Ben kendimle ilgili eksik olan bir şey anlatırken karşı tarafımdaki insanın benim eksik dediğim şeylere aslında sahip olduğunu ve ben anlattıkça aslında kendimi gömerken bilmeden onun egosunu tatmin ettiğimi çok geç fark ettim....
İnsan öfkesiyle ve öfkesinin getirdiği zararla yaşıyor. En azından bunu kabul edene kadar ki geçirdiği körlükle yaşıyor. Kıskanma, öfke, açgözlülük… Hepsi birer birer peşini bırakmıyor insanın. Kendisini tanrı olarak görmekten asla geri durmuyor. Yokken varlığa, varken dahasına muhtaç ediyor kendini. Hiç bir zaman dur durak bilmeyen açgözlülüğü sayesinde tanrıya bile kafa tutabiliyor. Büyük sözler dökülüyor dudaklarından bir kar tanesinden daha ufak olduğunu bilmeden. Dışarıdan baktığında acınası gözüken o hali, büyükleri ve sevdikleri tarafından hüzünle bakışlara maruz bıraktıyor kendini. Hiç kimseyi dinlemez, kalbinde büyük bir manevi boşluk olmasına rağmen maddiyatla bunun yerini doldurabileceğini sanar. 50 yıl hiç durmadan bunu arar ama nefesi sadece bir adım kadar vardır, üç karış toprak yetecektir o büyük egosuna.
Sevgiyle yaşayabilir mi ki insan. Paylaştıkça mutlu olmanın verdiği huzuru başka bir yerde aramadan uygulayabilir mi gerçekten. Bugün yatağa girdiğinde kendine verdiğin sözler, hayatın için yapmak istediğin tüm planlar, insanlara karşı davranışını düzelteceğin tüm düşünceleri; sabah uyandığında devam ettirebilir mi gerçekten. Tanrının ona verdiği vicdan ve akılı; doğru yolda gösterebilir mi kendine. Zavallı bir yoksulu evine alıp ona iş verebilir mi karşılık beklemeden.. Paylaştıkça büyüyorsun, paylaştıkça güçleniyorsun ama bunu henüz bilmiyorsun.
Peki ya elindekilerden biraz daha fazlasını sana verdiğimde, bir dakika öncesinden daha mutsuz olacağını bildiğin halde yine de kabul edecek misin ? Bence evet, hem de büyük bir şehvetle kabul edecek ve bunu sindirdiğinde daha fazlası için tekrar geri geleceksin. Çünkü mutluluğun ne olduğunu unutmuş olacaksın, sahi gerçek mutluluk neydi ??