Tumgik
#esaretler
fikret-i · 2 years
Text
Tumblr media
İnsanın her şeyden bağımsız olmak isteyen yönü var. Çekip gitmek istiyor bazen. İstiklaliyetini sınırlandıran işini, servetini, memleketini, dostlarını hatta ailesini dahi pranga olarak görüyor. Kalbinin kaldıramadığı, aklının söz geçiremediği çıkmazlarından uzaklaşmak istiyor. Lakin metaları onu bırakmıyor. Rahatsızlık hissettiği kalplerden, hallerden, bakışlardan, sözlerden kurtulmak istese de nafile. Kim başarabilmiş ki? Kim muvaffak olmuş gitmek kararında. Gittiği yerlerde özgür mü olacak sanki. Yeni esaretler, bağlılıklar hep peşinde. Masallarda olur ancak azığını omuzlayıp, heybesini sırtlayıp mutlu mesut yol alan karakterler. Üstad Said Nursi'nin de dediği gibi: "İnsan ipi boğazına sarılıp istediği yerde otlamak için başıboş bırakılmamıştır" İmtihan edilecek. İmtihanı hep rahat geçmeyecek. Elbet prangaları da olacak, esaretlikleri de...
Fikret İ
57 notes · View notes
seslimeram · 6 months
Text
Tükenmiş Umutların Meseli
Tumblr media
Umudun tükendiği yerde ol hayatın karanlık bir sis perdesinin ardına rehineliği kesinleşir. Tümden, doğrudan, eksiksiz kılınan bir cendere içerisinde mutlak olarak var edilmiş olan tahakküm ve tehdit döngüsünde umut perişan edilmektedir behemehal. Baş efendi, onun yancısı baş faşist, beraberlerindeki zümrelerin kurumsallaştırdığı yenilendiği bildirilen ol devlet, yeni yüzyıl metaforu ve bütünüyle o karanlığı mihmandarı olagelen bir yapımı tam ve eksiksiz ihtiva eder. Her hamle biyopolitik bir tahakküm nesnelliğini bildirir. Bir biçimde demokrasi tahayyül olunanın ötesindeki bir linç erimi ile bertaraf olunurken tüm o cerahatin yaşatıldığı bir zemin bina olunur. Cerahat güncellenirken hayatın belirgin bir cendereye rehineliğinin yol haritası da meydana çıkar. Yenilenen ülke tiradı zikredilirken hayatın berhava olunması gayretine devam olunandır. Her hamle, eylem, yönelim buna içkindir, bununla ilintildir. Umudun perişanlığın da ötesinde bir mahva taşınması gailesinin var ettiği eşik her zaman aşina olunan devletin yurttaşına bakışını da özetler. O tekil hattın üstünde karanlığın hegemonyası güncelleniyor. Eylem, karar, zulme dönüşen her hamle ile ümit bu karanlık hegemonyaya rehin ediliyor. Duraksamadan var edilmiş her eylemle bu tahayyül gerçekliğimiz kılınıyor.
Yeni yüzyılı karşıladığı, cumhuriyetinin yüzüncü yıl eşiğinden geçtiğini bildirirken bir ülke, sınırının içini de dışını da bir örnek kılınan bir cerahatle sınamasının meselesidir iş bu satırlar boyunca aktarmaya, defaatle yinelemeye çalıştığımız. Ümidin harap viran bir meseleye dönüştürüldüğü zeminde hakkaniyet çoktan bir kenara atılırken nelerdir mesela bunlar diye sual edecek olacaktır. Bir zamanların değil kurulduğu günden bu yana ülkenin asli sorunlarından birisi olagelen, yüzleşmekten imtina edildikçe açıktaki yaraların daimi bir biçimde kanamaya devam ettiği Ermeni meselinden bahis açılabilir.
Yüz sekiz yıldır ne ileri, ne geriye gidebilmiş olagelen bir akıl tutulması içerisinde önce onlar başlattıların ötesine geçmeyen, sınırımız içerisinde gül gibi yaşıyorlardı, isyan etmeseydiler ile marazi uydurmaların refakatinde süre giden hengame içinde unutturulan insani kırım misal ümit meselinin nasıl boşa düştüğünü de deklare eder. Uzun uzadıya Ermeni yazmaya artık hiç lüzum kalmadan, birkaç sosyal medya ortamında zaten yerli yerine oturmamış olagelen o nefret / bir dolu hınç / kin kusa duran tahayyüllerle birlikte ümidin nasıl berhava edildiği meselini az çok anlayabilirsiniz. Daha yeni Artsakh, Nagorno Karabağ’ın yok edilmesini, tehcirin orta yerinde çıkagelen izlenim görünümlü yaftalamalar, Türkiye sınırlarından tam bir istekle savunulan tahayyüllerle tehcir / soykırım / yok etme arzusunun (onca inkar edip durulanın) nasıl gururla savunulduğu bütün meseli de açıklayacaktır, kendiliğinden, az çok okuma / yazması olana.
Ötesine geçelim, Rum’un ki aralıksız Adalar meselinden tutun da, Kıbrıs’taki tıpkı alenen yaftalanıp yok edilmiş olan o Artsakh halkının bir benzeri yaşama gayretinin karşı karşıya getirip durduğu iki devletin arada sırada var ettiği yıkıcılık dolu güncellik misal yüz yıllık olagelen akımın her nasıl ümidi tecrit ettiğini de gösterir. 6-7 Eylül 1955’ten, 20 Dolar 20 Kilogramlık yükle birlikte tehcir edilmeye kadar aralıksız cumhuriyet rejimi için hedefin ta kendisi kılınan bir başka halkın tezahürü, var ettiği / bildirdikleri de mi bir şeyleri artık anlatmaz. Öylesine laf olsun diye değil doğrudan idrak edilemeyecek kadar afaki bir kinin bilendiği, yeniden imal edildiği zeminde ötekisine karşıtlığı her anlamda yönlendirerek, dur durak nedir bilmeden yaşanması imkansız bir sahneyi imal edip, bir zahmet şuradan öteye gider misiniz halleriyle, alttan üste, sağlı sollu bir girdapla tahakküme esaretle var edilmiş hınç alma çabalarıyla Rum’un da memlekette kelaynak sürüsü kadar kalmasından da misal bir ümit kırımı okunabilir. Kimi sevmiştir ki sahiden bu ülke, toprak parçasını tam olarak yönettiğini zanneden zevat, baş amirler, memurlar, şu ve bu titrin ardından esip gürleyenler. Sahiden soruyor musunuz?
Umudun bir biçimde bambaşka bir şekilde o karanlığın sis perdesi ardına rehin edildiği Kürd sorununa ne denebilir peki? Bu toprak parçasında yaşamaları rastlantısal kılınmış o Hristiyanların ötesinde bir de buralı sayılan, gel gelelim her defasında haklarından biraz daha, biraz daha denilerek törpülenen, eksik kılınan o Kürd halkının yaşadıkları mesela biraz da olsa bir şeyleri aksettirir mi? Sınırlandırmalar, hak gasplarının yanında tacizler ve tehcirler, bir dolu yıkım, aralıksız şiddetle birlikte var edilmiş ayrımcılığın ortasında kalakalan bir halkın durumu da mı bir şeyleri aksettirmez. Kırk küsur yıllık bir yapının varlığını öne sürüp, duraksamak nedir bilmeden şiddeti besleyip büyüten kendileri olmasına rağmen inatla ötekileştirici, yaftalayıcı, hakir gören ve sonlandırmaktan gayrı hiçbir amacı var etmeyen benimsemeyen Türklük ile hangi sorun ne zaman çözülebilir ki sahiden? Yıldırı / terörü imal edip, aşağı yukarı bir asırdır birbirinden beter eylemlerle ol yarayı kanatmayı sürdüren, bununla birlikte biz etle tırnak gibiyiz bahsini zikredebilen bir yapımın sunacağı şeyde umut söz konusu edilebilir mi? Bitmiyor, tükenmiyor dediğimiz o nefretin sınırlarında hayata hiç ama hiçbir kimselere sahiden ihtimal var mıdır, düşünür müydünüz?
Mezopotamya Ajansından Emrullah Acar’ın haberini aktaralım: “Türkiye'nin Kuzey ve Doğu Suriye'ye yönelik saldırılarla savaş suçu işlediğini belirten Berîtan Sarya, “Egemen devletlerin ajandasında da Özerk Yönetimi güçten düşürmek ve kendilerine bağımlı hale getirmek var" dedi.
İçişleri Bakanlığı yerleşkesinde yer alan Emniyet Genel Müdürlüğü’ne dönük 1 Ekim'de gerçekleştirilen saldırının ardından Kuzey ve Doğu Suriye’yi hedef alan Türkiye’nin saldırıları devam ediyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın konuya dair 4 Ekim’de yaptığı açıklama sonrası başlayan saldırılarda fabrika, hastane, okul, baraj, su, elektrik ve petrol istasyonu ile rafinesi gibi birçok tesis, üst ve altyapı dahil en az 110 bölge insansız hava araçları ve savaş uçaklarıyla bombalandı. Saldırılar sonucunda ise 2 milyon insan, hastanesiz, susuz, elektriksiz ve doğalgazsız kaldı. Rojava’ya dönük 4 gündür aralıksız süren saldırıların yanı sıra Mexmur Mülteci Kampı'nda bulunan bir camiinin dün bombalanması sonucu da bir anne ve 2 çocuğu yaralandı. Gazeteci Berîtan Sarya, yakından takip ettiği gelişmeleri değerlendirdi.
‘Savaş Suçu İşleniyor’
Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük saldırıların uzun yıllardır sürdüğünü belirten Sarya, Ankara saldırısının artan saldırılara “bahane” yapıldığını söyledi. Saldırıyı gerçekleştirenlerin Kuzey ve Doğu Suriye’den geldiği iddiasının Demokratik Suriye Güçleri (QSD) ve HPG tarafından yalanlandığının altını çizen Sarya, “Bizler biliyoruz ki bu eylem olmasaydı da Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük saldırı planları vardı. Zaten saldırılar oluyordu. Ancak şimdi daha kapsamlı yürüyor” dedi. Saldırılarla sivil yaşam alanlarının hedef alındığına dikkat çeken Sarya, doğrudan altyapının hedef alınmasının savaş suçu olduğunu söyledi.
Saldırılarla Amaçlanan Ne?
Saldırıların asıl amacının “Kürt soykırımını tamamlamak” olduğunu belirten Sarya, şöyle devam etti: “Kürtleri katliamdan geçirmek yine Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ni tasfiye etmek istiyorlar. Serêkaniyê ve GreSpi işgal harekatlarından sonra toplarla, zaman zaman lokal kara saldırılarıyla, SİHA ve savaş uçaklarıyla bölgeyi sürekli hedef alsa da yeni bir işgal harekatı geliştiremedi. Gücüne güvense ve konjonktürel olarak bir fırsat görse bunu da yapacak. Gerçekten Kuzey ve Doğu Suriye petrolleri Erdoğan’a dert oldu. Bu bölgeyi işgal edip petrolleri de sömürmek istedi, istiyor. 2019 yılında Birleşmiş Milletler’in (BM) Genel Kurulu’na petrol ve işgal haritasıyla çıkmıştı. 2020’de bizzat kendisi Putin’den Kuzey ve Doğu Suriye’deki petrollerin QSD kontrolünden çıkarılıp birlikte kullanmayı teklif ettiğini söylemişti. Bu hedefinde başarılı olmadı. Mevcut saldırılarda petrol tesislerinin nasıl hedef alındığını görüyoruz. Özerk yönetim ve QSD’ye dönük bir kara propaganda yürüten Şam yönetimi ve Rusya’nın da bu konsepte direk payları var. Ancak Türkiye’nin petrol istasyonu ve kuyularıyla, tahıl ambarlarını hedef alması sadece Kuzey ve Doğu Suriye’yi değil tüm Suriye’yi etkileyecek. Çünkü Şam alanlarına da petrol ve tahıl gitmeyecek.”
Uluslararası Güçlerin Rolü
Saldırılara karşı uluslararası kamuoyunun sessizliğine tepki gösteren Sarya, yaşanan insanlık suçlarına karşı gerekli mekanizmaların işletilmediğini söyledi. Saldırılara ABD, Rusya ve uluslararası koalisyon güçlerinin de ortak olduğunu belirten Sarya, “Onay veriyorlar. ABD, Rusya, Şam hükümeti, uluslararası koalisyon güçleri, saldırıların gerçekleştiği yerlerde ama sessizliğe bürünmüş durumdalar. Türkiye’ye ait insansız bir hava aracı düşürüldü ancak yapılan açıklamada kendilerini korumaya dönük bir uygulama olduğu belirtildi. Hakan Fidan 3’üncü taraflarla ilgili bir açıklaması vardı. Düşürülen insansız hava aracı buna bir cevap olabilir. Ancak kesinlikle bölge halkını korumaya dönük bir müdahale değil. Çünkü 4 gündür onlarca SİHA saldırısı yapıldı, yapılıyor. ABD ve Rus üstlerinin çevresinde yer alan sivil yerleşim yerleri hedef alınıyor. Buna karşı bir tepki, açıklama yok. Sadece kendilerini aklamaya dönük açıklamalar yapıyorlar” dedi.
‘9 Ekim Komplosu İle Bağlantılı’
Saldırıların PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük 9 Ekim 1998 tarihinde başlatılan uluslararası komplonun 26’ncı yılına girdiği günlere denk getirilmesine dikkat çeken Sarya, “Şuan bölge çapında 3’üncü Dünya Savaşı’nın final aşamaları yürütülüyor. Her gücün kendi ajandası, çıkarları var. Savaşın ikinci aşaması Sayın Öcalan’a dönük komployla başladı. Bir İmralı işkence sistemi oluşturuldu. Sayın Öcalan bu sisteme karşı 25 yıldır büyük bir mücadele veriyor. 31 aydır hiçbir haber alınamıyor. Kürt soykırım planları bu tecritle bağlantılı olarak tavan yapmış durumda. Bugün yapılan saldırılar da komplo ile bağlantılı. Türkiye tarihinde soykırımlar var. Ermeni soykırımından tutalım Süryani ve Rumların soykırımdan geçirilmesi biliniyor. Yüzyıldır Kürt soykırımını tamamlamak istiyorlar ama tamamlayamıyorlar. Karşılarından bir direniş geleneği var. Sayın Öcalan üzerinden tecridin ağırlaştırılması, medya savunma alanlarına yapılan işgal saldırıları, Kuzey ve Doğu Suriye’de yeni yaşamı hedef alan saldırılarla Kürt soykırımını tamamlamak istiyorlar” ifadelerini kullandı.
'Halkın Direnme Kararlılığı Var’
Bölge halklarının saldırılara karşı alanlara çıkarak tepkisini dile getirdiğini belirten Sarya, “Arabı, Kürdü, Türkmeni, Ermenisi, Asurisi, Çerkezi ile tüm halklar alanlarda saldırıları ve komployu protesto ediyor ve direniş kararlılığını ifade ediyor. Ki sıfırdan Rojava devrimini başlatan bu halk, ağır saldırılar altında yaşam ve siyasi sistemini örgütlemiş, kadın özgürlüğünü sistemleştirmiştir. Kadın özgürlük paradigması Rojava’da yaşamsallaştı. Bunu ağır saldırılar, ambargo ve kuşatmalara karşı direnerek yapmıştır. Bu günde bunu yapma gücü ve kararlılığına sahiptir. İnsanlar hiçbir şeyleri yokken canlarını ortaya koyarak, direndiler ve pes etmediler. Bugün saldırılar Rojava’ya ekonomik olarak büyük zarar verdi ama halk yine teslim olmayacak. Rojava halkının direnme kararlılığı var” diye belirtti.
Saldırılara karşı askeri bir direniş de olduğuna dikkati çeken Sarya, “Rojava güçleri saldırılara meşru savunma temelinde cevap veriyorlar” dedi.
‘Kobane Ruhu İle Mücadele’
Bir diğer amacın DAİŞ’i canlandırmak olduğuna işaret eden Sarya, “Türkiye’nin kendisi DAİŞ zaten. Kobanê direnişinde 6-8 Ekim serhildanının çok etkisi var. Şimdi aynı ruhla Rojava’yı savunmak gerekiyor. Tecride karşı mücadele etmek gerekiyor. Türkiye’nin ajandası soykırım, Özerk Yönetimi yıkmaktır. Egemen devletlerin ajandasından Özerk Yönetimi güçten düşürmek ve kendilerine bağımlı hale getirmek vardır. Bu noktada Kobanê ruhu ile mücadele herkesin sahip çıkması gerekiyor. Kürtlerin dostu olan herkesin Kuzey ve Doğu Suriye ile dayanışması gerekir. Bu dayanışma her alanda sürdürülmeli. Ekonomik olarak Rojava ile dayanışmak için kampanyalar düzenlenebilir” diye belirtti.”
Bütünüyle var edilmiş olanın gerçekliği zaten bir dolu cümleden daha hakkaniyetli bir hal ve istemle olanı biteni aksettiriyor. Beritan Sarya’nın aksettirdiği detaylarda saklanmış ol hakkaniyet bir biçimde Kürd halkının, tüm öteki addedilenlerle beraberce kurduğu imece yaşam isteminin de kökten yerle yeksan edilmesi gayretine dikkattir. Türkiye’nin attığı her adımda bir kere daha hayattaki var olma ihtimallerini sıfırlama çabasını görmek söz konusudur. Onca zamandır ulaşılamamış olagelen cerahatli işgal / sürekli taarruz ve sindirme hamlesinin kaçıncı evresidir misal Rojava’da var edilenler. Geçici denilip halen toprakların işgal altında tutulduğu Kuzey Suriye’nin kalanında cihatçılarla el ele kol kola gezinen bir ülke yönetiminin, verebileceği tek bir iyi gün bahsi var mıdır, kalmış mıdır tüm o Mezopotamya halklarına, sahiden! Pazartesi günü yapılan saldırı sırasında, siviller yaralanır. “Türk savaş uçakları Dirbesiye'nin Bişeri köyünü bombaladı. Tarlada çalışan 5 işçi yaralandı. Uçaklar ayrıca Amude ile Dirbesiye arasındaki Hamdun köyünü de bombaladı.” Bütünüyle birbiriyle içkin / doğrudan yok etme isteminin sunduğu eşiğin ol korkunçluğu karşısında sesiniz çıkıyor mu?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: In The Northeast Syrian Kurdish City Of Qamishli – Rodi SAID – Reuters via Council On Foreign Relations
2 notes · View notes
lancelotsir · 1 year
Text
SANCI
Gök yarılıp içinden meteorlar evine de düşse, tek malvarlığın aracın yangınlar içinde kül de olsa, hayattaki en sevdiğin kişi bir trafik kazasında can da verse, bir gece ansızın gelen depremin enkazından son anda da kurtulsan; sabah seni bekleyen hayata geri dönmek zorundasın. Toplumun sana biçtiği ama senin kendi seçimin sandığın personanı seçecek, hayata karışacaksın. Patronunun kendi emelleri için emir buyurduğu görevleri yapacak, öğle yemeğinde 59 yaşındaki aşçının bulunduğu noktaya olan öfkesini her bir pirinç tanesine işlediği lapa pilavı yiyecek, yıpranmış bedenin ve ruh halinle adına hedef dediğin esaretler için çabalamaya devam edeceksin.
Sayısız tekrar ve tecrübeyle beraber tüm bu çaresizliklerin sonucu olarak kişinin istemsizce vardığı tek nokta duyarsızlaşmak. Fakat bu; öyle yanan bir evin yanından geçerken elindeki suyu yola dökmek gibi bir duyarsızlıktan ziyade, saatlerdir üstünde oturduğu için uyuşan ayağının üstünden kalktıktan sonra gelen karıncalanma ve ağırlaşma hissiyle beraber, o sırada ayağına batmakta olan yerdeki sivri çöpü bile hissetmeme şeklinde bir duyarsızlaşma. Yani bir şeyler oluyor, oluyor ama ben artık ne olduğunu anlayamıyorum kardeşim.
Düşünceler, duygular her gün birer birer bedenimi terk ediyor. Olaylar karşısında hissizleşiyor, sadece et ve kemikten bir hal alıyorum. Üzerine derin analizler yapabileceğim eylemler yok artık. Sanat, sepet, estetik kaygılar ve ideolojiler... piramitte bile değiller artık.
artık ne bir savaşçısın, ne atın var ne gürzün / uzunca bir kırık kılıçtır artık hüzün / o denizler, o kuşlar, dağladığın yaralar / bunca kancıklığın hiçbirine değmedi
10 notes · View notes
justafreaks · 1 year
Text
"Peygamberler, padişahlar, krallar... hepsi zamanı geldiğinde teslim etti ruhlarını. Kimi bir kılıçla, kimi bir okla, kimi bir darbeyle, kimiyse yanlış seçimlerle. En büyük kaybedişler kazandığını sanana gelir. En büyük esaretler özgür olduğunu sananı bulur. En büyük intikamlar insanı defalarca vurur. En uzun yollar gidecek yeri olmayanlarındır. Kaybolduğunuz bu zifiri karanlıkta apaçık ortadasınız, prenses. Çektiğiniz tetik sizi vurdu, gözlerinizi açın! Bitti sananlardır başlayanlar! Hayat bir sahneyse, molanın tadını çıkar!"
4 notes · View notes
doomsdayangelworld · 1 year
Text
Peygamberler, padişahlar, krallar, hepsi zamanı geldiğinde teslim etti ruhlarını. Kimi bir kılıçla, kimi bir okla, kimi bir darbeyle, kimiyse yanlış seçimlerle. En büyük kaybedişler, kazandığını sanana gelir. En büyük esaretler, özgür olduğunu sananı bulur. En büyük intikamlar, insanı defalarca vurur. En uzun yollar, gidecek yeri olmayanlarındır. gözlerinizi açın. Bitti sanılanlardır başlayanlar! Hayat bir sahneyse molanın tadını çıkarın. Birinci perde bitti, ikinci perde başlamak üzere.
0 notes
wisperaaa · 2 years
Text
Tumblr media
Esaret onun gibiydi tekti yalnızdı
Hayatsız ama hayat dolu gibiydi
Ölüydü ama diriydi
Toprak gibiydi
Hiç olmadığı kadar acımasız ama temizdi
Saftı
Esirdi onun kalbindeki aşk
Tutkuydu yoğundu ve tutsaktı
3 notes · View notes
f123456 · 2 years
Text
En azından burada var beni gören
yoksa cidden görünmez olduğuma inanacaktım
4 notes · View notes
foggygoatee · 2 years
Photo
Tumblr media
Susturulduk çarpık sokaklarda.
Sustuk, bağırdığımızı anladılar.
1 note · View note
dief2ru · 3 years
Text
Herkesten özür dilerim ben -baris-ama-yikik- barış diye biri yok arkadaşlar hepsi yalandı sadece sudeyle böyle bi şey yapmak istedik ben reelden arkadaşıyım.Onun sevgilisi yoktu üzülüyordu bizde barış diye birini yarattık fotolar fln fakeydi haklısınız kaç aydır kaçmaya çalışıyorum sudeye deac olalım dedim (@demonykitty) yok inanmaz bu salaklar deyip devam ettirdi.
Yapılan şhiplemeler ben yapmışım gibi gösterildi sude yaptı onları ben rb yapıp çıkıordum diğer herşey sudeye emanetti nys uzatmak istemiyorum kalbini kırdıklarım varsa özür
@onebadgal @deackralicesiaq @nerwilla @bidebayilistiyorsaniremcim @sondal @selcat
@noneofyourbusineess
@maiaxlun @esaretler @ve-bittim @gunestekikar @yabisiktirgit @kafanizisikeyim @silays @ulanmal @ucantabak @lutfenbeyninizikullaninn @harcaniyoruz @viskikafasi @covion @isilcicekk fazla hatırlamıyorum siz rb yaparsınız görürler 🤐
65 notes · View notes
uzaydakaybolan · 2 years
Text
Tumblr media
537 km ~ @esaretler 🖤
24 notes · View notes
ve-bittim · 3 years
Note
Ff
@demonykitty @dief2ru @esaretler @zikkiminnkarekoku @gunestekikar @civcivler-firarda @pssikolojikdeli @yalnizlikomurboyu @tavsanlar-firarda @darwinsizgumball @pesindeyim @sikintiyim @melooderler
39 notes · View notes
gokkusaginda · 3 years
Text
Hiç uğraşmıyoruz canım
Tumblr media
@aanngeel @esaretler @oylesinebirisude
29 notes · View notes
zumruduankabilinci · 3 years
Photo
Tumblr media
'Ben bir bedenim,' bu varoluş oyununa giriş şifresidir. Bütün varlıklar ilk olarak bu düşünceyi edindiler ve sezgisel 'ben' hissi, sadece beden ve şartlanma haline geldi. 'Ben bir bedenim, eylemleri yapanım ve düşünceleri düşünenim inancı, varoluşta bedeli en yüksek olan kavramdır, çünkü özgürlüğü esaretle değiştirir. Esaret altında olma düşüncesi ve hissi, bize o zaman zihin aracılığıyla tanıtıldı ve biz de ona kandık. Fakat sen bu durumdan çıkabilirsin. Bu oyunun dışına çıkmanın 'Ben varım' hissi olarak, burada bedenin içinde kim veya ne vuku bulur? 'Ben' nedir; onu ortaya çıkarmayı gerçekten dene ki böylelikle onun hakkında çok net olabilesin. 'Ben' hissi, ki o senin için son derece doğal bir histir, gerçekte bir nesne olabilir mi? Ve eğer öyleyse, onu algılayan ne? O da algılanabilir mi? Bunun üzerine derinlemesine tefekküre dal. Bu, bütün bilgelerin özgürlüğe geçiş yaptıkları kapıdır. Mooji-Beyaz ateş-13 #mooji #aydınlanma #bilgelik #buda #enerji #ermiş #farkındalık #huzur #kuantum #maneviyat #meditasyon #mürit #mürşid #öz #rehber #rehberlik #ruhsalgelişim #ruhsallık #sağlık #satsang #spiritüellik #şifa #uyanış #üstad #yol https://www.instagram.com/p/CUNNRT1MjBI/?utm_medium=tumblr
17 notes · View notes
bengeceninafrasi · 3 years
Text
Peygamberler, padişahlar, krallar
Hepsi zamanı geldiğinde teslim etti ruhlarını.
Kimi bir kılınçla, kimi bir okla, kimi bir darbeyle,
kimi ise yanlış seçimlerle.
En büyük kaybedişler,
kazandığını sanana gelir.
En büyük esaretler,
özgür olduğunu sananı bulur.
En büyük intikamlar,
insanı defalarca vurur.
En uzun yollar,
gidecek yeri olmayanlarındır.
Kaybolduğumuz bu zifri karanlıkta,
apaçık ortadasınız prenses.
Çektiğiniz tetik sizi vurdu,
Gözlerini aç.
Bitti sananlardır başlayanlar
Hayat bir sahneyse molanın tadını çıkar.
Birinci perde bitti,
İkinci perde başlamak üzere.
24 notes · View notes