Tumgik
#ev hayat dolu
kitaplardangelen · 11 days
Text
Didem Madak kimdir??
Tumblr media
Edebiyat sahnesinin çiçekli ve anne kokan şiirlerinin güzel kadın şairi, Didem Madak’ın hayat hikayesidir....
Didem Madak, 8 Nisan 1970’de İzmir’de doğar. Annesi Füsun, Madak doğduktan 6 yıl sonra şiirlerinde bahsettiği ‘uzun siyah saçlı kız’ Işıl’ı dünyaya getirir. Öğretmen olan anne babaları ile birlikte çok mutlu olan bu iki kız kardeş aynı zamanda çok iyi arkadaştırlar.
“Işıl çocuktu o zaman, ben de öyle,
Mevsim kesin yazdı, karpuzdan feneriyle,
Hani her çocuğu başka bir çocuğa yaklaştıran bir şarkı vardır ya,
Kıyıya yanaşan bir gemi gibi.”Zorluklarla geçen çocukluk yılları
Didem Madak’ın çocukluğu fırtınalı geçmiştir. 12 Eylül döneminde babası okul müdürüyle tartıştığı için Uşak’a sürülür. Fakat annesi Füsun Hanım’ın tayini çıkmadığı için kızlarıyla birlikte Burdur’da kalır.
Ülkenin çok karışık bir süreçten geçtiği bu dönemde yalnız kalan Füsun Hanım ve kızları korku dolu günler geçirir. Füsun Hanım bir gün, geceleri onları uyutmayan arka bahçedeki mısır yapraklarının hışırtılarını engellemek için bıçakla hepsini yok eder.
Madak’ın her şiiri yaşanmış bir anıdır… Bu olayla ilgili de şu dizeleri yazmış defterine;
“Sen bir çocuk romanı annesi ol isterdim.
Ölü mısır tarlaları hışırdıyordu
Ve kalbimde çıngıraklı yılan sürüleri
.Diye başlayan bir çocuk romanında.”
Annesini kaybettiği (onu şiire iten) yıllar
Didem Madak 13 yaşındayken, henüz 38 yaşında olan annesini beyin kanseri nedeniyle kaybeder. Madak’ın zorlu günleri başlamıştır.
“Ölen her kadın için şiir yazdım. Onları Muc’a evin karşılığında verdim,
Çok ucuza.
Artık bütün üzgün oluşlarımın adı: Anne!”
Füsun Hanımın ölümünden kısa bir süre sonra babası ikinci evliliğini yapar. Bu evlilik artık Didem ile babasının arasına bir duvar örmüştür.
“O günleri hatırlayınca Edip Cansever’in şu dizesi gelir aklıma: ‘Bir azarlamayla ölümü düşünen çocuklar gibi…’ Bir azarlanmayla ölümünü düşünen çocuklar gibi.” Hayatın elini beline koymuş sinirli bir üvey anne gibi bizi azarladığını ve kardeşimle el ele tutuşup hayallerden balkonumuza sığındığımızı hatırlıyorum.”
Bu olay sonrasında babası için de tabii ki birkaç dize yazmıştır Didem Madak;
“Babam…Çıkarılmış bir adam bütün fotoğraflardan.
Kader neydi sanki o zaman,
Masada açık unutulmuş Turuncu kulaklı bir makastan başka…”
“Yaşasaydın, hayatının ortasına Güller yığan bir adam olsun isterdim babam.”
Bir gün Işıl’la oturup annesinden onlara bir şey kalmamasından yakınırken, teyzeleri onlara hayatlarını değiştirecek birkaç hediye verir. Bu hediyeler el yazması bir şiir defteri ve Varlık Dergisi koleksiyonudur. Bu andan sonra Didem Madak şair olur işte…
Üniversite yılları ve ilk evliliği
Tüm yaşadıklarını kaleme dökmeye başlayan Madak Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne başlar. Üvey anne ve babasıyla yaşadığı evden ayrılmak istediği için kendince bir yöntem bulur. Birinci sınıfta tanıştığı biriyle gizlice evlenir, evden ayrılır ve okulu bırakır.
“Ardımda kırık bir ayna Üvey anneleri hayatımın. Batsın diye güneşe tempo tutan o kız çocuğu… Evden kaçışımın pembe spor ayakkabıları vardı. Hüzün neydi sanki o zaman Artık kullanılmayan dikiş makinası annemden kalma.”
Evden kaçışı sonrasında çok zor dönemler geçiren Didem Madak, birçok farklı işte çalışır geçimini sağlamak için. Genç yaşta yaptığı evliliği pişmanlıkla sonuçlanır ve boşanır. Boşandıktan sonra maddi sorunlarla boğuşur ve bir bodrum katında yaşamaya başlar. Bu eve taşındıktan sonraki halini “Birden yazmaya başladım.” diye ifade eder.
Bodrum katında yaşadığı tüm zorlukları anlatır şiirlerinde. Bir söyleşide “Rutubete dayanıldığı sürece şiir yazmak için çok iyi yerler.” diye bahseder bodrum katından.
Didem Madak, bu dönemde çok yalnız kalır. Kardeşi Işıl, sadece süt ve çikolata yiyerek ayakta durduğunu, hayattan memnun olmadığını, hiçbir şeyin istediği gibi gitmediğini anlattığını söyler.
Didem Madak, üç yıl boyunca kaçar sevdiklerinden. Yakın arkadaşı Müjde Bilir bir röportajda onun kaçışını şöyle anlatıyor: “Didem beni bir akşam aradı ve annesini özlediğini anlattı. Taksiye binip bana gelmesi için ikna ettim. Geldiğinde mahcup ve çekingendi. Anne şefkatine duyduğu özlem derinden belli oluyordu. ‘Çok mutsuzum’ dedi. Ertesi gün buluşmak için sözleştik. Ancak Didem gelmedi. Didem’in evine gittiğimde duvara iliştirilmiş bir not buldum. ‘Sevgili Müjde, Maviş Anne içimden hiçbir şey söylemeden gitmek geldi. Seni seviyorum. Dün gecenin şiiri zaten yazılmıştı, ben sadece kaleme alacağım.’”
Müjde Bilir için yazdığı şiirde şöyledir;"İki kendim varmış maviş anne
Biri benmişim biri mutsuz
Ben ölürsem maviş anne, mutsuz için dünyanın bütün sabahlarına bir bilet al.
Ben ölürsem mutsuza iyi bak! ""Kadınlık kimliğimden sıyrıldım"
Sonraki üç yıl boyunca Madak’tan haber alınamaz. Sadece kardeşi Işıl’ın yanına gider ara sıra. Gidişlerinden birinde Işıl’ı çok şaşırtır. Örtünmüş olarak çıkar karşısına.
“Örtündüm ben… Her şeye karşı… Kadın kimliğimden de sıyrıldım. Bu beni rahatlattı.” der.
Didem Madak, bu dönemde tasavvufla ilgilenir. Kardeşi Işıl Madak’ın bu dönemiyle ilgili “Çok umutsuzdu. Kapanarak bu durumdan bir çıkış yolu bulacağını umdu. Ablam o dönemden inanarak kurtuldu. Yoksa kayıp gidecekti. Hukuk Fakültesi’ni de bu dönemde bitirebildi.” der.Bu durumu da şiirlerinde şöyle anlatıyor şair:
“Allah benim çaresizliğimdi, artık konuşabileceğim kimsem kalmadığı için konuştuğumdu.”
Çok şey yaşadığı bu dönemi “Ah’lar Ağacı” şiiriyle anlatır:
“Ben acılarımın başını
Evcimen telaşlarla okşadım bayım.
Bir pardösüm bile oldu içinde kaybolduğum.
İnsan kaybolmayı ister mi? Ben işte istedim bayım.
"Grapon Kağıtları"
Bu dönemde kardeşi Işıl, ‘İnkılap Kitapevi 2000 Şiir Ödülü’ yarışmasından bahseder.
Didem Madak bununla ilgilenmeyince kendisi bütün şiirlerini toplayarak yarışmaya gönderir. Üstünden bir süre geçtikten sonra “Grapon Kağıtları” dosyasının yarışmayı kazandığı haberi gelir.
Didem Madak, bu süreçte internette şair ve avukat olan biriyle tanışır. Şair olmasından çok etkilenerek bu adamla buluşur. Günün sonunda genç adam bir şiir yazmalarını teklif eder. Adam, ikinci buluşmada kendi şiirini okur. Sıra ona geldiğinde ise Didem şu şiiri okur;
"Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca Alt katında uyumayı bir ranzanın
Üst katında çocukluğum...
Kâğıttan gemiler yaptım kalbimden
Ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı.
Aşk diyorsunuz,
Limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!"
“Kadın kimliğine geri dönüş”
Ödül töreni için İstanbul’a giden Madak, yarışma öncesinde örtüsünü çıkarır.
Bu bir nevi onun tabiriyle “kadın kimliğine
geri dönüş” sayılabilir.
Didem Madak, ödülünü aldıktan sonra İstanbul’da yaşamaya başlar. Bir süre sonra
eşi Timur ile evlenir ve 3 yıl sonra kızı Füsun’u dünyaya getirir.
Anne kokan şiirleriyle veda ettiği yıllar
Kızının doğumundan sonra şiir yazamayan Madak tıpkı annesi gibi kansere yakalanır.
24 Temmuz 2011'de yani 41 yaşında kolon kanseri nedeniyle yaşamını yitirir.
Didem Madak’ın ödül töreni sırasında tanıştığı arkadaşı Şükran Yücel’e gönderdiği e-postadaki metin şöyledir:
“Canım Kızım Sana mektup yazacağım.
Çünkü artık başka bir şey yazamıyorum.
Bu konuda pek de dertli değilim doğrusunu istersen. Sen bana belki bugüne kadar yazdığımdan başka türlü bir yazı yazmayı öğretirsin. Kendimi bir sonbahar ağacı gibi hissediyorum.
Mutlu bir sonbahar ağacıyım ben.
Yere düşen yapraklarımı eğilip topluyorum. Saçıma tutuyorum. Bakın yakışmış mı diye soruyorum. Sonra yaprakları havaya savuruyorum.
Ben iki kişilik bir kabilenin me isimli kölesiyim. Çünkü sen acıktığında me diye ağlıyorsun ve bu ismimi seviyorum reis! Canım kızım, cehaletimden şair oldum…
Annesizlikten.
Sen sakın şair olma!”
"Anlatarak bitiriyorum hayatımı
Bilmiyorum başka nasıl bitirilir bir hayat.
Bir çiçek çizdim bu akşam avucuma,
İsmini her şey koydum.
Simli ojeler sürdüm yanlızlıktan sıkıldığımdan,
Müsveddesi gibi şimdi tırnaklarım,
Yıldızlı bir gecenin"..
Didem MADAK
8 Nisan 1970 Doğum Günü Anısına
Sevgi, saygı ve rahmetle
Mekânın CENNET Olsun GÜZEL İNSAN
37 notes · View notes
nurludolunay · 4 months
Text
Finale çalışıyım diye hızlı hızlı eve geldim dolma sarıyorum şimdi hayat süprizlerle dolu
20 notes · View notes
sermerii · 2 months
Text
MUTLU OLMAK İÇİN
1. Bol su için.
2. Kahvaltıda çok, öğle yemeğinde orta, akşam yemeğinde az yiyin.
3. Ağaçlarda ve bitkilerde yetişen yiyecekleri daha çok, fabrikalarda üretilen yiyecekleri daha az yiyin.
4. Hiç bir şeyi içinize atmayın.
5. İbadet ve dua için zaman ayırın.
6. Her gün en az 10 dakika sessiz olarak oturun.Tefekkür edin.
7. Düzenli uyuyun.
8. Her gün 10-30 dakika yürüyüş yapın. Ve yürürken gülümseyin.
9. Hayatınızı başkalarınki ile karşılaştırmayın. Onların seyahatinin nasıl olduğuna dair hiçbir fikriniz yok.
10. Kontrol edemeyeceğiniz olumsuz düşüncelere sahip olmayın. Bunun yerine enerjinizi şu an için harcayın, nefes aldığınız her anın kıymetini bilin, keyfine varın.
11. Sadeliğin güzelliğini keşfedin.
12. Hayatı çok da ciddiye almayın. Fâni olduğunuzu unutmayın.
13. Kıymetli enerjinizi başkaları hakkında konuşarak boşa harcamayın.
14. Sû-i zandan kaçının.
15. Kıskançlık, çekememezlik zamanın boşa harcanmasıdır. İhtiyacınız olan her şeye zaten sahipsiniz.
16. Geçmiş meseleleri unutun. Kişilerin geçmiş hatalarını hatırlatmayın. Bu durum mevcut mutluluğunuzu bozar.
17. Hayat, birisine kin duyarak zamanı boşa harcamak için çok kısadır. Kimseden nefret etmeyin.
18. Geçmişinizle barış yapın ki, şimdiki zamanı bozmasın.
19. Hayatın bir okul olduğunu ve öğrenmek için burada olduğumuzu unutmayın. Problemler, cebir dersi gibi gelip giden, ancak aldığımız derslerin bir ömür boyu devam ettiği eğitim programının bir parçasıdır.
20. Daha fazla gülümseyin ve pozitif olmaya çalışın.
21. Her tartışmayı kazanmak durumunda değilsiniz. Aynı fikirde olmasanız da, anlaşın.
22. Ailenizi sık arayın.
23. Her gün diğerlerine iyi bir şey verin. Gülümseme, teşekkür, iltifat, yardım, destek, moral...
24. Herkesi her şey için affedin.
25. 70 yaşından büyük ve 6 yaşından küçük kimselerle vakit geçirin.
26. Her gün en az 3 kişiye gülümseyin ve tanımadığınız birine SELÂM verin.
27. Başkalarının sizin hakkınızda ne düşündüğü ile ilgilenmeyin.
28. Doğru olanı yapın, yanlışlarınız için de pişman olmayın. Ne oluyorsa ya da olmuyorsa, hayrımıza olduğu içindir!
29. Faydalı, güzel veya neşe dolu olmayan her şeyden uzak durmaya çalışın.
30. ALLAH her şeyi iyileştirir, şu an fark etmesek de, yaşadığımız her şey iyiliğimiz içindir.
31. Bir durum iyi veya kötü olsun, nasılsa değişecektir. Durumu kabullenin.
32. Nasıl hissederseniz hissedin, kalkın, giyinin ve ortaya çıkın. Kendinizi eve kapatmayın.
33. En iyisine henüz sıra gelmedi.
34. Sabah canlı olarak uyandığınız için ALLAH' a şükredin.
35. Maneviyatınız daima mutluluğunuzdur. Hislerinizi önemseyin. İnanın, dua edin, gerekeni yapın ve gerisini ilahi akışa bırakın...
Prof. Dr . Nevzat Tarhan
15 notes · View notes
acid-gramma · 1 month
Note
ya ben çok utanıyorum sorunlarımı paylaşmaya ama madem herkes anlatıyor 😔
nej ben 23 yaşındayım ve hiç ilişkim olmadı
hiç date e bile çıkmadım
bunun sebebini her zaman kimseye ilgi duymadığım ve derslere odaklandığım için diye düşünerek kendimi kandırırdım ama
gerçek şu ki ben kendimi hiç beğenmiyorum ve kimsenin de beni beğenmeyeceğini düşünüyorum
arkadaşlarım güzel çekicisin diyor ama neden kimse benden hoşlanmadı o zaman şuana kadar? ya da neden yakınlık kurmadı?
arkadşım artık erkeklerin yüz yüze yakınlaşmadığını söyledi ama bilmiyorum
derdini skeyim deme gerçekten çok üzülüyorum hep sorun etmediğimi düşünürdüm ama internette sürekli couple videolarına bakıyorum
burda anonlar bir sürü şey anlatıyor ve hiçbir şey yaşayamamış olmak zoruma gidiyor
özellikle son zamanlarda çok değersiz hissetmeye başladım ve utanıyorım ama sürekli ağlıyorum
kimsenin ilişkisine kötü niyetle falan bakmıyorum konu asla başkalarının var bende yok değil
sadece hiç bu şekilde bi sevgiyi ilgiyi deneyimlemedim ve şimdi de bunun eksikliği inanılmaz üzüyor
oturdugun yerden insanlarin gelmesini senden hoslanmasini teklif etmesini beklemek deluzyon biraz. ice kapanik gorunmez bi hayat yasiyorsan gorunmezsin. kaldi ki erkekler red korkusundan cok begendikleri insanlara bile ulasmaya tirsan canlilar sonucta gorunmez takilan mid birine kim niye gitsin. loto gibi herkeste sanslarini denemiyor ki bunlar. he ben cok sosyal biriyim kizli erkekli haftada 50 kisiyle bulusuyorum her ay 20 insan taniyorum surekli etkinlik ve toplasmalardayiz ama kimse bana ilgi duymadi flort etmedi yazmadi etmedi diyosan evet o zmn sorun sende olabilir, ya cirkinsindir ya gelen isaretleri gormuyorsundur. disarisi avcilarla dolu gercek anlamda, herkes ciddi duzgun iliski de istemiyor. takilip gecmek bile onlara cok + kazandiracagini dusundukleri icin kuduz gibi bosta kiz ariyor cogu. yani sonuc olarak. ben sosyal biri degilim eve gidip geliorm bana niye kimse yazmiyo niye iliskim olmadi... e kardesim nasil olsun zaten mantikli mi bu filmlerde mi yasiyoruz
18 notes · View notes
shevoi · 9 months
Text
hayatın kapanına parmak bastın ve tebrikler şimdi büyümeyi öğreneceksin.
senin ağır bir hastalık geçirdiğini yazdım reçeteye. bir iç savaş yaşadığını, kendine yenildiğini, ağladığını, çok ağladığını ve yalnızlığın kalelerini fethettiğini. senin birini özlediğini yazdım, ki bu bir cezadır sanma ki şifa. senin için dağ eteklerinde yetişen şaibeli bitkilerin havanda dövülmesini ve onları efsunlu tozlar gibi yüzüne serpiştirmen gerektiğini yazdım. tarih atmadım, sınır koymadım. günde üç kere demedim. aç karna tok karna fark etmez, geçmişini ziyaret etmeyi bırakman gerektiğini yazdım. hayatla yüzleşmeni. silleli bir tokat yemenin kaçınılmaz olacağını yazdım. saçların ve sakalların birbirine girmiş, onlara hadlerini bildirmen gerektiğini yazdım. kendini sevmeni, ömrün muzlu bir süt gibi azalabilir oluşunu yazdım. tekrar aşık olacağını ve tekrar bunun için pişmanlık duyacağını, geriye baktığında kimseyi aynı yerde göremeyeceğini ve senin de orada olmayacağını yazdım. kitaplarla barışmanı rica ettim, yazarları anlamanı, şairlerin yazdıkları şiirlerle seviştiğini bilmeni ve buna kuşkusuz inanmanı yazdım. kadınların birer fahişe olmadığını ve erkeklerin cehennemi boylayacağını, tanrının masumiyetinin bir ayetin gölgesinde kaldığını yazdım. gözlerinin feri sönmüş, yeni bir tane alman gerektiğini yazdım. ev alır gibi, araba alır ve yeniden bir şirket inşaa eder gibi. annenin yüzü gibi güzel, kardeşinin sesi gibi hayat dolu bir fer. sana kendini bulabilmen için gerekli olan her şeyi yazdım.
gece kollarını dolayacak bir ben bulamayınca yapman gereken tek şey kollarını kesmek, bunun için yapılacak başka hiçbir şey bulamadım.
30 notes · View notes
cansincanimsin · 4 months
Text
odamın balkonu olsun. balkonumda ışıklar olsun, yerde renkli minderler ve küçük bir kitaplık olsun. kedim olsun mırmır evde gezsin. pikabım olsun gün boyu plak dönsün dursun. sepetli bisikletim olsun eve dönerken bir buket çiçek koyayım sepetine.. sahile gideyim yaz akşamları. kulağımda kulaklık, kumsalda oturup gün batımını izleyeyim. motorsikletim olsun uzak mesafe yere gezmeye gideyim. üniversitede kulüplere katılayım sosyal olayım. çevremde sevilen biri olayım. arkadaşlarımla evde buluşalım saatlerce balkonumda oturup kahve içerek sohbet edelim. dertlerimizi konuşalım birbirimizden çekinmeden. gerçekten sevelim birbirimizi. sağlıklı, ciddi bir ilişkim olsun birbirimizi anlayabildiğimiz. pahalı ve gösterişli şeylerde gözümüzün olmadığı. 'gördüm de aklıma sen geldin:)' diye alınan küçük hediyeleşmelerimizin olduğu bir ilişki.. birbirimize karşı hep dürüst olduğumuz, saygı duyduğumuz, birbirimizde huzur bulduğumuz bir ilişki.. sessiz sakin, kaostan uzak, sevgi dolu bir hayat...
12 notes · View notes
kayipdolunay · 5 months
Text
Bataklık, ne kadar tuhaf bir yer öyle değil mi? Bir tarafta etraflarındaki bütün pisliğe rağmen yetişen, bütün güzelliği ile orada duran lotus çiçekleri. Bir tarafta ise kendi hayatlarında yaşadıkları kötülüklerle boğulmaları yetmezmiş gibi bataklıkta da bir tur boğulan ve sonunda hiçliğe karışacak olan kimsesizler. O kimsesizler denizde bile boğulmaya razıdır oysa, çünkü onlara göre boğulmak kaçınılmaz bir son hem de ertelenen bir son değil zamanı belli olan ve hiçbir şekilde ertelenemeyecek olan son... Denizin temiz suyunda boğulmak onlar için hayatlarında aldıkları belki de en şükür dolu nefes olacaktır. Evet nefes hem de boğulurken ne kadar ironik değil mi?
Belki de bataklığın bu kadar tuhaf olmasının, bir tarafta hayat verirken bir tarafta hayat almasının bir sebebi vardır. Belki de lotus çiçekleri kimsesizler için bulunuyordur orada... Orada boğulan kişilerin hayatlarında almadıkları çiçekleri bataklık en güzel şekilde bahşediyordur hayatı son bulanlara.
Lotus çiçeklerine ev sahibi, kimsesizlere ise mezarlık olan bataklığın içindeyim şimdi bende. Günden güne batıyorum bu pisliğe. Benim de mezarımda lotus çiçeğim olur mu acaba? Sanırım bunu hiçbir zaman öğrenemeyeceğim.
✒️ Meyus
9 notes · View notes
haziranzede · 6 months
Text
bazı insanlar temizlik işçisi. dünyaya temizlik yapmaya gelmiş..hayatı titizlikden ibaret. başka bir hobisi yok meşgalesi yok zaten vaktidir yok. ev temizlemekden misafirin önüne bir kek yapım çıkaramaz. herkesle kavgalı. millet onun evine gitmek istemez. temizlik yapmakdan başka işlere vakit bulamaz. bu ömre cana yazık değil mi? Ne bel kalı, ne siz kalır, kokudan astım olur ama titizlik yükünğ sırtından indirmez. gereksiz bir yüktür o. bu takıntısı ile hayatı kendine zehir eder sonra da hayat zor der.insanlar bana yardım etmiyor der. ınsanlar senin takıntına hizmet etmek zorunda değiller ki.
birde cimrilik buda insana inanılmaz bir yük. sürekli hesapla, sürekli kaygılan. ya cimri olupda mal biriktirip malını yiye bilen görmedim.bi sal kendini, sırtındaki yükü indir. Allah verene veriyor. sen ver , verdiğin vermese bile Allah sana verecek bu net bişey. vermeye, yedirmeye bak.
sırttaki bir diğer yük hasetlik..en iyi ben olmalıyım, kim ne yapıyorsa yapmalıyım, herşeyi didiklemeliyim, herşeyi araştımalıyın ve onları geçmeliyim..dostum sadece sırtında yük taşımakla kalmıyorsun yüreğinde bir kor taşıyorsun. yazık değil mi canına. sal kendini. bırak herkes iyi olsun. sende iyi çevresi olan vasat orta halli bir insan ol..inan daha çok ilerler ve daha çok sevilen biri olursun.
Allah gaddar değil, Allah bizim zannımız üzere onu bize sürekli sıkıntılar veren zannetmemizin sebebi gereksiz yüklendiğimiz yükler. inatla dört elle sarılmışız o yüklere. milletin sırtındaki küvesi boş koşuyor. ya biz sırtımız gereksiz yüklerle dolu.
insanlar birbiri ile açı yarıştırıyor. sne acı, sıkıntı çekmemişsin ondna diyor. ölmeden mutlaka çekeceğim diyor..yo çekmeden ölenlerde var. sen Allah'ı sürekli sıkıntı veren olarak tahayyül etmişsin ama Allah kuluna eziyet etmez. imtihan eder ama bu kadar yük yüklemez. sırtına yüklenen sensin. millet koçarken geride kalıp, hırçınlaşan sensin. herkesin imtihanı var ama millrtğn dilinde değil. atıyor kenara hayatına bakıyor. bakıyorumda çoğu saçmalığın nedeni bizim saçma sapan fikirlerimiz, takıntılarımız.
10 notes · View notes
bugunbirazleylayim · 8 months
Text
Az önce komşu geldi ev sahibim vefat etmiş gencecik kadın , kalp krizinden bir anda fenalasmis
Şok oldum resmen yaa kaç gündür aklımdaydı aramak neden erteledim aklım almıyor hayat ne kadar şaşırtıcı şekilde ilerliyor yaa
Çok ama çok üzüldüm hayat dolu şen şakrak bir insandı ölüm yakışmadı derler ya işte öyle
10 notes · View notes
mukofarmer · 9 months
Text
BİR TUNUS YOLCULUĞU
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
23 Temmuz 12.25 te uçağım var. Tunusa gidiyorum. Şaka değil !! Bindik bir alamete gidiyoz kıyamete . Millet Tunus'tan Türkiye'ye gelir, ben Türkiye'den Tunus'a gidiyorum. İnsanlar gider Mersin'e, mukaddes gider tersine işte. Hee bu arada neden gittiğimi söylemedim. AIESEC diye bir kurum var. O kurumun deniz ve besin kirliliğine yönelik olan projesi için gidiyorum. Yanımda kankim ceren var. Bir de sonrasında aynı proje için Ayşe diye bir kızla tanıştık. Bir de benim aklımın leylalığı tutmuş, yanlış uçak firmasına bilet almışım. Ceren ve Ayşe beraber uçuyor benden sonra. Ama havaalanında anlamıştım konfor alanımın inanılmaz dışına çıktığımı yarım saat havaalanında, uçağın içinde de bir saat fazladan bekledikten sonra. Agaaa uçak inince alkışlayan bir millet yani (!) Şöyle de bir sorunum var. O zamana kadar böyle şeylerle dalga geçerken, gitmeden hemen önce platonik olarak bir şeyler hissetmeye başladım. Çocuk belli olaylar sonucunda çok yıpranmış sanırım, hayatında birini istemiyor. Ama benim kalbim de beynim de onun ağırlığıyla dolu. Neyse biz yolculuğumuza dönelim. Abii bizim uçaklarda Türkçenin yanında İngilizce anonsta yapılır. Bunlar da öyle bir şey de yok, ne diyorlar onu da anlamıyorum. Bir de doldurmuşlar poşetleri, torbaları. Tabi onlara göre her şey ucuz olunca, Türkiye'yi sırtlanmışlar götürüyorlar. (Tunus Dinarı Türk parasının 8.5 katı) İki kadın oturuyor yanımda. Biri Türkçe biliyor, diğeriyle de İngilizce konuşuyoruz. O an anladım Türkiye'nin doğusu gibi bir yere gittiğimi, bana senin kıyafet orda sorun olabilir dediklerinde. Neyse geldik Tunus'a. Aman Tanrımm!! Hava 50 derece. Tanrı cehennemi Tunusa indirmiş sanırım. Bir şeyi bilmekle yaşamanın ne kadar farklı şeyler olduğunu o havayı görünce iliklerime kadar hissettim. Pasaport kontrolünden geçiyoruz. Bana gideceğim adresi sordular, bende bilmiyorum tabi. Aldılar pasaportumu, çektiler kenara. Orada beni bekleyen kimse yok, şarjım yok, şarjım olsa internetim yok. Yokta yok kısaca. Neyse birisi geldi anlattım derdimi, verdiler pasaportumu, saldılar sonra. Mülteci olarak kaçsam Türkiye'den Tunus'a kaçıcam sanki. Aldım bavulu, oturdum bir köşeye cerenleri bekliyorum. Ne zaman gelecekler, uçakları kalktı mı kalkmadı mı hic bilgim yok. Bir priz buldum biraz şarj ettim telefonumu, havaalanındaki wi-fi bağlandım. Cerenler geldi sonrasında. Daha havaalanında anladım, Tunus erkeklerinin bize karşı ultra bir ilgisi olduğunu. Belli durumlara karşı küfretmemek için zor tutuyorum kendimi. Aiesec ekibinden biri aldı bizi. Para çevirdik, hat aldık falan. Sonra bizi otogara gitmek için taksiye bindirdi. Bu arada burda toplu taşıma diye bir şey yok, her yere taksiyle gidiyoruz. Ama taksi de ucuz yani. Otogar denilen yeri gördükten sonra Allah bir şeylerin kıymetini anlamam için kabus falan gördürtüyor sandım. 22.5 dinara minibüs bileti aldık. Oturdum cam kenarına. Yol boyunca yüzüme inanılmaz bir sıcak rüzgar vurdu. Tüm yol içimden ırmağının akışına ölürüm Türkiyem söyledim. Beş saatin sonunda Sfax'a geldik. Bizi aldılar, kalacağımız eve götürdüler. Evi gördükten sonra ertesi güne Türkiye'ye uçak bileti bakmaya başladım. O an prensesliğim tuttu, normalde hiç öyle bir insan değilken. Ama bu durumda hoşlandığım çocuğun etkisi inanılmaz fazla. Tunus şartları da tuzu biberi. Normalde ceren çok daha aşko kuşkoyken, Tunus'ta ben de oldum tabiri caizse bir koç girl (koç üniversitesi aşko kuşko kızı). Ceren hala dalga geçiyor. Aileme söyledim durumu, bana tonla motivasyon konuşması yaptılar. Orda bulunma amacını hatırla, hayat sana her zaman koç veya Darüşşafaka konforu sunmayacak falan filan. Ayşe'de inanılmaz iç ve dış motivasyonu yüksek bir insanmış. O an bayağı sakinleştirdi beni. Bir duş aldım. Banyoya banyo demeye de bin şahit ister. Abi bir ülkede taharet musluğu yoksa zaten o ülkenin temiz olma potansiyeli biter benim gözümde. Daha sonra yattım yatağa günü kapattım.
11 notes · View notes
1sairbisikletle · 29 days
Text
Meursault'la Konuşmalar 25
Geçen gün ev süpürme öncesi odamı toparlarken aynanın önünün ne kadar karıştığını fark ettim. Daha doğrusu odada olduğum her gün her dakika farkında olduğum, sinirimi aşırı bozan düzensizlikle nihayet ilgilenecek bir modda buldum kendimi. Ayna boy aynası dolayısıyla önündeki kısım da yerden bir karış yukarıda. İnanılmaz toz oluyor ama odamda bunları koyacak başka yer de yok. Birkaç yıla evleniriz diye derme çatma kurduğumuz ve yıllar içinde bir türlü düzeni oturmayan öğrenci evimizde her şey gibi kremlerimi vs. de idareten yerleştirmiştim oraya zaten. Bu oda önceden kullanılmıyordu, annemler gelince yatılacak bir odaya dönüştürdük, biraz ablam kaldı sonra o diğer odaya geçince ben burayı sahiplendim. Hiç rahat değil yattığım yer ama evde bana ait bir alan kalmaması beni o kadar boğmuştu ki buna mecbur kaldım. Bunun da beni ne kadar öfkelendirdiğini seansta kabullendim, sonra doktor bu odayı kendime ait bir alana çevirmem için söz verdirdi bana. Dolayısıyla burası zaten bütün alanları ağzına kadar dolu bir oda. İki alan var, biri masanın kitap yığınlarından geriye kalan 30x120'lik boş alanı diğeri de o aynanın önü. Dolayısıyla oraya mecburum. Neyse.
Toz alırken bir gayret giriştim, her parçanın üzerinde biriken tozu tek tek sildim sonra yıllar önce cüzdan alırken kendime hediye paketi yaptırdığım için evde olan kutuyu vitrinin altından çıkardım içini oraya koydum, kutuyu da aldım ayna önü kozmetik kutusu yaptım. Hiç pratik olmadı ama aynanın önü düz değil boşluklu olduğu için hiçbir şey dengede ve düzende durmuyordu, şimdi en azından bir yerleri var ve düzenli görünüyorlar.
Tumblr media
Geçen gece gözümün biri uykuda diğeri açıkken aniden çiğköfte çekti canım ki hiç tükettiğim bir şey değildir. Uyuyamadım isteğimden. Tuttum sipariş verdim, gelince yataktan çıktım ağzıma bir tane atıp uyudum. Pisboğazlığımın depresyon aşağılara indikçe yukarı çıkması tesadüf mü, elbette değil.
Ramazanın başından beri 3,5 kilo vermişim gibi görünüyor. Spora devam ediyorum, onun etkisi muhtemelen ödem falan ondan bu kadar çok. Gerçi evdeki tartı güvenilir değil, belki de vermedim, hiç bilmiyorum.
Kızın biri geçen tivitırda kıvırcık nane çayı övmüştü, doktoru önermiş falan, biraz araştırıp influence oldum ve sipariş verdim. O arada chado'nun aylık sürpriz çay kutularına da abone oldum. Kimse bana hediye almadığı için kendime böyle sürprizler yapıyorum mecbur. Bu ayın kutusu geldi dün, çok tatlı ama içindekileri demleme ve keşfetme konusunda en ufak heves yok. Bir de çıkarıp demlemeye kalksam annem parayı boş şeylere harcadığım konusunda bir saat konuşacak. Otuz yaşında olmam ve yakın zamana kadar tek başıma evi çekip çeviriyor olmam dışında sorun yok. Kıvırcık çayı da üç gündür içiyorum inşallah vadedildiği gibi bir etkisi vardır.
Hiç çalışamıyorum. Sabah kalkıyorum akşama kadar kendimi bir şeylerle oyalıyorum. Akşam olsun diye bekliyorum sadece. Akşam çalışırım diyorum o da yok. Biliyorum bu bir lüks, çalışmama lüksüm var gibi görünüyor ama aslında sadece kaygım aşırı yüksek olduğu için böyleyim. Yoksa işler yığılıyor ve ay sonuna kadar bitirmezsem sonu hiç iyi olmayacak. Bir an önce kendime gelmem gerekiyor. Ben hiç böyle olmazdım, oruç açlık susuzluk konusunda çok etkilemediği için günlük rutinlerim pek bozulmazdı uyku dışında. Geldiğim hale bak.
Bugün çalışmamak için iftara bir saat kala temizlik videoları izlemeye başladım. İnsanlar leş gibi evleri çiçek gibi yapıyor kendilerine ait bir hayat kuruyorlar. Ben ise temelde bizim olan bu evi bir gram bile kendi evim yapamadım 8 yılda. Sebebi çok. Sonra yine "benim ne zaman kendime ait bir hayatım, evim, düzenim olacak" sorusu gelip bir yumru olarak oturdu boğazıma. Sonra ezan okundu çok şükür de soruyla baş başa kalışım yarıda kesildi.
Yıllar önce bir duvar yazısı çekmiştim, şöyle yazıyordu: Boş ver dün de sevilmemiştin. Bu ara aklımdaki sonsuz düşünceler hep bununla son buluyor: Boş ver dün de sevilmemiştin.
4 notes · View notes
huzursuzbacaksendromu · 2 months
Text
Psişedeki vahşi güçle ilişkinin koptuğuna dair duygu-tonlu belirtilerden bazıları nelerdir? Sürekli olarak aşağıda belirtilen yollardan birisiyle hissetmek, düşünmek ya da davranmak derin içgüdüsel ilişkinin kısmen zedelenmesi ya da sürekli yitirilmesi demektir. Sadece kadınların dilini kullanırsak, bu belirtiler şunlardır: Kendini had safhada yavan, yorgun, kırılgan, çökkün, kafası karışık, suskun, dizginlenmiş, heyecansız hissetmek. Kendini korkmuş, aksak ya da zayıf, esinsiz, cansız, ruhsuz, anlamsız, utangaç, sürekli kızgın, hafifmeşrep, sıkışıp kalmış, yaratıcılıktan uzak, bastırılmış, aklını yitirmiş hissetmek.
Kendini güçsüz, sürekli kuşku içinde, sarsak, tıkanmış, bir işin sonunu getiremez, yaratıcı hayatını başkalarına teslim eden, eş, iş ya da arkadaş seçiminde hayatın altını oyan tercihler yapan, kendi döngülerinin dışında yaşamaktan mustarip, kendini aşırı korüyucu, uyuşuk, belirsiz, mütereddit, kişiliğine uygun adımlar atamayan ya da sınırlar koyamayan biri olarak hissetmek.
Kendi temposunda ısrar etmeyen, çekingen, Tanrı’sından ya da Tanrılarından ayrı düşmüş, kendini yenilemekten uzaklaşmış, içgüdülerini yitirmiş biri için en güvenli yer olduğundan ev hayatına, entelektüelliğe, işe ya da tembelliğe çekilmiş biri olmak.
Kendi başına bir işe girmekten ya da kendini açığa vurmaktan korkmak; akıl hocası, anne, baba aramaktan korkmak; eksik çalışmasını bir başyapıt haline gelmeden önce sergilemekten korkmak; bir yolculuğa çıkmaktan korkmak; başkasına ya da başkalarına bakmaktan korkmak; koşmaya devam etmekten, durmaktan, yavaşlamaktan korkmak; otorite önünde sinmek; yaratıcı tasarılardan önce enerjisini yitirmek; ürkme, küçük düşürülme, endişe, uyuşukluk, bunaltı.
Başka yapacak bir şey kalmadığında dilini tutmaktan korkmak; yeniyi denemekten korkmak, karşı koymaktan korkmak, sesini yükselterek, karşı çıkarak konuşmaktan korkmak; midesinin bulanmasından, heyecandan midesine sancılar girmesinden, midesinin ekşimesinden, ortada kalakalmaktan, boğulmaktan, çok kolay uzlaşmacı ya da nazik biri olmaktan, intikam almaktan korkmak.
Durmaktan korkmak; harekete geçmekten korkmak; durmadan üçe kadar sayıp başlayamamak, üstünlük kompleksi, müphemlik hissetmek, ama yine de başka açılardan tamamen yetenekli, tamamen İşlevsel olmak. Bu saydıklarımız bir çağın ya da bir yüzyılın hastalığı değildir ve kadınların her tutsak almışında, vahşi doğanın her tuzağa düşürülüşünde, her zaman ve her yerde bir salgın şeklinde kendini gösterir.
Sağlıklı kadın tıpkı bir kurt gibidir: Sağlam, kunt, diri, hayat verici, konumunun bilincinde, yaratıcı, sadık ve göçebedir. Ancak vahşi doğadan ayrılmak kadının kişiliğinin zayıflamasına, bir hortlak ve hayalet halini almasma yol açar. Postu kolay deldiren, çelimsiz, sıçrayamayan, avlanamayan, doğuramayan, bir hayat yaratma yeteneğinden yoksun biri olmak için burada değiliz. Kadınların hayatı durağanlık içindeyken ya da can sıkıntısıyla dolu olduğunda, bu her zaman için Vahşi Kadın’ın ortaya çıkma zamanının geldiğini gösterir; ruhun yaratıcı işlevinin deltayı doldurmasının zamanıdır.
4 notes · View notes
emreey · 5 months
Text
Denizden çıktıktan sonra yarı çıplak şekilde Zümrüdüanka ya dönüştüm. (Bir nevi anka kuşu, dirilişe inancı). Hastalıklardan kurtuldum. Kötü alışkanlıklardan da kurtuldum. En önemlisi de kötü düşüncelerimi kurtuldum. Dünyama karşı bakış açım değişti artık görebiliyorum her herşeyi. Sırtımdaki hançer izler iyileşti yerine kocaman bir V şekli yara kaldı. (Sökülmüş kanat izi.)
Tengriden bana verdiği ceza buydu, belki saf bir ruhum var ve ben nefrete kapılmayacağım. Tekrardan o kanatlara kavuşmak için ellerimden geleni yapacağım. Bütün tanıdığım o insanlardan artık beklenti içinde olmayacağım. Hayatta çok şey istedim elde edemedim ama ben bu hayatta söke söke bütün kalpleri(istediğim şeyleri) alacağım.
Yeryüzüne indiğimde bütün nefret ettiğim insanlara karşı artık nefret dolu bakmayacağım çünkü yoruldum.. neyse ki akşam yine işlek caddesine uğrayayim bakalım bana ait olan ne var diye...
Simsiyahlar içinde (kot pantolon ve siyah gömlek ile) çevremde rengârenk dünyasına giriyorum belki de onlardan biri olmak umuduyla dalıyorum dünyasına. Bir yere uğramam gerekti bir dövmeciye. Enseme "2" numarası yazdırmak içindi. (Enseme bakınca siz hep ikincisiniz ben "1" numarayım.)
Gece yarısında açık barı görüp, bir bar tabureye geçip içeceğimi söylerken yanıma nikotin ve şeker koku karışımlı bayan oturup "aynısından isterim." diyip gözleri gözlerime bakıp göz bebeklerim büyümüştü." Hesabı bana yaz diye işaret ettim barmene.
- Gözlerine baktığımda hüzün görüyorum. Bunun sebebi var mıdır? diye sordu kadın.
+Gözlerime bakma göstermez içimi. Dudaklarımı aralanman gerekiyor dedim gülümseyerek.
- Öğrenmem için dudaklarını mi ilgilenmeliyim diyip burnuma doğru yaklaştı
+Hayır dedim. Kulağına doğru yaklaşıp, bana birkaç tatlı söz lazım. diyip, elimi jartiyerli diz kapağına atıp okşadım.
-Herhalde buralarda yabancısın. Ben buralarda yakın bir yerde oturuyorum istersen bu gece bana geçebiliriz dedi elini diz kapağındaki elime okşadı omuzuma doğru...
Eve geçtiğimizde salonda gramfonu içinde plak koyarken ceketini çıkardı mutfağa geçti bende salonda oturup sağa sola bakıyordum. En sevdiğim içecek kokusu burnuma geldi. Meraklanıp mutfağa uğradım. Göz göze gelip gülümsedi.
-"Kahve bağımlı olduğunu göz altı torbalardan belli ve bu gece bize uyumak yasak" dedi kadın.
+ Bunun için kahveye gerek yoktu aslında ama bunu sevdim. Adın nedir?
- Tek gecelik bir ilişki içinde adımı öğrenmene gerek yok. İstersen bana "Mavi kız" diyebilirsin. Ya sen?
+ Mavi kız? Öyleyse bana "Mavi kuş" diyebilirsin. Çünkü bir şarkı aklıma gelmişti " Mavi kuş ile Küçük kız" şimdi kendime yeni adı koydum.
Güldü "O şarkıyı bende biliyorum. "
Bardakları alıp balkona geçtik. Küçük tabureye ayaklarımı uzattım.
+Aslında bugün benim doğum günüm. Yeniden doğdum. Daha dün intihar etmeyi düşünürken yanımda binlerce hatta yüz binlerce insanlar geçti ve hiç kimse yüzüme bakıp tebessüm etmedi. Ölmüş bedenimi ziyarete gittiğimde bunu yapmamın bir anlamı yok demişti iç sesim. Bu yüzden bütün düşüncelerimi ölü bedenimi gömüp kendimi mezara atmışım. İç sesimi de denize döktüm ucuza gitmesinler diyeydi.
-İntihar etmenin sebebi ne diye tetikledi?
Gülümsedim. Bardağımı gökyüzüne kaldırıp "Hayat" dedim.
+ Aslında seninle konuşmak bana pek iyi gelmiyor ama iyi de olmaya çalışacağım.
- Bazı şeyler konuşunca iyi gelmeyebilir. Konuşmadan da iyi olabiliriz.
Elimdeki kahve bardağı masaya bırakıp, ellerimi tutup yatak odasına geçtik. :)
3 notes · View notes
Text
*hikayeler, yerler, olaylar önemli değil. bu herkesin hikayesi. iki kişi sahilde. vakit gece. birinin adı deniz. sarhoş oluyorlar. ve biri denizde kaybolmak istiyor. ölmek istiyor ona açıldıkça. ama hangi deniz. kalbim beni yağmurlu havalarda bırak. adını yağmurdan eksiltemiyorum. bir çocuk annesine koşamıyor öyle. parklarda denedim. bilerek kendimi attım, bacağımı kırdım koşsunlar diye gittim onlara taktım. olmadı. dizlerimden çocukluk aktı, kan sandım korktum hatta. ateşli hastalıklarım geldi aklıma, salıncaklarda krizlerim sallandı. yaşamak kendini daha çocukken salıncak demirlerine astı. gördüm, zorla gördüm ve kuma boğdum kalbimi. kaçtım. çok kaçtım. o kadar uzaklara gidiyor ki kimse eve dönemiyor bir müddet sonra. o sıralarda bir gizlenme yöntemi gibi yağıyor yağmur, gökyüzünden bir umutsuzluğun yıldız şekliyle hızlıca geçebilmesi için olduğun yeri bulutlar kapatıyor. ne kapatma ama ağzın gibi ağzımda. yağmur başlıyor sonra. ıslanmaya ya da korunmaya odaklanıyorsun. fakat hangisi olursa olsun fotoğraf makinesi gibi çalışmıyor bazı şeyler. odaklandıkça daha bulanıksın artık. o bulanıklıkta ömrün mahçup bir şekilde hızlıca geçiyor. tren ya da ambulans. bir hortum işte bu, toz duman bu. haplarla intiharı tercih etmiş birinin midesinden çıkartılan hortum gibi, içi kırgınlık dolu. içi karmakarışık. o hızda her yer toz duman olurken, kuma gömdüğün kalbin çıkıyor yerinden. bu kez tekrar asılmış bir yaşamak, ama boynunda. bu defa seni de öldürmek, seni de boğmak zorunda. üzgünüm, üzülünce yine yeni bir yağmur başlamak zorunda o sırada. dikkat etme. koskoca bir delirmişlik kalp şekliyle geçecek üzerinden, başını yerlere eğeceksin. eksilmiyor işte. eksiltemiyorum. böyle şeyler söylenecek. yağmurun içinde ıslak bir dikiş gibi adın. yağmurun içinde bir kaç damla kanı kimse fark etmez. böyle geçti diyeceksin hayat. böyle bitirdim günleri. böyle intiharları seçtim. hayatın akışındaki gizem bitti. artık olayları birbirine bağlamaktan yoruldu tanrının elleri. seni tesadüflere bıraktım. bırakırken çok yara aldım. adın kaç harfse o kadar kilometre bir kesik içimde. parkta içimde. yağmurda içimde. çocuklarda. anneleri de. delirmekte. bir tek kalbim uzak. bir tek artık o dönemiyor eve.
24 notes · View notes