Tumgik
#ingilizler
algeyapi · 2 years
Text
Anzak Ömer
1957 yılında İstanbul Tıp Öğrenim Alanından mezun olup uzmanlık yapmak üzere ABD’ye giden hekim Ömer Musluoğlu görev yaptığı hastahanede başından geçen çok ilginç bir olayı şöyle anlatıyor: (more…)
Tumblr media
View On WordPress
1 note · View note
estellamila · 1 year
Text
Eventbrite üzerinden bulduğum bir konferansa katılacağım birazdan, devlet sırrı gibi son dakikaya kadar zoom bilgilerini vermedikleri için hâlâ bağlanmayı bekliyorum...
12 notes · View notes
dipnotski · 1 year
Text
Shashi Tharoor – Utanç İmparatorluğu (2023)
İngiliz İmparatorluğu’nun “iyiliğin gücü” olduğu tezine acımasız eleştiriler getiren ve bu tezi alaşağı eden bir çalışma. Shashi Tharoor, İngilizlerin Hindistan’da geçirdikleri iki yüzyılda yaptıkları korkunçlukları gözler önüne seriyor. On sekizinci yüzyılda tek başına Hindistan’ın dünya ekonomisindeki payı Avrupa’nın tamamı kadar büyüktü. Fakat iki asırlık İngiliz idaresinin ardından, 1947’ye…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
aklingolgesi · 2 years
Text
AVRUPALILAR HİNDİSTAN’I NASIL SÖMÜRDÜ? | MESELE
AVRUPALILAR HİNDİSTAN’I NASIL SÖMÜRDÜ? | MESELE
İngiliz İmparatorluğu’nun en büyük kolonilerinden biri: Hindistan. Hindistan antik dönemden bu yana oldukça önemli bir coğrafya. Avrupalılar coğrafi keşiflere başladıktan ve emperyalist düşünceye dayandıktan sonra Hindistan’dan da geçmeyi ihmal etmediler tabii. Üstelik İngilizler bu coğrafyada sömürgecilik faaliyetleri yürütmüş ilk Avrupalı millet değildi. Hindistan sömürge tarihi çok daha…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
kizilelma035 · 7 months
Text
Tumblr media
‘’Hey onbeşli , onbeşli’’
Rahmetli Neşat Ertaş konserinden birinde ‘’Hey onbeşli , onbeşli’’ türküsünü söylemeye başlayınca seyirciler coşar ve elleriyle ritm tutmaya başlar. Türküyü muazzam söyleyen üstad olunca...
Birden ayağa kalktı;
Durun ! diye kesti türküyü.
Ne yapıyorsunuz?
Salon şaşkındır. İçeride sessizlik hakim. Ne olduğunu anlamayan seyirci birbirine bakar.
Ayakta bir eli yüreğinde üstadın. Titreyen sesi söze girmesine engel olur bir ara. Sonunda mütevazi tonu yankılanır salonda.
Bu oyun havası değil dostlar, ağıttır, ağıt.
Yıl 1915. 18 yaşına gelen gençlerin askere gittiği zamanlar. Ancak vatan öyle güç durumda ki , yeni bir kanun çıkıyor. Gücü kuvveti yerinde ve gönüllü olan çocuk yaştaki gençler de İstiklal Mücadelesine katılabilecekti.
Tokatlı Halil bu genç yüreklerden birisi idi. Yanına bir sürü 14-15 yaşında çocuklar da ona emanet. Bir daha kavuşamayacaklarını bildikleri halde kına yakıp gönderiyor anaları.
Halil , Çanakkale’de çarpışırken anası Rum çeteleri tarafından öldürülür, ay parçası gibi güzel sözlüsü de kaçırılır. Türkünün aslıda budur ya..
Acı gerçeklerin ağıtla çığlığı ,düşünürken bile soluk almanın ızdırabıdır. Onbeşliler. Aynı dönem Çanakkale ve İstiklal Harbinde sayısız çocuk , vatanı savunma pahasına can verir.
Öyle ki bütün öğrencileri şehit düşen Konya ve İzmir Liseleri 1915 te tek bir mezun veremez.
İstanbul Tıp Fakültesi eski adıyla Darülfünunun da Çanakkale destanında yeri apayrıdır. 1915 te darülfünun 2500 kadar ,1. Sınıf öğrencileri okulunu bırakarak Çanakkale’ye koştu. İki tümen halinde Çanakkale’ye gelen öğrenciler, bir Anzak baskınında şehit olurlar.
1921 yılında hiç mezun veremeyen darülfünun siyaha boyandı.
Çanakkale Cephesi, sanki bir ölüm değirmeni gibiydi; tükettiği insanlar haddi hesabı aşıyordu. İngilizler şehit olan gençlerimizi, "çiçeğin tomurcuğu" ve "vakti gelmeden solan gül goncası"na benzetiyorlardı. Koskoca bir eğitimli genç nesli yutmasına rağmen bir türlü doymak bilmiyordu.
O kadar ki cephede meydana gelen boşlukları doldurmak için, diğer cephelerden asker getirilemediğinden, en yakın çevreden başlayarak, 15 yaşın üstündeki eli silah tutan bütün gençlerin dahi, gönüllü olup olmadığına bakılmaksızın, Çanakkale’ye sevk edilmeleri alışılmış normal bir hadise haline gelmişti.
O günler, köyde, kasabada erkeğin kalmadığı, gücü kuvveti ve boyu posu yerinde olan herkesin asker olduğu ya da asker olmak zorunda kaldığı kara günlerdi.
İşte bu Türkü, Çanakkale destanı yazan Gül Goncalarının ağıtıdır.
Mekanları Cennet Olsun...
87 notes · View notes
okuryazarlar · 2 months
Text
Tumblr media
Mustafa Kemal Atatürk, Samsun'a ayak basalı dört ay olmuş. Geride bıraktığı annesine gönderdiği mektupta kısaca durumunu ve yapacaklarını anlatıvermiş, meraklanmasın diye.
Ağustos 1919
Muhterem Valideciğim,
İstanbul'dan mufarakatımdan beri sizlere birkaç telgraftan başka bir şey yazmadım. Bu sebeple büyük merak içinde kaldığınızı tahmin ediyorum. Bilhassa hakkımda gerek ötekinden berikinden ve gerek gazetelerden işittiğiniz natamam haberler şüphesiz merakınızı tezyit etmiştir. Halbuki şimdi vereceğim izahatla mutmain olacağınız veçhile şayan-ı endişe hiçbir şey yoktur.
Malumunuzdur ki, daha İstanbul'da iken ecnebi kuvvetlerin devleti, milleti fevkalade sıkıştırmakta ve millete hizmet edebilecek ne kadar adamımız varsa cümlesini hapis ve tevkifve bir kısmını Malta'ya nefy ve tazip etmekte pek ileri gidiyorlardı. Bana nasılsa ilişememişlerdi. Fakat 3. Ordu müfettişi olarak Samsun'a ayak basar basmaz İngilizler benden şüphelendiler. Hükümete benim sebebi izamımı sordular. Nihayet İstanbul'a celbimi talep ve bunda ısrar ettiler. Hükümet beni iğfal ederek İstanbul'a celp ve İngilizlere teslim etmek istedi. Bunun derhal farkına vardım. Ve bittabi kendi ayağımla gidip esir olmak doğru değildi. Padişahımıza hakikat hali yazdım. Ve gelemeyeceğimi arz ettim. Zat-ı şahane de evvela buna muvafakat etti. Fakat daha sonra İngilizlerin tazyiki ziyadeleşti. Nihayet o da İstanbul'a avdetimi irade etti. Bu suretle artık resmi makamımda kalmaya imkan göremediğim gibi askerliğimi muhafaza ettikçe İngilizlerin ve hükümetin hakkımdaki ısrarına mukabele edilemeyecekti. Bir tarafında bütün Anadolu halkı tekmil millet hakkımda büyük bir muhabbet ve itimat gösterdi. "Seni bırakmayız" dediler. Filhakika vatan ve milletimizi kurtarabilmek için yegane çare askerliği bırakıp serbest olarak milletin başına geçmek ve milleti yekvücut bir hale getirmekle hasıl olacak kudret ve hareket-i milliyeyihüsn-i istimal eylemekten başka çare mutasavver değildi. Binaenaleyh ben de böyle yaptım. Elhamdülillah muvaffak da oluyorum. Pek yakında netice-i maddiyeyi bütün cihan görecektir.
Zübeyde Hanım'ı aramızdan ayrılışının 101. yılında saygıyla anıyoruz.
25 notes · View notes
nevzatboyraz44 · 6 months
Text
Tumblr media
I wish they were taught who the British are in addition to English lessons in schools!
"It does not work well."
They execute a black man by "breaking his neck in a vise" on the grounds that...!
LONG LIVE HELL for the oppressors..!
26 notes · View notes
ertan2618 · 11 days
Text
Tumblr media
Fotoğraf 250 bin şehidin verildiği ve 38 yıl boyunca girilmesi yasaklanan Çanakkale'den...
Çanakkale savaşının yapıldığı alanlara tam 38 yıl boyunca insanların girmesi,
ziyaret etmesi yasaklanmıştır.
Yöre halkı 20 yıl boyunca bölgedeki mühimmat ve savaş kalıntılarını satarak geçimini sağlamıştır.
Şehitlerin bile kemikleri öylece açıkta kalmıştır.
Ecdadın Torunları 38 yıl boyunca destan yazılan bölgeye neden giremedi?
Mantıklı cevabı olan var mı?
İngilizler ve Anzaklar 1930 da kendi ölüleri için anıt yapılmasını istemişlerdir ve akabinde onlar için Çanakkale'de anıtlar yapılmıştır.
Lakin bizim şehit olan evlatlarımız için 1960 da ancak mezar ve çevre düzenlemesi yapılmıştır.
O dönemin yöneticileri İngilizlere, Anzaklara tanıdığı hakkı neden bizim evlatlarımıza tanımadı?
Onlara duyduğu sevgiyi neden bizim koç yiğitlerimize duymadı?
Neden? Neden bu gecikme ve umursamazlık?
Bunu şimdi neden paylaştın diyeceksiniz belki de...
Çanakkale gibi üzerine nice destanlar yazılacak bir savaş, dünya tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir savaş var geçmişimizde.
Ecdadımız ile ne kadar gurur duysak inanın azdır.
Lakin yeni neslin o ecdadımıza nasıl davranıldığı gerçeğini de bilmesi lazım.
Bu ülke kolay kazanılmadı ve hatta savaştan 30 yıl sonra bile bedel ödemeye devam ettik.
Safiye Çetinkaya dan alıntı..
19 notes · View notes
yazan-kalem-siyah06 · 4 months
Text
Tumblr media
7.000 KİŞİYE TEK MEZAR TAŞI
Lafı çok uzatmayacağım, bu katliamın unutulması uluslararası menfaatlerimize uygun geldi ve adını anmamaya yemin ettik sanki.
Boraltan Köprüsünü hikayesini duymuşsunuzdur, peki Drava'yı (veya Drau'yu) duydunuz mu?
gün 28 Mayıs.
Sadece 74 yıl önce bu gün insan hakları savunucusu, medeniyetin mimarı kesilen İngilizler, 28 Mayıs 1945 günü kendilerine sığınmış Türk ve Çerkeslerden oluşan 7.000 kadın, çoluk, çocuk Kafkasyalı'yı 2. Dünya savaşında İtalya- Avusturya sınırı Drava'da, Ruslara teslim ettiler. Ruslar 28 Mayıs'tan, 1 Haziran'a kadar kendilerine teslim edilen 7.000 Kafkasyalı'yı, sınıra 200 metre mesafede kurşuna dizdiler.
Adige, Kumuk, Karaçay - Malkar, 7.000 kişi katledildi.
Toplu mezarları mı yok, mezar taşları mı, oda yok.
O korkunç katliamın şahitlerinden Dellah kasabasının yerlisi çiftçi Martin Nagale: “… Hemen hemen tamamı kadın ve çocuklardı. Çok korkunçtu. Kadınlar teslim edilmemeleri için yalvarırlarken, her yeri gözyaşları ile yıkıyorlardı. Bu yalvarmaların boşuna olduğunu görenler ise bir biri ardına çocuklarıyla Drau’nun azgın sularına kendilerini bırakıyorlardı. ” şeklinde gördüklerini anlatırken, başka bir şahidi olan Mrs. Maria Tiffling “Bir ailenin bütün fertlerinin Drau’da yok oluşlarını hiç unutamam. Anne bir yavruyu sırtına bindirmiş diğer ikicisinin de ellerinden tutuyordu. Üçüncüsü ve en küçük çocuk da babasının kollarındaydı. Hepsi de kendilerini Drau’nun hırçın sularına korkunç çığlıklarla attılar” diyerek bu korkunç katliamın belgesi olacak tanıklıklarını yaptılar.
Drau'yu bilen, anan, anlatan, sahip çıkan kimse kalmadı.
Bir gün Avusturya’nın Oberdrauburg bölgesine bağlı Irschen köyüne yolunuz düşerse, katledilen o zavallı Müslüman mültecilerin anısına, Mayıs 1960'ta, Avrupa İslam Cemiyetinin diktiği anıtta, Almanca olarak: “Burada 1945 yılının 28 Mayısında 7000 Kuzey Kafkasyalı, kadınları ve çocuklarıyla Sovyet otoritelerine teslim edildiler ve İslamiyet’e olan sadakatleri ile Kafkasya’nın İstiklali idealine kurban gittiler” yazısını göreceksiniz.
7.000 kişiye dikilmiş bir mezar taşı gibi, küçük bir anıt..Çerkesler...
Si ADİGE..
#28mayis1945drau
#21may1864
#adige #adiga #circassian #circassia
8 notes · View notes
bedrierdem · 4 months
Text
Kıssadan hisse!
Uçakta pilot aniden hostesleri çağırmış ve demiş ki: Uçak düşmek üzere. Tüm yolculara atlamalarını söyleyin. Şu anda deniz üstündeyiz ve denize çok yakın uçuyorum, atlarlarsa kurtulma şansları var, ama atlamazlarsa herkes ölecek!!!
Tabii, böyle bir şeyi insanlara yaptırmak çok zor. Hosteslerden en akıllısı düşünmüş taşınmış, ‘Herkese uygun bir dille anlatılırsa uçaktan atlamaları sağlanır.’ diye karar vermiş ve öncelikle Amerikalı kafilenin yanına gitmiş: ‘Sayın yolcularımız; üstünde bulunduğumuz alan Japonlar’ın araştırma laboratuarlarıyla kaplı. Eğer oraya ulaşırsanız tüm Japon teknolojisi sırlarını kaparsınız!’ Bütün Amerikalılar koşarak çıkışa gitmişler ve atlamışlar;
Sonra hostes İngilizler’e yönelmiş: ‘Sayın yolcularımız, şu an için dünyanın en geniş ve verimli sömürgeleri üstündeyiz; eğer hemen el koyarsanız sonsuza dek sizin olurlar!’ Bütün İngilizler hevesle atlamışlar.
Sıra Fransızlar’a gelmiş. Hostes: ‘Bayanlar baylar, affedersiniz rahatsız ediyorum; fakat rica etsem uçaktan atlar mısınız? Şimdiden teşekkürler.’ demiş. Fransızlar: ‘Tabii, mersi!’ deyip sırayla atlamışlar!
Hostes bu kez Almanlar’a yönelmiş: ‘Atlayın aşağı çabuk!’ diye bağırmış. Alman kafile ‘Heil!’ diyerek atlamış.
Veee sıra gelmiş Türkler’eee. Hostes yandan yandan gülümseyerek ve koltuğa hafif dayanarak şöyle demiş: “Siz var ya… siz,Buradan hayatta atlayamazsınız…”
Alıntı
Tumblr media
15 notes · View notes
by-hulusi · 2 years
Text
Tumblr media
“İnsan onurlu doğar. Ve hiçbir insanın kraliçelerin vereceği onura ihtiyacı yoktur!”
Sembène, 1997 yılında İngiliz Kraliyet Ailesi Özel Onur Ödülü‘ne layık görüldü.
74 yaşındaki yazar, törene katıldı, kürsüden Kraliçe II. Elizabeth’in yüzüne karşı, dünyayı şok eden şu konuşmayı yaptı ve ödülü almadan salonu terk etti:
“Konuşmama İngiliz dilinde devam etmeyeceğim için hepinizden özür dilerim.
Sizin topraklarınızdayım ve sizin sahibi olduğunuz sistem içinde, sizin tarafınızdan payelendiriliyorum.
Ancak asıl konuşmam kendi öz dilimde olacaktır.
Merak edenler, konuşmamın İngiliz diline tercümesini koltuklarında bulabilirler…
İngilizler geldiklerinde ellerinde İncil, bizim elimizde topraklarımız vardı.
Bize, gözlerimizi kapayarak dua etmesini öğrettiler.
Gözümüzü açtığımızda ise; bizim elimizde İncil, onların elinde topraklarımız vardı…
İngilizlerin dinini, dilini öğrendik. Uzak dünyadan gelen yeni dil ve din bizi hep çalışmak zorunda kalan itaatkâr köleler yaptı.
Özgürlük için her karşı geldiğimizde, bizi birbirimizle savaşmak için ikna ettiler ve silah verdiler.
İngilizler gelmeden önce topraklarımızda sadece kavga vardı.
İngilizlerin kutsal dini bizim kavgacılığımızı kullandı; evlatlarımızı savaşçı yaptı.
Hem de sadece kendi kardeşleriyle savaşan, dünyayı İngiliz dilinden ve İncil’den ibaret sanan vahşi savaşçılar...
Hastalıklar yaydılar.
Ne olduğunu bilmediğimiz içeceklerle bizleri hasta ve zayıf yaptılar.
Atalarımızı zincirleyerek büyük şehirlerine köle olarak götürdüler.
O büyük binaları, caddeleri, tünelleri ve kiliseleri, insan etinin üzerine inşa ettiler…
Kendilerini temizlemek içinse sanatçılarına fikir adamlarına, "sadece kendilerini kapsayan insan tariflerini" yaptırdılar.
Her çeşit yiyeceklerin büyüdüğü topraklarımıza ilaçlar döktüler.
Toprağın altındaki yanıcı siyah cehennem kanı (petrol) için bizleri öldürdüler.
Büyük acılar ve ölümcül işkenceler ördüler…
Her gelen gemiden kıyılarımıza hep ikiye bölünmüş tekneler yanaştı.
İlk gelenler zulüm ettiler, arkadan gelen arkadaşları zulmü durdurma vaadiyle bizleri ele geçirdiler. Bugün gelenler de aynı sistemle hala işgale devam etmekteler…
Yeni ilaçları, biyolojik silahları ve hastalıkları deneyen gönüllü doktorlarınızı istemiyoruz
Emperyalist sisteminizde geri dönüşüm ekonomisiyle aslında sömürü olan yiyecek yardımlarınızı kabul etmiyoruz
Birbirimizi anlamamızı zorlaştıran, şarkılarımızı ve masallarımızı unutturan fakir dilinizi reddediyoruz
Çağdaş dünya daveti içindeki, bizi zorla şekillendiren yüzeysel sanat kuramlarınıza karşı çıkıyoruz
Özgürlüğümüzü ilan ediyor, Afrikalı insanlar olarak doğduğumuzu ve Afrikalı ölmek için de bütün Avrupa’yı topraklarımızdan kovuyoruz
Birbirimizi öldürelim diye bize öğrettiğiniz ırkçılığı, Felsefe adına önümüze sürdüğünüz batının sığ kafalı laflarını, Hukuk adına yaptığınız bütün şovenistliklerinizi ve sanat diye dayattığınız bütün estetik öğretilerinizi Afrika topraklarından silene kadar Afrika sizinle savaşacaktır
Siz kabul etmeseniz de bir Afrikalı en az dünyanın herhangi bir yerindeki bir batılı kadar onurludur
“İnsan onurlu doğar. Ve hiçbir insanın kraliçelerin vereceği onura ihtiyacı yoktur”
Sembene 1923’de doğdu, 2007’de öldü.
Senegal sanat tarihinin en ünlü yazarı, senaristi ve yönetmenidir.
Ancak onu ‘çok özel biri’ yapan şey, bu yeteneklerinden veya yazdığı God’s Bits of World (Tanrı’nın Dünya Bitleri), Xala, Black Docker (Siyahi Liman İşçisi) gibi kitaplardan veya yönettiği onlarca filmden biri değil.
Sadece bir tepki, bir protesto eylemi, onu olduğundan daha ünlü ve çok daha özel bir sanatçı yaptı.
•Alıntı
101 notes · View notes
nefretim-kazand · 7 months
Text
Tumblr media
İngiliz Lord’unu asan Mutasarrıf *Nazım Paşa*
----Mersin'e dair tarihi bir hikaye:
1900 lü yılların başı...
Yer Mersin.1860 lı yıllarda başlayan Amerikan iç savaşı sonrası Çukurova’da pamuk üretimi başlar ve Mersin Çukurova'nın ihracat ve ticaret merkezi haline gelir.
Şehirde 12 konsolosluk ile çok sayıda yabancı acenta ve temsilcilikler vardır.
Bir çok yabancı işadamı yaşamakta ve ticaret yapmaktadır. Yoksul ailelerin çocukları ise hamallık yaparak, yoğurt pazarından (bugün hala Yoğurt Pazarı olarak mevcuttur) veya limandan alışveriş yapanların yüklerini taşıyarak ailelerine katkıda bulunmaktadır.
12 yaşındaki Memet de bunlardan biridir. Mersin'de yaşayan İngiliz Lord Thompson, birgün yurt dışından gelen eşyalarını taşıtmak için Memet’i çağırır. Memet, eşyalar çok ağır olduğu için ilk anda kaldıramaz, fakat çevresindekilerin yardımıyla yük Memet’in sırtına yüklenir. Lord’un malikhanesinin taş avlusuna taşır yükü.
Mehmet parasını ister.
Fakat lord ödemez parayı...
Memet ısrar edince de elindeki topuzlu bastonla Memet'in kafasına vurur ve Memet beyin kanamasından oracıkta ölür.
---O sırada Mersin'in başında yönetici olarak mutasarrıf *Nazım Paşa* bulunmaktadır.(Mutasarrıf, Vali ile aynı yetkilere sahip idarecidir)
Nazım Paşa olayı duyunca derhal lordu makamına çağırır.
Lord suçunu inkar etmez.
Osmanlı kanunlarına göre cezası ölümdür, fakat lord İngiliz olmasına güvenir ve kapitülasyonlar uyarınca kendisine yargılama yapılamayacağını söylemektedir. Fakat Nazım Paşa lordu derhal tutuklatıp, mahkemeye gönderir
--Olay İngiliz konsolosluğu aracılığıyla, Mersin açıklarında bekleyen İngiliz savaş gemisine ve İstanbul'a akseder.
İngiliz savaş gemisinin komutanı lord serbest bırakılmazsa, Mersin'i bombalayacağını söyler. Nazım Paşa bunun üzerine şehirdeki yabancıların, Mersin dışına çıkışını yasaklar.
Lordu hızla mahkemeye çıkarıp, idam kararı verir. Bugünkü Yoğurt Pazarı meydanında darağacı kurdurup asar...
Ayrıca savaş gemisinin şehri bombalaması halinde tüm İngilizleri asacağını söyler. Böylece şehir bombalanmaktan kurtulur.
Konu padişah 2. Abdülhamit'e aksettiğinde artık çok geçtir.
Lord asılmıştır. Nazım Paşa birkaç yıl öncesinde de Avusturya baş konsolosunu kovmuştur. Yani saray nazarında vukuatlıdır.
--Abdülhamit'e İngilizler tarafından, Nazım Paşa'nın cezalandırılması yönünde
büyük baskı vardır. Abdülhamit bunun üzerine, Nazım Paşa'yı bir liman ve ticaret kenti olarak dış dünyaya açık olan Mersin mutasarrıflığından alır ve *Kayseri mutasarrıflığı*’na atar..
İşte 12 yaşındaki bir çocuk için, gözünü kırpmadan İngiliz lordunu asan, şehrin bombalanması tehditlerine dik durarak gerekli cevabı veren o *Nazım Paşa*
Saygıyla.
9 notes · View notes
nesrin-c · 2 years
Text
“Yoldaşlar!”
Dünya’da bir çok ulus vardır, diyorlar.
Almanlar, İngilizler, Yahudiler, Tatarlar…
Ben katılmıyorum bence sadece iki ulus vardır,
uzlaşmaz iki sınıf: zenginler ve yoksullar…!
Maksim Gorki
111 notes · View notes
perge · 8 months
Text
Tumblr media
İngilizler, Kraliyet ailesini selamlayacak olan atların, tören sırasında başı öne eğik olması için, Atları daha küçük yaştayken ahırlarda atların başlarını bu şekilde sıkıca bağlarlar hayvan boynunu yukarı kaldıramaz boyun kasları'da bu şekilde kalır.
12 notes · View notes
mecnun1cinar · 6 months
Text
Şu kadar bilgisiz olsak yeter ya valla hiçbir bilgiye kültüre sahip olmayan insanlar birde çikmis arapları övüyor ya araplar Osmanlıdan korktugu icin Osmanlinin yanindaydi İngilizler bunlara halifeligi verecegini soyledigi gibi Osmanlida ayaklanma çıkardılar üstüne bu mezarların hepside Türklere ait o zaman Türk toprağıydı araplarda buldukları yaralı Türkleri hastanelerde katlettiler savasta olanların karınlarını deştiler rezil bir ırk üstüne ayaklanmadan sonrada halifeliğinde başını aldılar ingilizler her şeylerini yedi bitirdi bize kışkırttı ve şimdi 3 iq türkiyede yaşayan insanlarda çıkmış arap seviciliği yapıyor araplar olduğu yere kuraklık rezillikten başka bur sey getirmediler gittikleri yerlerin icinden gectiler rezalet bir ırk
Tumblr media
7 notes · View notes
kizilelma035 · 5 months
Text
Rothschild ailesinin bir numaralı adamı Jacob Rothschild,
2017'de verdiği röportajda Rothschild ailesinin, İngiliz hükümetine Filistin'de siyonist bir devlet kurması talimatını verdiğini ve parasını ödediğini söyledi:
"Bu plana ulaşmak 3 bin yıl sürdü"
----------------------
Yine arkasında İngilizler var..Arap Yarımadasını darma dağın eden İngilizler.
Çanakkale'de bizimle savaşan İngilizler..
Yunanlıları üzerimize salan Kurtuluş savaşı yaptığımız İngilizler..
Ama hep başkaları kötü dimi....?????
Ama onlar toprak sattı dimi....???
39 notes · View notes