Tumgik
#gezi yapılanması
kunyekultursanat · 3 years
Text
Acı Aş
2020 yılında yaşanılan birçok olumsuzluk ve ilahi ikaz milletçe hepimizi perişan etmişken, 2021 yılında “güzel günler göreceğiz” diye düşünenleri 2021 yılının daha ilk aylarında ters köşe yaparak “en iyi savunma hücumdur” taktiği gereğince toplum en hassas sinir uçlarına basmaya, ipleri germeye çabalıyorlar… Ve korkarım ki bu çabalarından da asla vazgeçmeyecekler. Özellikle Türk halkını yanlış…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
seslimeram · 4 years
Text
Hikaye Değil Yaşananlar....
Tumblr media
Bir hikaye değildir tüm bu yaşananlar. Bugün şu ahval dahilinde cürmün ve cerahatin tüm o hiddet ve nefretin peyderpey kılındığı, her ardışık hamle bir kez daha, bariz bir biçimde hayatlarımıza mıh gibi çakılan katran karanlığı laf değildir artık. Bunun nesi hikayedir bu kadar keskin yıkım halinin neresi hikayedir! Biteviye bir çürüme hali bugünün gerçeğidir. Arka arkaya ve sanki normalmiş gibi var edilen, yapılandırılan her bir “devlet tahayyülü” bir başka çürümeyi var eder. Bakur Kürdistan’ından Batı Türkiye’ye eksik gedik olmadan insani asgari yaşam hakkı, hukuku ayaklar altına alınır. Biyopolitik olanın nesnelliği tüm o teoride anılanın pratiği bu ülke denilen sahada her gün başka bir cürümle var edilendir.
Böyle bariz, bu kadar aralıksız yıkımın, deney sahası bir menzil hakikat kılınır. Bir yanını bir yöresini değil her gününü her yerini bu şartlanmış hallerle kuşatmak gerçekliğine tam ve eksiksiz kavuşturulur şu saha. Bir ucundan diğerine, bir ucundan ötesine, dününden ol yarınına bu istikamet o cerahatin, şu tahakkümün ve bedene kastın menzili ilan oluverilir. Bir hikaye gibi aksettirilen her şey doğrudan sıradanın hakikatidir. Cerahatin güncelliği o yaşamda var edilmiş olan karanlığın tekdüze, plansız değil her gün apayrı bir istençle var edildiğini, şekillendirildiği görünür kılar. Kürdistan ya da Türkiye bu fasit döngüde bariz bir katran karanlığında yaşam cerahatin tapulu malı kılınır.
Bir kısır döngünün hayatı her gün zehirlemesinin yolu ve zemini güncellenir. Ne hazindir ki bunca zaman içinde var edilmiş olan karanlık hala sorgulanmaz. On sekiz yıllık cerahat mümessilliği içinde oluşturulmuş yeni denilen ülkenin hazin hali görünmez / anlaşılmaz. Hazanın ortasında biyopolitik bir cürmün / çürüme halinin devamlılığı sağlama alınandır. Bunlarla, bu bahisle midir yeni ülke? Bütünleşik, bağdaşık ve her anlamda sıradan olanın hayatının yerilip yıkıldığı, her günün deney kılındığı bir sahanın hakikati karşımıza çıkar! Güçlü, büyük, kutlu şu ya da bu takılarıyla anılan yerin cerahatli bir toplamdan mürekkep olduğu artık çekincesiz barizdir.
Yaşatmayan, sorgulatmayan, gelecek bahsinden dem vurmayan, hiç konuşmayan, aslında konuşturmayan hakkı da hürriyeti de delen geçen bir ufuksuzluk bugünü kapsayandır. Bir menzildeki demokrasi mefhumu topyekun masal kılınır. Adalet, eşitlik, hak ve hürriyetin ve tüm o müşterek bahsin yıkımı, Gezi başkaldırısı sonrasında her faciayı kendilerine bir fırsat olarak görenler eliyle kalıcılaştırılandır. Bugün var edilenlerin hiç birisinin belirgin bir biçimde hikaye olmadığının kanıtı yaşadığımız güncelliğe gölgesi değmiş olan devlet tahayyülünden barizdir. Bunca afaki, bu kadar belagat yüklü, dediğim dedik çaldığım da düdük diye diye oluşturulan cerahat toplamında ne sivil toplum bırakılır, ne söz hakkı ne savunma ne hürriyet ne de başka bir müşterek bahis!
BBC Türkçe’den Berza Şimşek’in haberidir: “Kamuoyunda 'Büyükada Davası' olarak bilinen 11 insan hakları savunucusunun yargılandığı davada karar açıklandı.
Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Onursal Başkanı Taner Kılıç'a 'silahlı terör örgütü üyeliği' suçlamasından 6 yıl 3 ay, Günal Kuşun, İdil Eser, Özlem Dalkıran'a 'örgüte yardım' suçlamalarından 1 yıl 13 ay hapis cezası verildi. Diğer sanıklar Nalan Erkem, İlknur Üstün, Ali Gharavi, Peter Steudtner, Veli Acu, Nejat Taştan ve Şeyhmus Özbekli hakkında ise beraat kararı çıktı.
Uluslararası Af Örgütü'nden Andrew Gardner kararı Twitter mesajında eleştirdi ve "Bu kabul edilemez. Suçlamalar absürt, delil yok. Üç yıllık yargı sürecinin ardından Taner Kılıç örgüt üyeliğinden hüküm giydi. Özlem (Dalkıran) ve Günal (Kuşun) örgüte yardımdan hüküm giydi. Zulüm devam ediyor. Hepsi aklanana kadar mücadeleyi bırakmayacağız" dedi.
Taner Kılıç, "Silahlı terör örgütüne (FETÖ/PDY) üye olma" suçlamasıyla yargılanan tek isimdi. Kılıç'ın avukatı Murat Dinçer Perşembe günü BBC Türkçe'ye yaptığı açıklamada, "Taner Kılıç hakkında en önemli iddia ByLock kullanıcısı olduğuydu. Bu da tereddüte yer vermeyecek ölçüde çürütüldü" dedi.
Dinçer davadan beraat kararının çıkmasını beklediğini şu sözlerle ifade etmişti: "Tüm sanıklar için, eğer dosya hiçbir baskı, telkin ya da talimat altında değilse, hukuki kriterlere göre değerlendirilirse kesinlikle beraat bekliyoruz. Eğer beraat verilmezse bunun hukuki bir açıklaması yok, bilin ki siyasi bir mülazaha verilmiştir."
İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen dava, insan hakları savunucularının 5 Temmuz 2017'de İstanbul Büyükada'daki bir otelde "dijital veri güvenliği" konulu bir toplantı düzenlemelerinin ardından açılmıştı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan o dönem Büyükada'daki toplantının "15 Temmuz'un devamı niteliğinde bir toplantı" olduğunu söylemiş ve "İstihbaratın aldığı duyum üzerine polis teşkilatı oraya bir baskın yapmıştır" demişti.
Cumhuriyet Savcısı Can Tuncay'ın hazırladığı iddianamede, hak savunucularının üye oldukları iddia edilen örgütler "FETÖ/PDY, PKK/KCK ve DHKP/C" olarak sıralanıyor. İddianamede sanıklar "Gezi Parkı olayları benzeri şiddet içeren ve toplumda kaos oluşturacak olaylar" planlamakla suçlanıyor.
x
İddianamede Taner Kılıç'a yöneltilen başlıca suçlama, telefonunda Fethullah Gülen yapılanması ile ilişkilendirilen ByLock uygulamasının bulunması.
Af Örgütü açıklamasında, "Uluslararası Af Örgütü tarafından talep edilen iki bağımsız bilirkişi raporu, telefonuna ByLock uygulamasının hiçbir zaman indirilmediğini doğruluyor. Savcı, ByLock indirdiği iddiasını destekleyecek hiçbir kanıt sunmadı" deniyor.
Kılıç, kızını Fethullah Gülen yapılanması ile bağlantılı bir okula göndermek ve Bank Asya'ya para yatırmakla da suçlanıyor. Af Örgütü bu suçlamalara karşılık, "Türkiye'nin her yerinde insanlar siyasi görüşlerinden bağımsız olarak çocuklarını yüksek eğitim standardı nedeniyle Gülen bağlantılı okullara gönderdi" diyor ve Kılıç'ın sadece kızının okul ücretini ödemek için Bank Asya'yı kullandığını belirtiyor.
Açıklamada, "Bank Asya, Türkiye'nin her yerinde insanların kullandığı, bilinen bir bankaydı. Banka hesabına sahip olmak, ceza gerektiren bir suça ilişkin kanıt teşkil etmiyor" deniliyor.
Taner Kılıç'ın kız kardeşinin Fethullah Gülen yapılanmasına üye olmakla suçlanan ve firari bulunan Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdür Yardımcısı Mehmet Kamış olduğu da iddianamede yer alıyor.
Af Örgütü ise bu suçlamanın "suçta ve cezada şahsilik ilkesinin ihlali" olduğunu ve söz konusu şüpheli hakkında hüküm verilmediğini kaydediyor.
Kılıç'ın bilgisayarında bulunan yazılar da iddianamede delil olarak sunuluyor.”
Çürümüşlüğü, bariz bir biçimde hayata kastı her anlamda yukarıdan bildirilen bariz bir hedef koyma halinin sonucu ortaya şu yukarıdaki rezillik çıkagelir. Manipüle edilmeye devam edilmiş olan vatanı bölüyorlar, yıkacaklardı durdurduk şarlatanlığının artık bariz bir biçimde trajik iddianameler eliyle yenilir yutulur kılınmaya çalışılmasının cerahat hali karşımızdadır. İnsanların hak ve hürriyetlerini, şu sınırlarda o ya da bu demeden savunan, savunmaya kendilerini adamış olanlara devletin kırmızı kartı, bunca afaki bir kumpasın ta kendisi olarak çıkagelir. Kılıç ve beraberindeki tutsak kılınmak istenenlerin var ettiği yalın gerçek Türkiye’nin aldığı istikameti de göstere gelmekteydi. Bugün şu sathın halleri o cerahatli devlet aklınca var edilmiş kötülükle kuşatılan bir saha olduğunun kanıtlanması karşımızdadır, bunların nesi hikayedir allasen!
Tumblr media
Ahmet Kanbal’ın Mezopotamya Ajansı’ndaki haberidir: “Şırnak’ın İdil ilçesinde 16 Şubat 2016’da ilan edilen sokağa çıkma yasağının devam ettiği sırada kendisinden haber alınamayan ve 7 Mart 2016’da cansız bedenine ulaşılan 13 yaşındaki Fatma Elarslan, “örgüt üyesi” yapıldı. Elarslan’ın hayatını kaybetmesine dair başlatılan soruşturma, Şırnak Cumhuriyet Savcılığı tarafından “Kovuşturmaya yer olmadığı” yönünde karar verildi. Savcılık kararının olayın oluş şekli kısmında, Elarslan’ın cansız bedeninin şehir merkezindeki açık bir alanda taş yığınlarının bulunduğu bölgede 9 kişiyle birlikte bulunduğuna yer verildi. Yapılan otopsi işleminde Elarslan’ın ölümünün ateşli silah yaralanması ve mühimmat patlaması sonucu aldığı yaralardan kaynaklandığı kaydedildi.
Elarslan’ı öldüren kurşunun hangi silahtan çıktığının tespitinin mümkün olmadığı savunulan kararda, gizli tanık ifadesine dayanılarak Elraslan’ın “örgüt üyesi olduğu” iddiasına yer verildi. Savcılık, “Hilal” isimli gizli tanık beyanlarına dayanarak, Elarslan’ın polisle çatışmaya girdiğini, örgüt üyesi olduğunu öne sürdü. Elarslan’ın özyönetim talebiyle İdil’de silahlı faaliyet yürüttüğünü savunan savcılık, “Güvenlik güçleri ile yapılan çatışmalara katıldığı, güvenlik güçlerine karşı silahlı faaliyet gösterdiği esnada güvenlik güçlerince öldürüldüğü değerlendirilmiştir” ifadelerine yer verdi. Kolluk kuvvetlerinin sokağa çıkma yasağı sırasında “almış oldukları emirleri” yerine getirdikleri belirtilen kararda, “Almış oldukları operasyon emrini yerine getirmek için örgüt mensuplarının silahlı ve bombalı eylemlerde bulundukları mahallelerde bulunuyor olmaları sebebiyle yetkili bir merciden almış oldukları hukuka uygun bir emri yerine getirdikleri değerlendirilmiştir” denildi.
Elarslan ailesinin avukatı Veysel Vesek, savcılık kararına dair Şırnak Sulh Ceza Hakimliği’ne itirazda bulunarak, ölümün gerçekleştiği tarihte henüz 13 yaşını dahi doldurmayan ve buna rağmen “örgüt üyesi” olarak kabul edilen, öldürülmenin hukuki hiçbir dayanağı olmadığını kaydetti. Avukat Vesek, Elarslan’ın “örgüt üyesi” olarak kabul görülmesinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Birleşmiş Milletler (BM) Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne aykırı olduğunu hatırlatarak, “Fatma’nın ne şekilde ve hangi silahla öldürüldüğü dahi tespit edilemezken, örgüt üyesi olarak kabul edilmesi hukuka uygun değildir” dedi. İdil’deki çatışmalara dair tutulan tutanaklara dikkati çeken Vesek, tutanaklarda açık alanda bir çatışmanın olmadığını vurgulayarak, “Dışarıda, açık alanda kolluk ile çatışan kimseden bahsedilmediğine göre Fatma nasıl ve hangi şekilde icra edilen bir operasyon sonucu öldürülmüştür?” diye sordu.
Sulh Ceza Hakimliği ise yapılan itirazı reddetti. Hakimlik de ret gerekçesinde savcılık kararını dikkate alırken, gerekçesini de “Eldeki delillere göre şüphelinin beraat etme ihtimali daha kuvvetli ise, kovuşturmaya yer olmadığı kararı verir. Kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesinin ikinci nedeni ise; ölüm, af, zamanaşımı gibi nedenlerle kovuşturma olanağı bulunmamasıdır” diye belirtildi.”
Bir çocuğun canının çalınmasının mesel olunmadığı yerdir mesele. Hikaye diye geçilip durulanın bir sathı mahaldeki yaşam hakkına bariz kastın ta kendisi olduğu haldir açıkça mesele. Fatma Elarslan, Kemal Kurkut’tan, Cemile Çağırga’ya, Uğur Kaymaz’dan Berkin Elvan’a yaza çize koca bir listeye ulaşacağımız devletin katlettiği çocuklardan birisidir. O zaman aralığının adaletsiz kılınması bir yana, katledilen bir çocuğun dahi terörist olarak yaftalama çabasındaki ısrar sorun değil midir? Çocuk hakları sözleşmelerinin gereğini dahi yerine getirmeyen, Bakur Kürdistan’ındaki her ölümü, infaz kılan, sorgulamayı asla mümkün kılmayan, var edilmiş yaraları örtbas ederek unutturmaya çabalayan bir menzilin hali necidir? Fatma Elarslan için rivayet olunan teröristliğin, yarın birimizden birisini bulup bulmayacağının garantisi yokken, hayatları çalınan insanların geride bıraktıklarına bir de böyle bir işkence mi reva görülecektir! Nedir yani?
Evrensel’e bağlanalım: “Türkiye’nin kadınlara yönelik şiddeti önlemeyi amaçlayan İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekileceğini açıklamasına ilişkin tartışmalar sıcaklığını koruyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından sözleşmenin gözden geçirileceği belirtilmişti. Erdoğan’ın bu sözlerinin ardından İstanbul Sözleşmesi muhafazakar kesimler tarafından medya üzerinden tartışılmıştı. Son olarak geçtiğimiz günlerde AKP Genel Başkan Vekili Numan Kurtulmuş da İstanbul Sözleşmesi için “Nasıl usulünü yerine getirerek imzalanmışsa, usulünü yerine getirerek sözleşmeden çıkılır” dedi. Erdoğan da bu açıklamanın ardından “Çalışıp gözden geçirin, halk istiyorsa kaldırın” açıklamasında bulundu.
Mezapotamya Ajansından Semra Turan, İstanbul Sözleşmesi’nin içeriği ve neden hedef alındığını İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlüğe girmesi çalışmalarında yer alan Avukat Canan Arın ile konuştu. Arın, kadına yönelik şiddet ve katliamlardan rahatsız olmayanların İstanbul Sözleşmesi’ni iptal etmek istediğini belirterek, sözleşmenin şiddeti engellemeye yönelik en kapsamlı sözleşme olduğunu söyledi. Bu sözleşmenin 4 temel ayağı olduğunu söyleyen Arın  “Bunlar kadını şiddete karşı korumak, kadına ve aile içi şiddeti önlemek, şiddeti kovuşturmak ve şiddeti engelleyecek politikalar oluşturmaktır. Bu sözleşmede AKP ve MHP’yi rahatsız edecek ne var anlamıyorum” dedi.
Türkiye’nin kadına yönelik şiddeti önleyemediği için çoğu kez AİHM tarafından mahkum edildiğini anımsatan Arın, İstanbul Sözleşmesi’ne taraf ülkelerin kadınları şiddetten korumak zorunda olduğunu söyledi.
İktidarın adım adım kadın kazanımlarını ellerinden almak istediğini söyleyen Arın, “Türkiye’de en güçlü muhalefet kadınlar tarafından yapılıyor. Bununla erk iktidarın sarsıldığını görüyorlar. Sözleşmeyi kaldırmak istemeleri iktidarların kadınlar tarafından sarsıldığını gösteriyor. Bunu engellemek için her şey yapıyorlar. Bu sözleşmeleri kaldırarak, çocuk yaşta evliliğin önünü açmak istiyorlar. Bu da tecavüzdür, cinsel istismardır. Kız çocuklarını ne kadar erken evlendirirlerse kızın isyan etme, itaat etmeme gibi reaksiyonu daha az olacaktır. Erken yaşta evlendirildiği için daha çok korkup itaatkar olacaktır. Kız çocuklarının kendisini geliştirmesine dair tüm imkanlar ellerinden alınıyor. İstanbul Sözleşmesi bütün bunları engelliyor. Onun için de hükümetin tüm derdi sözleşmeyi geri çekip şeriatı getirmektir” diye konuştu.
Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nin yükümlüklerini hiçbir zaman yerine getirmediği eleştirisinde bulunan Arın, ”Türkiye’deki kanunlar yeterli ancak uygulama çok kötü. Siyasi nedenler ve hukuk bilmezlikler nedeniyle hiçbir kanun uygulanmıyor. İstanbul Sözleşmesi de siyasi düşünceler nedeniyle uygulanmadı” diye belirtti.
Arın, İstanbul Sözleşmesi’nin geri çekilmesiyle kadınları tamamen korumasız bırakacağını vurgulayarak, “Sözleşmenin geri çekilmesi mevcut kadına yönelik her türlü şiddet ve tecavüzü artırır. İstanbul Sözleşmesi tüm kadınlar için bir güvencedir”  dedi.”
İstanbul Sözleşmesi gibi bir hayat memat meselinin teminatını oluşturan, var edilmiş iş bu katran karanlığında en azından kadının hayat hakkı için elzem olagelen bir düzenlemenin dahi bile isteye lime lime edilip geçersiz kılınmaya çalışılmasının vesikasını paylaşır Avukat Canan Arın. Görünene ilave edilecek bir hal tek bir cümleye hacet yoktur. Bugün şu menzilde, Haziran ayı boyunca 29 kadının canı çalınmışken, devletin sorumluluklarını terk etmeye çalışmasının utancı karşımıza çıkmaktadır. Yaratılan karaşın halin, gide gide daha da dipsiz bir karanlık tahayyülünün sofrasında hayat her neye evrilecek, dahası yarın ne getirecektir?
Bütün bu bahisler bir hikaye değildir. Hiçbir zaman bu sathı mahal dahilinde hayat memat meseline bir değer verilmediğini gördüğümüz bildiğimiz bir sahne artık hakikatin kendisi olurken var edilenin bir mübalağa olmadığı açıktır. Cürümler, cühela cüretiyle kurulmuş ol devletin kendi şablonları her defasında başka bir açıdan var edilmiş olan kötülük ve daha fenası insana dair olanın / müştereklerin kırımının günbegün yenilendiği, yinelendiği bir sahnenin utancı hikaye değildir. Muktedir ekranlardan kendi yalanlarını anlatmaya hala devam ederken sıradan için o ya da bu mesele fark etmeden oluşturulan gerçeklik bir deney sahasının mevcudiyetidir. Sorumlular, sorumluklarından feragat ederken, her şey sıradana karşıtlıkla bina edilirken denekliğimiz tescillenmektedir. Ey Türkiye yolun nereye!
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2020
Görseller: A Familiar Ruin – David UZOCHUKWU – Behance
0 notes
emlakhaber · 5 years
Text
Ant Yapı’nın Yeni Projesi Antwell Kapılarını Açıyor
Tumblr media
Ant Yapı’nın, Çamlıca eteklerinde hayata geçirdiği iyi yaşam evleri Antwell’in örnek daireleri tamamlandı. Sakinlerinin yaşamını kolaylaştıracak olanaklara sahip üç farklı daire seçeneğinin bulunduğu proje; konforlu, güvenli, sosyal ve sağlıklı yeni bir yaşam alanı sunuyor.
Ant Yapı’nın yeni projesi Antwell “İyi Yaşam Evleri”, dünyanın birçok ülkesinde benzerleri bulunan konseptin Türkiye’deki ilk örneği. 2017 yılında yapımına başlanan proje; 158 daire ve 13 ticari birimden oluşuyor.  Sağlıktan sosyal alanlara tüm hizmetleri aynı çatı altında buluşturan Antwell; Çamlıca’daki merkezi konumu ve sunduğu imkanlarla ev almayı veya kiralamayı düşünenler için yaşamı kolaylaştıran bir seçenek… Kasım İtibarıyla Taşınmaya Hazır Antwell’in yaklaşık 150 milyon TL yatırımla üzerine inşa edildiğini ve Kasım ayı itibarıyla dairelerin taşınmaya hazır olduğunu belirten Ant Yapı Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Okay, 16 Ekim’de düzenlenen basın toplantısında projeyle ilgili şu bilgileri verdi: “Antwell’i; zengin sosyal donatılar ve sosyal imkanların yanı sıra Acıbadem Sağlık Grubu’nun hizmetleriyle, sakinlerinin sağlık ihtiyaçlarına da yanıt verebilecek şekilde tasarladık. Projemiz yaklaşık 20.000 metrekare alan üzerinde konumlanıyor. Toplam 13 kattan oluşuyor ve tamamında 158 daire bulunuyor. Akıllı binamızda, engelli yaşamına uygun şekilde tasarlanan stüdyo; 1+1 ve 2+1 olmak üzere üç farklı daire seçeneği yer alıyor. Dairelerimiz ayrıca şık, modern ve kullanışlı mobilyalara sahip. Dileyen konut sahipleri kendi eşyalarını da getirebiliyor.” “Antwell; Aktif Bir Yaşam Projesi” İyi Yaşam Evleri ile konut sahiplerinin daha kolay ve rahat bir yaşam hayalini gerçeğe dönüştürmeyi hedeflediklerini söyleyen Antwell Genel Müdürü Esen Türkmen ise, Türkiye’de 65 ve üzeri yaştaki nüfusun hızla arttığına dikkat çekerek, projenin özellikle bu yaş grubunun yaşam kalitesine ve ihtiyaçlarına göre tasarlandığına vurgu yaptı. “Aktif, hayatın içinde olmayı, hobi ve ilgi alanlarına daha çok vakit ayırmayı, üretken olmayı, eğitimlerine devam etmeyi, hayatlarının bu döneminde yaşamın tadını çıkarmayı isteyen herkesin yaşamına kolaylık katacak bir proje. Dolayısıyla Antwell sadece yeni bir ev değil, herkesin içerisinde olmak isteyeceği, ‘iyi yaşanacak yeni bir ev’” şeklinde konuştu. 7/24 Sağlık Hizmetlerine Erişim İmkanı Yüksek hizmet kalitesine sahip ve teknolojik alt yapısı güçlü Antwell İyi Yaşam Evleri’nde; Antwell sakinlerinin sağlık ihtiyaçları için, Türkiye’nin alanında tanınmış, güçlü ve güvenilir sağlık kuruluşu Acıbadem Sağlık Grubu hizmet verecek. Basın toplantısında hazır bulunan Acıbadem Mobil Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü Rasim Topuz, Antwell sakinlerine sunacakları hizmetlerle ilgilişunları söyledi: “Sektöründe büyük bir yeniliğe imza atan Antwell projesinde, sağlık alanında mobil çözümler sunan Acıbadem Mobil Sağlık şirketimizle yer alıyoruz. Antwell’de kişiye özel 7X24 sağlık hizmeti sunacak olan Acıbadem Mobil Sağlık ekibi; düzenli doktor muayenesi, tetkik ve laboratuvar destek hizmetleri, hemşire ve hastabakıcı hizmetleri, fizyoterapi ve diyetisyen hizmetleri ile yatılı refakatçi desteği sağlayacak. Aynı şekilde, Antwell sakinlerinin ambulans ihtiyacı da 7/24 Acıbadem Mobil Sağlık ekipleri tarafından karşılanacak. İnşaat sektörünün önemli oyuncularından biri olan Ant Yapı’yla, sektöre örnek teşkil edecek Antwell projesinde yaptığımız işbirliğinden mutluluk duyuyoruz.” Sosyal Bir Yaşam Alanı Projelerinde, tüm beklentilere cevap veren bir yaşam alanı yaratma hedefiyle yola çıkan Ant Yapı, Antwell projesiyle sadece zengin sosyal olanaklar değil, hayatı kolaylaştıran hizmetler de sunuyor. Antwell sakinlerinin diledikleri zaman faydalanabilecekleri ortak sanat, mutfak, dans atölyeleri, sinema odası, kütüphane, hobi bahçesi, oyun salonu gibi sosyal alanlar ve eğitmen desteği eşliğinde her yaştan kişi için özel tasarlanmış spor tesisleri, spa, sauna, masaj, estetik ve bakım odaları bulunuyor. Diyetisyen tarafından hazırlanan özel menüler sunan bir restoranın yer aldığı Antwell’de, benzer ilgi alanlarını paylaşanlar için gezi organizasyonları ve etkinlik planlamalarıyla beraber, rezervasyon destek hizmeti de sunuluyor Ant Yapı Hakkında Ant Yapı, profesyonel yönetimiyle kaliteden asla ödün vermeyen, taahhütlerini eksiksiz ve başarıyla tamamlayan güvenilir yapısıyla, inşaat sektöründe çok çeşitli projelere imza atmak üzere 1991 yılında kuruldu. 90’lı yıllarda başlayan ve 2000’li yıllardaki yeniden yapılanması sonrasında devam eden faaliyetleriyle ANT YAPI, hem yurt içi hem de yurt dışında çeşitli konut, rezidans, otel, okul, kültür merkezi, iş merkezi, alışveriş merkezi, eğlence merkezi gibi projeleri başarıyla hayata geçirdi. Projelerin ve taahhütlerin başarıyla gerçekleştirilmesinin arkasında yatan pozitif düşünce içeren yaklaşımı, profesyonel ekibi, modern teknoloji ve yeniliklerin takibine verdiği önemle ANT YAPI, kurulduğu günden bugüne 10 milyon metrekarenin üzerinde projeye imza attı. ANT YAPI, yurt dışında IQ‘su yüksek taahhüt ağırlıklı işleri, yurt içindeyse IQ+EQ’su yüksek yatırım projeleriyle, iş ortağı olarak gördüğü ANT YAPI dostlarının ihtiyaçları doğrultusunda, en uygun çözümleri üreterek hizmet vermeye devam ediyor. Read the full article
0 notes
yenikibris · 5 years
Text
Konuşturulmayanlarla Türkiye Belçika görünümleri – Özkan Yıkıcı
https://wp.me/pXsHy-Kro Normal koşullar olsa, yaşanıp konuşulma dengesi habercilikle yorumlamada doğru kurulsa, yukardaki başlık da oluşmazdı. Aslında doğrusu, yaşanıp da konuşturulmayan görünümler şeklinde ele alınması gereken bir yazıdır. Onca yaşanışla, etkilenmelere rağmen, ya konuşturulmama veya tam aksi yanlışı doğru diye kabulendirme ortamı oluşunca, böylesi çelişkilerle örülü bir makale de yazılması gayet doğal hale gelir. Kıbrısın ve özellikle K. Kıbrısın Türkiye gerçeği ve AB yönelişle Belçika denklem yapılanması, bizi bilmesek de önemli gelişmlerin direk yansıtıcılığı ve ders alıcılığı da kesindir. Fakat, K. Kıbrıs öylesine sömürgesel kültürleşme boyutuna geldi ki bu yanlışları kabulenip siyasal yapılanmalar da oluştu. Herkesin kolayca haber yapıp bilgilendirme gerçekleştirdiği gelişmeleri, K. Kıbrısta sanki yokmuşcasına veya tersine yayma politik tutumlar artık kültürleşip yaşanır değer haline getirdi. Bu yazı, böylesi yanlışların gölgesinden çıkıp, artık dünyanın dahi konuşup tartıştığı gelişmelerden bir demetle seçkimi de gerçekleştirmek istiyorum. **** Yaşamın yaşanmış hali vardır. Siz, konuşmasanız dahi hiç fark etmez. Yaşanan kendini hayatla bütünleştirir.Siz, ekonomik kriz yaşanırken “kriz yoktur” deseniz de yaşamda bu hep güncelikle gerçekleşmeye devam eder.Türkiyenin buradaki gerçekliğini konuşmasanız da yapılanış bunu yansıtır.Bilgiyi ve ondan oluşan bilinseliği ret edip, inançlarla cihaleti ve çıkarı birleştirip düşünce yapsanız da yaşananlar yine yaşanıp sizi kuşatır.Tarikatlarla, mezhepcilikle adım atıp gericilkle kardeşleşirseniz, siz onu görmezden gelip ekranlardan “biz laikiz ve tutmaz” derseniz, yaşam gerçeği yansıtır.Uygulanan politikalarla girilen girdaplarda yeniden tanzim satışları ve ital yaparken, bizim tarımımız oldukça iyidir demeniz bir şey fark etmez. Sadece, bilim yerine dinsel inanca dayanarak ve konuşturtmayarak bunların söylenmemesini sağlamaktan öteye gidemezsiniz. Herkesi suçlayarak ve korkutarak istediğinizin söylenmesi, eşitdir, bunların yaşanmamasını da sağlamaz. Özellikle son dönemde iyice artan Türkiye gerçekleri ve bunarlı kabulendirmeme ikilemi bizi en basitiyle ne Türkiyede olanları bilme nede burada yaşatılanları doğru kulanma tutumlarımızı adeta hiçeleştirdi. TYüksek sesle bağırmak ve tehtit etmekle bunların sonlanacağını da kavramak kadar yanlışa düşmek de kolaylaşır… Gerçekten,son günlerde yaşananlar, bizi böylesine bir yazı yazmak zorunda brakanları da artık nereye havale etmek gerektiğini de okuyucyya baktım. Çavuşoğlundan başlayıp, Süleyman bey le yapılan anlaşmalarla K. Kıbrısa nelerin uygulanacağı bilgisi hala bilinmiyor. Ama ne biliniyor: “Türkiyede ekonominin iyi olduğu ve buraya da iyi şeyler yaptığı” inancının sürdürüldüğü gerçeğidir.Türkiyede soğan dahi ital edilirken, satış tanzim yerleri ile çıkmazlar yaratılırken, K. Kıbrıstaki siyasetci ve birokrattların adeta Türkiyeden gelecek yapılanış kararları beklemesinin de kıyası nasıl olur artık bilemiyorum!Türkiyedeki tüm yaşatılanlar buraya da sancısız gelip uygulanırken, hala birileri susma, birielri överek koltuk koruma, bazıları da “tutmazla” oyalanıyorsa, elbet kavrayış önemlidir. Oluşanın da adı başka bir gerçeklik. Dünya Türkiyedeki ekonomik krizleri tartışıyor. Suriye politikasındaki karmaşıkları sıralıyor. Oysa, brakın Türkiyeyi, buradaki adına “uzman akademisyenler” denilen bilimciler dahi sanki bunlar yokmuşcasına Türkiye örneği ile bizdeki olumnsuzlukların giderileceği ponpalanması yapılmaktadır.Nedense, hala örneğin Türkiyede epey zamandır Tarımdaki yıkımla italata geçildiği dahi söylenmiyor.Övdürülen “imar affı” olayı sonrası Kartaldaki apartman faciaysı örneklemi ile bilimsel birleşme yapılmıyor. Hep beklentili Türkiye ile burada ne yapılırsa iyidir anlayışla bu sistemden nemalanlar konuşup gerçekleri konuşturtmuyorlar. Öyle ki birisinin “Türkiyenin arka bahçesi olduk” sözlerine bile emek eksenli barışçı Tufan oldukça öfkeleniyor. Çavuşoğlu ve Soylunun önünde elpençe durup hizaya gelenler, bundan sonra birbirlerine girerken dahi olayın nedenini değil Rumlara daha fazla söverek haklı çıkıp koltukta kalma mücadelesine giriştiler. Kuzeydeki bu Türkiye yeniden üretilen modelin elbet Türkiye karşılığı da vardır: Hesapta, AKP en karşıtlı kendine Kemalist etiketini koyanlar da, örneğin Kıbrıs konusuna gelince, Akıncının tavizlerle Denktaşın gerisine düşme sözleri dudaklarından öfkeyle dökülüyor. Barışlar, Sonerler, Merdanlar ve neyazık zamanında çok tartıştığım Emre hoca da bu kervanda iş Kıbrısa gelince, Osmanlı fetihcilik ruhilerleri canlanmaktadır! Hala, böylesi karmaşada, Türkiye birçok dünya medyasında ekonomik krizlerle gidrek her alandaki kriz dalgalarını tartışırken, Suriye gibi politikalardaki yorumlamalar sürerken, K. KIbrısta bunalr ya konuşulmaz veya tam aksi gayet iyi oluşları bilgilenmeleri yapılmaktadır. Havuz medyalı haberlerle de gerçekleri söyleyen birkaç kişiye ya kızılıyor veya onların “bilmediklerini” söyleyerek hala “mükemel gelişen, dünyada yer bulan” Türkiye konuşmaları yapılmaktadır.Gericeleşmenin dahi konuşulmasına karşı çıkıyorlar. Ama sıkılmadan da “bunlar zaten burada tutmaz” savunma refleksi de yapılıyor. Geriye, bazı kesimelrin yaptığı gibi yarımyamalak eski geleneksel kültür olgularla romantik Kıbrıslılık oynayarak sistemin kötülüklerinden korunduklarına zanediliyor. **** Kıbrıslıların bir kısmı da son AB rüzgarına kapılıp iyice Brükselle de gitmektedir. AB çıkarlı bazı kesimlerimiz de oluştu. Böylelikle, Belçika adını da Sanal medya resimlerle veya gezi seyahatnameli alınan avantalarla da duymaktayız. Fakat şunu duymak güç: Belçikada son günelrdeki genel grev nedeniyle özellikle ulaşımda oldukça zorluklar yaşanıyor. Deniz ve hava yollarında ertelemeler yapılmaktadır. Esnafta da kepenk inerken, kara ulaşımında da zorluklar oluştu… Etkileri saymak daha da mümkün. Brüksel, AB ve NATO merkezli kent. Belçika, ençok övülen ülkelerden biri. Elbet, ezberleri yan yana koyarsak ve üstüne yaşanan sorunları da katarsak, mutlaka ezberci teklilik ile çıkarlar erozyona uğrayacaktır. Bir AB yetkilisi hele Kıbrısla alakalı şöylesine laf dese, gazetelerimizde ve ekranlarda haber olurken, Belçika etkili grevleri elbet konuşulursa, ülkemizdeki sendikacılık ve yaşam koşulları da istenmese de katılarak yorumlanacaktır. Bundandır ki böylesi haberler pek konuşturulmaz… Belçika sendikal grevler aslında günümüz genel kapitalizmin aynasıdır. Kapitalizmin eşitsiz bölüşümü ve kriz döneminde dahi zenginlikler sermaye tarafında bölüşülürken, alt kesimdekilere bir şey vermeme tutumunun tepkisel eylemidir, Belçikada olan. Sendikalar,Belçikada kazancın artığı, ekonominin iyi olmasına rağmen, çalışanlara bir şey verilmediği, sosyal haklarda kesinti amaçlı adı “reforum” denilen adımlarla uygulamada oluşuna karşılık olarak greve çıkıldı. Klasik ayrım hemen gerçekleşti: Belçika sağı, ulusal partiler, sermaye örgütleri ve bazı sosyaldemokrat kesimler bu grevlerin anlamsız olduğunu vurguladılar. Ayni karşı eksende ise sendikalar ve Sosyalist partiler de eşitsiz paylaşımın derinleşmesi ve sosyal haklara açılan bayrak nedeniyle grevlerin bir karşı duruş olduğunu söylediler. Belçikalı Sarı Yelekliler de eylemlere katıldı. Başka bir nokta: Sendikaların hem Sosyalist, hem Hristiyan ve hem de liberal olanları üçü de birlikte eyleme çıktılar. Bu olay, gelişmiş Kapitalist ülke Belçikada yaşandı. Son dönemde bazı ülkelerde yaşatılanlarla, krizlerde fırsatı kulanıp kazançlar zenginlere ve bedel emekçilere ödetilmesi sonucu, örgütlü kesimler de sokağa çıkmaya başladı. Tabi buna bir de şunu eklemeliyiz: krizler ve eşitsizliğin artışı ile yükselen faşizim tehlikesinin de sendikaların ayakta kalma adına bu karşı seçeneklerini de kulanmak zorunda brakıyor. Bu resmi bundandır ki değişik renklerle birlikte okumak şart. Belçikada da krizden etkilenip, çalışanlardan bedel faturası çıkarılırken, iki olgu da yükseliyordu! Sermaye, fırsatı kulanıp zanginliğe el koyup eşitsizliği derinleştirirken, krizin yoksul üzerindeki etkiyi etnik ve ırkçı temelde kulanan faşist partielr de oy kazanmaktadırlar. Hat ta, özellikle sosyaldemokrat partielrde tuhaf karışımlar da görülmeğe başladı. Bunlar, Belçika gibi ülkede de etkilerini gösterip sarsıntılarla herkesi ayrışmaya doğru itmektedir…. Kısaca; Bizde konuşturulmasa da tam aksi söyletilse de Türkiyedeki özellikle yerel seçim gibi bir sürece de girilirken, ekonomideki kriz yaşantıları oldukça yoğunlaştı. Salt sermaye hareketli veya Bütçe eksenli değil, eflasyonlarla işsizliklerle de derinleşme sürüyor. Tarımdan sanayiye dek uygulanan politikaların iflası, her şeyi piyasa sihirli el çözer anlayışının infilak etmesine dek gelindi. Bir uyarı da buradaki Sağlıklı salayan kesimlere: Sağlıkta da Türkiyeden model alınacakmış: Şehir hastane modeli sözkonusu. Tabi ki benim de prokramımda bakan ve yetkili olan kesimler, ozaman makamcı olmadıkları için, bunun yanlış olduğunu söylediler. Oysa, şimdi makamdan salayarak önemli sağlık projesi diye koltuk satışlı açıklamalar yapmaktadır. Son Türkiye sağlık iflasını mutlaka incelesinler. Kimbilir: belki de imzalayıp öteki konular gibi haberimiz dahi yoktur. Belçika ise işareti önemli. Hani, hep AB örneği diyenler, emek ve yoksul ekseninin de yaptıklarını birlikte söyleseler daha iyi olur.
0 notes
yedi24haber · 6 years
Text
Gezi direnişine katılanları nasıl fişlediler
Gezi direnişine katılanları nasıl fişlediler
FETÖ/PDY üyesi olmaktan tutuksuz yargılanan itirafçı yüzbaşı A.M., (GATA) Haydarpaşa Eğitim Hastanesi’nde örgütün, kendilerinden olmayanlar için oynadığı oyunları tek tek anlattı…
Erzurum'da FETÖ/PDY'nin "mahrem yapılanması"na yönelik operasyonda Milli Savunma Bakanlığı Erzurum Tedarik Bölge Başkanlığı'nda ikmal yüzbaşı A.M., 29 Kasım 2017 tarihinde gözaltına alındı. İtirafçı olan A.M., tutuksuz…
View On WordPress
0 notes
haberihbarhatti · 6 years
Text
Türkiye'de 10 kelimede 2017 - BBC Türkçe
Tüm haber ve son dakika gelişmelerini Haber İhbar Hattı ile anlık takip edin! Haber için önce http://www.haberihbarhatti.com/2017/turkiyede-10-kelimede-2017-bbc-turkce/996/
Türkiye'de 10 kelimede 2017 - BBC Türkçe
2017, Türkiye’de birçok önemli olayın yaşandığı bir yıl oldu. Seneye anayasa değişikliği referandumu tartışmalarıyla başlandı. 16 Nisan’daki referandum sonrası ise mühürsüz oy pusulalarının kabulüne yönelik itirazlar uzun süre gündemi meşgul etti. 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminden miras kalan ByLock uygulaması binlerce kişinin soruşturmaya tabi tutulmasına neden olurken, adalet talebi de yıl boyunca gündeme getirildi. Hiçbir dilde var olmayan “çikinova” çok uzaklarda görülen ama Türkiye’yi yakından ilgilendiren bir davayla literatüre girdi. Magazinin gündemi “Şeymacun”, eğitimin ise müfredat ve TEOG oldu. Çokça tartışılan 10 kelime üzerinden 2017’nin resmini çektik. Not: Kelime ve terimler, alfabetik olarak sıralanmıştır. Adalet Adalet, yıl boyunca hem iktidarın hem de muhalefetin sık sık gündeme getirdiği kavramların başında geliyor. Özellikle 15 Temmuz 2016’da yaşanan darbe girişiminin ardından ilan edilen olağanüstü hal (OHAL) dönemindeki uygulamalar nedeniyle ulusal ve uluslararası sivil toplum kuruluşları sık sık adalet sistemindeki sıkıntılar ve hak ihlalleriyle ilgili uyarılar yaptı. Bu konuyla ilgili tartışmalar ise yaz aylarında Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun gerçekleştirdiği Adalet Yürüyüşü ile zirveye ulaştı.
Telif hakkı AFP
Kılıçdaroğlu, CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu’nun Milli İstihbarat Teşkilatı’na (MİT) ait TIR’lara ilişkin davada tutuklanarak cezaevine konulmasını protesto etmek amacıyla 15 Haziran günü Ankara’dan İstanbul’a bir yürüyüş başlattı. Yürüyüş, 25 gün sürdü ve 9 Temmuz’da İstanbul’un Maltepe ilçesinde düzenlenen mitingle sona erdi. Kılıçdaroğlu, 429 kilometre süren yürüyüşünde elinde “Adalet” yazılı bir pankart taşıdı. Yol boyunca binlerce kişi korteje katılarak, Türkiye’de yaşandığı öne sürülen “adaletsizliklere” karşı taleplerini dile getirmeye çalıştı. Hükümet ise kendisine yöneltilen eleştirilere adalet sistemin çok iyi çalıştığını savunarak yanıt verdi. Eski Adalet Bakanı, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, “Türkiye’de adalet var mı?” sorusuna, “Elbette Türkiye’de ‘adalet’ var. Ama adalet görevini yerine getirmek üzere görev yapanlara karşı bir adaletsizlik, haksızlık var” yanıtını verdi. Büyükada Marmara Denizi’ndeki adalardan biri olan Büyükada, bu yıla kadar İstanbulluların ve turistlerin kısa tatiller için tercih ettiği bir beldeydi. Ancak yıl boyunca Büyükada’nın adı bir dizi komplo teorisi ile birlikte anıldı. Temmuz ayında insan hakları savunucularının korunması programı kapsamında toplantılar yapmak için Büyükada’da bir araya gelen farklı insan hakları örgütlerinin temsilcileri kaldıkları otelde sabah saatlerinde gözaltına alındı.
Telif hakkı Getty Images
Image caption
Motorlu araçların yasak olduğu Büyükada, 2017 boyunca huzurlu yapısıyla değil, bir dizi komplo teorisinin odağında yer aldı
Gözaltına alınan 11 isimden sekizi tutuklandı. Aralarında Uluslararası Af Örgütü ve Helsinki Yurttaşlar Derneği gibi uluslararası kuruluşların temsilcileri de yer alıyordu. Sanıklara “silahlı terör örgütlerine yardım etme” ve “silahlı terör örgütüne üye olma” suçlamaları yöneltildi. Hükümete yakın basın kuruluşları, toplantıya katılan insan hakları savunucularının, 2013’teki Gezi Parkı protestolarının bir benzerini organize ederek, iktidarı devirmeyi planladıkları yönünde bazı iddialar ortaya attı. İçlerinden birinin İsveç, diğerinin de Almanya vatandaşı olması bu davanın da uluslararası bir boyut kazanmasına yol açtı. Ekim ayında yapılan ilk duruşmada tutuklu sanıkların tamamı serbest bırakıldı. Buna, hükümete yakın medya kuruluşları “İkinci Büyükada Toplantısı” adını taktı. İlkinde, 15-16 Temmuz 2016 tarihlerinde Büyükada’da bir araya gelen bir grup akademisyen ve siyaset uzmanının darbe girişimini yönettiği öne sürülmüştü. Kasım ayında ilk Büyükada toplantısına katılan isimlerden dünyanın önde gelen Türkiye uzmanlarından, İstanbul doğumlu ABD’li akademisyen Henri Barkey ile eski CIA Türkiye şefi Graham Fuller hakkında yakalama kararı çıkartıldı. ByLock Türkiye kamuoyu, ByLock adında bir şifreli mesajlaşma uygulaması olduğundan 2016 yılında darbe girişiminin hemen ardından haberdar oldu ve buna dair gelişmeler de, geçen yılın 2017’ye miras bıraktığı en önemli konular arasında yer aldı. Darbe girişiminde rol aldığı ve Fethullah Gülen Yapılanması’na mensup olduğu iddia edilen kişilerin kendi aralarında ByLock uygulamasını kullanarak yazıştıkları öne sürülüyor. Bu nedenle de, bu uygulamanın cep telefonunda yüklü olması Fethullah Gülen Yapılanması ile ilgili açılan soruşturmalarda “örgüt üyeliğinin” en önemli göstergelerinden biri olarak kabul ediliyor.
Telif hakkı DHA
Ocak ayında ByLock uygulamasıyla ilgili ilk iddianame hazırlandı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hazırladığı bu iddianamede, toplam kayıtlı kullanıcı sayısının 215 bin olduğu belirtildi. Ayrıca, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK), ByLock kullandığı öne sürülen 102 bin kişilik bir liste hazırlayarak savcılıklara iletti. MİT’in de ByLock kullanıcısı olduğu iddiasıyla iki farklı liste halinde 122 bin kişiyi tespit ettiği ve 18 milyondan fazla mesajın şifresini çözdüğü bildirildi. Yıl boyunca da düzenlenen operasyonlarla ByLock kullandığı gerekçesiyle aralarında bürokratların da bulunduğu çok sayıda kişi gözaltına alındı ve bunların önemli bir kısmı tutuklandı. Ancak, ByLock kullanıcılarına yönelik operasyonlarla ilgili bazı mağduriyetler yaşandığı da ortaya çıktı. Bilişim uzmanı Tuncay Beşikçi ile avukatlar Koray Peksayar ve Ali Aktaş; bazı kıble, Kur’an ve müzik dinleme uygulamaları yüklendiğinde bunlar üzerinden ByLock’un IP adresine yönlendirme yapıldığını ve bunun da aktif kullanıcı olmamalarına karşın bazı kişilerin ByLock kullanmış gibi göründüğünü söyledi. ‘ByLock’ davalarındaki mağduriyetler neden kaynaklanıyor?Çikinova Türkiye kamuoyunun gündemine ilk olarak 2013 yılının sonlarında giren iş adamı Reza Zarrab, tam dört yıl yine aynı nedenden ancak bu kez başka bir yerden gündeme oturdu. Mart 2016’da ABD’ye yaptığı aile tatili sırasında tutuklanarak New York’ta cezaevine konulan Zarrab’ın İran yaptırımlarını yasa dışı yollarla deldiği suçlamasıyla açılan dava, Kasım ayı sonunda başladı. ABD Cezaevleri Bürosu’nun internetteki kayıtlarında 8 Kasım’da serbest bırakıldığı bilgisi yer alan Zarrab’ın bu tarihten sonra nerede olduğu, ne anlatacağı çok tartışıldı.
Sonunda 27 Kasım’da dava, eski Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla’nın tek sanık olmasıyla başladı. Zarrab ise savcılıkla anlaşarak, daha az bir ceza alma umuduyla bildiklerini anlatmayı kabul etti. Zarrab, sekiz gün boyunca tanık kürsüsünde kaldı ve hikayeyi kendi gözünden anlattı. İşinin kolaylaşması için Çağlayan’a 45-50 milyon euro, 7 milyon dolar ve yaklaşık 2,5 milyon Türk Lirası rüşvet verdiğini, eski Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan’a ayakkabı kutuları içinde ödeme yaptığını aktardı. İran’ın Türkiye’ye sattığı petrol ve doğalgaz karşılığında aldığı ödemenin yaptırımlara takılmadan İran’a transfer edilebilmesi için en az 10 işlem yapmaları gerektiğini söyledi. İlk olarak altın ticaretiyle başladıklarını, yaptırım kuralları değiştirilince “hayali buğday ihracatı” yapmaya başladıklarını anlattı. Tüm bu dolambaçlı işlemlere de “çikinova” adı verdiklerini söyledi. Böylece savcılığın iddianamesinde, Zarrab’ın ifadesinde ve sonrasında da savunmanın belgelerinde yer alan ancak Türkçe veya başka bir dilde var olmayan bu sözcük de ABD’de bir yargı sürecinde kayıtlara girmiş oldu. Kredi Garanti Fonu Bu yılın en çok sorulan sorularının başında ekonomik krizin olup olmadığı tartışmaları geliyor. Bir yandan dolar, euro ve sterlin Türk lirası karşısında üst üste rekor kırarken, diğer yandan da son altı yılın en hızlı büyümesi kaydedildi. 2017’de toplam büyümenin yüzde 6-7 civarında olması bekleniyor. Üçüncü çeyrekte, ekonomi, büyüme geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 11,1 büyüdü.
Telif hakkı Getty
Bu büyüme performansının arkasında hem hükümetin, hem de bağımsız ekonomistlerin dikkat çektiği bir unsur, Kredi Garanti Fonu (KGF). KGF, teminat yetersizliği nedeniyle kredi alamayan Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler (KOBİ) ve KOBİ dışı işletmelere kefil olarak bu işletmelerin finansmana erişimlerine destek olan kamu kuruluşu olarak tanımlanıyor. Hükümet, büyümeyi desteklemek için uygulamaya koyduğu politikalardan biri olan KGF’nin başarıya ulaştığını savunuyor. Bazı ekonomistler ise KGF’nin sanal ve sürdürülemez bir durum yarattığı görüşünde. Man AdasıKuvvetle muhtemel, Türkiye’de yaşayan milyonlarca kişi 2017 başladığında dünyada Man Adası diye bir yer olduğunun çok da farkında değildi. Britanya ile İrlanda adaları arasında bulunan yalnızca 572 kilometrekare yüzölçümüne ve 84 bin nüfusa sahip Man Adası, yılın son aylarında siyasi tartışmaların ve karşılıklı tehditlerin odağına oturdu. Man Adası tartışmalarının 2018’e sarkması da çok şaşırtıcı olmayacak gibi duruyor.
Telif hakkı MANN LORDLUĞU
Image caption
Man Adası bayrağı
CHP lideri Kılıçdaroğlu, Kasım ayı sonundaki partisinin grup toplantısında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yakınlarının vergi cenneti olarak bilinen Man Adası’ndaki hesaplara 2011 ve 2012 yıllarında milyonlarca dolar para gönderdiğini öne sürdü. Kılıçdaroğlu, bu işlemlere ait olduğunu söylediği dekontları önce kamuoyu ve basınla, ardından da savcılıkla paylaştı. Hükümet kanadının tepkisi ise çok sert oldu. Erdoğan iddiaları reddetti ve Kılıçdaroğlu hakkında 1,5 milyon TL’lik tazminat davası açtı. Hatta Cumhurbaşkanı biraz daha ileri giderek, Kılıçdaroğlu’nun “hesabını yargıda vereceğini” de söyledi. Ancak İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun tepkisi sert oldu. Soylu, “Man Adası’nda Cumhurbaşkanının yakınlarının paralarının olmadığı ispatlanırsa biz onun boğazına ne takacağız görecekler” dedi, iddialarını ispat etmezse Kılıçdaroğlu’nu “şerefsiz, alçak ve sahtekar” olarak nitelendirdi. Soylu bir başka gün de Kılıçdaroğlu’na “Sen bittin” dedi. Kılıçdaroğlu da “tehdit olarak” nitelendirdiği bu sözlere karşı geri adım atmayacağını belirtti ve iddialarının arkasında durdu. Mavi Balina İntihar oyunu olarak bilinen Mavi Balina, 2017 yılında sık sık gündeme geldi. Son olarak Kasım ayında Ordu’da 17 yaşındaki bir gencin, Mavi Balina oyunundaki talimatlara göre hareket ederek, kendini doğalgaz borusuna asarak intihar ettiği bildirildi. Ayrıca yine 2017 içerisinde yaşamına son veren Almanya’da yaşayan 14 yaşındaki bir çocukla Ankara’da 24 yaşındaki bir üniversite öğrencisinin ölümleri de bu oyunla bağdaştırılmıştı.
Telif hakkı RFE/RL
Bu oyuna bir şekilde katılan kişilerden, çoğu şiddet içeren 50 talimatı yerine getirmesi isteniyor. 50 günlük bir süreyi kapsayan bu komutlar arasında derin olmayacak şekliyle kol ve bacakların kesilmesi, belirli bir süre boyunca kimse ile görüşülmemesi, yüksek sesli olarak müzik dinlenilmesi gibi aşamalar yer alıyor. 50. günün sonunda da kişiye son aşama olan “yüksekten atlayarak ya da kendini asarak” intihar etme komutu veriliyor. Oyunun orijinal adı Siniy Kit. Bu ismin Rus rock grubu Lumen’in bir şarkısından alındığı düşünülüyor. Şarkının sözlerinde “Neden çığlık atarsın / Kimse sesini duymazken / Konu ne, konu ne” ifadeleri yer alıyor. Şarkı, “ağı delip geçemeyen devasa bir mavi balinanın” öyküsünü anlatıyor. Oyunun adıyla ilgili ortaya atılan bir başka iddia da zaman zaman balinaların açıklanamaz şekilde karaya vurup intihar eden hayvanlar olması. Dünyada 2017 yılı içerisinde 100’den fazla gencin intiharı bu oyunla ilişkilendiriliyor. İntihar oyunu Mavi Balina’dan kurtulanlar anlatıyor İntihar oyunu Mavi Balina için hangi ülkede ne tür önlemler alınıyor? Mühürsüz oy pusulası Türkiye, 16 Nisan’da tarihinin en önemli oylamalarından biri için sandık başına gitti. Parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçişi öngören anayasa değişikliğiyle ilgili referandumda, oy kullananların yüzde 51,4’ü “Evet”, yüzde 48,6’sı ise “Hayır” oyu verdi. Böylece değişiklikler kabul edildi. Aralarında cumhurbaşkanının parti üyesi olmasıyla ilgili birkaç düzenleme referandumla birlikte yürürlüğe girerken, değişiklik paketinin tamamının yürürlüğe giriş tarihi ise 3 Kasım 2019 seçimleri olarak belirlendi.Aylarca süren gergin kampanya döneminin ardından referandum sonuçlarının açıklanması, tartışmaları bitirmedi. Aksine özellikle Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) mühürsüz oy pusulalarıyla ilgili kararı muhalefetin sert tepkisini çekti.
Telif hakkı Getty Images
YSK, oy kullanma işlemi devam ederken, sandık kurulu mührü taşımayan oy pusulası ve zarfların “dışarıdan getirilerek kullanıldığı kanıtlanmadıkça” geçerli sayılmasına karar verdi. CHP ve Halkların Demokratik Partisi (HDP), bu karara itiraz etti, konuyu Anayasa Mahkemesi’ne kadar götürdü ancak bir sonuç çıkmadı. Referandumda ‘Hayır’ kampanyası yürütenler, bu kararın seçim sonuçları üzerinde şaibe yarattığını öne sürdü. YSK ise kendini daha önce de benzer kararlar verdiğini söyleyerek savundu. Ancak önceki kararlar incelendiğinde aslında hepsinin yerel seçimler ve belli sandıklar için sonucu etkilemeyen durumları kapsadığı; ilk kez ülke genelinde, referandumda ve sonuçları etkileme durumu olup olmadığı bilinmediği bir ortamda bu kararın verildiği görüldü. Uluslararası seçim gözlemcileri de bu kararın seçimin meşruiyetini tehlikeye attığı sonucuna vardı. Referandum bitti ancak mühürsüz oy pusulasıyla ilgili tartışmalar uzun bir süre daha devam etti. Sonuçta sonuç değişmedi ve değişikliklerin kabul edilmesine karar verildi. ‘Mühürsüz oy’ tartışmalarının hukuki boyutu ne? YSK’nın son ‘mühürsüz pusula’ kararının öncekilerden farkı ne? Şeymacun Ha evlendiler ha evlenecekler, nikahsız çocuk yaptılar tartışması 2017’de sona erdi ve sunucu ve medya patronu Acun Ilıcalı ile ‘Instagram fenomeni’ Şeyma Subaşı, Eylül ayında nikah masasına oturdu. Çiftin nikahı, Fransa’nın Marsilya kentinde bulunan Türk Konsolosluğu’nda kıyıldı, düğünü ise ülkenin en ünlü tatil beldelerinden biri olan St. Tropez’de yapıldı.
Telif hakkı INSTAGRAM/@SEYMASUBASI
Magazin haberlerine göre, düğüne yaklaşık 250 kişi katıldı. Subaşı, kendisini ‘Instagram fenomeni’ olarak tanımlamasının hakkını vererek, düğünün tüm detaylarını an be an 2 milyonu aşan takipçisiyle ve kamuoyuyla paylaştı. Subaşı’nın bu düğün için seçtiği etiket ise “Şeymacun” oldu. TEOG 2017 de eğitim alanında köklü bazı değişikliklerin yapıldığı yıllardan biri olarak tarihe geçti. Eylül ayında eğitim ve öğretim yılı yeni müfredat tartışmalarıyla başladı. Yeni müfredatta Evrim Teorisi eğitim programından çıkarıldı, cihat kavramı eklendi, Atatürkçülüğe ve cumhuriyetin kazanımlarına dair bölümler azaltıldı ve 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimine de özel bir yer ayrıldı. Türkiye’de eğitimle ilgili çalışmalar yapan sivil toplum kuruluşları ve bazı veliler, bu yeni müfredata sert tepki gösterdi. Eleştirilerin başında eğitimin “laik karakterinin” erozyona uğratıldığı geliyor.
Telif hakkı Getty Images
Hükümet ise yenilenen müfredatta adalet, dostluk, dürüstlük, öz denetim, sabır, saygı, sevgi, sorumluluk, vatanseverlik ve yardımseverlik gibi değerlerin odağa konulduğunu söylüyor. Bir yandan müfredatla ilgili tartışmalar devam ederken, diğer yandan da iki kritik merkezi sınavla ilgili kapsamlı değişikliklere gidildi. Önce Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş (TEOG) sınavı kaldırıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Eylül ayında katıldığı bir televizyon programında, “Ben TEOG olayını istemiyorum ve bunu da artık yanlış buluyorum. TEOG’un kaldırılması lazım” dedi. Bunun üzerine hükümet de TEOG’u bu yıl kaldırmaya karar verdi. Açıklama Eylül’de yapıldı ancak yeni sistemin açıklanması Kasım ayını buldu. Bu yeni sistemde, öğrenciler evlerine en yakın okullar arasından beşini tercih edecek ve yerleştirme buna göre yapılacak. Özel okullar da öğrenci seçimi için sınav düzenleyecek. Bir diğer değişiklik üniversiteye giriş sınavında da yapıldı. Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç’ın deyimiyle üniversiteye giriş sisteminde “sadeleştirme modeli” uygulandı. Buna göre, marttaki Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS) ve hazirandaki Lisans Yerleştirme Sınavları’nın (LYS) kaldırılarak, haziranda bir hafta sonu tek sınav uygulanması planlanıyor.
kaynak: Türkiye’de 10 kelimede 2017 – BBC Türkçe
Anadolu Ajansı, DHA, İHA tarafından geçilen tüm yerel haberler bölümünde Haberihbarhatti.com editörlerinin hiçbir editoryal müdahalesi olmadan otomatik olarak ajans kanallarından geldiği şekliyle yer almaktadır. Bu alanda yer alan haberlerin hepsinin hukuki muhatabı haberi geçen websiteleri ve ajanslardır.
Görüş, öneri ya da şikayetiniz paylaşmak isterseniz, İletişim Formunu doldurarak bize ulaştırabilirsiniz. En kısa sürede değerlendirip size geri döneceğiz.
Tüm gelişmelerden haberdar olmak için Facebook sayfamızı takip edin!
Kaynak: http://www.haberihbarhatti.com/2017/turkiyede-10-kelimede-2017-bbc-turkce/996/
0 notes
tatiltutkusu-blog · 7 years
Text
Norveç Gezi Rehberi
Norveç, dünyanın en yüksek refah seviyesine sahip ülkesidir. Tam bir Avrupa ülkesi olan bu ülkede her ne kadar krallık olsa da demokrasi alanında çok büyük gelişmelerin yaşandığı bir yer. Burası daha önceleri Vikingler tarafından kurulmuş ve tarihi de 11. yüzyıla dayanıyor. 1949 yılında Nato’ya katılan ve ülkesindeki petrol ile doğalgaz rezervleri sayesinde bugünkü refah seviyesine ulaşan Norveç, kendisine yapılan Avrupa Birliği üyeliğini de reddetmiştir.
Norveç Gezilecek Yerler
Zengin 1000 yıllık geçmişi bulunan, doğalgaz ve petrolle zenginleşen bu ülkenin tarihi yapıları, fiyortları ve ülke yapılanması kendisini ilgi çekici kılıyor. Burayı geldiğinizde ve ayrıldığınızda iyi ki de Norveç ülkesini ziyaret etmişim diyeceğinizden emin olabilirsiniz.
Oslo
Norveç Oslo
Dünya siyaseti açısından Oslo büyük bir önem taşımaktadır. Zira ülkemizin son dönemlerinde de adı sıkça duyulmaya başlanmıştır. Burası doğal zenginlik bakımından çok yüksekte olan bir şehir ve ülkeyi bu şehir besliyor desek abartmış olmayız. Tabi bu zengin şehirde geçmişse ait birçok tarihi yapıyı görmek mümkün. Bunlardan Akerhus Kalesi, müzeler, Kraliyet sarayı, Oslo Katedrali gibi yerler ilginizi fazlasıyla çekecektir.
Bergen
Bergen
Burası ülkenin 2.büyük şehri ve Bergen batı fiyortlarını ziyaret etmek isteyenlerin favori konumunda yer alıyor.  Bir liman şehri olan Bergen fiyortlarıyla öne çıkıyor.
Lofoten Adaları
Lofoten Adaları
Norveç’e geldik te turistik yerler hani nerede diye sormayın zira Lofoten Adaları görüp görebileceğiniz en güzel yerlerden biri. Nordland bölgesinde yer alan Lofoten Adaları inanılmaz doğa güzelliklerine ev sahipliği yapıyor.
Preikestolen ve Trolltunga
Preikestolen
Dağcılıkla aranız iyiyse Preikestolen kayalığı tam da size göre. 1-3 saat tırmandıktan sonra eşsiz bir manzarayla karşılacaksınız. Bir diğer kayalık bölge olan Trolltunga ise bir dağın yamacında bulunuyor ve 800 metrelik bir boşluktan oluşuyor. Burası fotoğraf çekilmek için harika bir yer.
Svalbard
Svalbard
Avrupan’nın bittiği yer olarak anılan Svalbard Kuzey Buz Denizine açılan bir yer. Kışları burada gün hiç doğmaz yazları ise gün hiç batmaz. Burada bir mevsim geçirmek psikolojinizi alt üst edebilir.
Norveç Gezi Rehberi
0 notes