Tumgik
#bana bir soru sor
Text
Tabusuz Karım! (3) (Çetin 52 Y., Adana)
O gece üçümüz birlikte yatmış ve ben sabaha kadar sadece Yeliz'i sikmiştim. Karım ise arada sırada yarağımı ve Yeliz'in amını yalamış, bunun dışında kendisine elletmemişti. Sabah kahvaltıdan sonra ben Yeliz'i evlerine bıraktım. Yeliz arabadan inmeden sordum, "Neden teyzen ne isterse yapıyorsunuz?" dedim. "Boş ver o konuyu! Önemli olan sen benim erkeğimsin artık, ben sana aitim artık! Bundan sonra yaşamımda sadece sen, teyzem ve annem olacak!" dedi. "Annen mi?" dedim. "Evet annem! Neyse, ben iniyorum!" dedi ve dudaklarımdan öptü, indi evine gitti.
Ben geri döndüm, ama aklım karma karışıktı. Şimdi kafamda iki soru vardı cevap isteyen, biri Yeliz'e sorduğum, ikincisi ise karımın Yeliz'i bana sunarken, 'Yetmiyor!' dediği neydi? Eve girdiğimde karım halen yatıyordu. Hiç ses etmedim yanına sokuldum. Uyumak istiyordum, Yeliz iliklerime kadar beni emmiş bitirmişti, hiç karımla sikişecek halim yoktu. Kaç saat uyudum bilmiyorum, karım beni uyandırdı. Gözlerimi açtığımda beni öpüyordu. Bana ilk söylediği söz şu oldu, "Unutma, bu gün ben ne dersem, ne istersem o olacak!" dedi. "Evet, ama kafamda sorular var!" dedim. "Sor bakalım, bizim aramızda soru ve sorun olmamalı!" dedi. "Peki ozaman! Neden herkes sen ne dersen onu yapıyor?" dedim.
"Kocam öldüğünde bana büyük servet bıraktı, telafuz edemeyeceğim miktarda para ve gayrımenkul. Kocamın ölümünden birkaç yıl sonra da eniştem ablamı terkedip gidince, ablam Yeliz'le ortada perişan kaldı. Ben baktım onlara, Yeliz'i ben okuttum. Ve ablamla nerdeyse 10 yıldır, karı koca gibi lezbiyen ilişkisi yaşadık. Bundan 5-6 ay önce, ablamla sevişirken, ben ablamı domaltmış, vibratörle ablamı götten sikerken, Yeliz bizi yakaladı. Yeliz'i karşıma aldım konuştum, (Bak Yeliz, annenin de her kadın gibi cinsel ihtiyaçları var. Bu yaştan sonra annen elin adamlarına muhtaç mı olsun? Hadi ben çocuksuzum, kafama göre bir erkek bulursam evlenirim. Ama annen, sen varsın diye evlenmek istemedi, seni düşündü hep, senin için erkeklerden feragat etti. Biz de olayı bu şekilde çözümledik, bunun için bizi suçlama!) diye ikna ettim.
Bu olaydan sonra bir gün Yeliz benim vücuduma hayran olduğunu, kıskanılacak güzelliğim olduğunu, dokunmak istediğini söyledi. Ben de ona çok tatlı olduğunu söyledim ve dudağına öpücük kondurdum. Daha sonra Yeliz benimle ara sıra öpüşüp, yüzeysel sevişti. Seninle de evleneceğimiz kesinleşince, Yeliz'e söyledim, (Ben çocuk istiyorum, benim yerime sen doğur çocuğu!) dedim, o da kabul etti. Tabii bunun yanısıra, onların parasal tüm ihtiyaçlarını da fazlasıyla karşılıyorum. Bundan dolayı ben ne istersem yapıyorlar!" dedi. "Okey! Şimdi de ikinci soruma yanıt ver: Yetmiyor demiştin, ne yetmiyor?" dedim. "O sorunun cevabını bu gece yaşayacaksın ve göreceksin, birlikte yaşayacağız!" dedi. "Neden şimdi değil?" dedim. "Hayır, akşam kafaları çekelim biraz, dışarı yemeğe gideriz, gelince de yaşarız!" dedi. "Okey!" dedim, ama akşamı zor ettim.
Akşam olduğunda karım, "Geceye başlamaya hazır mısın?" dedi. "Evet!" dedim. "Gel o zaman!" dedi, beni yatak odasına götürüyordu. Kapıda birden durdu ve "Unutma, bu saatten sonra kadınımsın, kadınsın, erkek değilsin, oturduğumuz masada bile kadın gibi davranacaksın bana!" dedi. "Nasıl olacak ki?" dedim. "Sen yaparsın!" dedi ve içeri girdik. Yatağın üstünde, yeni, kullanılmamış harika bir jartiyer takım vardı. "Soyun!" dedi ve bana jartiyeri, tanga külodu elleriyle giydirdi. Ben konuşmuyor, onu izliyordum. Çorapları giydirdi, pantolonumu giydirdi ve üstüme de bir badi giydirdi, "Tamam, sen çık, salona geç, ben geliyorum!" dedi.
Birkaç dakika sonra karım geldi, tam bir erkek gibi giyinmişti. Yoktu böyle birşey, müthiş değişmişti. Bana, "Hadi karıcığım, çıkalım!" dedi ve çıktık. O ne derse yapıyordum, ama gecenin sonunu merak ediyordum. Arabayı ben kullanıyordum, karım kalçalarımı okşuyor, beni bu gece dünyanın en mutlu kadını yapacağını söylüyordu. Ben de ona, "Harikasın erkeğim, kocacığım!" dedikçe, karım beni daha çok arzuluyor, fakat kendini frenliyordu. Sahilde, sakin sessiz bir retoranta geldik, denize sıfırdı. Hava çok güzeldi. Uzak bir yere oturduk, zaten fazla kalabalık değildi. Oturunca ben hemen ayaklarıma baktım, alttan jartiyerin çorabı görünüyor mu diye, neyse ki fazla belli olmuyordu. İçkilerimizi ve yiyeceklerimizi söyledik. Ben şef garsona, biz çağırmadan kimsenin bizi rahatsız etmemesini rica ettim, o da, "Tamam efendim!" dedi ve gitti. Masada ben bir kadın edasıyla, karım da tam bir erkek gibi oturuyordu. İki saat kadar oturduk, yedik içtik. Kaç duble rakı içtik hatırlamıyorum, ama kafalarımız çok iyi oldu. Garsona işaret ederek hesabı istedim. Karım, "Ben ödeyeceğim, benim masamda kadın para ödemez, ödeyemez!" dedi. "Tamam kocacığım!" dedim. Garson hesabı getirdiğinde karım ödedi, kalktık evimize geldik.
Sanırım ben artık karımı çözmüştüm, ne istediğini biliyordum. İçeri girer girmez karıma, "Kocacığım birer duble viski içelim mi?" dedim. Ben kendimi olaya kaptırmıştım, alkolün de etkisi büyüktü bunda. "İyi olur karıcığım!" dedi. Viskileri doldurdum getirdim. Karım oturduğu yerden kalktı ve, "Hadi fahişem, buzumuzu, sodamızı ve çerezimizi de getir, hizmet et kocana!" diyerek yatak odasına gitti. Ne dediyse yaptım, karımı beklemeye başladım. Geldi ve "Unutmadan, nasıl ben sana yapıyorsam, sabah uyandığımızda bana kahve yapacaksın ve yatakta benimle sabah kahvesi içeceksin!" dedi. "Tamam kocacığım!" dedim. "Şimdi git, yatağın üstüne koyduklarımı giy ve gel!" dedi. "Tamam!" dedim. Gittiğimde yatağın üzerinde, içime giydiğim jartiyerin üst kısmı, yani büstüyeri ve kadınların göğüslerini dolgun göstermesi için sütyenlerine koydukları silikondan yapılma iki tane kesecik vardı. Bir de çok kısa, kalçalarıma kadar anca gelen bir gecelik vardı. Onları giyindim. Silikon kesecikleri de büstüyerin içine koydum. Göğüslerim bayağı dolgun olmuştu, aynaya baktığımda kendimi tanıyamadım. Ben neler yapıyordum, tam kadın gibi görünüyordum. Ama olsun, neticede karımın karşısına çıkacaktım bu halde.
Salona kapısına gittiğimde, karım beni görünce ayağa kalktı ve uzun bir ıslık çaldı, "Vay kahpe vayy! Sen ne güzel olmuşsun orospu! Dizlerinin üzerine çök ve emekleyerek buraya gel!" dedi ve oturdu koltuğa. Dört ayak emekleyerek önüne kadar gittim. "Fermuarımı aç!" dedi. Önüne diz çöktüm ve yavaş yavaş karımın fermuarını açarken elime bir sertlik geldi. Dayanamadım, karımın pantolonunu indirdim. Olamazdı, belden bağlamalı vibratörü takmıştı yine. "Hadi fahişem, yala yarağımı!" dedi. Yalamaya başladım. Vibratörü yarak yalar gibi yalıyordum. Karım çıldırıyordu, ilk kez bir erkekle böyle birşey yaşadığını, çok mutlu olduğunu söyledi. Ayağa kalktı, beni de kaldırdı ve üzerimdekileri yavaş yavaş soydu.
Sonra, "Dayanamıyorum karıcığım!" diyerek beni domalttı ve göt deliğimi yalamaya başladı. Daha sonra deliğime bolca krem sürdü. Vibratörü de kremledikten sonra, "Kadınım olmaya hazır mısın?" dedi. "Evet kocacığım!" deyince, içime yavaş yavaş girmeye başladı. Hem şaşıyordum kendime, hem de yavaş yavaş hoşuma gidiyordu bu yaptığımız. Karım bu işi iyi biliyordu, canımı fazla yakmadan beni tam iki saat evin her yerinde sikti. Yorulmuştuk, halimiz kalmamıştı. Birlikte banyo yaptık. Banyodan önce karım çıktı. Birkaç dakika sonra da ben çıktım. Askılı bir gecelik yatağın üzerinde duruyordu, "Bunları giy ve bunlarla yanımda yat!" dedi. Dediğini yaptım...
Ertesi sabah karımdan önce uyandım ve sade birer kahve yaptım, karımı uyandırdım. Karım beni gecelikle ve tanga ile görünce çok sevindi. Yanına uzandım ve birlikte kahvelerimizi içtik. Karım bana hep 'Karıcığım!' diyordu. Karımla yaşadıklarım beni mutlu etmişti. Şunu da özellikle belirtmek isterim ki, daha önce götümü hiç kimseye elletmedim! İlk kez olmuştu bu, hem de bir kadının bana sahip olması, beni başka dünyalara götürmüştü. 40 yıl düşünsem, karımın bu kadar uçuk seks yapacağı aklımın ucundan geçmezdi.
Saat 13:00 gibi yataktan kalktık. Karım dudaklarımı öperek, "Beni çok mutlu ettin! Şu anda yapmak istediğin ne varsa söyle, derhal yerine getireyim!" dedi. O anda aklıma Yeliz geldi (zaten aklımdan hiç çıkmıyordu!). Yeliz'le sevişmek istediğimi söyledim. Karım hemen ablasını aradı ve "Abla, Yeliz'le birlikte gelin hemen!" dedi. Aradan yarım saat geçti, Yeliz ve annesi birlikte geldiler. İçeri girer girmez Yeliz dudaklarıma yapıştı, "Erkeğim, kocacığım, hadi içime dölünü akıt, çocuğumuzun temeli sağlam olsun!" dedi. Yeliz'le oracıkta sevişmeye başladık. Yeliz hemen önüme çöktü, şortumu indirdi ve yarağımı yalayıp emerek demir gibi yaptı. Karımın direktifiyle ablası da önüme diz çöktü ve o da yalamaya başladı. Anne kız harikaydılar! Karım ise çok mutlu şekilde bizi seyrediyordu. Baldızım birden önümden arkama geçti ve göt deliğimi yalamaya başladı. O anda Yeliz de önümde domaldı, "Hadi erkeğim yerleştir amıma, dölünü içimde istiyorum!" dedi. Ben Yeliz'in amcığına geçirdim ve git gellerime başladım. İnlete inlete sikiyordum Yeliz'i. 10-15 dakika sonra Yeliz orgazm olmuş, "Hadi erkeğimi sen de boşal!" diyordu. Ben zaten zor dayanıyordum ki, Yeliz öyle deyince birden amcığına patladım. Yeliz içine boşalmamın zevkini yaşıyordu...
Yelizin amcığından çıktığımda yarağım halen kazık gibiydi. Bunu gören baldız hemen yarağıma yumuldu, biraz yaladı, emdi ve "Götümü sik enişte!" diyerek önümde domaldı. Yarağım hemen iner diye korkuyordum, ama öyle olmadı, baldızın götünü en az 20-25 dakika siktim ve götünün içine boşaldım. Bu sırada Yeliz duş almış gelmişti. Karım, "Hadi siz de duşunuzu alın, ben de kahve yapayım!" dedi. Baldızla girdik banyoya, duşumuzu aldık çıktık.
Karım kahveleri getirdi. Oturduk kahvelerimizi içerken karım ablasına, "Biz kocamla İstanbul'a gidiyoruz, haftaya uçuyoruz!" dedi. Benim hiç bir şeyden haberim yoktu, karım kafasında neler planlıyordu bilmiyordum. Kahvelerimizi içtikten sonra Yeliz ve annesi gittiler. Karıma sordum, "İstanbul'a gitme işi nerden çıktı?" diye. "İstanbul'da yaşayacaklarımız var! Sen benim dünyamsın, aşkımsın, içimdeki yaşamak istediğim ne varsa, kırılmamış tüm prangaları seninle kıracağım!" dedi. "Anlat, neler onlar?" dedim. "İstanbul'da bir travestiyi sikmeni istiyorum!" dedi. Karım yine çok şaşırtmıştı beni, travestilerle karımın ne işi olabilirdi. Bu arada, karımla tanışmadan önceleri, travesti sikme fikrini çok düşünmüştüm, ama hiç cesaret edememiştim. Karıma sordum, "Var mı tanıdığın travesti?" diye. "Var!" dedi. "Peki daha önce travestilerle birşeyler yaşadın mı?" dedim. "Hayır, sadece netten arkadaşız! Nette sohbet esnasında ona, (Eğer bir gün evlenirsem, seni kocama siktirmek ve ben de seyretmek isterim!) dedim, o da kabul etti!" dedi.
Sohbetimiz devam ederken karım kalktı ve "Hadi karıcığım, viskilerimizi hazırla, ben geliyorum şimdi!" dedi ve yatak odasına geçti. Ben viskileri hazırladım getirdim, iki dakika sonra karım geldi ve "Yatağın üzerine birşeyler koydum, onları giy gel aşkım!" dedi. Gittim, tanga bir külot, güzel dantelli kırmızı bir sütyen, kırmızı puanlı ama çok kısa mini bir etek, üstüne giymem için de askılı bir badi ve göğüslere koymam için yine silikon kesecikleri vardı.
Hepsini giydim geldim. Karım, "Gel aşkım, otur yanıma!" diyerek beni yanına oturttu ve "Benimle hep böyle ol, ama dışarıya hep erkek ol, sikici ol, dilediğince sik onları, kökle onlara, fakat bana da hep götten ver, olur mu sevgilim!" dedi ve dudaklarıma yapıştı, öpmüyordu dudaklarımı, yiyordu adeta. Karım harika bir kadındı, sanki sırf seks için yaratılmıştı, her türlü fantaziyi yaşamama müsade ediyordu. O gece yine sabaha kadar seviştik, fakat hep siken o oldu. Doğrusu ben de hep zevk aldım, çünkü karım bu işi profesyonelce yapıyordu. Yani bir erkek bu kadar güzel sikemezdi...
[Çetin]
64 notes · View notes
tanrisalportre · 2 months
Text
dudaklarından kalkarken boynun kurcalar beni. bir yanımı kara çıbanlara saldılar, ıslak bir yanım hiç ayrılmamıştır, gümeçlerde saklıdır. ondan ki nefret içinde omzunu okşuyorum. ama bana şimdi gerçekten zor gelen şey bir grevin çocuklara kazınmış izlerini hatırlamak. sözlerimi etime bastırıyorum. içimde çalılıkları yaran bir postalın tortusu. benim bu sası karanlığa zorla, zorlayarak tutuşmuş bir gül sıkıştırmak boynumun borcu. yeter ki sağlam senetler verilmiş sanılırken aşkı karartmak için sen bir daha beni saçlarınla sıyır. ağdalanmış sevincimi hışırdat, bunu yapabilirsin. çünkü bütün bankalar, silah fabrikaları, her gün bacaklarımıza sırnaşan kara köpük senin sessiz gururunda homurdanan tufanı hesabetmiş değil. bilmemişler hıncımın yaban otlar suladığını. çalakalem sevebilmek elimden gelmiyor belki evet. onların mühürlerini kımıldatan barut dumanlarını solumaktan biraz çopurlanmıştır sesim. senin göğsünü ağartırken yıpranılacak elbet. bakışlar tozlanacak dolukmuş sofalardan. ezikliğin şehveti ayılınca taptaze yaşlanmayı da öğrenmem gerekecek. iştedir yalanı seyreltiyor uykusuzluklar. aklımın köşesinden atlılar geçiyor. değil mi ki beni şımartan gökyüzüdür. ve ben o tanyerlerinin sulbünden gelmekteyim. hiç bir dostumu kalebent saymam parmaklıkların ardında kan değildir dostlarımın çakrışına bulaşan. kan değil, mürekkep lekesi ben bilirim. çünkü birgün gerçekten kan aktığında ölüm çiçeklerin yırtıcı dülgerliği sanılacaktır. karaysam şimdi öfkenin payı vardır karanlığımda. aşktandır titrediğim eğer ki titriyorsam. sözlerim öcalan ağza misvak,iyice anlaşılsın. bu dağlanmış toprağa süzülen ayaklarımdan keşke kan olsa o zaman senin çardağına çıkarken. karıştırırken şarapla kendimi sana varsın gün geçtikçe herşeyde biraz kahır, biraz bakır çalığı olsun lokmamızda. bana soru sor artık. beni kurtarma, konuştur. beni yaz geceleri patlayan sağnaklara bağışla.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
7 notes · View notes
hattabi · 4 months
Text
Kişinin İlmi Olmayan Konularda Sükut Edip, Bilgi Sahibi Olana Dek Konuşmaması; ''Bilmiyorum'' Demesi İslam'dandır.
İlim ehlinin örnek alıp rehber edindiği, yeryüzünün en âlimi ve fâkihi kendisine bir ilim gelene kadar ‘bilmiyorum’ diyebiliyorsa, senin hakkında bilgi sahibi olmadığın bir konuda hüküm/fetva vermen cehâletten başka nedir? Dinde fitnelerin bu denli yayılmasının en büyük nedenlerinden biri “cahillerin ilim adına bir şeyler konuşması” olduğunu görüyoruz. Bunun sebebi de “Şayet böyle bir durum olursa, kişinin karşı tarafa cahillerden olduğu izlenimi vereceğinden korkmasıdır.” Oysa selef ‘bilmiyorum’ diyebilmeyi ilmin yarısı saymışken.
İmam Buhâri Sahîh'inde şu bab da bu konuya yer vermiştir:
''Nebi'ye ﷺ vahiy indirilmeyen konularda soru sorulduğunda "Bilmiyorum" der, veya o konuda vahiy indirilinceye kadar o soruya cevab vermezdi. Ve re'y ile de kıyas ile de söz söylemezdi babı''
Allahu Teala'nın şu kavli:
''Allah'ın sana gösterdiği şekilde...'' | Nisa, 105.
Abdullah ibn Mesud dedi ki: ''Nebi’ye ﷺ ruhtan sordular da, o konuda ayet indirilinceye kadar (cevap vermedi) sükut etti.''
Cabir ibn Abdullah dedi ki: Ben hastaydım, Rasûlullah ﷺ ve Ebubekir bana hasta ziyaretine geldiler. Onlar geldiğinde baygın haldeydim. Rasûlullah ﷺ abdest aldı ve abdest suyundan üzerime döktü, bunun üzerine ayıldım ve ''Ey Allah'ın Rasul'ü, malım konusunda nasıl hükmedeyim, nasıl yapayım'' diye sordum. ''Rasûlullâh ﷺ, miras ayeti ininceye bana hiçbir cevap vermedi.''
| Sahîhu'l-Buhârî, no; 730.
İbn Mes'ûd رضي الله عنه dedi ki; "Ey insânlar! Kim bir şey biliyorsa bunu söylesin. Bilmeyen kimse ise 'Allahu a'lem' desin. Kişinin bilmediği bir şey hakkında 'Allahu a'lem' [diğer rivâyette; 'Bilmiyorum'] demesi de ilimdendir."
| Sahîhu'l-Buhârî, no; 4774, 4809.
Âmir eş-Şa'bî rahimehullah dedi ki; "'Bilmiyorum' demek, ilmin yarısıdır."
| ed-Dârimî, Sunen, no; 186.
"Bu zamanımızın insanları nezdinde 'bilmiyorum -demek-' bir eksiklik/noksanlık haline geldi "
| el-Kâmil fi'd Duâfâ, ibn Adiyy,1/179.
Abdu'l-Azîz ibn Rufey' dedi ki; "Atâ'ya bir şey soruldu." Dedi ki; "Bilmiyorum" Ona denildi ki; "Bu konuda bir görüşün yok mu?" Dedi ki; "Yeryüzünde görüşümün dîn edinilmesi hususunda Allah Azze ve Celle'den hayâ ederim."
| ed-Dârimî, Sunen, 108.
Zeyd ibn el-Hubâb rahimehullah dedi ki; 'Sufyân es-Sevrî'yi, kendisine meseleler hakkında soru sorulduğu zaman 'Bilmiyorum' derken gördüm. Öyle ki, onu tanımayan biri görse 'Bu bir şey bilmiyor' derdi."
| el-Herevî, Zemmu'l-Kelâm, 2/191.
Abdurrahman ibn Mehdî rahimehullah dedi ki; "Mâlik ibn Enes'e bir kimse bir şey hakkında soru sordu." Mâlik: "Bilmiyorum" dedi. O kimse: "İnsânlara senin bilmediğini mi söyleyeyim?" Mâlik: "Evet! Benden benim bilmediğimi insânlara aktar" dedi."
| el-Acurrî, Ahlâku'l-Ulemâ, 116.
İbn Vehb rahimehullah dedi ki; "Eğer istersem yazı levhalarımı Mâlik ibn Enes'in 'Bilmiyorum' dediği meseleler ile doldururum."
| Ebû Nuaym, Hilyetu'l-Evliyâ, 6/323.
Abdullah ibn Ahmed rahimehullah dedi ki; "Babama [İmâm Ahmed] meseleler hakkında sorular sorulduğunda onun çoğu kez 'Bilmiyorum' dediğini işitirdim. İhtilâf bulunan meseleler olduğunda da 'Benden başkasına sor' derdi."
| Mesâilu İmâm Ahmed, 1583.
Ebû Dâvud rahimehullah dedi ki; "İhtilâfın olduğu ilmî meseleler hakkında kendisine soru sorulduğunda İmâm Ahmed'in 'Bilmiyorum' dediğini sayamayacak kadar çok işittim."
| Mesâilu İmâm Ahmed, 1782.
7 notes · View notes
heranin-kalbi · 7 months
Text
Olm ben bu insanları anlamıyorum küfretmiycem demiştim ama bu olaya ederim aq köpeği gelmiş bana "soru postu atayım mı" dedi okey tamam burda sorun yok "soru postu?" dedim bende hani ne demek istediğini anlamadığım için "içinde sorular olan bir gönderi istediğini sor" demiş okey burda da sorun yok sonra merak ettim bloğuna baktım cevap vermeden önce porn blog belli yani gelecek sorular düzgünce "gerek yok iyi geceler" dedim bu ahmak zihnini siktiğimin döl israfı "iyi geceler orospu! "diyip engel atmış istediğiniz olmadığı zaman neden bu kadar çirkinleşiyorsunuz amk hoşafları siktirin gidin annenize ağlayın sinir oldum gece gece
10 notes · View notes
sillagen · 9 months
Text
Telegram'da birden fazla Osmanlı Türkçesi adlı gruba kayıtlıyım. Herkes bir kelime sormak suretiyle okuyamadığı yeri atıyor. Kocaman grup bu yüzden var. Özele gelip soru sormak yok. Bu grupda bile bir kısmı ekmeğinin peşinde ya. Hakikaten koyun can derdinde, kasap mal derdinde. Kocaman grup var soru sor diye. Gelmiş bana diyor soru sorabilir miyim? Diye sorma ya sorma
Tumblr media
18 notes · View notes
magazintblr · 8 months
Note
Bilader bir şeyi aşırı merak ettiğim için soruyorum bu itiraf blogunu ne zaman açtın tam bilmiyorum ama bi' ara bana soru sor kısmından " hesabımı yeni açtım paylaşıp destek olur musun ? " Gibi bir şeyler yazdın paylaşmadığım için " paylaşsan ölürsün aq " yazdın o günden bu yana hakkımda çıkan her haberi destekliyorsun elinde somut bir bilgi olmadığı hâlde yapıyorsun bide bunu prim için yeteri kadar aleyhime destek vermen sence de biraz saçma değil mi ?
Bide hiç çekinmeden " yalancı " diyorsun bana sen beni ne kadar tanıyorsun ??? Haddini ve hududunu bil artık her yorumuna susuyorum dozunu kaçıyorsun
Hesabımı ilk açtığımda çoğu kişiye aynı şeyleri atmıştım. Prime de zerre ihtiyacım yok, eğlenmek için açtım bu bloğu ve özür dilerim ama senin gibi ayran gönüllü insanlar pek hoşuma gitmiyor. Ayrıca emin ol prim için yapsaydım seçeceğim son insan bile olmazdın. Sevgili(lerin) volta atıyor kaç gündür ortada yoksun diye. Koşup bana laf yetiştirmeye çalışman da fazla trajikomik olmuş.
9 notes · View notes
betellgeuses · 3 months
Text
inan anlamıyorum soru sor
yine saçmalıyorum sonu yok
bana gel mi diyorsun, yumuşak saçlarında geziyorum uyur herkes
ben de durmam içiyorum..
kara makyajımsa akıyor. duydum telefon çalıyor
uygun değil suçluydum, eşsiz bir düş kurdum bozuyorum.
4 notes · View notes
senayelvanstuff · 6 months
Text
Bir zamanlar gözümün nuru olan, sevdiğim, hayal kurduğum. Sen söyle.
Sen söyle bana ne olur, nasıl çıkacağım bu cendereden. Cendere dediğim de yaşamak tabii. Ben yaşamak taraftarı değilim, bakma öyle duruyorum zira bir kere gelmişim dünyaya - ne yapayım öleyim mi - istemem bunu şimdi. "Ya yarın daha iyi olursa?" merağıyla tutunuyorum hayata. Ama şunda zorlanıyorum, başaramıyorum anladın mı - yorgunum. Çok yoruldum tutunmaya çalışmaktan. Her şeyden az az kokluyorum. Bir demet çiçeğin zevkini doya doya çıkaramıyorum, gezdiğim vitrinler var görüyorum rengarenk. Kokladığım birkaç çiçek.
Halbuki hayalim bahçelerdi, en iyi sen bilirsin. Belki de sinirim kinim ondan işte. Bir bah.e istedim sadece. Devasa bir bahçe değil; seninle beraber azcık yürümek, iki ağaç gölgesinde gönlümüzü eylemek. Bir ağaç da bizim için dikmenin hayaliyle, berrak bir gecede nefes almak birlikte. Ama gerçek nefes - yani farkında olarak bedenimizin, birlikteliğimizin ve bahçemizin. Küçük de olsa, biliyorum ağaçlarımız meyve verirdi - çiçeklerimiz renkleriyle baş döndürürdü, kediler etrafımızda dolanırdı, bacaklarımıza sürtünürdü - gıdıklanır gülerdik. Beslerdik onları, evleri olurduk. Kuşlar bir öterdi, anlardık ki bizi seviyorlar. Buydu benim hayata dair ümidim. Yaşamaktan anladığım buydu sevdam.
İnsanın kendi canı kanı bile yetip de göremiyor insanın aklını. Kalbini tam anlamıyla kimseye anlatamıyorsun, doğru bu. Ben kalbimi açmaya öyle uğraştım ki o bahçeye senle girebilmek için. Biliyorum hakkım değil ama kızıyorum işte sana; neden, neden anlamadın be beni... Neden beni görmedin...
Bir bahçeyle hayatımın kurtulabileceğini anlasan, yapmazdın böyle. Bence beni anlasan yapmazdın. Değil mi... Buna inanıyorum. Bilerek beni inciteceğine inanmak istemiyorum.
Çok kızgınım mutluluğum, çok kızgınım.
Ha sana ha kadere, ha Tanrı'ya - ha kendime. Bi gün anneme, bi gün babama... Var oluşuma kızgınım. Daha başka olur muydu, ne yapsaydım daha iyi olurdu inan bilmiyorum. Öğrenmek öyle isterdim ki. Hayatımın en güzel gününü yaşamak için ne yapmalıydım; işte 2 bira içtiğimde sorduğum soru bu. Uyuyamadığımda karnıma giren ağrı bu. Gözlerime dolan yaşlar bu.
İsterdim yuva kurmak, yuva olmak. Ben o kadar çok rüya gördüm ki telli duvaklı oyunlar oynadığım. Küçük kızıma akıllar verdiğim ne hayaller kurdum. Sor bana ben memnun muyum şimdi. Sor hadi. Yüreğin yerse çık karşıma. Her şey istediğim her şeyin tam tersi. Hayat çok boktan. Hiçbir şeyim yok. Yorgunum.
Anlatamam, anlatamam işte her şeyi baştan. Ne yaşadığımı söyleyemem. Çok yorgunum.
Tumblr media
3 notes · View notes
Text
Bana cuma akşam mesai bitimine 10 dk kala soru sor aynen sor o soruyu. Cevabı, pazartesiden önce sanki bir şeyi değiştirebilirmiş gibi o siktiğiminin sorusunu şimdi sor aynen.
3 notes · View notes
timurkaraca · 1 year
Text
Ölüm var, dedi çocuk. Sakallarımı kesiyordum. Dönüp bakmadım bile. Aynalar ile iç içe girmiş cesetler görünüyordu kapalı kapıların ardında. Aklından bir sayı tut, dedim. Yedi mi? Başını salladı. Daha kaç kez söyleyeceğim sana? Daha kaç kez söyleyeceğim (!) diye diye büyüdü. Yetişti bana. Şimdilerde benden daha büyük, daha cesur ve daha az günahkar. Ve bakıyorum yine buradasınız. Hep buradaydınız. Sanki hiç gitmemişsiniz gibi. Ancak hiç kalmadınız? Onu ne yapacağım bunu ne yapacağım diye diye kaçıncı mezar açıldı ve kaç defa yaralandı ve kaç defa öldü ve öldürüldü kimseler tarafından. Kaçıncı hayalindi bu senin? Daha iyi yenileceksin diye... Diye yedin bitirdin kendini. Hayaller kurarken diyor ayyaş. Sanayiler bizi eritip eritip yuttu. Tüketti. Kimin gölgesinde tutsaksın en çok? Geceler bu yüzden mi derin ve anlamsız geliyor sana? Bana soru sorma diyorum, işine bak. Kızıyor bana ve bir türkü söylemeye çalışıyor. Bilinmeyen bir flüt. İlk defa ele alınan. Sesler yükseliyor bir arabanın içinden. Bir gece yarısı ansızın dilek ağaçları toprağa karışıyor. Gene de türküyü söylemeye çalışıyor. Sus, diyorum ona. Şifa istemem balından söylüyor. Sus! diyorum. Tamam, sor. Söyleme bir şey. Hep sen mi soracaksın? diyor. Hep sen mi yok edeceksin kendini bir başına? Sanki hiç, hiçbir şey olmamış gibi? Bana hiç mi sarılmayacaksın? Hiç mi özlemiyorsun geçmişinin geçmişini? İlk diz kanamanı? Neden artık ellerimi tutmuyorsun? Bir yabancı gibisin en çok bana ve bu ağır. Sus! Hep sen mi konuşacaksın? Sen mi bağıracaksın en çok? Kaç ceset var içinde? Gömmeye bile kıyamadığın? Bu yüzden mi kokuyorsun geceleri bir ölü gibi? Sonbahar kokardın sen. Sanki hiç ilkbaharı merak etmezmiş gibi. Sabahları umursamadan yola koyuluyorsun? Sus! Kaç kişi terk etti seni? Kaç kişiyi gömdün? Oysa ben hep buradaydım! Sus! Sus! Sus! diye bağırıyorum ona. Sus! Beni neden görmedin? Hep buradaydım diyor. En çok senin mi canın yanıyor? Sen mi kanadın en çok? Kanattığın kadar mı kanadın yoksa damarların mı bilendi? Gözlerim kararıyor ve keskin bir kelime arıyorum. Ne o? Beni mi öldüreceksin şimdi de? Sıra sonunda bana mı geldi? Dayanamıyor musun bana? Kendini mi kaldıramıyorsun kaldırımlardan? Sus! Bana sarılmazsan diyor nasıl atlatacaksın tüm bunları. Kusuyorum.
14 notes · View notes
izahtanvareste · 7 months
Text
Tumblr media
benim bu sası karanlığa zorla,zorlayarak
tutuşmuş bir gül sıkıştırmak boynumun borcu
yeter ki
sağlam senetler verilmiş sanılırken aşkı karartmak için
sen bir daha beni saçlarınla sıyır
ağdalanmış sevincimi hışırdat,bunu yapabilirsin
çünkü bütün bankalar,silah fabrikaları
her gün bacaklarımıza sırnaşan kara köpük
senin sessiz gururunda homurdanan tufanı
hesabetmiş değil
bilmemişler hıncımın yaban otlar suladığını
çalakalem sevebilmek elimden gelmiyor
belki evet
onların mühürlerini kımıldatan barut dumanlarını
solumaktan biraz çopurlanmıştır sesim
senin göğsünü ağartırken yıpranılacak elbet
bakışlar tozlanacak dolukmuş sofalardan
ezikliğin şehveti yayılınca
taptaze yaşlanmayı da öğrenmem gerekecek
iştedir yalanı seyreltiyor uykusuzluklar
aklımın köşesinden atlılar geçiyor
değil mi ki beni şımartan gökyüzüdür
ve ben o tanyerlerinin sulbünden gelmekteyim
hiç bir dostumu kalebent saymam parmaklıkların ardında
kan değildir dostlarımın çakrışına bulaşan
kan değil,mürekkep lekesi ben bilirim
çünkü birgün gerçekten kan aktığında
ölüm çiçeklerin yırtıcı dülgerliği sanılacaktır
karaysam şimdi öfkenin payı vardır karanlığımda
aşktandır titrediğim eğer ki titriyorsam
sözlerim öcalan ağza misvak,iyice anlaşılsın
bu dağlanmış toprağa süzülen ayaklarımdan
keşke kan olsa
o zaman
senin çardağına çıkarken
karıştırırken şarapla kendimi sana
!!!
varsın gün geçtikçe her şeyde biraz kahır
biraz bakır çalığı olsun lokmamızda
bana soru sor artık
beni kurtarma,konuştur
beni yaz geceleri patlayan sağnaklara bağışla.
3 notes · View notes
denemeyenler · 1 year
Text
İki Engelli Kuş - Bir özgürlük masalı
     Sordu şair; uçan bir kuş, uçamayan kuş mutlu olsun diye kanatlarını kesmeli mi?
    Nihil dedi; uçan kuş kanatlarını keserse özgür olamaz, seyri alemlere akamaz ama aklı uçamayan kuşta kalırsa özgür olabilir mi, seyr-i alemlere akarken mutlu olabilir mi?
    Şair dedi; Bir seçim yapmak zorunda mısın? Sen neyi seçersen uçamayan kuş adına da seçmeyecek misin, bu seçimde onun hakkı yok mu? Dile ki! senin seçimin onun içinde sevinç dolu olsun...
    Nihil dedi; Ben ona mı sorayım? Ve bana "git, beni bırak, ben uçamam seninle, sen de burada duramazsın benimle, denk değiliz biz" diyeceğini bilirken bunu sormak ona yük olmayacak mı? Onu bırakmak için sorumu izin saymayacak mı?
    Şair dedi; Git ve sor, cevabı duy kalbine sor... Nihil yola koyuldu, arkhe'nin yanına doğru uçtu...
    Nihil yuvaya vardığında Arkhe sevgiyle karşıladı onu. Meraklı gözlerle, tebessüm ederek konuştu.. -hoşgeldin nerelerdeydin merak ettim seni.. Nihil, biraz mahçup, biraz buruk bir tebessümle baktı ona ve dedi; -aklım çok karışıktı, sonra kayboldum aklımda, yolumu bulamadım...
    Arkhe sevgiyle dedi; Olsun geldin ya.. Nihil bu söz üzerine sormaktan vargeçecekti ki şairin sözü geldi aklına.. SOR! Sordu nihil zor da olsa..
    Nihil sordu; Arkhe benim için zor ama önemli olan bir soru sormak istiyorum. Ben uzaklara gitmeyi keşfetmeyi seviyorum ama her uzaklaştığımda aklım sende kalıyor, gitmek istemiyorum. Ben seni bırakmak istemiyorum ama kalamıyorum da.. hangisi doğru bilemiyorum, ne yapmalıyım?
Yazarın aklında burdan sonrası için iki farklı son vardır ama iki sonda da Nihil ve Arkhe mutlu olmaz, onlar bir türlü kavuşamaz. Yazar şair olup düşünür, ne yapsa bu iki engelli kuş kavuşsa...
Yazar sordu şaire; Neyi seçsem bir taraf mutsuz, ikisinin mutlu olduğu bir son yok mu? Şair dedi; Yaz gitsin. Her son mutlu gibi düşün. Yazar dedi; Senden bana hayır yok, nazın niyazın sözünden çok. Bedava akıl vermiyorsun belli ki, dinin imanın para olmuş. Hata, sana soru soranda ki..
Şair dedi; ne dedim şimdi ki, sana daha nasıl yol gösterebilirim ki Yazar dedi; Geçiştirme uzmanı, şair değil falım yazarı, senin gösterdiğin yol değil uçurum kenarı Şair dedi; Ey güzel kadın, ne dedim de kızdın, gönlünü kırdım böyle, söyle telafi edeyim, gönlüne merhem süreyim..
Yazar arkasını döner ve gider.. Kendi hikayesinin sonunu kendi yazmaya karar verir.. iyi yada kötü ne olursa olsun, o hikayenin sonu kendine ait olacaktır.. Ve Nihilin sorusunu duyan Arkhe'ye bakar..
     Arkhe dolu dolu gözlerle Nihil'e bakar. Nihil “git” diyeceğinden öyle emindir ki.. Ve Arkhe kanatlarını açıp Nihil'e sarılır ve "git" der. Git mutlu ol ..
     Git ama bir şartım var. Geri gel.. gidip gördüğün, gezip hayran olduğun her yerden bana bir şey getir. Ve getirdiğin o şeyin hikayesini anlat bana. Ben de seninle uçar, görür ve uçmuş kadar olurum. Seni burada heyecanla beklerim ben, sen git ama gel..
     Nihil duydukları karşısında içi umut doldu, özgür olduğunu hissetti, kimseden ve hiç bir şeyden ödün vermek zorunda değildi. Alabildiğine uçup özgürce, hediyesiyle beraber içi heyecan dolu Arkhesine dönebilecekti. Ve mutlu bir şekilde açtı kanatlarını.. daha da hafif..
     Nihil her gittiği yerden armağan getirdi. Heyecanla gördüğü yerleri, getirdiği eşyanın hikayesi anlattı. Arkhe dinledikçe mutlu oluyordu. Bu böyle aylarca devam etti ama birgün Nihil döndüğünde Arkhe'yi yuvasında bulamadı.
     Nihil çaresizce arayıp durdu etrafta, en son çaresizce yuvaya döndü, kanatları düştü ve yuvada kaldı öylece..  Sonra yuvaya baktı Nihil, yuva tıka basa getirdiği eşyalarla dolmuştu. Tabi yaa, dedi -Arkhe'ye yer kalmamış ki, düştü o yuvadan ve bir yırtıcı parçaladı onu..
    Nihil artık Arkhe'ye dair umutlarını yitirmişti. Acıdan, suçluluk duygusundan kıvranıyordu.. Bunu nasıl düşünememişti... O sırada uzaklardan bir ses yankılandı. -Nihil Nihil bak uçuyorum.. Arkhe'ydi bu, Nihil inanamaz gözlerle bakarken neye sevineceğini bilememişti..
    Arkhe dedi; Nihil senin anlattığın her şey o kadar güzeldi ki ben de görmek için arzu duydum. Neden uçamadığımı bilmiyordum, bana "uçamazsın" demişti annem ve ben hiç denemedim uçabileceğimi. Senin en son anlattığın vadiyi öyle merak ettim ki denemeye karar verdim ve uçtum UÇTUM.
    Nihil mutluluktan ağlamaya başladı. Tüm acının yerini sevinç aldı. Arkhe'yi kaybetmemişti ve Arkhe uçabilmişti. Artık ikisi de engelsiz, özgürdü. Beraber uçsuz bucaksız semalara uçabileceklerdi. Arkhe kanatlarını kocaman açtı ve en güzel hediyesini verdi Nihil'e. Beraber uçtular
Yazar hikayesini mutlu sonla bitirdi ve şaire gitti. Yazar dedi; Sana kızdım, çünkü bazen tüm sır detaylarda gizlidir, bazı konularda omurga verebilirsin. Susadım, diyen birine "su iç" diyebilirsin ama "suyu bulamıyorum" diyen birine "git ara" diyemezsin Şair! Her şeyi tek dizede anlatamazsın.
Şair dedi; Anladım şimdi ve hak verdim sana. Her şeyi tek dizede anlatan biri senin gibi hikayeleştirip anlatamaz. Ama öğrenemez değil.. Gel sen şiir yazmayı öğren, tek dizede derdini anlat bana, ben de hikaye yazmayı öğreneyim sana hikayeler anlatır gibi anlatayım. Beraber öğrenelim..
Yazar kabul etti bu teklifi. Bu orta yol hoşuna gitti ve şaire derdini tek cümlede anlattı. 
Ben seni anlayamıyorum şair, bana kendini anlat ... (masal özgündür, bana aittir)
denemeyenler - 16.4.23
3 notes · View notes
ah-val · 2 years
Text
Muhiddin-i Arabi Hz. idam edilmeden önce hücreye atıldığında aynı hücrede bir kişi daha vardır. Araların da şöyle bir konuşma geçer:
– “Ya imam sana üç şey sormak istiyorum.” der.
İmam:
- “Sor bakalım….” der.
Adam:
– “Sabır nedir?” der.
İmam:
- “Ben şimdi nazar etsem şu kapılar teker teker açılır ve ben çıkar giderim.” der ve zindanın kapıları Allah’ın bir kerametiyle açılmaya başlar. İmam:
- “Fakat ben Allah’ın (c.c.) beni bu şekilde imtihan etmesine tahammül ediyorum. İşte sabır budur” der.
Adam:
- “Peki kanaat nedir? ” der.
İmam:
- “Ben şimdi nazar etsem şu yerdeki çakıl taşları altın ve gümüş olur.” der.
Yerdeki çakıl taşları altın ve gümüş olmaya başlar.
– “Halbuki benim şu anda ne lambamda yakacak yağım, ne de yiyecek ekmeğim var. Ben ise bu halime şükrediyor ve sabrediyorum işte bu da kanaattir.” der.
Adam:
– “Peki fütüvvet (delikanlılık) nedir?” der.
İmam:
- “Bu sorunuza yarın cevap vereyim” der ve sükut ederler.
Bir süre sonra soru soran adam uykuya dalar ve bir rüya görür. Rüyasında mahşerin kurulup herkesin hesaba çekildiğini görür. Muhiddin-i Arabi nin yanına gelen melekler şu müjdeyi verirler:
- Sana az da olsa muhabbeti olan kişileri Allah (c.c) cennetine koyacak” derler.
Fakat Muhiddin-i Arabi hazretleri:
– Yarabbi ben sadece bana muhabbeti olanların değil, beni sevmeyenlerinde cennete girmelerini istiyorum diye dua eder ve o zata dönerek:
– İşte fütüvvet (delikanlılık) budur der.
8 notes · View notes
egeveizmirinevi · 1 year
Text
Bazen hayat zor gelir,çok başka şeyler düşündürür ama sen asla vazgeçme, vazgeçersen insanlar seni kolay biri sanarak hep senin üstüne gelir seni mahveder, üzüldüğünü sadece sevdiğin ve güvendiğin kişilere belli et herkese güvenmek iyi değil ama bazen herkese güvenebilmek isterdin değilmi, bende isterdim ama hayat bu insanlara güvendiğin zaman arkana bıçak saplıyorlar onlar yüzünden zarar görüyoruz, sende öyleysen ayağa kalk aynaya bak ve ben neden böyleyim? Neden bana bunu yapıyolar?... Gibi daha bir sürü soru sor ama tek cevabın kendi yararına olsun onların üzülmesini düşünme onlardan önce ilk sen önemlisin onlar sana kötüsünü yaptıysa sen daha kötüsünü yap herşeyi boşver ve kendi mutluluğunu düşün...
Tumblr media
2 notes · View notes
biredebi · 1 year
Text
Rüyamda gördüm onu; kalbimi parçalara ayıranı. 
Beni benden alanı gördüm; gözyaşlarımı akıtanı.
Onu hala unutamayışımı gördüm; en çok değer verdiğimi.
Kalbimin en çok yoranı gördüm; kalbimi parça-parça edeni.
“ Aşk “
Zaman her şeyin ilacı diyorlar dostlar; nafile. Geçmiyor acısı kalbimin. Nefretim dinmiyor. Beni kullanıp atışı hala beynimin bir köşesinde yer etmiş durumda. Rüya dedim ama kabustu belki de kim bilir. Unutmak için ne kadar çaba sarfetsemde geri dönüyor acısı kalbime. Gözlerime dönüyor gözyaşları. Hala çok mu aşığım ben bu kadına ve neden. Sorular beynimi kemiriyor. Durmuyor dudaklarımdan dökülen nefret sözcükleri. Aşk ve nefretin bu kadar bağlantılı iki duygu olması çok saçma değil mi gerçekten. 
Hala gözümün önünden gitmiyor oluşu paylaştığı ilk fotoğraf; canımı en çok yakan olduğu için mi? Yoksa o fotoğrafı gözüme sokmak ister gibi en yakınımla haber göndermesi mi? Beni aldatması mı beni yıkan yoksa benim ona aldanmış olmam mı? Bana bu kadar acı yaşatmış bir kadına hala sadece düşünerek dahi olsa değer vermem mi beni benden alan? Neden unutamıyorum? Neden umursayamıyorum? Neden dinmiyor bu gözümün yaşı? Neden bitmiyor şakaklarımın kışı? 
Bir soru kipini, bir paragraf dahilinde bu kadar çok kullanmış olmam dahi özetler nitelikte durumumu. Sorduğum hiçbir soruya cevap alamayışım ve sorsam dahi cevap alamayacağım gerçeği beni bu düşüncelere sürükleyen. Belki de hayatımın sonuna kadar arayacağım cevaplardır beni gözyaşlarına boğan. 
“ Nefret “
Eğer bir gece yarısı yatağımdan kalkıyorsam göz yaşları içerisinde; sende kalk benden daha kötü vaziyetlerde. 
Dinmesin gözlerinden akan yaşlar; yaşa bana yaşattığın bütün duyguları.
Uykularından uyandırsın seni de aşkın en acısı; sen de acıya sar bütün umutlarını.
Seni de aldatsınlar aynı şekilde, sende aldan bir fanide; sonra sor sende kendine neden geceleri gözyaşları içinde uyanıyorum diye..?
5 notes · View notes
shipperisi · 1 year
Note
Shipler ile alakasız bir soru soracağım.
Bir çocuk var sevgilim kendisi, yaptığı spordan kaynaklı sakatlandı bende ona kızdım, ve trip attım sağlığına dikkat etmiyor diye. Ve şu an bana aşırı derecede soğuk davranıyor ne yapmam gerektiğini bilmiyorum.. Sence ne yapmalıyım?
Onu düşündüğün halde sana soğuk mu yapıyor? Kırıcı olmuş biraz... Bence ilk etapta sebebini sor, tribini sebep gösterirse kendini açıklarsın. Daha fazla diretmez umarım.
Tabii iliski uzmanı takipçilerimin de bir şeyler yazması lazım orası ayrı ajxnsmds
2 notes · View notes