Tumgik
#cilbab
kiyamterzi · 1 year
Text
Tumblr media
🥀 “Allah’tan başkasına gönül verene sema’nın boşluğu bile dar gelir...” #kıyamterzi
114 notes · View notes
munzevinur · 9 months
Text
Arkadaşlar yine bir hayır için yazıyorum.
Bir talebeye çarşafı şerif ve peçe alınacak yardımcı olmak isteyenler ulaşabilir mi bana...
Hayırda katkınız olması duası ile inşeALLAH cc..
25 notes · View notes
rabbinemeftunn · 2 years
Text
Tumblr media
5 notes · View notes
Photo
Tumblr media
I Ey Peyğəmbər! Zövcələrinə, qızlarına və möminlərin zövcələrinə (evlərindən çıxdıqları zaman) çarşablarını örtmələrini söylə! Bu, onların tanınmaları və incidilməmələri üçün daha münasibdir. Allah bağışlayandır, rəhmlidir. (Əhzab surəsi, 59) Çarşab sözünün mənası, başdan ayağa kimi örtən şal, çadra və ya cübbə, yaxud başqa cinsdən olan hər cür örtük, geyim deməkdir. Buna görə də, “Əhzab” surəsinin bu ayəsində çox açıq şəkildə çarşab, yəni başı və bütün bədəni örtən geyim təsvir edilir. Belə bir geyimin geyilməsi üçün isə ayədə bildirilən vacib şərt var: Müsəlman qadınların azad və iffətli tanınmaları. Bunun mənası budur ki, bəzi ölkə və şəhərlər qadınların rahat hərəkət etmələri və ya rahat geyinmələri üçün uyğun yerlər deyil. Cəmiyyətin ümumi quruluşu və orada olan insanların əxlaq anlayışı bəzən mədəniyyət səviyyəsindən geri qalır. Bəzi cəmiyyətlər hər açıq qadını müəyyən bir dünyagörüşü ilə sanki damğalayır və onlara sözlə və ya fiziki olaraq təcavüz edəcək qədər irəli gedirlər. Normal şəraitdə müsəlman qadınlar məcbur olmadıqca onsuz da belə cəmiyyətlərdə yaşamırlar. Lakin məcbur olduqda müsəlman qadın tədbir almalı və ətrafdakı insanlara müsəlman və iffətli qadın olduğunu göstərərək mümkün mənfi hallardan çəkinməlidir. Belə mühitlərdə müsəlman qadınlar çarşabla buna qarşı tədbir almış olurlar. Bu, əlbəttə ki, qadının öz seçimidir. Adətən yaşadığımız demokratik və müasir cəmiyyətlər bu təhlükəli mühit təsvirinə uyğun gəlmir. Bu səbəbdən Qərb ölkələrində qadınlar özlərini qorumaq üçün çarşab geyinməyə ehtiyac duymurlar. Lakin bəzi qadınlar üçün bu ölkələrdə də təhlükə yaradacaq şəxslər ola bilər. Buna görə də, müsəlman qadın əgər özünü güvəndə hiss etmirsə, azad Qərb ölkəsində belə çarşab geyinə bilər. Ayədəki şərt müsəlman qadının geyiminə görə yanlış dəyərləndirilib əziyyət görməsinin qarşısının alınmasına yönəlmişdir. (ardı rəydə) #quran #islam #dinipaylasimlar #Allah #namaz #dua #din #hicab #cilbab #çarşab #çadra #qadın https://www.instagram.com/p/Cm6vgi_I7z6/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
hamiraa · 10 months
Text
Tumblr media Tumblr media
Esselam, bugün dış kıyafet almak için birkaç tesettür butiğine baktım, ama tesettüre uygun bulamadım. Biz adına tesettür denilen ama içinde tesettüre uygun kıyafet bulunmayan mağazalara zaten alıştık sözüm onlara değil benim sözüm; cilbab, çarşaf, peçe satan yerlere. İç gösteren kumaş mı ararsınız, yüz gösteren peçe mi, kumaşının kötülüğünden üzerinize yapışan çarşaf mı yoksa sportif vücuda yapışan cilbab mı? Tesettür kavramının içinin bu kadar boşaltılması cidden zoruma gidiyor. Uçuk fiyatlar olmasına rağmen parasını falan geçtim ama ben tesettür butiklerinde, Müslüman bir hanım olarak; vücuduma yapışmayan, bol, içimi göstermeyen dikkat çekmeyen, absürt detayları olmayan bir dış kıyafet bulmakta zorlanıyorsam burada bir sorun var demektir. Tüllü, tüylü, boncuklu, taş detaylı cilbab gördü bu gözler Allahuekber! Hadi onlar üretiyor, bunları alanlar kimler? Tesettür adı altında nelere rağbet ediyoruz da firmalar üretmeye devam ediyor? Vallahi tesettür artık Müslüman kadının kıyafetinin adı olma seviyesini geçmiş ve Müslüman kadının cihadı durumuna gelmiştir. Rabbim, Müslüman hanımlara feraset versin. Razı olduğu ahlakla, edeple rızıklandırsın. Amin
Buraya yazmamın bir faydasının olmadığını biliyorum benimki sadece bir iç döküş..
66 notes · View notes
doriangray1789 · 7 months
Text
BÖLÜM -1- Çarşaf ve Peçenin Öyküsü
Çarşaf sözcüğü dilimize Farsça “gece örtüsü” anlamına gelen çâder-şeb sözcüğünden geçmiştir. Peçe sözcüğünün ise Türkçe mi yoksa Farsça kaynaklı mı olduğu kesin değildir. Günümüzde birçok Müslüman, çarşaf ve peçenin İslamiyet’le birlikte ortaya çıkan ve Ahzap suresi 59. ayetinde sözü edilen “cilbab” olduğunu düşünürler. Oysa Arap toplumunda ne Cahiliye döneminde ne de Hz. Muhammed döneminde çarşaf giyildiğine ilişkin hiçbir tarihsel belge yoktur. Yine aynı şekilde fıkıh kitaplarında kadına nafaka olarak verilecek elbiseler teker teker belirtilirken hiçbirinde çarşafa rastlanmaz. Örtünme daha çok ferace adı verilen giysi ile yapılır. Kara çarşaf, Endülüs Emevileri döneminde İspanyol rahibelerinin giydiği bir elbise olarak Emeviler aracılığı ile İslam coğrafyasında görünmeye başlamıştır. Örtünme elbette İslamiyet öncesi Arap toplumlarında da vardı. Örneğin antik dönemlerin en önemli dini ve ticari merkezlerinden biri olan ve günümüzde Suriye sınırları içinde bulunan Palmira’da yapılan kazılarda bulunan tabletlerde, örtünmüş kadınların tasvirleri bulunur. Fakat bu örtünme biçimleri günümüzdeki çarşafa benzemekten oldukça uzaktır. Gerçekte çarşafın ve peçenin kökeni binlerce yıl öncesine, Sümerlere kadar uzanır. Pagan inanca sahip Sümer toplumunda kendilerini Tanrıya adayan tapınak kadınları, diğer kadınlardan ayırt edilebilmek için çarşaf ve peçe takarlardı.  Yalnız yanlış anlaşılmaması için belirtmekte fayda var: O dönemde tapınak kadınlığı kutsal bir görev olarak görülürdü ve bu nedenle zaman zaman kralların kızları dahi kendilerini bu göreve adarlardı. Zaman içinde, özellikle tek tanrılı dinlerin doğmaya başladığı zamanlarda çarşafın ve peçenin amacı tam tersi yönde değişime uğradı. Fırat ve Dicle ırmakları arasında uygarlık kuran Asurlular döneminde özgür kadınların kölelerden ayırt edilebilmesi için örtünmesi yasa ile zorunlu tutuldu. Günümüzde Berlin Müzesi’nde bulunan Asurlular dönemine ait tabletlerde kadının örtünmesiyle ilgili 40. yasa şöyledir: “İster evli kadınlar, isterse dul kadınlar veya Asurlu kadınlar olsun, sokağa çıkarlarken başlarını açmamış olacaklardır. Fahişeler ve köleler örtülü değildir. Örtünen fahişeler tutuklanacaktır.” Asurlu kadınlar gibi Yahudi kadınların de başı açık olarak toplum içinde dolaşmaları yasaklandı. Eski Ahit’te kadınların başını örtmesi gerektiği, üç farklı pasajda belirtilmektedir. İşaya 3/20’de başa giyilen kıyafet demek olan “fara”, İşaya 3/23’te başörtüsü anlamındaki “tsnyafaah” ya da Tekvin 24/65-38/14.19’da yüzü kapatan örtü anlamında da “tsaayafa.” Ayrıca vücudun üst kısmını örten örtü anlamında “radod” sözcüğü kullanılmıştır. Fakat peçenin anlamı değişime uğramamıştı. Tevrat’ta Yaratılış Bölüm 38’de peçe, fahişelerin giydiği bir örtü olarak anlatılır: “Yahuda onu görünce fahişe sandı. Çünkü yüzü örtülüydü.”
BÖLÜM *2*
Türklerde Örtünme Kültürü Osmanlı ile Başlar Türklerde örtünme kültürü ise İslamiyet’in kabulünden oldukça uzun zaman sonra başlar. İslamiyet öncesinde Türk kadınları tıpkı erkekler gibi deriden yapılmış giysiler giyiyor onlar gibi yaşıyorlardı. Yalnızca giydikleri şalvarlar, ata erkekler kadar sık binmedikleri için daha uzun ve baldırlara kadar uzanıyordu. Bu nedenle uzun konçlu çizme yerine daha fazla, etük, başmak gibi ayakkabılar giymektelerdi. Başlarında tıpkı erkekler gibi kalpaklar bulunsa da bu bir dini inanıştan ya da zorlamadan gelmiyordu. Göçebe uygarlığının hâlâ süren etkilerinin bir sonucuydu. Bedenini yabancı gözlerden saklamak gibi bir dertleri olmayan bu kadınlar 10.yy başlarında Arap gezgin İbni Fadlan’ı şaşkınlığa uğratmıştı. İbni Fadlan’ın şaşkınlığı, Bulgar Türklerinde kadınlarının erkeklerde birlikte nehirde birlikte yıkandıklarını gördüğünde iyice artmıştı. Abbasi Halifesi II. Melik döneminde çarşaf, İslamiyet’in yayılması amacıyla bir öge olarak kullanılmıştı. Yine yanlış anlaşılmaması için konuyu açmakta fayda var. II. Melik döneminde Bizans’ın bazı toprakları Abbasilerin egemenliği altına girmişti ve Bizanslı gayrimüslim kadınların bal rengi çarşaf giymesi zorunlu tutulmuştu. Bu kadınlar yalnızca iki koşulu yerine getirdikleri takdirde bu yasaktan kurtulabiliyordu: Müslümanlığı kabul etmek ya da Müslüman bir erkekle evlenmek… İslamiyet’le birlikte örtünmenin önemi giderek artınca, Selçuklular döneminden başlayarak kentlerde tesettüre uymak için, kadınlar sokakta bedenini saran yeni bir üstlük giymeye başladı. Yine de bu örtünme biçimi yalnızca kentlerde uygulanıyordu. Kırsal bölgelerde kadın ve erkeğin birlikte yaşaması ve çalışması geleneği ekonomik gerekçelerle değiştirilemediği için, bu kesimlerde sokağa çıkan kadının başına bir örtü alması örtünme için yeterli sayılıyordu. Kısacası Müslümanlığı kabul eden Türklerin 9. ve 11. yüzyıllarda yaşam biçimleri geleneksel Müslüman yaşamına uymuyordu. İslamiyet’in kabulünden 14. yüzyıla kadar Türk kadınları yüzlerini kapamamış, çarşaf ve peçe gibi örtüler kullanmamış ve toplantılara erkeklerle birlikte “başları ve yüzleri açık” olarak katılmışlardır. Türklerin Orta Asya’dan bu yana sürdürdükleri bu özgürlükçü anlayış Osmanlı döneminde Bizans’a ait topraklar ele geçirilmeye başlanıncaya kadar sürdü. Türklerde peçe giyilmesine ilişkin ilk tarihi kayıt I. Murat döneminde (1360-1389) dönemine aittir. Tarihçi Şikari, Karaman Tarihi adlı kitabında Türk kadınlarının peçe takmaya başlamasını günümüz Türkçesiyle şöyle anlatır:Yüz örtmek sonradan adet haline geldi. Karamanoğlu Alaüddin Bey, Hamidoğlu İlyas diyarında katliam yaptığında üç kabile Osmanlı topraklarına firar etmişlerdi. O vakit bunları Murat Han görüp pek temiz ve efendi olduklarından kendi kentinde (Bursa’da) yerleştirmiş. İşte bu kabilenin kadınları oldukça güzel olduklarından herkes bunları seyretmeye dalınca, ulema bu kabilenin kadınlarına yüzlerini saklamasını emretti. 
Ancak Halifeliğin Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlıya geçmesi ve Mısır’dan Arap Yarımadası’na kadar bölgenin Osmanlı sınırlarına katılması bir milat oldu. Yavuz'un halifeliğini kabul etmeyen arap aşiretlerini ikna edebilmek için Araplar içinde bile oldukça dar görüşlü kabul edilen ancak toplumda sözü geçen EŞARİ tarikatı mensupları anadoluya getirildi saray ve çevrsinde anadolunun çeşitli vilayetlerinde bunlara görevler verildi ve örgütlenmelerine ses çıkarılmadı..Yine de Meşrutiyet dönemine gelinceye kadar çarşaf, yaygın bir giyim biçimi halini alamadı. Çarşaf ilk başlarda baştan yere kadar uzanan, kolsuz, tek parçalı bir giysiydi. Meşrutiyet’in ardından çarşafta değişimler yaşandı. Başı ve omuzları örterek bele kadar uzanan bir pelerin ve belden aşık kemiklerine kadar inen bir etek olmak üzere çarşaf, iki parçalı bir dış giyim haline geldi. Fakat çarşaf giyen kadınların sayısı oldukça azdı. Çünkü çoğunluk tarafından çarşafa, Hristiyan kadınların giydiği bir elbise gözüyle bakılıyor ve Hristiyan adeti olduğu gerekçesiyle uzak duruluyordu. Hacdan dönenlerin İranlı kadınlardan görerek benimsemesiyle 19. yüzyılda Osmanlı’da çarşaf giyenlerin sayısı gün geçtikçe artmaya başladı. Bu dönüşüm öylesine hızlı olmuştu ki, yazar Leyla Saz, 1878’de İstanbul’da kadınların ferace giydiğini, eşinin valiliğe tayini üzerine gittiği Trabzon’dan İstanbul’a dönüşünde kadınların çoğunun çarşaf giymeye başladığını görüp şaşırdığını anlatır. Gerçekten de çarşaf bu dönemde bir anda yaygınlaşmıştır; ta ki II. Abdülhamit tarafından yasaklanıncaya kadar. 15 Ağustos 1881 ve 27 Temmuz 1882 tarihli Levant Herald gazetesinde yayınlanan iki ayrı haber bu yasağa değinir:Şeyhülislamın başvurusu ve padişahın buyrukları üzerine Emniyet Müdürlüğü, Devlet Şurası’yla fikir birliği halinde Müslüman kadınların topluma açık yerlerde nasıl davranmaları gerektiği konusunda bir yasa çıkarmıştır. Bu kanuna göre, kadınların açık ve kalabalık yerlerde “çarşaf” giymeleri yasaktır. Ama bu örtüyü tenha sokaklarda ve misafirliklerde kullanabilirler. (15 Ağustos 1881) Yeni İzmit valisi çevre köylerden pazarda satmak için pazara mal getiren ferace giymemiş ve ayağında pabuç olmayan Türk kadınlarının 5 gün hapis ve bir mecidiye para cezasına çarptırılacağı konusunda bir yasak çıkardı. Bu yasağa karşılık köylü kadınlar, atalarından kalmış gelenek ve göreneklerini hiçe sayıp baskı altına alan bu yeni yasaya uymaktansa, köylerinde kalmayı tercih ettiler. (27 Temmuz 1882) II. Abdülhamit’in yalnızca belirli bir alanda çarşafı yasaklayan bu kararı, 2 Nisan 1892 tarihinde Saray Başkâtibi Süreyya Bey’e bir ferman yazdırıp çarşaf giyilmesini tümüyle yasaklayana kadar sürer. 
7 notes · View notes
ismail-imkurbanim · 10 months
Text
Soru: Pardesü tesettür yerine geçer mi yoksa ille çarşaf mı olmalı?
Mahmud Es'ad Coşan hocanın cevabı: Çarşaf mecburiyeti yok dinimizde. Cilbab kelimesi var Kuran'ı Kerim'de. Bu cilbabın ne olduğu konusunda ulemamızın kavilleri çok muhteliftir. Omuzları örten bir başörtüden, topuklara kadar inen bir örtüye kadar ve bu işi gören her kıyafete şamildir diye ulemamızın kati kanaati, hanefi fakihlerinin, büyüklerimizin kanaatide budur.
Binaenaleyh İslam'ın emrettiği âzâlarını, altı görünmeyecek şekilde, münasip bir bollukta, şeffaf olmayan bir kumaşla örtündüğü zaman tesettür yerine gelmiş olur, ille çarşaf olma mecburiyeti yoktur.
Mahmud Es'ad Coşan Rahmetullahi Aleyh
11 notes · View notes
derdiderun · 2 years
Note
efendim iyi günler,bugün bir arkadaş toplantısında otururkwn ordan birisi diyorki Kuranı kerimde başörtü yok geçmiyor diyor diyorum ki nur suresinde şu ayette geçiyor diyor ben diyor defalarca okudum öyle bişi yazmıyor diyor .diyer geçen ayetlere de bakıyorum diyo yok geçmiyor bu insana nasıl açıklayabiliriz bu durumu bu konuda yardımcı olabilirmisiniz neler söyleyebilirim ?
Bir Müslüman İslam dininin getirdiği kıyafet sistemine fiilen -kendi giysisiyle- aykırı davransa, giyimini İslami kaidelere uydurmasa yalnız günahkar olur, küfre girmez. İslamın giyim konusunda belirli sınırlar çizdiğini, kurallar koyduğunu, bu konuda kendisine özgü bir kural geliştirdiğini reddeden, kabullenmeyen kimse küfür ve inkar edenler halkasına katılır. Allah muhafaza etsin. Çünkü tesettürden bahseden nasslardaki emir ve yasaklar çok kesin olup, şüpheden uzak ve başka ihtimale yorumlanamayacak niteliktedir.
(bkz;Nur, 24/31, 60; Ahzab, 33/33, 53-55, 59).
Tesettür ayetlerinde geçen Cilbab, Kur'an'da ismi geçen bir örtüdür.
Sözlükte: Kamis, Hilan (başörtüsü), kadınların başlarını ve göğüslerini örttükleri elbise, milhafe, milhafeden küçük geniş elbise, kadının elbisesini örttüğü üst elbise anlamına gelir cilbab.
İbn Abbas (radıyallahu anh)'a göre cilbab: Vücudu baştan sona örten şey anlamına gelir.
Abdürrezzak ve İbni Ebî Hatim, Ümmü Seleme'den radıyellahu anha rivayet ediyorlar: Bu ayet, "Dış örtülerini üzerlerine alıp örtsünler." ayeti nazil olunca ensarın hanımları sükûnet içerisinde, sanki başlarının üzerinde kargalar varmış gibi, üzerlerinde giydikleri siyah elbiseler olduğu halde dışarı çıktılar.
El Meraği'ye göre cilbab: Kadının, gömleğinin ve başörtüsünün üzerinde büründüğü çarşaf.
Hakkında Kur'ân-ı Kerîm'de açık ve kat'î hüküm (nas) olan ve yukarıda da görüldüğü üzere bir çok rivayetler olduğu halde göremiyorum diyorsa arkadaş aklını başına alsın, insaflıca düşünsün ve ilim tahsil etsin.
İslam dini gelmeden önce Arap kadınları başlarına bir örtü koyarlardı. Fakat iki uçlarını, iki omuzlarının arasında arkaya doğru sarkıtarak, gerdanlarının ve göğüslerinin bir kısmını açıkta bırakırlardı.
Nitekim tesettür ayetleri nâzil olunca, Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem), tesettür ayetini sahabe bildirdi. Sahabeler tesettür emrini evlerindeki kadınlara aktardılar ve Müslüman kadınlar evlerinde buldukları kumaş parçalarını örtü yaparak büründüler.
İnsanın fıtratında örtünme var. Bu yüzden Hz. Adem ve Hz. Havva (aleyhimüsselam) birbirlerine bakmaktan hayâ edip avretlerini yapraklarla kapatmışlardı.
İslam, fıtrat dini olduğuna, örtünmek de insanın yaratılışında yer aldığına göre neden Allah Teâlâ umumi planda erkeğin, hususi manada ise kadının tesettüründen bahsetti? Kur'ân ve Sünnet, tesettür ahkamını niçin fıtratında örtünme olan insana ya da moda tasarımcılarına bırakmadı?
Allah Teâlâ ezelî ilmiyle, insanın fıtratının saf halinde kalmayacağını, Şeytan'ın dokunmasıyla bozulacağını, fezaille rezaili birbirine karıştıracağını, güzeli bırakıp çirkine meyledeceğini, özellikle kadınların açılmaktan zevk alacaklarını, hatta uryana yakın bir halde dolaşacaklarını bildiğinden tesettür ölçülerini insana bırakmadı.
Kur'ân-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye tesettür esaslarını tayin ederek Şeytan'ın, moda tasarımcıları vasıtasıyla İslam kadını üzerinde imtiyaz elde etmesinin yollarını kapattı.
Allah'ın muradına göre örtünen kadınla, hevasına göre kapanan kadın, kalın ve mahrem çizgileriyle birbirinden ayrıldı.
TESETTÜR: ALLAH'ın emridir, iffettir, cennete giden yoldur. Rabbim hakkıyla bu emri yerine getirmeyi nasip eylesin tüm ümmetin hanımlarına.
Hayırlı günler.
5 notes · View notes
semercioglutoptan · 2 years
Photo
Tumblr media
EN MODA EN TREND ÇANTA EŞARP VE ŞAL ÇEŞİTLERİ TOPTAN FİYATLARLA ALIŞVERİŞ SİTEMİZDE VE MAĞAZAMIZ DA -——————————————————————— Sipariş ve Bilgi için DM & WhatsApp 0 850 3021086 Online Alışveriş www.semercioglutoptan.comAlışveriş sitemizden üye girişi yaparak toptan fiyatları görebilir kolay sipariş oluşturabilirsiniz Evden satış yapan hanımefendiler için geliştirdiğimiz bu sistemi rahatlıkla kullanılabilirsiniz keyifli alışverişler dileriz ———————————————————————————Yeni sezon 1.kalite ———————————————————————————There is shipping all over the world. Please choose DHL shipping in the payment section. #cilbab #butik #hijap #nihaq #jilbab #tesettür#şalmodelleri    #ss22collection #medineipeğişal #Poloisteşarp #yazmamodelleri̇  #silkscarfs  #toptaneşarp  #hijabstyle #vissona  #dropshipping   #fw2022  #scarfstyle #wholesalescarf  #çanta #шарф #женскиесумки #шаль #кухонныепринадлежности #украшениедома #oптовыйшарф   #ذاماتيز #jeddah #دبي #دبي_مول #الرياض  #أزياء #بيوتي #السعودية #الفرفوشين #فرفوشين
3 notes · View notes
horozmehmetemin · 1 year
Text
BAYANLARIN BAŞINI KAPAMASI FARZ MIDIR?
CEVAP:
Câhiliyette insanların birçokları terbiye ve edebten yoksundu. Ahlâk, iffet ve namus meselesi lafta idi. Bugün olduğu gibi kadın açılıp saçılıyordu, vücudunu, namahrem yerlerini göstermekle böbürleniyordu. İlahî rahmet olarak gelen İslâm dini, tefessüh etmiş bu insanlığı ıslah etmek için birtakım emir ve prensipler getirdi. Bunlardan birisi de kadının cilbab ile örtünmesini emreder.
"Ey Peygamber, hanımlarına, kızlarına ve mü'minlerin hanımlarına söyle! Baş ve boyunlarını örtmek için cilbablarını üzerlerine alsınlar."
(AHZAB SÜRESİ 33/59.AYET).
CİLBABIN MAHIYETİ HAKKINDA BİRKAÇ GÖRÜŞ VARDIR
l. Cilbab. bütün vücudu örten uzun gömlek veya entaridir.
2. Entari üzerine giyilen geniş elbisedir.
3. Başı, boynu ve çevresini örten atkıdır.
4. Üst tarafı göbeğe kadar örten ve ridâ denilen örtüdür.
Sibeveyhinin üstadı olan Halil; "Bu mânâlardan hangisi kasdedilirse caizdir." diyor. (el-Sîracel-Münir c. 3. s. 271) Müslüman kadın, el ve yüzü müstesna bütün vücudunu örtmek mecburiyetindedir. Bir kimse buna inanır fakat uygulamazsa günahkâr olur. Amma inkâr ederse dinden çıkar, mürted olur. İslâm'ın kabul etmediği tevillere baş vurup halkın inancını bozmak sapıklıktır.
TESETTÜRÜN DİNEN MAKBUL OLABİLMESİ İÇİN BİRKAÇ ŞARTI VARDIR, ONLARA RİAYET ETMEK GEREKİR:
1. Elbisenin vücudu gösterecek tarzda ince,
2. Nazar-ı dikkati çekecek kadar süslü ve renkli,
3. Vücudun hatlarını gösterecek şekilde dar olmaması gerekir.
Bir memlekette manto giymek adet ise, dar olmamak şartıyla onu giymekte beis yoktur. Çünkü İslâm dini, ne erkek ne kadın için belli bir kıyafet getirmemiştir. Her memleketin kendisine has bir giysisi vardır.
Hatta buranın çarşafı, Suriye, Irak ve Hicaz'da giyilen çarşafa benzemiyor. İlla şu veya bu kıyafet lazımdır demek doğru değildir.
Müslüman kadının giyiminde esas mesele, tesettürü sağlamasıdır.
Eli ve yüzü dışında bütün vücudunu örtmesi, açık kalmamasıdır. Giyilen bir elbisenin tesettüre uygun olması için de altını göstermeyecek şekilde kalın ve avret yerlerini örtecek kadar uzun olmalıdır. Bunun için altını gösterecek şekilde ince ve şeffaf olan bir elbise ile örtünme gerçekleşmiş olmaz.
BU MESELEYE ESAS TEŞKİL EDEN HADİS-İ ŞERİFLERIN MEALI ŞÖYLEDİR:
Hz. Âişe'nin rivayetine göre, kız kardeşi Hz. Esma birgün Peygamberimiz (asv)'in huzuruna gitti. Üzerinde altını gösterecek şekilde ince bir elbise bulunuyordu. Resulullah (a.s.m.) onu görünce yüzünü çevirdi ve şöyle buyurdu: "Ya Esma, bir kadın buluğ çağına erince -yüzünü ve ellerini göstererek- bunlardan başka bir tarafının görünmesi sahih olmaz."1
Sahih-i Müslim'de Ebû Hüreyre (r.a.} tarafından bir rivayette Peygamberimiz (asv), giyindiği halde açık olan, yani ince ve şeffaf elbise ile dolaşan kadınların Cehennemlik olduklarını, Cennetin kokusunu bile alamayacaklarını bildirirler.2
ALKAME BİN EBIALKAME ANNESİNİN ŞÖYLE DEDIĞİNİ RİVAYET EDER:
"Abdurrahman'ın kızı Hafsa'nın başında, saçını gösterecek şekilde ince bir başörtüsü olduğu halde Hz. Âişe'nin huzuruna girdi. Hz. Âişe başından örtüsünü alarak ikiye katladı, kalınlaştırdı.3
Hz. Ömer (r.a.) ise, cam gibi şeffaf olmasa da, giyindiği zaman altını iyice belli eden elbisenin kadınlara giydirilmemesi hususunda mü'minlere ikazda bulunmuştur.4
İmam Serahsî bu nakilden sonra, kadının giydiği elbise çok ince de olsa yine aynı hükmü taşır, şeklinde bir açıklama getirir. Daha sonra da, "Giyindiği halde açık" olan mealindeki hadisi kaydeder ve şöyle der: "Bu çeşit bir elbise şebeke (ağ) gibidir, örtünmeyi temin etmez. Bunun için yabancı erkeklerin bu şekilde giyinmiş bir kadına bakması helâl olmaz."5
Elbisenin şeffaf olmasındaki ölçü, tenin rengini belli etmesidir. Dışarıdan bakıldığı zaman elbisenin altından insanın teni görünüyorsa, elbise ince de olsa, kalın da olsa böyle bir elbise ile örtünme gerçekleşmiş olmaz. Bu mesele Halebî-i Sağir'de şöyle belirtilir: "Elbise altını, tenin rengini belli edecek şekilde ince olursa, bununla avret yeri örtülmüş olmaz. Fakat kalın olsa da, uzva yapışsa ve uzvun şeklini alsa (uzvun şekli görünür hale gelse), bu durumda örtünme hasıl olduğu için men edilmemesi gerekir, namaz caiz olur."6
MESELE DİĞER MEZHEPLERDEN DE AYNI ŞEKİLDE İFADE EDİLİR. MALIKI MEZHEBİNİN GÖRÜŞÜ ŞÖYLEDİR:
Elbise şeffaf olur, cildin rengini hemen belli ederse, bununla örtünme olmaz. Bu şekilde kılınan namazın mutlaka iade edilmesi gerekir. İnce ve dar olduğu için azanın şeklini belli eden elbiseyi giymek de mekruhtur. Çünkü bu bir şahsiyetsizlik sayılır ve selef ulemasının giyim tarzına muhalif hareket edilmiş olunur.7
HANBELİ MEZHEBİNİN GÖRÜŞÜ İSE ŞU ŞEKİLDEDİR:
Vacip olan örtünme, cildin rengini belli etmeyecek şekildeki örtünmedir. Eğer giyilen elbise cildin rengini belli edecek tarzda ince olur da bedenin beyazlık ve kırmızılığı görünürse namaz caiz olmaz. Çünkü bununla örtünme gerçekleşmiş olmaz. Şayet rengini örter de, hacmini belli ederse namaz caiz olur. Çünkü örtü kalın da olsa bundan kaçınmak mümkün değildir.8
Şafiî mezhebinin görüşü ise şöyledir:
Vacip olan, cildin rengini belli etmeyecek elbiseleri giyinmektir. İnceliğinden dolayı cildin rengini belli eden bir elbiseyi giymek caiz olmaz. Çünkü böyle bir elbise ile tesettür gerçekleşmiş olmaz. Yani, inceliğinden dolayı cildin beyazlığını veya siyahlığını gösteren elbise tesettür için kâfi gelmez. Yine, elbise kalın olsa da, dokunuşu itibariyle altından avret yerlerinin bir kısmını gösterse yine yeterli şekilde örtünme sağlanmamış olur. Diz kapakları ve uyluklar gibi bedenin incelik ve kalınlığını belli eden bir elbise ile kılınan namaz sahihtir, çünkü tesettür sağlanmış demektir. Fakat azaları belli etmeyecek şekilde bir örtü kullanmak müstehaptır.
Bütün bu nakillerden şöyle bir neticeye varmak mümkündündür:
Kadının yabancı erkeklerin yanında giymiş olduğu tenin rengini belli edecek ve gösterecek şekilde ince ise bununla örtünme gerçekleşmiş olmayacağından giyilmesi caiz olmaz. Bu giyecek, bir elbise, gömlek ve etek olduğu gibi, başörtüsü ve çorap da olabilir. Fakat gerek çorap olsun, gerekse başörtüsü ve diğer giyecekler olsun kalın oluyor da, altını göstermiyorsa böyle bir elbisenin giyilmesi caizdir. Çünkü çorap ve başörtüsü ne kadar kalın olursa olsun mutlaka bacağın ve başın şeklini belli edecektir. Fakat vücudun azalarını iyice belli edecek şekilde giyilen dar pantolon ve dar gömlekle namaz sahih olsa da, bakanların dikkatini çekip tahrik edeceğinden meşru görülmez. Merhum İbn-i Âbidin de eserinde bu hususa işaret etmektedir.10
KAYNAKLAR:
1.Ebû Dâvud, Libas:31.
2.Müslim, Libas.-125.
3.Muvatta', Libas:4
4.Beyhakî. Sünen, 2:235
5.el-Mebsût, 10:155-
6.Halebî-i Sağır, s.141. l.Menânü'l-Celü, 1:136
8.İbni Kudâme. el-Muğnî, 1:337.
9.Afeaeıtf. el-Mecmû, 3:170-172.
10.Reddü'l-Muhtar, 5:238.
YAZAR:
Mehmet Paksu
1 note · View note
nazenin-1blog · 3 years
Text
İmanlı hanıma yakışan giysi💐
Herkesin giysisi onun görüş ve yaşayışıyla ilintilidir, özündeki birikimin dışa vurmuş şeklidir ve kişiliğinin somutlaştırıcısıdır.
Giysisi, kendisini tanıttığı şiarıdır. Müslüman kızın giydiği kıyafet, dininin şiarı, simgesidir.
İmanlı kadına yaraşan, kendi inancına uygun ve onu yansıtıcı elbiseleri giymektir. Kâfirlere benzer biçimde giyinmekten kesinlikle kaçınmalıdır.
Kafire benzememek, her alanda olduğu gibi giyim konusunda da hassas noktadır.
Özellikle dış kıyafetlerimize çok dikkat etmeliyiz.
Üzerimize oturan,kemerli,renkli,pullu nakışlı albenili ferace, çarşaf dahi olsa tesettürün aslı, asla değildir.
Şartlarını yerine getirmeyen cilbap, cilbap olamaz ki?
Dışı feraceli, çarşafı şerifli hanım kardeşlerim. İçimiz dışımız islam olsun. Halimiz hareketlerimiz islam olsun. Hepsi bir bütündür.
Hedefimiz "Takva" da yarışmak olsun. Modada, süs de , gösterişte, lükste, yarışmak müslümam hanımlara yakışmıyor.
Ahir zaman, bulunduğumuz ortamlar, sosyal medya bizleri yanıltmasın. Bu mecrada gördüklerimiz bizleri kandırmasın. Tesettür adı altında oynanan oyunlara gelmeyelim.hataları görmezden gelir,hafife alırsak zamanla yaşanılan hayatı islam zannederiz ve kaybederiz.
1 kez yaşama hakkımız olan bu dünyayı kaybedersek, ebedi hayatıda kazanma imkanımızı kaybetmiş oluruz.
Gelin nefsimizi yenelim!
Şeytana kulaklarımizi tıkayalım.
Hala cilbap giymeden dışarı çıkıyorsak, yada cilbabımız tesettürle uzaktan yakından alakalı değilse vakit kaybetmeden bu eksiğimizi tamam edelim. Yanlışımızı düzeltelim.
Namahremin gözlerinin önüne kendimizi sergi etmeyelim.müslüman kadın kıymetlidir. Her gelen geçenin onu görmeye bakmaya dokunmaya hakkı yoktur.
Gel!
İslamın sana verdiği kıymeti ziyan etme. Kendini kıymetsizleştirme!
Şimdi bir karar ver ve tepeden tırnağa İslama bürün 🌾
91 notes · View notes
munzevinur · 8 months
Text
Kim tesettürün hakkını vermezse Allahü cc tealanın emrettiğini göre giyinmezse kıyâmet günü Ben davacıyım... Madem hakkını vermiyeceksin giyme takma kardeşim.. Nıye Hz. Fatıma annemın Hz. Hatıce annemın Hz Meryem annemın adını lekelıyorsun... Bu kişi ben dahi olsam. DA-VA-CI-YIMMMMM.
15 notes · View notes
teneres · 3 years
Text
TESETTÜR HAKKINDA
Nur Suresi`ndeki bir âyette Allah (azze ve celle) "Kadınlar, başörtülerini, yakalarını örtecek biçimde başlarına örtsünler." (Nûr, 24/31) emrini vermiştir. Bu âyetten daha sonra gelen "Ahzâb" âyeti ile de Allah "Ey Nebi, kendi hanımlarına, kızlarına ve mü’min kadınlara: Dış elbiselerinden (cilbablarından) üstlerine giymelerini söyle; (bu) onların, (hürriyet ve iffet sahibi olarak) tanınmaları ve (her türlü taciz ve) eziyete uğramamaları için en uygun olanıdır. Allah Gafûr ve Rahim’dir." (Ahzâb, 33/59) emrini vermiştir. Işte daha sonra gelen bu "cilbab" âyeti, önceki ile aynı şeyi anlatmış olmayacağına göre, birincisinde anlatılan başörtüsüne ilâve bir örtü ve elbise emrediyor demektir. 
Tefsircilerimiz bize cilbab`ın nasıl giyildiğini ve uygulama biçimini de anlatırlar. Meselâ:
Ibnü`l-Cevzî el-Hanbeli: Başlarını ve yüzlerini örterler.
Ebû Hayyân: "cilbablarını idnâ etsinler" ifadesi, bütün bedenin örtülmesini anlatır. "Üzerlerine" denmekle de yüzleri kastedilmiştir. Çünkü Cahiliyyet Döneminde kadınların açık olan yerleri yüzleri idi.
Ebu`s-Su`ûd: Kadın cilbabı başına atar, ve kenarını da göğsüne sarkıtır. Bu âyet; kadınlar herhangi bir sebeple çıkarlarsa, yüzlerini ve bedenlerini örterler anlamına gelir.
Süddî de: Bir gözleri hariç, bütün yüzlerini kapatırlar, demiştir.
Ibn Kudâme el-Hanbeli: Cilbab (giyilmeyerek) entari üzerinden kuşanılır.
Muhammed Ibn Sirin: Ubeyde es-Sem`ânî`ye cilbabın niteliğini sordum: Bir çarsaf alıp kuşandı. Başının tamamını kaşlarına kadar örttü. Sol gözünü açık bırakarak yüzünü de örttü: (İşte cilbab böyle kuşanılır demiş oldu)
(bk. Zâdü`I-mesîr V/250; Ebu`s-suûd VI/81; ibn Kudâme, el-Mugnî I/602; Ebû Hayyân, el-Bahru`l-muhît V/250; Sabûnî, Ravâyi N/283, 381.)
Elmalılı Hamdi Yazır, âyette geçen: "cilbablarını sarkıtsınlar, yaklaştırsınlar" ifadesini anlattıktan sonra şunları ekler:
"Bu açıklamada da iki şekil vardır: Birisi, kaşlarına kadar başlarını örttükten sonra, büküp yüzünü de örtmek ve sadece tek bir gözünü açık bırakmak. (Bizler yetiştiğimiz zaman validelerimizin tesettür tarzı bu idi) Ikincisi de, alnının üzerinden sıkıca sardıktan sonra burnunun üzerinden dolayıp, gözlerinin ikisi de açık kalsa bile, yüzünün ekserisini ve göğsü tamamen örtmüş bulunmakdır. ( Hicri 1310`da Istanbul`a geldiğim zaman, Istanbul hanımlarının, bir peçe eklemek ve elde açık bir şemsiye bulunmak şartıyla tesettür tarzları da bu idi)
(Elmalılı, Hak Dinî Kuran Tefsiri 5/3928)
18.yy Osmanlı dönemi Bağdat Müftüsü İmam Alûsî şunları söyler:
"Sonra bilesiniz ki, bana göre günümüzde ileri düzeyde (müreffeh) hayat süren bir çok kadının, evlerinden çıkarken, üst elbise olarak giydikleri örtülerde (cilbab olamayacakları gibi), gösterilmesi yasaklanan zinetler türündendir. Çünkü bunlar nakışlı desenli ve göz alıcı giysilerdir. Bana göre erkeklerin, kadınlarına böylece çıkma izni vermeleri, bundan hoşlanmaları ve kadınlarının yabancı erkekler arasında bu şekilde dolaşması, gayret, yani övülen kıskanma azlığındandır. Bu, yaygın bir musibet halini almıştır. Böyle yaygın musibet haline gelen şeylerden biri de, kadınların, kayınbiraderlerinden sakınmamaları, kocalarının da buna aldırmamaları, hattâ çoğu zaman da bunu bizzat kandilerinin emretmeleridir... Bütün bunlar Allah`ın Resûlü`nün müsaade etmediği şeylerdir. Lâhavle ve-lâ kuvvete illâ billah..."
Şükri Alûsî, XVNI/146
Islâm alimleri kadının avreti ve elbisesi ile ilgili olan bütün âyet ve hadisleri göz önünde bulundurarak kadın elbisesi için aşağıdaki özelliklerin şart olduğunu belirlemişlerdir:
"Cilbab" âyetinde anlatılan biçimde bütün bedeni örten bir elbise olmalıdır. Ince ve şeffaf olmamalıdır: Çünkü giyinmekten maksat, bedeni göstermemektir. Halbuki seffaf bir elbise vücudu gösterir, hattâ bazan daha câzip hale getirir. Dolayısı ile bu tür bir elbise giyen bayan "zinet yerlerini göstermesinler" emrine uymuş olmaz. Resûlullah Efendimiz, ince bir elbise ile yanına giren baldızı Esma dan yüzünü çevirmiştir. (Ebû Dâvûd) Âişe annemiz, ince bir başörtüsü ile gördüğü Abdurrahman kızı Hafsâ`nın başörtüsünü yırtmış ve ona kalın bir başörtü örtmüştür. (Ibn Sa`d, Tabakât 8/71-72; Muvatta` Libas 6) O zamanın imkânları ve kalın iplikleriyle örülen kumaşlar ince sayılabileceğine göre, günümüzde özellikle ilgi çekmek için yapılan şeffaf bezlerin durumu daha iyi anlaşılır. Dar olup, vücut hatlarını belli etmemelidir. Dar elbise giyen kadını Rasulullah Efendimiz çıplak saymış ve cehennemlik olduğunu bildirmiştir. (el-Câmiu`s-sağîr 332) Yine Efendimiz (s.a.s.) bazı "giyinik çıplak" kadınlardan söz etmiş ve bunların Allah`ın lânetine ugrayacaklarını ve Cehenneme gireceklerini bildirmiştir. "Giyinik çıplak" terimini Serahsî: "İnce elbiseler giydiklerinden dolayı çıplak gibi olan kadınlardır", diye açıklamıştır. (İmam Serahsi el-Hanefi, Mebsût VNI/155)
Hz. Ömer, Halife iken halka dağıttığı bir çeşit elbisenin, vücut hatlarını belli edeceği için kadınlara giydirilmemesini emretmiştir.(İmam Beyhaki N/234-35; İmam Serahsî, Mebsût 10/155)
Kadının vücut hatlarını dışarı vuran elbiseye bakmak o uzuvlara bakmak sayılmıştır.
İbn Âbidin el-Hanefi; " uzuvların şeklini belli eden elbise, kalın olsa ve cildi göstermese bile yasaktır" demiştir.
Elbisenin kendisi de süslü olmamalıdır. Çünkü kadınların yabancılara zinetlerini göstermeleri âyetle yasaklanmıştır. Allah Rasûlü kendisine bîat eden kadınlardan, cahiliyye kadınları gibi, zinetlerini göstererek çıkmamaları üzere biat almıştır.
(İmam Taberî 1/79; Heysemî, Mecma`uz-zevâid 6/42)
19 notes · View notes
Photo
Tumblr media
I Məzhəblərin, uydurma hədislərin qadını insan kimi yox, kölə kimi təsvir etmələri bu mövzunun daha aktual olmasına səbəb olur. Bildiyimiz kimi sünni və şiə dinində qadın yarım varlıqdır, dini və ağlı əskikdir. Bütün sınaqlar, təcrübələr, iyrənc əməllər tarix boyu qadın üzərindən edilmişdir. Allah isə Quranda qadın və kişinin tam bərabər olduğunu dəfələrlə vurğulayır. İnsanlar elə bilir ki, qadının örtünməsi qapqara əba geyinib, üzünə də niqab taxıb gəzməkdir. Ərəb adət-ənənəsini din deyə yeridənlər bunu belə aşılayıblar insanlara. Əvvəla qeyd edim ki, mən qadının hicab taxmağına, qara geyinməyinə, lap üzünü də örtməyinə, əllərinə əlcək geyinməyinə bir söz demirəm özü bilər, amma bunu İslamın əmri kimi etmək və fərz olduğunu iddia etmək, Allah adına yalan danışmaq sayılır. Az qala hicabı imanın şərti kimi təqdim edirlər ki, hicab qadının qeyrətidir, iffətidir və s. deməklə hicab taxmayan qadınlarda da qorxu formalaşdırmağa çalışırlar. Bu mövzunu araşdırdıqda hicab, qara maska, qadını aşağılamaq, onu cəmiyyətdən ayırmaq, evdən bayıra buraxmamağın haradan gəldiyini görmək mümkündür. Dəyişdirilmiş İncildə bu mövzuda nümunələr verəcəyəm. Korintlilər 14:34. Qadınlarınız kilsələrdə səssiz olsun, çünki danışmaqlarına icazə yoxdur. Müqəddəs Qanunun bildirdiyi kimi itaətkar olsunlar. Korintlilər 11:6-9. Əgər qadın örtünmürsə saçını kəsdirsin. Amma qadın üçün saçını kəsdirməsi və təraş edilməsi utanc vericidirsə, başını örtsün. Bir kişi isə Tanrının şəkili və ihtişamıdır, başını örtməli deyil, çünki kişi qadından deyil, qadın kişidən yaradıldı. Kişi qadın üçün deyil, qadın kişi üçün yaradıldı. Timoteyus 2:11-15. Qadın səssizlik və tam bir təslimiyyət içində öyrənsin. Qadının bir kişiyə dərs verməsinə və kişi üzərində hakim olmasına icazə verməyin, amma səssizlik içində olmasına icazə verin. Çünki əvvəlcə Adəm, sonra isə Həvva yaradıldı. Aldanan da Adəm deyildi, qadın aldanıb günah işlədi. Qadın inanc, sevgi şərti ilə uşaq dünyaya gətirərək qurtuluşa çatacaqdır. (ardı rəydə) #quran #ayə #islam #iman #Allah #namaz #din #incil #qadın #hicab #təsəttür #çadra #cilbab #niqab https://www.instagram.com/p/CfGSPmTDwRM/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
el-bidayeh · 3 years
Photo
Tumblr media
Bizleri en büyük nimet olan İiSLAM ile şereflendiren, nasiplendiren RABBİMİZE (CC) binlerce kez şükürler olsun. İskilipli Atıf Hoca der susarım. Rabbim makamını âli eylesin. Amin #Tesettür-iŞer'i #Hicap #Tesettür #Cilbab #Ayet #Hanımefendi #Duruş #Mevki https://www.instagram.com/p/CTHdYROj_HC/?utm_medium=tumblr
2 notes · View notes
doriangray1789 · 1 year
Text
KARA ÇARŞAFIN KÖKENİ
Gericilerin bir kesimi çarşafın Ahzap suresi 59. ayetinde geçen cilbab olduğunu öne sürerler. Yalandır. Ahzap 59. Ey peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına hep söyle de cilbablarından (dış elbiselerinden) üzerlerini sımsıkı örtsünler. Bu onların tanınmalarına, tanınıp da eziyet edilmemelerine en elverişli olandır. Bununla beraber Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. Cilbab, dış elbisedir ama çarşafla ilgisi yoktur. 2 parça değil, tek parça gömlektir ve kadınlar kullanabildiği gibi erkekler de kullanır. Erkeklerin kullandığına dair hadisler de vardır. İşte biri: (Cilbabı [gömleği] haram olan erkeğin namazı kabul olmaz.) [Bezzar] Araplarda ne İslam öncesinde ne de İslam’ın ilk dönemlerinde çarşaf giyildiğine dair hiçbir bilgi-kayıt yoktur. Eski din kitaplarında da nafaka olarak verilen giysi listelerinde çarşaf geçmez. Dolayısıyla çarşafın İslam’a çok sonra girdiğinde bir şüphe yoktur. Çarşafa Osmanlı’da 19. Yüzyılın sonlarında rastlanmaya başlanır. Yani Anadolu Müslümanlarında çarşafın tarihi 150 yılı bulmaz. İlk olarak Tanzimat döneminde hacca gidenlerin İranlı hacılardan görerek getirmeleriyle ülkeye girmiştir. Ancak başlangıçta tutulmamış ve din çevrelerince bidat olarak nitelenmiştir. Zaman içinde çarşaf kullananların sayısında artış yaşanmış, 1870’lerde yaygınlaşmıştır. Sultan 2. Abdülhamit tarafından İslam’da yeri olmadığı ve çarşaf giyenin erkek mi kadın mı olduğunun anlaşılmadığı gerekçesiyle yasaklanmıştır. Ancak 1913’de Rumeli’deki Ortodoks ve Yahudilerin giyimlerinden alışkanlık kazanan muhacirlerin göçüyle yeniden yayılmaya başlamıştır. (Diyanet Vakfı İslam ansiklopedisi) Bununla birlikte ''çarşafın'' kökenleri Sümerler'e uzanır, Muazzez İlmiye Çığ, konuyu derinlemesine yazmış,.. Tarihte farklı algılanırmış şimdi bunları bilmeyen ''dine saldırı'' sanıyor, Dini Tanrıyı şekil ritüellerine sıkıştırmışlar devam ediyorlar, TEVRATI OKUDUYSAN BİLİRSİN... ÖRNEK: Çarşafın kökeni paganlara dayanır: Müslümanlara Yahudi ve Hristiyanlardan geçen çarşafın bu 3 dinle de ilgisi yoktur. Hristiyanlığa ve Museviliğe de paganlardan geçmiştir. Tevrat’ta peçe fahişe giysisi olarak anlatılır. Tekvin/38/14. Tamar üzerindeki dul giysilerini çıkardı. Peçesini örttü, sarınıp Timna yolu üzerindeki Enayim Kapısı`nda oturdu. Çünkü Şela büyüdüğü halde onunla evlenmesine izin verilmediğini görmüştü. 15. Yahuda onu görünce fahişe sandı. Çünkü yüzü örtülüydü. Tabletlerden ortaya çıkarıldığına göre Sümer-Akad döneminde tapınak fahişelerinin yani kutsal rahibelerin örtüleri çarşaf şeklindeydi ve yüzü, başı örterdi. O dönemde halk açık giyerken, fahişeler kapanırdı, aynı Tevrat’ta bahsedildiği gibi. Ta ki Asurlulara kadar. Asur yasalarından anlaşıldığı üzere, Asurlular tam tersini uygulamaya geçtiler. Fahişelerin açık olmasını, fahişe olmayan kadınların ise kapanmasını şart koşar.
Aynı Asurluların yaptığı değişiklik gibi zaman içinde Yahudiler ve ardından Hristiyanlar da giyim şeklini değiştirdiler ve örtündüler. İslam’da o yolu izledi. Suriye ve civarındaki gayrimüslim giysileri Müslümanlara da intikal etti ve günümüzde sanki hakiki Müslüman kadın giysisi çarşafmış gibi halka pompalandı. Öyle ki başörtülü, türbanlı hatta pardesülü kadının giyimini bile yetersiz görerek eleştirecek ve çarşafı dayatacak derecede yaygınlaştı.İLKEL çağlarda sihir ve büyü düşüncesi hákimdi. İnsanoğlu kadının çocuk doğurmasına akıl erdiremiyordu. Bunu gizli bir güç olarak yorumluyordu. Bu nedenle kadından hem korkuluyor, hem de ona saygı duyuluyordu.Öte yandan ilk çağda birçok alanda üretimi kadınlar başlatmıştı: İp, sepet dokuma, ağla balık avlama, toprak kap, ateş yakıp yemeği pişirme, tarak, kaşık, madeni eşyalar, boncuk, ilk hekimlik ve şifalı otlar gibi buluşlar kadının eseriydi. Kadının el üstünde tutulduğu "anaerkil" dönem binlerce yıl sürdü. Ne zaman insanoğlu doğal olayları kavramaya başladı, "büyü" bozuldu. Artık kadının nasıl çocuk sahibi olduğu anlaşılmıştı! Yetmezmiş gibi erkekler, üretim biçimini ve savaş aletlerini geliştirdi; din devleti, tapınak-saray-ordu biçimindeki erkek egemen örgütlenmesine yöneldi; kadının "saltanatına" son verdi!Yaklaşık 4 bin yıl önce Babil İmparatoru Hammurabi’nin kanunlarında kadının sosyal statüsü ilk kez yazılı yasa haline getirildi: "Kadınlar sokağa çıkarlarken başlarını açmamış olacaklardır." Bu kanun yeniydi, ama uygulama eskiydi. Sümer, Asur, Hitit, Urartu, Akad gibi site devletlerinde de benzer uygulamalar vardı. Kadını örtüye sokmanın temel nedeni, hür kadın ile köle kadınların birbirinden ayrılmasını sağlamaktı. Yani amaç, hangi kadının bir erkeğin koruması altında, hangisinin ise "kolay av" olduğunu göstermekti! Eski Anadolu kültüründe olan bu örtünme anlayışı, dünyanın çeşitli topluluklarında da vardı. Onlar genellikle meseleyi mitolojik öykülere dayandırıyorlardı. Örneğin, Japon mitolojisinin kutsal kahraman Okikurumi, Aynular’a kültür ve uygarlığı öğretmek üzere tanrıların cennetinden yeryüzüne inmişti. Cennete dönmeden önce Aynular’dan bir kadınla evlendi. Karısına, yiyecekleri kabile halkına dağıtma görevi verdi. Ancak bunun için de bir koşulu vardı; hiç kimse karısının yüzüne bakmayacaktı. Yani örtünecekti!Çarşaf, önce Hititler’de ortaya çıktı. Bu konuda, Ankara/Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde pişmiş toprak bir kabın üzerindeki resim bize önemli bilgi veriyor. Kutsal evlilik töreninde, tanrıçayla, tanrı adına kralın evlenmesi için yapılan ayini anlatan resimde tören sırasında gelin tanrıça, günümüzdeki çarşafın birebir aynısını giyiyordu. Ve ne yazık ki, kendine güvenli, rahat, buyurgan tavırlı kralın karşısında, edilgen, teslimiyetçi duran bu kara çarşaflı tanrıça gelin, Sümer’deki kendine güvenli tanrıça karakterinden hayli uzaktı. Kadınlar artık örtüye sokulmuştu. Önceleri görünen saçlar zamanla görünmez olmuştu
Tumblr media
10 notes · View notes