Tumgik
#hayatta kalmak
gustlrapp · 1 year
Text
Sizi Öldürebilecek 10 Hayatta Kalma Miti
Doğanın zorlu koşullarında hayatta kalmak basit bir mesele değildir ve çoğu ders televizyondan öğrenilemez. Aslında, yıllar içinde kulaktan dolma öğrendiğimiz “hayatta kalma tavsiyelerinin” çoğu yanlış, hatta tehlikelidir. Dışarıda kısa bir gezinti felakete dönüşürse, güvenmek istemeyeceğiniz bazı efsaneler.
1- Ağaçların Yosunla Kaplı Tarafı Kuzeyi Gösterir.
GERÇEK: Yosunlar ağacın her yerini kaplayabilir. Bu tamamen çevre ve iklimsel koşullara bağlıdır. Yosunlar, ağaçların kuzeye bakan tarafında daha fazla yayılabilir ama örneğin ağacın güneye bakan kısmı büyüyüp yayılması için uygun bir ortam sunuyorsa buna da hayır demezler. Bu bilgiyi bilmemek doğada yolunuzu kaybetmenize neden olabilir.
2-Hava Soğuksa Bulabildiğiniz En Yüksek Yere Yerleşin.
GERÇEK: Hava soğuksa mümkün olduğunca alçak bir yer bulun. Rakım yükseldikçe her şey zorlaşır; soğuk, rüzgâr, susuzluk gibi faktörlerin tümü daha güçlü hissedilir. Hayatta kalmayı bırakalım, yüksek rakımda hareket etmek bile zordur. En iyisi deniz seviyesine yakın bir yer bulmaktır.
3- Yanınızda Alkollü Bir İçecek Varsa Isınmak İçin İçebilirsiniz.
GERÇEK: Kaybınız kazancınızdan çok olur. Alkollü içecekler damarları genleştirip fazladan kan akışı sağlar, kan dolaşım düzenini bozar. Bu esnada geçici bir ısınma etkisi yaratır. Ama soğuk bir yerdeyseniz bedeninizden yayılan ısı hızla etrafa saçılacağı için sonunda daha fazla üşümeye başlarsınız. Çünkü ciltteki kılcal damarları da genleştirir ve bu durum alkolün etkisi geçtiği anda soğuğu daha çok hissetmenize sebep olur.
4- Pamuklu Giysiler Soğuk Hava İçin İdealdir.
GERÇEK: Soğukta pamuklu giysilerle yaşayamazsınız. Donmak istemiyorsanız üst üste birkaç kat giyinmelisiniz. Soğuk havada kampa yada yürüyüşe gidecekseniz pamuklu tişörtünüzü en alta giyin ama yanınızda mutlaka yedeği de olsun. Daha sonra büyük ihtimalle çıkaracak ya da ihtiyaç oldukça üstüne birkaç kalın giysi geçireceksiniz. Pamuklu kumaş, yüksek nem çekme özelliğine sahip olduğundan evde ya da sıcak iklimde giymek için idealdir. Esnek, dayanıklı ve doğal olduğu için de tercih edilir. Teri emdiğinden vücudunuzun serinlemesini sağlar. Bu yüzden ısınmaya ihtiyaç duyduğunuz bir ortamda pamuklu giymek iyi bir fikir değildir.
5- Donmaya Başladıysanız, Hipotermi Aşamasına Varmadan Önce Cildinizi Ellerinizle Ovarak Isıtın.
GERÇEK: Donma aşamasındaysanız uzuvlarınızda soğuk ısırığı oluşur. Bu durumdayken cildinizi ovarsanız daha fazla hasar verirsiniz. Soğuk ısırığı dediğimiz şey, en basit tanımıyla; cildinize işlemiş olan buz kristalleri yüzünden yaşanıyor. Buz halinde kaldıkları sürece cilde hiç dokunmamakta fayda var. Dokunursanız doku hasarı büyür ve çevrelerindeki diğer hücrelere de zarar vermeye başlarlar. Titremeye başladığınızda durduramıyorsanız önce oturduğunuz zemini izole edin. Bunu yapamıyorsanız hemen ayağa kalkın. Ateş yakamayacak durumdaysanız kendinizi kuru yapraklar, dallar ve otlarla sarmalayın. Rüzgârdan korunun, giysileriniz ıslanmışsa hepsinden kurtulun. Bir şekilde ısınmanız ya da mevcut vücut ısınızı muhafaza etmeniz gerek.
6- Vücudunuza Saplanan Bir Nesneyi Hemen Çıkarmalısınız.
GERÇEK: Batma değil de saplanma söz konusuysa çekip çıkarmak daha fazla kan kaybetmenize yol açar. Saplanan nesne bir çividen daha büyükse, derin bir saplanma durumunda onu çıkardığınız anda hızlıca kan kaybetmeye başlarsınız. Saplanan nesnenin kıpırdamasına izin vermeyecek şekilde yaranın etrafını sıkıca sarın. Profesyonel yardım alana dek bu şekilde kalmanız daha mantıklı.
7-Kanamayı Durdurmak İçin Turnike Yapın.
GERÇEK: Turnike yanlış uygulandığında çok tehlikeli olabilir. Turnike, kanama diğer yöntemlerin hiçbiriyle durdurulamazsa uygulanır. Bunda amaç kanayan atardamarı kemik ve deri arasında sıkıştırıp, yaranın olduğu yere doğru akan kanı engellemektir. Belirli aralıklarla gevşetilmezse kangrene yol açar. Turnikeden sonra kısa süre içinde profesyonel yardım alınmayacaksa hiç uygulanmamasında fayda var. Ancak ölüm-kalım noktasına erişildiyse son çare olarak denenmeli.
8-Yılan Tarafından Isırılırsanız Zehri Emip Tükürmeniz Gerek.
GERÇEK: Yılan zehirli olmayabilir. Zehirliyse venomu kana öyle çabuk karışır ki onu emerek kurtulmanız söz konusu bile olamaz. Yılan ısırığında ağzınızı bu bölgeye değdirirseniz yaranın üstüne bolca yeni bakteri eklemiş olursunuz. Venomun ağzınıza bulaşması ihtimalini de atlamayın. Ağzınızdan boğazınıza ve yemek borunuza inmesi de çok uzun sürmez. Yapabileceğiniz tek şey var; kalp atış hızınızı mümkün olduğunca düşürün ve ısırılan bölgeyi kalbinizden aşağıdaki bir seviyede tutun ve hızlıca sağlık hizmetine erişmeye çalışın.
9- Boz Ayıyla Karşılaşacak Olursanız Ölü Taklidi Yapın.
GERÇEK: Bir ayıyı bu şekilde kandırmak çok zor. Eğer bir dağ başında bir ayı görürseniz, genel tavsiye yavaşça geri çekilmeniz yönündedir. Eğer ki ayı bahçenizde ya da kamp bölgenizde ise, kendinizi daha büyük ve yüksek sesli yapmaya çalışın, bu durumun ayıyı korkutması muhtemeldir. Fakat, fiili bir saldırı durumunda, karşı atak stratejiniz ayıya göre ve saldırının tipine göre olmalıdır. Eğer saldıran bir siyah ayı ise asla ölü taklidi yapmayın, onunla savaşmaya çalışın.
10- Önce Yiyecek Bulmanız Gerek.
GERÇEK: Açlıktan önce acilen ilgilenmeniz gereken başka konular var. Zira yiyecek hiçbir şey bulamasanız bile birkaç hafta boyunca hayatta kalabilirsiniz. Genetik yapınız ve vücut kütlenize bağlı olarak süresi artabilir ya da azalabilir ama sıvı kaybına uğramadığınız takdirde hiçbir şey yemeden bile 3-6 hafta boyunca hayatta kalma ihtimaliniz var.
11 notes · View notes
seslimeram · 1 month
Text
Un Ufak Hayat
Tumblr media
Alışılanın ötesinde bir tehdit / tahakküm döngüsü içerisinde hayat un ufak ediliyor. Bariz açık ve aleniyette var edilmiş bir kısır döngü içerisinde hayat mefhumunun çürümesine en kestirmeden ataklar güncelleniyor. Ne insani norm, kimsenin umurunda, ne bundan sonra her ne getirir kimseler kestirmekte, her şey bir şimdi içerisinde olabildiğince yalın bir hale esir edilmekte. Erkanı muktedirin gücü yettiğince var edebildiği her fecaat / tehdit / terör ve benzerleriyle birlikte ol cerahat kültü yinelemekte. Kimsenin bir başkasının / ötekisi ol sanılanın yarasını görmediği önemsemediği bir zeminde hayatiyet mefhumu / meselesini ne anlatır. Bedene / zihne / eylem ve fikriyata doğrudan müdahalelerin çağında her şey ol muktedir elinden çıkagelirken yol / yön nereye tekabül eder ki? Her şey yalın bir katran karanlığına çıkartılırken, dur durak bilmeden ilerlenen istikamette kotarılmış olagelen her şey bitimsiz bir tükenişi imlerken un ufak edilenin farkına kim ne zaman / sahiden nasıl varacaktır?
Neredeyse son yirmi bir yıldır benzeş bir hattan daima ilerleme, sürekli yenilenme, hemen hiç kesintisiz bir biçimde atılım ve benzeri onlarca lafla çıkagelirken muktedir bizatihi var ettiği yegane şey o tehdit / tahakküm döngüsünü yinelemektir. Kimi zaman demokrasinin adı çokça anıldığı vakit zorbalık / istibdat göklere çekilir. Kimi yerde haktan hukuktan bir bahis açılırken darbeci bir anayasanın dahi ezilip geçildiği bir güncellik hasıl olur. Ne hali haldir memleketin, ne gidişatı gidişat. Muktedirin tahakkümünün var ettiği açmazları belli bir biçimde yol / yönelim / istikamet olarak bildirirken hayatın ehveni alıkonulur. Sürekli bir halde yinelenen her eylemle, bir dolu tezatla, aralıksız denetim, gözetim ve tahakkümü yineleyerek hürriyeti men etmekten çekinmez. Çoklu katmanlarıyla, her güne içkin kılına gelen her hamleyle birlikte çitlenen, kuşatılan bir hayattan geriye her ne kalacaktır ki sahi ama sahiden? Un ufak edile gelen hayat isteminin yıkımına devamlılıkla bir tek iyi gün var edilebilir mi? Bütünüyle bunca açık bir halde, doğrudan bir yönelim / sürekli kılınan her hamleyle, devinimi sağlama alınan o çitleme hali içerisinde hayat berhava ediliyor en kestirmeden, yalın, çok acı!
Evrensel Gazetesinden aktaralım: “Ankara’nın CHP'li Mamak Belediye Başkan adayı Veli Gündüz Şahin, sokakta karşılaştığı göçmen çocuklara ayrımcı ifadeler kullandı. Çocukları işaret ederek "Gönderirim ben bunları memleketine. Bunlar büyünce memlekete büyük sorun olacak” dedi. Şahin'in ifadelerine tepki yağdı. Tepkilerin ardından "özür" açıklaması yayımlayan CHP'nin Mamak adayı Veli Gündüz Şahin, "amacını aşan ifadeler" dedi, tepki gösterenleri "Partimizi yıpratmaya çalışan fırsatçılar" diye suçladı.
Sosyal medyada yayımlanan görüntüde Veli Gündüz Şahin'in sokakta gördüğü çocuklar üzerine yanındakilere, "Bunlar Iraklı değil mi?” diye sorduğu görüldü. "Iraklı başkanım…” yanıtını aldıktan sonra Şahin, ayrımcı ve ırkçı ifadeler kullandı: "Bunlar büyüyünce memleketine gitmesi gerekir. Onun için, bana oy vermeyen insanlar bunu duysun. Gönderirim ben bunları memleketine. Oy da vermesin… Anladın mı; kimse oy vermesin. Bunun için benim adaylığımı çekseler, bu çocuklar yarın büyüdüğü zaman bizim memleketimize büyük sorun olacak.” Şahin’in yanındakilerin ayrımcı sözleri alkışladığı "Helal olsun başkanım” dediği görüldü.
Görüntülerin sosyal medyada paylaşılması üzerine Şahin’in ifadelerine tepkiler yükseldi.
EMEP’in Mamak Adayı Işık’tan Şahin’e Tepki
EMEP’in Mamak Belediye Başkan adayı İlke Işık, Evrensel'e yaptığı değerlendirmede bir belediye başkanının halka eşit hizmet sunmakla yükümlü olduğunu vurgulayarak "En temel vaadinin de bu olması gereken bir belediye başkan adayının küçücük çocuklara unutamayacakları travmalar yaşatacak sözler sarf etmesi kabul edilebilir değil. Her çocuğun hiçbir ayrımcılığa uğramaksızın güvenli bir geleceği için yerel yönetimler çalışmalı ” dedi.
"Hakaret Ettiği O Çocuklar Uzun Süredir Mamak’ta Yaşıyorlar"
Mamak’ta çok fazla Iraklı Türkmen ailenin yaşadığını ifade eden Işık, göçmen nüfusun çok yoğun olduğu bir bölge olduğunu vurgulayan Işık, “Özellikle CHP adayının hakaret ettiği o çocukluklar, çok uzun süredir Mamak’ta yaşıyorlar. Burada hayatlarını sürdürüyorlar. Göçmen oldukları için yapılan bir saldırı var. Göçmenleri göndermeyi iddia eden, bunu belediye başkanlığı görevi biçen ve gayet hakaretvari şekilde söyleyebilen bir yönetim anlayışı kabul edilebilir değil” diye konuştu.
"Ayrımsız Her Çocuk Güvenli ve Mutlu Bir Hayat Geçirmeli"
Yerel yönetimlerin görevinin partiye verilen oylara göre hizmet sunmak olmadığını belirten Işık şöyle devam etti: "Bölgesindeki herkese hizmet sunmak, insanca koşullarda yaşayabilmesi için halka hizmet yürütmektir görevi. Eşit hizmet sunmakla yükümlüdür. En temel vaadinin bu olması gereken bir belediye başkan adayının küçücük çocuklara unutamayacakları travmalar yaşatacak sözler sarf etmesi kabul edilebilir değil. Uluslararası, ulusal sözleşmeler çocuğun üstün yararından söz eder. Çocuklar itilip katılıp ayrımcılık muamelesi yapılacak kişiler değillerdir. Korunması gereken bireylerdir. Biz bunu mücadelesini veriyoruz. Çocuklar açlar çünkü. Bir öğün ücretsiz yemek kampanyamız tam da böyle bir şeye denk düşüyor. Biz çocukların nereli olduklarına bakılmaksızın, dili, dini, hiçbir ayrım gözetmeksizin her çocuğun Mamak’ta güvenli, mutlu bir hayat geçirmesini istiyoruz. Belediyenin bir görevi varsa ancak bu olabilir. Belediye ayrımcılık yapamaz, hele ki küçük çocuklara bunu yapamaz. Asla kabul edilir bir şey değil. Her çocuğun hiçbir ayrımcılığa uğramaksızın güvenli bir geleceği için yerel yönetimler çalışmalı. Bunun için yıllardır Emek Partisi olarak çalışıyoruz. Seçim çalışmalarımıza da böyle devam ediyoruz.”
"Herkes İçin İnsanca Bir Yaşamı Savunmaya Devam Edeceğiz"
Emek Partisi Genel Başkanı Seyit Aslan da sosyal medya hesabından Şahin'e tepkisini şu ifadelerle dile getirdi: "Savaşı ve yoksulluğu yaratan emperyalistlere karşı tek söz etmeden, mülteci çocuklar üzerinden geri gönderme tehdidi yaparak siyaset olmaz! Siyaset mülteci çocuklar ile yerli çocukların eşit bir biçimde yaşayabilmeleri için emperyalistlerden ve onların işbirlikçilerinden hesap sormak için yapılır. Herkes için insanca bir yaşamı savunmaya devam edeceğiz!"
CHP’li Vekil: Kabul Edilemez
CHP İzmir Milletvekili Yüksel Taşkın, sosyal medya hesabından Şahin'i eleştirdi, "Bu davranış partimizin değerleri ve en temel insani değerler bakımından da kabul edilemez. Yurt dışında ülkemiz insanlarına böyle davranıldığında nasıl yanlış buluyorsak burada da yanlış buluruz." dedi.
"Seçim Malzemesi Yapmaktan Vazgeçin"
Göçmen Sendikası Girişimi'nden yapılan açıklamada "Göçmen karşıtlığıyla oy toplamaya çalışan CHP Mamak adayını ve tüm siyasetçileri uyarıyoruz: Göçmenleri seçim malzemesi yapmaktan vazgeçin! Bizim memleketimize büyük sorun olacak şey bu nefret dilinin yönetime gelmesidir. Halkların bir arada yaşamasına engel sizsiniz" denildi.
Tepki Gösterenleri Fırsatçılıkla Suçladı
Gündüz tepkilerin ardından yazılı açıklama yaptı. İfadelerinin maksadını aştığını savunan Gündüz, kendisine yönelik tepkileri "fırsatçılıkla" itham etti. Gündüz şu ifadeleri kullandı: "İlçe Başkanlığı, milletvekili adaylığı ve belediye başkan adaylığı görevlerinde bulunarak hizmet ettiğim partimin göçmenlere değil göç yaratan politikalara karşı olduğu, hepinizin malumudur. Asla niyetim olmadığı halde, amacını aşan ifadelerim nedeniyle, başta oradaki evlatlarımız olmak üzere hassasiyet duyan herkese samimi özürlerimi iletiyorum. Beni yakından tanıyan herkesin, bu ifadelerin görüşlerim olmadığını bildiğine inanıyor, bu konu üzerinden, partimizi yıpratmaya çalışan fırsatçıları da kınıyorum"
Alışılanın (sanki alışılabilir bir seviye hiç kalmış gibi) ötesinde bir tehdit / tahakküm döngüsü içerisinde hayat un ufak ediliyor. CHP'nin Mamak Belediye Başkan adayı Veli Gündüz Şahin, sokak ortasında yakaladığı üç küçük çocuğa karşı bu tahakküm ve illa ki tehdit dilini kullanmaktan çekinmez. Siyasal kutuplara ayrılmış bir menzilde, bütünüyle Veli Gündüz Şahin’in söylemini onayan, tabi canım az bile yapılmış orada yakalanıp tüm ailenin birlikte anında deport edilmesini savunan insanlar arasında bir hayat imgesi ya da tahayyülü söz konusu olunabilir mi? Şahin’in kibirli tavrı bir yanda, daha kendilerine en yakın duran bir kimliği dahi öfkeyle def etmeye çalışmanın manası hayatı un ufak etmek değilse her nedir ki? Düzenli aralıklarla güncellenen bir ayrımcılık şablonunda sahiden de hayata dair hiçbir söz bırakılmayacak mıdır? Düzen partilerinin iktidarından, suç ortakları olagelen o hizipçi / ırkçı ekiplerine, muhalif görünümlü çete yapılarından, ırkçılığın iktidar kanadındaki sureti temsilin laciverdi olanlara bir dolusunun gün aşırı bir hedef hal ve istemini doğrudan var ettiği yerde o hayatı kim nasıl savunabilecektir ki!
Yerel bir yönetim için seçimde dahi ırkçılık / ayrımcılığa yol kestirilen bir menzilde hayat mefhumu dümdüz edilmiş değil midir? Bu kadar afaki bir biçimde nefreti Türk’ün Türk’e doğrudan var edilebildiği bir sahada, ötekilerin hakkını kimsenin korumayacağı afaki bir haldedir. Bunca sınama bir dolu tecrübeden sonra halen içinde yaşayan insanları ayrıştırıp bir potada birleştirme emellerinin yolunda yürüyen bir ana muhalefet, sahiden muhalefet midir? Sosyalist enternasyonal toplantısında vurgularını, sol, sosyalist, sosyal demokrat diye bildiren genel başkanlarının gözleri önünde bir tarafta mimli bir ırkçı olarak Bolu’da yaşayan Suriyeli mülteciler başta olmak üzere tüm göçmenlere despotluk yapan Tanju Özcan gibi bir figür varken misal hayat un ufak edilmiyor da ne oluyordur? Yahut da daha çok yakın zamanlardan Afrin’e atılan bombalardan birisinin üstüne ismini yazdırma hakkını kendisinde bulan Aydın belediye başkanı Özlem Çerçioğlu misal bir şeylerin her nasıl da aşıldığını aktarmıyor mudur? Bütünüyle hayata kastı, yere batasıca bir iktidar hali için sürekli yeniden imal etmenin sonucu nereye varacaktır ki bir başka cehennemden gayri!
İnsani normun paramparça edildiği, herkesin bir diğerini öteki / hedef / nefrete yem kıldığı bir zeminde bunca canı gönülden savunulanlarla hayat un ufak edilmez de ne olur ki! İktidarı, muhalefeti her hamlesiyle bir başka açmazı bina ediyor. Genişçe bir kesimin dilinde pelesenk olmuş olagelen iktidar bu, muhalefet şu isimler etrafından şekillendirilip yoluna devam edecek argümanının günbegün hakikate dönüştüğü bir zemin üstünde zorbalık mefhumu kendisine yeni yollar çiziyor, bu kesin bilgi. Tümden başkalaşmış bir yer imgesi karşımıza çıkartılırken, asırdır birbirinin tıpkısı tepkimeler, nefret söylemleri ve had bildirimlerinin doğrultusunda bir gıdım dahi olsa yol gidilmemiş olmasının utancı her ne yana düşer sahiden? Düzensiz değil, bir göçerler toplamından mürekkep bir yerin o geçmişi bir kalemde silip atması, yerine ikame ettiği yeni ülkede de biçimsiz bir halde hep tekrar, daimi bir inkarla yeni gelenlerin üstüne çöreklendiği, nefretini saçtığı, ayrıştırıp hedef kıldığı zeminde vatan nedir ki, kuru kuruya toprak parçasından gayrı. Bir tek gün olsun iyi günü var etmeyen bir menzilin istikameti her ne olur ki bu kadar ağır, bu kadar kesif kokuşmuş ırkçılığın vahasında bir çölden gayrı. Sahiden düşünür müsünüz...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Clacton-On Sea’de Bir İtiraz – Banksy – New York Times
1 note · View note
umutvar-yok · 2 months
Text
Tumblr media Tumblr media
1 note · View note
gunduzunkaranligi · 2 years
Text
;
0 notes
reiaisavillainess · 2 years
Text
En fazla yoldan çıkarız ama biz yine o yola baş koymayız.
4 notes · View notes
zbostan · 8 days
Text
Tumblr media
0 notes
lutfiyenet · 18 days
Text
Hayatta kalmak için vazelin yedi, herkesi şoke etti! Vazelin yenir mi?
Çok eski yıllardan beri herkesin evinde bulunan hem kuru cildi nemlendirip hem de yaraları iyileştirme özelliğiyle 7’den 70’e kullanılan vazelin yenir mi? Vazelin zehirli bir madde midir? ��şte, cilt nemlendirme için kullanılan vazelinin tüketilip tüketilemeyeceği hakkında bilinmesi gerekenler: Son zamanlarda doğal bakım ürünlerine olan ilginin artması ile cilt bakım ürünleri arasında uzun…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
gokkusaginda · 20 days
Text
Of büyük adam olucam bir sürü param olacak kedilerim ve belki köpkem olacak portisi de alıp minnak evimize cıkıcaz
0 notes
dipnotski · 22 days
Text
Sara Ahmed – Oyunbozan Feministin El Kitabı (2024)
Cinsiyetçi, hakaretamiz şakalara gülmeyi ret mi ediyorsunuz? Köşenizde sessiz bir kabullenişle oturmak yerine ses mi yükseltiyorsunuz? Otoriteye tepki gösterdiğinizde, karşılık verdiğinizde, cinsiyetçilik, ırkçılık gibi kelimeler kullandığınızda ortam geriliyor mu? Bu sorulara cevabınız evetse, siz de bir oyunbozan feminist olabilirsiniz. Ve bu kitap sizin için yazıldı. Sara Ahmet’in bu ateşli…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
unutursunuz · 4 months
Text
dönem arkadaşlarım idealist olduğumu söylüyorlar. değilim. olabileceği kadarının ne olduğunu iyi biliyorum sadece. olabilecek şeyleri istiyorum ve oluyor. mucize değil yani.
1 note · View note
dogtrainingblogs · 2 years
Text
Kadın ve Köpek Hain Kanalda 18 Saat Hayatta Kalmak İçin Kavga Ediyor
Kadın ve Köpek Hain Kanalda 18 Saat Hayatta Kalmak İçin Kavga Ediyor
İnsanlar köpekleri kurtarmak için hızlı akan suya atladıklarında onları da tehlikeye atıyor. Ancak, şu anda düşünmek için zamanınız yok. Bu nedenle, köpek severler, onları çok sevdikleri için çoğu zaman mücadele eden köpeklerinin ardından atlarlar. İnsanların ve köpeklerinin sudan olabildiğince çabuk kurtarıldığına dair birçok hikaye var. Ama Arizona’da bir kadın ve köpeği bu lükse sahip değildi.…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
dankett-i · 7 months
Text
ve birdenbire hayat yaşamak değil, hayatta kalmak oldu.
353 notes · View notes
seslimeram · 3 months
Text
Heder Edilen Hayat
Tumblr media
Her şey alabildiğince çarçabuk heder ediliyor artık. Bir tüketim toplumu olmaktan ötesine geçememiş, varılamamış bir menzilde, bir günde birkaç yıllık gündem yutuluyor. Ezilerek ve yok sayılarak nicesi gündem dahi edilmiyor. Hepsi bir, hep beraberce bir kere daha işte bu ülkedeki sıradan olanların derdi / tasası / yaşamlarına düşürülen gölgeler mevzubahis dahi olunmadan geçip gidiliyor. Gündem tortusunun arasında ezilip / biçilerek o yaraların şu ülkenin hakikatinden birer kesitin söz konusu tartışılmasının önü alınıyor. Tüketilip bir yirmi dört saatin ancak yarısında mesel edilebilen hallerle / vaka / olgu / etmenlerin tam da paralelinde bütünüyle o cürümle bütünleşik olagelen menzil konuşulmasın isteniyor ne eksik ne fazla. Ne yoksunluk mevzu, ne yoksulluğun bunca can yakıcı hallerinin dört bir yanı kuşatması sorgu sual olunan. Her şey aleni bir tüketme halinin ortasına rehin kılınıp dururken bir yandan da mevzuların üstü örtülerek / perdelenerek hakikatin yansısı / ülkeyi asıl gösteren hallerin temsili / sorgusu imkansız kılınıyor. Bildiğimiz, yaşatıldığımız iş bu güncellik dahilinde normatif yıkıma terk olunurken bunlara da alışırsınız buyruluyor sahi alışılırmış gibi!
Tümüyle kalıcı bir nobranlık içerisinde akla seza her ne varsa bunun gerçek kılındığı saha ve yerde o tükettirme hali daimi bir yıkımı imgeliyor. Yaralarıyla bir başına konulanların tüm yalanlara inanıp / biat edip / yoluna devam gündelik yıkımdan payına düşmesini salık veriyor muktedir. Erk, muktedir, iktidar ve payandası olagelen temsillerin sunduklarıyla bir ve beraberce bütün o sebat ettirme hali bir direnç olarak var ediliyor artık. Tükenişi en kestirmeden tüketimi tetikleyerek, sonsuz bir oburlukla hemhal kılarak, aralıksız öneriler hanesinin en başına demirbaş ilan ederek bir ülkenin yeni yüzyılı, geçmişinin karanlığına demirliyor bir kez daha. Ülke tahayyülünün zehir zemberek bir hale konulmasının tüm bu afaki yarılmalar, eksiksiz çürütme ve bitimsiz tükettirme hallerinden mülhem olduğu bir kere daha kendiliğinden ortaya çıkar. İsmi isme, cismi cisme, noktası virgülüne dokunma ihtiyacı hissetmeden varılan ülkenin nasıl bir gam toplamından mürekkep olduğu hazırda her bir sıradan yurttaşın güncesinde kendiliğinden karşılığını bulandır. Türk kimliğinden gayrısını bilmeyen / görmeyen bir zevatın dahi yurttaşını ayrıştırmaya devam olmasının da meselidir o tüketme hali, kesin bilgi.
Yakın Plan’ın X Hesabından aktaralım: “3 yaşında ırkçılığa maruz kalan Kürt öğrenciye, yurtdışına çıkış yasağı verildi!
Gazeteci Cansel Tan'ın paylaşımına göre, İstanbul'da 13 yaşındaki Kürt öğrenci, isminden dolayı bir sınıf arkadaşının, 'Sen Kürtsün, teröristsin. PKK'lısın' şeklindeki ırkçı sözlerine maruz kaldı.
Okul müdürü, gelen şikayetler üzerine çocuklarla görüşüp, konuyu 'barıştılar' diyerek kapatmak istese de Kürt öğrenciye yönelik ırkçılık devam edince ailesinin ifadesine göre çocuk içine kapanıklaşarak Kürtçe konuşmaktan bile çekinir hale geliyor.
Aynı sınıf arkadaşı, resmi bir bayram günü cama asılan Türk bayrağını işaret ederek ''Bu bizim bayrağımız, sizin değil!'' şeklinde söylemlerde bulununca Kürt öğrenci, bayrağı çekiştirerek yırtılmasına sebep oluyor.
Okul müdürü, tahrik eden çocuğun velisini arayıp çocuklarının 'okuldan uzaklaştırma cezası' aldığını bildiriyor.
Veli okula gelip ''Benim çocuğumu nasıl okuldan uzaklaştırırsınız'' deyip Kürt öğrenciyi tehdit ediyor.
Bu olaylar yaşanırken velinin bağırmasıyla korkan Kürt öğrenciye su ikram eden müdüre de, ''PKK'lı çocuğa nasıl su verirsin'' cümlesini kuran veli, okula polis çağırıyor.
Çocuk, 4 polis arabası eşliğinde çocuk şubeye götürülüyor.
Savcı öğrenciye, 'Sen Türk değil misin", "Bu ülkenin suyunu içiyorsun, bedava yaşıyorsunuz daha ne istiyorsun?" şeklinde sorular yönelterek hakkında 'yurtdışına çıkış yasağı' ve 'her ayın ilk günü karakola giderek imza atmak' şeklinde iki ayrı adli kontrol isteminde bulunuyor.
Hakim kararıyla 13 yaşındaki Kürt öğrenciye 'yurtdışına çıkış yasağı' ve 'her ayın ilk günü karakola giderek imza atmak' şeklindeki adli konrol tedbirlerinin uygulanmasına karar veriliyor.”
Akla seza bir tüketme hali var ediliyor. Gündelik yaşam nasıl yerle yeksan ediliyorsa onu ileriye taşıyacak olan çocukların da hakkından gelemeye çabalıyor bir ülke, bu sahne. O hayatları kuşatıp, tükenişine meyil ettirirken duraksamadan imal edilen nefret, ayrımcılık, kin gütme hali bir kere daha bir çocuğu, seçimde bulunamayacağı bir kimlikten olduğu için hedef kılıyor. Cerahatin nasılsa öyle ya da böyle diyerek savunulduğu bir zeminde ekranlardan oluk oluk kan akıtmalı, vurdulu kırdılı mesajlar nakledilirken bir yanda da sokağın karıştırılması, etle tırnak gibi olunanla da yolların ayrıştırılmasına devam olunuyor. Bu hallerin yekununda bir kere daha bedeli ya kadınlar, ya çocuklar ödüyor. Bir kereliğine değil artık sistematik bir bilinçle memleket sathında, zamanının deccal titrini birebir var eden adolf hitler’e övgüler dizilen bir zeminde hakikat yalın bir saldırganlık ile var ediliyor. Kötülerin koalisyonunda kötülük aksı, her anlamda var edilen öteki nefretine tutunarak güncelleniyor. Zorbalığa uğrayan çocuğun başına getirilen o x’ten olma halinin her nasıl kapkaranlık bir imgelemle birlikte can yakıcı bir sınamaya dönüştüğünü takdirinize sunalım. Bu kadar aymazlıkla birlikte insanların canlarına kast edince, onları iyice sınırlandırınca Kürd sorunu çözülmüş olur mu? 13 yaşındaki bir çocuğa, bu ülkenin ekmeğini yiyorsun, suyunu içiyorsun, bedava yaşıyorsun diyebilmek neyin cüretidir, kimin hakkıdır. Yol, yordam, anlam tüketiliyor. Geriye saydam bir karanlık kalıyor. Ufku sınırsız, kapsayıcılığı belirsiz bir mahvetme retoriği ile bir ülke paramparça olunuyor. Öyle işte...
Sinan Şahin’in Artı Gerçek’te yayınlanan haberidir: “Antep'te 9 Ocak günü Şahinbey ilçesi İstiklal Mahallesi'nde 15 yaşındaki Suriyeli A.Z., mahallerindeki okulun bahçesinde oyun oynadığı arkadaşıyla tartıştı. Arkadaşları, tartışmayı yakınlarına anlattı. Çocukların yakınları, A.Z.’ye fiziksel ve cinsel işkence yaptıktan sonra Çocuk Hastanesi yakınlarındaki boş bir araziye bıraktı.
İki Zanlı Tutuklandı
Antep Valiliği olayla ilgili gözaltına alınan H.Ö ve M.F.K'nin tutuklanarak cezaevine gönderildiğini, H.Ö.'nün 'taksirle yaralama' suçundan üç ayrı suç kaydının bulunduğunu açıkladı.
A.Z.'nin Hayati Tehlikesi Devam Ediyor
A.Z, kaldırıldığı hastanede yaşam savaşı veriyor. Yoğun bakım servisinde entübe edildiği belirten A.Z.'nin durumu ciddiyetini koruyor.
‘Can Güvenliğimiz Konusunda Endişeliyiz'
Artı Gerçek’e konuşan A.Z.'nin ailesi, can güvenlikleri konusunda endişeleri olduğunu belirtti. Tercüman aracılığıyla konuşan aile bireyleri "Çocuğa işkence yapmışlar, eziyet etmişler. Durumu iyi değil. Dua ediyoruz. Elimizden bir şey gelmiyor. Can güvenliğimiz de yok. Olayda iki kişinin daha olduğunu biliyoruz. Ama onlar hâlâ dışarıda. Can güvenliğimiz konusunda endişelerimiz var" diye konuştu.
'Annesi Suriye Savaşında Öldü'
A.Z’nin kendisinin yanında çalıştığını söyleyen amcası H.Z., "Annesi Suriye savaşında öldü. Burada benim yanımda çalışıyordu. Kimseyle kavga eden bir çocuk değildi. Acımadan işkence etmişler. Hâlâ olayın şokundayız" dedi.
'Canice Gerçekleştirilmiş Bir Eylem'
Artı Gerçek'e konuşan Yeryüzü Çocukları Derneği üyesi avukat Betül Zağlı Topal, "Eylemin gerçekleştirilme şekli ve çocuğun mevcut durumuna bakıldığında, canice gerçekleştirilmiş. Öldürmeye teşebbüs eylemi var, cinsel istismar var. Çocuğa karşı gerçekleştirilmiş bir eylem bu. Dosyanın içeriğine ve şüphelilerin ifadelerine eriştiğimiz zaman çok daha net bir şekilde konuşabiliriz. Olayın kaç kişi tarafından gerçekleştirildiği bilgisine şu an için vakıf değiliz. Valilik makamı da iki kişinin tutuklandığını açıkladı ancak olayın tüm boyutlarıyla detaylı bir şekilde araştırılması taraftarıyız. Dernek olarak sürecin takipçisi olacağız" diye konuştu.
'Ailenin Tehdit Altında Olduğunu Gözlemledik'
Aileyi hastanede ziyaret İnsan Hakları Derneği (İHD) Antep Şubesi Eşbaşkanı Bahri Oğuz da Artı Gerçek’e yaptığı açıklamada, olayla ilgili hukuki sürecin takipçisi olacaklarını söyledi. Oğuz, "15 yaşında Suriyeli bir çocuğa yapılan ağır bir işkenceden bahsediyoruz ve çocuğun durumunun halen çok ciddi olduğu söyleniyor. Bununla birlikte, mağdur ailenin kendisini tehdit altında hissettiğini gözlemledik. Kendilerine yönelik saldırının devam edeceğinden endişe duyuyorlar" diye konuştu.
Siyasetteki nefret ve şiddet dilinin topluma şiddet olarak yansıdığını vurgulayan Oğuz, "Bu olayın sıradan, basit ve münferit bir hadise olarak kabul edilmesi mümkün değil. Bunun sığınmacılara yönelik şiddet zincirinin bir parçası olarak görülmesi gerekir. Medya ve bir kısım siyasetçilerin söylemleriyle toplumda kışkırtılan mülteci nefretinin sonucunda nefret suçlarının arttığını görüyoruz. Nefret suçlarına ilişkin etkin, adil ve tarafsız soruşturmalar sonucunda yapılan yargılamalarla, caydırıcı cezalarla mücadele edilmeli. Toplumu ayrıştıran söylemlerden vazgeçilmeli. Sığınmacılara, insanca yaşam koşulları sağlanmalı" dedi”
Tükeniş tam gaz sürüyor bir menzilde. İstanbul’da Kürd çocuğuna denk gelen ayrımcılık, Antep’te bir Suriyeli çocuğun hayatına kastı, cinsel tacizden, işkence pratiklerine hepsini hep birlikte kapsayan bir tahayyülü beraberinde sunuyor. Olan biten her neydiyse bunu bir fırsat olarak görüp, olmayacak şeyleri olmuş addederek bir kere daha bir insanın canı yakılıyor. Eziyetin bir dibi, buralarda yazılamayacak şiddetin boyutu normalleştiriliyor. Bir kerecik olsun gündem kılınamıyor o kötülük. Bir kere olsun bir çocuğun hakkı amasız / fakat şerhine ihtiyaç duymaksızın savunulamıyor. Sıradan, basit, münferit diye muktedir kolluğu / makamları eliyle geçiştirilmek istenen on beş yaşındaki bir çocuğun canhıraş bir halde yaşam savaşı vermesi oluyor. Bu kadar kolayca böyle bariz bir halde kendi içinde yaşama düşman / ötekisini neden üretip, üretmeye hacet bile duymadan sırf gönlü öylesini istediği için işkence ederek can pazarları kurabilen insanların elinde bir yurdun her neresi yaşatandır. Bu kadar afaki cürmün ardını toplayan bir devletli, hukuk mekanizmaları söz konusuyken, sosyal medyadan var edilen itiraz sesleri ile iki kişi tutuklanırken, o yıkımı, şu işkenceyi oluşturan, bu vahim yaşam savaşının müsebbibi olarak çıka gelenlerin hesabı ne olacaktır, nasıl!
Bir biçimde yıkımını var ediyor ülke. Bir biçimde kendisinden saymadığı, saymayacak olduğu öteki bildirdiği / saydığına yaşamı dar etmekte bir beis görmüyor bu sahne. Ülke bir çukura dönüşüyor. Bir girdap halini alan, kapkaranlık bir dehlizden mülhem yerde ol nefret, şu ırkçılık, bu tahammülsüzlük ile birlikte yaşam aksi tüketiliyor. Birbiri ardına çıka gelen nefret söyleminin vardığı eşiği göstermesi açısından İstanbul’da, Gaziantep’de cereyan eden vakalar da alarm sesini imliyor. Yol, yordam, izan, izahata eşik kapatıldıkça cerahatin önü açılıp, bununla bir gelecek tahayyülüne girişmeye devam olundukça daha da ağır vakalar, yıkımlar bu sahnedeki yerini alacak, bu kesin bilgi. Yinelemekte fayda var. ��Her şey aleni bir tüketme halinin ortasına rehin kılınıp dururken bir yandan da mevzuların üstü örtülerek / perdelenerek hakikatin yansısı / ülkeyi asıl gösteren hallerin temsili / sorgusu imkansız kılınıyor.” Bunca çürüten / yutan / yok eden / ezen ve biçen bir tahayyüller toplamında yaşamın biricikliği ne olacaktır. Söze ne ara sıra gelecektir sahi ama sahiden? O kırılmaların, bunca afaki nefret, bu kadar yalın şiddet pratiklerinin ortasında bir memleket imgesi kapkaranlık kılınıyor. Milenyumun yirmi dördüncü yılında halen temel insan hakları konusunda kendisini geliştirmeyen bir sahnede yarın neyi getirir onca yalanla, riyayla, tekinsizliklere gebe kalarak, hayat un ufak edilirken, düşünür müsünüz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Spontaneity – Maxime MANGA – Behance
1 note · View note
vuzuhidem · 2 months
Text
Eskiden hayatta en kötü şeyin hep
yalnız kalmak olduğunu sanırdım,
değilmiş, hayatta en kötü şey seni
yalnız hissettirenlerle kalmakmış.
82 notes · View notes
ysfogzdgrz51 · 3 months
Text
İyi akşamlar
Tumblr media
Gariptir İnsanoğlu .
Ne istediğini bilmez,
Ne hâyırdan şerri , ne de şer'den gelen hâyrı anlamaz .
Kimsenin vakti yoktur oturup da ince düşünmeye ,
Kimsenin vakti yoktur kalkıp da âlemi seyretmeye . . .
Hayatta geçmeyen hiç bir şey yoktur ,
Sevdiklerin dışında . . .
Hayatta kalıcı olmayan hiç bir şey yoktur
Aşk dışında, edep dışında . . .
Zirâ dermân, derdi verendedir . . .
Her şey geçer ...
Leyla bulunur ,
Leyla sevilir ,
Leyla sever de !
Ama Leyla kalmaz ...
Mevla'dır yürekte kalan ,
Mevla'dır ilk ve tek çare . . .
Okunur bir seher vakti minareden bağrı yanık müezzinle senin selâ'n ,
Yatırılır musallaya hiç yıpranmayacağını zannettiğin körpe bedeni ,
Anlarsın ki ;
Hiç bir şey kalmaz ortada ,
Anlarsın ki ;
Senin olan tek şey gûnâhlarındır!
Var'mak istersen hâkka vesile çoktur ,
Kalmak istersen Leyla'da , Cennet makamında sana yer yoktur!
"İnsanı gördüklerinden ibaret sayma, göremediklerinde ara..
İçidir hakikatin resmi, dışı sadece bir manzara.....!"
62 notes · View notes
moontos · 5 months
Text
Tumblr media
Artemisia Gentileschi (1593 c. 1656): Judith Beheading Holofernes, 1611, oil on canvas, 158,8 x 125,5 cm, Museo Nazionale di Capodimonte, Naples.
Artemisia Gentileschi (c. 1593-1656) was the daughter of Orazio Gentileschi, a follower of Caravaggio. She is widely regarded as the most accomplished female painter of the 17th century. After a scandal in Rome involving a rape case she brought against the landscape painter Agostino Tassi, Gentileschi moved to Florence. This case, which ended with Gentileschi's humiliation, is now seen as a symbol of the violence women have endured throughout history.
The scene of Judith beheading Holofernes has been a popular subject in art since the early Renaissance, as part of a group of subjects called the Power of Women. Caravaggio's 'Judith Beheading Holofernes' is believed to be the main source of inspiration for Gentileschi's work, as his influence is evident in the naturalism and violence she brings to her canvas.
The painting depicts an episode from the Book of Judith, which is not considered canonical by Christian Churches and Jews. It tells the story of the assassination of the Assyrian general Holofernes by the Israelite heroine Judith. Gentileschi's painting shows the moment when Judith, helped by her maidservant, beheads the general after he has fallen asleep drunk.
The painting is strikingly physical, with wide spurts of blood and the energy of the two women as they carry out the act. The effort of their struggle is most finely represented by the delicate face of the maid, who is grasped by the oversized, muscular fist of Holofernes as he desperately struggles to survive. Although the painting depicts a classic scene from the Bible, Gentileschi drew herself as Judith and her mentor Agostino Tassi, who was tried in court for her rape, as Holofernes.
-
Artemisia Gentileschi (1593 c. 1656): Judith Holofernes'i Boynunu Kesiyor, 1611, tuval üzerine yağlı boya, 158,8 x 125,5 cm, Museo Nazionale di Capodimonte, Napoli.
.
.
Caravaggio'nun takipçisi Orazio Gentileschi'nin kızı olan Artemisia Gentileschi, 17. yüzyılın en yetenekli kadın ressamı olarak kabul edilen, Roma'da peyzaj ressamı Agostino Tassi'ye karşı tecavüz davası açtıktan sonra skandalı kaçmak için Floransa'ya taşındı. Bu dramatik olayın, Artemisia'nın aşağılanmasıyla sonuçlanan şekilde öngörülebilir bir şekilde sonuçlanması belgelerle kanıtlanmıştır ve bugün kadınların yüzyıllardır maruz kaldığı şiddetin sembolü olarak kabul edilir.
Judith'in Holofernes'i boynunu kesme sahnesi, Kadınların Gücü adı verilen konu grubunun bir parçası olarak erken Rönesans'tan beri sanatta popüler olmuştur.
Caravaggio'nun 'Judith Holofernes'i Boynunu Kesiyor' adlı eseri, bu çalışmanın ana kaynağı olduğuna inanılır ve Gentileschi'nin tuvaline getirdiği doğalcılık ve şiddet etkisi görülebilir.
Konu, Hristiyan Kiliseleri ve Yahudiler tarafından genellikle kanonik olarak kabul edilmeyen Judith Kitabı'ndan bir bölümü ele alır. İsrailli kahraman Judith'in Asur generali Holofernes'i öldürmesini anlatır. Tablo, Judith'in hizmetçisi tarafından yardım edilerek, general sarhoş uyurken onu boynunu keserkenki anı gösterir.
Tablo, geniş kan püskürtmelerinden, iki kadının eylemi gerçekleştirdiği enerjiye kadar acımasızca fizikseldir. Kadınların mücadelesinin çabası, Holofernes'in umutsuzca hayatta kalmak için kavradığı, büyük ölçekli, kaslı yumruğu tarafından en iyi şekilde temsil edilen hizmetçinin narin yüzüyle gösterilir. Tablo, Kutsal Kitap'tan klasik bir sahneyi tasvir etse de, Gentileschi, kendini Judith olarak çizmiş ve ona tecavüz davası için mahkemede yargılanan mentörü Agostino Tassi'yi Holofernes olarak tasvir etmiştir.
116 notes · View notes