Tumgik
#memleket yanıyor
anonimbeyy · 1 year
Text
Risale-i Nur’u anlamıyorlar. Yahut anlamak istemiyorlar. Beni, skolastik bataklığı içinde saplanmış bir medrese hocası zannediyorlar. Ben, bütün müspet ilimlerle, asr-ı hazır fen ve felsefesiyle meşgul oldum. Bu hususta en derin meseleleri hallettim. Hattâ bu hususta da bazı eserler telif eyledim. Fakat ben öyle mantık oyunları bilmiyorum. Felsefe düzenbazlıklarına da kulak vermem. Ben, cemiyetin iç hayatını, mânevî varlığını, vicdan ve imanını terennüm ediyorum. Yalnız Kur’ân’ın tesis ettiği tevhid ve iman esası üzerinde işliyorum ki, İslâm cemiyetinin ana direği budur. Bu sarsıldığı gün, cemiyet yoktur.
Bana, “Sen şuna buna niçin sataştın?” diyorlar. Farkında değilim. Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş de ayağım ona çarpmış; ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hâdise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler!
“Beni, nefsini kurtarmayı düşünen hodgâm bir adam mı zannediyorlar? Ben, cemiyetin imanını kurtarmak yolunda dünyamı da feda ettim, âhiretimi de. Seksen küsur senelik bütün hayatımda dünya zevki namına birşey bilmiyorum. Bütün ömrüm harp meydanlarında, esaret zindanlarında, yahut memleket hapishanelerinde, memleket mahkemelerinde geçti. Çekmediğim cefa, görmediğim eza kalmadı. Divan-ı harplerde bir câni gibi muamele gördüm; bir serseri gibi memleket memleket sürgüne yollandım. Memleket zindanlarında aylarca ihtilâttan men edildim. Defalarca zehirlendim. Türlü türlü hakaretlere mâruz kaldım. Zaman oldu ki, hayattan bin defa ziyade ölümü tercih ettim. Eğer dinim intihardan beni men etmeseydi, belki bugün Said topraklar altında çürümüş gitmişti.
Bediüzzaman rahimehullah (23 mart 1960 )rahmetle🌹
Tumblr media
36 notes · View notes
sillagen · 9 months
Text
Bilgisayar yanıyor, telefon yanıyor çok uğraşınca, ev yanıyor, memleket yanıyor. Ona rağmen çay içiyorum. Şukufe Kumtel de eşlik ediyor. Sonra bize diyorlar ki Akdeniz insanı niye sıcak. Bundan sıcak kanlıyız. Sıcak içimize işlemiş. Git bir İç Anadolu bir metrede rüzgar eser yüzüne
17 notes · View notes
Text
Ben yandım
Ben yandım diyorum Züleyha yandım
Ülkemin yetim çocuklarını gördüm yandım
Sırtından vurulmuş memleket çocukları gördüm öz yurdunda garip çocuklar
Satılık bir zihniyetin ocaklara ne ateşler düşürdüğünü gördüm yandım
Ter bastı geceleri uyuyamadım yandım
Sen yanma dedin ikimizden başkasına yanma
Baksana bir Züleyha
Ne yürekler yanıyor
Bedenim yanıyor
İmanım yanıyor
Ülkem yanıyor, ülkem yanıyor, ülkem yanıyor
Ben ağladım  Viyana'da Sarıkamış'da
Öne eğilmiş başlar gördüm ağladım
Çaresiz analar gördüm çocukları için merhamet dilenen  analar gördüm ağladım
Yangın yerine dönmüş ülkemde hiç kimse için hiç birşey yapamamanın acısını duydum ağladım
Sen ağlama dedin ikimizden başkasına ağlama!
Kim bilir uzaklarda ne ocaklar sönüyor
Umutsuz ve çaresiz
Yarınından habersiz
Ne garipler ağlıyor
Ülkem ağlıyor ülkem ağlıyor ülkem ağlıyor
Ben ağlamışım çok mu züleyha
Sen gittin korktun ve gittin
Umudunu yitirdin gittin
Başka hayatları düşünmek ağır geldi yüreğine ve gittin
Mutluluk hayallerin benimle olmayacak diye korktun gittin
Dedim ya herkesin harcı değil bu sevda
Yıldın gittin
Dön de bir bak ardına
Neler neler gidiyor
Sıra sıra yiğitler
Omuzlarda şehitler
Koskoca bir vatan gidiyor
Ülkem gidiyor ülkem gidiyor ülkem gidiyor
Sen gitmişsin çok mu züleyha
2 notes · View notes
elazigsurmanset · 4 months
Text
İnce: “Kerpiç evlerde büyüyen evlatlarımız şehit oluyor”
Tumblr media
Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce, kerpiç evlerde büyüyen evlatların şehit olduğunu söyledi. Muharrem İnce, bölücü terör örgütü ile çıkan çatışmada şehit düşen askerlerin evlerine dikkat çekerek, "Şehitlerimiz var, içimiz yanıyor. Şehit olan evlatlarımızın evleri... Kerpiç evlerde büyüyen evlatlarımız şehit oluyor. Birileri ise Suriyelilere ev inşa etmekle meşgul." dedi. Kaynak: HİBYA Read the full article
0 notes
mansetmalatya · 11 months
Text
Bülbülü Altın Kafese Koymuşlar Ah Vatanım Demiş
Tumblr media
Konteynerde yaşayan bir gazetecinin gözüyle deprem bölgesinde geçen üç ayı ve bir habercinin gününü nasıl geçirdiğini 9.Köy için kaleme aldım. 5 Şubat 2023 tarihinde 13 Milyon insan gece yatağa kafasını koyduğunda belki de aklında haftaya farklı projeler ile başlamak vardı. Kendimden bahsedeyim mesela ismim Berkman Dulcan yüzde 50 engelli bir bireyim ve bağımsız bir şekilde gazetecilik mesleğini eğrisiyle doğrusuyla kendince yapmaya çalışmaktayım. Depremden önceki gün hatta çok değil 3 saat kadar önce bir Sivil Toplum Örgütünde iş başı yapacak olmanın ve nasıl faydalı olabilirimin düşüncesi ile yattığım yatağımda sabah saat 04:17’yi gösterdiğinde yaşadığımız deprem ile güne uyandık. Alzeimer, KOAH ve şeker hastası Babam, romatizmal hastalıkları ve yine şeker hastası olan Annem ile kendimizi zar zor dışarı attık. Yaklaşık 3 saat sonra girdiğimiz evimizde yine otururken bu kez ikinci depreme evde yaşadık. Bina içerisindeki o haykırışların, ağlamaların, koşturmacaların arasında kendimizi ancak dışarıya atabildik. 2. Depremle beraber o büyük yıkımları gördük. 99 Gölcük depreminde veya Van’da büyük yıkıma ekran başında şahit olduğumuz, ekran başında saatlerce dua ettiğimiz o depremlerde inanların neler yaşadığına bizzat yaşayarak şahitlik ettik. Ağlayan çocuklar, korkudan sus pus olmuş anneler ailesine sahip çıkmaya çalışan babalar ve nicesini yağan yoğun karın altında 1 lokma ekmek, 1 yudum su bulmak için çırpınırken gördük. Bir şekilde memleketten çıkabilenler çıktılar ailelerine güvenli liman bulmak için istemsizce şehirden ayrıldılar. Kimi belki dönecekti geride bir şeyleri kaldı ise, kimi ise belki de bir daha asla dönmeyecekti. 6 Şubat 2023 koskoca memleket gibi hayallerimizin de molozlar altında kaldığı ve bir daha hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı gündü 11 il için belki de… Sonrası muallak, yaşanmışlık ile yaşanmamışlık arasında bir ARAF… Sonrası derin bir karanlık ve yalnızlık… Sonrası büyük bir sessizlik… Anlatsam anlatamayacağım, konuşsam kelimelerin kifayetsiz kalacağı bir yaşam çoğumuz için… Dile kolay 90 gün bugün 6 Mayıs 2023, 90 gün, 3 ay bilmem kaç saat… Konteynerde derin bir yaşam mücadelesi veriyorum veya veriyoruz ama çadırda kalan canlar veya yok olan hayatlar için bizler belki de lüks içinde yaşam savaşı veren, psikolojik açıdan büyük yıkım yaşayan bir toplumun derin yalnızlık yaşayan insanlarıyız. Gün düne dönse yarın hiç gelmese diyor bazılarımız, bir çaresizlik almış başını gidiyor içimiz yanıyor yüzümüz gülerken çünkü güçlü durmalı ve sevdiklerimize güçlü görünmeliyiz. Gelelim günün özetine belki dışarda yaşayan memleket için yanan veya seçim atmosferine girmiş memleketimde yaralar sarıldı diyerek sizleri buraya çağıranlara cevap olarak… Bulunduğum konteyner Basın konteyneri burada gazeteci bir arkadaşım Erkan Yılmaz Çakır ile birlikte kalmaktayım.
Tumblr media
BİR GÜNÜN ANATOMİSİ 21 metrekareye sığdırmaya çalıştığımız bir hayat şuan bizimkisi… 1 + 1 de hayatımızı idame ettirmeye çalışmaktayız. Yazımın başında da anlattığım üzere yüzde 50 engelli bir bireyim şeker hastalığı başta olmak üzere bir takım rahatsızlıklarım mevcut ama kendime çok şükür yetiyorum. Sabah kahvaltısının lüks olduğu nice zamandır peynir ve/veya zeytin dahi yiyemediğimiz, günün en önemli işlevi olan sabah kahvaltısını poğaça, simit ile geçiştirdikten sonra haber planlaması ile beraber haber koşturmacası… Habere giderken genel anlamda araç olmaması kaynaklı yürüyerek şehrin merkezine 30 ile 45 dakika arasında ulaşarak haber yapmak, yıkımları fotoğraflamak şanslı isek öğlen yemeği yiyebilmek. Ramazan Bayramı sonrası yaklaşık 15 adet konteynerlerin olduğu basın kısmına öğlenleri Malatya Büyükşehir Belediyesine bağlı AFAD tarafından gönderilen yemek ile öğleni kayıtsız bir şekilde geride bırakıyoruz. Tekrar bir koşturmaca başlıyor bizler için internet sitesinde haber güncelleme, gittiğin haberi deşifre etme, haberleştirme akabinde sosyal medya hesaplarından haberi ulaştırmaya çalışma ve gelinen noktada aşırı yorgunluk, tükenmişlik ve günlerin getirdiği enerji kaybı ve akşam yemeği telaşı… Akşam yemeği koşturmacasında ne yesek ne yemesek gibi durumumuz yok açıkça menü basit ya çiğköfte dürüm ya et dürüm çünkü farklı bir seçeneğimiz maalesef yok ve belki de evlere geçilmediği müddetçe de konteynerde yemek yapamayacak ve ev yemeklerine uzun bir süre hasret kalacağız. Günün yorgunluğu iyiden iyiye kendini hissettirse de ısıtıcı eşliğinde kaynatılan su ve beraberinde dost meclisinde yapılan sohbet ile günün değerlendirmesinin yapılması ve kafalarda oluşan çözümü zor sorular. Saatler gece yarısını gösterdiğinde yatmak için yer yatağına doğru geçmek ve AFAD tarafından sağlanan şişme yataklarda yatmak… Bu arada olurda duş nasıl yapıyorsunuz diyene de şunu diyelim haftada belki de 10 günde bir idi 3 – 4 gün öncesine kadar, yeni gelen mini şofben ile günde 1 defa 5 dakikalık sıcak suyumuz mevcut. Üstelik biz basın olarak bir takım şeylere daha kolay ulaşırken çadırda kalan ve/veya hayatını idame ettirmeye çalışan bir vatandaşın neler yaşadığını sizlerin hayal gücüne bırakıyorum… Read the full article
0 notes
ablukaltindanotlar · 1 year
Text
Artık Kadıköy’de o bilgin, aydın Cumhuriyet adamı yaşamıyor. Artık köyümde bir amcam yok.  Ve artık canım memleketimde dedem yaşamıyor. Büyümek çok acı, yirmilerimin sonuna gelirken her sene sevdiğim bir tanıdığımın ölüm haberiyle canım yanıyor. 
Amcam, kimsenin beklemediği bir anda, herkes kalp krizinden çekinirken, ona sigara ve rakı içiyor diye kızarken köyün zor ulaşılır bir noktasında ağaç budadığı esnada başına kalın bir dalın düşmesi sonucu öldü. Tam da önceki gün gelmiştik memlekete. Onu da ziyaret edecektik ki ertesi gün ölüm haberi geldi. Dedem yarı şok halinde yarı öfkeli ama tamamen güçlü. “Yapma Mustafa!” dedi. Yüzünün ifadesi dün gibi aklımda. 
Kardeşinin ölümü dedemin de bazı sağlık problemlerini tetikledi. Bacağının ağrıdığını söylüyordu ama covidin ortaya çıktığı zamanlardı ve hastane işleri sürekli aksadı. Hastaneye gidebildiğinde ise kanserin prostattan artık kemiklerine ve birçok organına dağıldığını öğrendik. Sene 2021 idi o zaman. Düğünüme gelemedi. Evimi hiç görmedi. Bebeğimi görebilmesi için ocak ayında bir hafta sonu uğradık yanlarına. İki hafta önce pazartesi günü ise saat 16:10′da vefat etti. 
Dedem benim babam gibiydi. Babam öldüğünde henüz beş yaşındaydım. Babamın acısını yetişkin hayatımda çektim, yasını tuttum. Halen de hem yokluğunun izlerini taşıyor hem de hafiflese bile acısını çekiyorum. Dedem başkaydı ama. Herkesin baba anılarının yanında benim dedemle anılarım var. Çok güçlü, dayanıklı ve becerikliydi dedem. Elinden her iş gelirdi. Anneannem hasta olup yatsa yemeğini, temizliğini yapardı. Evinin tüm eksiğini bilir, takip eder ve tamamlamaya çalışırdı. Her gün çarşıya gider, yürüyüşünü yapar ve öğlen anahtarıyla kapıyı açıp evine gelirdi. Sohbet etmeyi çok severdi, her konuda konuşabilirdim onunla, bir gün aramasa öbür gün arardı. Arkadaşlarımın ilişkilerini babalarıyla paylaştıkları o sahneyi ben dedemle yaşamıştım. Ve sülalece gidilen her piknikte eniştelerim çocuklarına salıncak kurarken benim salıncağımı dedem hazırlardı, hepsinden de güzel olurdu. Benim dedem benim canımdı. O yüzdendir ki canım çok yanıyor. Ama belki de aynı sebepten güçlüyüm, güçlü kalmaya çalışıyorum. 
Canım dedem, hakkında defterler doldurabileceğim kadar anılarım, hislerim ve kelimelerim var senin için.
Toprak incitmesin, sıcacık bir örtü olsun üzerine. Yattığın yerde huzurlu ol.  Seni çok seviyorum
1 note · View note
halfetinak · 1 year
Video
youtube
Memleket Yanıyor Hamd Olsun🤣Halfetinak Tasımacılık tcrt ve lmtd şti
0 notes
elisaa-suu · 3 years
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Güzelim memleketimi cayır cayır yaktınız Allahta sizi yaksın🥺🙏🙏
625 notes · View notes
birtutambenden · 3 years
Text
Tumblr media
"Felaket başa gelmeden önce, onun önlenme sebepleri ve savunmasını düşünmek gerekir. Geldikten sonra dövünmenin yararı yoktur... Şayet bir gün çaresiz kalırsanız, bir kurtarıcı beklemeyin. Kurtarıcı KENDİNİZ olun!"
- Mustafa Kemal Atatürk 🕊️
45 notes · View notes
hbedebiyatsanat · 3 years
Photo
Tumblr media
Doğa katliamına hayır...
5 notes · View notes
leyangoktug · 3 years
Text
Yanıyoruz Türkiye'm!
Allah yardımcımız olsun! 🤲🤲🤲
2 notes · View notes
ceren-felsefesi · 3 years
Quote
Günler koşuşturmakla geçip giderken Neden var olduğunu unuttun Neden olduğun sorunlarınsa farkında değilsin Gülmek eğlenmek istiyorsun Hayat zaten çok zor O yüzden müzik seni eğlendirsin Gerçeklikten uzaklaştırsın istiyorsun Ama biz müziğin bir şeyler değiştirebileceğine inanıyoruz Bizimle gel Başlayalım mı? Cengiz Han zamanı akan nehirde Elini yıkamanın bedeli ölümdü Göç edip çürüdük Çöp kusarak üç denize sıçan bi hale büründük Egzoz gazı soluyan Sağı solu belli olmayan Mangala gitti maganda Orman yanar Tabiatın gözleri kan ağlar Kibir yaptı tavan Fabrika bacası basar Atom reaktörü, çöpü hasar Electro smoke ile her an atakta İnsan en büyük parazit Gezegene bak lan! Hayvan kadar olamadı beşer Ortama uyamadı revize eden Faturasını gelecek nesil öder Kıyamet şurada mal gibi izle Abi yapma Atma şu izmaritini denize Geri alamazsın Gün gelir o pisliğini attığın denize hasret kalırsın, bakamazsın Kurak Afrika görüntüleri uzak değil Çocuğun büyüdüğü yer sulak değil Çünkü yok ettik gölleri, nehirleri, ırmakları, hepsini Nasıl acımadık? İnanamıyorum Elimizde varken hiç değerini bilmedik Plastikle dolmuş mideleri hayvanların buna hiç mi üzülmedin? Nette paylaşmaksa yetmez Bi şeyler yapmalı Suyu kirletmeyin Su gibi aziz olsun ülkem Onun can damarlarına Bu zehri vermeyin Gel, gün olur hapsolur bu suçlu cümleler! Yenilir hiç olurum fark etmezler! Susmam, susamam! Korkma yanıma gel! Gün olur hapsolur bu suçlu cümleler! Yenilir hiç olurum fark etmezler! Susmam SUSAMAM! Ben bi' beyaz Türk'üm Yasalarım Anglosakson ama kafam Ortadoğulu Apolitik büyüdüm, hiç oy vermedim Kafamı tatile, gezmeye, borca yordum Adalet öldü, ucu bana dokunana dek sustum ve ortak oldum Şimdi tweet atmaya bile çekiniyorum Kendi ülkemin polisinden korkar oldum Üzgünüm ama senin eserin ülkedeki umutsuz nesil Senin eserin bu mutsuz kesim ve bu kurşun sesi! Sebebi nedir bilmeden hapiste çürüyen o suçsuz sefil Senin, senin eserin, senin eserin bu korkunç resim Bu yorgun sesim Fakirin vergisiyle yatına, katına katana salak Haşere geri yolsuz vekil seni, senin eserin! Sen hiç yıkanmadın Ölümle bi' kez bile tıkanmadın Elinde 3. dalga karton bardak kahve Tek derdin o özenti "Start-Up"ın Şimdi kapını kollaması gereken adalet gelir acımaz Vurur kırar kapını Çünkü çocuk öldü vuran memurdu diye "Haklıdır" dedin Sesini çıkarmadın, yani suçlusun! Çünkü iki gün üzülüp sonra gözündeki nehri kuruttun Tuğçe ve Büşra'nın katilini serbest bırakan hakimin adı neydi unuttun! Şimdi başına bi' şey gelse şeh'rin hukuk mu? Bi' gece haksızca alsalar içeri seni Bunu haber yapıcak gazeteci bile bulamazsın HEPSİ TUTUKLU! Salınan katillerin aldığı canlar (Geri gelmeyecekler!) Haksız yere hapiste geçen yıllar (Geri gelmeyecekler!) Sen sustun, ses etmediğinden bindiler tepene Haklarını elinden aldılar ve güzellikle geri vermicekler "Adalet" sözde mülkün temeli Tıkamış kulağını duymaz ne dediğini Âdeti, töresi, geleneği söyle Giden kötüydü de gelen iyi mi? Bu medeni mi? Biz yiyemiyo'ken senin kürkünün bile yemediğini Sizin polisiniz silahını çekip güpegündüz ortalıkta vuramaz dilediğini Medya, basın, hukuk, asker hepsi sizin için çalışırken Aslen güneş bile üzerine doğuyo bu çocukların İşe gidip geliyolar canlarına kasten Silahınız kin! Bu çektiğimiz bizim günahımız değil Planınız iyi! Ben bilmem bunun inananı kim? Ama bilirim, gel Silahımız dil! Ben sesiyim kayıp neslin Sansürü olamam ayıp resmin Ekibimi bu mezardan çıkarabilmek için Hep gözlerim açık, uyanık ayık gezdim Sopa, bıçak ne yazar ki? Zayıf hepsi! Öncelikle olmalı akıl keskin Sabır bey'nimi yiyip bitirirken yağmur gibi yağanları yakıp geçtim! Müzik yapmak dışında bi' bok yemedim! Polis tutukladı bi' şeyleri problem edip Yine duruşmadayım sen konsere git Ben aynı takım elbisemle 10 senedir Biri dönüp desin bana "Çaban boş yere değil" O gün kalbimi, ruhumu komple veriyim ama Yargı gelip arıyor bedeli Yaşıyorum cehennemi, yanıyor bedenim Merhaba Türkiye Bende var hüviyet Yaşamaya çalışıyoruz hasbelkader gitmeden katakulliye Ekrana süs diye çıkan şarlatan, hep fanatik biri! Fesatlık, kötü niyet salgın gibi Eder daha manipüle! Bu bir temsil ya da piyes! Bu uçaksa bu türbülans! Komşumuzdu Suriye Şimdi bu gemideki vatandaş mı? (Yurttaş mı?) Huzurda değil ölü bile topraktakilerin ahı var Sadece gazeteydi "Hürriyet" Sen olabildiğince özgür ol! Hepimizi bi' lokmada yutuveriyo' Pis boğazlı İstanbul! En iyi zamanları törpülüyo' Çözülemeyen gizemli esrar bu! Taşı toprağı altın (altın) Eli verdim, kolu kaptı (saldır) Ulaşım, eğitim, yargı (yardım) Şeytan zehrini saldı (saldı) Paranız olmalı, ya da birileriyle aranız olmalı Kodamanlarda numaranız olmalı Aksaray'da bir adamınız olmalı Bizim yatımız katımız bi' de yalımız olmadı Kumbaramız dolmadı da bununla doğmadım Ki metropolde biraz amacın olmalı Yapıcı olmadın, yakıcam ormanı Beton ormanda hayvan olman normal Tutsak göz altların yine morlar Yönetenler çağ dışı dinozorlar Bu ormanda herkese göre rol var Sustukça sıra sana gelecek Aydın beyinleri bekliyor karanlık gelecek Mezun olucam Cash para, diploma ver bana Para yoksa ter dökmeliyim Eğitimde fırsat eşitliğini fırsata çeviren bi' üniversiteliyim Ben mezun oldum Yarattığınız sistem yüzünden bi' serseriyim Ben mezun oldum Ya kasiyer olayım, ya da sinemada sana yer göstereyim! Sokak başı üniversite ama köy okulları çok terste Başa gelenin ideolojisi neyse o anlatılır her derste Zengin, fakir ayrı Torpile ya da parasına göre kayırır Eğitim endüstridir İnşaattan rant sağlamaka aynı! Kiminin kitap alıcak bi' parası yok Öğretmen atanıcak ama "arası" yok! Milletvekili bi' tanıdık mı, wow Beni anlaman da bu mantıkla zor Bari bi' köy okulunun yardımına koş Her tarafı kaos Sen de biraz boğuş Bu gece uyudu zorla çocuk Okula gidecek YOL YAP! Neden bu gök, bu yıldızlar, bu galaksiler, gezegenler Neden, neyden bu evren? Neyden bu dünya? Neden ben, neden sen, neden biz? Sorgula, hele bi' sor lan bi' "Neden ben varım? Nereden geldim ve neden bi' insanım? Nasıl oldum? Nasıl olduk? Nası' oluyo'? Nası' anlam kattık? Nası' doluyo' bu kafa? Neye tapınıyo' hayat kimi kayırıyo'?" Hasat ne doyuruyo' hesap Anlasak, anlatıp her şeyi kavrasak da len Anlamak mı yasak olabilir Ama sadece bi' yanıtı yok bi' sürü cevap var koş git yanıt ara Peşine düş mutlaka kanıt ara Ruhunu demle hep yakıt ara lan Kalbini tut ve de buna tanık ara Hadi nefesini gör ve git sanat ara Sorgula sorgula atomları Işık hızını düşün ve de git kanat ara sonra Uç uçabildiğin kadar Uçabildiğin kadar uç Uçabildiğin kadar uç Bırak kendini Ben bilmem hiç kendimi korumak zorunda kalmadım Bilmem ben bi' çocuğu düşünmek zorunda olmadım Hiç evlendirilmedim Evde dayak görmedim Kendi evimde kendi odama zorla hapsedilmedim Sözlerinizi kusmadım Yurdumdan edilmedim Nefretinizle yanmadım Yakılarak can vermedim Hiç kardeşim olmadı Hiç abimden korkmadım Okuldan alınmadım BEN HİÇ ÖLDÜRÜLMEDİM Kadına el kalkmaz ulan beyinsiz Erkeksin ama insan değilsin Aslında o en iyiye layık Kadına şiddete hayır! Ülkede erkek neden en üstte minibüste, evde ya da metrobüste Taciz şiddeti hiç bitmiyo' Kınamakla falan iş bitmiyo' Uh, Ah, ADAM olamadınız bu kalıbının ADAMı mı para babalarınız? Beşiktaş'ta beş tokat, leş hareketler Cebi dolu ciğerin beş para etmez Yaşadığın kafa ne? İnsan mısın? Biz utandık ulan! İnsan mısın? İnsan mısın? Bu hale nasıl gelir insan? Nasıl? Dünya Dönsün başım gibi Aklımı kaybederek Rüya Nefesim, iç sesim Düşerim derinlere Dünya Dönsün başım gibi Aklımı kaybederek Rüya Nefesim, iç sesim Düşerim derinlere Kaptı kafamı çarptı duvara Beni koruması gereken tenime bastı cigara Kaldırdı geri bütün derileri kattı dumana Yattım falaka motherfucker bu mu yargı burada Hangi kurala denk? (denk) Cenk için hazırım, karışır her yer Öğretilen bu işte Şiddeti sevmek ve ipleri germek Bak Almanya buz gibi morg Bana sor sana diyim Gençlerin çoğunda amfetamin, Tilidin ya da weed, kokain ya da speed, crack Sana göre güzel ama bana göre değil Bana göre değil, kafana göre yürü bas mayına geber Ederi kaç? Kaç? Kaç? Kaç paraya bedel? Yeter artık dönme teker gibi Dost ol yeter bana Geliyorsan dosdoğru gel Bi' kap su ver çok mu zor Vicdanlı ol be lanet Anlamak istemiyo'sun ama bütün bu canlar sana bana emanet Lan bi' düşün: "Soğukta kışta dışarda tek başına yaşıyo'sun Dilini anlayan kimse yok hep tehlike, hep felaket, hep afet" Kazanamazlar, ya yaraya rastlarlar Ademe bir türlü yaranamazlar Vicdana bakar paraya bakmaz Toplayıp ormana atmak çözüm değil Bunlar kurt değil, ormanda kendi başlarına yaşayamazlar Onları sen savun, onlar kendi haklarını arayamazlar Barınaklar dolu Memleket acı Seması kara Sokak hayvanlarına tecavüz etmenin, işkence etmenin cezası para "Büyük ahlaksızlıklar için büyük aptallar lazımdır" Bütün insanlar suçlu değildir ama Bütün hayvanlar masumdur Gel, gül olur hapsolur bu suçlu cümleler! Yenilir hiç olurum fark etmezler! Susmam, susamam! Korkma yanıma gel! Gül olur hapsolur bu suçlu cümleler! Yenilir hiç olurum fark etmezler! Susmam SUSAMAM! Gitme, Gitme, Gitme, Gitme Daha çok şeyi değiştirebiliriz bu hayatta İnat etme Hepimiz pes ettik vaktiyle Şimdi sık yumruğunu Sustur şu suskunluğunu Unutma kafan atınca nasıl da dimdik durduğunu İçin dışın nefret Gel Hiçbir şeyi yaşamak kadar sevme Sana bi dünya yaratamam da elini tutarım elbette Varsın herkes terk etsin seni Sen dünyayı terk etme Seni yargılamıyorum Acını tam olarak anlamam mümkün değil biliyorum Kaldıramadığım yükleri bırakıp kendi yolumdan gidiyorum ben Sen de aynaya bak lütfen "Seni seviyorum" de Ey! Faşizm ney mi? En amiyane deyimiyle faka basacağız Beynelmilel el birliğiyle Tek bildiğiniz siz Ve de pek çok kazanın asıl sebebi aşırı hırs Bu hırs bi' ebedi his Evde eşine kız Sokakta kriz Fıss, tokatla köpeği Cins ise değil de miks ise tabii Akılsız, ey Kendinden çalan hırsız Polisten tırs, ey Ol ister sistem Hiç çiğ sığ birey Bir neyin ne olduğunu Bi' de bizi bil Biz façası pis de eli temiz bir nesiliz Bu işin selesi siz de Tekeri gidonu biz Ey, e bi tabi biz de biz gibi bir nesilin peşindeyiz Ey, bu tek emelimiz saygı, tohum Torun, ayna ol Kaygı bol da yol Ey, tam da bu Ya boğul ya doğ Tonla yanlışa, gırla doğru Olsun torun, saygı tohum Yüzüne bakamam yüzüm düşer o yerlere Ayakları çıplakken gözleri dalar düşlere Başı önünde ama beden çıkıyor sefere Yok mecal dizinde Bak, her bi' günü sürgüne Kaçamıyo' kovalıyo' zalimler Ele güne, ele bakıyor o gözler Kodamanın parasını ateşe ver Ve de koyduğumun egosunu bi' yere ser Sokağa bakanın adını değil Yoksulumun, yetimimin adını ver Zabıtaları seyyara değil Gökdelenlere gönder Fırtınadan kopup giden dalların bi' tanesiyim Fazla yol almış ve yıpranmış İçimde neler dönüp durur anlatsam tarifi yok Bazen evsiz bi' çocuğun hikayesiyim Fırtınadan kopup giden dalların bi' tanesiyim Fazla yol almış ve yıpranmış İçimde neler dönüp durur anlatsam tarifi yok Bazen evsiz bi' çocuğun hikayesiyim Can pazarı, otobanlar can pazarı 365 günün riskli Bitmiyo' gamsız magandası Öde kan parası Bi' kaza bayrama matem düşürür Yürek dağlar acılar cabası Bir sela çınlar kulaklarında Hiç dinmez yarası Trafik terörüne eşlik eder alkol, şiddet, hız tutkusu 25 yaşında yüz binlik arabaya binen gençlerin yok korkusu Önce emniyet sonra hoşgörü Sabır, selamet gerekiyor insan Ufacık bir hata her şeyi karartır inan yok dönüşü
Susamam Şanışer, Fuat, Ados, Hayki, Server Uraz, Beta, Tahribad-ı İsyan, Sokrat St, Ozbi, Deniz Tekin, Sehabe, Yeis Sensura, Aspova, Defkhan, Aga B, Mirac, Mert Şenel, Kamufle
7 notes · View notes
kaybolanhayatim · 3 years
Text
Yürüyorum hasretin, acının üstüne.
Duyacağımı bile bile soruyorum o soruyu. Cevap gecikmiyor. Arabayla hafif yokuştan iner gibi içim kayıyor. Sözcüklerle birer lego parçasıymış gibi oynamayı severim ama başka tarif bulamayacağım bir his boşluğunda savrulmaya benziyor. Savruluyorum. Boğazı düğüm düğüm olan insanları bilirsiniz, ayrılmışlar, kaybetmişler, ölümü görmüş insanlardır onlar. Siz de kaybetmişsinizdir, benim de kaybettiğim oldu. İnsan bu, nihayetinde kaybetmeye mahkum hep, anasını, babasını, oğlunu ve hatta aşık olduğunu. Kim nereden verdiyse kaybı, en ağırı orada sanıyor. Ben kaybı kendi canımdan verdim, bu gece en çok benim canım yanıyor. Düğüm diyorduk, boğazımıza oturan düğüm. Normal düğüm olsa can feda da bu seferki kor ateşli çörekleniyor. Ciğerim yanıyor desem değil, iç organlarım yer değiştiyor desem tıbben mümkün değil ama biri bel kemiğimi kırıyor, yemin ederim kırıyor. Yarayı kapatmak için kor basıyor üstüne, yanıyor, yemin ederim çok yanıyor. Bazı yaralar dağlanmadan geçmiyor.
Sığmıyorum dünyaya, dar geliyor.
Duvarlar dönüyor etrafında insanın. Duvarların elleri var ama benden başkası görmüyor. Başkasına da söylemiyorum zaten, başkaları beni deli sanıyor. Deli değilim ben, kimse inanmıyor ama duvarlar birleşim yerlerinden el ele tutuşmuş etrafımda çemberi daraltarak dönüyor. Sıkışıp kaybolacağım sanıyorum ama olmuyor. Kaybolsam, yok olsam razıyım ama duvarlar sürekli yaklaşıp bana hiç kavuşmuyor. Keşke ezselerdi beni, bu gece ezilen sadece yüreğim oluyor. Balkona atıyorum kendimi çare değil. Ankara'nın her tepesi gibi manzarısı muazzam parkıma atıyorum kendimi ama manzaranın da elleri oluşuyor. Bugüne kadar hiç görmemiştim ama bugün binalar da el ele bana yürüyor. Dünya hepten birlik oluyor bugün, sen tek biz hepimiz diyor ama yenileceğimi bile bile girdiğim ilk savaş bu olmuyor.
Geceler mi uzadı, bu karanlık ne?
İnsan geçmiyor sanıyor saatler, geçmiyor da. Kırılıyorum dünyaya bi hayli, ne yüzle dönüyor hala. Dünya anneme benziyor, dünya çok zalim, dünya bana hiç acımıyor. Öylece dönüveriyor sırtını güneşe, zaten ışığı sönmüş hayatım daha da kararıyor. Dünyanın suçu mu karanlığım, benim suçum mu? Kimin suçlu kimin haklı olduğu hiçbir zaman bir şeyi değiştirmiyor. Haklı olsan da bazen olan sana oluyor. Haklı olmak hiçbir zaman mutlu olmakla eşdeğer olamıyor. Zalim dünya günü gece edip hazin sona beni daha hızlı yaklaştırıveriyor. Vakit çok göreceli, bunu bir fizikçiler bir de sevdiğinin ellere gitmesine günler kalanlar biliyor. Saatler geçmiyor demiş miydim? Saatler geçmiyor ama sayılı gün çabuk geçiyor.
Gönlümün bayramları, şenliği söndü.
Sönüveriyor yeşil, küçük bir çay bahçesinde beyaz masaların tepesinden sarkıtılan o minik ışıltılar. İnsan mutlu olduğunda cennet bahçesi sanıyor da işte, sönünce o lambalar, görmeyen gözlerle ilerlerken mutlu anılar, ortak tanıdıklar diye gördüğün her masaya çarpıyorsun. Kah düşüyorsun, kah bir sandalyenin sırtına tutunup dizlerinin üstünde ağlıyorsun. Bazen kırık anılarını yamaladığın iğneler batıyor sağına soluna, bazen bir çivi saplanıyor tam topuğuna. Görmeyen gözlerle ilerliyorsun yine, ortalık bi aydınlansa diyorsun, burası yine bayram yeri, yine cennet bahçesi burası. Senin kırgınlığını umursamayan dünya sana dar ettiği geceyi hemencecik bitirip sabaha kavuşturuyor. Umutlarından bir gün daha çaldı diye kızacakken aydınlanan etrafa bi bakıyorsun, ne cennet kalmış ne bahçesi. Ne gönlünün hatrı varmış sevdiğinde, ne içinde sana hissettiği sevginin coşkun şenliği. Almış koluna birini, başka bir bahçeye meyletmiş. Dünya suçsuz, patlayan lambalar suçsuz, cennet suçsuz, çay bahçesinin, yamaladığın kalbinin, batan iğnelerin, dizlerinin üstüne seni düşüren sandalyelerin hiçbir suçu yok. Senin de yok. Yok ama sen çekiyorsun, haklı olmak mutlu olmak değildir, artık daha iyi biliyorsun.
Deli gözlerin, gelir aklıma.
Keşke diyorsun gözleri gibi kapkapa olsa yine buralar, cennet sansam. Şu bahçenin kapısından çıkışına ben şahit olmasam. Dizlerinin üstüne çöküp vuruyorsun avuç içinle toprağa, "dur dünya, yükselmesin güneş daha fazla.". Durmuyor zalim dünya, ağladığın halde vurmaya devam eden annen gibi Âlâ. Durmuyor dünya, daha fazla bağırma. Hayal etme gözlerini, o gözler başkasını izliyor şimdi. Düşünme verdiği sözleri, düşünme giderken bile "Gözümü ilk açtığımda göreceğim yüz senin olacak bir gün, bunu bilerek gidiyorum." dediğini. Yalan söylemiş işte, insanlar bazen yalan söylerler. Sen de söylersin, ben de söylerim, o da söylermiş. Gözleri de yalan söylemiş. Ama kara gözleri memleketimdi, memleketi insana yalan söyler miymiş? Duvarların el ele tutuştuğu dünyada memkeket de yalan söyleyebilirmiş. Bir adamın gözleri memleketine benziyor diye, toprak  sevmeyi öğrenirmiş bazen insan. İnsan vatan sevmeyi bir adamdan öğrendiyse zaten o vatanı hiç sevmeseymiş. Bu sefer sen haksızmışsın bak Âlâ, senin memleket sevgin sadece onun kara gözlerine benziyor diyeymiş. Haklı da olsan haksız da olsan hep üzgün kaldığına göre bu dünyada gülmek belki de senin nasibin değilmiş.
Gülüşün, öpüşün, iç çekişin gelir.
Bazen insan öyle bir gülermiş ki bulaştırırmış çikolata yiyen çocuklar gibi eline, yüzüne ve etrafa. O çocuklar o halleriyle herkesi güldürürmüş de kendine, eve gidince kirlendi eli yüzü diye dayağı kendi yermiş. Bazen bir adam çıkar "sen bana gülmeyi öğrettin." dermiş ve sonra senin çikolata içinde kalmış ağzın yüzüne sırt çevirip başkasına gülüverirmiş. Olurmuş böyle şeyler, bazı adamlar, bilhassa gözleri cam gibi parlayıp toprak gibi sıcak ve derin olanlar, nankör olabilirmiş ama Âlâ senden kimse gülüşünü vermeni istememiş. "Vermeseydin." derlermiş insanlar. Aslında insanlar demezmiş de belki, sen kendine dermişsin işte. Bi elleri olan duvarlar bir de bizzat kendin, yine kendinin en büyük düşmanı değil misin?
Seni kimler aldı? kimler öpüyor seni?
Önemli mi peki? Sarışınmış, esmermiş, uzun ya da kısaymış, uysal ya da asiymiş, belki de çok çirkinmiş. Ne değişirmiş? Acım hafifler miymiş seni alan çirkinse, oh benden iyi değilmiş der miymişim? Yahut çirkinse ben daha iyiydim neden o diye kafayı yer miymişim? Yemezmişim, demezmişim hatta görmeye bile niyet etmezmişim. Çünkü ne kadar bakarsam bakayım onun ne gördüğünü göremezmişim. Neyi sevdiğini bilemezmişim. Belki omzunun hemen üstünde kalp şeklinde minik bir beni, belki sadece sağ yanağında olan bir gamzeyi. Gülerken çıkardığı sesi ya da dolgun dudakları. Belki de ince ama pespembe dudaklar ya da dümdüz güzel bacaklar. Hepsi olabilir, hiçbiri olmayabilir. Olmayan şeyleri görebilir, olanları görmezden gelebilir. Ben göremem o görür. Ben gidemem o gider. Ben devam edemem, o eder. Ben adım dahi atamam, o koşar. Ben yeniden sevemem, o sever. Ben sevmeye korkarım, o koynunda besler. Ben acısını çekerim, o çektiğimi bilmeden güler. Ben dünya dursun diye dua ederim, o da heyecanla nikah gününü bekler.
Çok uzun ve çok kısa, çok eğlenceli ve çok acıklı, çok sevilen ama nefret de edilen, vazgeçilemeyen ama illallah da ettiren, çok özlenen ama geri de dönülmek istenmeyen bu masal böyle biter.
3 notes · View notes
scarletskyme · 3 years
Text
Tatil Sonrası
Memleket yanıyor. Biliyorum. Gerçek anlamda. Kafamı rahatlatmak için iki tane içtim, şimdi oturdum yazıyorum. Biliyorum bu günler geçecek. Yazdıklarım kalacak çünkü. Yazım yanlışının da ağzına ettim az önce. Neyse. Tam sarhoş seslenmesi olacak bak birazdan.
Metin...
Çok başka birisin. Bambaşka hatta pek çok zaman. Sırtımda hak görünen yükleri üzerimden alıp, açılan boşluklarda kanat çıkartıyorsun. Bana yine " Ben bir şey yapmadım." diyorsun içinden, biliyorum. Yaptın sevgilim. Sandığından çok daha fazlasını üstelik. Görmediğim değeri, doğru düzgün gösterilmesini, aşkın nasıl tatlı gözden okunabileceğini ve arttıkça görüleceğini seninle anladım. İstediğim çok şey var. Yapmaya niyetliydim evvelden ama artık eskisi gibi değil. Tutku oraya da bulaştı. Bambaşka bir noktada arzuluyorum artık geleceği. İçimdeki tüm sesler bir ağızdan adını fısıldıyorken, önümdeki günleri hayal ediyorum. Senin omuzlarında geçecek geceleri. Mızıldanmalarıma ilaç olacak şefkatini. Yumuşak saçlarını kestikten sonra, uzun saç hiç sevmediğim halde sende aşık olduğum için muhtemelen "Aşkım, yine uzat n'olur?" deyişimi...
Seninle içmek çok güzel. Seninle sevişmek çok güzel. Seninle kadınlığımı keşfetmek çok güzel. Seninle her şey çok güzel. Seninle güzel olanların listesini düşünürken Mart'tan bu yana ne varsa yaşadıklarımı hatırlamak da çok güzel. Sen çok güzelsin. Birlikte attığımız her adımı aklımın içinde sevimli bir yaratık sever gibi okşuyorum. Ne varsa çektiğimiz, çevremize biriken şefkat dilencisi aciz varlıklar da dahil, hepsine yayıyorum bizden biraz. Öyle taşıyoruz çünkü. Taşıyoruz sevgilim.
Muhteşem ya.
Gerçekten.
4 notes · View notes
patini-ver · 3 years
Text
Çam ağacı hikayesi LUTFEN OKUYUN.;
ABD Türkiye’ye içerden bir oyun oynamışdı. 1951 yılında Türkiye margarinle tanışmıştır...
Marshal yardımlarıyla Ege ve Akdeniz bölgemizdeki milyonlarca zeytin ağacımız kökünden sökülerek gemilerle Avrupa’ya götürüldü. ABD bize bu ağaçların yerine milyonlarca kavak ve çam (çıra) fidanı verdi. Kavak ağacı memlekette alerjik hastalıklar başlattı. Çam ağacı ise bildiğimiz yağlı çıra idi. Dağlarımıza ovalarımıza her yere diktik. Hiçbir işe yaramayan bu ağaç, ülkemizin dağına bayırına dikilen saatli bomba oldular. Bu ağaçlar yandığı zaman kozalakları patlayıp yanar halde 200 metre uzağa fırlamakta ve oradaki çam ağaçlarını da tutuşturmaktadır.
Bugüne kadar kimi gördüysem herkese anlattım. ABD bizim gibi haini bol ülkelerin coğrafyasını çam (ÇIRA) ormanlarıyla dolduruyor, içimizdeki hainlerin de bir kibrit çakmasıyla 100 savaş uçağının verdiği zararı veriyorlar. Şimdi soruyorum size; devletimiz bu çam ağaçlarının yerine zeytin, ceviz, badem, incir, sakız ağacı dikse hem bu ağaçlar kolay kolay yanmaz, hem de köylümüze bir ek gelir olur. Halen çam dikiyoruz bıkıp usanmadan.
Çam ağaçları saatli bomba gibidir… Ne olur çam (çıra) dikmeyin bu güzel memlekete… Yanıyor bu Cennet gibi güzel coğrafya… Yapmayın!.. Çam dikmeyin!...”
 
İnanıyorum ki; sizler de yukarıdaki satırları okuyunca, Ülkemiz üzerinde oynanan bu kurnazca oyun karşısında benim gibi gerçekten çok üzüldünüz ve çıkan orman yangınlarının esas sebebinin de ne olduğunu anladınız.
 
Hadi gelin yazımızın sonunu, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün orman ile ilgili güzel sözleriyle bitirelim:
 
- "Ormansız bir yurt, vatan değildir."
Çam dikmeyin meyve ağacı dikin.
1 note · View note