönüştürülemiyor. Karbon azaltma faydası da henüz net değil. Onları bir yerden bir yere transfer etmeniz, yıkamanız, ince ince kıymanız ve eritmeniz gerekiyor. Bu da çevresel etkiyi en aza indirme motivasyonuyla yapılan geri dönüşümün kendisine çevresel bir etki yüklüyor. Bu nedenledir ki okyanustan toplanmış plastik şişelerin geri dönüştürülmesiyle üretilmiş spor ayakkabı projesi açık bir yalan. Projenin hayata geçirilmesi için sıfırdan üretilen plastik şişeler geri dönüştürüldü.
Broni we wu yani ölü beyaz adamın kıyafetleri
Endüstri dışı geri dönüşümle elde edilen ürünlerin bir daha geri dönüştürülemeyeceği gerçeği bir yana, söz konusu atık sömürgeciliği olduğunda kendini en iyi aklayan endüstrilerden biri de moda. Sadece ABD her sene yaklaşık 12 milyon ton tekstil atığı üretiyor. Hızlı moda markalarının 48 saatte ürettiği kıyafeti bugünün teknolojisiyle geridönüştürmek için 24 sene geçmesi gerekiyor. Günümüz endüstrisinde kıyafetlerin yüzde 69’u polyester ve naylon gibi petrol bazlı hammaddelerden üretiliyor ve çoğu geri dönüştürülmez, doğada çözünmeleri ise 200 yılı buluyor. Tekstilden tekstile geri dönüşümün oranı yüzde %1 bile değilken H&M’in 10 yıldır yürüttüğü “Döngüyü Kapatalım” kampanyasıyla geri dönüştürülmek üzere kupon karşılığı topladığı kıyafetlerin akıbetinin ne olduğu sorusunun cevabı elbette üçüncü dünya ülkelerinde aranmalı.
Sömürgecilik yıllar içinde moda endüstrisini şekillendirmede de kilit rol oynadı. İkinci el kıyafet ihracatı düşük gelirli ülkelerin ekonomisini canlandırmaya yardımcı olacak bir yöntem olarak konumlandırılırken aynı zamanda aşırı üretim ve aşırı tüketim başlıkları üzerindeki yükün boşaltılması için elverişli bir yoldu. Gana’da Batılı kıyafetlere olan talep ilk kez Birleşik Krallık’ın sömürgeci yönetimi altında ortaya atıldı. Afrika ulusu 1950’lerin sonunda bağımsızlığını kazandığında ABD’li iş insanları ikinci el kıyafetleri ihraç ederek kazanç elde etme fırsatını gördü.
Gana’nın Akra kenti, Batı Afrika’nın en büyük ikinci el pazarı Kantamanto’ya ev sahipliği ediyor. Burası 3 binden fazla tüccarın tasarımcılarla bir araya geldiği buluşma noktası. Kantamanto’ya her hafta konteynerler içinde yaklaşık 15 milyon kıyafet geliyor. Tüccarlar, girişimciler ve tasarımcılar pazardan yüksek fiyata satabilecekleri veya ileri dönüşümle yeni parçalar elde edebilecekleri kıyafetler için bu adreste toplanıyor. İçeriklerini bilmeden para yatırdıkları balyalar, zaman içinde kaliteleri gittikçe düştüğü için yeniden kullanılamayacak durumda olan kıyafetlerle dolu. Yatırım yapmak ailelerini güvence altına almaları, aracıların ödemelerini yapmaları ve borçlarını kapatmaları için çoğu zaman riskli. Yine de ayda 20-30 milyon arasında kıyafetin ömrü yıkama, onarma, boyama, ütüleme, dikme ve ileri dönüştürme gibi adımlarla uzatılıyor, Gana pazarına kazandırılıyor.
Kantamanto’ya gemiyle gönderilen kıyafet balyalarının yüzde 40’ı doğrudan arazilere gönderilerek şehrin uzaklarında kıyafet dağları oluşturuyor. Karşı konulmaz yoğunluktaki atığı ve düzensiz boşaltımı denetim altında tutmak için araziler ateşe veriliyor. Zaman zaman 11 ayı bulan yangınlar havaya koyu renk duman ve toksik gazlar bırakıyor, ekinleri ve Old Fatima gibi çevre mahalleleri zehirliyor.
Sonu yakılmak olmayan kıyafetler kendilerini şehrin kanalizasyon sisteminde buluyor. Muson yağmurları zamanında kıyafetler barikatları taşkınlara, yoğun sivrisinek istilasına, dolayısıyla hastalıkların yayılmasına neden oluyor. 2014’te kötü atık yönetimi ve temiz suya erişim sıkıntısı nedeniyle patlayan ve 243 insanın hayatını kaybetmesine neden olan kolera salgınının nedeni, atık sömürgeciliğinde aranmalıdır.
Şehrin ötesinde, okyanusta ise farklı bir felaket yaşanıyor: Deniz biyoçeşitliliği yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Parçalanan kıyafetlerin ve elyafın birbirlerine eklenmesiyle oluşan kıyafet dokunaçlarının uzunluğu 10 metreye ulaşıyor. Okyanus mikroplastikle dolu ve sualtı yaşamı sona ermek üzere. Hiçbir şey şans eseri gerçekleşmiyor. Satın aldığınız ama yine de çok hoşunuza gitmeyen o gömlek. Delindiği için gözden çıkardığınız o tişört. Size artık kötü anlar hatırlatan o pantolon. Hepsi birbirine dolanmış. Döngü kapanmış.
Atığımızı isteyen onlar değil, onları oraya göndermek isteyen biziz
Gölge-kuyruk sincabın lâneti midir bilinmez, ancak atığın insanın kibri olduğu bir gerçek. Atık ticareti Kuzey ile Güney arasındaki bir eşitsiz ve adaletsiz dinamikler yanılsaması.
Atık sömürgeciliği mevcut dünya düzenini pekiştiriyor, uluslar arasındaki ekolojik, sosyal, ekonomik ve politik eşitsizlikleri belirginleştiriyor.
Atığın gelişmiş ülkelerden gelişmekte olanlara gönderilmesi (atık yönetimi kapasitesinin ve altyapının verimsiz olması nedeniyle) giderek artan atığın yönetilememesi gibi mücadele alanları açıyor.
Tüm bu koşullar altında insan ve çevre sağlığının şiddete maruz kalması kaçınılmaz hale geliyor. Dolayısıyla çevrecilik ve çevresel düzenlemeler, sömürgeciliğin yeni boyutuna karşı geliştirilmiş yeni bir direniş formuna bürünüyor.
Çevresel adalet ulusları bu şiddetten koruma amacı taşıyan anti-sömürgeci direnişi sembolize ediyor.
Zeynep Özar Berksü
2 notes · View notes
olumun50tonu · 9 months
Text
Davranış Bilimleri Ders Notları
Tumblr media
Küreselleşme nedir ? Kısaca dünyadaki işletme ve insanların birbirlerine bağlanmasını ifade eden bir kavramdır. Globalism / Küresellik nedir ? Neo- liberalizm temelli bir kavramlaştırmayla kültür, siyaset, sivil toplumun tümünün ekonomik yapı tarafından belirlendiği savunulur. Diğer bir ifade ile ekonomiye indirgenmiş tek bir yapının, Pazar hakimiyeti altında işlemesini anlatır.  Globalite / Küresel nedir ? '' Dünya Toplumu" anlayışına işaret eder. Ülkelerin çok boyutlu ilişkiler içinde bağımlılıklarını gösterir. Küreyellik ( glokalleşme ) nedir ? Anılan kavramlardan sonra ortaya çıkan bir yeni kavram daha vardır Buna küresel ve yerel kelimelerden üretildiği için "küreyellik/ glokalleşme" veya " kültürel globalleşme " denilmektedir. Bu aslında belirli bir kültüre özgü olanın yaygınlaşmasıdır. Giddense göre küreselleşme nedir ? Zaman ve mekanın birlikte önem taşıdığı ise ilk önceleri Giddens " Yapılaşma Kuramı'nda ortaya konmuştur. Giddens küreselleşmeye diyalektik olarak bakmıştır. Jonathan Friedman, küresel / global olan iki farklı görüşü nelerdir ? 1 - Kültürel Sosyoloji Yaklaşımı : Daha çok edebiyat alanındaki farklı araştırmaları birleştiren ve birmingham çevresinden esinlenen yaklaşımdır. 2 - Küresel Sistemler Yaklaşımı : Bu yaklaşım daha önce küresel tarihsel politik iktisat olarak ortaya çıkmıştır. Ronald Robertson'a göre küreselleşme tartışmalarını yapanlar iki grup vardır bunlar nelerdir ? 1 - Birörnekleştiriciler / Homojemleştiriciler : Bunların başında A. Giddens gibi marksistler gelmekle beraber bazı işlevselciler de bu kategoride yer alır. 2 - Farkçılaştırıcılar / Heterojenleştiriciler : Edward Said ve Stuart Hall en önemlilerdir. Jonathan Friedman göre küreselleşme söyleminin önemli bir kısmı modernitenin ideolojik ürünüdür. Robertson'a göre küreselleşme ne ile ifade etmiştir ?  o,  küreselleşmeyi nesnel ve öznel bileşenler olarak formüle eder. Küreselleşme bu bağlamda, dünyanın küçülerek baskılanmasını / sıkıştırılmasını ifade eden bir terimdir. Roberson'a göre küresel sistemde en önemli olgu karşılıklı bağımlılıktır. Küresel köy kavramı, ilk kez ne zaman kullanılmıştır ? Küresel köy kavramı, Kanadalı düşünür M. Mc Luhan tarafından ilk kez kullanılmıştır. Özellikle elektronik iletişimin yaygınlaşmasıyla birlikte, dünyanın küçük bir topluluk gibi olacağı anlamına gelmektedir. Örneğin, dünyanın pek çok farklı yerindeki insanlar, televizyon programları yoluyla aynı haber olaylarını izlemektedir. Türkiye'nin önemli politik iktisatçılarından Korkut Boratava göre küreselleşme nasıl açıklamıştır ? Türkiye'nin önemli politik iktisatçılarından Korkut Boratav Probhat Patnaik 'ten esinlenerek " emperyalizm neden artık sol aydınların söyleminde yer almıyor " sorusunu sormakta ve bu kavramın yerini küreselleşmenin aldığı sonucuna varmaktadır .
Tumblr media
Read the full article
6 notes · View notes
doriangray1789 · 11 months
Text
DÜNYA HALLERİ.. Seçimler,mülteciler,sınırlar,enflasyon,ekonomi,zamlar,terör,eğitim,asayiş,siyaset.... Bunların üzerine o kadar çok konuştuk,öyle derin zehirlendik ki..Ben bu yazımla sizi bu gündemden kopartmak istiyorum. Biz bu konuları konuşurken dünyada neler oluyor?
Google DeepMind’ın CEO’su Demis Hassabis ve OpenAI’nın CEO’su Sam Altman'ın da aralarında bulunduğu yapay zeka araştırmacıları grubu kısa bir manifesto yayımladılar. Manifesto, yapay zekaların geliştikçe oluşturduğu potansiyel riski toplumsal tartışmaya açıyor.
  İlgili manifesto; 
 “Yapay zekadan kaynaklanacak yok olma riskini hafifletmek, salgın hastalıklar ve nükleer savaş gibi diğer toplumsal ölçekli risklerin yanı sıra küresel önceliklerden olmalıdır.”
Daha önce de yazmış olduğum, Elon Musk'ın sahip olduğu beyin çipi firması, bir açıklamada bulundu. Neuralink, daha önce maymunlar üzerinde birtakım testler yapmış ve maymunların beyinlerinin ara yüzüne müdahale edebilmeyi başarmıştı. Neuralink'in açıklamasına göre;
''İnsanlar üzerinde ilk testlerini yapmak için ABD Gıda ve İlaç Dairesinden(FDA) onay aldığını.'' açıkladı. Neuralink, özellikle felç ve körlük gibi sorunları olan insanları tedavi etmek amacı olan bir beyin implantı. Fakat teknolojinin potansiyeli, ürkütücü.
Pasifik’teki Clarion-Clipperton bölgesinde deniz madenciliği faaliyetleri arttırılacak. İnsanlığın madencilik yörüngesi uzay madenciliğine olduğu kadar, deniz madenciliğine de konsantre olmuş durumda. Clarion-Clipperton bölgesinde manganez yumruları çıkartılacak.
Derin deniz odaklı madenciliğin iktisadi beklentileri ne kadar karşılayacağı tartışmaya açık bir konu.Fakat madencilik bölgesinde henüz keşfedilmemiş canlı türlerinin zarar göreceği meselesi, pek çok çevrenin üzerinde mutabık kaldığı bir husus. Tahmin edilen rakam;5000 tür.
Bilim dünyası Satürn çevresinde 62 yeni uydunun varlığını tespit etmiş. Bu keşif bugüne kadar en fazla uydusu olduğu gözlemlenen Jüpiter'i tahtından indiriyor haliyle. Halbuki bu kadar enerji ve zaman harcayacaklarına Cübbeli Ahmet'e sorsalardı, çok daha yararlı olurdu.
Şimdilik bu kadar yeterli. Yavaş yavaş açılalım. Fazla bilim ve teknolojiye alışık değil bünyemiz. Sağlıcakla ..
6 notes · View notes
Text
Otobüs camı dahi olsa bir yere yaslanmak istiyorum..
En çok da neye üzülüyorum biliyor musunuz? Üzülmüyorum artık bu kaybedişime. Boşvermişim, dünyayı takmaya başlamışım. Siyaset düşünüyorum,küresel ısınma faln diyorum. Gülüyorum sonra hayata ve şaşırmıyorum öyle olur olmadık şeylere. Her sabah otobüste yüzleşmeyi bekliyorum. O veya başkasını bekliyorum yüzleşmek için. Hiçbiri gelmiyor. Çünkü kimsenin yüreği yok! Herkes sessiz gidişlerinin sorumlusu. Ve herkes vicdanının ağır yükünü taşıyor. Kimse için karşısındaki değerli değil. Yaşanmışlıklar hiçe...
3 notes · View notes
cihangir-uzunkaya · 2 years
Text
Necati DOĞRU:
Kanlı koltuk kapışmasının bayramı mı olur!
İkisi de “cami ile siyaset” arasında piştiler, ikisi de başta ABD olmak üzere küresel güçlerle ilişki kurdular.
Bir ve beraber oldular.
İktidara birlikte geldiler.
İktidar ortağı iken ilk yıllarda birbirleri için “kıblemiz aynı” diyorlardı. İkisinin de “tek davası” laik ve demokratik cumhuriyeti, dinci- İslamcı- otoriter- tek adamcı bir yapıya dönüştürmekti. İkisi de Atatürk ilke ve devrimlerini yıkmak istiyordu. İkisi de gücünü kendilerine inanmış taraftarlarından alıyordu. İktidara ilk geldikleri günlerde birinin elinde kadro yoktu. Para yoktu. Devlet tecrübesi olan bürokrasi yoktu. Diğeri önceki iktidar dönemlerinde devlete sızdığı için elinde kadrosu vardı. Parası vardı. Devlete yerleşmiş bürokrasisi ve arkasında akıl hocası olarak ABD istihbaratı vardı.
İşbirliği yaptılar.
Tek koltukta.
İki kişi oturdular.
Birlikte oturdukları devlet koltuğuydu. Birbirlerine düştüler. Biri öbürünü koltuktan ittirmeye karar verdi. Akşam saatlerinde henüz güneş batmamışken darbe girişimi “2 kişilik koltuğu 1 kişiye sahiplendirmek ihtirasından” doğdu.
★★★
Darbe yapmak isteyenler halkın üzerine ateş ettiler. Türk ordusunun subayları ile askerleri birbirleri ile çarpıştılar. Darbeyi önlemek isteyenler halkı “demokrasiye sahip çıkmaya” çağırdı.
Halk sokağa indi.
251 kişi şehit.
2.196 kişi gazi.
Şehitlere rahmet, gazilere minnet duyalım fakat aslında ne oldu onu hatırlayalım. Aslında olan; Türk askerinin, Türk halkının üzerine ateş etmesiydi. Evet ateş edenler baş imamın güdümündeki imamların “hain olma telkinine” kapılmışlardı ama sonuçta bu ülkenin ordusunun parçası subaylardı. Ateş 22 saat sürdü.
9 bin asker, 35 uçak, 37 helikopter, 74'ü tank olmak üzere 246 zırhlı askeri araç, 4.000'ne yakın hafif silah kullanıldı.
Bu nedir?
En büyük dram.
En büyük talihsizlik.
En büyük alçaklık.
Bir ülkenin ve o ülkede yaşayan halkın başına gelebilecek en büyük kötülük (melanet); kendi askerinin, uçağının, helikopterinin, tankının kendi halkını vurmasıdır.
★★★
Bu kötülük, iktidara birlikte gelip de “kıblemiz aynı” diyenlerin kanlı koltuk kapışmasından doğdu.
Kardeş kardeşi vurdu.
Asker askere ateş etti.
Bunun…
Bayramı mı olur?
Bu utanç verici duruma ülkem bir daha düşmesin ve ülkemin halkı aynı kötülüğü bir daha yaşamasın diye 15 Temmuz'u “bayram” değil, olsa olsa “kara yas günü” ilan etmek gerekir.
İstanbul'da:
150 kişi.
Ankara'da:
99 kişi.
Muğla'da:
2 kişi.
Kendi ordusunun askerinin kurşunlarıyla öldürüldü. Bu kötülük unutulmasın diye her yıl aynı gün İstanbul, Ankara ve Muğla olmak üzere 81 kentin 81kentinde “üç dakikalık- beş dakikalık başını önüne eğerek kara yas tutma töreni” olabilirdi. Hainlik, alçaklık, melanet böyle kınanırdı.
★★★
6 yıl geçti.
O gün gerçekte ne olduğunu henüz üç-beş kişi hariç bilmiyoruz. 15 temmuz darbe girişimi üzerine benim bildiğim 15 yazar, 15 kitap yazdı.
Bu yazarların hemen tamamı; “6 yıl geçmesine rağmen o gecenin gerçek yüzünü henüz öğrenmiş değiliz” diye açıklama yapıyorlar.
AKP'den 9.
CHP'den 4.
HDP'den 1.
MHP'den 1.
Toplam 15 milletvekili “Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu” kurdular ve bir rapor yazdılar.
Rapor kayıp.
Rapor kayıp mı oldu?
Kayıp mı edildi?
6 yıl geçti.
Rapor bulunamadı.
Ne var bu raporda?
Darbe günü 1 binbaşı MİT'e gidip başkana “hazırlık var, darbe yapacaklar” diye ihbar etti. MİT Başkanı, Genel Kurmay Başkanı ile görüştü ama “darbe olacağı haberini” Başbakan'a (Binali Yıldırım) bile söylemediler.
Darbe önlenebilirdi.
Niçin önlenmedi.
Bunun bayramı mı olur?
#NecatiDoğru
Bekir Arslan
🇹🇷🇹🇷🇹🇷
Türk İstiklal Hareketi
Tumblr media
4 notes · View notes
dipnotski · 2 days
Text
Édouard Louis, Ken Loach – Sanat ve Siyaset Konuşmaları (2024)
İki farklı ülkeden, iki farklı kuşaktan iki sanatçı, Ken Loach ve Édouard Louis, sanatı, sinemayı, edebiyatı ve bunların günümüzdeki rolünü tartışıyor. Sanat, sınıf şiddeti sorununu nasıl gündeme getirebilir ve yeniden düşünebilir? Bu iki sanatçının eserlerinde öne çıkan işçi sınıfı nasıl temsil edilebilir? En güvencesizlerin aşırı sağa yöneldiği küresel politik bağlamda sanatın rolü…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
acid-gramma · 3 months
Note
Doğru bu arada ne zaman bir kızla dünyanın gidişatı, küresel olaylar (kızıldenizi husilerin kapatması, batı hegemonyasının sarsılması vs), iç siyaset hakkında konuşmayı denesem tek tük he doğru, bence de gibi cevaplar alıyorum onun dışında hiç almadım. Üzgünüm ama ezici çoğunluğunuzla konuşulmuyor ha bu yönde zaten beklenti yok da bari konuşuyoruz biz havalarına girmeyin
sus kadin
0 notes
fisiltihaberleri · 3 months
Text
Tumblr media
Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ, Kayseri Gazeteciler Cemiyeti’nde basın toplantısı düzenledi. Prof. Dr. Ümit Özdağ: Türkiye içerinden ve dışarıdan ağır tehditler içeren saldırı sürecini yaşıyor. Bu saldırıların küresel gerilimle de yakından ilgili olduğunu düşünüyoruz. ABD, Avrupa Birliği, Rusya, Çin arasındaki ittifakın dünya hegemonyası için yapmış olduğu mücadele ve bu küresel gerilimin kaçınılmaz olarak dünyanın değişik bölgelerine yansıması. Bir taraftan Rusya – Ukrayna savaşı bir sönümlemeye doğru gidiyor ama hala varlığını sürdürüyor. Gazze’de gerçekleşen ve soykırım boyutlarına ulaşan süreç şimdi İsrail’in çatışmayı bölgeye ve diğer ülkelere yayma çabası ile gelişiyor. Gelecek ay içerisinde İsrail’in güney Lübnan’a, Hizbullah’a yönelik yeni saldırı süreci başlayacak. Çin’in, ABD’nin Orta Doğu’ya tekrar angaje olmasından istifade ederek hem Tayvan’da hem Çin denizinde ABD müttefiklerine yönelik bir gerilim politikasını tırmandırdığını görüyoruz. Bütün bunlar olurken Türkiye bir ateş çemberinin ve kuşatmanın altında. Bir yandan özellikle Azerbaycan – Ermenistan savaşının bitmesinden sonra sonuçtan memnun olmayan başta Fransa olmak üzere bazı ülkeler Ermenistan’ı Azerbaycan’a karşı yeni bir savaşa kışkırtmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Bunun bir savaşa kadar gitmemesini umut ederiz. Kardeş Azerbaycan’ın buna hazır olduğunu da mutlulukla görüyoruz. https://www.fisiltihaberleri.com/haber/zafer-partisi-genel-baskani-prof-dr-umit-ozdag-kayseri-gazeteciler-cemiyetinde-basin-toplantisi-duzenledi-10229.html
#ümitözdağ #iyiparti #meralakşener #türkiye #mehmetaslan #atatürk #tarsus #iyipartimersin #mustafabilgili #mersin #iyi #türkiyecumhuriyeti #aytunçıray #korayaydın #ayferyılmaz #ZaferPartisi #Siyaset #Gündem #Magazin #Basın
0 notes
piyasahaberleri · 3 months
Link
17 Ekim 2023'te gösterilen bu fotoğrafta konuşan Bekçi Başbakan Anwaar-ul-Haq Kakar. — X/@anwaar_kakarİsviçre'nin Davos kentinde düzenlenecek 54. Dünya Ekonomik Forumu (WEF) ile beraber geçici Başbakan Anwaar-ul-Haq Kakar, 15-19 Ocak tarihleri ​​içinde yapılması planlanan üst düzey münakaşaya katılmaya hazırlanıyor.Forumda, ortak siyaset çözümlerinin haritalandırılmasına odaklanarak, mevcut küresel problemler ve eğilimler üstünde düşünmek için bir araya gelen hükümet ve sektör liderleri içeriyor.Dışişleri Bakanlığı (FO) sözcüsü Mumtaz Zahra Baloch yapmış olduğu açıklamada, bu yılki teması "Güvenin Tekrardan İnşa Edilmesi" olan konferansta başbakanın, küresel çatışma çağının önlenmesi, güvenin tekrardan tesis edilmesi de dahil olmak suretiyle üç mühim tematik etkinliğe katılacağını söylemiş oldu. Küresel sistemin bozulması ve ekonomik kırılmanın önlenmesi.Baloch haftalık basın toplantısında, başbakanın ek olarak "Trade Tech'in Trilyon Dolar Vaadi" temalı bir açılış hitabı yapacağını ve kenarda hükümet ve iş dünyası liderleriyle toplantılar yapacağını söylemiş oldu.FO sözcüsü ek olarak Pakistan'ın, ABD Dışişleri Bakanlığı'nın Pakistan'ı “Hususi Kaygı Veren Ülke (CPC)” olarak sınıflandırmasını reddettiğini de altını çizdi. “Bu tür sınıflandırmaların yapılması sürecinin güvenilirliği ve şeffaflığı mevzusunda ciddi sorular var.Sözcü, Baloch şunları söylemiş oldu: "Ek olarak bu tür tek taraflı, hazzı ve öznel tanımlamaların ve raporların ters tesir yarattığına ve dini özgürlükleri geliştirme hedefini baltaladığına inanıyoruz."Aynı basın yazısında Baloch ek olarak, İsrail'in Gazze'deki Filistin halkına yönelik 1951 Soykırım Sözleşmesi kapsamındaki yükümlülüklerini ihlal etmesiyle ilgili olarak Cenup Afrika'nın Internasyonal Hakkaniyet Divanı'na (UAD) sunmuş olduğu başvuruyu Pakistan'ın desteklediğinin altını çizdi."Bu yasal işlemin zamanında bulunduğunu ve İsrail'in 7 Ekim 2023'ten bu yana Filistin halkına karşı gerçekleştirdiği, iyi belgelenmiş zulümlerden görevli tutulmasına yönelik mühim bir adım bulunduğunu düşünüyoruz" dedi.Baloch, "İsrail'in Filistin halkına karşı süregelen askeri saldırganlığı ve eylemleri, harp suçları ve insanlığa karşı suçlar teşkil ediyor ve soykırım eylemlerine varıyor." diyen Baloch, Pakistan'ın da Cenup Afrika'nın başvurusunda dile getirmiş olduğu endişeleri paylaştığını altını çizdi.Sözcü ek olarak 5 Ocak ayının Cammu ve Keşmir halkının Kendi Kaderini Atama Hakkı Günü olarak kutlandığını söylemiş oldu.1949'da bu günde, Birleşmiş Milletler Hindistan ve Pakistan Komisyonu'nun (UNCIP), Keşmir halkının kendi kaderini belirleme hakkını gerçekleştirmesini sağlamak için Cammu ve Keşmir'de özgür ve adil bir halk oylamasını güvence eden bir sonucu kabul ettiğini söylemiş oldu.“Kendi kaderini belirleme hakkı internasyonal hukukun temel bir ilkesidir. Her yıl BM Genel Kurulu, insanların kendi kaderlerini belirleme mevzusundaki yasal haklarını tekrardan teyit eden bir sonucu kabul ediyor” dedi.
0 notes
onderkaracay · 11 months
Text
Tumblr media
🗣️ Son Emperyalist Proje Anadolu'nun Araplaştırılması ve Irak ve Suriye'nin Kuzeyinin Kürtleştirilerek Akdeniz'e Sahili Olan İkinci İsrail'in Kurulması
Batı sömürge çetesinin Serv inadı devam ediyor.
Son seksen beş yılda siyaset bunun için dizayn edildi.
Profesör doktor Cihan Dura'nın yazısı tamda bunu anlatıyor.
MÜLTECİLERE VATANDAŞLIK HAKKI VERİLMESİNİN TAM BAĞIMSIZLIK İLKESİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
(13.7.2016)
Türkiye’nin gündeminde “Suriyeli göçmenlere vatandaşlık verme” sorunu var. Hükümet (Cumhurbaşkanı) bu konuda ısrarlı görünüyor, kararını çoktan vermiş. Gerekçe olarak, bula bula ekonomik fayda ile din kardeşliği gerekçelerini bulmuş, ikisi de sağlam değil. AKP hükümeti 3 milyon Suriyeliye vatandaşlık hakkı tanımak istiyor, bunda ısrarlı. Birtakım adımlar atmaya da başladı. Acaba bu karar yalnızca milletimizin çıkarları gözetilerek, özgürce, bağımsız bir devlete yakışır bir şekilde mi alındı? Bence hayır... Kararda gerek ABD’nin, gerekse AB’nin (özellikle Almanya’nın) dayatmalarının belirleyici olduğunu düşünüyorum.
Herkesçe biliniyor ki, Amerika Ortadoğu’da kısaca BOP dediğimiz bir plan uyguluyor. Plan uyarınca, Suriye’nin kuzeyi Türkiye sınırı boyunca boşaltılıyor; oraların halkı Türkiye’ye sürülüyor; boşaltılan yerlere Kürtler yerleştiriliyor. Bir Kürt devleti kuruluyor, ABD ise petrol koridoruna kavuşuyor. Daha geçenlerde Alman Başbakanı A. Merkel, Erdoğan’ın ayağına kadar geldi. Kapalı kapılar arkasında konuşuldu, pazarlıklar yapıldı, para teklifi oldu. Üzerinden çok geçmedi, “vatandaşlık” konusu gündeme girdi.
Bu gelişmeler kararın hükümete dayatıldığı varsayımını güçlendiriyor. Yani göçmenlere vatandaşlık verilmesi kararı; Millî Egemenlikle birlikte Cumhuriyetimizin temeli olan Bağımsızlık İlkemiz çiğnenerek dış güçlerin baskısı ve isteğiyle, Türk milleti istediği için değil, yabancılara menfaat sağlamak, onların emellerini gerçekleştirmek için alınmıştır. Emperyalist ülkeler, ABD, İngiltere, Fransa ve benzerleri, Doğu’nun sahibi ve yöneticisi konumunda olduklarına inanırlar. Bu üstünlüklerini kaybetmemek için de her türlü araca başvururlar. İşte bu araçlardan biri Türkiye gibi ülkelerde mezhep, azınlık ve etnisite sorunları yaratmaktır.
Şimdi, AKP iktidarının mültecilere vatandaşlık hakkı tanıması demek, kendi elleriyle söz konusu haydut devletlere yeni bir silahı cabadan sunması demek değil de nedir? Ayrıca bir tehlike daha vardır: Bir etnik unsur bir bölgede elde ettiği nüfus fazlalığına ve ekonomik üstünlüğe dayanarak, ilerde, o bölgeye hâkim duruma gelebilir, kendiliğinden siyasal haklar talep etmeye başlayabilir.
Kaydetmiş olduğum her iki durumda da iç nifakın tohumları, gelecekteki bir iç çatışmanın tohumları atılmış oluyor. Çok değil, bir iki yıl içinde Millî Birliğimizi tehdit edici bir felaketin ilk belirtilerini görmeye başlayabiliriz.
Dış güçlerin iç nifak yaratmaktan asıl maksatları Türkiye’yi zayıflatmak ve parçalamaktır. Sonuçta Türkiye ekonomik bağımsızlığının yanı sıra, siyasal bağımsızlığını da tümüyle yitirecek, kendi kararlarını kendi alamayan, tümüyle uydu bir devlete dönüşecektir. Neticede parsayı toplayanlar; adı geçen sömürgen ülkeler –daha doğrusu bunların küresel şirketleri- olacak, kaynak ve pazarlarımızı tamamen ellerine geçireceklerdir. Ülke zayıf düşecek, bölünecek, sonunda Sevr gerçekleşmiş olacaktır.
Millî sorunlarda asla yalnızca bugüne bakarak karar vermeyelim. Atatürk ne diyor: Bir amaca yürüyen yolcu yalnız ufku görmekle yetinmemeli, muhakkak ufkun ötesini de görmelidir.
] Prof. Dr. Cihan Dura [
11 notes · View notes
gundemarsivi · 3 months
Text
Tumblr media
İklim Krizi, Aşırı Hava Olayları, Küresel Açlık ve Kontrol Edilemeyen Göçler…
✍🏻 Orhan Ayber
https://www.gundemarsivi.com/iklim-krizi-asiri-hava-olaylari-kuresel-aclik-ve-kontrol-edilemeyen-gocler/
2024 yılı ilk yazımın konusu: İklim krizi, aşırı hava olayları küresel açlık ve kontrol edilemeyen göçler…
800 den fazla bilim insanının ortak görüşleri ve dünya liderlerine uyarıları;
Küresel iklimdeki ısınma olağandışı!
Okyanuslardaki buzulların erimesi sonucu denizler yükseliyor, kapsamlı önlemler alınmaması halinde gezegenimiz risk altında.
Bilim dünyası bu uyarıları yapar iken dünya liderleri neler ile ilgileniyor?
Ve ülkemizdeki siyasetçiler (En fazla ülkemizi etkileyecek olan) iklim krizine karşı neler yapmaya çalışıyorlar?
A) Dünyadaki gelişmeler;
İsrail Devleti’nin ABD’nin sınırsız desteği ile Filistin halkına uyguladığı soykırım ve en acısı da dünya barışı için kurulmuş olan Birleşmiş Milletler örgütü bile buna engel olamıyor(!!!)
Rusya ile Ukrayna + NATO + AB savaşları; Ukrayna liderini hiç bir zaman kazanamayacağı bir savaşa zorlayan, Ukrayna halkının telafi edilemeyecek kayıplarına sebep olan (suçlu) ABD’dir.
Ve Çin ile ABD arasında her an sıcak bir çatışma potansiyeli taşıyan Tayvan Krizi!
Bu gelişmelere göz atarsak dünyamızı yönetenler henüz iklim krizinin boyutlarını anlamış değiller.
B) İklim krizinden ve aşırı hava olaylarından en fazla etkilenecek olan ülkemize gelirsek;
a) Türkiye şu anda ekonomik anlamda hukuk alanında ve diğer insani göstergelerde çok kötü durumda.
b) Tüm ülke deprem riski taşıyor 6 Şubat depreminin bile acılarını aşamadığımız koşullardayız.
c) Ekonomik kriz nedeni ile ülkemizin verimli arazilerinin yabancılara satıldığı günlerdeyiz.
d) Yine ekonomik yetersizlikler nedeni ile TEMA’nın uyarılarına rağmen ülkemizin en verimli arazileri çölleşme riskini yaşıyor;
Şimdi soru şu;
Bu koşulları taşıyan bir ülkede ne yapılması gerekir?
Mevcut tüm partiler ve tüm sivil toplum kuruluşları, tüm bilim insanlarımız bir araya gelmek ve ülkeyi, düştüğü bu koşullardan kurtarmak isterler değil mi?
Tam tersi oluyor, bir tarafta iktidar bloğu diğer tarafta Muhalefet adeta kanlı bıçaklı kavga ediyorlar. Partilerin grup toplantılarına bakıyorum, karşı siyasete hakaretin dozu ne kadar artıyorsa koskoca milletvekillerinin coşkularını ve alkışlarını hayretle seyrediyorum…
Yerel seçimler yaklaşırken bu kavga daha da artacak gibi görünüyor. Önce tüm siyasi partileri uyarıyorum; şu anda mücadele edeceğiniz o belediyelerde karşılaşacağınız tek manzara acılı bir halk, aşırı bir yoksulluk, büyük kitlelerin kapısına dayanan icra memurlarını görürsünüz.
Son olarak bu yerel seçimler için ATATÜRK devrimlerine karşı oluşan güçlere taviz verilmesi ülkemize yapılan en büyük kötülüktür.
Şimdi İKLİM KRİZİ yazımı ve çözüm önerilerimi yazabilirim.
A) 1970 den bu yana iklim felaketlerinden kaynaklanan küresel ekonomik kayıplar 4.3 trilyon dolar.
B) 2022 de dünya çapında orman kaybı 66 000 Km²
C) Yıllık deniz seviyesi yükselmesi 4,4 milimetre
D) Bu yıl içinde Avrupa da 3 kez kırmızı alarm verildi, aşırı yağmurlardan 200’den fazla kayıp yaşandı.
E) Son yıl içinde iklim değişikliğinin neden olduğu aşırı hava olaylarından en çok etkilenen ülke ABD Hindistan ve Çin oldu. Dolayısıyla umuyorum ki küresel bir barış aşırı hava olaylarına karşı ortak irade oluşturmak fikri bu ülkelerden gelecektir…
Ve yine bu ülkeler Birleşmiş Milletler Örgütünün İklim krizine karşı oluşturulacak yeni yapılanmasına öncülük edeceklerdir.
Önümüzdeki yıllarda Güney Kutup yasalarına benzer bazı kurallar olacaktır artık dünyada;
Büyük ülke küçük ülke olmayacaktır. Büyük ülkelerin emperyalist hedefleri kesinlikle tarihin çöp sepetine gitmelidir!!
Dünyadaki tüm ülkelerin ormanları bütün insanların ortak varlığı kabul edilmelidir.
Ve dünya yönetiminde tek bir slogan yer almalıdır TÜRK dünyasının büyük önderi ATATÜRK’ün “Dünyada barış ve her ülkede barış”.
Şimdi ülkem için önerilere gelirsek:
İklim krizi konusunda en zor durumda olan ülke üzülerek ifade etmeliyim ülkemiz; yapılması gerekenler hakkındaki düşüncelerim bazı çevreleri rahatsız edecektir ancak unutmayalım önerilerim ülkemiz için beka meselesidir.
A) Ülkemizde bulunan başta Suriyeli ve Afganlar olmak üzere ve dünyanın çok farklı yerlerinden gelen Irak ve İran dâhil; ülkemizden ayrılmaları için derhal ulusal bir irade oluşturulmalı.
B) Ülkemizde kaç para olursa olsun vatandaşlık satılması önlenmeli, alanlar ise verdikleri paralar kendilerine iade edilerek ülkelerine geri gönderilmeli.
C) Ülkemizde üretilmesi mümkün olan her bir ürün için en az 5 yıl boyunca ithal yasağı getirilmeli.
D) Bir kez daha söz etmek istiyorum ülke sınırlarımızın korunması için mutlaka 100 bin kişilik sınır güvenlik ordusu kurulmalı.
E) üretim için Türk köylüsü desteklenmeli, traktör gibi araçlar üzerindeki bankaların haciz işlemleri ve yine üretim yapılan tüm arazilerin üzerindeki haciz işlemleri sona erdirilmeli.
F) Sınır boylarındaki mayınlı araziler temizlenerek üretime açılmalı.
G) Dış siyasetimizde köklü değişiklikler yapılmalı, özellikle Suriye’de Esad ile ülkemizdeki Suriyelilerin ülkelerine geri dönmesi sağlanmalı. Aynı uygulama İran ile de yapılarak ülkesinden geçerek Türkiye’ye gelen sadece uyuşturucu getiren Afganlar engellenmelidir.
Son olarak iki siyasi grup için önerim iktidar grubunda iklim bakanı var ancak; Murat Kurum şimdi siyasete soyundu. CHP’de ise 15 gölge bakan var ancak iklim değişikliği gölge bakanı olduğunu duymadım.
H) Son olarak ülkemiz hem rüzgâr hem güneş enerjisi için çok elverişlidir. Önümüzdeki günlerde ihracat yaparken karbon izi vergisinden kurtulmak için bu iki enerji alanına yatırım için tüm olanaklarımızı kullanmalıyız. Bu konuda Çin devletinin çok yüksek teknolojilerinden yararlanabiliriz…
Bu yazımı sonlandırırken ülkemizi yöneten ve yönetmeye talip olanlardan son bir talebim var: Türkiye önümüzdeki yıllarda depremle susuzlukla ve açlıkla karşılaşacak. İşte bu nedenle şu üç meslek dalına sahip çıkın;
Deprem risklerine karşı inşaat mühendisliğine,
Açlık risklerine karşı ziraat mühendisliğine,
ve çevre mühendisliğine…
Orhan Ayber
0 notes
cointahmin · 5 months
Text
Dünya Ekonomik Forumu (WEF), blok zincirlerin iklim değişikliğine karşı uğraşta gerekli altyapıyı nasıl sağladığını açıklayan bir teknik inceleme yayınladı.WEF paylaştığı teknik incelemede, blok zincirin iklim değişikliği ile çabadaki pahasını dört başka kategoriye ayırmış. Teknik incelemeye nazaran birinci olarak, blok zincirleri iklim müzakerelerinde inancı ve hırsı güçlendirebilir. İkinci olarak piyasa şeffaflığını ve güvenirliğini artırabilir. Bunun yanı sıra proje geliştiricilere daha fazla fon aktarabilir ve son olarak iklim hareketine erişimi demokratikleştirebilir. Llyr: Blok Zincir Teknolojisi Bize Yardımcı OlabilirWEF’in kripto tesiri ve sürdürülebilirlik hızlandırıcısında (CISA) blok zinciri ve dijital varlıklar lideri olan Brynly Llyr, husus ile ilgili yorumda bulundu. Llyr, gelişmekte olan teknolojileri iklim değişikliğini ele almaya yardımcı olacak araçlar olarak görmenin ve araştırmanın hayli değerli olduğunu söyledi. Llyr konuşmasının devamında ise şu sözleri kullandı: “Küresel iklim altyapısı, araçları ve uyum teknolojileri, değişen gezegen ekosistemimize ayak uydurmamıza yardımcı olabilir. İşte bu noktada blok zinciri ve ortak altyapı teknolojileri bize yardımcı olabilir.” Teknik incelemede ayrıyeten, blok zincirin potansiyeli nedeniyle, kesim önderlerinin hassas dijital iklim inovasyonunu destekleyen yapan bir düzeltmeye muhtaçlık olduğu konusunda hemfikir oldukları vurgulandı. Blok zinciri iklim projesi Flowcarbon’un CEO’su Dana Gibber, siyaset yapıcıların yalnızca en öne çıkanları değil, blok zincirlerinin çeşitli uygulamalarını dikkate almalarının kıymetli olduğunu söyledi. 
0 notes
doriangray1789 · 1 year
Text
Korku ve şiddetin sürmesini isteyen karanlık bir yön var dünyada! Korkular ile bilindik dinsel egoyu dinselligin nüfusunu arttırmak ve farklılıkların özgürlük ve insanca olan doğal yaşam anlayışlarını sürekli kontrol altında tutma paronayasi ile, sömuürmenin, biat ettirilmesinin çekim alanını korumak istemeleridir; küresel güçlerini kaybetmemek, elinin altında tutmak inceliği ve sinsiliği ile !. Bunu iyi okumalıyız. Ortadoğu ve üçüncü dünya yönetimleri, dikta yönetimleri ile hep korkuyu besliyorlar. Bu küresel isyanlara doğru evrilmenin eşiğine doğru hızlıca giriyoruz' diye düşünüyorum! Çünkü kendilerine biat etsinler diye dünyanın yaşam hakları umurlarında değildir. Bu hallere tüm tek tek bizlerde, büyük cahilligimiz ile destek veriyoruz; anlamanın, dikkat ve farkındalıkla, büyük kültürel değişimine emek verememenin tembelliği ile... Hak ediyormuyuz, Bilemiyorum!? özgürlüklerin ve barışın olduğu bir zemine uzun soluklu hayat hakkından mahrum bırakmak! Insan toplumlarının özgürlük uyanışı, üç kağıt üzerinden Siyaset yapamayacaklarının farkını görebiliyorlar; insanlığı sömüremeyeceklerini biliyorlar! Yoksa dünyada barışı Kurmak çok basittir. Bu küresel dizayn ile tüm herşey aşağıya doğru reaksiyon veriyor. Mazlumların üstüne cehalet var gücü ile saldırıyor. Gücü yeten, çoluk çocuk, kadın anne, doğa, ve içindeki tüm sessiz canlılar, cinsiyeti önemsemeden nerede çaresizlik var ise saldırılarını, tüm kollektif bilinç gelişmesine rağmen sürdürmeye devam ediyorlar. Esas adaletsizlik kuşatılmış bir dünya ve insanlık! Uyanmak İnsan olmaktır, Yaşam hakkını korumaktır. Ama İnsanlıkta birleşerek hep birlikte...
Tumblr media
3 notes · View notes
darkwebhaber2024 · 6 months
Text
Dark Web Haber
Haberler, günün her saatinde merak ettiğimiz bilgileri sağlayan önemli bir bilgi kaynağıdır. Türkiye son dakika haberleri, hızla değişen dünya olayları hakkında güncel bilgileri sunar ve insanların toplumsal, siyasi, ekonomik ve kültürel konulardaki gelişmeleri takip etmelerini sağlar.
Haberlerin Önemi
Haberler, bilgiye erişimi artırır ve insanları çeşitli konularda bilinçlendirir. Siyasi haberler, vatandaşların hükümetin faaliyetlerini takip etmelerine yardımcı olurken, ekonomik haberler finansal kararlar alırken önemli bir rehber sağlar. Aynı zamanda, dünya haberleri, insanlara küresel olayların etkilerini anlama fırsatı sunar.
Türkiye Son Dakika Haberleri
Türkiye son dakika haberleri, en yeni ve güncel gelişmeleri anında sunar. Bu haberler, ulusal ve uluslararası arenalardan gelen haber başlıklarını içerir ve geniş bir konu yelpazesi kapsar. Siyaset, ekonomi, spor, kültür, bilim ve teknoloji gibi birçok alandaki haberler, Türkiye son dakika haberlerinin bir parçasıdır.
Haber Takibi ve Bilinçlilik
Dark web haber, insanların dünyadaki değişiklikleri anlamalarına, güncel sorunlara duyarlı olmalarına ve toplumsal konular hakkında farkındalık kazanmalarına yardımcı olur. Haberlere erişim, bilinçli vatandaşlar olmamız için kritik bir unsurken, medyanın güvencesi ve güvenilir kaynaklardan gelen haberlere öncelik verilmesi de önemlidir.
Türkiye son dakika haberleri, toplumun güncel olayları anlamasına, bilinçli kararlar almasına ve toplumsal sorumluluk sahibi olmasına yardımcı olan önemli bir bilgi kaynağıdır. Haberler, dünyada neler olup bittiğini izlemenin ve anlamanın bir yoludur. Bu nedenle haberleri takip etmek ve güvenilir haber kaynaklarına erişim sağlamak, her birimizin daha bilinçli bir şekilde hareket etmemize yardımcı olur.
1 note · View note