Tumgik
#guermantes tarafı
yorgunherakles · 2 years
Quote
insanların anlattıklarını duymazdım, çünkü beni ilgilendiren, ne demek istedikleri değil, bunu nasıl söyledikleri, söyleyiş biçimlerinin ortaya koyduğu kişilikleri veya gülünçlükleriydi.
marcel proust - yakalanan zaman
60 notes · View notes
saireyn · 4 years
Quote
En şiddetli acıların bile bir sığınağı olduğunu, insanın daima, en kötü ihtimalle huzur bulabileceğini söylerdim kendi kendime.
Kayıp Zamanın İzinde III. Cilt, Guermantes Tarafı sy. 1044 - Marcel Proust
111 notes · View notes
edebiyatdemi · 7 years
Quote
Kendi seçimimizle, iki güçten birine teslim olabiliriz: biri, kendi içimizden, derin duygularımızdan kaynaklanır, öteki dışarıdan gelir. Birinci güç, beraberinde doğal olarak bir mutluluk, yaratan insanların hayatından yayılan mutluluğu getirir. Dışımızdaki insanları harekete geçiren dürtüyü bizim içimize sokmaya çalışan diğer kuvvet ise, beraberinde haz getirmez; ancak biz, karşılık niteliğinde bir darbeyle, son derece sahte olduğu için, çabucak sıkıntıya, üzüntüye dönüşen bir esrime içinde, bir haz ekleyebiliriz ona…
Marcel Proust, Guermantes Tarafı
52 notes · View notes
pi-no · 3 years
Photo
Tumblr media
"Uzun vadede hataların üst üste yığılmasından, birtakım doğrular ortaya çıkmıştır." Marcel Proust ~Guermantes Tarafı
41 notes · View notes
istanbulkadar · 2 years
Text
Tumblr media
Dikişler ne kadar başarılı olursa olsun, bir insana olan özlem iç organların yerini aldığında, yaşamak zahmetlidir; özlem sanki organlardan daha fazla yer kaplar, varlığını sürekli hissederiz...” (s.113)
-Marcel Proust, Guermantes Tarafı
9 notes · View notes
kalemizi01 · 3 years
Text
Bazen hafif bir gülümsemeyle birlikte selam verince; sanki benim için çini mürekkebiyle bir resim, bir şaheser yapmış, bir de ithaf eklemiş gibi olurdu.
Marcel PROUST
Guermantes Tarafı s.128
8 notes · View notes
a-hamdi · 5 years
Quote
...çünkü en karmaşık toplumların bağrında görülen büyüleyici bir doğa yasası gereği, insan sevdiğiyle ilgili olarak tam bir cehalet içinde yaşar.
Marcel Proust (Guermantes Tarafı)
2 notes · View notes
dramatik-buluntular · 6 years
Photo
Tumblr media
“Kayıp Zamanın İzinde ve Marcel Proust”
     Gülcan’ın bana gönderdiği kitapların arasında en çok zamanımı alan, modern romanın başyapıtlarından biri olarak kabul edilen, 1871-1927 yılları arasında yaşayan Marcel Proust’un yedi kitaptan oluşan “Kayıp Zamanın İzinde” adlı iki ciltte toplanmış kitaplarıydı. Proust okumadan gerçek bir okuyucu olamayacağımı düşünmekte haklıymışım. 3133 sayfayı okumak için bir yıl yetmemişti. Hele ki böylesine ciddi bir okuma gerektiren kitaplar için yetmesi mümkün değildi. Çünkü sürekli okuma halinde değildir insan. Bazen okumak için kitabı eline aldığında saatlerce aynı sayfada takılı kalırsın. Kendini veremezsin, bellek o an için okumaya elverişli değildir. Günün en verimli saatlerinde işyerindesin. Akşam saatlerinde de yapman gereken başka şeyler olabiliyor. Bir de araya mutlaka başka kitaplar da girmiştir. İnsan ömrü okumak istediği bütün kitaplar için yeterli değildir. O yüzden günlük koşuşturma cehenneminden koparabildiğimiz kadar zamanımız vardır ancak.
      “Kayıp Zamanın İzinde” hem okuma esnasında hem de okuma sonunda beni derinden etkileyen bir başyapıt. Proust’un çocukluğu, anneannesi ve annesine olan bağlılığı, tutkuları, aşkları, başkalarının aşkları, bütün zaman ve mekânlarıyla, onlarca karakteri en ücra köşelerine kadar ve en ince ayrıntısına kadar betimlerken nasıl olur da hiç bozulmadan, sapmadan, eksiksiz, sanki daha dünmüş gibi anlatabildiğine şaşıyorum. Örneğin aşağı doğru uzanan bir yolda, bir arabayla, uzaklaştıkça küçülen çan kulesini sayfalarca anlatırken sadece çan kulesini anlatmıyor, o esnada güneşin batışını, kendiyle ve annesiyle olan bağını, çocukluk aşkını, korkularını ve yalnızlığın içindeki kusursuz karanlığı da fırlatıyor yüzünüze.
      Marcel Proust bana göre dünyanın en iyi anlatı ustalarından biridir, hatta en iyisi diyebilirim. “Kayıp Zamanın İzinde” yi okumak olağanüstü bir sabır gerektiriyor. Başlarda kitabı anlamak, anlatılanları hayal dünyamızın içine düzenli olarak yerleştirip sergilemek neredeyse imkânsız gibi görünse de okuma süreci boyunca günlük yaşantının bir parçası haline geliyor. Akılda tutulması zor kişi ve mekân isimleri ve o dönemin Fransa’sının burjuva hayatının yaşantısı benim gibi burjuva karşıtı bir okuyucu için ne kadar ilginç olabilir ki? Şu kadar ki; ilginç olan akış halindeki anlatı ırmağının okuyucuya mükemmel manzara parçacıkları sunmasıdır. O manzara parçacıklarında ellerini, yüzünü ve düşüncelerini yıkıyorsun. Sonra gidip kendine kocaman bir ayna bulup bedeninde dolaşan sözcük konvoyunu izliyorsun orada.
      Kitabın daha fazla içine girdikçe favori karakterleriniz oluşuyor ister istemez. O karakterleri siz yönlendiriyorsunuz artık. Swann, Odette, Albertine, Gilberte, Andrée, ,Rosemonde, Giséle, Saint Loup ve daha onlarca diğerleri… Bu yedi kitap boyunca akılda tutulması dikkat gerektiren yüzlerce roman kişisine ilerledikçe alışıyorsunuz ve onları hayatınızın içine alıyorsunuz. Onlarla konuşuyorsunuz. Kitabı okumaya uzun bir süre ara verseniz bile tekrar başladığınızda önceki okumalar belleğinizdeki koltuklarda oturup sizi bekliyor olacaklardır. Bütün bu tespitleri yaparken bu kitapların çeviricisi olan Roza Hakmen’i de ayrıca kutlamak istiyorum. Kusursuz bir iş çıkarmış, hatta bana göre bir çeviri başyapıtıdır bu.
      “Swann’ların Tarafı” adlı ilk kitapla açılıyor ilk cilt. "Swann'ların Tarafı"nda Marcel Proust Charles Swann'ın ağzından konuşuyor. Kendi çocukluğunu ve ilk gençlik yıllarını yerleştirdiği köşeden anlatıcıya cümleler taşıyor.  
      “Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde” adlı ikinci seride belleğin okuyucuyu nasıl dansa kaldırdığını görecek ve derinden hissedeceksiniz. Bu kitapta Proust delikanlılık çağından kesitler sunarken aşkın daha önce hiç rastlamadığınız boyutlarını, içsel yolculukları, ani geri dönüşleri ve kitabın içinde üç vardiya çalışan sözcüklerin ressamının bıraktığı ipuçlarını takip ediyorsunuz. Vardığınız yerlerde bulduğuz eşsiz mekânlar ve el değmemiş manzaralar sosyolojik, mitolojik ve felsefi bellek gösterileri yaparak edebiyata ve okumaya farklı bir bakış açısını koyacaktır önünüze. Bu ikinci kitabı okurken ilk kitabı bir daha gözden geçirme ihtiyacını hissetmeniz kaçınılmazdır.
      Üçüncü kitap “Guermantes Tarafı” serinin en uzun kitabıdır. Casuslukla suçlanan ve idamla yargılanan Alfred Dreyfus’un, Dreyfus Olayı’nın etraflıca tartışıldığı ve bu olay üzerinden ön plana çıkan Yahudi düşmanlığının irdelenmesinin kitapta geniş yer bulması Proust’un dönemin siyasi olaylarına olan duyarlılığı ve ilgisi açısından önemlidir.  Sonraki bölümler yine burjuva ve aristokrat kesimlerinin yaşantılarının anlatıldığı kesitler ve diyaloglarla ilerliyor. Proust’un sanat ve yazarlar hakkındaki düşünceleri, yaşam, ölüm ve karışık iç dünyasının içindeki yolculuklar ile ilgili detaylar su gibi akıp gitmektedir. Proust bu yolculukları yaparken siz de onunla beraber o yolculuğun bir parçası oluyorsunuz.
     Lanetli ve günahkâr iki kent olan ve dördüncü kitaba ismini veren “Sodom ve Gomorra” da dönemin Fransa’sında sosyete davetleri, aristokrat kesimindeki eşcinsel ilişkiler, Albertine’e olan tutkulu aşkı, gelgitleri, duygu patlamaları, ölüm ve yine anıların, geri dönüşlerin bolca sergilendiği bölümler yer almaktadır. Sürekli üzerine gelen bir geçmiş ve şimdiki zamanın karşılıklı oynadığı satranç ve zihnin şölensel acıları bu seride de devam ediyor.
      Beşinci kitap olan “Mahpus” u okurken yalnız değilsin, diğer dört kitapla beraber aynı trende seyahat halindesin. Eski kentlere ve en çok da Balbec’e uğruyorsun ve oralarda insanların giydiği gömleğe, içtiği içkiye, yediği yemeğe ve hatta bir garsonun gülüşündeki anlam arayışına kadar sessizde olan bilgiler ayaklanıp Proust’un anlatı masasına geliyor. Bu kitapta her ne kadar Albertine’e âşık olmadığını söylese de bana göre hem aşkın hem tutkunun ve hem de kıskançlığın zirvesinde olan anlatıcı Albertine’i eve hapsediyor ve onun hapsinde kendi içsel esaretini yaşıyor. Onunla geçirdiği her anı şiirselliğin en üst katına taşıyor. Bu en üst katta zaman zaman önüne geçemediği kıskançlığın ve dolayısıyla öfkenin en büyük nedeni Albertine’in başka kızlara ilgi duyduğunu düşünmesidir.
      "'Mademoiselle Albertine gitti!' Istırap, insan psikolojisine, psikoloji biliminden çok daha derinlemesine nüfuz eder. Daha bir dakika önce, hislerini tahlil ederken, Albertine'le son bir kez görüşmeden, bu şekilde ayrılmanın, en çok istediğim şey olduğuna kanaat getirmiş, Albertine'in bana verdiği hazların vasatlığıyla beni mahrum ettiği hazların bolluğunu karşılaştırıp kendimi çok zeki bulmuş, onu artık görmek istemediğim, sevmediğim sonucuna varmıştım. Oysa, 'Mademoiselle Albertine gitti' sözleri, kalbime öyle bir acı saplamıştı ki, bu acıya pek uzun süre dayanamayacağımı hissediyordum. Benim nazarımda bir hiç olduğunu zannettiğim şey, demek ki aslında bütün hayatım, her şeyimdi." girişiyle başlıyor altıncı kitap “Albertine Kayıp” yani tam da Mahpus'un bittiği yerden başlıyor. ‘Mademoiselle Albertine gitti!’ Hizmetçi Françoise'ın bu sözlerinin yankısı romana damlayan dev bir dalga şeklinde geniş bir alana yayılıyor. Anlatıcı olan kişiyi (Proust’u) terk eden Albertine dönmüyor ve öldüğü haberi –gerçek olup olmadığını öğrenemediği- ulaşıyor kendisine. Yine bu kitapta da müthiş betimlemeler, kişiler, kentler, oteller ve ilişkiler dilin bütün kıvraklığıyla sayfalar boyunca karşımıza çıkıyor.
      Serinin yedinci ve son kitabı “Yakalanan Zaman” yaşlanmış Proust’un kendini tamamen eserine vermek isteği ve bunun için verdiği mücadeleyi anlatıyor. Kronik astım hastası olan Proust için bu hiç de kolay değildir. Zamanda yolculuğun son halkası olan “Yakalanan Zaman” Proust’un hayatına değip geçen kentlere, kişilere, zamanlara ve aşklara anıtsal bir veda performansıdır.
      Bu yedi roman boyunca adları geçen şehirlere öyle bağlanıyorsunuz ki oraları görme isteği duyuyorsunuz. İlk tanıştığımız yer olan Combray, Proust’un ailesiyle beraber yazlarının büyük bir bölümünü geçirdiği halasının yaşadığı köyün ismi. Auteuil, Balbec, Paris, Venedik’te ve daha birçok yerde ve mekânda şiirsel izler ve ipuçları bırakıyor Proust.
      Sayfaları tanrı tarafından çevrilen bir kitap olduğu söylenen Proust’un “Kayıp Zamanın İzinde” sini okuyup bitirdikten sonra sırtımdan tonlarca yükün atıldığını hissetmekle beraber, edebiyata ve özellikle anlatı sanatına bakışım kökünden değişti. Ayrıntıların ne kadar önemli ve o ayrıntıları öykünün içine serpiştirmenin ne kadar güç bir iş olduğunu anlamış bulunuyorum. Peki ya bizim hayatımız kaç sayfa eder? Bizim anılarımız, bizim insanlarımız, bizim şehirlerimiz, bizim sözcüklerimiz. Yanımızdan geçen, dokunan, gülümseyen, ağlatan, acı bırakan ve acı verdiklerimiz; toplasak kaç büyülü yalnızlık eder?
26 notes · View notes
oyleydi · 7 years
Quote
Kendi seçimimizle, iki güçten birine teslim olabiliriz: biri, kendi içimizden, derin duygularımızdan kaynaklanır, öteki dışarıdan gelir. Birinci güç, beraberinde doğal olarak bir mutluluk, yaratan insanların hayatından yayılan mutluluğu getirir. Dışımızdaki insanları harekete geçiren dürtüyü bizim içimize sokmaya çalışan diğer kuvvet ise, beraberinde haz getirmez; ancak biz, karşılık niteliğinde bir darbeyle, son derece sahte olduğu için, çabucak sıkıntıya, üzüntüye dönüşen bir esrime içinde, bir haz ekleyebiliriz ona…
Marcel Proust, Guermantes Tarafı
10 notes · View notes
yorgunherakles · 3 years
Photo
Tumblr media
“ proust olmak demek, izole olmak demekti -dahi olmanın bedeli belki de budur. “
edmund white  - marcel proust
20 notes · View notes
sizekitap · 7 years
Text
Kayıp Zamanın İzinde - 2 Cilt
Kayıp Zamanın İzinde – 2 Cilt Marcel Proust Yapı Kredi Yayınları
Marcel Proust’un dev yapıtı “Kayıp Zamanın İzinde”nin tümü Delta Dizisinde bir arada… Delta Dizisi, şık tasarım ve baskısıyla edebiyatın önemli isimlerinin birden fazla kitaba yayılan büyük külliyatlarını ve önemli eserlerini bir arada okura sunuyor. Zaman’ın peşi sıra sürdürülen yolculuğun tüm halkaları Swann’ların Tarafı’yla, Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde, Guermantes Tarafı, Sodom ve Gomorra, Mahpus, Albertine Kayıp ve Yakalanan Zaman bir arada. Yirminci yüzyıla modern romanın başyapıtlarından biri olarak damgasını vuran bu yapıta “Dev” tanımlaması kadar uygun düşecek başka bir tanım yok herhalde.
I.Cilt 1556 Sayfa II.Cilt 1592 Sayfa
Sayfa Sayısı: 3148
Baskı Yılı: 2016
Dili: Türkçe Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
ISBN: 9789750818127
  0
.bookmarked-avatar imgmargin: 3px;
Bookmarked By
devamı burada => https://goo.gl/jCuFQn
0 notes
saireyn · 4 years
Text
Püf Noktası | Kitap Okuma Alışkanlığı
Tumblr media
Doğduğumuz andan itibaren yaşamı keşfetmeye ve alışkanlıklar kazanmaya başlarız. Artık dünyada öğrenilecek, keşfedilecek ve yapılabilecek o kadar çok şey var ki çoğu zaman ne yapacağımıza odaklanamaz hale geldik. Teknolojinin de gelişmesiyle birlikte dikkat problemleri ve düzensizlik yaşantımızda hüküm sürmeye başladı. Hepimizin sahip olduğu farklı zeka türleri ve yetenekler mevcut. Bu anlamda bir şeyleri yapabilme, öğrenebilme ve geliştirebilme yetilerimiz farklılık göstermektedir. Günümüzdeki eğitim modellerini ele alacak olursak, geleneksel eğitimde genel olarak tek tip bir öğretme modeli olduğunu görüyoruz. Farklı zeka türlerine sahip öğrenenlerin bu sebepten dolayı öğrenme süreçleri zorlu ve karmaşık olabilmektedir.
Zamanla her insan kendine ait bir öğrenme metodu ve alışkanlıklar geliştirir. Alışkanlık geliştirmek bazı insanlar için zorlu bir süreçtir; çünkü alışkanlık edinmek ve bunları geliştirmek sadece bizim isteğimize göre şekillenen unsurlar değil, birçok çevresel faktörden de etkilenebilen durumlardır. Ders çalışma, kitap okuma ve spor yapma alışkanlıkları gibi birçoğumuzun çok isteyip de bir türlü edinemediği yahut geliştiremediği alışkanlıklarla ilgili uzun bir süre önce düşünmeye başladım. Sonuçtan ana nedene doğru düşünmeye başladığımda aslında kendi kendime hükmedebileceğime ve istedikten sonra beynime alışkanlık edinmek için komutlar verebileceğime inandım. İnternet üzerinde yaptığım bir takım araştırmalar neticesinde de alışkanlıklarla ilgili geçmişte yapılmış araştırmalara ve bazı teorilere rastladım. Bu araştırmaların sonucunda kendime ait bir model geliştirmeye karar verdim. Aslında ilk önemli adımı burada atmış oldum; karar vermek!..
Kitap okuma alışkanlığı konusunda kendi deneyimlerimle edindiğim püf noklarını sizlerle de paylaşmanın anlamlı ve verimli olabileceğini düşünüyorum. Ama her şeyden önce unutmayalım ki alışkanlıklar kazanmak için sadece hayal kurmamız kâfi değil; buna karar verip bir takım somut adımlar atmamız gereklidir.
Hepimizin bildiği üzere pandemi sebebiyle zorlu bir süreçten geçtik ve hâlâ bu süreç devam etmekte. Bir dünya krizi olarak nitelendirilen bu durumu fırsata çevirmek adına 2 ay süren karantina maceramda kitap okuma alışkanlığımı bir üst düzeye taşımaya karar verdim ve tam planladığım şekilde bu yolculuğu sonlandırdım. Kitap okumaya uzunca bir ara verdiğim bir dönemde Marcel Proust’un oldukça ağır olan Guermantes Tarafı romanını okumaya karar verdim. Birçoğumuz vakit bulamadığımız için kitap okuyamamaktan yakınırız; fakat ben de çoğu zaman kullandığım bu tezi çürütmek için her gün telefonumda zamanlayıcıyı kullanarak 30 dakika boyunca sadece kitap okumaya odaklandım. Sonuç olarak 40 günde 536 sayfalık bu romanı bitirmiş oldum.
Kitap okuma alışkanlığını bir spor egzersizi olarak da düşünebiliriz. Öncelikle bu aktiviteye hafif şekilde başlayıp sonraları hedeflerimizi yükseltebiliriz. Telefonunuzun zamanlayıcısını yahut analog bir saati kitap okuma alışkanlığı kazanmak için kullanabilirsiniz. 20 dakika, 30 dakika yahut arzuladığınız bir zaman aralığında bu yarışmayı başlatabilir ve zafere ulaşabilirsiniz. Günde 30 dakika nelere harcamıyoruz ki, istesek hayalimizi kurduğumuz kitap okuma alışkanlığını da sadece 30 dakika boyunca ona odaklanarak kazanmaya başlayabiliriz. Haydi daha fazla beklemeyin ve yeni alışkanlıklar edinmek için geriye saymaya başlayın “3-2-1!..”.
Yıldız TOKMAK
https://labohemedergisi.com/2020/07/puf-noktasi-kitap-okuma-aliskanligi/?fbclid=IwAR0bTQ_Gxf0KN7m3gvUM5S4aFGyNoMrtiI25fWNn6wx0NB3rEiCNiSrEWNw
37 notes · View notes
pi-no · 5 years
Photo
Tumblr media
Benim rolüm sona erdi beyefendi; sadece birkaç kelime ekleyeceğim. Belki bir gün bir başkası benim gibi size yakınlık gösterir. Bu örnek size ders olsun. Onu ihmal etmeyin. Yakınlık daima değerli bir şeydir. İnsanın kendi kendine soramayacağı, yapamayacağı, isteyemeyeceği ve öğrenemeyeceği şeyler olduğundan, hayatta tek başına yapılamayacak şeyler bir araya gelinerek yapılabilir; üstelik bunun için ne Balzac'ın romanındaki gibi, on üç kişi olmaya gerek vardır, ne de Üç Silahşörler'deki gibi dört kişi olmaya. Elveda.
Marcel Proust ~Guermantes Tarafı
44 notes · View notes