Ghazal 14 | Love Poetry Hafiz Shirazi | اشعار حافظ شیرازی | گفتم ای سلطان خوبان رحم کن بر این غریب
Dedim ki: "Ey güzeller sultanı Sevgili; merhamet et şu garibe | Hāfız-ı Şîrâzî Dîvânı 14. Gazel
گفتم ای سلطان خوبان رحم کن بر این غریب
گفت در دنبال دل ره گم کند مسکین غریب
14rd Ghazal (sonnet from Persian) on Love, by the medieval mystic Great Sufi Poet Hafiz Shirazi (Hafez-e Shirazi) in English, in Turkish, in Urdu, in Arabic & more languages subtitles.
English Lyrics / Subtitle / Translation:
I said, “King of Grace! Pity this loner in the lane of dust.”
I heard, “He who follows his heart shall be finally lost.”
DİKKAT. Telefon ve elektronik cihazlarda yaygın olarak kullanılan sembollerle ilgili bir kardeşimizin yapmış olduğu çalışmayı sizlerin takdirine arz ediyorum...
😈 😇 👲 👺 🎅 🙏 👌 👍 👑 🎓🎎 🎃 🃏 👸 👼 💁 vs. vs.
Yukarıda gösterilen ve buna benzer işaretler; sublüminal mesaj dedikleri bilinçaltına yerleştirilen mesajlar ile benzerlik göstermektedir ve maksatlıdır.
Mesela;
👌 Satanizm sembolüdür.
✌Victory, Yahudilerin Zafer işaretidir.
🙏 Hristiyanların dua etme şeklidir.
👍 Budizmde selamlaşma manasına gelmektedir.
🎃 Cadılar bayramındaki uğursuzluğun sembolüdür.
🎓 Bu kep ise, Yahudilerin Profesörlüğünün işaretidir.
👑 Birleşik krallığının büyüklüğünü
Ve Kraliçe'nin üstünlüğünü ifade için kullanılır.
👼 😇 Hrıstiyanlıkta melek sembolüdür.
Samimi din kardeşim,
Onlar inançları gereği kendi düsturlarını dünyaya yayarken bunu insanlara kabullendirmek, benimsetmek veya bilinç altımıza yerleştirmek davası ile meşgul olurken; bizler de bilmeden onların davasına hizmet etmeyelim. Bize sunulan; iyi-kötü her şeyde Îman feraseti ile uyanık, Müslümanlık vakârı ile de seçici olalım inşaAllah.
Yahudilerin ve Hristiyanların kullandığı semboller
HADİSİ ŞERİF'i UNUTMAYIN
Hangi grubun geleneğini, adetlerini çoğaltır yayarsanız onlardansınız. (sav)
Her yaptığımıza dikkat,
Her yediğimize dikkat,
Her giydiğimizin üzerindeki desenlere dikkat etmek zorundayız.
Onlar BİZİM DİKKATSİZLİĞİMİZLE
BESLENİYORLAR.
*Çok önemli ve çok tehlikeli bir konu , lütfen uyanık olalım.*
📍📍📍 Bir çok kere üzerinde en az 10 kişiye bu mesajı gönder gönderdikten sonra 5 dakika içerisinde mucize göreceksin* " diyen mesajlar aldık.
Bu gelen mesajların nereden geldiğini hiç düşündünüz mü❓
Nereden geliyor nereye gidiyor❓
Ve bunu göndermekten maksat nedir❓
Ve hangi ülkeden türemiştir❓
Bu yüzden dikkatinizi bu konuya çekmek istedim.
İsrail Telaviv'de basılan News isimli gazetenin bir baskısında
İslamı nasıl küçük düşürürüz❔ Sonra nasıl İslama hükmedebiliriz❔başlığı altında şöyle yayınlanmış;
İsrail'de din işleri uzmanı Henri Luiz şu açıklamaları yaptı;
➡Bizim gece gündüz WhatsApp üzerinde İslamı müslümanların gözünde küçük düşürmek için ciddi bir şekilde çalışan yardımcılarımız vardır.
Ve devam ediyor; "Biz Arapça, Türkçe, Hintçe, Farsça ve dünyada müslümanların konuştuğu bütün dillerde beyanatlarda bulunuruz.
Bu mesajlarda Kuran'dan gerçek ayetler hadis-i şerifler ve Müslüman din alimlerinin gerçek sözlerini yazar sonunda da bu mesajı en az 10 kişiye gönder deriz. Şayet bu mesajı en az 10 kişiye gönderirsen 15 dakika içerisinde bir mucize göreceksin , bu konu tecrübeyle sabit ve kesindir deriz.
📍📍➡Özellikle zamanı kısa bir zaman için sınırlarız ki Müslüman ne bir mucize ne de hiçbir şeyin olmadığını görsün.
Ve anlasın ki Kuran, Hadisler ve din alimlerinin söylediği şeyler sadece hurafeden ibaret. Hepsi aldatma, hepsi serapmış. desin.
Böylece zaman zaman bu tarz mesajları tekrar tekrar göndeririz.
Bu tekrar neticesinde müslümanların imanını zayıflatırız. Bu şekilde müslümanların akidelerinde sarsıntı meydana getirerek onları dinlerinde hayal kırıklığına uğratırız. Artık anlarlar ki dinleri onlara aldatma ve seraptan başka bir şey vermiyor.*
İşte bu şekilde müslümanları kontrol altına alabiliriz.
📍📍📍
Makale burada bitti.
İşte bundan dolayı Müslüman kardeşim bundan sonra sana gelecek bu tarz mesajları imha et ve kimseyle paylaşma.
Bu konuyu müslümanları uyarmak için gönderebilirsin.
İsmim Bennuse Nur ama burda daha çok Nur adıyla anılıyorum. Anlamı tam net şekilde bilinmiyor. Doğumuma yakın annem rüyasında Abdülbaki Hz. Hanımını görüyor. Bunlar zikir ederlerken annemin elini tutuyor. Bir kızın olacak benim de bir kızım var. Adını Bennuse Nur koy diyor. Annem de bu ismi duyunca ben nasıl aklımda tutayım derken Bennuse Nur ismini zikrederek uyanıyor. Sonra ismimi hemen bir yere not almışlar. Ve öyle konulmuş. Hanımının meğerse kızı yokmuş oğlu varmış. Hayırlı seçilmiş diyorlar bir hocam bir ara kafaya takıp ismimi araştırmıştı. Farsça, Kürtçe ve Türkçe oluşumu "sen ve ben"dedi. Ama genelde Hayırlı ve seçilmiş diyorum.
Çarşaf sözcüğü dilimize Farsça “gece örtüsü” anlamına gelen çâder-şeb sözcüğünden geçmiştir. Peçe sözcüğünün ise Türkçe mi yoksa Farsça kaynaklı mı olduğu kesin değildir. Günümüzde birçok Müslüman, çarşaf ve peçenin İslamiyet’le birlikte ortaya çıkan ve Ahzap suresi 59. ayetinde sözü edilen “cilbab” olduğunu düşünürler. Oysa Arap toplumunda ne Cahiliye döneminde ne de Hz. Muhammed döneminde çarşaf giyildiğine ilişkin hiçbir tarihsel belge yoktur. Yine aynı şekilde fıkıh kitaplarında kadına nafaka olarak verilecek elbiseler teker teker belirtilirken hiçbirinde çarşafa rastlanmaz. Örtünme daha çok ferace adı verilen giysi ile yapılır. Kara çarşaf, Endülüs Emevileri döneminde İspanyol rahibelerinin giydiği bir elbise olarak Emeviler aracılığı ile İslam coğrafyasında görünmeye başlamıştır. Örtünme elbette İslamiyet öncesi Arap toplumlarında da vardı. Örneğin antik dönemlerin en önemli dini ve ticari merkezlerinden biri olan ve günümüzde Suriye sınırları içinde bulunan Palmira’da yapılan kazılarda bulunan tabletlerde, örtünmüş kadınların tasvirleri bulunur. Fakat bu örtünme biçimleri günümüzdeki çarşafa benzemekten oldukça uzaktır.
Gerçekte çarşafın ve peçenin kökeni binlerce yıl öncesine, Sümerlere kadar uzanır. Pagan inanca sahip Sümer toplumunda kendilerini Tanrıya adayan tapınak kadınları, diğer kadınlardan ayırt edilebilmek için çarşaf ve peçe takarlardı. Yalnız yanlış anlaşılmaması için belirtmekte fayda var: O dönemde tapınak kadınlığı kutsal bir görev olarak görülürdü ve bu nedenle zaman zaman kralların kızları dahi kendilerini bu göreve adarlardı.
Zaman içinde, özellikle tek tanrılı dinlerin doğmaya başladığı zamanlarda çarşafın ve peçenin amacı tam tersi yönde değişime uğradı. Fırat ve Dicle ırmakları arasında uygarlık kuran Asurlular döneminde özgür kadınların kölelerden ayırt edilebilmesi için örtünmesi yasa ile zorunlu tutuldu. Günümüzde Berlin Müzesi’nde bulunan Asurlular dönemine ait tabletlerde kadının örtünmesiyle ilgili 40. yasa şöyledir: “İster evli kadınlar, isterse dul kadınlar veya Asurlu kadınlar olsun, sokağa çıkarlarken başlarını açmamış olacaklardır. Fahişeler ve köleler örtülü değildir. Örtünen fahişeler tutuklanacaktır.”
Asurlu kadınlar gibi Yahudi kadınların de başı açık olarak toplum içinde dolaşmaları yasaklandı. Eski Ahit’te kadınların başını örtmesi gerektiği, üç farklı pasajda belirtilmektedir. İşaya 3/20’de başa giyilen kıyafet demek olan “fara”, İşaya 3/23’te başörtüsü anlamındaki “tsnyafaah” ya da Tekvin 24/65-38/14.19’da yüzü kapatan örtü anlamında da “tsaayafa.” Ayrıca vücudun üst kısmını örten örtü anlamında “radod” sözcüğü kullanılmıştır.
Fakat peçenin anlamı değişime uğramamıştı. Tevrat’ta Yaratılış Bölüm 38’de peçe, fahişelerin giydiği bir örtü olarak anlatılır: “Yahuda onu görünce fahişe sandı. Çünkü yüzü örtülüydü.”
BÖLÜM *2*
Türklerde Örtünme Kültürü Osmanlı ile Başlar
Türklerde örtünme kültürü ise İslamiyet’in kabulünden oldukça uzun zaman sonra başlar. İslamiyet öncesinde Türk kadınları tıpkı erkekler gibi deriden yapılmış giysiler giyiyor onlar gibi yaşıyorlardı. Yalnızca giydikleri şalvarlar, ata erkekler kadar sık binmedikleri için daha uzun ve baldırlara kadar uzanıyordu. Bu nedenle uzun konçlu çizme yerine daha fazla, etük, başmak gibi ayakkabılar giymektelerdi. Başlarında tıpkı erkekler gibi kalpaklar bulunsa da bu bir dini inanıştan ya da zorlamadan gelmiyordu. Göçebe uygarlığının hâlâ süren etkilerinin bir sonucuydu. Bedenini yabancı gözlerden saklamak gibi bir dertleri olmayan bu kadınlar 10.yy başlarında Arap gezgin İbni Fadlan’ı şaşkınlığa uğratmıştı. İbni Fadlan’ın şaşkınlığı, Bulgar Türklerinde kadınlarının erkeklerde birlikte nehirde birlikte yıkandıklarını gördüğünde iyice artmıştı.
Abbasi Halifesi II. Melik döneminde çarşaf, İslamiyet’in yayılması amacıyla bir öge olarak kullanılmıştı. Yine yanlış anlaşılmaması için konuyu açmakta fayda var. II. Melik döneminde Bizans’ın bazı toprakları Abbasilerin egemenliği altına girmişti ve Bizanslı gayrimüslim kadınların bal rengi çarşaf giymesi zorunlu tutulmuştu. Bu kadınlar yalnızca iki koşulu yerine getirdikleri takdirde bu yasaktan kurtulabiliyordu: Müslümanlığı kabul etmek ya da Müslüman bir erkekle evlenmek…
İslamiyet’le birlikte örtünmenin önemi giderek artınca, Selçuklular döneminden başlayarak kentlerde tesettüre uymak için, kadınlar sokakta bedenini saran yeni bir üstlük giymeye başladı. Yine de bu örtünme biçimi yalnızca kentlerde uygulanıyordu. Kırsal bölgelerde kadın ve erkeğin birlikte yaşaması ve çalışması geleneği ekonomik gerekçelerle değiştirilemediği için, bu kesimlerde sokağa çıkan kadının başına bir örtü alması örtünme için yeterli sayılıyordu. Kısacası Müslümanlığı kabul eden Türklerin 9. ve 11. yüzyıllarda yaşam biçimleri geleneksel Müslüman yaşamına uymuyordu. İslamiyet’in kabulünden 14. yüzyıla kadar Türk kadınları yüzlerini kapamamış, çarşaf ve peçe gibi örtüler kullanmamış ve toplantılara erkeklerle birlikte “başları ve yüzleri açık” olarak katılmışlardır.
Türklerin Orta Asya’dan bu yana sürdürdükleri bu özgürlükçü anlayış Osmanlı döneminde Bizans’a ait topraklar ele geçirilmeye başlanıncaya kadar sürdü. Türklerde peçe giyilmesine ilişkin ilk tarihi kayıt I. Murat döneminde (1360-1389) dönemine aittir. Tarihçi Şikari, Karaman Tarihi adlı kitabında Türk kadınlarının peçe takmaya başlamasını günümüz Türkçesiyle şöyle anlatır:Yüz örtmek sonradan adet haline geldi. Karamanoğlu Alaüddin Bey, Hamidoğlu İlyas diyarında katliam yaptığında üç kabile Osmanlı topraklarına firar etmişlerdi. O vakit bunları Murat Han görüp pek temiz ve efendi olduklarından kendi kentinde (Bursa’da) yerleştirmiş. İşte bu kabilenin kadınları oldukça güzel olduklarından herkes bunları seyretmeye dalınca, ulema bu kabilenin kadınlarına yüzlerini saklamasını emretti.
Ancak Halifeliğin Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlıya geçmesi ve Mısır’dan Arap Yarımadası’na kadar bölgenin Osmanlı sınırlarına katılması bir milat oldu. Yavuz'un halifeliğini kabul etmeyen arap aşiretlerini ikna edebilmek için Araplar içinde bile oldukça dar görüşlü kabul edilen ancak toplumda sözü geçen EŞARİ tarikatı mensupları anadoluya getirildi saray ve çevrsinde anadolunun çeşitli vilayetlerinde bunlara görevler verildi ve örgütlenmelerine ses çıkarılmadı..Yine de Meşrutiyet dönemine gelinceye kadar çarşaf, yaygın bir giyim biçimi halini alamadı. Çarşaf ilk başlarda baştan yere kadar uzanan, kolsuz, tek parçalı bir giysiydi. Meşrutiyet’in ardından çarşafta değişimler yaşandı. Başı ve omuzları örterek bele kadar uzanan bir pelerin ve belden aşık kemiklerine kadar inen bir etek olmak üzere çarşaf, iki parçalı bir dış giyim haline geldi. Fakat çarşaf giyen kadınların sayısı oldukça azdı. Çünkü çoğunluk tarafından çarşafa, Hristiyan kadınların giydiği bir elbise gözüyle bakılıyor ve Hristiyan adeti olduğu gerekçesiyle uzak duruluyordu. Hacdan dönenlerin İranlı kadınlardan görerek benimsemesiyle 19. yüzyılda Osmanlı’da çarşaf giyenlerin sayısı gün geçtikçe artmaya başladı. Bu dönüşüm öylesine hızlı olmuştu ki, yazar Leyla Saz, 1878’de İstanbul’da kadınların ferace giydiğini, eşinin valiliğe tayini üzerine gittiği Trabzon’dan İstanbul’a dönüşünde kadınların çoğunun çarşaf giymeye başladığını görüp şaşırdığını anlatır. Gerçekten de çarşaf bu dönemde bir anda yaygınlaşmıştır; ta ki II. Abdülhamit tarafından yasaklanıncaya kadar. 15 Ağustos 1881 ve 27 Temmuz 1882 tarihli Levant Herald gazetesinde yayınlanan iki ayrı haber bu yasağa değinir:Şeyhülislamın başvurusu ve padişahın buyrukları üzerine Emniyet Müdürlüğü, Devlet Şurası’yla fikir birliği halinde Müslüman kadınların topluma açık yerlerde nasıl davranmaları gerektiği konusunda bir yasa çıkarmıştır. Bu kanuna göre, kadınların açık ve kalabalık yerlerde “çarşaf” giymeleri yasaktır. Ama bu örtüyü tenha sokaklarda ve misafirliklerde kullanabilirler. (15 Ağustos 1881)
Yeni İzmit valisi çevre köylerden pazarda satmak için pazara mal getiren ferace giymemiş ve ayağında pabuç olmayan Türk kadınlarının 5 gün hapis ve bir mecidiye para cezasına çarptırılacağı konusunda bir yasak çıkardı. Bu yasağa karşılık köylü kadınlar, atalarından kalmış gelenek ve göreneklerini hiçe sayıp baskı altına alan bu yeni yasaya uymaktansa, köylerinde kalmayı tercih ettiler. (27 Temmuz 1882)
II. Abdülhamit’in yalnızca belirli bir alanda çarşafı yasaklayan bu kararı, 2 Nisan 1892 tarihinde Saray Başkâtibi Süreyya Bey’e bir ferman yazdırıp çarşaf giyilmesini tümüyle yasaklayana kadar sürer.
A message on the Road | Payami dar rah | Romance Persian Poetry in English/Farsi/Turkish from Sohrab Sepehri
And A Message On The Way – A Poem By Sohrab Sepehri
●
One day,
I will come and I will bring a message, I will come and pour light in the veins.
I will chant: “O You! with baskets full of sleep! I brought you apple, The Red Apple of Sun!”
●
روزی
خواهم آمد، و پیامی خواهم آورد در رگ ها
نور خواهم ریخت و صدا خواهم در داد
ای سبدهاتان پر خواب سیب آوردم ، سیب سرخ خورشید
●
دكلمه شعر پیامی در راه سهراب سپهری روزی خواهم آمد، و پیامی خواهم آورد
●
https://youtu.be/Tbl8G9JzQ80
" İnsanın ömrünü ileriye doğru uzatmak mümkün degildir
Ama tarih okuyarak geriye doğru uzatmak imkan dahilindedir."
Mustafa Armağan
İMAM ARANIYOR
Kanuni Sultan Süleyman 1557 yılında tamamlanan Süleymaniye Camiine imam aramış . Aranan imamın vasıfları , aslı Süleymaniye Vakfiyesinde bulunan ilanın tercümesindeki işte o maddeler :
1- Arapça , Farsça , Latince , Türkçe dillerine hakim olmak
2- Kur'an - ı Kerim'i , İncil'i ve Tevrat'ı mukayeseli şekilde bilmek.
3- İlahi yasa ve içtihatta nitelikli bilim adamı olmak .
4- Bir öğretim standardına kadar fizik ve matematik bilmek .
5- Ata binecek , ok atacak , savaş sanatları ve yasalarını bilmek .
6- Güzel görünümlü olup güzel giyinecek .
7- Yakışıklı olup tek eşli olacak .
8- Sesi güzel olacak.
9- İlm - i Teşrihi ( Anatomi ilmi ) bilecek
BU MİLLET ATATÜRK E YAPTIĞI NANĶÖRLÜĞÜN BEDELİNİ ÇOK AĞIR ÖDEYECEK.
RAHMETLİ İLERİ GÖRÜŞLÜ INSANDI.
Yaşar Nuri Öztürk Trabzon Küçükdere köyünde dünyaya gelmiştir. İlk eğitimini babasından Kuran okuyarak almıştır. 9 yaşında hafız oldu. On yıl klasik medrese eğitimi aldıktan sonra hukuk ve ilahiyat eğitimlerini tamamladı. 12 yıl imam ve vaizlik yaptıktan sonra üniversiteye geri döndü. İslam Felsefesi konulu doktorasını tamamlamıştır. Aynı dalda doçent oldu.
Yaşar Nuri Öztürk Ortadoğu, Balkan Ülkeleri, Avrupa ve Afrika ülkelerinde kendi alanında araştırmalar yaptı. New York'ta İslam Düşüncesi ve Çağdaş Sufi Düşünce dersleri verdi. Öztürk Türkçe, Farsça, İngilizce, Fransızca ve Arapça dillerinde çeşitli çalışmalar yaptı. Türkiye Milli Kültür Vakfı ödülünü aldı.
Yaşar Nuri Öztürk yurt içi ve yurt dışında İslam dini zihniyeti, insan hakları konularında konferanslar verdi. Kuran-ı Kerim'in Özüne Dönüş Hareketi'nin öncüsü oldu. Time dergisi tarafından gerçekleştirilen 20. Yüzyılın en Önemli kişileri arasında 100 kişiden ilk 10 arasına girdi. Türk üniversitelerinde uzun yıllar boyunca dekan ve öğretim üyesi olarak görev yaptı.
Yazar büyük bölümü İslamiyet konulu olan elliye yakın kitabını yazdı. İstanbul üniversitesi İlahiyat Fakültesi kurulduktan bir yıl sonra Yaşar Nuri Öztürk dekan olarak görevlendirildi. Öztürk'ün ilk çevirisi Elmalılı M. Hamdi Yazır tarafından yapılan Kuran'ın yorum eklenmemiş Türkçe çevirisini yayımladı. Bu kitap 93-2003 yılları arasında 126 baskı ile Türkiye'nin en çok baskı yapan kitabı oldu.
ŞUURSUZ İÇ SAVAŞ KÖRÜKLEYİCİ 10.000 TL LİK ATKIYLA, KORUMAYLA DOLAŞAN 657 YE TABİ CAMİ İMAMI HALİL KONAKÇI DENİLEN
ŞAKLABAN DİYORKİ;
BU BAYRAK ÜMMETİN BAYRAĞI İNDİRMEYİZ.
ULAN PİÇ BU BAYRAK ŞEHİT KANIYLA YIKANMIŞ UĞRUNDA TÜRK ASKERİ CAN VERMİŞ,ŞEHİT OLMUŞ TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN ÜSTÜNDE ARŞA YAKIN,GÖLGESİNDE TÜRKİYE CUMHURİYETİ VATANDAŞININ VAR OLDUĞU ŞANLI BAYRAK TIR.
BEN SENİN KAST ETTİĞİN ÜMMETİN KURTULUŞ SAVAŞINDA NE BOK YEDİĞİNİ BİLİYORUM YAVŞAK.
ÜMMET DEYİP İNSANLARI BÖLME PİÇ MADRABAZ
ONDAN SONRA CİHANGİR TÜRKÇÜ, IRKÇI,FAŞİST.
SİKTİRİN GİDİN OROSPU ÇOCUKLARI .
BU HALİL GİBİ PİÇLER BÖLÜCÜ,İÇ SAVAŞ ÇIĞIRTKANI.
VE PONTUSLUNUN GÖZDE ELEMANI.
BAKIN SAYIN OKUR
PONTUSLU BUNLARI SAHNEYE SÜRÜP
TÜRK MİLLETİ NİN SABRINI TAŞIRIP SOKAĞA İNDİRMEKTİR ASIL AMAÇ.
ATLAYIP ZIPLAMAYIN !
DİNLEDİĞİNİZDE BÖYLE ADAMLARI;"SİKTİR GİT OROSPU EVLADI ANANI TÜRKİYE CUMHURİYETİ SİKSİN"DEYİN.KESMEDİMİ BİR DAHA DEYİN.HEM AÇILIRSINIZ PSİKOLOJİK OLARAK IYI GELİR KÜFÜR.
AMA ASLA SOKAĞA İNMEYİN O PİÇ RESMEN PİÇLİĞİNE SENİ KIŞKIRTMAK AMAÇLI 10000 TL LİK ATKIYLA ,KORUMALARLA DOLAŞIYOR ASLA YEMEYİN.
ŞAHSEN BEN ENVAYİ ÇEŞİT KÜFÜR EDİYORUM.
BENİM BAŞBUĞUM GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK LE DERDİ OLANIN DEFTERİ BU TOPRAKLARDA DÜRÜLECEKTİR.
İNCE DETAY SADECE BENİM IYI NİYETLİ DOSTLARIM FİLMİ İZLEYEBİLİR..
DİĞER GÜRUH ANCA A HABERDE UÇAR GİDER,AYAKLARI YERDEN KESİLİR EVDEKİ ÇORBAYIDA ŞÜKÜR DEYİP PAZARDAN TOPLADIĞI ÇÜRÜK SEBZELERLE YAPAR.
-Baba bunlara ne içiriyon amk ayakları yerden kesiliyor.anasını sikim bize anca Cash bayıltıyon ince Fransız a.
+Görgü,edep yoksunuysan kendini ifade edemezsin oğlum.bunlara etten kemikten ağzı dil yapan Allahları olmazsa tutunacak dalları yoktur,çoban olmadan eksik kalır bu orospu çocukları ondan 7/24 kafaları güzel bunların.hikaye dinlemezlerse eksik kalır piçler.
-sikerim ben bu işi baba !
Benim seninle aramda kimse yok madem oğlum diyorsun.bu kafanın aynısından istiyorum.ince Fransız a para vermek,alkole para vermek yok amk.
+Ee kalitesini siktiğim pic fırıncı evladım.Sen Türksün,Türkçüsün masal dinlemezsin.ulan Cihangir sen beni eleştirip yeri geldiği zaman hatta son günlerde sıklaştırdın benim ile empati yapıyorsun.hesap soruyorsun.ulan sana hacı,hoca,şıh kâr edermi.
-etmez amk !merak etme seninlede hesap var daha baba.defter kapanmaz hesap bitmez.sana feda olsun alkol,ince Fransız.
MUCKS,ŞLAPSSS..😂😂😎
+kaliteni sikeyim senin öpme demedimmı ulan yalak yavşak,alışkın değilim bu kadar samimiyete pic fırıncı evladım.😊
-Sanamı soracam nasıl öpeceğimi..yana kay manzara izleyelim.
Azgın softa Nesimi'nin Türkçe konuşmasından rahatsız olur. Nesimi'den ya Arapça ya da Farsça konuşmasını ister.
Nesimi ise azgın softaya şu cevabı verir:
"Har içinde biten gonca güle minnet eylemem!
Arabi, Farisi bilmem; dile minnet eylemem.
Sırat-ı Müstakim üzre gözetirim Rahim’i,
İblisin talim ettiği yola minnet eylemem.
Bir acayip derde düştüm, herkes gider kârına,
Bugün buldum, bugün yerim; Hak kerimdir yarına.
Zerrece tamahım yoktur, şu dünyanın varına
Rızkımı veren Hüdâ’dır, kula minnet eylemem.
Oy Nesimi, can Nesimi; ol Gâni Mihman iken,
Yarın şefaatlarım Ahmed-i Muhtar iken,
Cümlenin rızkını veren ol Gâni Seddar iken;
Yeryüzünün halifesi hünkâra minnet eylemem.”
Hâlbuki Nesimi ana dili Türkçe dışında Arapça ve Farsça da bilmektedir. Fakat, küstah tarikat yobazına karşı Türkçe'nin kendisi için ne kadar önemli olduğunu göstermek için ‘Arabî Farisi bilmem’ demiştir.
Anadolu başta olmak üzere pek çok #Türk yurdunda ozanlarımızın #Türkçe’de ısrarı, Türklüğün günümüze kadar yaşatılmasına en büyük katkıyı sunmuştur.
masada Türkçe, Farsça, İngilizce konuşuyoruz. seneler önce öğrendiğim Farsçanın böyle bir yerde işime yarayacağı aklımın ucundan geçmezdi, nasibe bakın:)
Hocam osmanlıca öğrenmeye yeni başladım türkçenin çok fazla manasını sündürebildiğin argo olan kelimeler olduğundan sevmiyorum aslında ama osmanlıca çoğunlukla arapça ve farsça kelimeleri içinde barındırdığından hoşuma gidiyor şuan kullandığım sadeleştirilmiş türkçe çok kaba ve yetersiz diye düşünüyorum bizim aslımıza dönmemiz lazım bence
Kıymetli kardeşim aslında söylediğinde çok haklısın fakat bir o kadar da yanılıyoruz. Türkçe en eski dillerden biri, türklerin islamlaşması ile birlikte arabi harflerin önce ulema sınıfından sonra resmi makamlar tarafından kabul görmesi ile birlikte konuşma dili arapça harflerle yazılmaya başlanmış. Avam tarafından dahi çok kısa sürede kabül görmüş
Yanıldığımız noktaya gelecek olursak türkçemizi biz hala arapça harflerle yazmaya devam etmiş olsak dahi şuan ki haldeki gibi lakayitleşebilirdi. Çünkü dili kullananların suçu dilin yozlaşması. siz gibi biz gibi kişiler arttıkça dilimizde düzelecektir. Arapça veya farsça ile alakası olmadığı halde çok güzel yanları da var türkçemizin mesela
Kah kah gülmek ile
Kıh kıh gülmek
Yüksek sesle gülene
Ne diye kah kah gülüyorsun denir.
Fakat kısık sesle gülene
Ne diye kıh kıh gülüyon denir
Dolayısı ile istifade etmek de bizim elimizde, dili lakayitleştirmekte. Bütün mesele bizden kaynaklanıyor yani.
bu sene yabancı dil olarak farsça dersi alıyorum hoca iranlı ama türk tarihine ve dolayısıyla türkçeye baya ilgili derste sürekli türkçe kelimeleri falan soruyo türkçe kökenli şeyleri bize farsçadan geçmiş kelimeleri söylüyo işte neyse geçen gün bi şeyler anlatırken önce dönüp arapça bilenlerle bi kelime hakkında konuştu sonra bana dönüp siz de türkçede puşt diyosunuz di mi buna dedi yani kelimeyi hayatımda kullanmış değilim ayrıca sandığı anlamda da pek kullanılmıyo otuz kişinin önünde bilmeseler de anlamasalar da sorulunca birkaç saniye öylece yüzüne bakıp hayır dedim