Tumgik
#kibrit kutusu
zombilerindekalbivar · 9 months
Text
Bir elveda yetmez anla
16 notes · View notes
feudecendres · 9 months
Text
sokaklarda dolaşıyor, bir sinemaya giriyorsun; sokaklarda dolaşıyor, bir kafeye giriyorsun; sokaklarda dolaşıyor, trenlere bakıyorsun; sokaklarda dolaşıyor, daha yeni izlediğin bir filme benzeyen başka bir filmi gördüğün bir sinemaya giriyorsun, dışarı çıkıyor; fazla ışıklandırılmış sokaklarda dolaşıyorsun. odana geri dönüyor, üzerindekileri çıkarıyorsun. çarşafların arasına giriyor, ışığı söndürüyor, gözlerini kapatıyorsun. i̇şte çabucak soyunan hayali kadınların etrafında toplanma vakti. daha önce yüz kez okuduğun kitapları tekrar okuyup bıkma vaktin. gözüne uyku girmeden bir sağa bir sola dönme vaktin geldi. gözlerini karanlıkta fal taşı gibi açıp bir küllük, bir kibrit kutusu, son bir sigara bulabilmek için döşeğinin bacağını elinle yoklayıp üzerine yapışan mutsuzluğunu sakince ölçüp biçme vaktin geldi. gece uyanıyorsun. sokaklarda geziniyorsun, gidip bar taburelerine oturuyor ve kapanana kadar, saatlerce önünde bir bardak birayla ya da koyu kahveyle ya da bir kadeh kırmızı şarapla orada duruyorsun. yalnız ve ipsiz sapsızsın. ıssız caddelerde yürüyor, bodur ağaçların, boyası dökülen duvarların, karanlık sundurmaların yanından geçiyorsun. şehrin sonsuz çirkinliğinde kayboluyorsun. tek görebildiğin yıllar önce kuruyan çeşmeler, viran olmuş kiliseler, bitap düşmüş yarım kalan inşaatlar, solgun duvarlar, parmaklıkları seni hapseden parklar, kanalizasyon ağızlarında oluşan bataklıklar, fabrikaların devasa kapıları. meydanlarda ya da bulvarlarda sabırsız kalabalıklar, gözlerini cennete doğru çeviriyor.
mutsuzluk, üzerine çökmedi. neredeyse usulca sokuldu sana. titizlikle girdi hayatına, hareketlerine, saatlerine, odana. tavanındaki çatlakları, kırık aynanda gördüğün yüzündeki çizgileri, iskambil desteni eline geçirdi. bir hırsız gibi musluğundan damlayan suya sızdı. tuzak, bazen neredeyse seni neşelendiren, kibirlendiren, coşturan o duyguydu; tek ihtiyacının şehir, taşları ve sokakları, seni sürükleyen kalabalıklar olduğunu zannediyordun. tek ihtiyacının mahalle sinemanızda önden bir koltuk olduğunu, sadece odana, o barınağa, o kafese ihtiyacın olduğunu sanıyordun. elli iki kağıdı bir kez daha dağıtıyorsun döşeğinin üzerinde. güçlerin terk etti seni. tuzak: anlaşılmaz olmanın, dış dünyaya bir şey sunmamanın, her şeyi algılayan ama hafızasında tutmayan, yalnızca önüne bakan iki gözle erişilemez şekilde sürüklenmenin tehlikeli illüzyonu. bir şey hatırlamayan, bir şeyden korkmayan. ama çıkış yok, mucize yok, gerçekler yok. ayırıyorsun asları elli iki kağıdın içinden. aynı hareketleri, hiçbir yere varmayan aynı yolculukları kaç kere tekrarladın? fakirhanenden, budala sabrından, yanlışa mahal vermeden seni her seferinde en başa döndüren binbir dolambaçlı yoldan başka sığınacak yerin kalmadı. parktan müzeye, kafeden sinemaya, denizin doldurulan kısmından bahçeye; istasyonların bekleme salonları, büyük otellerin lobileri, süpermarketler, kitapçılar, metronun koridorları, ağaçlar, taşlar, su, bulutlar, kum, kiremit, ışık, rüzgar, yağmur: aslolan yalnızlık: ne yaparsan yap, nereye gidersen git, gördüğün hiçbir şeyin önemi yok. yaptığın her şey boşu boşuna. aradığın hiçbir şey gerçek değil. tek var olan yalnızlık, her karşına çıkışında kendinle yüzleşiyorsun. konuşmayı kestin ve sadece sessizlik cevap verdi sana. ama o kelimeleri, boğazına dizilen o binlerce, o milyonlarca kelimeyi, boş lafları, sevinç göz yaşlarını, aşk fısıltılarını, aptalca gülüşmeleri bir daha nereden bulacaksın? artık sessizliğin dehşetinde yaşıyorsun. ama en sessiz sen değil miydin zaten?
canavarlar girdi hayatına. fareler, türdeşlerin, biraderlerin. onlarca, yüzlerce, binlerce canavar. bilinçaltından gelen işaretlerle, şüphe çeken gidişlerinden, sessizliklerinden, seninkiyle karşılaşınca başka yere çevrilen kurnaz, çekingen, korkak gözlerinden tanıyorsun onları. iğrenç odalarının tavan arası pencerelerinde gece yarısı olmasına rağmen ışık yanıyor. ayak sesleri yankılanıyor. ama yaşı olmayan bu yüzlerin, bu kırılgan ve çelimsiz çehrelerin, bu kambur, gri sırtlıların sana ne kadar yakın olduğunu hissedebiliyor, gölgelerini takip ediyor, gölgeleri oluyor, saklandıkları o küçük deliklere gidiyorsun; sığınakların, mabetlerin onlarınkilerle aynı: dezenfektan kokulu mahalle sinemaları, meydanlar, müzeler, kafeler, istasyonlar, metro, sebze-meyve halleri, senin gibi parkların banklarında oturup kumun üzerine aynı bozuk çemberi bir çizip bir silen umutsuz yığınlar, çöp kutularındaki gazetelerin okurları. çemberleri aynı seninki gibi beyhude, aynı seninki gibi ağır. metrodaki haritaların önünde senin gibi duraklıyorlar. senin gibi çöreklerini yiyorlar nehrin kenarındaki banklarda. yerinden edilenler, dışlananlar, sürgün yiyenler, yürürken duvarlara sürtünüyor, gözleri önlerine bakıyor ve omuzları düşüyor. savaşta kaybedenlerin, topu dikenlerin, bezgin hareketleriyle duvar cephelerine tutunuyorlar. onları takip ediyor, izliyor, onlardan nefret ediyorsun.
tavan arasındaki canavarlar, kokuşmuş pazar yerlerinde terlikleriyle sürtüne sürtüne yürüyen canavarlar, ölü balık gözlü canavarlar, robot gibi yürüyen canavarlar, boş boş konuşan canavarlar, onlarla omuz omuzasın, birlikte yürüyorsun, aralarından kendine bir yol buluyorsun: uyurgezerler, yaşlılar, berelerini kulaklarına kadar indiren sağır ve dilsizler, ayyaşlar, boğazlarını temizleyip kasılmalarını kontrol etmeye çalışan bunaklar, büyük şehirde kaybolan köylüler, dullar, sinsiler, eski topraklar sana geldiler. kolundan tuttular seni. kendi şehrinde kaybolmuş bir yabancı olduğun için sadece diğer yabancılarla görüşebilirmişsin gibi. yalnız olduğun için, üzerine gelen diğer yalnızları takip etmeliymişsin gibi. o hiç konuşmayanlar, kendi kendine konuşanlar, yaşlı kaçıklar, ayyaşlar, sürgün yiyenler. ceketinin etekleri yapışıyor, nefeslerini yüzüne veriyorlar. o güzel gülümsemeleriyle, ellerindeki kitapçıklarıyla, bayraklarıyla sana yanaşıyorlar.
büyük davaların zavallı savaşçıları, arkadaşları için para toplayan hüzünlü şarkıcılar, tabak altlığı satan sömürülmüş yetimler, hayvanları koruyan sıska dullar, sana yaklaşanlar, seni alıkoyanlar, sana pençesini geçirenler, o iyi niyetli gerçeklerini gözüne sokanlar, ebedi sorularını, hayır işlerini, kendi bildiklerini yüzüne tüküren herkes, taşıdıkları pankartlarla dünyayı kurtaracak olan imanlı insanlar, soluk benizliler, yakası yıpranmışlar, sana hayatını anlatan, hapishanede, tımarhanede, hastanede geçen günlerini anlatan kekemeler, hecelemeyi bir düzene oturtmaya çalışan eski öğretmenler, stratejistler, su falcıları, üfürükçüler, aydınlananlar, takıntılarıyla yaşayan herkes, kaybedenler, yorgun düşenler, barmenlerin dalga geçmek için sonuna kadar doldurduğu kadehlerini dudaklarına götüremeyen zararsız canavarlar, ve onlardan da beter olanlar, kendini beğenmişler, çok bilmişler, benciller, bildiğini sananlar, şişmanlar ve hep genç kalanlar, sütçüler ve süslü püslüler, sefahat düşkünü alemciler, kokuşmuş zenginler, aptal piç kuruları.
haklılıklarından aldıkları güçle senden açıklama bekleyen, tanıklık etmeni isteyenler, geniş aileli, çocukları ve köpekleri de canavar olan canavar aileleri, trafik ışıklarında sıkışan binlerce canavar, bıyıklı, yelekli, askılı canavarlar, berbat anıtların önünde dağılan bir otobüs dolusu canavar, pazar kıyafetlerini giyen canavarlar, canavar kalabalık. başıboş dolaşıyorsun ama kalabalık sürüklemiyor. gece korumuyor artık seni. hâlâ ileri doğru, yorulmadan, ölümsüz olarak yürüyorsun. arıyor, bekliyorsun. fosilleşmiş şehirde dolaşıyor, yenilenmiş bina cephelerinin el değmemiş beyaz taşları, put gibi duran çöp tenekeleri, bir zamanlar kapıcıların oturduğu boş koltuklar: hayalet şehirde dolaşıyorsun, bitap düşmüş apartmanların terk edilmiş iskeleleri, sis ve yağmurda sürüklenen köprüler, kokuşmuş, çirkin, itici şehir, mutsuz şehir, mutsuz sokaklardaki mutsuz ışıklar, mutsuz müzikhollerdeki mutsuz palyaçolar, mutsuz sinemaların önündeki mutsuz kuyruklar, mutsuz mağazalardaki mutsuz mobilyalar, karanlık istasyonlar, kışlalar, ambarlar, sahil boyunca sıralanan kasvetli barlar, gürültülü ya da terk edilmiş şehir, solgun ya da isterik şehir, virane, harap, kirli şehir, engellerle, demir parmaklıklarla, çitlerle çevrili şehir, toplu mezarların şehri, kokuşmuş sebze halleri, şehrin göbeğindeki varoş mahallesi, polisler ortaya çıktığında bulvarların dayanılmazlaşan korkunçluğu.
hücresindeki bir mahkum, bir deli gibi, labirentinden çıkış yolu arayan bir fare gibi şehir boyunca yürüyorsun. açlıktan kırılan bir adam gibi, adresi olmayan bir mektubu ileten bir postacı gibi artık kaçacak yerin kalmadı. korkuyorsun. her şeyin durmasını bekliyorsun; yağmurun, zamanın, trafiğin, hayatın, insanların, dünyanın, her şeyin çökmesini bekliyorsun; duvarların, kulelerin, zeminin ve tavanın, erkekler ve kadınların, yaşlılar ve çocukların, köpeklerin, atların, kuşların, felç geçirip, vebaya yakalanıp yıkılmalarını; mermerin param parça olmasını, odunun toz haline gelmesini, evlerin çıt çıkarmadan yıkılmasını, tufan gibi yağmurların, tabloların boyasını dökmesini, yüz yıllık gardıropların ahşap bölmelerinden ayrılmasını, kumaşların paramparça olmasını, gazetelerin mürekkebinin akmasını, alev alev yanan ateşin merdivenleri kül etmesini, sokakların ortadan ikiye ayrılarak kanalizasyonlardan oluşan labirenti ortaya çıkarmasını, sis ve pusun şehri ele geçirmesini bekliyorsun.
ölmedin, daha bilgili birisi de olmadın. gözlerin, güneşin yakıcı ışınlarına maruz kalmadı. yeteneksiz, iki yaşlı aktör, seni almaya gelmediler. sana sıkı sıkı sarılıp diğer hepsine diz çöktürmeden birisini yıkamayacakları bir üçlü oluşturmadılar seninle. merhametli yanardağlar sana dikkat etmedi. annen yeni elbiselerini katlamadı. deneyimin gerçekliğiyle milyonuncu kez karşılaşıp ırkının yaratılmamış bilincini dövmeyeceksin ruhunun örsünde. ne büyüklerinin, ne de eski ustaların bir faydası dokunmayacak sana. yalnızlığın sana bir şey öğretmediğinden, kayıtsızlığın sana bir şey öğretmediğinden başka hiçbir şey öğrenmedin: yalnızdın ve dünyayla arandaki tüm köprüleri yıkmak istiyordun. ama sen öyle önemsiz bir noktayken dünya o kadar uzun bir sözcük ki: binaların, vitrinlerin, parkların ve rıhtımların önünde kilometrelerce yürümekten başka bir şey yapmadın. kayıtsızlık beyhude. i̇nkarın beyhude. tarafsızlığının bir anlamı yok. sadece oradan geçtiğini, caddede yürüdüğünü, şehirde turladığını, kalabalıkları takip ettiğini, gölgelerin ve çatlakların oyunlarına daldığını sanıyorsun. ama hiçbir şey olmadı: ne bir mucize ne de bir patlama.
her geçen gün, sabrın giderek tükendi. zamanın durması gerekiyordu ancak kimse zamanla mücadele edecek cesareti bulamadı. hile yapmış, birkaç zerre, birkaç saniye kazanmış olabilirsin: ama musluktan tahmin edilebilir şekilde damlayan su, saatleri, dakikaları, günleri ve mevsimleri hesaplamayı asla bırakmadılar. uzun süre kendine mabetler kurup, yıktın: düzen ya da eylemsizlik, sürüklenme ya da uyuma, gece devriyeleri, tarafsız anlar, gölge ve ışığın kaçışı. kendini kandırmayı, kendini uyuşturmayı bir süre daha devam ettirebilirdin. ama oyun bitti. dünya yerinden oynamadı ve sen de değişmedin. kayıtsızlık, kayda değer bir değişiklik yaratmadı sende. ölü değilsin. deli değilsin. üzerinde dolaşan bir musibet yok. seni bekleyen hiçbir bela yok. tepende uçan, kem gözlü bir karga yok. sabah, öğlen ve akşam karaciğerine yumulmak gibi hazmı güç bir görev, hiçbir akbabaya verilmedi. kimse suçlamıyor seni, bir suç da işlemedin zaten. her şeyi izleyen zaman, sana rağmen çözümünü sundu. cevapları bilen zaman, akmaya devam etti. yine böyle bir gün, biraz daha geç, biraz daha erken, her şey en baştan başlıyor, her şey en baştan başlıyor ve devam ediyor.
hayal gören bir adam gibi konuşmayı kes. bak! onlara bak. nehir kenarındaki, rıhtım boyundaki, yağmurda ıslanan kaldırımlardaki binlerce ve binlerce sessiz nöbetçi, okyanus hayallerine dalarak deniz serpintisini, setleri aşan dalgaları, deniz kuşlarının tiz çığlıklarını bekliyor fani insanlar. dünyanın isimsiz kahramanı değilsin sen, tarihin, üzerinde hükmünü yitirdiği kişi, yağmurun yağışını artık hissetmeyen, gecenin gelişini göremeyen adam değilsin. ulaşılmaz, saydam, şeffaf değilsin artık. korkuyorsun. bekliyorsun. yağmurun dinmesini bekliyorsun.
210 notes · View notes
istiihza · 1 month
Text
o şair anasından doğarken elinde protesto dilekçesi, kibrit kutusu vardı
19 notes · View notes
polemik · 9 months
Text
Bu da bizim mal varlığı:
1- Avşa Adası’nda üç daire, dört üçgen, beş dikdörtgen 2- Gökyüzünde bir bulut 3- Bitlis’te beş minare 4- Bir yazlık biri kışlık iki platonik sevgili 5- Büro mobilyası ve çelik kapı üreten bir fabrikanın öğle üzeri yaslanıp sigara içilen beyaz duvarı 6- Islıkla da çalınabilen dört anonim türkü 7- Palandökende bir palan, iki döken 8- Kastamonu da üç kasto 9- Üç fay hattı 10- Bir çarşamba, iki perşembe, üç cuma 11- Dünyada mekan 12- Ahirette iman 13- Denizde kum 14- Uzayda yerçekimsizlik 15- Bir çuval gazoz kapağı 16- Bir kibrit kutusu sigara izmariti 17- On sekiz saç biti 18- Biri İngilizce 6 adet küfür 19- Yirmi tane boş naylon poşet 20- Sevenlerin kalbinde kurulmuş bir taht 21- Bir sürü saç sakal, kıl, tüy, yün 22- Üç ayrı parkta üç ayrı belediyeye ait üç ayrı banka reklamlı bank 23- Bir ayakkabı çekeceği 24- Üç don lastiği 25- İki büyük taş kütlesi 26- Bir adet ağaç gölgesi 27- Üç kuş kanadı sesi 28- Bir sürü kedi köpek 29- Bir Marmara Denizi 30- Camına yaslanıp seyredilen iki piliç çevirmeci 31- Her aksam karıştırılan dört çöp bidonu 32- Çalıp çalıp kaçılan beş melodili apartman zili 33- Nakit 15 lira 34- Anne babadan kalma yarısı yaşanmış bi ömür…
Dip Not: Hep Can Yücel diye paylaşılır ama aslında Metin Üstündağ'ın "Bir Delinin Mal Beyanı" adlı dergi yazısıdır, aynı isimle kitabı da bulunmaktadır.
18 notes · View notes
melancholymans-blog · 3 months
Text
Kış'tı..eskiden takvim yaprakları ocağı gösterir,içimiz buz gibi yorganın altında bile ısınırd gecekondumuzdaı...ama artık o kibrit kutusu gibi yükselen evlerinizin pencerelerine kar yağmıyor değilmi?..Ne yazık size..🐞
4 notes · View notes
deniz-ce · 1 year
Text
Solunca ne hisseder bir gül
Ya aynı daldaki diğer solmayı bekleyen
Koynumda sakladığım bir boncuk gibi
Koruduğuna inandığım
Bir yaprağı var mıdır çiçeklerin de
Veya düşünce sevindikleri bir çiy tanesi
Bir bardak sıcak süte dönüşsem
Bir kaşık bala baksam
Tepeleme gül yaprağı dolu bir tepside.
Ballı süt solmanın acısını geçirir mi?
Gün gören görmeyen her şey atıyor rengini
Otobüs duraklarına kitaplık yapıyorlar şimdilerde
Sadece not bırakıyor sevgililer sayfaların içine
Çabucak atlıyor yolcular kapılardan
Solduran telaş iş başında her yerde
Eve peynir götüren bir baba
Solmuş ceketininin yakasını tutuyor
Bir genç kız tatlı tatlı gülümsüyor kendi kendine
Elindeki güle takılıp düşüyorum ben
Otobüs durağının tozlu raflarında
Tekrar ağaç olmayı düşleyen kitap sayfalarına
Solan cümle mahlukatın hissiyle dokunuyorum.
Buzlu ada çayı döksem geçer mi yok oluvermenin sızısı
Dünya dokunaklı bir uzun metraj film karesi.
Kibrit kutusu kadar peynir koyuyor adam çocuğunun önüne.
-Deniz-
14 notes · View notes
bakmasenonlara · 2 years
Text
sağlıklı bi kahvaltı için 2 yumurta 1er dilim domates-salatalık,1 kibrit kutusu peynir ve 1 tam ekmek yemeyi unutmayın
13 notes · View notes
Text
insanoğlu alışır, kabullenir. en sevdiğini kaybedersin bir şekilde üstenirsin. kader kör bıçağını hiç acımadan sallar insanların üstüne. dayanamam, yapamam dediğin her şeyi bir bakmışsın mecburen yapmışsın. yeri zaman gelir mecburiyet duygusu bitirir insanı, duygusuz sosyalist bir varlığa dönüşmen bile olasıdır -ki çok normal-
Aptallık insanlara mahsustur yeri geldiğinde, ki aptallık yeri geldiğinde ise mükemmelliyetçi bir kaçış yoludur. kimse anlamaz, herkes aptal olur sana karşı.
yeri gelir zaaflar ve tutkular da karışır hayatın içine. zaafların etkisi sözlerde olsa da, tutkular hayatı etkiler yeri geldiğinde ise zindana çevirir. ne kadar şiddetli olurlarsa o kadar kısa olur, o kadar can yakarlar. bir kibrit kutusu gibi saniyesinde alevlenip, saniyesinde kül olurlar. Tutkular insanları yakar ve bitirir.
4 notes · View notes
roomoffeel · 1 year
Text
bir dolu kibrit kutusu buldum yerde geçen sabah. sıkıştıkça yaktığım. yanımdan hiç ayırmıyorum.
3 notes · View notes
zombilerindekalbivar · 9 months
Text
Anlayamadın, anlatamadım.
9 notes · View notes
zaaflardaolurmus · 2 years
Text
Sana iyi gelecek şeyler getirdim Bana kötü gelen şeyleri söylemedim Senin kalbinde ve senin gününde Ve senin evinde ve senin ömründe Kibrit kutusu kadar bir yer edineyim istedim.
9 notes · View notes
silakoralin · 2 years
Text
Gözyaşları şakaklarımdan aşağı aktı ve saçlarıma karıştı ama yüreğimde hiçbir şey hissetmiyordum acı ve kayıptan başka.
Şimdi yine o karanlık, ıslak ve soğuk bodrumdaydım işte. Ne olmuştu da çıkmıştım oradan? Kalan hayatımı o zindanda geçirmiştim yine de. Ne değişmişti? Neyi değiştirmişti eve yürümek? Çitilemek bedenimi, derim soyulana dek; neyi değiştirmişti? O sokak çocuğunun kapının altından attığı kibrit kutusu neyi değiştirmişti? Umut etmek, bana neyi vermişti?
Kaybı.
Hep kayıptı.
Bir şeyler hep kayıptı. Günün sonunda kazandığım yalnızca kayıptı.
On yedi. Özür dilerim.
Yirmi bir. Özür dilerim.
Belki de yirmi ikiye girmemeliyim.
6 notes · View notes
bilaldemirkr · 6 months
Text
Peynirli Zerzevat Sandal (Diyet Akşam Yemeğim)
New Post has been published on https://bilaldemirkr.com.tr/peynirli-zerzevat-sandal-diyet-aksam-yemegim/
Peynirli Zerzevat Sandal (Diyet Akşam Yemeğim)
Tumblr media
Peynirli Zerzevat Sandal (Diyet Akşam Yemeğim) Tanımı İçin Malzemeler
1 adet domates
1 adet kırmızı biber
3 kibrit kutusu peynir
Yarım kibrit kutusu kaşar peyniri
2 diş sarımsak
Baharatlar:
Pul biber
Karabiber
Kekik
Köri
Tuz
Peynirli Zerzevat Sandal (Diyet Akşam Yemeğim) Tanımı Nasıl Yapılır?
Not EkleTarifi Yazdır
Domatesi ve biberi fotoğraftaki üzere dilimleyelim.
Airfryer da 10 dk 200 derece pişirelim.
Sonra iç harcı hazırlayalım ,peynirler, kaşar peyniri rendesi ,tuz,baharatlar karıştırıp airfryerı açıp domates ve biberlerin üzerine paylaştıralım.
Bu biçimde 4 dk daha pişirelim.
Sarımsak eklemeyip sabah kahvaltılarda da yapabilirsiniz. Fırın kullanarakta yapılabilir.
Peynirli Zerzevat Sandal (Diyet Akşam Yemeğim) Tanımı Fotoğraflı Yapılışı
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
0 notes
ketomanlife · 7 months
Text
Bir haftalık ketojenik diyet yemek listesi, ara ögun isteğe bağlıdır.
Ketojenik diyet, karbonhidrat alımını kısıtlayıp, yağ ve protein alımını artıran bir beslenme şeklidir. Bu şekilde vücut ketozis adı verilen bir duruma girer ve enerji için yağ yakmaya başlar. Ketojenik diyet yapmak isteyenler için, internette birçok örnek yemek listesi bulunmaktadır. Ben size bunlardan birini paylaşabilirim. İşte günlük karbonhidrat değeri 20 gramı geçmeyen bir haftalık ketojenik yemek listesi:
Gün
Kahvaltı: 2-3 yumurta, yağlı peynir, salatalık, avokado
Ara öğün: Yer fıstığı, ceviz, fındık, badem1
Öğle yemeği: Etli sebze yemeği, yoğurt1
Akşam yemeği: Domates, salatalık, sınırsız yeşillik, 8-10 yeşil-siyah zeytin, 2 kibrit kutusu kadar yağlı peynir2
Gün
Kahvaltı: 1 adet avokado ya da 5 adet ceviz, 1 kibrit kutusu kadar beyaz peynir, 2 yemek kaşığı zeytin yağı eklenmiş yeşil salata (salata sınırsız tüketilebilir)1
Ara öğün: Dilimlenmiş çedar peyniri ve salam1
Öğle yemeği: Tavuklu brokoli graten3
Akşam yemeği: Somon balığı ve zeytinyağlı ıspanak3
Gün
Kahvaltı: Hindistan cevizi unu ile yapılmış keto pankek ve tereyağı3
Ara öğün: Hindistan cevizi yağı ile yapılmış keto kurabiye3
Öğle yemeği: Marul yaprakları arasına konmuş burger köftesi ve peynir2
Akşam yemeği: Kremalı mantarlı dana eti ve karnabahar püresi2
Gün
Kahvaltı: Lor peyniri, ceviz ve tarçın karışımı1
Ara öğün: Zeytin ve peynir tabağı1
Öğle yemeği: Kremalı tavuk çorbası3
Akşam yemeği: Fırında kuzu pirzola ve yeşil fasulye3
Gün
Kahvaltı: Yumurta, pastırma ve avokado sandviçi (ekmek yerine marul yaprağı kullanın)1
Ara öğün: Krema peyniri ile doldurulmuş kereviz1
Öğle yemeği: Ton balıklı salata (mayonezli)2
Akşam yemeği: Kremalı mantarlı tavuk sote ve lahana salatası2
Gün
Kahvaltı: Yumurta muffini (yumurta, peynir, sucuk veya pastırma ile yapılan küçük kekler)3
Ara öğün: Hindistan cevizi sütü ile yapılmış keto smoothie3
Öğle yemeği: Zeytinyağlı semizotu salatası ve köfte1
Akşam yemeği: Fırında somon balığı ve roka salatası1
Gün
Kahvaltı: Yumurtalı omlet (içine istediğiniz sebzeleri veya peyniri ekleyebilirsiniz)1
Ara öğün: Badem ezmesi veya fındık ezmesi (şekersiz)1
Öğle yemeği: Tavuklu lahana sarması (pirinç yerine karnabahar kullanın)2
Akşam yemeği: Kremalı ıspanaklı et sarma2
Bu yemek listesini takip ederek, ketojenik diyetin faydalarından yararlanabilirsiniz. Ancak, bu diyeti yapmadan önce doktorunuza veya beslenme uzmanınıza danışmanızı tavsiye ederim
0 notes
siirhikmettir · 1 year
Video
Şiir Dinletisi '' Kibrit Kutusu '' Barış Sağlam
1 note · View note
stardollyancar · 1 year
Text
Dün fena sıkıldım akşama kadar İki paket cigara bana mısın demedi Yazı yazacak oldum, sarmadı Keman çaldım ömrümde ilk defa Dolaştım Tavla oynayanları seyrettim Bir şarkıyı başka makamla söyledim Sinek tuttum bir kibrit kutusu Allah kahretsin, en sonunda Kalktım buraya geldim
0 notes