erguvanlar geçip gittiler bahçelerden
geriye sadece erguvanlar kaldı
şair! bahçelere özenecek ne vardı?
işte tenhâ her yanımız, hep tenhâ
ne aradık sözcüklerin kuytularında
ne bulduk soldukça çoğalan dilimizde?
zaman'ın sırı hala duruyor olmalı ki üzerimizde
biz bakınca görünen aynalardı
nasıl var olduysanız öyle kayboldulardı
bir yazın tiniyle bir güzün bedeni
hem birleşti hem de ayrıldı sizde
şair! gördünüz kimbilir kaç aşkın battığını
o derin sulara kapılmış şiirlerinizde...
nedeni, ne kayalar ne fırtınalardı:
kuytulardı, geçip gittiler sözlerimizden
geriye sadece kuytular kaldı
‘Şairlere iyi davranınız/ şairler ince ruhludurlar/ en ufak şeyden kırılırlar/ kabalıktan kaçınınız./../ şairleri ağlatmayınız’ diyor bir şiirinde İzzet Yaşar. Ben de şairlerin hoşgörüsüne sığınarak onları bir kez daha tanımlamak istedim. Affola!
Ece Ayhan: Hüzün bölücü yasaucu bandonun sebebi, şiirimiz içerikral yetiştirdi abiler. Ver ellerini öpeceğiz!
İlhan Berk: Giritli bir denizkızının haşarı şair oğlu.
Refik Durbaş: Akşam simidinin üstünden dökülen sıcak susam.
Tarık Günersel: Dize mayını. Testerejen!
Can Yücel: Rakı Genel Kurmay Başkanı. Sakalı bile su ile beyazlamış. Öldüğü zaman, her meyhaneye bir kılı bırakılacakmış. Vay benim peygamber amcam!
Edip Cansever: Tülbentlerden süzülen eflatun şua.
Attilâ İlhan: Edip git başımdan sen bana göre değilsin!
Nâzım Hikmet: Atlantis’in ulusal kütüphanesinde kitabı bulunan tek ‘Türk’ şair.
Enver Gökçe: İşteş fiilin mucidi.
Melih Cevdet Anday: ‘Sokaktaki Adam’ın poetik tanımı.
Mehmet Akif Ersoy: Sihirbaz tarihin festen çıkarttığı şair.
Ataol Behramoğlu: Karanfil Bakanı.
Necip Fazıl Kısakürek: Emniyet kemerlerinizi bağlayınız!
Behçet Necatigil: Külrengi bayramı.
Erdal Alova: Meziyet adası.
İsmet Özel: Lam islenir, sol’dan sağ’a tek ve bir! Lâl olsun sana kinim!
Hasan Hüseyin: Beni küçüksemek kurtuluş mu?
Turgut Uyar: Griden emekli.
Ümit Yaşar: İlköğretmenlerimiz bugün fişlerimizi dağıttı. Öğreneceğimiz ilk hece: Aşk!
Hilmi Yavuz: Bu çorbanın tuzu var, dağlarımda kuzu var, kim korkar hain Ekhidna’dan, şiirimizin yavuzu var.
Orhan Alkaya: Tay Tanrısı’yla İstiridye Tanrıçası’ndan olma muzır prens.
Türkân İldeniz: Ay Sokağı’nda bıçaklanmışım bir buluğ vakti. Sepetimde kokinalar, saçlarımda bir lir şıngırtısı.
Sait Faik: Mavi gözlü martıların intihar ettiği adalarda, ben de yalnızlığa teşebbüs ettim.
Özdemir İnce: Özlem hemoglobini.
Fikret Hakan: Karakter şairi!
Lale Müldür: Hüzün burcundandır diyorlar, o bir noel anne!
Engin Turgut: Şeytan pabucu.
Celal Sılay: Hatıra artıklarıyla tırmandığımız o bal yokuşun hem başını hem de sonunu şimdi, bebek mezarlığı yaptılar.
Nilgün Marmara: Şoför bey! Müsait bir yerde intihar edebilir miyim? Nil’de gün ansızın battı.
Sunay Akın: Yaşlı niyetçinin tavşanının gözbebeği. Z, T’dir kimi.
Memed Kemal: İsmin bahar hâli.
Ahmet Haşim: İnce saz heyetinden bir ricam olacak: Hanende Melek’i çalsınlar ve ömrüm ilelebet tüllere sarılı kalsın!
Oktay Tuncer: Ne tutar mutluluğun maliyeti acaba? Gitar çalsın Tom Sawyer ve ağlamasın artık Oliver.
Özdemir Asaf: Son nefeste hüzzam, son nefeste kırık kontrbas hüznü.
Bülent Ecevit: Bir kadının gerdanından kopup dökülen kolyenin, kadife üzerindeki pıtırtısı.
Orhan Veli: ‘Ozan Tabakası’ delinmiş, merak etmeyin. O, bir sabah erkenden nasılsa sessizce gelir, sessizce diker ve yine sessizce gider.
Yahya Kemal: Hayret bişi yav!
Ahmet Telli: Bu kent, başlı başına bir atlıkarınca. Çıplak bir delikanlının giysilerini kokuyor.
Tuğrul Tanyol: O genelev koridorlarından geçerken, hep ağlayan yaşlı bir kadının sesini işitirdik ve o gecelerde hiçbirimiz şarap içmezdi. Gecenin memesinden mor sütler sağardık.
Cemal Süreya: Sıcak gecelerde suyun aynaya düşen tavrı.
Neyzen Tevfik: Öldüğünde ruhu katılaşıp iri bir penise dönüşmüş. Oh olsun vagina suratlılara!
Zühtü Bayar: Bu kar taneleri nedense, hep ofsayta düşüyor senin avuçlarında.
Adnan Özer: Akıl anaforu ve sis yayınevi.
B. Rahmi Eyüboğlu: İnsan Mahallesi’nin tek muhtar adayı.
Sami Baydar: Bizim umutlarımıza ta anaokulundayken tecavüz edilmiştir saygı değer ibne amcalarım!
Ercüment Behzat Lav: İdare lambasının ışığına engel ellerimiz, duvarlara hep bir ağlayan palyaço gölgesi olarak vururdu.
Akgün Akova: Adresi: Beşdakikadelikanlı Caddesi, Ayıpettin Sokak, Canımıye Apartımanı, Bilmemkaç/Bilmemkaç Şenköy-İstila, Bul.
Oğuzhan Akay: İpin üstünde, dilin üstünde değil de altında yürüyen cambaz.
İzzet Yaşar: Mücadele Üniversitesi Dekanı.
Pir Sultan Abdal: Sehpadan çağlayan yüzüyle, geceleri yurdumu kuran güven kimyası.
Yaşar Miraç: Kahverengi ve mukaddes, ılık ve nasırlı, sol anahtarı.
Cevat Çapan: İyi şey.
Asaf Hâlet Çelebi: Meryem Ana’nın küçük el çantasındaki fener.
Cahit Sıtkı Tarancı: Kırçıl temayüllerle oynaştığımız, nâlelerden vücuda gelmiş çocuk parklarında kaybettiğim saadet ve yürekleri müşkül durumda bırakan bir ikindi yağmuru.
Ahmet Erhan: Akdeniz’in can bulup ayağa kalkmış köpüğü.
Ahmed Arif: Şiirimin kirvesi. Hallarını sonbaharlara yazdım.
Yücelay Sal: Fareli köyün fedaisi. Savunmasını şarkı söyleyerek yapan avukat.
İbrahim Osmanoğlu: Merminin lavı!
Mahir Öztaş: Etten saksofon.
Halim Şefik: Otopsi Sonucu: Kırmızıyla kızıl arasında üç ölü, beş ağır yaralı ve sevgide toplu kıyım.
Barış Pirhasan: Sabah serinliğinde seviştiğim o tay! Bana dakikalarca kanyak içirmişti dudaklarından. Ne zaman ağlasam, onu unutamam!
Veysel Çolak: Bir tıkırtının ana fikriyle acıkmış olmanın şefkatli ayrıntılarında, ama niçin kaybettik biz abilerimizi o son masum kâbus kentinde...
Aytunç Altundal: Ölüm, yaşadıklarımızın tavan arasıdır yalnızca. Ve ben, sevgilimin çıplaklığının, en büyük eksikliğiyim.
Salâh Birsel: Bakışlarında guguklu saat sevimliliği, gülüşünde sallanan sandalye keyfi biriktirmiş ısıcık.
Nuh Ömer Çetinay: Zarafet mimarı. Krokilerini gül yaprağına çizerdi.
Eray Canberk: Sen mi çaldın bisikletimi? Yıldızların öldüğünü ve kum saatlerine gömüldüğünü sen mi hatırlattın? Hoş yaptın.
Turgay Fişekçi: Menzilime yüzün, mendilimin kenarına oyan kanar.
Cahit Irgat: Adını harf harf Latinceye çevirince ‘ateş’ oluyor.
Abdülkadir Bulut: Istırap ile mıhlanmışım korkunç yazgının rahmine, her yanım pıhtı küllerle tanımlı.
Hulki Aktunç: 12 EYL. 980. Tankınızı park ettiğiniz tarih sürecinden derhâl kaldırınız.
Nihat Behram: Toplum proteini.
Murathan Mungan: Birbirimizin ellerini ovuyorduk. Aynı yatılı okulda okumuştuk galiba ve aynı yazlık sinemalarda çalışmış, aynı saman defterlere aynı şiirleri yazmıştık. Ben intihar etmişim, onu kırkıncı odada vurdular.
Fazıl Hüsnü Dağlarca: Türkçenin miskin iklimi.
Arif Damar: Küçük dolaşımdaki adı: Şair! Büyük dolaşımdaki adı: İnsan!
Ülkü Tamer: Virgül’ün başına gelenler, pişmiş noktanın başına gelmedi.
Ercüment Uçarı: O çağda, kulüpten caz solistini kaçırıp, bir ay boyunca ona çocuk şarkıları söyletmiştir; rica etsem acaba hatırlar mısınız?
Seyhan Erözçelik: Ruh kanseri. Ontoloji servisinde yatan piri yeis.
Oktay Rifat: Penceremin pervazındaki teşrinisani rüzgârı, söyle bana, geceleri ben siyah ejderhaya sarılıp uyurken niçin ağlamakta mütemadiyen kardelenler?
Hüseyin Avni Dede: Güz yırtığı, mana söküğünde müteessir, altın’a batırılmış bir sırça koleksiyoncusu.
Namık Kemal: Cikletten çıkmış artiz fotoğraflarında bir kanlı kardeş gördüm ve sultana gaz‘el’le sarkıntılıklar ettim.
Aziz Nesin: Barışköy-Mizahtepe tramvaylarının değişmez, tonton vatmanı.
Sabahattin Ali: Gözlerim ne kadar bozuk olursa olsun gözlük takamıyorum; saçlarım taralıyken utanç içindeyim; okumak, yazmak da istemiyorum. Ben büyüyünce öğretmen de olmayacağım baba!
Necati Cumalı: Bir hamam rutubetinin buhurdanlardan yayıldığı loş ve güzel taşlıklarda asılı çarşafların arasında öpüştüğüm: Şiir!
Yılmaz Gruda: Gönlü Kapalıçarşı, kalemi Galata Kulesi.
Haydar Ergülen: İhlal seyyahı.
Erol Çankaya: Bizim bırakılmışlık’Iarımızın akli dengesi bozuktur ve sevgililerimizin gözleri daima gökkuşağı rengindedir.
Emirhan Oğuz: Bulutlar da, halklar da evlat edinilir. Bir kış sabahı kırdan acı çiyler içilir.
İsmail Uyaroğlu: Aşk partizanı.
Enver Ercan: Tophane’den Cağaloğlu’na düşen düşeş.
Atılgan Bayar: O da yazdı!
Yaşar Nabi Nayır: Çocuklar, cam buğuları ardından, havuzda süzülen kahverengi kuğuları seyrederken, biz, niçin nargilelerimizi ateş ve huzur ile boyardık.
Metin Eloğlu: Tutku okutmanı.
Bedirhan Toprak: Morgta tutulduğum ölü adamın kulağına seni okudum; siyah bir hüsn-ü yusufa dönüştü dudakları. Eğildim, hükmü kokladım.
Ahmet Oktay: Kuyu kuytularında, birlikte, su tabancalarımızla kardan adamlara ne hoş pusular kurmuştuk oysa.
Afşar Timuçin: İmge berberi.
Kemal Özer: Sosyalizm müzesi.
Nevzat Çelik: Uçan Balon, Elma’s Şekeri, Berlin Duvarı.
A. Muhip Dıranas: Komşu evin perdelerinde, bir vantrilok silueti gibi titrer yetim sihir. Benim Fahriye Ablam, Sappho’ya âşıktı.
Arkadaş Zekai Özger: Göç yolunu şaşırıp arkadaşlarını kaybettiği için şiirime düşen siyah leylek.
Yağmur Atsız: Karışan bir yumakta buluyorum günlerimiz’in G noktasını.
Turgay Kantürk: İlk yok oluşlar gibi son başlangıçlar.
Akif Kurtuluş: Pusu avukatı, hayalet s’avcısı.
Şükran Kurdakul: Meserret oteli.
Metin Altıok: O, tek altın im! (anagram)
Hüseyin Alemdar: Ortadoğu’nun lale bahçesi.
Osman Olmuş: Geri kalanlar ham mı?
Sina Akyol: Şiirine girerken sözcüklerdeki a’lar kibarlıktan şapkalarını çıkartırlarmış; öyle diyorlar.
Karacaoğlan: Halk başkenti.
S. Kudret Aksal: Sitar bestesi.
Ali Asker Barut: Esmer bir gülücük bırakmışlar başucuma, ve sararmış kâğıtlara yazılı şiirini, alınyazıma dayamışlar.
İskender Fikret Akdora: (büyük İskender) İhtiyarlık ile musiki arasındaki toplama işareti. Eşittir: Bir yaz gecesi, Beykoz vapurunun, serin sessiz suda bıraktığı simli iz.
Güven Turan: İstikrar misyonerleri, göğüs kafeslerinde mitralyöz taşıya taşıya ölürler.
Metin Üstündağ: İroni maiden!
Ömer Faruk Toprak: Her gece suladığım bir çınar var bahçemde, ve diyorum ki oğula: Sakın şiir yazma! Şiirle valse kalk!
Ferhan Şensoy: Doğal Şakalaşmalar Müdürü.
Enis Batur: Zembereği kırık postacı.
Cezmi Ersöz: Tarot destesindeki münzevi. Manastıra kalp kapatılır mı?
Ramazan Üren: Yumurtanın karası.
Gülseli İnal: Kuş tüyüne bilimsel masallar anlatan genç su.
Orhon M. Arıburnu: İstanbul’un dublörü.
Metin Celâl: Entelektüel oksijen tüpü.
Merih Akoğul: Korkuluk ceketlerinin yakalarına çiçek takan delikanlı.
Metin Cengiz: Yanardağ itfaiyecisi. Er değil.
Gültekin Emre: Bir sineğin kirpiği.
Oktay Taftalı: Sabahları kalkmak için güneş saatini kuruyormuş.
Orhan Kâhyaoğlu: Yağmurun psikiatristi.
Kaan İnce: Gökyüzünde sırtüstü yüzen denizatı.
- küçük İskender, ^
(’Eflatun Sufleler’ kitabından...)
- Görsel: Yazıda tanımlanan şairler...