Tumgik
#her gece bodrum
yorgunherakles · 7 months
Text
benim hiçbir şeyim yok, yalnızlıktan başka hiçbir şeyim.
selim ileri - her gece bodrum
47 notes · View notes
eniyihangisi · 10 months
Text
Bodrumalem - Mega+
Bodrumalem.com, Bodrum escort bayan hizmetleri için önde gelen destinasyondur. İhtiyaçlarınızı ve arzularınızı karşılamaya hazır olan geniş bir kadın eskort yelpazesi sunuyoruz. Eskortlarımız hayatın her kesiminden gelir ve arkadaşlık sanatında çok bilgili olup, bireysel ihtiyaçlarınıza göre tasarlanmış benzersiz bir deneyim sunar. İster şehirde bir gece geçirmek ister güzel bayanlarımızdan biriyle daha samimi bir akşam geçirmek istiyor olun, hizmetlerimizden memnun kalacağınızı garanti ediyoruz. Her türlü duruma uygun çok çeşitli güzel, profesyonel ve sağduyulu kadın eskortlarımız var. Yüksek kaliteli eskort seçimimiz, Bodrum'da unutulmaz bir deneyim yaşamanızı sağlayacaktır. Samimi bir akşam veya şehirde bir gece geçirmek istiyorsanız, Bodrum escort hizmetlerimiz size mükemmel bir arkadaş sağlayabilir. Deneyimli ve kendini işine adamış escortlarla, ihtiyaçlarınız için mükemmel yol arkadaşını bulabileceğinizi garanti ediyoruz.
1K notes · View notes
Text
KOCAMA KUMA 2
Birinci bölüm biterken not düşmüştüm arkası yarın diye ve devam ediyoruz. Kocam Beni odama bıraktıktan sonra biraz dinlendikten sonra az önce otelde yaşadıklarımın heyecanı ile doluydum. Kalktım odada biraz öylece gezindim. Ama hep birşeyler bekliyor bir halim var, yatma kısmından, oturma kısmına geçtim.Ha özetle, Evim Bodrum +3 kat. Yatak Odam otel suiti gibi, evin 3. katı teras hariç 95 metrekare. Her yeri Oldukça geniş Eşim burası için VIP misafirlere "tanrıçanın divanı" der. Her benim iç mimarlığımda Fransız Versace. Bir kahve yapıp, oyalanıyım diye. Mini tezgaha vardım, kahve makinasından bir okkalı şekersiz kahvemi yaptım Sigaramı yakıp, çarpan kalbimi dinlemeye, ne istediğini anlamaya çalışıyordum. Ateşler içinde idim.İncecik gecelikle çişeltili gecede kendimi terasa attım, daha çıkar çıkmaz yıllarca hiç dikkat etmediğim az önceki otelin ışıltılar içindeki sulietini görünce beni basan afakanların Alper olduğunu hemen anladım. Allahım ne müthiş bir zamanlardı Onla yaşadığım, her anı gene gene içimi yakıyordu. Bir an aramak geçti içimden, sonra hafiflik olur diye vazgeçtim, telefon elimde Wats Up resmine bakıp , hasretimi gidermeye çalışıyordum. Birden baktım bir mesaj "kimle yazışıyoruz bu saatte " birden irkildim. Baktım Alper. Çevrimiçi olduğumu görmüş. Hiç dedim yeni kocamın resmine bakıyorum dedim. Yupiii diye bir cevap yazdı, ardından müsait olduğunda ararmısın yazdı. Hemen aradım, Aşkım ne yaptın Sen bana dedim içimden geldiği gibi, ağlamaya başladı. Ya Sen, ya Sen diye sayıklayıp, ağlıyor, hayatının en mutlu ve en onurlu gününü yaşadığını söyledi. Ben de restoranda duruşundan iyice etkilendiğim için,aldığım karar gereği bu çocuğa karşı kendimi hiç kasmama kararıma riayet ederek; Aşkım, Kocacığım asıl sen ne yaptın Bana, ruhum ayrı, bedenim ayrı divane halde diyerek cevap verdim. Yarın Sabah Otel' gelmemi istedi, kalsın gerek yok, yarın otelden de çık, benim akşam için, eğlenceden sonra. Sana bir sürprizim var deyince rahatladı. Biraz daha sohbet ettikten sonrada kapattık. Süheyla Abla, yarın gece için bir restoranda yakın çevresine müzikli eğlenceli bir yemek tertip etmişti, Biz de onur Konğu idik. Ben de zamanları kısıtlı olduğu için yarın öğlene doğru Sevim'ler eve kahvaltıya davet etmiştim. Sabah 10 gibi uyandım, aşağı indim İsmet ve yardımcı Kadın kahvaltı hazırlıkların bitirmiş gibiydiler. Eşim ooo Sultanım kalkmış, kocası kahvesini yapmazmı diyerek öptü. Kahvemi getirdi şakalaştık, kahvemi içip duş almak üstümü giymek için yukarı çıktım, Aşkımı aradım kahvaltıya gelip gelmeyeceğini sordum, yok Aşkım izin verirsen,Ben gelmeyeyim Seni zora sokabilirim. Gece nasıl olsa Bizim dedi kapattım. Son aranan ilardan da sildim. Duşumu alıp, giyinip makyajımı yapıp aşağı indim, az sonrada Süheyla Abla ve Sevimler çocuklar geldi. Oturduk hoş beş sohbet derken İsmet Alper hani, O niye yok Kayınvalidem Sevim valla o akşam arkadaşlarına gitti orda çağırdık da uzak yetişemem Beni affetsinler dedi, Süheyla Abla kimbilir hangi oruspunun koynundadır deyin ce herkes gülmeye başladı. İsmet'te kimbilir ne maden bulmuştur Zampara dedi, Kayınbabam Yahya Abinin ve Sevim'in üzüldüğünü görünce, Süheyla Abla'nın Eşi Temel Abi Ya aferin oğlana Sizle oturup kari kuri dedikodularimi dinlesin deyip konuyu kapattı. Ortamdaki Herkes eski İstanbul Kabadayılarından Temel Abi'yi sever, sayar ve bir o kadar korkardı. Neyse kahvaltıya geçtik, sohbet muhabbet erkekler bahçeye Biz kadınlar da kuaföre gitmek için hazırlananmaya diyerek onları başbaşa bırakıp kuaföre gittik. Akşam üzeri döndük eve geçtim, İsmet heyecanla beni bekliyordu. Kocaman ve derinden dudaktan öperken bir yandan da kukumu avuçlayıp yen Volkan patlayacak, bu amda, diyerek Beni daha da motive ediyordu. Beni eliyle giydirirdi bu zamanlarda. Asansöre bindik Yukarı odama çıktık. Baktım giyeceğim elbiseyi hazırlamış, bu elbiseyi Kıbrıs'ta geçen yılbaşı gecesi için almıştım. Siyah bazı yerleri dekolteleri karmen kırmızı tülle vücut hatlarını kamufle eden, derin yırtmaçlı omuz ve kol dekolteli, vücudu saran uzun, gerektiğinde tülleri ayrışıp iyice dekolte olan bir elbise idi. Yemekte Çok dikkat çekmesin diye dekoltelerin tüllerini taktım. Kıyafetin parçası özel bölgeleri açık vücut çorabını, üstüne de eşimin seçtiği Önü fermuarlı Siyah G stiring giydim.Petimi yerleştirdim. Uzun Topuklu ayakkabılarımı da giyip, Sabah dönüş için bir tayt, kazak, çamaşır ayakkabı vs alıp çıktık. Eşim yolda iltifatlara boğup boğup tahrik ediyordu. Ilerde yalancı çıkmamak için, Yolda Halama uğradık, Biz Restorana gelince cümbüş zaten başlamıştı. Halamdan bahsetmedik lastik patladı, geciktik dedik. Benimki usülden hoş geldiniz el öpmeler, Her zamanki gibi eşimle şakalar falan derken, bunlar sigara içmek için restoranın terasında yine muhabbete devam edip gülüyorlardı, Eşim geldi, Alpay kayboldu bizim bölümden, Biraz bişeyler yiyip, içip sohbet ediyorduk arkadaşlarla, Süheyla Abla ve Sevim gelip bizleri piste kaldırdılar, kurtları dökmeye başladık. Derken dans müziği başladı eşimle dansa başladık, dans ederken İsmet yine coşturuyordu Beni. Birden Nero Sana birini daha buldum Süper . Uf bırak boş işleri, istemem, Benimkiler yetiyor artıyor bile diyerek cilve yaparken, Kız bu Alpay ne efendi olmuş, iyice de yakışıklılığını artırmış demez mi! Kız eskiden de bu çocuk sana yazılırdı biliyorsun deyip arkadan popoma masaj yapıyordu. Bende istemem yan cebime koy misali, 159 amım olsa o piçe vermem dedikçe, o da gaz veriyordu. Derken müzik bitti, masaya geçtik. Pasta , Aile içi takı merasimi, konuşmalar, sanatçı vs derken yavaş yavaş dağılmaya başladı millet, Bizde müsade istedik , ben Halam rahatsız Onda kalacam dedim Süheyla Abla'ya, O'da sağ olsun Kız misafir olmasaydı hem sana yardım hem de halayı görmek için Ben de Senle kalırdım dedi teşekkür ettik, Bizi tüm Aile sevgiyle, saygıyla geçirdiler. Eşim Yine coşturuyordu. Ertesi günde resmi tatil olduğu için herkes rahattı. Çaktırmadan bir çağrı bıraktım yeni Kocama. Hemen döndü. Ben adrese geçiyorum ne zaman gelebilirsin diye. Son Misafirleri uğurluyorum, az sonra biter ararım dedi ok diyerek kapattım. Zaten Eşimin muayenehanesine de gelmiştik. Klinik 6 dairenin birleşiminden oluşuyor. Bina 12 daire, herkat 2 daire, ilk 3 kat Bizim, 4. Kat birleştirilmiş bir Avukatlık Ofisi, son katlarda yaşlı emekli ailelerin olduğu daireler. Bizim 1 daire hariç diğerleri alttan, üstten, yandan birbirine bağlı. 6. Dairenin hem bağımsız girişi hemde eşimin alttaki ofis olarak kullandığı odasından lambiri ile gizlenmiş, merdivenli girişi var. Bu daire de 200 Metrekare civarı, camlar panjurlu, arka yatak odası, 2 odanın birleşimi geniş bir yatak odası ve bağlantısında bir oturma odası. Ön taraf salon şark usulü döşenmiş Eşimin hobi müzik, okuma ve kafa dinleme alanı, Bazende parti, eğlence vs. alanımız.Park edip yukarı çıktık. Eşim canlı yayın için kamera düzeneğini falan kontrol etti. Kıyafetimin kamuflajları tülleri söktü, Adeta Kıbrıs'taki gibi yarı çıplak kalmıştım. Çok şuh biri oldun Aşkım dedi İsmet. Kalmak için çok ısrar etti kesinlikle kabul etmedim, şakadan kızınca da tamam Aşkım Sen mutlu ol, Ben kölen bile olurum deyip, şevhetle öptü, karşılıksız bırakmadım,Süprizimi bekle deyip, teşekkür edip, öpüp yolladım.Heyecandan uçuyordum, elim ayağım titriyor, kalbim yerinden fırlayacakmış gibi çarpıyordu. Yeni Kocam aradı yeri tarif ettim, konum istedi attım, konuma cevap olarak; Bizim gecemiz, her yerini yiyeceğim, acı çekmeni istemiyorum, tedbirini al diyerek, dün geceki gibi acı çekmeni istemiyorum yazan bol emojili bir mesaj, ardından anal Sex içeren erotik bir GİF attı. Ok Aşkım yazdım ne istersen diye cevap yazdım. Banyoya geçip peti Aşkın görebileceği yere koyup, oramı temizleyip, popomu kremle yumuşatıp, son makyajımı yapıp, oturma odasına geçip az bir viski alıp, ışık kolluk ayarlarını yapıp, ön balkona çıktım, bir sigara yakıp beklemeye başladım. Az sonrada da taksi geldi, Aşkım indi, Beni gördü, sağı solu kontrol etti, binaya yöneldi. Bende içeri geçtim. Otomata bastım. Asansör geldi ve Bana yöneldi. İçeri bir süzülüşü koridorda birbirimize bir sarılışımız vardı anlatamam. Dudaklar birbirine kenetli sadece dillerimiz konuşuyordu. Böylesi bir öpüşme yoktu, yazılmamıştı, Biz oynuyorduk, 10 dakika sürdü en az, popom göğüslerim, saçlarım her yerimi derin bir aşk, şefkat ve şevhetle Okşuyordu. Bende ellerimle saçını heryerini Okşuyor muhteşemine adeta parçalarcasına masaj yapıyor, bir yandan da, gömleğin düğmelerini, kravatını söküyor kemeri ve fermuarı çözüyordum. Bu arada yırtmaçtan orama dalmış kukumu avuçlayıp parmakları ile okşuyordu. Aşkım kim için bu kadar suladın diye fısıltı ile sordukça Kocam için dedikçe çıldırıyorduk. Birden elini çekip, dudaklarımı bırakıp, ıslak parmaklarını koklayıp, yemeye başladı, bu arada elinden tutup yatak odasına aldım, gör Karın Sana neler neler sunacak diyerek Onu onure ediyordum, O ayakta Ben diz çöküp pantolonu ile kilodunu indirdim ve taşaklarından başlayarak öpüp yemeye başladım, Sana geçmişte yüz vermediğim için affet Beni diye yalvarıyordum, iste karından ne istersen diyerek aletini yalıyor, aleti boğazıma kadar alıp ağzımda bekletip, dilimle ovup, yavaşça sularını eme eme dışarı çıkarıp muhteşemini öpüyordum. Bu arada üst taraftan tamamen soyunmuş, ayakkabıları çıkarıp pantolondan kurtulmaya çalışıyordu, ayakkabıları çıkarmaya yeltendiğim de, Beni hızla kaldırıp, asla olmaz, Sen Benim biricik karımsın kabul edemem fısıltıları ile dudaklarıma yumuldu, yırtmaçtan yine hazineme dalmaya başladı, zaten boşalmıştım güzel sözleri ile. Şarıl şarıldım utandım, kime aktı bu kadar su deyip deyip öpüyor, öpüşüyorduk, bir yandanda eli sırtımda gezinip, elbisemin fermuarını açıyor, Ah ulan İsmet ne yazık etmişsin bu kadına deyip deyip, Beni soyuyordu. Elbisemden kurtardıktan sonra, kucaklayıp sehbaya çıkardı Beni, göğüslerimden öpe öpe amuşuma geldi, kilodu sıyırıp yemeye başladı, coşturuyordu yedikçe, sularım dizlerime kadar varmıştı, Birden hoyratça G Stringin ipini koparıp Beni'de özgürleştirdi. Sular sel olmuş tu , Hadi içine gir diye yalvarıyordum, gelmek üzereyim dedikçe emip emip yutuyordu. Acıdım Kız dedi kucaklayıp indirdi, kolltuğa geçtik oturdu, Beni kucağına alıp, cesaretlendirerek, iltifatlar ederek, öpmeye okşamaya başladı, Bende affet affet diye özür diliyor derken amuşu muhteşeme sürtüp alıştırma yapıyordum, az sonra ucun ucun almaya başladım, çığlıklar iniltiler içindeydim, O 'da alttan destek veriyordu, bir yandan da bak korkarsan bırakırım deyip beni zorluyor du, cesaretim ve şevhetimle geri kalanıda tek hamlede aldım ama bağırtılar mahalleyi inletiyor sanırsınız, neyse ustaca kontrolü aldı, biraz öylece durduk, güzel sözleri ve iltifatları ile Beni adeta hipnotize etmişti, kendimden geçmiş, tempoyu yakalamıştım, az sonra O'da tempoya katılmıştı, bu arada göt deliğimi parmakları ile ovuyor, aferin hazırlamışsın, teşekkürler Aşkım diyordu, ikimiz de kendimizi kaybetmiştik. Aşkım bitiyorum dedikçe, az daha deyip, öpücükler yağdırıyordu. Sakın içime boşaltma o tadı dilimde ağzımda hissetmek istiyorum dedikçe kendini kaybediyor, sıkıca sarılıp köklüyordu. Hadi Aşkım önce Sen deyince tempoyu artırıp suları saldım, çığlıklar,iniltililer içinde deli gibi öpüşüp birbirimizi iltifata boğuyorduk. Alet içimde kendimi üstüne bıraktım, hadi Aşkım sular koltuğa değil ağzıma doldun deyince mesajı aldım, halıya uzandı, bende üstten aleti kavrayıp yemeye başladım, O'da alttan emiyor, diliyle etrafı temizleyip adeta kutumu yutuyordu, bende aynı şekilde kontrolü kaybetmiş şekilde aleti ağzımın dilimin içinde kaybediyordum, birden kasıldı hırıltılar içinde ağzımın içine akmaya başladı,ağzımın içi dolup taşmıştı , kalktım Onu koltuğa aldım, aletin üstünde ve kenarda köşede kalanları da dilimle dudaklarımla temizleyip, iştahla yuttum, bacakları üzerine başımı koyup kıvrılıp yarı vücudum kucağında uzandım, saçımı tenimi okşayıp aşk sözcükleri diziyordu, Böylesi şefkatli bir aşk yaşamamıştım. Çok mutluyduk. Kalktık toparlandık, banyoya geçtik yüzeysel bir temizlik yaptık bornoz verdim giydi, Bende orda olan kırmızı jarse sabahlığımı giydim. 2 buzlu viski koydum kucağına oturup teşekkürlerle koklayıp öpüyor, yine af diliyordum. O'da kadın olduğumu, karısı olduğumu hissettirecek tüm cümleleri sıralıyordu. Bu bölüm çok uzadı Sevgii Okurlar, Bend fena oldum, yine.....!!! Arkası yarın diyelim. Byyy
159 notes · View notes
herhangilerdenbiriyim · 2 months
Text
İNSANLIK ÖLDÜ
Nihayet insanlık öldü. Haber aldığımıza göre uzun zamandır amansız bir hastalıkla pençeleşen insanlık, dün hayata gözlerini yummuştur. Bazı arkadaşlarımız önce bu habere inanmak istememişler ve uzun süre, "yahu insanlık öldü mü?" diye mırıldanmaktan kendilerini alamamışlardır. Bu nedenle gazetelerinde,"insanlık öldü mü?" ya da "insanlık ölür mü?" biçiminde büyük başlıklar yayımlamakla yetinmişlerdir. Fakat acı haber kısa zamanda yayılmış ve gazetelere telefonlar, telgraflar yağmıştır; herkes, insanlığın son durumunu öğrenmek istemiştir. Bazıları bu haberi bir kelime oyunu sanmışlarsada, yapılan araştırmalar bu acı gerçeğin doğru olduğunu göstermiştir. Evet, insanlık artık aramızda yok. İnsanlıktan uzun süredir ümidini kesenler ya da hayatlarında insanlığın hiç farkında olmayanlar bu haberi yadırgamamışlardır. Fakat insanlık aleminin bu büyük kaybı, birçok yürekte derin yaralar açmış ve onları ürkütücü bir karanlığa sürüklemiştir; o kadar ki, bazıları artık insanlık olmadığına göre bir alemden de söz edilemeyeceğini ileri sürmeğe başlamışlardır. Bize göre, böyle geniş yorumlarda bulunmak için vakit henüz erkendir. İnsanlık artık aramızda dolaşmasa bile hatırası gönüllerde her zaman yaşayacak ve çocuklarımız bizden, bir zamanlar insanlığın olduğunu bizim gibi nefes alıp ıztırap çektiğini öğreneceklerdir. İnsanlığın güzel ve çekingen yüzünü ben de görür gibi oluyorum. Zavallı insanlık kendini belli etmeden sokaklarda dolaşır ve insanlık için bir şeyler yapmaya çalışanları sevgiyle izlerdi. Bugün için insanlık ölmüşse de onun ilkeleri akıllara durgunluk verecek bir canlılıkla aramızda yaşamaya devam edecektir. İnsanlıktan paylarını alamayanlar için zaten bir ölüydü; onun bu kadar uzun yaşamasına şaşılıyordu. Yıllarca önce küçük bir kasabada dünyaya gelen insanlık, dünya savaşlarından birinde çok rutubetli bir siperde göğsünü üşütmüş ve aylarca hasta yatmıştı. Bu olaydan sonra hastalığın izlerini bütün ömrünce ciğerlerinde taşıyan insanlık önce ki gece sabah karşı nefes alamaz olmuş ve gösterilen bütün çabalara rağmen gün ağarırken doktorlar insanlıktan ümitlerini kesmek zorunda kalmışlardır. Doğru dürüst bir tahsil göremeyen ve kendi kendini yetiştiren insanlık hiç evlenmemişti. Küçük yaşta öksüz kalan insanlığa doğru dürüst bir mirasta kalmamıştı. Bu yüzden sıkıntılarla geçen hayatı boyunca insanlık, başkalarının yardımıyla geçinmeğe çalışmıştı. İnsanlığın ölümüyle ülkemiz boşluğu doldurulması mümkün olmayan bir değerini kaybetmiştir. Gazetemiz, insanlığın yakınlarına baş sağlığı ve sonsuz sabırlar diler. Not: merhumun cenazesi önce uzun yıllar yaşamış olduğu hürriyet caddesinden geçirilecek ve ölümüne kadar içinde barındığı ümit apartmanı bodrum katında yapılacak kısa ve sade törenden sonra toprağa verilecektir.
Oğuz Atay
5 notes · View notes
onderdenizcavuslar · 7 months
Text
Tumblr media
YARAMIZDA KALSIN
Uçsuz bucaksız bir sahilde yosun kokusunun burnumuzun direğini sızlatan bir anlamı var. O his, özgürlük. Hayal kırıklığına uğramak kadar sahici duygulardan geçmiş biri iyi anlar. Unutmuş gibi yapıyoruz. Yetişmesi gereken işler, görülmesi gereken insanlar, görmesi elzem ama imkansız şehirler, onca hengamede nefes almaya çalışmak. İnsan sayısız telaş yumağı. Acı aklından uçacak kadar dağınık bir organizma. Herkesin konuştuğu kimsenin dişe dokunur bir şey anlatamadığı zamanlarda, unutan değil yaşayan ve hatırlamayan olmaya çabası bu yüzden.
El ele şehirler, kıyılar dolaşıp istediği yaşam tarzıyla hür zamanlar düşlemek ve bu anları teneffüs etmek doğası gereği. İçindeki vitrin devrilse de ayağının altından bütün yollar çekilse de, olanları hatırlamasa da kendine yapılanı unutmuyor insan.
Unutuluşun zamandan haberi yok.
Kim hatırlar Çanakkale feribotundan boş vodka şişelerini güverteden denize niçin attığımı? Küçükkuyu'da sabah vakti ziyaret ettiğim köy insanının misafirperverlikle masayı donatmasını! Masada rakı, peynir ve kavun varken sabahken üstelik. Kazdağları tepelerinde villaların olduğu yere çıkarken yolda durup yol ortasındaki kaplumbağayı kenara bırakmanın vicdanı hükmü peki? Bozcaada'da şarap şişelerini günbatarken uçurumun kıyısından aşağı yuvarlamam peki? Bodrum'da pırıl pırıl sulara girerken anlayabilirdiniz derinliğinde kaybolmanın bu hayatın.
Deniz beyaz evlerin tam karşısından daha güzel görünür. Neden diye soran var, neden Ege, neden Bodrum?
Dünya hepimizi ardında bırakarak ilerlese de, rüzgarın üfürdüğü perdeleri aralayınca var olan her şeyin kıyısında durmanın ağırlığını taşımanın ne zor olduğunu anlıyorsun.
Belki insanın başka bir hayatta yaşadığı bütün hayaller benliğine işliyor ve bu evrene sirayet etmekten geçiyor yaşamın sırrı. Yaşanacaktır ölünecek anıların en güzeli.
Yaramızı kimseye göstermemeli tembihiyle büyüyen kuşağın temsilcilerindeniz. Annemiz, babamız, yakınlarımız söyledi. Yaranı belli edersen dediler. Üzülürsün. Ama aramızda kalsın, dikişe muhtaç yaram var kanıyor diye avaz avaz atmalıyız kendimizi insanların içine.
Bilmem bana bu duygular neden gelir?
Yaza gelirken ılık bir Mayıs sonu gecesi. Uzayın boşluğuna fırlatıyorum düşüncelerimdeki belirsizlikleri.
Var olan her şeyin yokluğunun kıyısında biri için normal olmalı. Gülseren Budayıcıoĝlu ne derdi kim bilir bu gelgitlere?
Anılardan öteye gidilmiyor. Bir yanım hayata dönükken bir yanım hep başka diyarlar. Bu garip duygular neden benim aklım, beynim ve hafızamda? Bilmiyorum cevabının dayanılmaz hafifliği bu gece uyutacak belki. Duyulmak ve yaşadığını hatırlamak yaşamın bir kıyağı olurdu. Düzelmeyecek senin rutinini bükecek her şeyi yıkmalı. Yıkar ve yeniden yaparsın ama belki de yapamazsın.
Şimdi bir kadeh rakı koyup bardağın icinde dans eden buzlar kadar umarsızca söylemek gerek. Yaşadın ve ölüyorsun. Sen hayal kırıklığı ile öleceksin belki ama seni bunu düşündüren onu kalbinde nereye koyacağını bilmemendi. Sen bilemediğin için boşuna sevmiş gibisin. Unutmamalı, hayatın boşu boşuna olacak hiçbir şeye zamanı yok.
Üstelik yitirmek her zaman yeniden başlangıç artık hiç var olmayacak birinin yokluğuna alışmaya çalışmak ölümmüş…
Bak, bu yaramızda kalsın.
Çünkü hafızanın kötü anları sildiği ve iyi anıları öncelik aldığını duymuştum bir yerde. Kendini dahi unutuyor insan. Eşin dostların, yakınların, eski sevgililerin, arkadaşların, çalıştığın işlerden tanıdıklar, işvereninden mahalle esnafına her yüz unutuluyor zihninin en ücra köşelerinde. Bu hayatın aklınla sana meydan okuması. Alış diyor, alışacaksın.
Yeryüzünün en acımasız alışkanlıklarından sıyrılıp bu yaşamın yaşayanı olmak elinde insanın, izleyicisi değil. Yüksek sesle şarkı söyleyecek başka dünyalar var, ardında bırakıp seni, ilerleyen dünyaya inat.
Dolunayda yürüdüğün, güneşi iliklerine dek hissettiğin, denize karışan kulaçların, kumsalda ayağını yakan kum taneleri, yağmurlarda sokak sokak dolaştığın zamanlar veya gülüşünü mıh gibi tarihe damgalayan bir fotoğraf. Senin kanıtın, mutlu olduğun ve gerçekten yaşadığını hatırlatan yegâne anlar.
Var olan her şey bir simülasyon değilse hayat bir çağrışımlar hatıralar merkezi. Şimdide olmak hissi ruhuna verilmiş bir armağan. Yoksa neden geçmişine dönmek isteyesin? Anılar. Hep düne ait olmak düşüncesinin ağırlığını bilir misiniz?
Mutluluk iki kişi acıda tek başına. Özlem, bir nehrin sonuna vardığında bitecek.
Ve yolu yarıladık…
2 notes · View notes
akinci · 2 years
Text
Tumblr media
BODRUMDA GÖRDÜĞÜNÜZ TÜM EVLERİ MUHTEŞEM BİR ŞEKİLDE SARAN BEGONVİLLERİ KİM ÜLKEMİZE GETİRMİŞ?
Herkesin ismini duyduğu ama kim olduğunu bilmediği Halikarnas Balıkçısı (karısıyla ilişkisi olduğunu anladığında babasını vuran adam)
Bir Bodrum Masalı...
Siyaseti hayat sanan bir dostumla bir akşam üzeri Bodrum’da denize karşı oturmuş hepimizin her gün konuştuğu mevzular laflıyoruz.
Baktım bu sıkıcı konuşma uzayacak, “çalışmadığı bir yerden sorayım da lafın güzergâhı değişsin bari” dedim;
arkamızda sıra halinde duran palmiyeleri göstererek, “Bu palmiyeleri buraya kim getirdi biliyor musun ?” diye sordum.
“Bilmem. Burada yetişmişler herhalde” diye cevap verdi.
“Hayır,” dedim. “Burada yetişmediler, sonradan birisi getirdi onları buraya. Halikarnas Balıkçısı adını duydun mu ?”
“Duydum galiba” dedi.
“İşte o getirdi. Ha sadece palmiyeleri değil, gelin çiçeği olarak bildiğimiz kalaları, begonvilleri, mimozaları da o getirdi, tam 45 değişik bitki türünü de. Mimozaların gelişinin en az kendileri kadar güzel bir de hikâyesi var.
Prosper Mérimée’nin ‘Carmen’ novellasını Türkçe’ye çevirirken, esmer İspanyol kızlarının saçlarına küçük mimoza demetleri taktığını okur ve ‘Neden benim Bodrumlu esmer kızlarım da saçlarına mimoza demetleri takmasınlar’ diye düşünür. Paris’ten mimoza tohumları getirtir, onları Bodrum sokaklarına, bulabildiği her yere, rastgele eker. Bir süre sonra her yeri mimoza sarar. Bir gün, bir düğün alayında Bodrumlu kızların saçlarına mimozalar taktığını görünce de sevincinden havalara uçar.”
“Botanikçi miydi ?” diye sordu dostum.
“Hayır, yazardı. Hem greyfurt tohumunu da ilk o getirdi memleketimize, böylece bu muhteşem meyveyle onun sayesinde tanışmış olduk.”
“Ondan önce greyfurtu bilmiyor muyduk yani ?”
“Bilmiyorduk !”
Lafın burasında arkadaşımın merakı arttı: “Peki yolu nasıl düşmüş Bodrum’a bu Balıkçı’nın ?”
“İstiklal Mahkemeleri’nin hem Bodrum’a, hem de Türk edebiyatına hediyesidir Halikarnas Balıkçısı. İlginç bir hikâyesi var, anlatayım sana” dedim.
Buraya yakın bir yerde, Girit’te 1886’da doğmuş, Cevat Şakir Kabaağaçlı, namı diğer Halikarnas Balıkçısı. Şakir Paşa’nın oğludur. Atina sefiri, validir aynı zamanda babası...
Çocukluğu Yunanistan’da geçmiş. Oxford’da okumuş. Orada güzel bir İtalyan kadınla tanışmış, adı Agnezi... Sonra Agnezi’yi almış memlekete gelmiş. Afyon’da büyük bir çiftlik evine... Şakir Paşa evin her yerine birer silah saklarmış..Her an, her yerden bir düşman çıkabilir diye.
Bu arada Agnezi’yle Şakir Paşa’nın memnu aşkı çoktan dedikodu olmuş düşmüş elin diline. Çiftlik evinde bir gece vakti Cevat Şakir, babasına çıkışmış ‘O senin gelinin’ demiş, ‘utanmıyor musun ?’ Babası ilişkiyi inkâr etmiş.Tartışma büyüyünce her birisi bir silaha davranmış, iki silah aynı anda patlamış, oğlun silahından çıkan mermi babayı bulmuş.
(Selçuk Altun’un verdiği bilgiye göre, Agnezi’den Muttara adında bir kızı var, Cevat Şakir’in... Kızıyla birlikte İtalya’ya giden Agnezi, ona babasından bahsetmeyi yasaklamış. Muttara’nın da Çinzia adında bir kızı olmuş sonra, onun bahsettiğine göre anneannesi Agnezi, ölünceye kadar kayınpederi Şakir Paşa ile Büyükada’da çekilmiş bir fotoğrafı yatağının başından hiç eksik etmemiş.)
BABA KATLİNE 15 YIL KÜREK CEZASI
Baba katili Cevat Şakir, çıkarıldığı mahkemede 15 yıl kürek cezasına çarptırılmış. Cezasının yedinci yılında ince hastalığa yakalanmış, serbest kalmış.
Tekmil hikâyesini anlattığı hatıratından babasıyla arasında geçenlerden hiç bahsetmez. O bir sırdır, kimseye anlatmaz.Yıllar sonra Bodrum’dayken, uzaktan mektuplaştığı ve evliyken tutkulu bir aşk yaşadığı Azra Erhat’a itiraf eder 19 Aralık 1958 tarihli mektubunda
“Babamı öldürdükten sonra kendime olan güvenimi kaybettim, . Kendimi o gün bugün yalan sanıyorum.”
Cumhuriyet yeni kurulmuş, Üsküdar’da bir evde yaşıyor, tam bir tutunamayandır Cevat Şakir. Zekeriya Sertel’in Resimli Hafta Dergisi’ne yazılar yazıyor, kitap kapakları yapıyor, bir yandan da tercümeler kazandırıyor Türk edebiyatına. Ne de olsa yedi dil biliyor.
İstiklal Mahkemeleri kurulmuş, zira askere giden her nefer, üstüne urbayı geçirdikten sonra firar ediyor.Öyle ki Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak,Mustafa Kemal’e gidip dert yanmış, “Paşam, leşkeri değil de milleti giydiriyoruz, bu işe bir çare” demiş , kimsenin sırtında libas yok, askeri kıyafetleri giyen evin yolunu tutuyor. O yüzden kurulan İstiklal Mahkemeleri, firariler için kolayca idam cezası veriyor.
Cevat Şakir de, o günlerde “Hapishanede idama mahkûm olanlar bile bile asılmağa nasıl gider ?” diye bir hikâye yazıp göndermiş dergiye. Tam o sırada Şeyh Sait isyanı patlak vermiş.
‘SON DEFA İSTANBUL'A BAK, BİR DAHA GÖREMEYECEĞİZ’
Ardından Şark İstiklal Mahkemeleri kurulmuş ve Ankara’da “Üç Aliler Divanı” çalışmaya başlamış.
Yazdığı hikâyeyle “halkı isyana teşvikten” dolayı “Üç Aliler Divanı”na çıkarılmak üzere trenle yola çıktıklarında Zekeriya Bey’le, Kartal’da, “Son defa İstanbul’a bak, bir daha görmeyeceğiz” demiş Cevat Şakir arkadaşına.
Mahkemede Kel Ali ikisinin de idamını istemiş, Kılıç Ali karşı çıkmış, üçer yıllık kalebentlik cezasını uygun görmüşler iki yazara, Zekeriya Bey’in payına Sinop, Cevat Şakir’in de Bodrum düşmüş.
‘ÖLÜP NURDA YATACAĞIMA BODRUM'DA NURDA YAŞARIM’
Ankara’dan İzmir’e trenle iki er nezaretinde kolayca ulaşmış. O zamanlar Bodrum’a sadece denizden gidiliyor, karayolu henüz yok. Ama onu deniz yoluyla götürmüyorlar, ne de olsa o siyasi bir suçlu, “Denize atlar, Yunanistan’a kaçar, nemize gerek” diye karayoluyla gönderiyorlar. Aylar sonra Milas’a ulaşmış. Milas’tan da “Başka yerde ölüp nur içinde yatacağıma, burada nur içinde yaşarım” dediği Bodrum’a kadar yürümüş.
Şansına iyi kalpli bir kaymakam çıkmış. Kaleye kapatmamış onu, çarşının içinde aylık kirası 25 kuruşa şirin bir Bodrum evinde cezasını çekmesine izin vermiş.
Ve o saat cennete düştüğünü anlamış.
Baştan ayağa Bodrum mavisine bulanmış ! Yazı yazmış, koyları keşfetmiş, bitkilerle ilgilenmiş, balıkçılık yapmış, bir kayık almış bazen günlerce maviliklerde kaybolmuş. Bir süre sonra “denizde balık adam, karada ağaç adam” olmuş çıkmış. Bitkilerle ilgili kitaplar bulmuş, okumuş, araştırmış, Avrupa’da bu işle ilgilenenlerle yazışmış, tohumlar istemiş, fidan bulmuş hepsini Bodrum’un her yerine ekmiş, dikmiş, sonra da ora ahalisiyle birlikte onlara gözü gibi bakmış. Bu sırada devlet, cezasının kalan kısmını İstanbul’da tamamlamasına karar vermiş. Gözü arkada kala kala İstanbul’a gitmiş, cezası bitince koşa koşa tekrar Bodrum’a gelmiş. Burada yeniden evlenmiş, belediyeye bahçıvan olarak girmiş, çocukları olmuş, onların eğitimi derken Bodrum’u bırakıp İzmir’e yerleşmiş mecburiyetten. İzmir’de de turist rehberliği işini ilk olarak o keşfetmiş. O yüzden bir diğer adı “pir-i rehberan”dır. 1945 yılında hemen hemen bütün ünlü yazar ve şair arkadaşlarına bir mektup yazmış ve belirlediği tarihte hepsinin İzmir’de olmalarını istemiş. Gelirlerse eğer onları deniz yoluyla cennete götürecek!
İZMİR’DEN MAVİ YOLCULUK
Çağrısına Sabahattin Eyüboğlu, Bedri Rahmi, Erol Güney, Sabahattin Ali, Samim Kocagöz, Fuat Erol Keskinoğlu ve Necati Cumalı cevap vermiş, aynı günde İzmir’de buluşmuşlar. Bir tekneye ekmek, peynir, su, İstanköy peksimeti, tütün ve çokça rakı alarak açılmışlar Ege Denizi’ne. Gazete okunmayacak, radyo dinlenmeyecek, mecbur olmadıkça karaya çıkılmayacak, bütün dünyayla ilişki kesilecek ve o zamana kadar hiçbirisinin gitmediği Bodrum denilen mavi cennette kaybolacaklar. Öyle de olmuş.
Sonra aynı tarihte her sene bu gezileri tekrarlamışlar. Daha sonra geziye katılan Azra Erhat, bu yolculuğu anlatan kitabına ‘Mavi Yolculuk’) adını koyunca, o gün bugün Ege ve Akdeniz’de çıkılan ve günlerce denizde kalınan seyahatlerin adı ‘mavi yolculuk’ olarak kalmış.”
Alıntı
#MaviYolculuk #Ege
HALİKARNAS BALIKÇISI
Cevat ŞAKİR
22 notes · View notes
leylands · 1 year
Text
Yaz gelmiş, artık havalar sıcak. Her sabah kuş seslerini duyarak uyanıyorum. Kelebekler yine uçuyor. Bodrum katın serinliği tenimi kesmiyor artık ama yaz olmasına rağmen hala ayaklarımda çoraplar var. Yattığım yerden, daha gözümü açmadan sigaramı içiyorum. Sigara bitince odaya sinen kötü koku beni rahatsız ediyor. Kalkıyorum sessizce. Evde ki tek ses yatağın gıcırdaması oluyor o an. Terliklerimi giyiyorum ve bomboş oturma odasına açıyorum kapıyı. Sonra sarı koltuğa uzanıp bi sigara da orda içiyorum. Elimde hep telefon. Neye baktığımı bende bilmiyorum çünkü hala uyanamamışım. Saatler saatleri kovalıyor, bi demlik çay çoktan bitmiş oluyor. Sonra kalkıp hazırlanıyorum. Sanki çok önemli işlerim varmış gibi hızlı ve güzelim. Çantamı alıp çıkıyorum evden. Yukarı çıktıkça kemiklerimin ısındığını hissediyorum. Güneş tenime değdiğinde ise rahatsız oluyorum. Yavaş adımlarla yürüyorum. İki adımlık yol için kulaklık takıyorum. Can çalıyor kulağımda. "Gitme ve kal" Diyor şarkı. Kafamda kitap için yeni bi kurgu belirmiş. Yol boyu onu hayal ediyorum. Sonunda her gün olduğu gibi aynı saatte kafeye geldiğimdeyse seni görüyorum. Bir yıldır gördüğüm gibisin. Üstünde sıcak havaya inat bi sweat nasıl olabiliyor anlamıyorum. Sana sormak yerine umrumda değilmişsin gibi geçip gitmeyi tercih ediyorum. Çay istiyorum, vermiyorlar. Geri geliyorum ama bu kez kaçamıyorum senden. Çünkü benim masamda oturuyorsun. Tam karşına geçiyorum. Telefonum elden ele gezerken hala beni izlediğini biliyorum. Sonunda önüme bi bardak çay bırakıyorsun. Hala beni izliyorsun. Şeker atmadığımı bildiğini o an fark ediyorum. Sana her bakışım biraz daha şaşkın oluyor. Her gülümsemem gerçek hissettiriyor. Bana tuhaf hissettiriyorsun bütün gün. Sanki gözlerinle bana şarkı söylüyor gibisin. Aklından geçenleri anlıyorum sanki, bu bana çok saçma geliyor. Tuvalete gidiyorum, döndüğümdeyse orda olmuyorsun. Bana getirdiğin çayı bitirip hızla eve dönüyorum. Her gün kafe kapanana kadar oturan ben daha hava kararmadan ilk kez eve dönüyorum. Oturup saatlerce seni düşünmeye başlıyorum. İçimde olan o garip hissin İyileşmek olduğunu bilmiyorum. Ama o garip his bana seninle evleneceğimi anlatıyor. O gece uykuya dalmadan önce, uzun zaman sonra düşündüğüm şey bir başkası oluyor. Sonra evime geliyorsun. Koltuğumda oturuyorsun. Yatağıma yatıyorsun. Uyuyana kadar sarılmak için benden izin istiyorsun. İzin almana gerek olmadığını söylüyorum. Öpüşmemek için arkamı dönüyorum. Elin tenime değdiğinde ise ölüyorum sanıyorum. Nefesin enseme değerken ilk kez o evde üşümüyorum. Arkada cigarettes after sex çalıyor. Uyuyamayacağımızı söylüyorsun bana, hem de tam düşündüğüm şey buyken. Gülümsüyorum. Öylece saatlerce yatıyoruz. Ve evet uyuyamıyoruz. Sonra sen gidiyorsun. Akşam görüşmek üzere sözümü aldıktan hemen sonra. Ve bütün bir yaz, aynı saatte, aynı yerde buluşuyoruz. Bütün bir yaz, sarılıp yine uyuyamıyoruz. Bütün bir yaz cigarettes after sex dinliyoruz. Bütün biz yaz kelebeklerden konuşuyoruz. Ve şimdi; aylar sonra bile hala, o evin rutubetli kokusunda bana sarılmanı özlüyorum. Kimsenin anlamadığı sohbetlerimizi, ya da konuşmadan anlaşmayı özlüyorum. O kafeye her girdiğimde seni masamda otururken bulmayı özlüyorum. Pijamalarını ve sweatini özlüyorum. Ve kendimi ne zaman kötü hissetsem; o müzikleri açıp, kendime sarılıp, bütün bir gece uyuyamıyorum. Ama hala, seni düşünmek bile bana iyi geliyor. Belki artık iyileşmiyorum ama bir gün iyileşeceğimi biliyorum. Bu umutla yaşamaya devam ediyorum. Çünkü biliyorum; yine yaz gelecek ve o kafenin önünden geçtiğim, sıradan bi gün sen yine hayatıma gireceksin. Ve bu kez el ele, birlikte gideceğiz bu şehirden.
(Apocalypse-Cigarettes after sex)
6 notes · View notes
06chrome06 · 1 year
Text
Tumblr media
Gidersen,
Başlar içimdeki ülkede ayaklanmalar
Yüreğim
Özledikçe büyüyen aşkına örgütlenir
Her şehrimde seni yaşar kurtarılmış bölgem
Sokaklarıma taşır her gün adaletsiz bir düzene karşı yapılan eylemler
Meydanlarım, anıtlarım zamana haykırır
Kederim grev çadırları kurar
Sana akmak isteyen sesim ölüm orucunda
Şekerli suya konuşur sustuklarını yalnızca
Gidersen
Sana hediye ettiğim türküler izinsiz yürüyüşe geçer
Şiirim her dizesine pankart açar
Sazım tellerini boykot eder
Savunmam yapılır konuşmalarda
Dağıtılan bildirilerde
Gizli adreslerde
Bodrum katlarında yapılan toplantılarda
Eleştiri üzerine eleştiri alır
Özeleştirimi bir tek sana yaparım
Gidersen
Yaz, kış her mevsim sonbahar olur
Hani hangi yaprak düşse içinin titrediği
Hani dallar kırgın
Gökyüzü içli mi içli
Dokunsan ağlayacak
Aylardan Eylül ya hani...
Hüzün bulutları gözlerimde
Sonra yağmurlar yağar yetim yüreğime
Bir sabah
Mitinglerde buluşur içimdeki binler
Binler bir olur
Bir ben,
Ben sen
Ansızın
Gaz bombaları atılır içime
Genzim yanar, kirpiklerimi yakar
Avuçlarımdan nefes diye içime çekerim seni
Çatışmalar başlar alanlarda
Sol yanım çaresizce vuruşur sağımla
Mantığım ruhumla
Taşlar sopalar fırlar her yana...
Saçından sürüklenir sevdam
Dizleri kanar
Kaşı patlar
Sert yumruklar oturur yüzüne,
Acımasız coplar kırılır belinde...
Göğsüme
Tam da senin olduğun yere
Tazyikli suyu yerim olanca hızıyla
Yığılır kalırım öylesine bir duvar kenarına
Dilimde çiğliğini beklemekte olan sloganımla...
Anlayacağın sevgili
Gidersen içimdeki ülke olağanüstü hal durumda
O gün
Bir ilkbahar sabahı gibi önce ortalık sanki
Sonra kus seslerinin, yaprak salınışlarının, güneş parıltısının
Üzerinde ağır ve yorgun panzerler...
Tanklar arka sokaklarımdan geçer
Baslar akşamüstü caddelerde jandarmaların gece devriyesi...
Bir cinayet olurum 'faili meçhul' denilen
Örtmeye çalışır koca bir kaldırım taşına tutuşturulan eski bir gazete sayfası
Tenimdeki yalnızlığın kurşun izlerini
Parçalanmış, delik deşik hayallerimi
Kaskatı kesilirim gecenin ayazında
Ay ışığında
Gazete altında sıcacık kanım çekilir buz gibi asfalta
Teşhis ettiklerinde cesedimi
'Dudakları ve elleri morardı önce' diye geçer otopsi raporunda
Şafağın ilk ışığıyla
İlk olarak ulusal televizyonlardan bildirir
Üç cuntacı donuk bir ifadeyle haberi
Ya da radyodan çıkan o ürkütücü sesleri...
Gidersen
İçimdeki bu karanlık ülkeden
Sana, sesine doğru uçarım usulca rengarenk kelebekler gibi...
Sokağa çıkma yasağını delerim uğruna sevgili
Taşırım narin kanatlarıma taktiğim özlemimi
Özledikçe büyüyen sevgimi
Nerde olursan ol
Ben yine de bulurum seni...
Bir günlük ömrüm sana yetişmez
Issiz caddelerde
İki kırık kelebek kanadı olursa eğer
Bil ki benim
Kelebekler uzun yaşayamaz ki...
Unutma
Gidersen bir 'Eylül' sabahıymış gibi darbe iner yüreğime
Ve yarım kalır devrimim sevgili...
Leyla Kaygun
Görsel /Djamila Bouhired(Cemile)
3 notes · View notes
binbirkitapnet · 1 year
Text
Türk Edebiyatının En İyi 100 Kitabı
Tumblr media
Hürriyet‘in 100 kişilik bir ekiple seçmiş olduğu Türk Edebiyatının En İyi 100 Kitabı sizler için listeledik. Bu kitapları alıp kütüphanenize eklemenizi tavsiye ederiz, çok değerli yazarların çok kıymetli eserleri bulunuyor bu listede. Türk edebiyatını tanımak ve anlamak adına kendinize yapacağınız en büyük iyilik bu kitapları okumak olurdu.. Lafı daha fazla uzatmadan Türk Edebiyatının en iyi 100 romanı listemize geçelim.. Listemizin Türk edebiyatı yazar-eser listesi sizin de tahmin edebileceğiniz üzere İnce Memed ile başlıyor..
Türk Edebiyatının En İyi 100 Kitabı
İlk sıra ince memed'in oldu, ardından tutunamayanlar, saatleri ayarlama enstitüsi, huzur, kara kitap şeklinde ilerliyor.. işte Türk Edebiyatının En İyi 100 Kitabı
1. İnce Memed - Yaşar Kemal
2. Tutunamayanlar - Oğuz Atay
Tumblr media
3. Saatleri Ayarlama Enstitüsü - Ahmet Hamdi Tanpınar
4. Huzur - Ahmet Hamdi Tanpınar
Tumblr media
5. Kara Kitap - Orhan Pamuk
6. Bereketli Topraklar Üzerinde - Orhan Kemal
Tumblr media
7. Aylak Adam - Yusuf Atılgan
Tumblr media
8. Aşk-ı Memnu - Halit Ziya Uşaklıgil
Tumblr media
9. Benim Adım Kırmızı - Orhan Pamuk
Tumblr media
10. Puslu Kıtalar Atlası - İhsan Oktay Anar
Tumblr media
11. Puslu Kıtalar Atlası - İhsan Oktay Anar
12. Sevgili Arsız Ölüm - Latife Tekin
13. Yaban - Yakup Kadri Karaosmanoğlu
14. Bir Düğün Gecesi - Adalet Ağaoğlu
15. Tehlikeli Oyunlar - Oğuz Atay
16. Ölmeye Yatmak - Adalet Ağaoğlu
17. Kürk Mantolu Madonna - Sabahattin Ali
18. Üç İstanbul - Mithat Cemal Kuntay
19. Çalıkuşu - Reşat Nuri Güntekin
20. 9. Hariciye Koğuşu - Peyami Safa
21. Devlet Ana - Kemal Tahir
Puan: 59
22. Bir Gün Tek Başına - Vedat Türkali
Puan: 58
23. Hakkari'de Bir Mevsim - Ferit Edgü
Puan: 55
24. Kuyucaklı Yusuf - Sabahattin Ali
Puan: 54
25. Yenişehir'de Bir Öğle Vakti - Sevgi Soysal
Puan: 50
26. Mai ve Siyah - Halit Ziya Uşaklıgil
Puan: 46
27. Kıskanmak - Nahid Sırrı Örik
Puan: 44
28. Cevdet Bey ve Oğulları - Orhan Pamuk
Puan: 43
29. Eylül - Mehmet Rauf
Puan: 41
30. Gece - Bilge Karasu
Puan: 41
31. Fahim Bey ve Biz - Abdülhak Şinasi Hisar
Puan: 39
32. 47’liler - Füruzan
Puan: 37
33. Gölgesizler - Hasan Ali Toptaş
Puan: 34
34. Demirciler Çarşısı Cinayeti - Yaşar Kemal
Puan: 33
35. Yorgun Savaşçı - Kemal Tahir
Puan: 33
36. Murtaza - Orhan Kemal
Puan: 32
37. Yer Demir Gök Bakır - Yaşar Kemal
Puan: 29
38. Tuhaf Bir Kadın - Leyla Erbil
Puan: 28
39. Ağır Roman - Metin Kaçan
Puan: 26
40. Orta Direk - Yaşar Kemal
Puan: 24
41. Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana - Yaşar Kemal
Puan: 23
42. İçimizdeki Şeytan - Sabahattin Ali
Puan: 23
43. Yalnızız - Peyami Safa
Puan: 23
44. Bin Hüzünlü Haz - Hasan Ali Toptaş
Puan: 22
45. Son Adım - Ayhan Geçgin
Puan: 22
46. Yılanların Öcü - Fakir Baykurt
Puan: 22
47. Her Gece Bodrum - Selim İleri
Puan: 21
48. Sinekli Bakkal - Halide Edib Adıvar
Puan: 21
49. Sultan Hamid Düşerken - Nahid Sırrı Örik
Puan: 21
50. Serenad - Zülfü Livaneli
Puan: 20
51. Tol - Murat Uyurkulak
Puan: 20
52. Ayaşlı ve Kiracıları - Memduh Şevket Esendal
Puan: 19
53. Müşâhedat - Ahmet Midhat Efendi
Puan: 19
54. Kinyas ile Kayra - Hakan Günday
Puan: 18
55. Berci Kristin Çöp Masalları - Latife Tekin
Puan: 17
56. Denizin Çağırışı - Kemal Bilbaşar
Puan: 17
57. Kırık Hayatlar - Halid Ziya Uşaklıgil
Puan: 17
58. Kurt Kanunu - Kemal Tahir
Puan: 17
59. Medarı Maişet Motoru - Sait Faik Abasıyanık
Puan: 17
60. Odalarda - Erdal Öz
Puan:17
61. Yeşil Gece - Reşat Nuri Güntekin
Puan: 17
62. Bir Solgun Adam - Selçuk Baran
Puan: 16
63. Kurtlar Sofrası
Puan: 16
64. Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi - Ayfer Tunç
Puan: 15
65. Buzul Çağının Virüsü - Vüs’at O. Bener
Puan: 15
66. Esir Şehrin İnsanları - Kemal Tahir
Puan: 15
67. Gurbet Kuşları - Orhan Kemal
Puan: 15
68. İstanbul Hatırası - Ahmet Ümit
Puan: 15
69. Mel’un - Selim İleri
Puan: 15
70. Rahmet Yolları Kesti - Kemal Tahir
Puan: 15
71. Bir Kadının Penceresinden - Oktay Rıfat
Puan: 15
72. Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı - Bilge Karasu
Puan: 14
73. Heba - Hasan Ali Toptaş
Puan: 13
74. Masumiyet Müzesi - Orhan Pamuk
Puan: 13
75. Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim - Nâzım Hikmet
Puan: 13
76. Çamlıca’daki Eniştemiz - Abdülhak Şinasi Hisar
Puan: 12
77. Çocukluğun Soğuk Geceleri - Tezer Özlü
Puan: 12
78. Kayıp Aranıyor - Sait Faik Abasıyanık
Puan: 12
79. Kiralık Konak - Yakup Kadri Karaosmanoğlu
Puan: 12
80. Eski Hastalık - Reşat Nuri Güntekin
Puan: 11
81. Mutluluk - Zülfü Livaneli
Puan: 11
82. Şimdiki Çocuklar Harika - Aziz Nesin
Puan: 10
83. Boğazkesen - Nedim Gürsel
Puan: 10
84. Karartma Geceleri - Rıfat Ilgaz
Puan: 10
85. Matmazel Noraliya’nın Koltuğu - Peyami Safa
Puan: 10
86. Sahnenin Dışındakiler - Ahmet Hamdi Tanpınar
Puan: 10
87. Yaralısın - Erdal Öz
Puan: 10
88. Yeşilçam Dedikleri Türkiye - Vedat Türkali
Puan: 10
89. Ankara - Yakup Kadri Karaosmanoğlu
Puan: 9
90. Araba Sevdası - Recaizade Mahmut Ekrem
Puan: 9
91. Ateş Gecesi - Reşat Nuri Güntekin
Puan: 9
92. Çılgın Gibi - Suat Derviş
Puan: 9
93. Göçmüş Kediler Bahçesi - Bilge Karasu
Puan: 9
94. Handan - Halide Edib Adıvar
Puan: 9
95. Mahur Beste - Ahmet Hamdi Tanpınar
Puan: 9
96. Şu Çılgın Türkler - Turgut Özakman
Puan: 9
97. Tütün Zamanı - Necati Cumalı
Puan: 9
98. Veda - Ayşe Kulin
Puan: 9
99. Viski - Çetin Altan
Puan: 9
100. Yalan - Tahsin Yücel
Puan: 9 Türk Edebiyatının En İyi 100 Kitabı Siz hangi kitapları okudunuz veya önermek isterdiniz? Yorumlarda belirtmeyi unutmayınız. Telegram kanalımızı takip edebilirsiniz! Keyifli okumalar! Read the full article
2 notes · View notes
yorgunherakles · 7 months
Text
- yine görüşmeyecek miyiz? - dedi.
her şeyi kadere, hayatın akışına bırakalım, dedim.
selim ileri - pastırma yazı
24 notes · View notes
gunes-post · 2 years
Text
Tumblr media Tumblr media
23Nisan’22
Güneş’ten
Geç saatlere kadar uyuyamazdım ama gece fazla kaçırdığım şaraptan ve sabaha karşı uyumuş olduğumdan olsa gerek öğlene doğru uyandım.
Ne güzelmiş böyle olmak…
Hızlıca hazırlanıp hemen attım kendimi eski Bodrum sokaklarına ve sokakların denize açıldığı yollara…
Tam da bayram gibi her yer bugüne özel.
Ben de kırmızı beyaz giyinmiştim tabi ki çok severim özel günleri.
Ne çok sevdiğim şey vardı böyle.
Yollardaki çiçeklere de severek bakıyorum. İsimlerini söyleyerek selam veriyorum onlara. Bazen de tatlı bir dokunuşla gülümsüyorum her birine.
Kadınlar çalışmayıp çiçek isimlerini öğrenmeli dediğini hatırlıyorum. Bunun çalışmakla alakasının olmadığını da söylemiştim tabi ki.
Bu hayatın detaylarını yakalamak istemi ile alakalı diye düşünmüştüm o an.
Yol boyunca anlatmaya başladım. “Bak bu rengarenk çiçekler petunya, bunlar ise melek borazanı ve zehirlidirler çok komik görünüyor değil mi?
Bu mor salkımları koklamıştık birlikte hatırladın mı, bak az ileride fotoğraftan tanımaya çalıştığımız erguvan ağacı da var…
Hemen yanındaki manolya ağacı henüz çiçeklenmemiş…
Bu sarmaşığın çiçekleri ve yaprakları yenilebiliyor, bak bu kocaman ağaç okaliptüs“ diyorum…
Yolda yalnız yürüyordum oysa ki ama yanımdaydın…
Sürekli bir şeyler anlatıyordum sana…
“Bak bu sokaklarda 17 yaşım var “ dedim sonra.
Şu köşedeki sokaktan geçip anneannesinin evine doğru yürüyen Güneş’in o günlerde de kalbi sıkışıktı. Çok küçük yaşta başlamıştı sorular sormaya.
Hep bir şey olmak isterdi. Önemli bir şeyler olsun isterdi hayatında. Çevresindekilerin hayatıyla ilgili aldığı kararlara tahammül edemezdi. Herkes gibi evlenip tek düze, sıradan bir yaşamı kabullenemiyordu. Hayatı sorgulayışı ve anlam arayışı o günlerden kalma…
Aynı yolları şimdi aklında bir yabancıyla ve onca yaşanmışlığı ile yürürken “Belki o günlerdeki hayal ettiği kişi olamadım ama kendimce önemli şeyler hissettim ve değerli insanlar biriktirdim” diye düşündü.
Zihninin içinde dönüp dolaşan soruları sürekli değişmişti fakat hiç bitmemişti Güneş’in.
Buldu mu cevaplarını emin değilim ama şimdiki dinginliği ona iyi geliyor. Doğanın muhteşemliğine hayran olmak içindeki coşkuyu yükseltiyor, ruhu da uçuşuyor saçları gibi.
Çiçeklerin ve balıkların isimlerini öğrenmeye çalışıyor, onlara isimleriyle seslenen insanları seviyordu.
Büyük büyük şeyler olmak isterken hayatın küçük detaylarını yakalamanın kendisi için önemli bir şey olduğunu öğrenmişti belki de.
Yaşamı hissetmenin, duyumsamanın bir kalpte var olmanın güzelliğine inanıyordu. Hiç kolay olmadı buraya gelmesi. Yol oldukça karışıktı.
İçinde sığ bir mutluluktan çok öte bir şey var.
Nasıl tanımlanır bu duygu henüz sözcükleri yok ama bir gün bulacağına dair ümitli.
“İnsanın değeri aradığı şey ile ölçülürmüş” diyen ve yanında yürüyen yabancıya da anlatır bulduklarını…
Kim bilir belki o da aynı şeyleri arıyordur.
3 notes · View notes