Zahirine bakınca uyuklayıverdiği esnada elindeki çay bardağını düşürüveren,
Uyuduğu zaman tükürük bezleri ve ağız kaslarına hükmedemeyen,
Binbir çeşit cilt sorunları/ yağlanmaları için çeşit çeşit tedavi usulleri bulmaya çalışan,
Sindirim ve boşaltım sistemleri işlevini azaltınca çok büyük sorunlarla mücadele etmek zorunda kalan aciz mi aciz zayıf mı zayıf bir varlıktır.
Böyle aciz bir varlık nasıl Alemlerin Rabbinin halifesi olabilir dersiniz? Zahiri midir insanı eşrefi mahlukat yapan. Yoksa mahiyeti ve hakikati midir?
Oysa Batınına bakınca insan; dağların kuşların kendisi ile zikre durduğu, hayvanların dahi önünde hazır kıta durduğu bir komutan, Bütün sünnetullahın deşifrecisi ve şifrecisi, bütün esma kendisine öğretilen , meleklerin secde ettiği, alemler hesabına Yaratana şükür ve Tahiyyat sunan Allah namına yeryüzünün düzen ve intizamından mes'ul elçisi.
O aciz varlık öyle bir kaynak ile irtibat kuruyor ki bir anda bütün âlem önünde diz çöküyor. O bağ öyle bir bağ ki sizi en güçlü kudretli otorite yapıyor.
Bir taraftan ülfet eden, bir taraftan unutan insan. Bir taraftan gözünün önünü dahi göremeyen, bir taraftan gaybtan haber veren insan, Bir taraftan aldığı nefesi bile veren/vermesi gereken, hiçbir şeye sahip olmayan ama diğer taraftan tüm alem kendisine hizmetkar olan insan. Bir pis sudan yaratılan amma meleklerden üstün olan insan. Kendisini ne dev aynasında, ne de fare deliğinde görmemesi gereken insan.
Yeniden hatırlamalı mahiyetini, değerini fark etmeli, yeniden el vermeli şu dünya düzeninin gidişatını iyileştirmek için. Bolca gayret ve dua etmeli...
“Ey Hak yolcusu! Mûsâ da Firavun da senin varlığında mevcuttur. Bu iki hasmı kendinde araman gerekir!..” “Vahyin ışığında aydınlan ki, sendeki Mûsâ, sendeki Firavun’a gâlip gelsin!” Mevla'nın bu sözünü de çerçeveletip evlatlarının odasına asmalı...
Yoktan geldik, var olduk
Âlemlere yar olduk
Hak'tan geldik, kul olduk
Allah Allah illallah **** Sevgi sonsuz bir hece Bir olur gündüz, gece Kulluk tacı en yüce Allah Allah illallah 🌸
Yazmayı düşündüğüm bir kitabın konusu şu şekilde bakıp yorumlar mısınız
Bir adamın çocukluğundan beri sevdiği kadın var. Araları çok iyi olduğu hâlde kadına bir türlü aşkını söyleyemez. Ancak bir süre sonra kadın birden adamın düşmanı olur, ona her türlü kötülüğü yapar işini kaybetmesine neden olur. Yine de adam kadını sever. Birlikte yürürlerken kadına tam araba çarpacakken kadını iter ve kadın yerine adama araba çarpar bu şekilde. Adam ölür. Buraya kadar hikaye standart bir vetsiyonda fark etmişsindir fakat hikayenin asıl kısmı şimdi başlıyor. Adam ölünce onun ruhu paralel evrene gider ve paralel evrendd hayat bulur. Bu paralel evrendeki yaratıcı cennetten ayrılmıştır kendisini diğer canlılardan gizlemiştir. Melekler Tanrı'nın kaybolma nedenini insanların işlediği günahlara bağlar vd melekler dünyaya inerek insanlara saldırmaya başlar. Meleklere göre insanlar çok günah işleyip yaratıcıyı üzmüştür yaratıcı da bu yüzden gözden uzak bir yere gitmiştir. Melekler çok güçlü olduğu için insanlar onlardan kaçar ve yer altına saklanır. Yerin altında tüneller oluşturur insanlar bu tünelleri metro tünelleri, marmaray tüneli ve yer altı sığınaklarıyla birleştirir. İnsanlar burada meleklerden sakalnırken meleklerle savaşmal için bir yol bulurlar lanetli güçlerle şeytanlarla iş birliği yaparlar. Bu şekilde şeytanların yani lanetli güçlerin gücünü kazanırlar ama şeytani güçlerle iş birliği yapan insanlar ara sıra vücutlarının kontrolünü şeytana kaptırırlar yani bu anlaşma tehlikeli bir anlaşmadır. Bizim kahramanımız da bu bu dünyada yer altı sığınaklarına kaçan insanların yanına geçer ve o da onlar gibi meleklerle savaşanların ordusuna katılır. Ancak meleklerin arasında yakından tanıdığı birisi vardır geçmiş dünyasında sevdiği kadınla aynı bedene sahip bir kadın melektir ama adamı tanımaz. Oysa meleğin her şeyi adamın sevdiği kadınla aynıdır. Bu melek adamın sevdiği kadının paralel evrendeki versiyonudur.
Allah Taâlâ Hazretleri melâike-i kiramda şehvetsiz aklı, hayvanlarda akılsız şehveti, insanlarda ise hem aklı ve hem de şehveti yaratmıştır. Bir insanın aklı şehvetine galip gelirse meleklerden daha yüce, şehveti aklına galip gelirse hayvanlardan daha aşağıdır.
Rasûlullah ﷺ şöyle buyurdu: “Allah Teâlâ’nın yollarda dolaşıp zikredenleri arayıp tesbit eden melekleri vardır. Bunlar Allah azze ve celle'yi zikreden bir topluluğa rastladıkları zaman birbirlerine: “Gelin! Aradıklarınız burada!” diye seslenirler ve o zikredenleri dünya semâsına varıncaya kadar kanatlarıyla çevirip kuşatırlar. Bunun üzerine Allah Teâlâ, meleklerden daha iyi bildiği halde yine de onlara:
- “Kullarım ne diyor?” diye sorar.
Melekler: “Subhânallah diyerek seni ulûhiyetine yakışmayan sıfatlardan tenzih ediyorlar, Allâhu ekber diye tekbir getiriyorlar, sana hamdediyorlar ve senin yüceliğini dile getiriyorlar” derler.
- “Peki onlar beni gördüler mi ki?”
Hayır, vallahi seni görmediler.
- “Beni görselerdi ne yaparlardı?”
Melekler şöyle dediler: Şayet seni görselerdi sana daha çok ibadet ederler. Senin şânını daha fazla yüceltirler, ulûhiyetine yakışmayan sıfatlardan seni daha çok tenzih ederlerdi.
- "Kullarım benden ne istiyorlar?"
Melekler: ”Senin Cennet'ini istiyorlar." derler.
- "Onlar Cennet'i görmüşler mi?”
Onlar: "Hayır, yâ Rabbi! Vallahi onlar Cennet'i görmediler.
- “Eğer Cennet'i görselerdi ne yaparlardı?”
Onlar: ”Şayet onlar, Cennet'i görselerdi onu büyük bir iştiyakla isterlerdi, onu elde etmek için büyük gayret sarf ederlerdi." derler.
- “Bunlar neyden Allah’a sığınıyorlar?”
Onlar: ”Cehennem'den sığınıyorlar." derler.
- “Peki, onlar, Cehennem'i gördüler mi?”
Onlar: “Hayır, vallahi onlar Cehennem'i görmediler.” derler.
- “Ya görselerdi ne yaparlardı?”
Onlar: “Şayet onlar Cehennem'i görselerdi ondan daha çok kaçarlar, ondan pek fazla korkarlardı” derler.
Bunun üzerine Allah Teâlâ meleklerine: “Sizi şahit tutarak söylüyorum ki, ben bu zikreden kullarımı bağışladım.” buyurur.
Meleklerden biri: "Onların arasında bulunan falan kimse esasen onlardan değildir. O buraya bir iş için gelip oturmuştu" deyince;
Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Orada oturanlar öyle iyi kimselerdir ki, onların arasında bulunan kötü olmaz.”
Bedir Savaşı’nda müslümanların gücü ve mühimmatı yetersizdi. Mekkeli müşrikler ise hem sayı hem teçhizat bakımından öndeydi. Müslümanların müşrikler karşısında galip gelebilmek için ilâhî yardıma, morale ve güce ihtiyacı vardı. O gün Peygamberimizin ettiği duayı Hz. Ömer şöyle anlatmıştır: “Bedir günü Resûlullah, kendi arkadaşlarının 305, müşriklerin ise 1000 kişi kadar olduğunu görünce hemen kıbleye döndü, ellerini kaldırdı: ‘Allah’ım! zaferle ilgili bana verdiğin sözü yerine getir. Eğer şu bir avuç Müslüman mücahidi helâk edersen yeryüzünde sana ibadet eden kimse kalmayacak!”
Bu hadise üzerine Enfal Sûresi 9. ayet nâzil olmuş, savaşta Allah’ın vaadinin ve Hz. Peygamber’in duasının neticesi yardıma gönderilen meleklerin bizzat savaşa katılarak düşmana karşı neler yaptıkları bazı sahâbîler tarafından görülerek nakledilmiştir.
Rabbinizden yardım dilediğiniz zamanı hatırlayın. Hemen size, “Meleklerden peşi peşine gelen binlik kuvvetlerle ben size yardım edeceğim” diye cevap verdi• Bunu yalnızca müjde olsun ve kalpleriniz bununla yatışsın diye yaptı. Zaten yardım ancak Allah tarafındandır. Allah, kuşkusuz izzet ve hikmet sahibidir.(Enfal 9.-10. Ayet)
Ya Rabbi! Bedir’den sonra şimdi de Gazze’deki Müslümanların ve onları koruyan Ebu Ubeyde ile El Kassam Tugayları’nın yardıma ihtiyacı var. Hz. Peygamber’in duasına icabet ettiğin gibi bizim dualarımızı da kabul et, Gazzeli Mücahitleri koru, zafer nasip et yoksa onlar gibi şerefli, sana bağlı Müslümanlar yer yüzünden silinirse geriye bizim gibi aciz, zavallı, sinik 2 milyar Müslüman kalacak.