Tumgik
#tıngır mıngır
yantekerlek · 4 months
Text
Tumblr media
14 notes · View notes
sillagen · 7 months
Text
Artık burdan yavaş yavaş uzaklaşıyor ben annemin beşiğinde tıngır mıngır sallanırken uzaklığına gittiğimi gördükçe içim sevinçli oluyor.
21 notes · View notes
delitay · 7 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Tumblr media Tumblr media
"Hayat gezmektir" diye koyulursun yola. O köy senin bu köy benim, tıngır mıngır gidersin uzaklara geride bir sürü güzellikler bırakırsın. İleride bekleyen yeni güzelliklere koşarsın...
🌲🌳⛰️🍁🍂🚗
20 notes · View notes
etheromanie · 8 months
Text
"bir demet nergis al kendine. ne olur böyle yapma. kendine kıyma.
biliyorum senin için yanıyor. onlarla aynı dili konuşmadığını zannettiğin bir kalabalığın ortasında, âcizliğinden muzdarip, gittikçe içine kapanıyorsun. her şeyden uzaklaşıyorsun.
tamam. yorgunsun. allah şahit, bilenler şahit, çok yorgunsun. yaşanmakta olan bütün acılar gibi yaşanmış ve yaşanacak olan bütün acıların da kalbinin üzerine çöreklendiğini zannetmekten yorgunsun. böyle bir yükü bu kalp taşımaz, biliyorsun. ben de biliyorum. ama, kaldır bu acıları benim kalbimin üzerinden rabbim, diye bir dua da etmiyorsun. 'saf ahenge biçilen bunca bedelin çok fazla olduğunu' düşünmene ramak kalmış. 'giriş biletini üstün saygıyla iade etmek' noktasında tereddütlü, ivan gibi, bütün sorumluluğu kendi üzerine alıyorsun.
burası dünya. cennet değil, unutma. çekilme kabuğuna. adım at. denize at. hâlik'in var senin. haddini aşma. zıddına inkılâb etmekten kork. baba karamazov'luğu bütün insanlara mâl etme. unutma, alyoşa da insan, ivan'ın düştüğü yerden kalkan mitya da.
bahçendeki ağaçların sarsıldığını fark et önce. deniz, kıyıları dövmeye başlamış çoktan. yağmurun damlaları camlarda kristal. yer ile göklerin yaklaştığı kadar gece ile gündüz de birbirine yaklaşmış. şeb-i yeldâ. kaldırımlarda sarı ışık topları, başında rüzgârların en fazla hatırlatanı. renginden, kokusundan, sisinden, buğusundan kar sesini hatırla. bir kerecik ne olur kendi korunağından, sıcağından utanma. üzerine atılan çizgili battaniyenin, ocağında yanan ateşin hesabını yapma. acının kavramı kadar yakıcılığını da bütünüyle sırtlanma. çetele çıkarma. herkesin yerine yanmaya kalkışma. hani, 'siyahlık şöyle dursun, haddinden fazla beyazlık bile hoşa gitmez', diyor ya şirazlı sadi. uy öğüde, küstahlaşma. acı biraz. esirge kendini. bağışla. telef olup gideceksin yoksa.
bir demet nergis al kendine. dolmuşa bin. önceden hazır ettiğin 125 kuruşu tutuştur şoförün eline. bak, bu keskin soğukta bile ter damlacıkları. sonra bir grup genç doluşsun içeri. kızlı erkekli, hengâmeli şamatalı. nasıl böyle tasasız olabildiklerine şaşma. yol boyunca biri diğerlerine ellerini kollarını sağa sola çarpa çarpa, incir çekirdeğini doldurmayan bir sürü şey anlatsın. zayıf sözcüklere yüklenmiş gürültülü cümleler kullansın. kızma. katıl sohbetlerine. bir cümle de sen sal orta yere. üniversite öğrencisi değillermiş. eziklermiş bu yüzden söylemeseler de. dershaneye de gitmiyorlarmış. o defteri ebediyen kapatmışlarmış. sonra içlerinden biri senin kucağındaki demetten bir sap nergis istesin, tek dal, diye üstelesin. kız arkadaşına verecekmiş. ver. versin. bir şeyin eksik kaldığını fark etmedin mi? ikinci nergis dalını da sen çıkar usulca. bu da kendi arkadaşına versin. kızlardan biri geri dönsün neşeyle. nereden geliyor bu nergisler, desin. benden, de. ben nergis devrimdeyim. gül devrimi, lâle devrimi çoktan geçtim.
aynı durakta inin. elindeki çantaları taşımaya kalkışsınlar. reddet. onlara, yürümeye çalışan bir anneyi işaret et. gencecik, güzelcecik. kucağında çocuğu. kollarında torbalar, çantalar. biraz hava almak için dışarı çıkmış. bir işe yaramamış. belli ki yükü ağırlaştıkça ağırlaşmış. annenin tükenmesi. tam da o menzilde. onu işaret et. onun yüklerini taşıyın, de. taşısınlar. müteşekkir kal.
sonra hatırla. yıllar önce hani, yine böyle bir kuyuya düşmüştün de sen. insanlara güvenini kaybetmiş, birinde hepsini mahkûm etmiş. bir bebek arabasını ite ite bir köprüden geçiyordun. birden arabanın ön sağ tekerleği yerinden çıkıp tıngır mıngır yuvarlanmıştı da köprünün korkuluklarına dizilmiş şamatalı gençlerden biri yerinden fırlamıştı. tekerleği kapmış, bebek arabasının önünde diz çökerek yerine takmıştı. o zaman insanların birinde tümünü affetmiş değil miydin?
bir göz gezdir bakalım. bir avuç fındık verenin, tahta sandığın üzerinde bir cenin uykusuna aktığında senin de başının altına bir yastık koyanın. vardır mutlaka. o rüyayı görmeyi unutma.
bir demet nergis al kendine. ne olur böyle yapma. kendine kıyma."
17 notes · View notes
Tumblr media Tumblr media
Eveeet bayram.
Köyde hâlâ çocuk kategorisinde sayıp bana baston şeker ve lolipop ayrılsa da bu bayram artık çalışmaya başladığım için harçlık almayıp harçlık verdiğim bir bayram oldu, inanılmaz dndndndnjd Elimi öpmeye kalkarken bana teyze diyen bir minnoş ve oğlum ben 45+ hissetsem de kimlik yaşım 25, daha gencim ben aloooo. Çıtır değilim ve halledemiyorum ama olsun.
Çok şükür hayatımın ilk fitre zekatını da vermiş bulundum. Bu da inanılmaz. Daha da inanılmazı bu bayram ilk kez kendi adıma kurban kesebilecek olmak sanırım. Bu kadar büyümeyi beklemiyordum arkadaşlar.
Tabi şu an yaptığıma da çalışmak denilebilirse. Zira bir aydır evde yatıyorum ve hayatımda hiçbir şeye karar verememe durumum devam ediyor. İşin kötüsü benim max 4 ay süreceğini düşündüğüm bu durumun sonrasında tekrar atel ve bilekliklerle devam edeceğini öğrenmiş olmak. :’) Artık ben istifa etmeye karar vermesem de bana istifa ettirmeye karar verirler mi Allah Kerim.
Tumblr media Tumblr media
Küpelerine aşık olduğum sabişkuşumun bir gün okuma yazma öğrendiğine de şahit olur muyum, bilinmez fakat scooterını yediğim vefalı bebişim bu bayram da abisine kavuşmuş. Bu bayramda da güzel bir selfielerini gördük.
Ergenuslarımı da o tatlış ailelerini de çok özlediğimi hissettim ve onlardan gelen iyi haberlerle yine bayramımız bayram oldu. Bir aycık da olsa kendimi ne çok ait hissetmiştim o servise, minnoşlarıma. O güzel kalpleri tarafından hâlâ unutulmamış olmak ne büyük bir nimet.
Tumblr media
Ve gökyüzü bazen ciğerime doluyor dedikleri… Her gelenle her arayanla her gittiğimle konuştukça aslında bana çok basit gibi gelen şu yaşadığımın gerçekten verilmiş bir sadakanız varmışa bağlanmasıyla gelen bunaltılar ve kendimi derin bir nefes alırken bulduğum bu balkon. Islak yolda frene basarken kalbime dolan birtakım korkular. Sonra gördüğüm birkaç fotoğraf, birkaç şükür yazısıyla yüzüme yayılan buruk bir tebessüm…
Böyle ayvanın altında çimlere uzanıp Leyloş’la gökyüzüne bakarken bu huzurun hayatımı terk etmemesini dilediğim zamanlar geliyor aklıma. Bulutların tıngır mıngır geçip gidişi, güneşin yüzümü sıcacık yapışı -güneş kremi sürdün mü diye bağırdığınızı duyar gibiyim shskdjdjdj- , böyle arada bir içimizi de dışımızı da serinleten o esintiler, esintiyle dalgalanan saçlarımızla oynayan Leyloş.
İçimden geçeni yapıyorum onları kaçırmadan. Gençliğime de mahcup olmak istemiyorum. Bir yolum olsun istiyorum, yürüyeyim. Henüz bulamıyorum. :’)
Eveeet, bayram.
26 notes · View notes
aykoza · 7 days
Text
hayat böyle tıngır mıngır bi şey mi oluzak yoksa?!?!
5 notes · View notes
deniz-ce · 10 months
Text
Bir yokmuş bir yokmuş
Evvel zaman dışında
Kalbur saman altında
Pireler her şeye maydonoz
Develer hakkaten deve iken
Biz bir gülerken bir ağlarken
Hiç de bir şey bilmezken
Mutfak masaları da yokken
İster doy ister doyma derlerken
Ayaklarımızın altı kapkara,
ellerimiz her şeyi kavrarken
Duvarlarda gölgeler ,sehpalarda mum
Anne kurabiyesi dişlerken
Maymun gibi o ağaçtan o ağaca atlarken
Çiçekler bizi tanırken,elmalar yanak
Yanaklar elma iken
Kar pekmezle karılırken
Kurtlar bağırsaklarda dolaşırken
Bir yokmuş bir yokmuşken
Biz ne çok varmışız,
Tıngır mıngır varmışız
Gökten elma elma yağar,
Kulaktan kiraz kiraz damlarmışız.
Güzel insanlarmışız.
-Deniz Özeri-
14 notes · View notes
Note
Klavyemciiiiim 🤎 eminönü Sirkeci :) önemli olan yerler güzel olan mekan tavsiyesi alabilir miyim :)
Birde Beşiktaş :) 2 günlük bir ziyaret ühü:,(
Sevgili anonimcim <3 Beşiktaş'ı duyunca direkt olarak o hatta Yıldız Park , Yahya Efendi ve Yıldız Hamidiye aklıma geldi. Düşünülse daha çıkar belki. Eminönü- Sirkeci de bilindik yerler. Eminönü'nde Beta Han diye çaylı çorbalı bir han var oruç dışı vakitlerde çayları denenebilir. Gülhane Parka, içindeki kütüphaneye girilmemişse bi dolanılır. Müze gezilmek isteniyorsa Topkapıyla Arkeoloji bi turlanır. Çinili Köşke bi bakılır. Caferağa Medresesinde bir soluklanılabilir. Soğuk Çeşme sokağından Küçük Ayasofya Camii'ye geçmeyi ve caminin etrafını da severim ben. O arada iftardan sonraya denk gelecekse Edebiyat Kıraathanesinde bir tatlı yenilir. Beyazıt'a doğru Şerefiye Sarnıcına bir bakılabilir. Divan yolunda tıngır mıngır yürünür. Aklıma gelenler bunlar, iyi gezmeler olsun.
9 notes · View notes
ceffelkalem · 11 months
Text
youtube
Ağaçlı yolda tıngır mıngır motor sürmelik şarkı :)
2 notes · View notes
yantekerlek · 5 months
Text
youtube
geç tanıştık
6 notes · View notes
goldbrowni · 1 year
Text
canım tıngır mıngır uzun bi yolculuk çekiyo
5 notes · View notes
delitay · 8 months
Text
Oyuncak tren tadında, tıngır mıngır...
19 notes · View notes
Tumblr media Tumblr media
Bugün sınıfımızdan bir arkadaşımızı yuvasına uçurduk. Peri masalı gibi bir düğünle, sakince, tıngır mıngır evleniverdi. Masada anatomi hocalarımızla eğlenmek düştü payımıza, bir tanesi intörnlüğümün ilk haftası servise gelip damarını da göstererek benden kan al demişti de alamamıştım. Yine o anı hatırladık, yine utandım. Hocalarına sarılmak kocaman, düğünlerde bir masada eğlenmek ne güzelmiş. Bir kez daha dedik ki güzel bir yuvamız varmış meğer.💕🥹
41 notes · View notes
heyravel · 11 months
Text
kabuk tutan yarayı soyarken,  başta hüküm sürmesine izin vermekle,   serçe parmağımı her seferinde vuran ayakkabımı terketmeyişimin,                          ne anlattığına sağır kesilmek lanet.               çevreleri gülenin yanından                             çevreleri hasta geçenin bozuk ağzı,              rakı masasında ağlayan adamı,                     görmek istemeyi görmek gibi düşünme.      kaçıncı katta ineceğini unutmuşun              bir karış havada olan aklını dinle-           meyi ihmal etmeyen hiç.                       çünkü daha kesilecek kordonu yok.              beşikte tıngır mıngır,                                  artık her gün Allah'a yalvarırmış.    
5 notes · View notes
yazarkisisi · 1 year
Photo
Tumblr media
gülümse küçüğüm
...
Bir varmış bir yokmuş
Evvel zaman içinde  
Kalbur saman içinde  
Develer tellal iken  
Pireler berber iken  
Ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallarken...  
Göklerde tek başına yaşayan küçük mavi bir kuş varmış ama bu sizin ya da bizim bildiğimiz kuşlar gibi bir kuş değilmiş. Bu öyle bir kuşmuş ki gökte uçsuz bucaksız her salındığında yeryüzünde bir bebek hayata gülümsermiş. Gülümseyen her bebeğin ömrünün güzelliği için yeryüzüne bu kuş bir tüyünü düşürürmüş. Her düşürdüğü tüyünün yerine de hemen yeni bir mavi tüy çıkarmış. Sınırsız sihirli mavi tüyleri olan bu kuşun kanatları ise bu bebekleri yetişkin bireyler olana kadar da uzaktan uzağa hep korurmuş. Eğer ki yetişkin olduktan sonra kalp kapıları hala iyiliğe açıksa bu küçük mavi kuş, ömür güzelliğinin yanında bir de bir dilek hakkı sunarmış ve onu mucizevi bir şekilde beklenmedik bir an da gerçekleştirirmiş. Sadece buna inanmak yeterliymiş...  
Bir gece vakti siyahın en yoğun olduğu saatlerde küçük mavi kuş yeryüzünde bir ağacın dalına saklanmış. Görmek onu imkansızmış ama sesini duymak iyilikle yoğrulmuş kalpler için imkansız değilmiş. Her gece ağaç dallarını okşayan sesiyle şarkılar söylermiş ve getirdiği mucizeleri kanatlarıyla dağıtırmış. O gece küçük mavi kuşun sesini duyan tek bir kişi olmuş. Karanlığı ağaç dallarıyla aralamış ve bu sesini duyan kişiyi görmek istemiş. Güzeller güzelli bir kızmış ama göz yaşları bir bir toprağa akıyormuş. Bunu gören küçük kuş beklemiş, beklemiş ki kızın dudakları arasından çıkan dileğini gerçekleştirsin ama yok! Kız, mavi kuşun sesini duysa bile bir dilek sunmamış. Mavi kuş şaşırmış. Daha yüksek sesle başlamış şarkısını söylemeye. Uyuyan çiçekler uyanmış, ağaç dalları sarmaş dolaş dans etmeye başlamış, gökteki yıldızlar ışıltısını kızcağızın üstüne düşürmüş ama hala yok kız bir dilek hakkı sunmamış. Oysaki kız bunu biliyor olmalıymış. Mavi kuş konuşmaya karar vermiş kızla ve seslenmiş:  
- Beni duyabiliyorsun, beni bildiğinden de eminim. Peki neden bir dilek bana hala sunmuyor da toprağı ıslatmaya devam ediyorsun?  
Buna karşılık göz yaşlarını daha fazla akıtmaya devam eden ama ürkmeyen bu kızın mavi kuşa cevabı şöyle olmuş:
- Evet seni duyabiliyorum ve hayata gülümsediğim ilk andan beri varlığını hep hissettim, hep korudun beni. Annem her gece gözlerim rüya alemine dalana kadar seni bana anlattı ama şunu anlamıyorum hani ömrümün güzelliği için yeryüzüne bir tüy düşürmüştün?  
Bu beklemediği sitem karşısında şaşırmış mavi kuş.  
- İşte ben de şuan bunun için buradayım. Hem sen nerden biliyorsun ömrünün güzel olmadığını. Daha yeni yeni büyüyorsun. Çok uzun bir hayat var gülümseyeceğin.  
- Hayır! Bilmiyorsun. Benim babam yok! Babam nerede? Annem bir daha olmayacağını söyledi. Ben onu bir daha göremeyecek miyim?  
- Elini kalbine götür küçüğüm ve kafanı göğe kaldır ve şimdi babana söylemek istediklerini yıldızlara fısılda. Yıldızlar görmek istediğin babanı senin kalbine yansıtacaklar. O hep orada kalbinde ve görmek istediğin her an sadece yıldızlara, bulutlara fısıldaman yeterli.
- Her an mı?
- Evet her an çünkü elinin altındaki kalp babanı gösterecek sana. Yeter ki inan küçüğüm!  
Kızın akan göz yaşları dinmiş yerine gülümseme yerini almış ve kalbini okşamış. Artık babasının nerede olduğunu biliyormuş. Küçük mavi kuş en güzel şarkılarını söylemeye devam etmiş ve küçük kıza:
- Eee... Söyle bakalım o zaman küçüğüm bu güzel kalbin ne diler?
İlayda DEMİRKAN
5 notes · View notes
kobithedragon · 2 years
Text
“once upon a time” in other languages
korean: “back when tigers used to smoke” (호랑이 담배 피우던 시절에) [x]
czech: “beyond seven mountain ranges, beyond seven rivers” (za sedmero horami a sedmero řekami)
georgian: “there was, and there was not, there was…” (იყო და არა იყო რა, იყო…)
hausa: “a story, a story. let it go, let it come.” [x]
romanian: “there once was, (as never before)… because if there wasn’t, it wouldn’t have been to told” (A fost odată, ca niciodată că dacă n-ar fi fost, nu s-ar mai povesti…)
lithuanian: “beyond nine seas, beyond nine lagoons: (už devynių jūrų, už devynių marių)
catalan: “see it here that in that time in which beasts spoke and people were silent…” (vet aquí que en aquell temps que les bèsties parlaven i les persones callaven…) [x]
turkish: “Once there was, and once there wasn’t. In the long-distant days of yore, when haystacks winnowed sieves, when genies played jereed in the old bathhouse, [when] fleas were barbers, [when] camels were town criers, [and when] I softly rocked my baby grandmother to sleep in her creaking cradle, there was/lived, in an exotic land, far, far away, a/an…* (Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, cinler cirit oynar iken eski hamam içinde, pireler berber [iken], develer tellal [iken], ben ninemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken, uzak diyarların birinde…)
https://www.are.na/block/12914538
8 notes · View notes