Hayatın Abecesi Yıkılmaya Yüz Tutarken
Bitimsiz addedilmiş bir cerahat sarmalı içerisinde hayatın abecesi eksiltiliyor artık. Aleni, madun siyaset pratiklerinin suna geldiği hemen her şey bu kesintisiz talan edişi örnekliyor dört bir yanda. Bir ülke gerçekliği çürümeye yüz tutuyor artık. Bütünde oluşturulan her bir hamlede yenilendiği zikredilen bir mekanizma bizatihi eskisini takip ediyor. Her halde ve şartta onu güncelliyor, onunla yön tayinine girişiyor. Akparti ve beraberindeki 20 yıllık iktidar pratiği, madun siyasetin belagat dolu örneklerini sahiplenen baş amir gibi bir ismin var ettiği şey bütün bu katran karasını, zifte bulanmış, sıvanmış yerin temsili durumunu da bildiriyor. Kapsayıcılık lafta konulurken, eşitlik yalanın ta kendisine zamklanıyor. Bir biçimde hürriyet meseli anılırken, beriki sahnede onun gasp edilmesine tanıklık sürüyor. İstemi, varlığının bir ucu işkenceyle mücadele / sıfır tolerans olarak anılırken, bugünü onu sahiplenen, daha kötülerini güncelleyen bir görüş hakimiyetini sağlıyor. Bitimsiz kılınmış olan cerahat sarmalında hayatın talanı, hakkın yitimi, adaletin çürümeye terki, hürriyetleri yerle yeksan etmeler, nicesi ve nicesiyle bir zorbalık rejimi bina ediliyor; kesin bilgi.
Hayat mefhumu prangalara rehin edilirken, her şey güllük gülistanlık masalı anlatılmaya devam olunuyor. Propagandanın birisi bitmeden bir başkası devreye sokuluyor. Ateşi bir biçimde sürekli harlanan nefret siyaseti bir gün Kürd, bir gün Ermeni, bir gün Rum, beriki gün Afgan, Suriyeli, Arap veyahut da Türk ol(a)mayan bir başkasını buluyor. Bunlar asla kafi görülmediği için kafatasçılık, ırkçılık ile yol ya da yön bulan cerahate zemin sunulup, partiler kuruluyor, örgütlenmelerinin önü salt iktidar devamlılığı için söz konusu ediliyor. Onlar kenardan nefretini kusarken, baş amir kendi iktidarını, zorbalık rejimini muhafazası ile meşgul olmaya devam ediyor. Cahreyn ile Özdağ insanımsı tiplemesinin zafer namıyla yükseltilen cerahat yuvası birbirlerine kavuşuyor. Birisi sosyal mecrayı ırkçılığa zeminin ta kendisi, beriki burada var ettikleriyle gerçekten bir katliamla iktidar hayallerini sürekli güncelliyor. Muktedir dediğimiz gibi iktidar pratiğinin devamı adına bunları gaz alıcılar olarak konumlandırıp, bir yandan da aşılması imkansız duvarlar örüyor, korku salıveriyor dört bir yana, her biçimde.
Hayatın abecesi muktedirin, kuru, sulu, sürtük, çürük benzetmelerinden, aşağılama dozu her gün orantılı olarak güncellediği bir istikametteki nefretiyle güncel bir yıkıma rehin ediliyor. Bütünüyle mahvedilmiş bir ülke şablonu hakikate bütün olarak ol bedene, zihne saldırılar kafi gelmediğinde, eksiltmeler yeterli görülmediğinde bu laflarla biçimlendirilip duruluyor. Cerahat hayatın müşterek abecesini yerle bir ediyor. Bugün, dün olduğundan da açık şimdi ve bütünüyle bundan sonrasını da ipotek altına almaya çabalayarak. Hayatın her anlamda zehirlenmesi, ehven olandan alıkonulmasına devam olunur. Hayatın hakkını, sıradan insanların tahayyülünü sınırlandırmak gerekli görüldüğünde sonlandırmak ve dahi tüketmek için her yol değerlendirilir. Herkes konuşur akparti yapar bahsinin karşılığı imdi daha belirgindir, buyurun iliştirelim:
Baş Amir grup toplantısında Gezi Direnişine yönelik saldırgan tavrını esirgemeden yeniden bu defasında çok daha elem verici bir yönelimle hakaretlerine devam eder; Bianet'ten aktaralım: "Tarihimize Gezi olayları adıyla bir ihanet, bir utanç, bir vandallık vesikası olarak geçen hadiselerin 9'uncu yılındayız. Olaylar, İstanbul'da Gezi Parkı'ndaki birkaç ağacın kesildiği iddiasıyla 2013'ün mayıs sonu, haziran başı gibi alevlendirilmiştir. Ağaç bahanesiyle çakılan kıvılcım, bir anda Türkiye'nin hükümetini, milli projelerini, uluslararası çıkarlarını hedef alan bir kalkışmaya dönüşmüştü. Düşünün Dolmabahçe Bezmialem Valide Sultan Camii'nin içinde bu eşkıyalar, bu teröristler, bira şişeleriyle, bira kutularıyla adeta caminin içini pislemişti.
"Bunlar böyle, bunlar çürük, bunlar sürtük, bunlar için ulu mabed nedir, ne değildir, öyle bir şey yok. Kamu binalarının, polis araçlarının, ambulanslarının, iş yerlerinin, sivil araçların, belediye otobüslerinin, sokakların, parkların yakılıp yıkıldığı Gezi olaylarının arkasında kimlerin olduğunu biz zaten biliyoruz da tarih de yazacaktır. Bay Kemal orada mıydı? Oradaydı... Çünkü başı çeken oydu. Bunlardan bu millete, bu vatana hayır gelmez. Bunlar ancak terör sevicilerle beraber, çünkü kendileri de terör sevici."
Dün Türkiye İşçi Partisi milletvekillerinin Boğaziçi Köprüsü'ne astıkları "Her Yer Taksim Her Yer Direniş" pankartıyla ilgili olarak şu değerlendirmeyi yaptı: "Şehitler Köprüsü'nde böyle bir pankartı sen, polise rağmen asamazsın, astırmazlar. Ne oldu, asamadılar. Hukuk önünde de bunun hesabını vereceksiniz."
*Türk Dil Kurumu'na göre "sürtük" kelimesinin anlamı:
1. isim, Vaktini çok gezerek geçiren, evinde oturmayan kadın:
"Bu sürtüğü oğluma almak da sonunda çıkacağı belli olmayan bir felakettir." - Hüseyin Rahmi Gürpınar
2. isim, Aynı anda birden fazla kişiyle gönül eğlendiren kadın.
3. isim, kaba konuşmada Hayat kadını.
Bitimsiz bir cendere hali içerisinde hayatın abecesi lafta değil sahiden bu mavralar belirli bir biçimde yinelenirken baş amir, gerginlik siyasetine bir kere daha başvurur. Düzeninin var ettiği cerahate, baskıcılığa, zorbalık ile çıkagelen her türden tehdit / hakarete karşılık olarak var edilmiş bir itiraz bir kere daha hedefe konulur. Bu defasında övünüp durulmuş olan devletin, devletçe dilinin suna geldiği sınırları biraz daha esneterek en olmadık bariz hakaretlerine yenilerini sürtük ve çürükle çıkarta gelir hazretleri. Seksen beş milyonun bir biçimde temsilcisi olduğunu, kucaklayıcısı ve kapsayıcı temsili olduğunu zikrederken ol isim, bir kere daha Gezi Başkaldırısı döneminde var ettiği baskılama ve zulmatı yeniden ve çok daha ağır bir biçimde toplumun geneline yaygınlaştırırken yeniden sazı eline alır. Ne olduğu ve neden olduğu çok bariz bir itiraza, memleketin resmi veri kurumu suç işleri bakanlığına göre dahi milyonlarca insanın katıldığı bir direniş hakaretle alaşağı edilmek istenir. Buna ilaveten bir de aslında var olmamış bir cami işgali, tahribatı, yıkımından da dem vurur. Hayatın abecesini alt üst ederken bir yandan da cerahati / korkuyu göndere çekmeye devam diyen zihniyetin sunduğu şey öbek öbek yalandır. Ki o yalanlar zamanın ötesinde değil, yakın zamanlarda, Dersim Tertelesini, 6-7 Eylül Pogromunu, 20 Dolar 20 Kilo’yu, Aşkale sürgünlerini, Türkiye’nin azınlıklardan arındırılmasını, ilelebet bir Türk yurdunun tescil olunması adına kullanışlı bilinen yıkımlara yol vermiştir. Bütün bütün bir menzildeki yaşama kastın hamlelerine vesile kılınmıştır, misal Madımak’ta katliamın ta kendisine, Suruç’ta can pazarına, Ankara Gar Katliamına zemin eylemiştir. Bütünüyle bir biçimde sunula gelen her yeni yalan, sahip çıkılan her itham ve yaftalama bu sahnedeki ol hakkaniyet, hürriyet ve adalet kavramlarını, kimliklerden azade bir eşitlik ilkesini de açık ve aleni bir biçimde sınırlandırır, çürütür. Bunları bilmesine rağmen, geçmişinde var etmiş olmasına rağmen bir ülke, bir daha konuşur baş amir bu defasında Kızılcahamam Kampından.
İleri Haber’den aktaralım: “Partisinin Kızılcahamam Kampı'nda konuşan AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik krizden Gezi Direnişi'ni sorumlu tuttu. Türkiye İşçi Partisi (TİP) Milletvekillerine de seslenen Erdoğan, "Bunların parlamentodan bir an önce silinip atılması gerekir" dedi.
Gezi olaylarıyla başlayan ve ardı ardına devam eden ihanetlerin ülkemize kur-faiz-enflasyon şer üçgeni üzerinden ödettiği ağır bedeller olmasaydı, bugün 1,5 trilyon doları bulan bir milli gelirle çok farklı bir yerde olacaktık.
Sahnede hangi oyun sergilenirse sergilensin gerisinde bir ekonomik sabotaj mutlaka vardır. Buna rağmen ülkemize diz çöktürülmesine izin vermedik, vermeyeceğiz. Türkiye'nin ödediği bedellerde payı olan herkesin yakasına yapışmak boynumuzun borcudur. Karşımıza çıkarılan aktörlerin birer aparat olduğunu biliyor, asıl mücadeleyi projelerin gerçek sahiplerine karşı veriyoruz.
Türkiye'nin ekonomide geldiği yeri de yaşadığı kayıpları da işte bu perspektiften değerlendirmek gerekiyor. Anlayamadıkları bir gerçek var. Bu gerçek Türkiye'nin potansiyelinin ve gücünün kağıt üzerindeki ölçeklerin çok üzerinde olduğudur. Eğer biz kağıt üzerindeki hesaplara kalsaydık ne vesayetle mücadelemizi başarıya ulaştırabilirdik ne terörle mücadelemizi zaferle neticelendirebilirdik ne darbecileri bozguna uğratabilirdik ne de uluslararası ayak oyunlarıyla baş edebilirdik. Biz ülkemize inandığımız inancımızdan şüphe duymadığımız için Allah'a hamd olsun ayaktayız. Hani komünistin komünistliği parayı buluncaya, ateistin ateistliği uçak sallanıncaya kadardır derler ya, aparatlarıyla ve ağababalarıyla bunların havası da milletin önüne çıkıncaya kadardır. Elbette ihtiyatı ve tedbiri elden bırakmadan biz kimin ne dediğine bakmadan kenedi işimizi yapacağız.
***
Boğaziçi Köprüsüne "Her yer Taksim, Her Yer Direniş" pankartı asan Türkiye İşçi Partisi (TİP) milletvekillerini hedef gösteren Erdoğan, "Geçen gün 3 milletvekili köprüye pankart asmaya çalıştı. Polisimize vurmaya kalkanlar olmuştur. Bunlar malum partinin uzantılarıdır. Bu milletin polisine el kaldırandan vekil olmaz. Bunların parlemontada yeri de olmaz. Bunların parlamentodan bir an önce silinip atılması da gerekir. Bunun adı demokrasi olmaz. Sen orada polise vuracak, yere indireceksin. Neymiş, pankart asacaksın, astırmamaya çalışan, görevini yapan polise vuran, bundan milletvekili olmaz" diye konuştu.
***
Yurttaşlara "sürtük" sözüyle hakaret eden Erdoğan, söz konusu hakaret için de "Biz milletimizin diliyle konuştuk. Derdimizi millete anlattık. Mukaddesata hürmetsizlik edenlere özellikle tavizsiz davrandık. Milletimiz Gezi olaylarına nasıl bakıyorsa biz de aynı pencereden bakıyoruz. Nasıl tanımlıyorsa biz de aynı sıfatları kullanıyoruz. Şehir eşkıyalarını, yağmacıları, ibadethaneleri bira kutularıyla kirleten mülevvesleri, darbe heveslilerini 9 yıldır bu millet nasıl tarif ediyorsa, biz de öyle tarif ediyoruz. Vandala vandal, çapulcuya çapulcu demekten geri durmayacağız. Bize ahlak, edep, tevazu dersi vermeye yeltenenlere sesleniyorum; siz gidin aynaya bakın" ifadelerini kullandı.”
Bitimsiz ezber repliklerle dokuz koca yıldır yapıldığı gibi bizatihi baş amir eliyle bir kere daha linç tezgahta işlenir. Bütünüyle, doğrudan ve müştereken bir itiraz hakkını tanımayı bir kenara geçtik, anlamayı diğer yana, olduğu gibi hedef kılıp, darbeci, ekonomimize bir biçimde saldırıların başlangıcı, sürtük, çürük vesair ifadelerle ana gelmek milli ve yerli diye kodlanmış yeni ülke dilinin nasıl bir cerahatli halden mülhem olduğunu da imgeler. Hedef almak, yargı dağıtmak, adalet mefhumuna işaretler yollayarak bir kesimi yine ve yeniden suçlu ilan etmeye çalışmak güncellenen bir meseldir. Baş Amir hiçbir biçimde bir kayıt var edilmemiş olsa da, herhangi bir biçimde bir vukuat / vaka söz konusu dahi edilemezken, Dolmabahçe Cami müezzinin bizatihi tanıklığı söz konusuyken, olmayana yeni bir ek olarak cami yaktılar gibi bir şirazesinden çıkmışlığı sahiplenir. Bölük pörçük kılınmış, kimselere tutunmadan kendi yolunu / itirazını var edebilmiş bir ülke yurttaşının hak arama çabasına bir de böyle bir çıkışla saldırır, bunu hak bilir. Böyle afaki, bu kadar dolambaçsız ve kesintisiz bir linç etme güdüsü ile dokuz senedir mutlak iktidarının yolunu ve yönünü belirginleştiren bir temsil için zor olmasa da, demokratikleşme iddiasını halen savunan bir devlet için bütün bu zift karası, çamur atma hali bir utançtır.
Birbirinin tıpkı basımı sözlerle, sürekli gözdağı ve tehditlerle, hiç ama hiçbir türlü bitmez bir kinle, bunun siyasetiyle hayatın kuşatılması gerçektir. Var edilen katran karanlığını hiç yeterli görmeyip daha beterlerine uzanan / medet uman yerin hakkaniyet ortada aleni bir biçimde paramparça olunandır. Bir ülke gerçekliği bir kere daha çürümeye yüz tutar, bırakılır. Baş Amir ve şürekasının suna geldiği her dönemeç, çıkışı değil tam tersine bir batışı / tükenişi var eder. Hakikatin pespayeliğe rehin kılındığı, cürmün tek başat aksiyon haline dönüştürüldüğü, hiçbir biçimde bir hayat emaresinin / umudunun yaşatılmasına dahi müsamaha gösterilmeyen bir zeminde hayatın abecesi yıkılmaya yüz tutar. Bu afaki kötülük de bir ülkeyi mahveder, kesin bilgi.
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2022
Görsel: Port Of Ruins - Ali YAYCIOĞLU
0 notes
Yengemi Arabada Sikilecek Kıvama Getirdim! (Ahmet 30 Y., Erzurum)
Yengem (amca oğlumun karısı) kendimi bildim bileli hastası olduğum ve her görüşümden sonra mutlaka 31 çekerek rahatladığım biri. Yengem 46 yaşında olmasına rağmen, hele de o götü yok mu, onun o götünü görüp te dayanabilecek erkek tanımam. Yengemlerin askerden yeni gelen oğlu, komşu ilçeden kız kaçırınca, ortalığa aniden düğün bayram havası yerleşti. Bu en çok benim işime yaradı, çünkü yengemle ne kadar çok aynı ortamda bulunursam, onu o kadar çok elleme fırsatı buluyordum. Yengemi defalarca elledim. Kocasının, ya da oğlunun, ya da kardeşlerinin, ya da kayınlarının yanında ellenmedik yer bırakmazdım. Amı hariç! Oraya ellememe her seferinde bir şekilde engel olurdu. Yengemi bir türlü anlayamazdım, çünkü bazen ellememe izin vermesine rağmen, bir türlü ileriye gitmezdi...
Artık ilk fırsatta, bedeli ne olursa olsun yengemi sikme kararı aldığım bir dönemde, işlerimin ters gitmesi canımı epey sıkmıştı. O gün evlerinin önünden geçerken, pencereden yengemin seslenişiyle irkildim ve kafamı kaldırdığımda yengem beni çay içmeye çağırdı. Gittiğimde evde hiç kimsenin olmaması beni heyecanlandırdığı gibi ateşledi de. Biraz sohbet ve moralden sonra, yengem mutfağa çayları tazelemeye gidince, ben de birşeyler atıştırmak bahanesiyle arkasından gittim. Yengem çay doldururken etrafından geçme bahanesiyle hafif elledim. Tepki gelmeyince arkasına geçip götünü avuçladım. Yengem aniden irkildi ve döndüğü gibi tokadı yapıştırdı. Bunu hiç beklemediğim için sersemledim ne yapacağımı şaşırdım, utanarak evi terk ettim. Bu olayın üzerine birkaç ay evlerine gitmeyince, amca oğlunun dikkatini çekmişti. Ama her davetinde bir bahaneyle atlattım. Ta ki oğlu kız kaçırıncaya kadar...
Bu durumda mecbur ilgilenmek zorunda kaldım ve mahkemeydi, dava, düğün derken epey yoruldum. Bu yorgunluğuma karşılık, amca oğlum, "Erzurum'a gidilecek, alış-verişe..." diyerek beni de davet edince kabul ettim. Beni almaya geldiklerinde taksinin önünde her iki amca oğlum oturuyordu, arkada ise kız kaçıran yeğenim ve yengem vardı. Yengemi görünce utanmama rağmen tepki gösteremedim. "Hadi çabuk bin!" dedikleri için direk yengemin yanına oturdum. Yolda amca oğullarının sohbeti git gide hararetlenince, farkında olmadan yengemle bacaklarımızın yapışık olduğunu hissettim. Yengemi daha önce böyle yakaladığımda, birçok kez mutlaka ellememe rağmen, şimdi bir türlü cesaret edemiyordum. Ama ikimizin de terlediğinin farkına varınca, tekrar şansımı denemek istedim. Ve yavaşça elimi yengemin bacaklarında gezdirmeye başladım. Hem bir taraftan milleti daha hararetli tartışmaları için kışkırtırken, bir taraftan da yengemi iyice ellemeye başladım. Ama tam ısınınca Erzurum'a vardık...
Erken dönüp, düğün grubuna yetişmek isterken, alış-veriş, gezme, yemek derken epey geç döndük. Karanlık daha çok işime yarayacaktı. Ama ya yengem yanıma oturmazsa hiçbir işime yaramazdı. Korktuğum olmadı ve en son binen benim yanıma yengem düştü. Yeni aldığım eşya poşetlerini bacaklarını kapatacak şekilde yengemin kucağına koydum, ki rahat çalışayım diye. Ve Erzurum'dan itibaren yengemi ellemeye başladım, çünkü kaybedecek hiçbir saniyem yoktu. Yengemin bacaklarında ve götünde elim gezerek, elimi amına doğru hareket ettirdim. Elim yengemin amının kıllarını hissederken, yengem koluyla engel olmak istedi. Kocası, oğlu ve kaynı varken ses çıkartamaması beni daha çok heyecanlandırıyordu. Bu esnada elimi yengemin karnında ve meme ucunda gezdirince, yengemin kendini serbest bırakmaya başlaması beni hemen aşağıya, yani amına yönlendirdi. Ve okşaya okşaya amına geldim ve amını herkesin içinde parmaklayıp okşamaya başladım...
Acayip tahrik oldum. Yengeme bakınca ise, gözlerini kısmış, dudağını ısırmakla meşguldü. Bunu fırsat bilerek amını iyice parmakladım ve inanılmayacak kadar kısa bir süreçte ıslanınca, orgazm olduğunu anladım ve parmaklarımı geri çektim. Ve yarağımı dışarı çıkararak yengemin eline verdim. Yengemin eli değer değmez eline boşaldım. Yengem temiz eliyle çantasından kağıt medil çıkardı. Ben sikimi temizlerken yengem de elini temizlendi. Sonra ikimiz de yolculuğun kalanını dinlenerek geçirdik...
Eve vardığımızda millet toplanmış, davul zurna çalıyordu. Kalabalığa hoşgeldiniz dedikten sonra yengeme yanaştım ve kulağına fısıldayarak, "Hoşuna gitti mi?" diye sordum. Yengemin cevabı beni epey şaşırttı, "Hayır! Çünkü ben yarağını amıma istiyorum!" dedi. Bunun üzerine plan yapmaya başladım. Damadın malzemelerinin olduğu odanın anahtarı sadece bende olduğu için, bilinçli olarak odanın ampulünü gevşettim ve yengeme yardımcı olmasını, orada üstümü değiştireceğimi söyledim. Yengem ampülü değiştirmek için benden anahtarı aldığında, yengeme sessizce, "Külodunu çıkartıp orada beni bekle!" dedim. Yengemden birkaç dakika sonra da ben, "Üstümü değiştirip geleceğim..." diyerek kalabalıktan ayrılıp peşinden gittim. Yengem karanlık odada beni bekliyordu...
Yengeme sarıldığımda, yengem biri görecek diye korkuyor, "Yapmayalım!" diyordu. Eteğini kaldırıp bacaklarını elleyince, yengemin hazırlanıp külotsuz beklemesi, dudaklarına yapışmama sebep oldu. Sonra bacaklarını aralayıp, hafif kıllı amına yumuldum. Her dil darbemle yengem başımı daha çok sıkıyor, daha çok inliyordu. Yakalanma riskimiz olduğundan hemen yarağımı amına sokmalıydım, daha sonra geniş zamanda her türlü zevki yaşatacağıma dair söz verdikten sonra, yengemi sırtüstü damadın yatağına uzatıp, bacaklarını açtım. Yarağımı amının dudaklarında gezdirince, içine sokmam için yalvardı. Yarağımı hafif hafif amına sokup çıkarınca, gözleri döndü. Ve beklemediği bir anda aniden yarağımı tamamen amına kökledim. Ve amını kökleye kökleye siktikten sonra içine boşaldım...
Yengem tam kalkıp külodunu giymek için domalınca, arkasına geçip yarağımı götüne sürttüm. "Ordan olmaz, hiç yapmadım!" demesine rağmen götünü sikmek için ikna ettim ve hem yarağımı hem de göt deliğini iyice tükürükledim. Yengemin yaşına rağmen çok dar bir göt deliği vardı, ama bu o götü sikmeme engel olmayacaktı. Hayalimdeki kadını köpek duruşuna getirerek, yavaş yavaş yarağımı götüne soktum. Ve sikmeye başladım Çok dar olmasından dolayı acayip bir zevkleniyordum. Kısa bir hırpalamadan sonra götünün içine boşaldım. Ayak seslerini duyunca toparlandık. Yengem kıçına külodunu giyip, odadan çıkamadan dudağımı öperek, "Devamını isterim!" dedi. "Ben de isterim yenge!" deyip gönderdim yengemi. Sonra ben de hazırlandım ve çıktığımda kalabalıkta yengem hiçbir şey olmamış gibi gülerek karşıladı beni...
Gecenin ilerleyen saatlerinde gülerek koluma girdi ve "Götüm çok acıyor, ama umurumda değil, müsait bir anda o yarağı tekrar istiyorum!" dedi. Dört gün geçti ve ben müsait anı sabırsızlıkla bekliyorum. Yengem, seni seviyorum, senin amını ve götünü :)
[Ahmet]
183 notes
·
View notes
Bayım!
Gittiniz,
Şüphe bile etmeden ,
Ardınızdaki enkazı görmeden,
Gözyaşlarıma aldırmadan,
Biraz olsun düşünmeden,
Terkettiniz beni .
İşte şimdi cehennemdir,
Yokluğunuzdan da beter,
İliklerimde kimsesizlik sızlıyor,
Neden Bayım?
Neden sevemediniz beni ,
Hiç mi hoşnut edemedim sizi,
Şimdi karanlık her yer ,
Yolumu bulamıyorum da değil,
Yolum dahi yok,
Kesiliyor nefeslerim,
Kendimi izahata mecalim dahi yok.
Korkarim ki sonu isyan olsun,
Günahkâr bedenim sızlıyor şimdi,
Tir tir titriyor ellerim,
Yokluğunuzdan da soğuk şimdi,
Yutkunamiyorum Bayım,
Kabullenemiyor yüreğim,
İşte büsbütün tükendiğim yerdeyim.
Kırılmış bir kadın
111 notes
·
View notes
Ve sordular:
"Neresi daha karanlık bu alemin?"
Ve ben cevap verdim:
"Sevginin olmadığı her yer."
Hayırlı 🌿huzurlu 🍀🌿 sağlıklı 🍀
mutlu🌿☕️ akşamlar 🌿☕️dilerim
🍀☕️🌿 değerli
tumblr dostları 🌿☕️🌿🍀☕️
🌿🍀☕️🌿🍀🌸🍀🌹🍀🌸
🌿🌾Sevgi dolu yüreklere
selâm olsun🌿🌾
🙋♀️
139 notes
·
View notes
İyi geceler
Hüzünlüyüm!...
Sensiz içim üşümekte,
Bedenim titriyor
Efkarımı dağıtmak bahanesiyle
Tüttürdüğüm cigaranın dumanını,
Ciğerlerime çekiyorum,
Senin nefesini çeker gibi
Sen yoksun ya!
Soğuktan içim titriyor
Gözlerimde akan yaş donuyor,
Yüreğim gecede parça parça,
Acılar içinde ki bedenim,
Karanlıklar içinde yüzüm yitik.
Gecelere aşk diye yazdığım,
Yüreğime ilmik ilmik işlediğim...
Sen hayallerimin rüyalarımın sahibi
Yoksun şimdi..
Her yer karanlık bu şehirde,
Ay ışığı aydınlatsa da her yeri,
Gözlerim sönük yokluğunda….
Yoksun Şimdi…
Karanlık gecenin içinde,
Ben hasret çektiğim kokuna
sürgün yemiş mahküm gibi;
Bu gece gözlerinin mahpusunda yokluğuna firariyim …!!!
92 notes
·
View notes
Ramazan ayı boyunca “Her Güne Bir Şehir Bir Cami” paylaşım serimizin 24. günündeyiz.
➡️ ERZURUM 🖤
1 ve 2- Üç Kümbetler (12-14. YY)
3- Çifte Minareli Medrese (13. YY)
4- Yakutiye Medresesi (1310)
5 ve 6- Ulu Camii (1179)
7- Saat Kulesi (Minare, 12. YY)
8- Lala Paşa Camii (1562)
9- Abdurrahman Gazi Camii ve Türbesi
10- Erzurum Saat Kulesi’nden şehrin manzarası: Çifte Minareli Medrese, Ulu Camii, Üç Kümbetler ve günümüz çirkin şehirleşmesi.
➡️ Erzurum, parası olan insan için her sene ya da iki senede bir ziyaret edilmesi gereken bir şehir. Hem onca tarihi eseri görmek hem de yemek nedir görmek için 😁 Erzurum’dakiler yemekse biz İstanbul’da ne yiyoruz bilmiyorum.
➡️Üç Kümbetler, en büyüğü Emir Saltuk’a ait fakat diğerleri kime ait bilinmiyor. Burası çok farklı bir kompleks. Dünya gözüyle görmek gerekir.
Çifte Minareli Medrese, ülkemizdeki en büyük, en ihtişamlı medresedir. Muazzam güzel taş işçiliği var. İçi ayrı dışı ayrı güzel. Günümüzde müze olarak kullanılıyor.
Yakutiye Medresesi de çok güzeldir. İç kısmı kapalı avlulu olduğu için eski tip kale-saray izlenimi verir. Minaresi de ülkemizdeki en güzel minareler arasındadır.
Ulu Camii, fotoğraflaması çok zor bir Saltuklu eseridir. Muazzam güzel atmosferi var. Selçuklu ve beylikler dönemi cami ve medreseleri kale formunda yapılıyor. Kalın duvarlar, küçük pencereler, haliyle karanlık ortam. Bu durum Avrupa’da romanesk sanatı ile adlandırılmış ama bizde bir isim koyan olmamış galiba.
Yine Saltuklu döneminde yapılan Saat Kulesi de aslında bir minaredir. Bu yönüyle çok ihtişamlı bir kule olarak topraklarımızdaki en önemli minarelerden biridir.
➡️ Ayrıca Erzurum’da sahabelerden Abdurrahman Gazi’nin de türbesi bulunmaktadır. Hz. Ömer ya da Hz. Osman dönemlerinde Anadoluya gönderildiği tahmin edilmektedir. Erzurum’u fethederek Bizans’tan alan ve İslam beldesi haline getiren ordunun içinde yer almıştır.
Kaynak: https://www.instagram.com/p/C5TpwCmtNUH/?igsh=dHZhZ3U1eTFxNGl5
50 notes
·
View notes
Vedasız bir türküyle geçtim kendimden..
yorgun bir bedenle tükenip geçti gençliğim. nerdeyim kimin yorgun yüreğinde kimin iç sesindeyim hiç emin değilim. bir avuç toprağın suya hasret olduğu en kurak yere uygun görmüşler beni. olsun ziyanı yok nasılsa kalmadı artık gözlerin nemi. bir kısık şiire ve bir ağlak gazele sarmışlar kırılmış benliğimi saçlarımda gülen toprak ve toprakta hüznün çiçekleri. bir gecenin ayazında kaç yıldız söner bilemem ama' artık her yer çok karanlık şimdi..
Anlık bir Esinti..
469 notes
·
View notes
Sana gelecek her yer karanlık benim için, bilirsin karanlıkta sayeler görünmez dedi adam; oysa ki kadın, adamın ‘saye’sinde dünyanın en mutlu kadını olacağını hissediyordu, yanıldı..
32 notes
·
View notes
ellerimdeki yaralar ile uzanmıyorum kimseye. kendime bile. tutmuyorum kimsenin yakasını, paçasını. kendiminkini bile. bir köşede içiyorum sigaramı. annemle konuşuyorum. gece oluyor, dilim çözülüyor. zihnimde dönen ne varsa döküyorum önüme. dikiş tutmuyor yaralarım bu saatlerde, kanıyorum. biraz da ağlıyorum. çok sigara içiyorum. saçlarım ıslakken sigara içmek için çıkıyorum balkona. biliyorum, ertesi gün hasta olacağımı. artık kendime iyi bakmanın yanından bile geçmiyorum. bir dal sigara uzatıyorum sana. gel yanıma, yak sigaranı. konuşacak çok şey birikti içimde. mesela vazgeçişin eşiğindeyim. ellerimi koyacağım hiçbir yer yok. gözlerim doluyor ama gökyüzü artık bana yasak. yeri izliyorum öylece. biraz sarsılıyor bedenim, karanlık sokağın ortasında. bir kaç hıçkırık sesi yankılanıyor. kaynağı benim kanayan dudaklarımın arası. mesela bu aralar çok kanıyorum. içimdeki yaralar kabuk bağlamaz oldu. her gece yeni bir jilet izi ağırlıyorum bedenimde. susma ve gülümseme. ağlayacaksan ağla hâlime. acıyacaksan acı. bir hastahane koridorunda haykırma adımı. ellerin soğuk bedenime uzanmasın. ah'lar ağacı konuşmuyor artık. soğuk zemin bana kollarını açtı. bir kaç gözyaşı akıyor gözlerimden. merak etme iyi olacağım. her zaman oldum. gün doğacak ve ben, her şeyi bir kenara bırakacağım. gece olunca yine başa döneceğim. biliyorum. çok hastayım. çok acıyor. şimdi, bitir sigaranı. kalk, git. ardına bile bakma. ben fırtınadayım. dinmez ve bitmez. sus. konuşacak bir şey kalmadı.
90 notes
·
View notes
Sen yokken ne gece ne de gündüz
Ne Ay var ne tek Bi'yıldız
Her yer karanlık ve ıssız
Göremiyorummm
26 notes
·
View notes
Bir şeyler oldu bana. Yazamıyorum okuyamıyorum sanki. Sadece elleri kolları olan bir bitki gibiyim. Araştırmalarım devam etmiyor ,ney dahi üfleyemediğimi fark ettim uzun süredir. Kitap okuyamıyorum üst üste 3 gün. Oysaki ben hepsini yapardım. Şimdi neler oluyor. Sevdiğim bloglar vardı. Pazar günlerim vlog izleme günümdü. Onlar bile birikmiş. Ben kendimden mi uzaklaşıyorum yoksa kendime mi geliyorum bilmiyorum.Niye karanlık her yer yoksa ben mi elimde fenerle geziyordum içimin sokaklarını orası hep böyle miydi? Kendimle aramda uçurum şimdilerde. Nasıl toparlanacak ki bu acizane…
20 notes
·
View notes
Her yer karanlık yarından umudum yok*
57 notes
·
View notes
Bir şeyler yanlış gidiyor, göz yaşı dökülmüyor ve bunun sebep olacağı şeyleri biliyorsun. Döndüğün baktığın her yer aynı: karanlık çukur. Etrafın daire şeklinde kapkaranlık çukurlarla sarılmış sanki, o dairenin içinde yalnızsın ve tek bir adım atarsan düşersin. Başlarda bunu kabul etmiyorsun, ağlıyorsun, bağırıyorsun kendini anlatma çabasına giriyorsun. Yalnızsın mesela, daha önce hiç olmadığın kadar yalnızsın orda. Oturup izliyorsun etrafı. Artık kabulleniyorsun. Ağlayıp o iğrenç duygudan kötü histen uzaklaşmak istiyorsun ama o bile o kadar imkansız geliyor ki. Olmuyor çünkü, göz yaşı gelmiyor. Canın yanıyor çaresizsin ama bir o kadar da aciz hissediyorsun. -Hissettiriyorlar- elinden bir şey gelmiyor çünkü yoruldun. Çabalamaktan kendini ifade etmeye çalışmaktan sürekli yanlış anlaşılmaktan o kadar yoruldun ki kendi köşene çekildin, sessizleştin. Sana verilen değere ayna oldun. Sana yapılan, denilen, gösterilen, sana karşı olan her şeye ayna oldun. İçinde hararetli bir kaos var ve o kaosu kimse göremeyecek ve gösteremeyecek kadar berbat bir durumun içindesin.
17.02.2024
00:04
21 notes
·
View notes
ESKİDEN
Eskiden kar yağınca, sevinçle sokaklara çıkılır, Kardan adamlar yapılırdı. Evlerde ocaklar yada sobalar yakılır, uzun kış gecelerinde kıssadan hisse hikâyeler anlatılır, maşinga sobaların bir köşesinde, küllü suda kaynayan mısır, elma kurusu, kuru hurma, mandalina, kuru erik, kuru yemiş ve fındık fıstık benzeri yiyecekler yenilirdi. Hasta, yaşlı, dost ve akrabalara ziyarete gidilirdi. Kışın gençler lastik çizme ve lastik ayakkabı, yaşlılar ise genellikle mes lastik giyerlerdi. Eskiyen lastik ayakkabılar ve giysiler atılmaz, yama yapılmak suretiyle, mümkün mertebe uzun süre daha kullanılmaya, özen gösterilirdi. Yamalı bir giysi veya tamir görmüş bir ayakkabı, hiç kimsenin dikkatini çekmezdi. Oyuncak Bebekler bezden, silahlar tahtadan, resimler kömür karasından yapılırdı. Ajanslar toplu halde radyodan dinlenir, ajans bitince, pilden tasarruf amacıyla, radyolar kapatılır, müzik ihtiyacı ise, sesi güzel olanların söylediği, şarkı ve türkülerden, saz ve dabruka gibi basit enstrümanları çat pat dahi olsa kullanabilmeyi becerenlerin çalabildikleri dinlenerek giderilirdi. Teksas, tommiks, zagor, saatli maarif, çizgi roman okunur, defterlere, kenar süsü yapılırdı. Kullanılmış Defter kâğıtlarından uçurtmalar yapılır, onları uçurmaktan yarıştırmaktan mutluluk duyulurdu. Çember çevrmek, çelik çomak oynamak, saklambaç oynamak, kör ebe oynamak, yağ satarım bal satarım yada mendil kapmaca oynamak, çok büyük bir mutluluk yaşamak, anlamına gelirdi. Komşuda pişen her şey diğer komşulara da mutlaka düşerdi. Turşu, salça, makarna, pekmez ve benzeri gıdalar evlerde bizzat yapılırdı. Geceleri Sokaklar zifiri karanlık olduğundan, el feneri ile gezmelere gidilir, bekçi düdükleri insanlara bir nevi itimat telkin ederdi. Kağıt paralar cüzdanlarda, bozuk demir paralar, keselerde taşınırdı. Büyüklere saygı küçüklere sevgi bir başka idi ve otobüs, tren. vs de küçükler büyüklere yer verir saygıda kusur etmezdi. yardımlaşma, hoşgörü ve samimiyet gibi konulara verilen önem, ise bir başka idi. Peki bütün bunlardan şimdilerde söz etmek mümkünmüdür.? heyhaatt. Nerelerdeeeen nerelereee, işte geldiğimiz nokta, yani durum ortada.
22 notes
·
View notes
zihnimin içerisinde süregelen bir savaşın ortasındayım. hislerimi katlediyorum, hayallerimi yok ediyorum, ruhumu başıboş bırakıyorum. burada her yer karanlık. adımlarım, hayallerimin mezarlarına takılıyor. yere düşüyorum, öldürdüğüm ruhumun kanı ellerime bulaşıyor. katlettiğim hislerime kendi masallarımı anlatıyorum. burası zihnimin içi ve burada tek konuşan benim. sesler sağır edici, sustuğum an bir şeyler ölecek. ölü hayallerimin ucundan sarkan ipleri boğazıma doluyorum, satırlarıma kendi zihnimin içindeki kanı akıtıyorum. ben hep kendimle savaşıyorum ve her seferinde kaybediyorum.
70 notes
·
View notes