Sevgili 2023 ben..
Mentally breakdown olduğum bir yıldın. Yılın ilk yarısında mobbingden başını kaldıramadın, boynunu büktüler diyelim. Ama dik durdun be! Her şeye rağmen bağıra bağıra tepkini gösterdin, adım attın utanmadın artık ezildiğini söylemekten. Yeniden başlamayı göze aldın, 0dan başlamayı. Bunun kararını verebilmek ve bu yolda ilerleyebilmek hiç kolay olmadı. Sonrasında hayat tokat gibi çarptı suratına. İlerleyemedin. Bir milim ilerlemediğin gibi kaldığın yerde duygusal yeme atakları geçirdin durdun. Her gün kendine söz verdin ama bir türlü olmadı. Olmadı be.. 5. Aylara geldiğinde ne kadar çukurda olduğunu fark ettin, kendine yabancılaştın. Ayakların yere basmaya başladı ve olduğun anı düşünmeye başladın. Büyük hedefler koyup altında ezilmedin, ufak ufak başladın. Defalarca ağladın, ağladın. Ağlamaktan yüzün gözün şişti. 7. Ayda ise hayatın tamamen değişti. Birisi ile tanıştın. Çok özel ve güzeldi. Öylesine değildi, yalnızlıktan değildi. Sevilmeyi istedin hem de çok. O kadar çok istedin ki sürekli kafanda onunla konuşup kavga ettin. 8. Ayda hep hayalin olan bir tatili yaptın! Tüm bunların yanı sıra seninle gurur duyuyorum çünkü herkese rağmen kilo vermeyi başardın. Kimsenin sana inanmasını beklemedin. İş konusunda planların tıkırında gitmedi, istediğin gibi yükselemedin ama tüm oyıncaklar senin olamaz! Daha iyisi olmak için seni tutan bir bağ kalmadı.
Gerçekleşen en büyük hayalim bedenim ve hayatıma birini almak oldu. Gerçekleşmesini istediğim bir hayalim ise yeni yılda kitap okumak, akademik olarak ilerlemek olacak. Bu yıl en üzüldüğüm an iş yerinde hakkımda bir söylenti çıkarıp sekreter ile beraber üzerime gelen bir kişi oldu. Ve kimse tutup bir cümle etmedi. Günlerce ağladım. O an o kadar yalnızdım ki. Bir diğeri de bir gece işler boka sarm��ştı. Ne yapacağımı bilemedim, daha yaşayamayacak gibi hissettim benim yüzümden olan şeylerden. Beni olduğum gbi seven bir kaç arkadaşım kaldı geriye. Sürekli bir anksiyetem var beni bırakacaklar, ayrı düşeceğiz diye korkuyorum. Onlar bir ömür yanımda olsun istiyorum. Telefon alışkanlığımı bırakmak istiyorum. Daha analog bir yaşam sürmek istiyorum.
2024ü kendim için özel hale getirmek için bir takım planlarım var demek istiyorum ama sürekli bir şeyler yapmak isteyip yapmıyorum. Kendimce öncelikli hedef belirledim ve kendime fazla yüklenmeden, kendimi severek yaşamak istiyorum. 2025 için buraya geldiğimde ve bu yazıyı okuduğumda kendimi kötü hissetmek istemiyorum. Her şeye rağmen kendimi sevmek istiyorum.
10 notes
·
View notes
2024 yılı konserleri, biletleri ve genel durum hakkında bir yazı.
Hepimizin malumu 2024 senesinde ülkemizde daha önce de konser vermiş birçok önemli Rock/Metal müzik grubunun etkinliği gerçekleşecek. Yaz aylarına kadar olan süreçte duyurulan diğer gruplar hariç “Scorpions” (açıklandığı saat biletler tükendi, ikinci gün planlandı. Bu etkinliğin biletleri de dakikalar içerisinde tükendi), “Megadeth” (aynı gün tükendi), “Judas Priest” konserleri açıklandı. Bu kadar büyük gruplar söz konusu olunca her zaman bilet bulma, bütçe ayarlama konusunda sıkıntılar yaşardık ama saatler hatta dakikalar içerisinde biletlerin tükenmesine pek alışık değiliz. Duyuru yapılması muhtemel başka gruplar için de birçok söylenti mevcut. Organizatörler gelen yoğun ilgiden şaşkın, dinleyiciler anında tükenen biletlerden dolayı sinirli. Grupların bu konuda bir görüşü var mı, soru işareti? Muhtemelen süreçle alakalı bir rahatsızlıkları yoktur. Bunlar kendilerini artık neredeyse yarım asırdır birçok farklı şekilde kanıtlamış gruplar. Geniş kalabalıklara hitap etmeye, “sold out” konserlere alışıklar, haklı olarak da konforlarına düşkünler. Yaşlılar (!), dolayısıyla da seyircide “bir daha göremeyiz kaygısı” var.
Hal böyleyken ortalıkta birçok asılsız ve yanlış bilgi dolaşmaya başladı. “Karaborsa”, “konserler neden statlarda yapılmıyor?”, “yabancılar”, hatta “kara para aklama” vs. gibi konu başlıkları türedi. Bunlara iki taraftan da yeterince fazla cevap verildi diye düşünüyorum. Ben de ucundan organizasyon işlerine girme eğiliminde olduğum için organizasyon tarafının yaşadığı zorlukları artık daha iyi şekilde algılayabiliyorum. Yılların dinleyicisi olduğum için de bu taraftaki öfkeyi hissedebiliyorum. Bu sebeple konuyla alakalı kendi fikirlerimi ve bundan sonra yapılabilecekleri not almak istedim. Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için bir tık fabrika ayarlarına dönüp özet geçmem lazım diye düşünüyorum. Kalıpların dışına çıkan bir alt kültürü anlatırken onu bir kalıbın içerisine almak, tanımlamaya çalışmak, tam ortasında olduğun bir şeyi tepeden görmek sıkıntılı durumlar fakat “biz” neyiz ya da neydik kısaca hatırlayalım…
Metal müzik 70’lerden günümüze her zaman isyanın, özgürlüğün, farklı yaşam tarzlarının ve kültürlerin sesi oldu. İnsanlar günlük yaşamlarındaki öfkelerini, hayal kırıklıklarını, yorgunluklarını bu müzikle aşmaya çalıştı, içindeki ve dışındaki canavarlarla, kem gözlülerle, garip bakışlarla, şeytanlarla, ejderhalarla bu müzikle savaştı. Metal müziği konuşurken asla standart bir müzik türü konuşması yapamazsınız. Bu müzik, bunu yapan insanlar ve dinleyen insanlar asla hafife alınmamalıdır. “Metalci” sadıktır. Dinlediği müziği geçici bir hevesle değil mezara girene kadar dinler. Dinlediği grubun albümünü sadece dinlemez, onun içerisinde yaşar. Sevdiği grubun sadece konserine gidip eğlenmez, orayı yıkar! “Metalci”, hayatla, düzenle, sistemle kavgası olandır. Toplum dayatmalarını, inanç baskılarını, kalıpları, tabuları ezer geçer. Buraya kadar yazdığım son derece eksik bilgileri ve tanımlamayı da ezer geçer! Bu dahil bütün genellemeler onun için yanlıştır!
Dünya değişiyor (Galadriel girer…). Metal müzik çıkmış olduğu köklerin dışına taşarak fakir, zengin, genç, yaşlı ayırt etmeden toplumun her kesiminden insana hitap etmeye başladı. Sanayi işçisi öfkesini “Slayer” dinleyerek attı, özel sektör çalışanı “Anthrax”la. Umutsuz genç “Katatonia” dinledi, Yeditepeli “Limp Bizkit”, Ahmet ucuz bira satan bir barda “Megadeth”le sarhoş oldu, Mehmet kiraladığı chaletde “Judas Priest” açtı. Artık konserlerin dolmasındaki neden sadece eski neslin yetiştirdiği yeni jenerasyon, nüfus artışı, yabancılar vs. değil, metal müziğin toplum içerisindeki başka sınıflar arasında da yayılmasıdır. Bunu özellikle son on sene içerisinde gözlemlemek mümkün. Dünya geneli için de benzer şeyler konuşabiliriz. Gerçekler er ya da geç ortaya çıkar. Metal müzik “gerçek müzik” icra edilen bir alandır ve insanların kulakları, beyinleri, kalpleri artık neyin ne olduğunu ayırt edebiliyor. Metal müzik popüler olduğu 80’lerden beri ilk defa bu kadar hızlı bir ivmeyle yükseliyor. Her şeyde olduğu gibi bunun da olumlu ve olumsuz sonuçları var…
2000’ler ortası yirmili yaşlardaki ben ve arkadaşlarım, yaz aylarında gerçekleşecek bir konser ya da festival açıklandığında heyecandan yerimizde duramazdık. (Tıpkı şimdiki gibi.) Ne zaman biletler çıkacak? Nerede satılacak? Para, hız, azim, irade… Okul dersler her şey unutulur, dertler bunlar olurdu. “Guns N' Roses”, “Judas Priest”, “Metallica”, “Rock’n Coke”, “Sonisphere” festivalleri, “Uni Rock”lar, “Rock the Nations”lar… Neler yaşadık neler… Bizim durum şükürler olsun iyiydi ama para öyle her yere (konsere, kasete, CD’ye, tişörte, oyuncağa vs.) harcanmaz kültüründen geldiğimiz için harçlıklarımız kısıtlı, ailelerimiz patron şirketlerinde çalışan insanlardı. Para biriktirilir, tabiki yetmez. Rica minnet aileden eşten dosttan borçlar alınır, sözler verilir, dertler anlatılır, dükkana ya da gişeye koşulur, o biletler bir şekilde alınırdı. Şimdi gerçekleşmesi mümkün olmayan festivaller vardı. Her zaman tek tek, her gruba ayrı para vermek yerine birçok grubun katıldığı festivallere belli bir ücret verip günler boyunca tıpkı ecnebiler gibi “Metal”e doyardık. Ülke çok iyi durumdaydı, her şey süperdi, aman şahane yaşardık diye bir iddiam yok ama hiçbir zaman bu kadar kötü durumda değildi derdim kesinlikle var… Şimdilerde yirmilerinde ki bir genç eğer ailesinin maddi imkanları çok iyi boyutlarda değilse, bu saydığımız bütün konserlere gidemez noktada. Konserler arasından seçim yapmak zorunda. Seçse de yetmeyecek, o konserin biletine yetişmesi lazım. Yetişse de yetmeyecek artık gerçek sıralar yok, sanal sıralarda internet hızları ve yazılımlar arasında bileti kaybolup gidecek. Standart alan dışında diğer kategorilerde bu konserlerde hızlı bir şekilde tükendi. Peace sells… But who’s buying? (Galadriel çıkar…)
Hayat zor. Artık ortalama bir genç metal müzik dinleyicisi daha fazla çalışmak zorunda, daha fazla kazanmak zorunda, daha fazla odaklanıp diğer dinleyici arkadaşlarının önüne geçmek zorunda. Sadece bunlar yetmez. Belki bu seneyi kurtardı. Seneye de işlerin yolunda gitmesi lazım. Krizlerden, salgınlardan, hayatın getirdiği değişkenlerden etkilenmeden parayı kazanmanın bir yolunu bulup önümüzdeki sene gerçekleşecek olan bilet yarışında yerini garantilemeli. Bu sayede eğer “Metallica” konserini kazanırsa dört sene sonunda yurtdışında “Wacken” festivaline kabul edilebilir ve geleceğin çok iyi bir metalcisi olarak ülkemizi en doğru şekilde temsil edebilir… Şakası bir yana biz bu “yarışa” aslında çok adapteyiz. İyi okullar, iyi meslekler, iyi paralar… Yarış, koş, donan, asla durma! Hayatımız boyunca bize bu empoze edilmeye çalışıldı, gerçekler acıydı. Biz bu müziği tam olarak bu tarz tatsızlıklardan kaçmak için dinlediğimizden, kendimizi “yarışın“ ortasında bulmak biraz can sıkıcı olmuyor değil.
Yurtdışı festivallerinde gözlemleme fırsatı bulduğum kadarıyla, oradaki yirmili yaş ve altındaki gençler metal müzik konserlerine katılmayı abileri, ablaları kadar tercih etmiyor. Genelde orta yaş ve üstü bir ekip görüyorsunuz festivallerde. Bunun çeşitli sebepleri olabilir. Çocuklar henüz daha ekonomik bağımsızlıklarını kazanmamış durumda, şehirden uzak festival alanlarında konaklama zorlukları çekiyorlar vs. Fakat onlar için önemli değil. Ne de olsa kaygısız bir şekilde birkaç sene sonra o festivallere katılabilecek, istediği grubu zorlanmayacağı fiyatlarla dinleyebilecek, isterse dünyanın başka yerlerindeki konser ve festivallere de katılabilecek, aramızdaki yerlerini alacaklardır. Bu onlar için sadece çok da zor olmayan bir tercih meselesi. Bugün olmazsa yarın. Yarın olmazsa seneye, aman canım… Zaten sürekli festival var, zaten gruplar sürekli buraları turluyor, zaten sürekli yeni ve iyi gruplar da çıkıyor. Vur asayı şenlendir…
Peki, neden, nasıl böyle oluyormuş? Müthiş ekonomik durumları, devasa kayıt stüdyoları, konser ve festival alanları, sektörleşmeleri, şirketleşmeleri, devletlerinin sanata olan destekleri, acayip iyi hayal güçleri ve coğrafi konumlarının müsaitliği sebebiyle icra edilen harika albümler ve çıkan gruplar sayesinde mi elin çocuğu bizimkilerden daha iyi şartlarda metal müziğe hakim olabiliyor? Kesinlikle evet, tabiki evet. Fakat bunların hepsi sonuçlar. Buraya gelinene kadar emin olun oralarda da yaşanan süreçler, ödenen bedeller var. Malesef huyumuzdur; gidişi yaşamadan sonuca ulaşmaya çalışmak. Bizim toplum olarak belki de iç özlemimizdir. Çok daha iyi yerlerde olmuştuk evet ama o noktalara tekrardan, hemen geri dönemeyiz. Yeni bedeller ödemek, belki baştan başlamak, bir şeyleri göze almak lazım. Ekonomiye ve sisteme lanet (evet lanet olsun bu ayrı bir konu…), organizatöre küfür, mekanlara şikayet, küslükler, yakarışlar… Bunlarla bir yere varacağımızı düşünmüyorum.
Metal müzik evrenseldir. “Müzik” evrenseldir ve fakat gözlemlediğim her ülke, her millet kendi grubuna, kendi insanına önem vermeyi asla ihmal etmiyor. Bu gelişimi birbirlerine sırt çevirerek, birisi diğerinin ayağına taş koyarak, “sen Abdülhamit’i savundunlar”la, sen Kadıköy, ben Taksim diyerek vs. yaşamamışlar. İstisnalar tabiki vardır fakat Avrupa, Asya, Güney Amerika, dünya… vatandaşları, ülkelerindeki metal müzik gruplarına sahip çıkıyor, yerli festivallerini el üstünde tutuyor, yeni çıkış yapan gruplarını destekliyor. Biz de bu konuda ne kadar başarılı olursak, ileride o kadar rahat ederiz diye düşünüyorum. Sürekli dışarıdan al, hiçbir şey üretme, sadece tüket felsefesi sayesinde zaten her konuda şu anki durumdayız. Şartlar ne olursa olsun üretmek, duyurmak lazım. Bu bizim elimizi kuvvetlendirir, başımızı yeniden dikleştirir. Dış basında ve buraya gelmeyi düşünen grupların ajanslarında dikkat çeker. Yerli grupları, festivallerimizi destekleyelim. Katılımı arttıralım. İnanın henüz benim bile bilmediğim gerçekten çok iyi metal müzik icra eden yerli gruplarımız var. Avrupa gruplarından yetenek, ruh ve istek anlamında hiçbir eksikleri yok, fazlaları var. Benim bu söylemim yeni bir şey değil. Yıllardır bunu bağıran büyüklerimiz oldu, devam da ediyorlar. Bunu bir noktada artık gerçekleştirmemiz gerektiği için “yine yeni yeniden” bahsediyorum.
Metal müziğe “hakim” olduk evet. “Bir daha gelmezler”, “ölürler”, “bak bu kaçmaz”, “ama ben hiç izlemedim ki” diyerek gidebildiğimiz ölçüde “oldschool” kafa metal müzik gruplarının konserlerine canımızı dişimize takıp gidiyoruz. Yine gidelim ama burayı da, kendi ülkemizi, gruplarını ve festivallerini de ihmal etmeyelim. İhmal ettiğimiz sürece çok sevdiğimiz, dinlemekten bıkmadığımız, gıpta ile baktığımız yabancı gruplar belki daha az belki daha sık üzerimize gelmeye devam edecek. Maliyetler artıyor, Alım gücü düşüyor, para el değiştiriyor. Gruplar gelecek, sadece şanslı bir azınlığın dinleme fırsatı bulabildiği etkinlikler yapacak. Gözden uzak gönülden ırak olur. Sevgili “metal” müziğimiz, isyanın sesi, başkaldırının son kalesi bize ihanet içerisindeymiş gibi hissetmeye başlanılacak. Onlara ulaşabildiğimiz tek yer olan albüm kapaklarına şüpheyle bakılacak, eski tatlar belki de alınamayacaktır. Kimse de bu konuda hiçbir şey yapamayacaktır. Senden başka hiç kimse, hiçbir şey yapamaz! Çok mu distopik geldi? Umarım öyledir. Bunlar hiç yaşanmasın, çok kötü, hiçbir zaman gerçekleşmeyecek senaryolar olarak kalsın, kimse konserleri Maçka parkından dinlemek zorunda kalmasın… Metal müzik, Metal müzik olarak kalsın.
Uzun lafın kısası son tahlilde bana sorarsanız eğer, iç piyasamızı yükseltelim. Dikkat çeken yerli festivallerimizi ve gruplarımızı tekrardan canlandıralım. Bunları yapmak, hemen seneye gerçekleşmesi muhtemel olan yabancı grupların konserlerinin biletlerini ucuzlatmaz ya da daha iyi şartlarda biletlerine, konserlerine ulaşmamızı sağlamaz ama en azından ilk etapta bize, “Türkiye çok güzel”, “seyirci harika”, “teşekkürler”, “lahmacun çok güzel”, “baybay” konuşmalarından başka bir şeyler katar. Değişimin başlangıcı olur. Türk metal müziğini, hepimiz için her anlamda ileriye taşır. Özlediğimiz stat konserlerinin gerçekleştirilmesi belki yeniden gündeme gelir. Havaalanlarını, geniş arazileri tekrardan “metal” ile buluşturur. Organizasyonların alternatifleri çoğalır. Önümüze bakalım. Biz, bize bakalım. Özümüze, kültürümüze sahip çıkalım, Teke’yi sevelim, metalle kalalım. Gözlerinizden öperim :)
3 notes
·
View notes
Ego Rock (Len Kagamine) Türkçe Çevirisi
Sana korkak kalbimde ihtiyacım var,
Dedi söylenti alkoloit
Benim takma adım internet kafatası,
Çarpık çalıyorum çalgımı
Boş konuşan güçsüz bir samuray
Pompalı tüfek kullanıyor
Bu trajik tarih ile beraber dans edelim mi?
Bak, ne saçma bir topluluk var orada?
Ha?
Benim kalbim kendi taşım
45 derece eğik bir saçmalık
Bilmem beklenilenleri ezip geçiyorum
Ve yarına elveda diyorum
Yalakalık yapanlar
Ve hasta eden havalar
Yargılayan bakışlar yağıyor
Bu gün de gözümü kapatmış gibi yapıyorum
Sana çocuksu zihnimde ihtiyacım var
Dedi alkoloit açığa
O çocuk da yeni bir akımın gösterisi
Saçılmış DKB ( Dissosyatif Kimlik Bozukluğu)
Hayatını ilerletemeyen bir samuray
Geleceğin yasını tutan bir şarkı söylüyor
Bu acımasız tarihle beraber söyleyelim
Bak, absürt bir topluluk var orada!
Taş gibi bir kalp ile yaşayalım
Yazın ortası kadar sıcak müzikle dolduralım
Doğru yöntemleri ezip geçip kendi cevaplarımı işaretleyim
Yarın yine böyle canlı gülelim
Kendini beğenmişlik alışkanlık oldu
Sanarsam ben ortama uymuyorum
Şarkı söyleyen bakışlar yağıyor
Bu gün de gözümü açmış gibi yapıyorum
Eğer benim görünmez duygularım sırf bozulabiliyor ise
Ben de onları görmezden gelirim
Atarım
Düşünüyorum ki hep kaybedeceğim
Eğer her şeyi kayıp ve kazanç saçmalığı diye düşünmeye devam edersem
Hemen sağduyularımı ezip geçiyorum
Ve geleceğe bay bay diyorum
Benim kalbim kendi taşım
45 derece eğik bir saçmalık
Bilmem beklenilenleri ezip geçiyorum
Ve yarına elveda diyorum
Yalakalık yapanlar
Ve hasta eden havalar
Yargılayan bakışlar yağıyor
Bu gün de gözümü kapatmış gibi yapıyorum
1, 2, 3, fuck you
2 notes
·
View notes