İsviçre Alplerindeki buzullar, 1931'den beri yarı yarıya eridi
İsviçre Alplerindeki buzullar, 1931’den beri yarı yarıya eridi
Yeni eklenen İsviçre Alplerindeki buzullar, 1931’den beri yarı yarıya eridi son dakika haberini aşağıda okuyabilirsin.
Zürih Federal Teknoloji Enstitüsünün internet sitesinde yer alan bir araştırmada, İsviçre Alplerindeki buzulların 1931’den 2016’ya kadarki değişimi, eski ve yeni fotoğraflar kıyaslanarak incelendi.
Araştırmada, bu vakit aralığında Alplerdeki 1400 civarındaki buzulun toplam…
Dünyanın en yüksek savaş alanında 38 yıl önce kaybolan askerin cesedi bulundu
Dünyanın en yüksek savaş alanında 38 yıl önce kaybolan askerin cesedi bulundu
Uttarkand eyaletinden üst düzey yetkili Manish Kumar, 38 yıl önce kaybolan Chandrashekhar Harbola’ya ait ceset kalıntılarının bulunduğunu ve memleketine getirileceğini söyledi.
Kumar, ölen kişinin kimliğinin yaka kartındaki numaradan tespit edildiğini aktardı.
Hindistan Savunma Bakanlığı’ndan konuyla ilgili bir açıklama yapılmadı.
Chandrashekhar Harbola, 1984’te Siachen Buzulu’nda bir devriye…
Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) tarafından her yıl BM İklim Zirvesi başında yayınlanan, yıllık Küresel İklim Durumu raporu Mısır’ın Şarm-El-Şeyh kentinde açıklandı.
Okyanus ısısı değerlendirilen en son yıl olan 2021’de rekor seviyelerdeydi ve ısınma oranı özellikle son 20 yıldan yüksekti.
Rapora göre, son sekiz yıl, kayıtlara geçen en sıcak sekiz yıl olma yolunda ilerliyor. Bununla birlikte, aşırı…
Doğaseverlerden 3 bin rakımdaki buzul gölüne ziyaret
Van’ın Çatak İlçesi’nde bulunan ve Kırabet Dağları’nda 3.000m rakımdaki bozulmamış doğasıyla öne çıkan Fatma Hatun Buzul Gölü, doğaseverlere keyifli dakikalar yaşatıyor. Vadi Doğa Sporları Kulübü üyesi doğa tutkunları, karlı suların oluşturduğu doğal güzellikteki gölü ziyaret ederek fotoğraf çektiriyor.
11.06.2023 16:07 Son güncelleme: 11.06.2023 16:07 Haber kaynağı: DHA
Kuzeydoğu Grönland’daki buzul erimesi varsayılandan daha hızlı olacak
Kuzeydoğu Grönland’daki buzul erimesi varsayılandan daha hızlı olacak
Danimarka’daki Carlsberg Vakfı’nın desteğiyle yürütülen yeni bir bilimsel çalışma, Kuzeydoğu Grönland’daki buzulların erimesinin 2100 yılına kadar varsayılandan altı kat daha hızlı olacağını ve deniz seviyesini yaklaşık 15 mm yükselteceğini ortaya koydu.
Grönland’daki buzullar hızla erimesi sonucu deniz seviyesinde de hızlı bir yükseliş yaşanıyor.
Nature dergisinde yayınlanan araştırmaya göre,…
Bir Yılın Son Günleri
Bir yıl daha bitiyor
İşte bu kadar duru,bu kadar yalın
Bu kadar el değmemiş
Sıradan bir gerçeği daha
kolları bağlı hayatımızın
Bu şiire nasıl dahil edilebilir bir yılın son günleri
Her sonda,her başlangıçta ve her defasında
Alır gibi başkasını karşımıza
Perdeler çekip,ışıklar söndürüp
oturup yatağın içinde bir başımıza
Sorgulamak kendimizi
Öğrenmek ikimizin anadilini,ikinci belleğimizi
Öğrenmek kendimizle hesaplaşmanın buzul ilişkilerini
Bu aynanın dehlizlerinde gezinirken görürüz
Karanlık günlerimizin kenar süslerini
Biterken yılın son günleri
Biliyoruz takvimler belirlemez değişimin mevsimlerini
Gençlik ikindilerini
Kargınmış bir çocuktuk büyüdüğümüzden beri.
Bir yıl daha bitiyor
Düşlerim ,tasalarım,yarım kalmış onca şey
Her yıl biraz daha kısalıyor bir öncekinden
Bana mı öyle geliyor
Yoksa daha mı hızlı ilerliyor zaman
İnsan yaşlanırken?
Kırdım mı incittim mi birilerini?
Kimleri kazandım, yitirdiklerim kimler.
Kendimi yeniledim mi yazdıklarımda?
Yeniden düşünmeliyim
Dostluklarımı, ilişkilerimi
Dağınık yatağım,mutsuz yatağım
Çoğalttım mı eksiklerimi?
Gözlerim çocukluk fotoğraflarında mı kaldı
Yitirdim mi yoksa masumiyetimi?
Borçlarımı ödedim mi?
Doğru seçtim mi soruların fiillerini?
Tırnaklarım kesilmiş, dişlerim fırçalanmış, saçlarım taranmış,
giysilerim ütülü, odam düzenli mi?
Ödünç aldığım kitapları geri verdim mi?
Geri verdim mi aldıklarımı:
Aşkları, dostlukları, sevgileri, güvenleri, bağları
Kitaplara, sayfalara, satırlara borcumu ödedim mi?
Yokladım mı duygularımı
Hala sevebiliyor muyum insanları?
Ovmalı gümüşleri, bakırlarımı; cila geçmeli ahşaplarıma
Ovmalı umutları
Saklı tutmalı gelecek inancını, yarınları eksik etmemeli ağzımızdan
Hançer kıvamındaki o karamizah tadını
Şimdi oturup uzun bir hasretlik mektubu yazmalıyım Yavuz'a
Sonra köşe başından bir demet çiçek alıp öyle başlamalıyım
akşama
Yeni bir yıla
Ama nedense herşeyin tadı dağılıyor ağzımda
Bir sap çiçek mi taşısam yoksa ağzımın kıyısında
Aydınlık rengi vursun diye gözlerimdeki buluta
Ey uzak akrabalarım, üvey aşklarım
Mevsim sonu dostlarım, işporta malı ayrılıklar
Arkadaş ölümleri, dost hançerleri, talan ettiğimiz zulalar
Gece telefonları, ıssız konuşmalar
Mağrur incelikler, vurgun yemiş ilişkiler
Bırakılmış mektuplar
Ve yurdumun her karış toprağında tefrika edilen karanlık
Ey hayatıma girenler ve çıkanlar
Uçurum duygusuyla yaşadığımız hayat ey
O kadar çok anlattım ki
Kendime kaldım anlatmaktan...
Bunaldım kendisiyle boğuşmasını
Başkalarında çözmeye çalışan insanlardan
Usandım sözcük oynamalarından, tılsımlı sıfatlardan,
Ofset duyarlılıklardan
Kaç zamandır bir ermiş dinginliği havalandırıyor dizelerime
açılan pencereleri,
Durup bakıyorum akşam sularında zaman kavramlarına,
Zamanı düşünüyorum;koyuluyorum
Anlamını yitiriyor "şimdiki zaman"ın boşyüceliği,tarihin unutkan
sayfalarındaki mürekkep lekeleri
İşimin başına dönüyorum içimde ıssız bir gönül erinci
Kaç zamandır duru, yalın, çalışkan, iyi insanlar özlüyorum
"içtenliğin" yada "dünya görüşünün" kirletmediği
Kendime bir yeni yıl kartı yazarak bunları diliyorum.
Sabahları açık penceremin soluduğu kent
Nabzında yüzyılın dağınık sancısı
Dumanı üzerinde tüten yıkıntılar
Hangi anlamı kuşanabilir şimdi yeni bir yıl
Umutsuzluk sözlüğünden karşılıklar aranırken hayata
Hangi söküğünü dikebilir bu yaralı kuşak
Hangi yüreğe öğretilebilir unutmak!
Aranıp duruyorum adresini yitirdiğim insanları
Vitrin camlarına yansıyan yüzlerde
Bilmiyorum kalmış mıdır adresini yüzlerinde taşıyan insanlar
Hala bir umut var mıdır
Çıkmaz bir sokağa benzeyen bu avare avunması vitrinlerde
Dinleme ve anlama yeteneği çok değerlidir… Bir kez olsun, aynı şeyleri hissetmeyi başarabilen iki insan birbirini hep anlayacaktır. Bunlardan biri buzul, diğeri isterse atom çağında yaşamış olsun fark etmez.
Ülkemiz yemyeşil ormanlara, muhteşem sahillere, benzersiz doğal oluşumlara ev sahipliği yapıyor. Bununla birlikte Türkiye'de son derece nadir hatta eşi benzeri olmayan doğal yapılar da var. Her ne kadar fazla bilinmese de onlardan en ünlü ve en şaşırtıcı olanı Konya il sınırları içerisinde yer alan Karapınar Çölü.
🔸Karapınar Çölü, şehir merkezine yaklaşık 100 kilometre uzaklıktaki Karapınar ilçesinde bulunuyor. Konya Havzası’ndaki en kurak yerlerden biri olan Karapınar aynı zamanda ülkemizin en az yağış alan noktası konumunda. Türkiye’nin tek çölü ünvanına sahip olan Karapınar, yüzyıllar süren volkanik faaliyetlerin bulunduğu bir coğrafya üzerinde yer alıyor.
🔸Karapınar Çölü’nü oluşturan temel şey, uzun zaman önce bölgede yer alan buzul gölleri. Eski bir göl tabanı olan Karapınar bölgesindeki topraklar, yıllar süren kuraklık ve rüzgar erozyonu nedeniyle çöl haline gelmiş durumda. Çölleşmeden yaklaşık 103 bin hektarlık bir alan etkileniyor.
🔸Karapınar aynı zamanda rüzgâr erozyonuna karşı etkin bir mücadelenin yürütüldüğü bir alan. 1950’lı yılların sonunda, Karapınar’ın çölleşmesini önlemek adına rüzgâr erozyonuna karşı başlatılan mücadele, bugün çölde yeşil arazilerin ve kullanılabilir tarım alanlarının ortaya çıkmasına katkı sağladı. Öyle ki Karapınar yeryüzündeki en yeşil çöllerden biri olarak kabul ediliyor
Kaynak: Instagram/@listelist
.......
Türkiye 🇹🇷
Our country is home to lush forests, magnificent beaches and unique natural formations. However, there are also extremely rare and even unique natural structures in Turkey. Although it is not well known, the most famous and surprising one is the Karapınar Desert, located within the borders of Konya province.
🔸Karapınar Desert is located in Karapınar district, approximately 100 kilometers away from the city center. Karapınar, one of the driest places in the Konya Basin, is also the point with the least rainfall in our country. Karapınar, which has the title of Turkey's only desert, is located on a geography where volcanic activities lasted for centuries.
🔸The main thing that makes up the Karapınar Desert is the glacial lakes that were in the region a long time ago. The lands in the Karapınar region, an ancient lake bottom, have become desert due to years of drought and wind erosion. An area of approximately 103 thousand hectares is affected by desertification.
🔸Karapınar is also an area where an effective fight against wind erosion is carried out. The fight against wind erosion launched at the end of the 1950s in order to prevent the desertification of Karapınar contributed to the emergence of green lands and usable agricultural areas in the desert today. So much so that Karapınar is considered one of the greenest deserts on earth.
Grönland'da kıymetli madenler için milyarderler yatırım yapmaya başladı
Grönland’da kıymetli madenler için milyarderler yatırım yapmaya başladı
Yeni eklenen Grönland’da kıymetli madenler için milyarderler yatırım yapmaya başladı son dakika haberini aşağıda okuyabilirsin.
İklim değişikliği ile birlikte su düzeyinin yükselmesi Grönland’daki birçok buzul katmanının süratlice erimesine sebep oldu.
Eriyen buzullar ise bölgedeki kritik maden yataklarını ortaya çıkardı.
Milyarderler bölgeye yatırım yapıyor
Aralarında Jeff Bezos, Michael…
Bir yumak var avucumda, sarmaya çalıştığım sardıkça daha da sökülen bir yumak. O yumak öyle bir şey ki tam düzeliyor tekrar bir uçtan bozulmaya başlıyor. O senin, benim hayatım. Toplamaya çalıştıklarımız hep aynı yerden dağlıyor farkında mısınız? Belki de çabalamak bir işe yaramıyordu gerçekten belki de tüm sorun bendim, bizdik..
Severken sevilmeyi beklemektir aptallık, en çokta sırf sevdin diye güzelleşen buzul seni alttan alttan dondururken "sever bir gün" diye yola devam etmeye çalışmaktır aptallık.
Tekrarlanan döngüler, tekrarlanan olaylar, tekrarlanan ilişkiler yordu. Nefes almak isterken daha da yorulmak nedendi?
Bıktığım bu düzenden, bu insanlardan kaçarken yine hep onlara çıkıyordu yolum. Belki de kaçtığım şey bendim, ben en başından beri kendimden kaçıyordum..
Buzul çağında tek ideoloji yaşamaktır yaşam şartları çok fazla ağırdı, bugün binlerce ideoloji var insanlığa hizmet edenini hiç görmedim bugünün ideolojileri sistemler adı altında başkasının yaşam kalitesi için bir başkalarını yok etmek veya köle yapmaktır insan insan olmayı su bitince öğrenecek.
Bazen çok yakın bir hayalsin,
Bazen uzayda hızla uzaklaşan bir yıldız...
Bazen nefesin yüzümü okşayan bir alev...
Bazen yokluğun alnımdan sarkan buzul...
Bazen her an hasretle baktığım ev çiçeği...
Bazen düşerken tutunamadığım uçsuz bucaksız bir uçurum...
Bazen btmesin diye ağır aksak okunan bir kitap...
Bazen sonu belli ümitsiz bir roman...
Bazen dokunmak için çırpınılan bir mucize...
Bazen ismin kalbimde düğümlü gizli bir hece...
Bazen imkânsızı aşan bir imkân...
Bazen içimde saklı kelebekler mezarlığı...
Bu bazenler var ya.!
Ölümüm onların elinden olacak..!
m. ile oturuyoruz. bana hayal ettiği bir makineyi anlatıyor. bir “devridaim makinesi”, ama bu sefer gerçek bir makine. fizik yasalarıyla falan dalga geçmeyen, gerçekten çalışan bir makine. ilk enerjisi sağlandıktan sonra kendi kendine sonsuza dek çalışacak bir şey.
hava nemli. yüz yüze bakıyoruz fakat ikimizin de dikkati aramızda uçuşan minik bir meyve sineği ile sürekli dağılıyor. ağzımızdan çıkan ses dalgaları ile sarhoş olmuş halde yalpalayarak uçuyor ve herhangi bir yere varmak istiyor gibi gözükmüyor.
bu makine diyor, ilk enerjisi verildikten sonra sonsuza dek çalışabilecek, bu ilk enerji ise son anda söylenmekten vazgeçilmiş aşk sözlerinden, yapılmaktan vazgeçilmiş telefon aramalarından elde ediliyor. tahmin edebileceğinden daha yüksek bir enerjiden bahsediyoruz diyorum, makinenin infilak etmeyeceğinden emin misin?
yo diyor, üstelik bu tip şeyler günün birinde dünyada tümüyle yok olsa bile, şu alternatif enerji kaynaklarını da kullanacağım: büyüdüklerinde babalarına benzemekten korkan oğlan çocuklarının, annelerine benzemekten korkan kız çocuklarının korkularından ve büyüyüp de gerçekten benzediklerini farkettikleri andaki hayal kırıklıklarından. vay canına diyorum. bu fazladan enerjinin depolanması için de bir çözüm bulmalısın.
yan masadaki kız karşısındaki adama şöyle diyor: zeki olmalı. zeki ve kibar olanlar hoşuma gidiyor artık. ama bir de soğuk havalarda incecik kıyafetle oturanları seviyorum. kutup dairesi etrafında beraber hayatta kalacağı, ve yerlilerle iletişim kurabilecek bir sevgili hayal ediyor diyorum. onların yüzleri arasındaki meyve sineği bizimki kadar yalpalamıyor.
m. tuvaletten dönüyor. aynada kendime epey farklı gözüktüm, çok tuhaf diyor. var mı bugün bir tuhaflığım sence? yok diyorum, her zamanki haller. şu maskeyi takmaya neden devam ediyorsun diye soruyorum: hastalıkların varlığını reddedenler, hasta olmayı önemsemeyenler, ve hasta olmak istemeyenler var biliyorsun diyor. ama ben başka bir kabiledenim. yüzünün bilgisini saklayanlar.
ya sen? diyor. şu güneş gözlüğünü sürekli taşıyorsun ama hiç taktığını görmüyorum.
takmaya niyetleniyorum ama sonra yolda yürürken hiç tanımadığım insanlarla göz teması kurmanın muhteşem derecede olanaksız ama gündelik hayatta nasıl da kendiliğinden kolayca gerçekleşen bir şey olabildiğine şaşırıyor ve güneş gözlüğü takmanın şımarıkça olduğunu düşünüyorum diyorum. biz güneş gözlüğü takmayanlar siz maske takanlardan nefret etmenin kıyısında yaşıyoruz.
yandaki kızın karşısında oturan adama bakıyorum. devasa bir ağzı var. kocaman bir sakalı. ve kendisi de nasıl kocaman bir adam. vay canına diyorum. sizi- diyorum. yakın zamanda kutuplarda bulmamışlar mıydı? bir buzulun içinde donmuş haldeydiniz ve buzul eriyince hayata dönmüştünüz? gazetelerde okumuştuk. evet diyor adam, yeryüzünü ısıttığınız için teşekkür ederim. böylece burada sizinle yan yana içebiliyor ve zamanınızın gündelik zırvalarını dinleyebiliyorum.
m. ile aramızdaki meyve sineği yalpalayarak uçmaya devam ediyor. m. elini kaldırıyor, yakalayıp avucunda ezmeye niyetli. dur! diyorum. bu minik sinek birisinin hapiste delirmesini engellemiş olabilir. çocukken babamdan dinlediğim öyküyü anlatıyorum: ömür boyu hapis cezası almış bir adam, hücresinde bir pirenin onu ziyarete geldiğini fark eder, onunla konuşur, dertleşir ve zamanla dost olur. pire de onu eğlendirmek için dans eder, numaralar yapmayı öğrenir, ve türlü akrobasiler. yıllar geçer, adamın haksız yere hapse atıldığı ortaya çıkar, serbest kalır ve cebinde piresi ile bir bara gider. pireyi cebinden çıkarır, bar tezgahının üzerine koyar. pire, adam içkisini içerken dans etmeye başlar, numaralarını yapar, adam bu heyecanı paylaşmak ister, hey barmen! der, şuna bir bakar mısınız? ah! der barmen, çok özür dileriz, nereden gelmiş acaba.. , pireyi parmak uçlarıyla ezer, ufalar.
baban bunu sana neden anlatmış ki diye soruyor m., bilmiyorum... belki de anneme anlatıyordu, ben öyle dinlemiş olabilirim.. ya da, çocuğunun ileride yalpalayarak uçan bir meyve sineğinin hayatını kurtarmasını istemiş olabilir. (böyle şeyleri asla bilemeyiz.)