Tamam artık, Lotte, karar verdim, ölmek istiyorum ve bunu sana en ufak bir duygusal hassasiyetle değil, seni son kez göreceğim günün sabahında gayet rahat yazıyorum. Sen bunları okurken, sevgili Lotte, hayatımın son anlarında en büyük mutluluğu seninle sohbet etmek olan bu huzursuz ve mutsuz zavallının cansız bedeni çoktan soğuk mezarda yatıyor olacak.
İçinden çıkamam dediğin bittim, tükendim dediğin günler olacak. Her şeyden vazgeçiyorum artık yoruldum dediğin günler… Sırtında kambur gibi taşıdığın sorumlulukların altında ezileceksin. Hayatındaki herkese yük oluyormuşsun gibi hissetmekten canın yanacak. Olmuyor diye çığlık attığın,içine bağırdığın zamanlarda bir çıkış yolunun var olduğunu bilmelisin.Kapkaranlık hiçbir şey göremiyorum diyip hiç umudun kalmamış gibi hissedebilirsin. Fakat o umut ve cesarette, o çıkış yoluda seni bekliyor olacak. Sadece şu an göremiyorsun.Ama endişelenme. Sakin ol. Korkularını aştığında o çıkış yolunu göreceksin.
"Kabuk bağlayan yarayı iyileştirmen için önce kanatman gerekir..."
İ.
Kabukları bile acıyla batan yaraya ne denir peki? Bazı şeylerin tarifi , tanımı olmuyor sadece can alıyor, can yakıyor. Giden yakıyor, kalan kül oluyor. Ve günün sonunda değip değmeyeceği müphem...
- izin vermeyin, iyileştireceğim diye yaralarınıza dokunmaya kalkışanlara güvenmeyin, kim bilir belki kabuk bağlamaz yeni bir yara açar, canınızı alacak son bir yara...
Herşey karmakarışık . Eski günlerim ne güzeldi . Ne dert vardı nede tasa,o kadar toz pembeydi ki ... Büyüyünce üstümdeki sorumlulukla dik duramadığımı fark ettim.
Eskiden olsa dökerim her şeyi kelimelere büyük bi heyecanla ama dedim ya eskiden olsa... şimdi bırak heyecanı sakinlikten başka elimde bir şey kalmadı bile. Sakinlik mi ruhsuzluk mu bilmiyorum ama korkuyorum hem de çok korkuyorum dönüştüğüm şeyden . Ne zaman düzelir bazı şeyler emin değilim ama çabalamıyorum da. Çünkü yoruldum, tam anlamıyla dipteyim . Ve çıkmak da istemiyorum çünkü aynı zamanda şüphedeyim . Sadece gökyüzünü ve yıldızları verin bana ...