Özlüyorum ama geri gelsin istemiyorum. Konuşmak istiyorum ama yazmak istemiyorum. Umrumda değil ama aklıma geldiğinde üzülüyorum. Seviyor muyum? Unutuyor muyum? bilmiyorum. Yürümeye ikna edip yol ortasında öylece bıraktığınız herkesin gölgesi başka yerlerde önünüze düşecek umarım zaman sana hayatın boyunca yanında olmasına ihtiyaç duyacağın kişiyi geçmişinde nasıl yok ettiğini gösterir...
Çok karışığım. Bir yanım olabildiğince huzursuz ve yorgun. Diğer yanım mucizelere ve düşlerin gerçek olabileceğine halen inanıyor ve heyacanını koruyor. Bu iki yan arasında ben, eziliyorum.
Her akşam aynı tartışma, aynı bağırış, aynı karmaşa… İnsanın herkesten uzaklara kaçıp kendiyle baş başa kalası, yanına sadece bir kalem bir kağıt alası geliyor.
Bitti. Sanırım ben de bittim. Bazı bitişlerin ardından başlamak zordur ama bir yerden başlamalıyım artık. O bir yer, neresi onu da bilmiyorum. Yolculuktan yolculuğa sürüklenirken, zamandan zamana savrulurken buldum kendimi. Bir kitap içinde kaç hayat yaşanabilirse o kadar hayat yaşadım. Bir kitap içinde ne kadar kaybolunursa o kadar kayboldum. "İnsan yola bir kere çıktı mı, bazen nereye gittiği ya da niye gittiği önemini kaybediyor." Hayat da bir "yolda olmak" değil mi? Ve hepimiz yolun tadını çıkarmak yerine gideceği yeri düşünerek yolculuğu kendine zehir eden yolcular değil miyiz? "Nereye gideceğini bilmiyorsan hangi yoldan gittiğinin hiçbir önemi yok," der Alice Harikalar Diyarı kitabın da. Sanırım bazen yazarlar da yanılabiliyor. Dizi burnundan gelince, hiçbir final seni mutlu etmiyor çünkü.
Ne kadar dolup taşsa da içim, atamıyorum içimdekileri, olmuyor yapamıyorum. O hep orada kalıyor sanki boğazımda bir düğüm gibi, bağırsam sesim çıkmaz, sussam içimi parçalar.
Yazıyorum işte yine, bana iyi geliyor mu bilmiyorum ama yazıyorum yine, hep dediğim gibi “yaşantılar insanı yorar.”
Bazı anlar ölümsüzdür. Hayatın garipliği bu ya, o ölümsüz anların çoğu kötü birer hatıra. Bir morgun önünde geçirdiğimiz o dakikalar mesela, bir ihanetin soğuk sancısını yaşarken yürüdüğümüz yollarda zihnimize sızanlar, kötü geçmiş bir sınavı açıklamaya çalışırken ezberlediğimiz halı deseni... Oysa hatırlamak istiyor insan kahkahalarını süsleyen anları. Ömrünün çoğu hüzünle geçmiş gibi hep en kötülerini hatırlamak biraz da haksızlık değil mi?
Çıkmaz bir sokağa girdim. Yanımda sadece bir kediyle beraber kalakaldım. Bağırıyorum, sesim yankılanıyor, kedinin ve benim sesimden başka bir ses duyamıyorum. O an sanki gökyüzünden biri düştü; beni kurtarabilir sandım, kaçabilir diye fısıldadım. İnandım. Kurtulacağım, çıkmaz sokakları yıkacağım sandım. Ellerimden tuttu; kaldırdı, inandım. Sonra ellerim üşümeye başladı, o gitti ben bittim. Çıkmaz sokaklar yine beni çağırdı yalnızlığım ve kedimle yine oralarda bekledim. Ben yalnızlığa mahkum o ise yalnızları mahkum etmeye çalışan biri olarak kaldı.