Tumgik
#türkçe çeviri
Tumblr media
"The Servant of Evil" Şarkısının 15. Yıldönümü anısına!
For the 15th Anniversary of "The Servant of Evil" song!
Is anyone know where i could get raw versions of Aku no kko comics? I would like to translate them later on.
36 notes · View notes
hickimseninincisi · 10 months
Text
:')
youtube
9 notes · View notes
mavidenizdebouldum · 6 months
Text
bir uyuşturucu gibi alıyorum seni, dilimde tadıyorum
ne düşündüğümü soruyorsun
ne düşündüğümü söyleyeceğim sana
sen ne düşünüyorsan onu düşünüyorum
unutacağım bir şey söyle bana
ve tekrar söylemen gerekebilir
bir arkadaş için yapacağın şeyler çılgınca
[nakarat]
git ve ağla, küçük kız
kimse senin gibi yapmıyor
senin için ne kadar önemli olduğunu biliyorum
babacık sorunları yaşadığını biliyorum
ve eğer benim küçük kızım olsaydın
yapabileceğim her şeyi yapardım
seninle kaçar ve saklanırdım
babacık sorunların olduğunu biliyorum, bende de var
yağmurda adını yazmayı denedim
ama yağmur hiç gelmedi
o yüzden güneşle yaptım
gölge
hep en kötü zamanlarda geliyor
ne düşündüğümü soruyorsun
ne düşündüğümü söyleyeceğim sana
sen ne düşünüyorsan onu düşünüyorum
unutacağım bir şey söyle bana
ve bana tekrar söylemen gerekebilir
bir arkadaş için yapacağın şeyler çılgınca
[nakarat]
git ve ağla, küçük kız
kimse senin gibi yapmıyor
senin için ne kadar önemli olduğunu biliyorum
babacık sorunları yaşadığını biliyorum
ve eğer benim küçük kızım olsaydın
yapabileceğim her şeyi yapardım
seninle kaçar ve saklanırdım
babacık sorunların olduğunu biliyorum, bende de var
durmadan gitmene izin vermeyi deniyorum
bilmen için ölürüm
ne aldığımı
ilk defa gittiğinde ağlamamıştım
ama şimdi ölmüş olman acıtıyor
bu sefer bilmem gerekiyor
babacığım nereye gitti?
ömrüm boyunca burda olmayacağım, yarım kayboldu
git ve ağla, küçük oğlan
babanın aynı şeyi yaptığını biliyorsun
annenin neler yaşadığını da biliyorsun
içinden çıkarman lazım, sadece içinden çıkar
[nakarat]
git ve ağla, küçük kız
kimse senin gibi yapmıyor
senin için ne kadar önemli olduğunu biliyorum
babacık sorunları yaşadığını biliyorum
ve eğer benim küçük kızım olsaydın
yapabileceğim her şeyi yapardım
seninle kaçar ve saklanırdım
babacık sorunların olduğunu biliyorum, bende de var
eğer benim küçük kızım olsaydın, yapabileceğim her şeyi yapardım
seninle kaçar ve saklanırdım
babacık sorunların olduğunu biliyorum ve bende de var
(şarkının Türkçe çevirisi)
4 notes · View notes
sweetsummerbird · 11 months
Text
Ego Rock (Len Kagamine) Türkçe Çevirisi
Sana korkak kalbimde ihtiyacım var,
Dedi söylenti alkoloit
Benim takma adım internet kafatası,
Çarpık çalıyorum çalgımı
Boş konuşan güçsüz bir samuray
Pompalı tüfek kullanıyor
Bu trajik tarih ile beraber dans edelim mi?
Bak, ne saçma bir topluluk var orada?
Ha?
Benim kalbim kendi taşım
45 derece eğik bir saçmalık
Bilmem beklenilenleri ezip geçiyorum
Ve yarına elveda diyorum
Yalakalık yapanlar
Ve hasta eden havalar
Yargılayan bakışlar yağıyor
Bu gün de gözümü kapatmış gibi yapıyorum
Sana çocuksu zihnimde ihtiyacım var
Dedi alkoloit açığa
O çocuk da yeni bir akımın gösterisi
Saçılmış DKB ( Dissosyatif Kimlik Bozukluğu)
Hayatını ilerletemeyen bir samuray
Geleceğin yasını tutan bir şarkı söylüyor
Bu acımasız tarihle beraber söyleyelim
Bak, absürt bir topluluk var orada!
Taş gibi bir kalp ile yaşayalım
Yazın ortası kadar sıcak müzikle dolduralım
Doğru yöntemleri ezip geçip kendi cevaplarımı işaretleyim
Yarın yine böyle canlı gülelim
Kendini beğenmişlik alışkanlık oldu
Sanarsam ben ortama uymuyorum
Şarkı söyleyen bakışlar yağıyor
Bu gün de gözümü açmış gibi yapıyorum
Eğer benim görünmez duygularım sırf bozulabiliyor ise
Ben de onları görmezden gelirim
Atarım
Düşünüyorum ki hep kaybedeceğim
Eğer her şeyi kayıp ve kazanç saçmalığı diye düşünmeye devam edersem
Hemen sağduyularımı ezip geçiyorum
Ve geleceğe bay bay diyorum
Benim kalbim kendi taşım
45 derece eğik bir saçmalık
Bilmem beklenilenleri ezip geçiyorum
Ve yarına elveda diyorum
Yalakalık yapanlar
Ve hasta eden havalar
Yargılayan bakışlar yağıyor
Bu gün de gözümü kapatmış gibi yapıyorum
1, 2, 3, fuck you
2 notes · View notes
fedyazai · 2 years
Text
Dedektiflik Ajansında Bir Gün - Part 1 Türkçe Çeviri
Tumblr media
“Kunikida, Silahlı Dedektif Ajansı nasıl kuruldu ya?”
Kafede oturan, Junichiro Tanizaki meraklı bir şekilde kafasını eğdi. Masanın diğer tarafında oturan uzun boylu adam zaten çatılmış olan kaşlarını daha da çatarak son derece ciddi bir şekilde cevap verdi, “Onu da mı bilmiyorsun?”
“Hayır, Bilmiyorum… üzgünüm.”
Gece vaktiydi. Kafenin arkasında yer alan dar masada iki adam karşılıklı oturuyordu. Masanın ortasında ikisi için susamlı dango ve houjicha (kavrulmuş yeşil çay) vardı. İki adamın da yüzleri gergindi. Onları gören bir yabancı istemsizce bir kez daha bakardı ancak onlar gece geç saatte yapılan bir toplantının ortasında olan Silahlı Dedektiflik Ajansı’ndan iki ajandı. İlginç bir şekilde eski tarzda dizayn edilmiş bu çayevi, Dedektif Ajansının da yer aldığı binanın giriş katında olan Uzumaki Kafeydi.
“Burada çalışıyorum ama başlangıcını bile bilmiyorum. Sen biliyor musun Kunikida?
“Tabii ki biliyorum.” Tanizaki’nin karşısında oturan Doppo Kunikida başıyla onayladı.
“Bileceğini biliyordum,” dedi Tanizaki gülümseyerek.
“Ama sadece bir fikrim var.”
“Bir fikir mi?”
“Evet, ama dolaylı olarak duydum. Ajans aşağı yukarı on yıl önce başkan tarafından kuruldu. Diyorlar ki, o vakitlerde bir olay olmuş ve sonrasında ajans kurulmuş.”
Tanizaki başını aşağı yukarı salladı. “Anlıyorum. Sen, ah… sadece bir fikir diyorsun?”
“Yani yalan söylemiyormuşum değil mi? Detaylar hakkında daha fazla bir bilgim yok. Bir kez daha sorabilme şansım olmadı. Neden başkana kendin sormuyorsun?
Tanizaki biraz panikledi. “B-ben mi? Olmaz. Ajansta hala önemsiz biriyim.”
“Rütbeyle alakası yok. Başkan bu tarz sırlar saklayacak biri değil.”
“Ama, yani, çok gergin olurum… Sinirlendiğinde başkanın gözlerini gördün mü? Demiri delebilir. Büyük ihtimalle küçük bir kızı bile ağlatabilir.”
“Doğru.” Kunikida başıyla onayladı. “Başkan bütün dövüş sanatlarında usta. Ajansı kurduğundan beri birçok kötülüğün ve kumpasın kökünü kazıdı. Diğerlerinden üstün biri. Bir tek bakışı küçük kızların gözlerinden kan fışkırarak ani bir şekilde ölmelerine sebebiyet verebilir. Ani bir şekilde.” Kunikida vurgulamak için tekrarladı.
“Kulağa lanet gibi geliyor.” Dedi Tanizaki.
“Ve işte bu yüzden o başkan. Peki neden ajansın kuruluşunu öğrenmek istedin? Hayır, demek istediğim- işverenin hakkında merakını tamamen anlıyorum ama neden şimdi?”
“Yani, aslında…” Tanizaki çayından bir yudum alırken konuşmaya başladı, ama belli ki çay hala çok sıcaktı. Dilini dışarı çıkarıp “Ah!” diye bağırdıktan sonra konuşmaya devam etti. “Çünkü Dazai bana sordu.”
“Dazai?” Kunikida’nın yüzündeki ifade hızlıca gerildi.
“Evet, o yüzden-”
“Dur orada. Bekle. Sakinleşmem için bana bir dakika ver.” Kunikida durması için Tanizaki’ye eliyle sinyal verdi. “Son zamanlarda onun adını duyduğumda karnıma stres sebepli ağrılar giriyor. Yakınlarda olduğunu hissettiğimde gözlerimde siyah-beyaz ışıklar belirmesine neden oluyor. Bu doğal bir tehlike uyarısı, bu yüzden rahatlamam için bana sadece birkaç saniye ver.”
“B-bu korkunç… Ama nasıl hissettiğini anlıyorum…” Tanizaki’nin yüz ifadesi saf bir acımaya döndü.
“Bu ajansta o iş yaramaz serseri Dazai’yi kontrol edebilen tek kişiyim. Tabii, onu kimse tam olarak kontrol edemez ama… başkan benden onu kontrol altında tutup yönlendirmemi istedi. Başka bir deyişle, başkan bana güveniyor, bu yüzden bu görevimi terk edem-“
Kunikida konuşmasını aniden kesti. Tavana baktı sonra da gözlerini ovdu. “Hımm…?” diye sorguladı. “Aniden ışık farklı gözüktü, sanki titriyor gibiydi…”
Tanizaki merakla ışıklara baktı ama en ufak bir tuhaflık yoktu.
“Burada ben giriyorum! ♪”
“Aaaaa!” Kunikida’nın sandalyesi sesli bir şekilde takırdadı.
Girişin yanında siyah dağınık saçlı uzun bir adam duruyordu. Sağ elinde karton çanta sallanırken haki renkli paltoya sarılmış sırık vücudunu kafenin girişine yaslamıştı.
Bu Osamu Dazai idi- diğer ikisi gibi Silahlı Dedektif Ajansı üyesiydi. “Ah, Kunikida’nın tatlı çığlıklarını duymaktan asla sıkılmıyorum. Ömrünün kısaldığını neredeyse gözlerimle görebiliyorum. Oh madam, her zamanki gibi siyah çay içeceğim.”
Orta yaşlı kafe sahibi kafasını arkadan uzattı. “Oh, Dazai!  Görüyorum ki her zamanki gibi yakışıklısın!” diye seslendi.
“O sizin güzelliğiniz madam!” Dazai iltifatı elini sallayarak cevapladı sonra da Kunikida’nın hemen yanına oturdu. Zaten daracık olan masa iyice dolmuştu.
“Dazai… Burada ne yapıyorsun?” Kunikida, yaralı bir hayvan, karşısındaki düşmanını tehdit edermişçesine hırıltıyla sordu.
“Ha? Tabii ki ömründen birkaç sene daha eksiltmek için geld-”
Kunikida, Dazai cümlesini bitiremeden elleriyle Dazai’nin boynunu kavradı ve onu sert bir şekilde salladı.
“Senin yüzünden daha ne kadar çile çekmem gerekiyor? Ne zaman… bitecek… bu çile…?!”
“Wa-ha-ha-ha!” Dazai sallanırken kıkırdadı.
“H-hadi ama, sakinleşin, siz ikiniz. Toplum içindeyiz.”
Tanizaki’nin gözleri huzursuzca mekânı kolaçan etti. Halbuki bu kafe dedektif ajansıyla aynı binadaydı. Dolayısıyla Dazai’nin egzantrik davranışları ve Kunikida’nın bağırışları hem kafe sahibi hem de müşteriler için yeni değildi. Herkes sanki okul bahçesinde kavga eden iki kardeşi izliyormuşçasına sıcak bakışlarla onları izliyordu.
Müşterilerin bakışlarını üzerinde hissedince Tanizaki kendini gülümsemek için zorladı. Başka çaresi yoktu. Kunikida, Dazai’yi sallamaya, Dazai de bundan zevk almaya devam ediyordu.
“Aşırı gevşeksin! Gece vakti buraya gelmeye nasıl cüret edersin! Bütün gün neredeydin?! Kesin birilerini rahatsız ediyordun. Arkanı kim toparlıyor, senin için kim özür diliyor sanıyorsun?!”
“Oh, belli ki se-”
“O cümleyi bitirmene hayatta izin vermem!”
Kunikida, Dazai’nin boynunu büktü ve hafif bir çıt sesi geldi. Dazai’nin yüz ifadesi sadece tek bir şekilde ifade edilebilirdi; saf mutluluk.
“Mm, neyse..” Tanizaki konuştu. “Ben de tam Kunikida’ya önceki konuşmamızdan bahsediyordum. Silahlı Dedektif Ajansının nasıl ortaya çıktığını sormuştun ya.”
“Ne?” Kunikida, Dazai’ye şüpheli bir bakış attı.
“Evet~.” Dazai bir taraftan boynunu eski haline getirirken çatırtı sesleri geldi. 
“Bugün öğlen Tanizaki’yle buluşmuştuk.”
“Nerede?”
“Barda.”
Saniyeler ilerledikçe aşamalı bir şekilde Kunikida’nın yüz ifadesi vücudu yavaşça zehirlenen bir hastanınkine döndü.
“Bugün işi astığında bir yerlerde içtiğini zaten tahmin etmiştim orası tamam. Öfkemi sonraya saklayacağım. Lakin Tanizaki, Senin barda ne işin vardı? Sen de işi astığını söyleme bana? Eminim ki on sekiz yaşındaki bir genç içmek için işi asmıyordur. Birçok araştırma ve veri, reşit olmayanların içki içmesinin negatif etkileri olduğunu gösteriyor ve içkinin testosteron salınımını etkilediği ortaya çıktı. Bunları göz önüne almasan bile eğer şimdi içmeye başlarsan beynin şununki gibi lapaya döner!” Kunikida sertçe yanında oturan Dazai’yi işaret etti.
“Bana Lapa Beyin diyebilirsin.” Dazai hızlıca kafasını aşağı indirdi ve eğilerek selam verdi.
“H-hayır yanlış anladın!” Tanizaki telaşla ellerini salladı. “İş için oradaydım. Bara gitmem söylendi, ben de gittim, orada Dazai’yle karşılaştım ve-”
“Evet~. İyi ki karşılaştık!”
“Ne…? Yani oraya iş için mi gittin? Ne hikmetse Dazai’nin de bulunduğu bara? …bunun bir rastlantı olduğuna inanmakta zorlanıyorum …bu demek oluyor ki Dazai onunla orada buluşmanı istedi. Hesabı ödemen için mi çağırdı? Ya da olay çıkardı da senden bir şey yapmanı istedi…?”
Kunikida kendini durdurdu. Yüzü bembeyaz kesildi ve öne doğru belden eğildi.
“S-sakın bana… tam tersi olduğunu söyleme? Daha başka sorunlar mı çıkardı? Olay bu mu?”
“Üzgünüm Kunikida.” Tanizaki bakışlarını mahcubiyetle yere indirdi.
“Şşş, çok önemli bir şey değildi. Özellikle yiyecek gibi bakacak kadar.” Dazai neşeyle yandan sırıttı. “Tek yaptığım içmek ve bardaki dostlarla birlikte eğlenmek, konuşmak, hikayelerini dinlemek ve eve gitmekti. Yemin ederim… Oh ve bir ara işe bomba karıştı falan.”
“…”
Sessizce oturduğu yerden Kunikida’nın vücudu yavaşça ileri geri sallanmaya başladı.
“…Kunikida?” Tanizaki endişeyle Kunikida’ya seslendi.
“Ben.. birkaç saniyeliğini bilincimi kaybetmişim,” Kunikida bütün kuvveti vücudunu terk etmişçesine başını kaldırırken konuştu. “Bomba..? Tanizaki, niye buluşmamızın başında bir şey söylemedin? Bombayı kim koydu? Şehir polisi herhangi bir şey yaptı mı? Askeri polisin bomba imha ekibi olaya müdahale etti mi? Bombaya ne oldu?”
“İşte burada!” Dazai karton çantayı pat diye masanın üstüne koydu.
“Aaaaaaaahhh!” Kunikida irkilerek geriye zıpladı, sandalyesiyle birlikte arkaya devrildi.
“Korkma. Gerçek gibi gözükse de sahte bir bomba.” Dazai omuz silkti. “Kısa keseceğim. Bu bomba anonim bir kişiden benim genelde takıldığım yere şahsıma gönderilmişti. Paketi açtım ve içinde bunu buldum. Tam açtığım sırada fünye yerinden çıktı. En ufak bir hareket patlamasına neden olabilirdi bu yüzden de şehir polisine ve dedektif ajansına gerektiği gibi haber verildi.”
“Bu yüzden oraya gönderildim,” dedi Tanizaki.
“Aklım almıyor, her seferinde… nasıl kendini bu tarz saçmalıklara sokmayı başarıyorsun?”
Kunikida’nın suratı zehirli bir mantar yemişçesine kederle buruşmuştu.
“Yaa, hadi ama, yalnızca sahte bir şey.”  Tam o sırada Dazai’nin sipariş verdiği çay masaya getirilmişti. Yudumlamadan önce Dazai sırıtarak çaya birkaç küp şeker attı. Hemen ardından konuştu “Bu bombanın içinde patlayıcı olmayan bir geri sayım sayacı olduğu ortaya çıktı. Sadece bir replika. Birileri benimle oyun oynamış. Her neyse zaten faille de konuştum, sıkıntı yok.”
“Tutuklandılar mı?
“Evet~. Bombayı açtığımda içinde ‘Gözlerin yalnızca ve yalnızca bana baksın.’ yazan bir kağıt parçası buldum. Meğerse, bu bir kadının bana saplantılı olduğunu söylemesinin kendine has ama ekstrem bir yoluymuş. Kim olabileceğine dair birkaç tahminim vardı, ben de onları faili bulana kadar tek tek aradım. İyi bir azar çektikten sonra ikimiz arasındaki şeyin yürümeyeceğine onu ikna ettim. Üstelik eğer her gün bomba göndermeye devam etseydi barda keyif çatamazdım.”
O anda, yüzünde tam anlamıyla bitmişliğin resmi olan Kunikida, Dazai’ye uzun uzun baktı.
“…Anlıyorum.”
Kısa bir cevaptı ama yüzündeki ifade esasen şöyle diyordu: “Senin gibi birinin neden kadınlar arasında bu kadar popüler olduğuna akıl sır erdiremiyorum.”
“Ve sonra olay yerine gelen polislerden biri bana gelip şöyle dedi ‘Silahlı Dedektif Ajansının şehri güvenli tutmak için uğraşları sayesinde biz de işimizi düzgünce yapabiliyoruz.’ ya da o tarz bir şey. Yani demek istediğim bu çok tuhaf değil mi?”
“Oh?” Kunikida’nın tek kaşı havaya kalktı. “Yani, bu iyi değil mi… gördüğün her kızla yarım yamalak flörtleşmen yüzünden polisin bomba ihbarı alması ama buna karşın seni tekmelememeyi seçmesi göz önüne alındığında şikayet edecek durumda olduğunu sanmıyorum. Bütün kadınlar için bir tehditsin!” Dazai’nin sandalyesine tekme atarken Kunikida bağırdı.
Tumblr media
“Ama kesinlikle iyi bir şey bu,” Tanizaki gergin bir gülümsemeyle konuştu. “Bir tarafım tatmin olsa da diğer tarafım şüpheye düştü. Demek istediğim, huzur içinde çalışabilmeleri için vatandaşları korumak polisin işi, değil mi? Bu da başkanın neden polis için faydalı olacak bir işletme kurduğu konusunda düşünmeme neden oldu.”
“Ve bu da bugün barda konuştuğumuz mesele.” Dazai bir gülümsemeyle ekledi.
“Anlıyorum.” Kunikida kollarını kavuşturdu. “Bu iş beraberinde tehlikeyi de getiriyor. Bir ajans kurmak öylesine gerçekleştirebileceğin bir şey değil. Ama malumunuz başkanımız insanlık ve adalet adamı. Bütün ülkeyi dolaşsan da onun kadar bu göreve layık birini bulamazsın. Ben ajansın kuruluşunun tanrının ilahi takdiri olduğuna inanıyorum.”
Kunikida çayından bir yudum aldı sonra da kaşlarını çatarak Dazai’ye yandan bir bakış attı.
“Dedektif Ajansı demişken,” Kunikida asidik bir tonla konuştu, “Bir şey hatırladım -Dazai, o çocuğa ne oldu?”
“Hangi çocuk?”
“Dün yanına aldığın evsiz çocuk,” bardağını masaya koyarken Kunikida cevapladı, “Ajansa almak istediğini söylemiştin. Ciddi miydin? Çünkü bu normal bir insanın yapacağı bir şey değil. Tek mesele yabancı olması da değil aynı zamanda çok tehlikeli bir yeteneği var ve etraftakilere vahşi bir tehlike oluşturmak için yaratılmış. Ve sen ajansın onu işe almasını mı istiyorsun?”
“Heh-heh-heh. Çok ciddiyim. Hatta bugün buraya o yüzden geldim. Ah, sabırsızlandım.”
“Oh, bunu duymuştum,” Tanizaki sandalyesinden ileri yaslandı. “Bu siz insan yiyen kaplanı yakalamaya çalışırken aslen sokak çocuğu olup yeteneği kaplana dönüşmek olan kişi hakkında değil mi? Böyle akıl almaz bir dosyayı, bir günden kısa sürede ve yetenek kullanıcısını olaysız bir şekilde yakalayarak çözebilmenize inanamıyorum. Boşuna ajansın en iyi ikilisi olarak tanınmıyorsunuz.”
“Oh, dur. Beni utandırıyorsun.”
“Biz bir ‘ikili’ değiliz.”
Dazai ve Kunikida aynı anda konuştu.
Oysa, meselenin aslı şuydu ki, söz konusu zor dosyalar olunca bunları çözmekte en yetenekli ikili onlardı ve Dazai’nin iki yıl önce ajansa katılmasından beri en zor davaları kırma rekoruyla övünülürlerdi. Onların kişiliklerini veya ne kadar anlaşamadıklarını bilmeyen üçüncü kişiler sıklıkla ne kadar mükemmel bir çift olduklarını düşünürdü. Cehalet mutluluktur.
“Ne olursa olsun..” Kunikida, Dazai’ye tersçe baktı. “Bu fikre karşıyım, ama bu konuda ciddiysen başkanla konuşman gerekiyor. Eğer onaylarsa bu konuda bir kelime daha etmem.”
“Çoktan konuştum,” Dazai gülümseyerek cevapladı. “Benden giriş sınavı hazırlamamı istedi.”
“Gerçekten mi? Sana izin verdiğini mi söylüyorsun?” Tanizaki sordu.
“Evet~. Tek bir sorun var…” Dazai baş parmağını derin bir düşünce içeresindeymişçesine dudağına götürdü. “Atsushi’ye giriş sınavı için ne yaptıracağımı planlamadım. Bu derece önemli bir konu hakkında tek başıma karar veremem. Değil mi, ortak?”
Dazai, cümlesini bitirdiği gibi Kunikida’ya muzip bir gülüş attı.
“Tabii ki.” Kunikida huysuz bir şekilde kollarını kavuşturdu. “Giriş sınavı çok önemli bir ritüel, kişinin ajansla olan uyumunu ve ruhunun doğruluğunu ölçen bir test. Dahası, bu yeni gelen kişi yerli halk için bir tehdit. Tek bir yanlış hareket,  ajansın illegal bir şekilde vahşi bir canavar barındırmakla suçlanmasına neden olabilir. Başkan izin verdiyse seninle tartışamam ama bu sınav hakkında her zamankinden daha dikkatli olmalıyız. Ortaya, götünden uydurduğun saçma salak bir fikir atmana izin veremem.”
“O zaman her şey tamam.” Dazai keyifle çayından kalanı kafasına dikerken cevapladı. “Hadi gidelim. Çoktan herkesi ajansın konferans salonuna çağırdım.”
“…Ne için?” Kunikida sıkılmış bir şekilde sordu.
“Söylediğin şeye başlamak için.” Dazai herkesin dikkatini çekmek için işaret parmağını uzattı ve sırıttı. “Patronun emirleri. Yeni üyemizin -yeni parlayan yıldızımızın- ajans için ne yapabileceğine karar vermek için herkesin fikrine ihtiyacımız var.”
Dazai derin bir nefes aldı ve açıkladı:
“İlk giriş sınavı provası başlasın!”
Silahlı Dedektiflik Ajansı yetenek kullanıcılarından oluşan özel bir kuruluştu. Ofiste müvekkillerin dosyalarını çözen dedektifler; bilgi toplamayla, müvekkille iletişimle ve muhasebeden sorumlu ofis çalışanları bulunmaktaydı. Belirli bir sayıda çalışan olmasa da genelde çalışanlar, başkan da dahil olmak üzere bir düzine kişiden oluşurdu.
Neredeyse bütün dedektiflerin yeteneği bulunmaktaydı.
Yetenek Kullanıcısı: Junichiro Tanizaki            Yeteneği: Nazlı Kar
Yetenek Kullanıcısı: Doppo Kunikida              Yeteneği: Yalnız Şair
Yetenek Kullanıcısı: Osamu Dazai                   Yeteneği: İnsanlığımı Yitirirken
Diğer üyeler de iş içerisinde kullandıkları kendine has yeteneklere sahipti. Gündüzleri; devlete bağlı polis -geceleri; yeraltı oluşumlarının kontrolü altında bulunan şehirde, Silahlı Dedektiflik Ajansı bu iki vakit arasında yer alan alacakaranlığı gözeten çeşitli yetenek kullanıcılarını barındıran bir kuruluştu.
Ajans on yıldan fazla bir süre önce, başkanın bir yetenek kullanıcısı ile tanışmasıyla kurulmuştu. Ama bu başka bir zamanın hikayesi.
Bu Silahlı Dedektiflik Ajansının yeni üyesi ve bu işe uygun olup olmadığını belirleyen giriş sınavını anlatan bir hikaye.
Atsushi Nakajima- işe kabulünden bir gece önce.
...
6 notes · View notes
elfblackrose · 2 years
Text
4 notes · View notes
elifinkalbi · 2 years
Text
🕊
Sen başından beri tam buradaydın..
🎵: Justin Timberlake - Mirrors
3 notes · View notes
yeniyazar · 9 months
Text
youtube
0 notes
alotranslate · 11 months
Text
0 notes
bungoustraydogs-tr · 10 months
Text
Bungou Stray Dogs: Dazai, Chuuya, 15 Yaş Manga 7. Bölüm
<Önceki bölüm
Sonraki Bölüm>
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
57 notes · View notes
Kötülüğün Uşağı'nın 14. Yıldönümü kutlu olsun.
"Yeniden görüşme" by Ichika.
Tumblr media Tumblr media
12 notes · View notes
bsd-wan · 6 months
Text
Bungou stray dogs manga 4. Cilt ek sayfa
Tumblr media Tumblr media
13 notes · View notes
ladyddnight · 4 months
Text
Çok huzurlu değil mi, yoksa bana öyle mi geliyor?
Isn't it very peaceful, or so it seems to me?
4 notes · View notes
sweetsummerbird · 10 months
Text
Ussewa [Ado] Türkçe çevirisi
Doğruluk nedir?
Salaklık nedir?
Gösteririm sana ne olduklarını!
Küçükken sınıf birincisiydim,
Fark etmeden büyüyüvermişim
Bir bıçak gibi girdi şu düşünce
Benim bir eksiğim var
Yeterince eğlenmiyorum
Bir eksiklik var
Bu birilerinin suçu olsa gerek
Sırf kafam karışık, o kadar
Öyle mi?
En yeni akımları anlamak,
İşe giderken borsayı kolaçan etmek,
Saf bir ruh ile bir firmaya katılmak,
Bunlar biz çalışanlardan beklenen apaçık kurallar
Ha?
Kapa- Kapa- Kapa çeneni!
Sandığından çok daha sağlıklıyım!
Belki de sen beni anlayamayacak kadar banalsın!
Bak ne kadar güzel uyum sağlıyorsun
şu boş melodilerine
Kapa- Kapa- Kapa çeneni!
Ben sorunlarımı farklı şekilde çözüyorum, bana yetiyor!
Ama ben aslında örnek bir bireyim
Yani kimseyi yumruklayamam, yok sağolun
Ya peki silahımı kafana dayasam
Çılgınca olmaz mıydı?! Duramıyorum!
Ölene kadar söylenip durmak
ruhumu çürütüyor
Bok gibi yoruldum.
Bardaklar boşalınca yeniden doldur,
Eti şişten çek ki daha kolay yensin,
Diğerlerinden önce siparişi ver,
Bunlar bizden beklenen minimum görgü kuralları
Ha?
Kapa- Kapa- Kapa çeneni!
Kapa şu kokuşmuş çeneni, bıktım usandım
Günümüzün protestocusu benim
Bıktım usandım
Senin banal parodilerinden
Suratına kocaman bir çarpı çiz
Kapa- Kapa- Kapa çeneni
(Kapa- Kapa- Kapa çeneni!)
Kapa- Kapa- Kapa çeneni!
Sözde dehanız benim işte!
Kapa- Kapa- Kapa çeneni!
Sandığından çok daha sağlıklıyım!
Belki de sen beni anlayamayacak kadar banalsın!
Ah ne de sıkıcı
Kaç kere senin şu anılarını dinlemek zorundayım?
Kapa- Kapa- Kapa çeneni
Biliyorum ben de o kadar önemli değilim, ama bana ne!
Hiç sorun yok!
1 note · View note
adl1bbed · 1 year
Text
Clear and Muddy Loss of Love - Bölüm 21: Çiçeği Arayan, caddenin ortasında etikleri çiğniyor
Ç/N: Saray sınavında ilk üç için belli unvanlar var: 状元 zhuang yuan - şampiyon | 榜眼 bang yan - kurul'un gözü | 探花 tan hua - flower seeker/ seeking flower (çiçeği arayan olarak çevireceğim). Birinci/ikinci/üçüncü diye yazmak yerine daha ilgi çekici olduğu için unvanlar ile geçecek.
Canlı kırmızı renk cübbe ve şampiyonun kepini takmakta olan Şampiyon, at bakıcısı tarafından yönlendirilen büyük ve uzun bir atı sürüyordu. İki eliyle dizginleri tutarken çenesini hafif kaldırıp dümdüz ileriye baktı, çevresinden gelen övgülerin ve imrenmelerin tadını çıkarıyordu.
"İşte da-ge! Benim da-ge'm Şampiyon!" diye bağırdı Lu Zhongxing, coşkuyla dolmuştu. İçi duygularla dolup taşar halde haykırmıştı.
Kurul'un Gözü, yirmilerine varmak üzere olan bir genç adamdı. Sokaktaki halktan insanları bir avucunu eliyle sararak selamlıyor, sıradan bir şekilde atını sürüyordu. Rahat bir tavırla biniyor ve parlak bir şekilde gülümsüyordu.
Nangong Jingnu aniden ablasının, elini sıktırdığını hissetti. Ve böylelikle, gözleriyle Nangong Shunu'nun baktığı yönü takip etti...
Fakat, iki kardeşin arasında boy farkı vardı ve Kurul'un Gözü, Çiçeği Arayan'a yakın duruyordu. Nangong Jingnu yanlış kişiyi görmüştü.
Qi Yan imparatorluk tarafından saray sınavının Çiçeği Arayan'ı seçilmişti. Şu anda, ne Lu Boyan kadar zarif ne de Gongyang Huai kadar özgür ve huzurluydu.
Bedeni gerilmişti. İki eliyle dizginleri kavrıyor ve bacakları atın karnına baskı uyguluyordu. İyi eğitilmiş bir imparatorluk atı bile Qi Yan'ın altında huzursuzlanmıştı; yüksek sesle kişnedi.
Qi Yan dehşet içinde nefesini tutarak atın boyuna sarıldı.
Kalabalıktan bir kahkaha dalgası yükseldi. Qi Yan'ın korkuyla solan yüzünde utancın izi belirmişti. Acı acı gülümseyerek yamulan kepini ittirirdi, fakat yaşadığı korku yüzünden yorgun düşmüş gibiydi. Atın boyuna sarılmış bir şekilde duruyor, yeniden dik oturmayı reddediyordu.
Nangong Jingnu tüm bunları görmüştü. Kaşlarını çatmaktan kendini alamadı: bu kişi jiejie'nin kalbindeki kişi miydi? Nangong Jingnu bunca zamandır o kişinin nasıl göründüğünü merak ediyordu, fakat bu gördüğü hiç de iç açıcı bir manzara değildi...
Döndü ve ablasına baktı. Nangong Shunu'nun narin yanakları pembeleşmişti ve bakışları bir ahmak gibi o kişiyi takip ediyordu.
Nangong Jingnu anında ablasının bu münzevi çobanla derin bir ilişkisi olduğu çıkarımını yaptı. Öyle olmasaydı, nasıl bir kez bile kaşlarını çatmazdı?
Geçit alayı çay bahçesini hızla geçti, ardından şehrin güneyine doğru yol aldı. Qi Yan'ın yol boyu 'kendini rezil ettiği' söylenebilirdi. Ya sırtında kıvrılıp atın boyununa sarılıyor, ya da sonunda kalkmayı başarsa bile titreyip sallanıyordu.
Gongyang Huai arkasına dönüp dönüp endişeyle arkadaşına bakıyordu.
Atın bakıcısı yıllardır başarılı imparatorluk sınavı adayları için atlarını yönlendirmişti. Daha önce hiç böylesine onursuz birini görmemişti ve bu onu ölçülemeyecek kadar germişti: bu Çiçeği Arayan'ın atından düşüp onun adına da leke süreceğinden korkuyordu.
Neyse ki, Şampiyon kulesine varmalarına az kalmıştı ve bu Çiçeği Arayan henüz atından düşmemişti.
İzleyen kalabalık son derece eğlenmişti. Qi Yan'ı takip ederken zaman zaman kahkahaları duyuluyordu. Muhafızların onlara birkaç kez bağırması bile etkisiz kalmıştı.
Qi Yan etrafındakilere soğuk gözlerle baktı. Ara sıra abartılı hareketlerde bulunuyordu, lakin kalbi buz kadar soğuktu.
Çimenli Ovaların prensinin ata binmeyi bilmeme imkanı var mıydı? Çiçeği Arayan unvanı ona bunu yapmaktan başka çare bırakmamıştı!
Maskeli kişi önceden Qi Yan'a şöyle demişti: Nangong Rang pis planlar kurmak ve halkın fikirlerini manipüle etmekte ustaydı. Saray sınavının ilk üç adayının içinde mutlaka mütevazı geçmişi olan bir talebe olacaktı.
Fakat, Şampiyon unvanı muhakkak aristokrat bir ailenin oğluna verilmeliydi. Maskeli kişi Qi Yan'ı uyarmıştı: ikinci sırayı alması bir sıkıntı yaratmazdı, fakat şanssızlık eseri üçüncü olursa, kendini rezil etmenin kesin bir yolunu bulmalıydı.
Önceki Hanedandan kalma yazılı olmayan bir kural vardı: saray sınavının ilk üç öğrencisinin yeteneklerini sıralamak gerçekten çok zordu, fakat Çiçeği Arayan unvanı mutlaka en alımlı olan adaya verilmeliydi.
Eğer meclisteki yüksek yetkililerden birinin evlenmeyi bekleyen bir kızı varsa, kesinlikle Çiçeği Arayan'ı damadı olarak alırdı.
Açıkça konuşmak gerekirse, bu gizli bir ödüldü. İmparatordan yetkililerine bir hediye. Majesteleri yüksek yetkililerin kızlarının kocası olması için güzel bir adamı seçerdi.
Qi Yan bir kadındı. Eğer evlenecek olursa yalnızca intikam için olan tüm umutlarını kaybetmekle kalmaz, bir felaketle karşılaşırdı!
At, Qi Yan'a telepatik yollarla bağlıydı; onun neden böyle davrandığını anlamamıştı, fakat kalbinin derinlerinde gizli sonsuz çaresizliği hissedebiliyordu. Huzursuz ve rahatsız olmuş gibi davranarak Qi Yan'a uyum sağlamıştı.
Geçit alayı Şampiyon kulesinin önünde durdu. Gongyang Huai atından inen ilk kişi oldu, ardından hızla Qi Yan'ın yanına geldi ve elini uzattı, "Tiezhu, iyi misin? İnmene yardım edeyim..."
Qi Yan berbat görünüyordu. Dengesiz bir şekilde atın sırtından indi, sonra geçmeyen korkusuyla, "Baishi'nin gülünç şeyler görmesine neden oldum. Bu benim ilk kez ata binişim," dedi.
Gongyang Huai teselli ederek Qi Yan'ın omzuna vurdu, ardından ikili yan yana tören kulesine giriş yaptı.
Şampiyon Lu Boyan yüzünde zafer ifadesiyle fırçayı hadımın elinden aldı. Göze çarpan bir nokta seçti, ardından dans eden fırça darbeleri ile bir şiir yazdı.
Fırçayı sonra Gongyang Huai aldı ve bir şiir yazdı. Fakat sıra Qi Yan'a geldiğinde, korkudan mı olduğu bilinmez; elleri titeyip sallanmaya başlamıştı. Çarpık karakterleriyle kısa bir söz yazdı.
Gongyang Huai Qi Yan'ın kulağına fısıldadı, "Tiezhu, kısa sözler böyle bir durum için uygun değil. Belki de silip başka bir şey yazmalısın."
Wei Krallığı'nda şiirler ciddi çalışmalar kabul edilirken, lirik şiirler ikinci plandaydı. Her ne kadar kısa sözler şık dursa da sadece eğlence için kullanılırlardı. Romantik yerlerde müzik ile eşleştirilip şarkı haline bile getirilebilirdi.
Qi Yan'a bir farkındalık doğdu. Gerginlik içinde hadıma baktı. O ise dillendirmese de, içinden küçümsemeyle dolu soğuk bir homurtu çıkarmıştı. Islak bir bezle Qi Yan'ın yazdığı kısa sözleri sildi.
Şimdi ilk üç aday banyo yapıp üstlerini değiştirmek için evlerine dönebilirdi. Bu akşam Chionglin ziyafetine katılmak için yeniden saraya geleceklerdi. İlk üç adayın performansları ve yazdıkları şiirler onları takip eden kayıt görevlisi tarafından derlenip ziyafetten sonra görevlendirilecekleri yerlere karar vermesi için İmparatora iletilecekti.
Gongyang Huai derin bir iç çekti, Qi Yan için üzülüyordu. Tiezhu'nun bu performansla başkentte kalması zordu. Belki de düşük rütbeli bir yetkili olarak bir yerlere gönderilirdi... Hem de bu karakter ve yetenekle, gerçekten çok yazıktı.
Nangong Rang üç adayın kaydedilen tüm kelimeleri ve davranışlarını okudu. Başta kaşları çatıldı, fakat sonra gülümsemeye başladı.
Bu saray sınavından geçen toplamda seksen talebe vardı. Bu insanların tamamının bu akşam Chionglin ziyafetine katılması gerekiyordu.
Qi Yan öğleden sonra ilerleyen vakitlerde saraya giriş yaptı. Fakat o ikincil salonda beklerken, yanından ani bir ses duydu, "Ah, bu 'sansasyonel' çiçeği arayan genç değil mi?"
Qi Yan döndüğünde tanıdık bir yüzle karşılaştı — Cha vilayetinin Jieyuan'ı: Liu Yimei.
Birbirlerini önceden Xie An'ın düzenlediği ziyafette görmüşlerdi, fakat içme oyunu yüzünden biraz tartışma yaşamışlardı. Liu Yimei'nin yanında duran kişi ise saray sınavının Şampiyonu, Komutanlık mülkünün meşru büyük oğlu: Lu Boyan'dı.
Liu Yimei bu sınavda altmış sekizinci olmuştu, çok daha düşük bir sıraydı. Yetkili pozisyonları için kısıtlı sayıda yer olduğundan, her imparatorluk talebesi anında göreve atanamıyordu.
Genellikle; Şampiyon, Kurulun Gözü ve Çiçeği Arayan başkentte kalırdı. Orta sıralarda yer alanlara ise o anki duruma göre karar verilirdi, fakat çoğunluğu yetkili olurdu.
Liu Yimei'nin sırası sonlara yakın olduğundan, çok da şanslı bir durumda olduğu söylenemezdi. Bu insanlar, imparatorluk talebesi sıfatıyla başkentte kalır ve birer 'shihe' olurlardı. 'Shihe', Chionglin ziyafeti sırasında seçilmemiş ve başkentte bir yetkili pozisyonu için bekleyen insanları kastederdi.
Shihe olmak genellikle üç yıl sürerdi. Eğer bir dahaki başkent sınavına kadar atanamazlarsa, memleketlerine dönmek zorundalardı. Talihsizlik eseri imparatorluk sınavı programdakinden erken yapılırsa, shihe olma süresi daha da kısalırdı.
Bu shiheler, zamanlarını başkentin çeşitli bölgelerinde gezinerek değerlendirmeliydi. Bir dahaki imparatorluk sınavına kadar bir pozisyon kapmak adına, deneyim ve yeteneklerini onları önerecek gücü bulunduran yetkililere kanıtlamalılardı.
Nesiller boyu yetenekle dolu olmasına rağmen maddi durumu kötü, sosyalleşmede kötü ve başka sebepleri olan birçok imparatorluk talebesinin, memleketine dönüp bir muallim olmaktan başka şansı olmamıştı.
Liu Yimei bir çıkmazda olduğunun farkındaydı. Nasıl yaptı bilinmez; Komutanlık mülkünün meşru büyük oğlu Lu Boyan'a kancayı takmayı başarmıştı.
Bir kitap, önceki Hanedandan beri yazılmaya devam ediyordu. Meclis tarafından derlenmiş ve 'Üç Birincilik Kayıtları' adı verilmişti. Geçmişten bugüne vilayet sınavında, başkent sınavında ve saray sınavında birinci olmuş talebelerin hayat hikayelerini kayıt altına alıyordu.
Lu Boyan vilayet sınavında ve saray sınavında birinci olmuştu, fakat başkent sınavında Qi Yan onu tahtından indirerek ikinci sıraya itmişti. Tarih boyu hatırlanma şansını kaybetmişti...
Sesi duyan birçok kişi, bakışlarını Qi Yan'ın olduğu yöne çevirdi.
Lu Boyan'ın ses etmeden izlediğini gördüğünde, Liu Yimei daha da yüzsüzleşti, "Çiçeği Arayan gencin bugün geçit töreninde kendini oldukça rezil ettiğini duydum? Fakir bir geçmişi olan talebeler için gerçek bir utanç kaynağı."
Qi Yan'ın bakışları ciddileşti. Kendisine küçümseyerek bakmakta olan Lu Boyan'a bir bakış attı.
Geçmişte Çimenli Ovalar'ın istilasını komuta eden, bu kişinin babasıydı!
Qi Yan zorla içindeki nefreti bastırdı. Ellerini birleştirerek eğildi, ardından Liu Yimei'ye şöyle dedi, "Bu kimse fakir bir aileden geliyor ve daha önce hiç ata binmedi. Bu kardeş lütfen biraz anlayış göstersin."
Liu Yimei Qi Yan'ın bu sakin 'tevazusu' ile  eğlenmek üzereydi ki, Qi Yan uygun bir tonda konuşmasına devam etti, "Lakin, şu an imparatorluk sarayının içerisindesin. Büyük salonda gürültü çıkarmak da zarif bir davranış sayılmaz. Acaba bu, saray kurallarını ihlâl ediyor mudur?"
Liu Yimei bir anlığına donakaldı, ardından göğsü şiddetle inip kalkmaya başladı. Parmağını birkaç kez Qi Yan'a doğrulttu, fakat hiçbir şey diyemedi.
Lu Boyan Qi Yan'a doğru gelen Gongyang Huai'yi fark etti, bu yüzden uygun zamanda söze girdi, "Kardeş Liu, hadi gidelim artık."
Liu Yimei dalkavuk bir tavırla, "Doğru, lütfen buyurun, Kardeş Lu," diyerek karşılık verdi.
Lu Boyan 'kültürlü ve soylu hareket' ile oradan uzaklaştı. Qi Yan'ın yanından geçerken çenesini hafifçe kaldırdı, bir aristokratın yüceliğini gösteriyordu.
Liu Yimei ise Qi Yan'ın yanından geçerken bilerek ona çarptı, ardından dişlerinin arasından hırladı, "Seni ucube gözlü, sadece bekle ve gör."
Gongyang Huai 'ucube gözlü' lafını duyduğunda öfkelenmişti, "Ne dedin sen?"
Liu Yimei hafiften afalladı, önceden Kurul'un Gözü'nün kim olduğunu duymuştu. Birkaç kelime kekeledi, ardından Lu Boyan'ı takip ederek oradan ayrıldı.
Qi Yan Gongyang Huai'nin kolundan tutup engelledi, "Baishi, boş ver gitsin."
"Kim bu? Nasıl birini çekinmeden hassas noktasından yaralayabilir? Bu kabul edilemez bir şey!"
"Cha vilayetinin Jieyuan'ı. Daha önce karşılaşmıştık, bırak gitsin."
"Hıh, Cha vilayetinin Jieyuan'ı olsa ne gezer? İlk üçe girebildi mi?"
Qi Yan gülümseyerek karşılık verdi, "Baishi, az önce başkalarının kusurlarını açığa çıkarmamamız gerektiğini söylemedin mi? Tabii eğer kendi dediğinle çelişmek istemiyorsan?"
Gongyang Huai parlak bir şekilde gülümsedi, "Tiezhu'nun öğretileri doğru. Hadi şuraya geçelim, sana verecek güzel haberlerim var."
İkisi bir köşeye geldiler. Gongyang Huai çevrelerindekileri süzdü, ardından fısıltılı bir sesle, "Tiezhu, gerçekte talihsizlik gibi görünen bir lütuf elde etmişsin," dedi.
"Ne demek istiyorsun?"
"Ai, bugün geçit törenindeki performansın ortalamanın altındaydı, bu sebeple başka bir yere gönderileceğinden endişelendim. Bu yüzden babamın yanına gidip senin adına birkaç iyi laf etmesini veya Kraliyet Ailesi Bakanlığında işe alınmanın bir yolunu düşünmesini istedim. Fakat babam bugünkü performansını duyduğunda, senin aslında talihsiz gibi görünen bir lütuf elde ettiğini söyledi."
Qi Yan'ın hâlâ kafası karışık durduğunu gördüğünde, Gongyang Huai keyifle açıkladı, "Başkentin yüksek seviye yetkililerinin Çiçeği Arayan'ları damatları olarak almayı veya evlatlık edinmeyi sevdiklerini biliyor musun?"
Qi Yan'ın kalbi tekledi. Başını iki yana salladı.
"Babam dedi ki: ilk üçe giren adaylar genelde başkentte kalır, fakat sen geçit törenindeki berbat performansının getireceği o kaderden kaçınabilirsin. O yüksek seviye yetkililerin tümü itibarlarına önem veriyor sonuçta. Bunun talihsizlikten gelen bir lütuf olduğunu düşünmüyor musun?"
Qi Yan gülümsemeye başladı, ama göğsü sıkışıyordu.
Eğer Gongyang Huai'nin babası bile hamlelerinde bir şeyler sezebiliyorsa, fazlasıyla dikkatli olan Nangong Rang da onun kendini örtbas etme çabalarını şüphe uyandırıcı bulur muydu?
Ç/N: Şimdi çeviriyi ücretsiz okusak da, yazarımız Please Don't Laugh'ın bu romanı ücretsiz okumaya açık yazmadığını hatırlatmak adına, yazar notunu koyuyorum. Çince bilmesek de jjwxc üzerinden onu desteklememiz doğru olur.
Yazarın notu: 
İşte bugünün bölümü. Üç bölüm uzunluğundaki, 5100 kelimelik bölüm yarın öğlen 12 civarında yüklenecek, lütfen herkes desteğini göstersin.
Biraz bu romanı rafa yerleştirmek hakkındaki düşüncelerimden bahsedeceğim. Bu yazdığım dördüncü roman ve hakkındaki fikirlerimi dördüncü kez belirtişim.
Şu anda evde tam zamanlı yazarlık yapıyorum, yani herkesin desteği ile eşlik edişine ihtiyacım var.
Her bölüm yaklaşık 1700 kelimelik, ne kadar para gerektireceğinden emin değilim ama genel olarak 10 senti geçmese gerek.
Roman içinse, eğer 200 bölüm olursa on ila yirmi dolar arası olmalı, bu da bir kase erişte ile bir şişe sodaya tekabül ediyor.
Ayrıca, muhtemelen birkaç ay boyunca uğraş vermem gerekecek. Yazım tarzım mükemmel değil, sizlere olağanüstü bir okuma deneyimi yaşatamam. Beni seven her okura geri ödeme yapmak için tek yapabileceğim bütün kelimeleri düzgünce yazmak ve en sonuna kadar günlük bölüm yayınlamak.
Baihe ufak bir topluluk, sektördeki trafik genel olarak diğer türlerden çok daha az. Lütfen herkes orijinal versiyonu desteklesin, teşekkürler millet.
— Please Don't Laugh, 13/01/2019
İngilizce çevirmenimiz melts'in notu: Buradan itibaren VIP bölümler başlıyor! Bu, henüz almadıysanız eğer jjwxc üzerinden romanın Çince aslını satın almanız için bir hatırlatma. Romanın tamamı cepten $5.48 tutuyor. 
Romanın Çincesine ait sayfa: link
JJWXC kullanma rehberi: link
7 notes · View notes
goklerdeyasayandeli · 9 months
Text
Oyun ve çeviriler hakkında bir sorum olacak. Bilen ya da yönlendirebilecekler olursa sevinirim.
Arkadaşlar merhaba ben bir süredir çeviri yapıyorum ve üç beş kuruş bir şey kazanmak istiyorum fakat bunun için referansa ihtiyacım var ve Youtube videolarımdan daha ciddi bir referansa sahip olmak istiyorum. Bu mevzular nasıl yürüyor bilmiyorum fakat ben bazı oyunlara Türkçe yama yapılırken katkı sağlamak istiyorum. Programlama (?) konusunu anlamam ama bana verilen bir metni çevirebilirim. Gönüllü olacağı için minik şeylerle başlamayı düşündüm mesela ekteki oyun gibi. (Zodiacats) Bana bu konuda yol gösterecek biri varsa çok mutlu olurum. Not: Bu oyun sadece örnekti aklımdaki başka oyunları toplayıp rbye ekleyeceğim. Ayrıca oyun olmak zorunda değil ama ilk etapta para almayacağım, gönüllü yapacağım için eğlence sektörüyle ilgili olması tercihim olur.
Tumblr media Tumblr media
2 notes · View notes