Tumgik
#veysel gelin
anonimbeyy · 1 year
Text
Gelin bu gecede Allaha veysel Karani hazretleri gibi şöyle niyaz edip sondada duamızı edip bu mübarek ramazan gecesi el açalım. belkide affolunmuş olarak sabaha çıkacağız (biiznillah)
Ey aziz! Belkide bu son gecen olacak, yarın selan okunacak, erteleme! Ertesi olmayabilir.
Tumblr media
50 notes · View notes
aynodndr · 11 months
Text
SULTAN ŞEHİR DESTANI
Boş sohbetten haz almayız sözümüz başka bizim
Sırr-ı Hikmet ders okuduk özümüz başka bizim
Unvanımız "Sultan Şehir" "Yiğitlerin Harmanı"
Bugün bakar dünü görür gözümüz başka bizim
Bizim ile benzemezler ne Bağdat ne de Halep
Naylon kumaş dokumayız bizde yün kelep kelep
Mala mülke meylimiz yok etmeyiz çoğu talep
Biz kanaat sahibiyiz azımız başka bizim
Eğri olmaz kantarımız hep düzdür terazimiz
Şu "Yukarı Tekke"de de saklı durur mazimiz
Orda yatar ol mübarek "Abdul Vahap Gazi"miz
Onunla bir yola çıktık gezimiz başka bizim
"Ulu Camii" "Gök Medrese" şu "Çifte Minare"ler
Bizde ecdat yadigarı bu ulvi emareler
Her kapıda hüsn-ü hatla yazılı ibareler
Mecazi bir yol yürütür izimiz başkaa bizim
Pir Sultan'da dar ağacı gömleğini giyeli
Ruhsati'de ol serini taş yastığa koyalı
Karatoprak hal diliyle "Veysel"e gel diyeli
İnler durur dört sarı tel sazımız başka bizim
Zemheride geçit vermez "Karabayır" "Çamlıbel"
İliklere işler soğuk kuzeyden eserse yel
İki büklüm olur insan ayak donar tutmaz el
Bizde kışın tarifi yok buzumuz başka bizim
Yaz görünmez "Mart Dokuzu" "Abrul Beşi" çıkmadan
Akıp gitmez Kızılırmak evi barkı yıkmadan
Harman sonu bir yel eser usanmadan bıkmadan
Bu da kışa ışarettir güzümüz başka bizim
Cemre yere düşer düşmez artık güler yüzümüz
Mor dağlarda meler durur koyunumuz kuzumuz
Bin bir türlü renk giyinir bayırımız düzümüz
Bir çiçekte elli arı yazımız başka bizim
Nakış nakış dokunmuştur kilimimiz halımız
Heybemizle çuvalımız çorabımız şalımız
Bir nameyle suya iner davarımız malımız
Bir nameyle sudan döner yozumuz başka bizim
"Un Helvası" "Dal Turşusu" Sultan Şehrin kimliği
Kuşburnusu karamuğu madımağı yemliği
Semaverin üzerinden indirmeyiz demliği
Izgaramız kebabımız közümüz başka bizim
"Dört Eylül"de karar aldık istikbale yön verdik
Vatan için birlik olduk tüm dünyaya şan verdik
Şehit düştük gazi olduk üç kıtada can verdik
Atatürk'ten "paye"miz var pozumuz başka bizim
KAHYAOĞLU der ki size tarif ettim ilimi
Eğer yalan söyledimse gelin kesin dilimi
Topal Timur olmaz olsun bırakın şu zalımı
İçimıze ateş koydu sızımız başka bizim
Ali Atar
7 notes · View notes
gundembuca · 8 months
Text
MHP Buca “Bahadır Altınkeser 'le devam” dedi
Tumblr media
MHP Buca “Bahadır Altınkeser'le devam” dedi Milliyetçi Hareket Partisi Buca İlçe Başkanlığı’nın düzenlediği 14. Olağan Kongresi’nde gerçekleştirilen ilçe başkanlığı seçimlerine tek aday olarak giren mevcut başkan Bahadır Altınkeser delegelerin oylarıyla yeniden ilçe başkanlığına seçildi. Işılay Saygın Güzel Sanatlar Lisesi Konferans Salonu’nda yapılan kongreye, MHP İzmir İl Başkanı Veysel Şahin, AK Parti Buca İlçe Başkanı Hakan Kalfaoğlu, 27. Dönem İzmir Milletvekili Tamer Osmanağaoğlu, delegeler, meclis üyeleri ve partililer katıldı.
Tumblr media
Tüm Türkiye’de başlatılan ilçe kongrelerinin Buca’da devam ettirildiğini ifade eden MHP İzmir İl Başkanı Veysel Şahin, Buca’ya ve İzmir’e hayırlı uğurlu olmasını temenni ettiğini söyledi. Genel Başkan Devlet Bahçeli’nin Cumhur İttifakı’nın mimarı olduğunu ifade eden Veysel Şahin, “Milliyetçi hareket olarak, hain kuşatmaları kırmak ve Türkiye’yi aydınlık bir geleceğe taşımak, şerefli tarihimize kahraman ecdadımıza bu vatanı bizlere emanet eden aziz şehitlerimize ve büyük Türk milletine namus borcumuzdur. Milliyetçi hareket bu anlayışla Türkiye’nin bekasını her türlü siyasi düşüncenin üzerinde tutarak milli konularda, milli bir duruş sergileyerek siyasi rotasından hiç sapmadan ilke ülkülerinden hiç ayrılmadan kutlu yürüyüşünü sürdürecektir” diye konuştu.
Tumblr media
“Buca’yı beceriksiz CHP’den kurtaralım” Kongreye kürsüden seslen MHP Buca İlçe Başkanı Bahadır Altınkeser de “Göreve geldiğimiz dört yıldan beri gece gündüz demeden insanı üstü çok önemli çalışmalar yaptık. Kimseyi ötelemeden, ayrıştırmadan siyaset yapmaya çalıştık. MHP’yi, Buca’da en sevilen, en sayılan ve en güvenilen partisi haline getirmeyi çok şükür başardık. Maalesef sandıktan çıkan oy beklentilerimizin altında kaldı. Evet mutsuzuz ama hiç umutsuz değiliz. Bu sonuçları telafi etmek için önümüzde bir seçim daha var. Gelin MHP’mize omuz verin ilçemizi bu beceriksiz CHP zihniyetinden hep beraber kurtaralım. Cumhur İttifakını hep birlikte yerel seçimlerde iktidara taşıyalım. 31 Mart’ta yapılacak olan yerel seçimlerde Cumhur İttifakı’na gönül veren tüm gönüldaşlarımızı yapılacak olan tüm provokasyonlara karşı ferasetli olmalarını rica ediyorum” diye konuştu. https://youtu.be/mbjt5osBDkE Konuşmalarından ardından yapılan seçimin ardından mevcut başkan Bahadır Altınkeser yeniden ilçe başkanlığına seçilirken yönetim kurulu ise şöyle oluştu: “Aysel Saki, Bilal Yılmaz, Engin Ar, Gürsel Ural, Hakan İldeş, Hakan Ovalı, Hüseyin Pala, İbrahim Özdin, İdris Uyar, Kadir Çimen, Mustafa Gökmen, Mustafa Kurt, Nihat Çiçek, Oğuzhan Özen, Özcan Tunca, Ramazan Erdoğan, Ruhi Akbaba, Rukal Dalbudak, Sema Işıkhan, Serkan Altınkeser, Şenol Sert, Şükrü Parmaksızoğlu.” https://youtu.be/L66HSxmRg44 Read the full article
0 notes
deliklicinar · 1 year
Text
PAÜ Konferans Salonuna Melek Sözkesen’in adı verildi
Tumblr media
Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesinde yapımı tamamlanan 450 kişilik Melek Sözkesen Konferans Salonunun açılış töreni Rektör Prof. Dr. Ahmet Kutluhan ve Sözkesen Ailesi tarafından gerçekleştirildi. Eğitim Fakültesinde gerçekleşen açılış törenine; Rektör Prof. Dr. Ahmet Kutluhan, Vali Yardımcısı Nurettin Ateş, Denizli Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Ali Değirmenci, İl Jandarma Komutanı J. Alb. Veysel Yanık, Rektör Yardımcıları; Prof. Dr. Selçuk Yüksel ve Prof. Dr. M. Ensar Yeşilyurt, Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İzzet Kara, hayırsever iş insanı Ruhi Sözkesen ve Sözkesen Ailesinden üyeler ile il protokolünden isimler katıldı. Törende yapılan konuşmalardan ilki Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İzzet Kara tarafından yapıldı. Prof. Dr. Kara şunları ifade etti: “Bugün içinde bulunduğumuz, açılışını yaptığımız salon vakıf anlayışını benimsemiş bir aile olan Sözkesen ailesinin eseridir. Konferans salonu için gerek protokol aşamasında gerek salonun faaliyete geçme sürecinde bizlerden desteğini esirgemeyen Sayın Rektörümüz Prof. Dr. Ahmet Kutluhan Hocamıza da ayrıca teşekkürlerimi sunuyorum. Maddi kazanımlarını ve mal varlığını yönetebilmek profesyonel bir iştir ama en zoru paylaşabilmektir. Üstelik bu paylaşım bilim uğrunda harcanacak olursa sürdürülebilirlik kavramı ile bağ kurarak taçlanır. Sözkesen Ailesinin aramızda olmayan büyüğü Melek Sözkesen’in ismi işte bu salonda sayısız bilimsel etkinliklerde anılacaktır. Melek Sözkesen için ruhu şad olsun diye dua ediyoruz. Onun vefalı aile bireylerine de şükranlarımızı sunuyoruz.”
Sözkesen Kartay: “Babaannem sevgili Melek’imiz adınla açılan bu salonda gençler okuyacak”
Törende konuşma yapan Melek Sözkesen’in torunu Melek Sözkesen Kartay şunları aktardı: “Babaannem güzel, özel, eli maharetli, akıllı bir kadındı. Lafı dinlenir hürmet edilirdi. Bütün büyükanneneler gibi torunlarına çok sevgiliydi. Azıcık derslerden, ödevlerden bezdik desek diklenen ses tonu ile ‘ne var sizin okumaya bizim okumaya imkânımız mı oldu? Okusam avukat olurdum, müdür olurdum, doktor olurdum, okusaydım da görseydiniz. Hadin bakem utanmazlar!’ diye çıkışan babaannem, 1984 yılında artık 50 yaşına gelmiş, gelin, torun sahibi olmuş, başı ‘şarpalı’ babaannem bir gün ‘ben okumayı öğreneceğim’ dediğinde şaşırmamıştık. Öyle hayata karşı efelenen bir kadındı çünkü. Babaannem okuma-yazmayı öğrendi.  Gazete okumaya başladı. Mektup yazmaya başladı. Kendi zamanında, kendi sosyal imkânlarında ve 50 yaşında okur-yazar oluverdi benim babaannem. Babaannem sevgili Melek’imiz adınla açılan bu salonda gençler okuyacak. Avukat olacak, müdür olacak, doktor olacak. Şu tabelada adını gören dua edecek. Biz nesillerin ise sana vazifeni yapmış olacağız. Dua da sensin, hayır da, efe de sensin kadın da, müdür de sensin, avukat da… Biliyorum, kuş uçtu yel esti, sen duydun ve şimdi buradasın, bu salon senin ve gençlerin. Hepinize yanımızda olduğunuz, burada bulunduğunuz ve duygularımızı dinlediğiniz için Sözkesen Ailesi olarak teşekkür ederiz.”
Rektör: “Üniversitemizin en büyük amacı bu medeni şehir ile bütünleşmektir”
Rektör Prof. Dr. Ahmet Kutluhan törende yaptığı konuşmada şunları kaydetti: “Öncelikle Sözkesen Ailesinden Allah razı olsun. Hepimizin dünyada en büyük emeli nirvanaya ulaşmaktır. Nirvana kolay bir iş değildir. Ulaşan kişinin de en büyük özelliği veren el olmasıdır. Bir kişi veren el olduğunda nirvanaya ulaşmış oluyor. Eğer bir şehirde nirvanaya ulaşmış kişilerin sayısı çok ise o zaman o şehir, medeni bir şehir oluyor. Ben Denizli’nin medeni bir şehir olduğuna inanıyorum. Nirvanaya ulaşan tüm iş insanlarımıza da çok teşekkür ediyorum. Hepsinden Allah razı olsun. Üniversitemizin en büyük amacı bu medeni şehir ile bütünleşmek, ihtiyaçlarını bu şehre bildirmek ve bu şehrin ihtiyaçlarını da karşılamaktır. Bunu da adım adım başarıyoruz. Bir adımla gittiğimiz şehrimizin bize bin adımla döndüğünü görmek bizleri çok mutlu etmektedir. Eğitim yatırımları insana olan en önemli yatırımdır. Denizli’miz bu konuda gerçekten gurur duyulacak bir şehir. Üniversitemiz şehirle bütünleşmenin nasıl olması gerektiği konusunda hem ülkemize hem de dünyaya örnek teşkil etmektedir.” Konuşmaların ardından tören, hediye takdimi ve Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi öğretim üyelerinin sunduğu müzik dinletisi ile devam etti. Müzik dinletisinin ardından Dr. Yasemin Hatipoğlu’na ait ‘Her Şey Zarafetle’ adlı bir sunum gerçekleştirildi. Sunumun ardından Eğitim Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Hatice Nilüfer Süzen’in Resim Atölye Öğrencileri Karma Sergisinin açılışı yapılarak sergi ziyaret edildi. Read the full article
0 notes
vintagewarhol · 3 years
Photo
Tumblr media
4 notes · View notes
deliabaum · 6 years
Photo
Tumblr media
5 notes · View notes
aynurantt · 4 years
Text
SULTAN ŞEHİR DESTANI
Boş sohbetten haz almayız sözümüz başka bizim
Sırr-ı Hikmet ders okuduk özümüz başka bizim
Unvanımız "Sultan Şehir" "Yiğitlerin Harmanı"
Bugün bakar dünü görür gözümüz başka bizim
Bizim ile benzemezler ne Bağdat ne de Halep
Naylon kumaş dokumayız bizde yün kelep kelep
Mala mülke meylimiz yok etmeyiz çoğu talep
Biz kanaat sahibiyiz azımız başka bizim
Eğri olmaz kantarımız hep düzdür terazimiz
Şu "Yukarı Tekke"de de saklı durur mazimiz
Orda yatar ol mübarek "Abdul Vahap Gazi"miz
Onunla bir yola çıktık gezimiz başka bizim
"Ulu Camii" "Gök Medrese" şu "Çifte Minare"ler
Bizde ecdat yadigarı bu ulvi emareler
Her kapıda hüsn-ü hatla yazılı ibareler
Mecazi bir yol yürütür izimiz başkaa bizim
Pir Sultan'da dar ağacı gömleğini giyeli
Ruhsati'de ol serini taş yastığa koyalı
Karatoprak hal diliyle "Veysel"e gel diyeli
İnler durur dört sarı tel sazımız başka bizim
Zemheride geçit vermez "Karabayır" "Çamlıbel"
İliklere işler soğuk kuzeyden eserse yel
İki büklüm olur insan ayak donar tutmaz el
Bizde kışın tarifi yok buzumuz başka bizim
Yaz görünmez "Mart Dokuzu" "Abrul Beşi" çıkmadan
Akıp gitmez Kızılırmak evi barkı yıkmadan
Harman sonu bir yel eser usanmadan bıkmadan
Bu da kışa ışarettir güzümüz başka bizim
Cemre yere düşer düşmez artık güler yüzümüz
Mor dağlarda meler durur koyunumuz kuzumuz
Bin bir türlü renk giyinir bayırımız düzümüz
Bir çiçekte elli arı yazımız başka bizim
Nakış nakış dokunmuştur kilimimiz halımız
Heybemizle çuvalımız çorabımız şalımız
Bir nameyle suya iner davarımız malımız
Bir nameyle sudan döner yozumuz başka bizim
"Un Helvası" "Dal Turşusu" Sultan Şehrin kimliği
Kuşburnusu karamuğu madımağı yemliği
Semaverin üzerinden indirmeyiz demliği
Izgaramız kebabımız közümüz başka bizim
"Dört Eylül"de karar aldık istikbale yön verdik
Vatan için birlik olduk tüm dünyaya şan verdik
Şehit düştük gazi olduk üç kıtada can verdik
Atatürk'ten "paye"miz var pozumuz başka bizim
KAHYAOĞLU der ki size tarif ettim ilimi
Eğer yalan söyledimse gelin kesin dilimi
Topal Timur olmaz olsun bırakın şu zalımı
İçimıze ateş koydu sızımız başka bizim
Ali Atar
3 notes · View notes
aynurant · 5 years
Text
SULTAN ŞEHİR DESTANI
Boş sohbetten haz almayız sözümüz başka bizim
Sırr-ı Hikmet ders okuduk özümüz başka bizim
Unvanımız "Sultan Şehir" "Yiğitlerin Harmanı"
Bugün bakar dünü görür gözümüz başka bizim
Bizim ile benzemezler ne Bağdat ne de Halep
Naylon kumaş dokumayız bizde yün kelep kelep
Mala mülke meylimiz yok etmeyiz çoğu talep
Biz kanaat sahibiyiz azımız başka bizim
Eğri olmaz kantarımız hep düzdür terazimiz
Şu "Yukarı Tekke"de de saklı durur mazimiz
Orda yatar ol mübarek "Abdul Vahap Gazi"miz
Onunla bir yola çıktık gezimiz başka bizim
"Ulu Camii" "Gök Medrese" şu "Çifte Minare"ler
Bizde ecdat yadigarı bu ulvi emareler
Her kapıda hüsn-ü hatla yazılı ibareler
Mecazi bir yol yürütür izimiz başkaa bizim
Pir Sultan'da dar ağacı gömleğini giyeli
Ruhsati'de ol serini taş yastığa koyalı
Karatoprak hal diliyle "Veysel"e gel diyeli
İnler durur dört sarı tel sazımız başka bizim
Zemheride geçit vermez "Karabayır" "Çamlıbel"
İliklere işler soğuk kuzeyden eserse yel
İki büklüm olur insan ayak donar tutmaz el
Bizde kışın tarifi yok buzumuz başka bizim
Yaz görünmez "Mart Dokuzu" "Abrul Beşi" çıkmadan
Akıp gitmez Kızılırmak evi barkı yıkmadan
Harman sonu bir yel eser usanmadan bıkmadan
Bu da kışa ışarettir güzümüz başka bizim
Cemre yere düşer düşmez artık güler yüzümüz
Mor dağlarda meler durur koyunumuz kuzumuz
Bin bir türlü renk giyinir bayırımız düzümüz
Bir çiçekte elli arı yazımız başka bizim
Nakış nakış dokunmuştur kilimimiz halımız
Heybemizle çuvalımız çorabımız şalımız
Bir nameyle suya iner davarımız malımız
Bir nameyle sudan döner yozumuz başka bizim
"Un Helvası" "Dal Turşusu" Sultan Şehrin kimliği
Kuşburnusu karamuğu madımağı yemliği
Semaverin üzerinden indirmeyiz demliği
Izgaramız kebabımız közümüz başka bizim
"Dört Eylül"de karar aldık istikbale yön verdik
Vatan için birlik olduk tüm dünyaya şan verdik
Şehit düştük gazi olduk üç kıtada can verdik
Atatürk'ten "paye"miz var pozumuz başka bizim
KAHYAOĞLU der ki size tarif ettim ilimi
Eğer yalan söyledimse gelin kesin dilimi
Topal Timur olmaz olsun bırakın şu zalımı
İçimıze ateş koydu sızımız başka bizim
Ali Atar
8 notes · View notes
oktaygulerblog · 5 years
Text
BAHTSIZ BAHTİYAR
Makbule, Hasan'ın gece vardiyasından geleceği saate kahvaltısını hazır etmişti. Haşladığı yumurtaları soyup bakır tasa doğradıktan sonra yumurtaların üzerine biraz da limon sıktı. Demlenen çayın kokusu sobalı,üç göz olan bu kerpiç evi iyiden iyiye sarmaya yetmişti. Makbule, uzağı çok seçemeyen gözlerinden birini hafifçe kısarak duvardaki saate baktı ve iç odada yatan oğluna seslendi:
- Bahtiyar! Bahtiyar! Kalk Allah'ın cezası. Abin gelmek üzere. Kalk da abini kızdırma.
Bu yoksul evin içinde herkesin korktuğu tek kişi Hasan'dı. Hasan kırk iki yaşında, iki yüz kişinin çalıştığı bir fabrikada döküm ustası olarak çalışıyordu. Hâliyle eve para getiren tek kişinin Hasan olması, annesi Makbule'nin gözünde taktir ve dua edilesi bir uğraştı. Güçlü yapısı ve kuvvetli pazuları tüm mahallede konuşulurdu. Bahtiyar ise otuz sekiz yaşında doğuştan hasta bir zavallıydı. Kafa yaşı on yaşındaki bir çocuğun yaşı kadardı. Tüm gün evde oturur, pencereden hava güzelse başını uzatıp dışarıda top oynayan çocukları seyrederdi. Nadiren dışarı çıkar onda da abisi Hasan'ın yaptığı sapanla kuş avlamaya çıkardı. Koca sakallı bir adamın elindeki sapanla kuş kovalaması Bahtiyar'ı bilmeyenler için şaşılası bir halde. Makbule otuz sekiz yıl boyunca Bahtiyar'ın bu hâlini bir sınav kabul etmiş ancak özellikle son üç beş yıldır bu sınavdan da iyice sıkılmıştı. Artık iyice yaşlanan Makbule'ye Bahtiyar'ın bakımı giderek zor geliyordu.
Bahtiyar, annesinin sesini duyunca yatağından gerinerek kalktı. Duvardaki rahmetli babasının askerken annesine gönderdiği fotoğrafa bir asker selamı çaktı. Babası henüz iki çocuğu da küçükken bir vinç operatörünün dikkatsizliği sonucu ölmüştü. Bahtiyar o günden beri her sabah babasının fotoğrafına asker selamını verir, belki de yaşayamadığı baba oğul ilişkisi için içten içe o koca bedeninin içinde çocuksu hüzünler yaşardı. İyice kendine geldikten sonra içeriye yöneldi:
- Elini yüzünü yıkamadan mı sofraya oturdun itin eniği? Abinin eli kulağındadır. O gelmeden dokunma sofraya bir daha.
Bahtiyar eliyle kulağını tutarak gittiği semt pazarlarının umumî tuvaletlerini andıran lavaboda yüzünü yıkadıktan sonra tekrar yer sofrasına bağdaş kurup oturdu. Hâlâ bir eli kulağındayken Makbule merakla sordu:
- N'oldu? Kulağın mı ağrıyor? Niye kulağını tutuyorsun?
Bahtiyar bu soruya cevap vermeden bir öne bir arkaya sallanmaya başladı.Onun bu sallanması kafasının dolu olduğuna ya da bir sıkıntısı olmasına yorulurdu.
Sorusuna cevap alamayan Makbule iyice sinirlenip " Seni doğuracağıma taş doğuraydım, teneşirlere gelesin inşallah! Allah'ım ben sana ne ettim de sen bu deliyi başıma musallat ettin?" diye beddualar etmeye başladı.
Evin demir kapısını kendi anahtarıyla açan Hasan ayakkabılarını çıkarırken, sesi duyan Bahtiyar hızla oturduğu sofradan kalkıp:
- Abi, abey... Abi, abey diyerek Hasan'ın elini öpmek için yeltendi.
Hasan yan gözlerle Bahtiyar'a ve yer sofrasına baktıktan sonra " Ana, ben yemeyeceğim. Fabrika da biz kahvaltı ettik.Biraz yatıp uyuyacağım. Şu deliye de söyle ses etmesin." dedikten sonra odasına çekildi. Makbule, Hasan'ı rahatsız etmemesi için Bahtiyar'ı çağırıp sıkı sıkıya tembihledi. Odasının kapısını sertçe kapayan Hasan, yer döşeğine büyük bir "off!" çekerek kendini attı. Gözlerini tavana dikip düşünmeye başladı.
Yarım saat geçmeden Hasan anasına seslendi:
- Ana! Ana!
- Geldim geldim... Hayrola Hasan uyumadın mı sen?
- Boş ver ana şimdi uykuyu.Diyeceklerim var sana. Gel otur şöyle.
Makbule, Hasan'ın davranışlarından biraz ürküp biraz da merak ederek Hasan'ın yer döşeğine oturdu.
- Anlat hele.Bir şey mi oldu?
Hasan, cüzdanının gizli bölmesinden çıkardığı siyah beyaz bir fotoğrafı annesine uzatarak söze başladı:
- Fatoş. İsmi Fatoş. Bizim fabrikada mutfakta çalışır. Aslı Antepli. O da benim gibi bir kere evlenip boşanmış. Biz konuştuk anlaştık. Evleneceğiz.
Makbule için en kıymetli şey oğlımHadçç oğlunun böylesi bir ödülü hak ettiğini düşünüp:
- Oğlum ne güzel bir haber bu. Sen de döl tutacaksın e mi? Çoluk çocuğa karışacaksın. Çok şükür seni verene. Kurban olurum ben seni yaradana, dedi.
Hasan derin bir iç çektikten sonra tablasını çıkardı. Tütünü koklayıp kağıdını yaladıktan sonra ağzına yapışan kağıt parçasını elinin tersiyle sildikten sonra düşünceli şekilde annesine baktı:
- İyi hoş da ana, ben bu gelini bu evde bu delinin yanında nasıl tutarım? Bahtiyar bazen dal daşak dolaşıyor evin içinde. Başka eve çıkayım desem paramız malûm.
Makbule başını iki yana sallayıp:
- Sen merak etme Hasan. Ben bu deliyle baş ederim.
Hasan annesinin sözleriyle biraz olsun rahatlamıştı. Yaktığı tütünden bir nefes daha çektikten sonra annesinin elini öptü. Makbule'nin tek derdi oğlu Hasan'ın mürüvvetini görmek ve komşusu Hacer'e nispet yapmaktı. Zira Hacer de üç oğlunu arka arkaya evermiş, her keresinde " Bir deliyle yaşamak zordur , sabret, bak biz oğlanı everiyoruz, öbür gelin de bu ay doğuracak. Hasan da bulamadı mı daha birini?" diyerek gerine gerine anlatmıştı.
Hasan evden çıkmak üzereyken Bahtiyar, abisinin ayaklarına yapıştı.
- Abi, abey... Abi, abey, dedi.
Bu, Bahtiyar'ın da evden dışarı çıkmak istemesi anlamına geliyordu. Hasan kardeşinin bu isteğini anlamış olacak ayağını silkeleyerek:
- Bırak lan, deli. Kahveye gidiyorum ben. Seni almazlar oraya. Bıraksana oğlum şu ayağımı, dedi.
Bahtiyar oyuncağı elinden alınmış bir çocuk gibi ağlamaya başladı. Hasan ise umursamadan yoluna devam etti.
...
Kahvenin önündeki boş masalardan birine oturan Hasan tekrardan tablasına davranmıştı ki :
- Oo! Hasan kardeş hoş geldin. Düğün ne zaman?
Soruyu soran Adem'di. Adem hem fabrikadaki ustabaşı hem de bu kahvenin sahibiydi. Aynı zamanda Hasan'ın da çocukluk arkadaşı olan Adem'i, karısını dövüyor diye mahalleli pek sevmezdi. Sırf bu yüzden birçok müşterisini de diğer kahveyi işleyen rakibi İsmet'e kaptırmıştı.
Hasan birçok sırrını paylaştığı bu aziz dostuna:
- Kısmetse hemen isteyeceğiz. Küçük bir düğün yaparız biz de.
İsmet bir kaşını kaldırıp:
- O gelin o eve gelmez. Bahtiyar'ın hâli ortada, dedi.
Hasan'sa:
- Eee! Sanki biz bilmiyoruz, diyerek elini masaya sertçe vurdu. Muhabbetin daha fazla uzamasından korktuğu için İsmet'e bir şey demeden kalkıp evine gitmeye karar verdi.
Üç ay geçmiş, Hasan ve Fatoş evlenmişti. Hasan kadınsız yaşadığı günlere inat, bulduğu her ortamda Fatoş'u sıkıştırıyor ve odalarına çekilmek istiyordu. Evin içinde onların sevişmelerine Bahtiyar bazen denk geliyor ve ne yaptıklarına anlam vermeye çalışıyordu. Hasan ve Fatoş'un mutlu geçirdiği bir gecenin sabahında Bahtiyar, yarı çıplak yengesinin ve abisinin karşısına çıkıverdi. Hasan, Fatoş'un gözlerini eliyle kapamaya çalışırken seslendi:
- Ana! Ana! Şu deliyi al götür burdan. Elimden bir kaza çıkacak sonra.
Sesi duyan Makbule, Bahtiyar'ın densizliğini anlayıp yıldırım hızıyla yanlarında bitiverdi.
- İtin eniği, gel buraya. Ne işin var senin burada? Onlar evli. Bir daha görmeyeyim seni abinin yanında.
Bahtiyar ne olduğunu anlamadan:
- Abi... Abey, diyebildi sadece.
Aylar geçtikçe Bahtiyar'ın abisi ve yengesinin ilişkisini anlaması kolay hale gelmişti. Yarı iyi yarı kötü geçen bunca zamandan sonra demir kapının zili sanki alacaklı gelmişçesine ardı ardına çaldı.
Bahtiyar sesi duyunca yerinden ok gibi fırlayarak kapıyı açtı. Gelense Muhtar Veysel'di. Veysel Efendi on beş yıldır bu mahallenin muhtarlığını yapıyordu. Birçok seçime rakipsiz girmiş, mahalleli tarafından da gün geçtikçe sevilir olmuştu. Başındaki Ecevit şapkasını koltuğunun altına alarak söze başladı:
- Valla Makbule Hanım beni bilirsin. Yaş yere basmam. Hem sevaptır. Bak bu yaşına gelmiş ikisi de. Ne zararı olacak ki size? Hem Bahtiyar'ın da hakkı değil mi bu dünyada mutlu mesut yaşamak. Üstelik ağzı var dili yok.
Makbule, muhtarın dediklerine acil cevap vermekten kaçınarak " Ben bir de abisine sorayım. Bakalım Hasan ne der bu işe? " dedi.
Makbule, Hasan akşam eve döndüğünde muhtarın kendine dediklerini bir bir anlattı. Hasan bir müddet düşündükten sonra everelim gitsin, dedi. Bahtiyar aşağıdaki mahalleden çeşmeci Nurettin'in büyük kızı Cennet ile evlendirilecekti. Cennet de tıpkı Bahtiyar gibi doğuştan rahatsızdı. Bu iki zavallının kaderi evlilikleriyle birleşmeye artık hazırdı. Tüm hazırlıklar - kız isteme de dahil - bir ay içinde bitti. Makbule düğün gecesi oğlu Bahtiyar'ın elinden tutarak ona neler yapması gerektiğini anlattı:
- Oğlum, bak siz Cennet'le bugün evlendiniz. Bundan sonra beraber sarılıp uyuyacaksınız.
Bahtiyar anladım dercesine sevinçle annesine baktı. Uzun süreden sonra Bahtiyar'ın ilk kez gözlerinin içi gülüyordu. O gece Bahtiyar ve Cennet tıpkı Makbule'nin dediği gibi sabaha kadar sarılıp uyudular. Günler geçiyordu. Bahtiyar artık mutluydu. Kahvaltıda bile başını Cennet'in omzuna koyuyor annesinin sözünü dinliyordu.
Hasan artık sıradanlaşmaya başlayan evliliğinde karısı Fatoş'un annesini kaybetmesiyle kısa süreli bir yalnızlık hissedecekti. Çünkü Fatoş ve Makbule Antep'e cenaze için gidecekler ve yaklaşık bir ay kadar dönmeyeceklerdi. Hasan ay başında maaşını alınca Antep'e kendisinin de geleceğini söyleyerek otogardan karısı ve annesine el salladı.
Fatoş ve Makbule Antep'e gittiği için evin tüm işleri ise Bahtiyar'ın karısı Cennet'e kalmıştı. Cennet sabahları herkesten evvel kalkıyor dolaptan peynir ve zeytin çıkararak yer sofrasına koyuyordu. Onun için kahvaltı sadece zeytin ve peynirle sınırlıydı adeta. Kahvaltıdan sonra Bahtiyar elindeki sapanı abisi Hasan'a göstererek kuş avlamak istediğini anlatmaya çalıştı.
Hasan ise oralı olmayıp:
- Git, sen git hadi. Ben uyuyacağım, dedi. Bahtiyar abisinden aldığı cesaretle yerinden kalkıp evden çıktı.
Üç göz odalı evin beyaz badanalı duvarları işte o sabah karanlığa bürünmüştü. Bahtiyar'ın dışarı çıktığını sertçe demir kapıyı kapamasından anlayan abisi Hasan, bulunduğu mutfaktan oturma odasına geçip boylu boyunca somyaya uzandı. Cennet ise kahvaltı sofrasını toplamaya çoktan başlamıştı. Yere kurduğu sofrayı kaldırmak için eğildiğinde daha önce kimsenin görmediği dolgun göğüsleri gömleğinden taşmak üzeriydi. Hasan ilk önce gözlerini kaçırmış sonra da hallenmişti. Maksisinin bir ucunu kaldırıp beline dolayan Cennet ise sıyrılan kumaş parçasından görünen etinin farkında olmadan bulaşığa girişmişti. Pis gözleriyle Cennet'i süzen Hasan, uzandığı somyadan doğrulup Cennet'e doğru yöneldi. Rızası olmadan, gözyaşları içinde sessiz çığlıkları atan Cennet'in üstündeki Hasan' a dur diyecek kimse olmamıştı. Bu kötü olaya tanık sadece beyaz badanalı duvarlar değildi. Mutfak penceresinden Cennet'i izleyen biri daha vardı:
- Abi, abey... Abi, abey...
Bahtiyar, karısına sahip olan abisi Hasan'ın Cennet'e kendisinin sarılması kadar masum sarılmadığını fark etmişti. Elindeki sapanla ağlayarak koşmaya başladı. Durmadan dakikalarca koştu. Onu görenler Bahtiyar'ın bu haline şaşırmıyordu. Çünkü Bahtiyar sadece kızgın olduğunda bu kadar hızlı koşardı. Yapımı devam eden bir inşaatın en tepesine kadar çıktı. Bahtiyar sımsıkı tuttuğu elindeki sapana son bir kez daha bakıp ağzından dökülen iki kelimeyle kendini yere bıraktı:
- Abi, abey...
3 notes · View notes
sondakikabu · 2 years
Text
Veysel Yavuz: Gelin saçında doğallık moda
Veysel Yavuz: Gelin saçında doğallık moda
Saç tasarım uzmanı Veysel Yavuz, gelin modasında yeni saç ve makyaj trendlerini anlattı. Abartılı makyaj ve şaşaalı topuzların artık demode olduğunu söyleyen Yavuz, “Yeni trend; rahatlık ve doğallık. Gelinlerin hem saçları hem de makyajı sadeleşiyor” dedi. Türkiye’nin önde gelen saç tasarım uzmanları arasında yer alan Veysel Yavuz, yeni dönem gelin modası hakkında tüyolar verdi. Yavuz, özellikle…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
aynodndr · 2 years
Text
Tumblr media
Türkülerimiz...
Sesimiz, soluğumuz, gözümüz, kulağımız, avazımız,
Türkülerimiz...
Bir ucu yanık mektuptaki sevdanın sesi,
Gurbetle sılanın arasına sıra, sıra dizili mor dağları aşan turna kuşu.
Dillendikçe insana huzur veren en serin rüzgar.
Tokluğu unutmuş sofralara ansızın kurulan doyumsuz aş, ekmek;
Sustuklarımızı duymayanlara mızrap ucundan yiğitçe el veren ezgi.
Gücümüzün direnci,
Dayanağı,
Yokluklar içinde tutunduğumuz en sağlam ağaç dalı gibi.
Her nağmesinde, her ezgisinde bambaşka duygular ile
Bir çınar ağacına yaslanır gibi
Pir Sultan Abdal yeşertir zeytin ağaçlarında.
Kul Nesim'in ruhu okşar sanki tüm bedeniyle ömrümüzden yüzülen kayıp giden yılları.
Mahsuni Şerif, Aşık Veysel, Neşet Ertaş tel ucundan akar sanki ömrümüze.
Berrak nehirler gibi coşar duygular.
Muhlis Akarsu, Hasret Gültekin, Nesimi Çimen, Behçet Aysan ve nice ozan ve şairler uyanır küllerinden.
Madımak tarlasında doyumsuz aş olur;
Eğilmez baş olur,
Yıkılmaz taş olur yüreklerde.
İşte o güçtür dayanağımız, sabrımız, direncimiz.
Türkülerimiz...
Toprak kokulu memleket,
Ana göğsü gibi cennet kokar...
Hani,
Neşet Usta Demiş ya: ''Nerede bir türkü söyleyen görürsen korkma yanına otur.
Çünkü kötü insanların türküleri yoktur...''
İşte bu nedenle buradayız dostlar.
Öyleyse 9 Haziran Perşembe akşamı, Uğur Mumcu Kültür Merkezi'nde hep beraber tüm duygularımızı türkülere yaslayalım.
Değerli şefimiz, saz üstadımız Taner Özsoy hocamızla birlikte her yaştan türkü sever kursiyerlerimizle aylar önce başlayan sanat etkinliklerimizi siz kıymetli dostlarımızın gönüllerine aktarmaya geldik.
Gelin birlikte çığıralım.
Yarınların aydınlığını
Barışı huzuru adaleti hakça paylaşmayı düşleyerek
Yüzyıllar ötelerden seslenen nağmelere ses olalım can olalım.
Var mısınız...?
Gülsen Dede
3 notes · View notes
Text
#AşıkVeysel
*
Galiba dünyanın sonuna kaldık,
Gelin belli değil kız belli değil,
Ne nasihat duyduk ne öğüt aldık,
Sohbet belli değil söz belli değil.
*
Dünya güzellendi tadı kalmadı,
İnsanın edebi udu kalmadı,
Günahın sevabın adı kalmadı,
Hakikata giden iz belli değil.
*
Aşık geleneğinin ülkemizdeki son temsilcilerinden birisi olarak anılan Türk Halk Ozanı.
Saz ve bağlamanın en büyük isimlerinden birisi olan Aşık Veysel, diğer ozanların eserlerini seslendirmek dışında,kendi yazdığı şiir ve şarkıları da saz eşliğinde okuması ile tanınmaktadır.
Hayatının büyük bir kısmını kör olarak geçiren Veysel, şarkılarında ölüm temasını bolca işlemiştir.
Aşık Veysel Şatıroğlu, 25 Ekim 1894 tarihinde, Ahmet ve Gülizar çiftinin çocuğu olarak, Şarkışla, Sivas’da dünyaya geldi.
Ailesinin kendisinden önce doğan iki kızını kaybetmesine yol açan çiçek hastalığı, Aşık Veysel’i de vurdu ve henüz yedi yaşındayken sol gözünü kaybetti.
Geçirdiği talihsiz bir kaza sonucunda sağ gözünü de kaybeden Veysel, babasının hediyesi olan bir saz sayesinde, henüz genç yaşlarda müziğe başladı.
Babasının yakın bir arkadaşı olan Aşık Ala tarafından eğitilen Aşık Veysel,Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan, Dertli gibi büyük halk ozanlarının eserlerini burada öğrendi.
Aşık Veysel 20 yaşındayken, I. Dünya Savaşı’nın başlaması üzerine arkadaşları cepheye gidince, genç ozan yalnız kaldı.
Bu süre içerisinde tek arkadaşı sazı olan ama şair, kendisini iyice müziğe verdi. Savaşın sona ermesinin ardından Esma adlı bir kadınla evlendirilen Veysel, bu evlilikten iki çocuk sahibi oldu. Fakat oğlu henüz on günlükken hayata gözlerini yumdu.
Esma’nın başka bir adama kaçmasının ardından henüz altı aylık kızı ile baş başa kalan Veysel, henüz çok genç yaşlardayken bu kızını da kaybetmenin acısını yaşadı.
1930’ların başında, Sivas’da edebiyat öğretmeni olarak görev yapan Ahmet Kutsi Tecer ile tanıştı. Tecer, Folk edebiyatının hak ettiği değere gelmesi ve folk eserlerinin kaybolmaması için uğraşıyordu; Veysel’in eserlerini de ilk defa kaleme alan kişi o oldu.
Her konuşmasında kendisine olan sevgi ve bağlılığını belirttiği Mustafa Kemal ATATÜRK ile tanışmak için Ankara’ya giden Aşık Veysel, bu isteğini hiçbir zaman gerçekleştirme fırsatı bulamadı, fakat Ankara’da ilk defa Radyo'ya çıkarak eserlerini ülke ile paylaşma fırsatı buldu.
Her ne kadar Atatürk ile tanışma fırsatı bulamamış olsa da, Atatürk’ün vefatının ardından yazdığı ağıt ile, kendisine olan sevgisini gösterme fırsatı buldu.
Ahmet Kutsi Tecer tarafından davet edildiği Köy Enstütüleri’nde saz hocası olarak görev yapan Veysel, Arifiye, Çifteler, Kastamonu ve Akpınar’da eğitim verdi. 1965 yılında, T.B.M.M. tarafından müziğe katkılardan dolayı kendisine maaş bağlandı.
Aşık Veysel, 21 Mart 1973 tarihinde, doğduğu köy olan Şarkışla, Sivas’da hayata gözlerini yumdu.
Aşık Veysel’in eserleri, ünlü A.B.D.’li gitarist Joe Satriani’den Türk metal grubu Pentagram’a kadar pek çok ünlü müzisyen ve gruba ilham kaynağı olmuş, eserleri bu müzisyenler tarafından albümlerinde kullanılmıştır.
*
Ben giderim adım kalır
Dostlar beni hatırlasın
Düğün olur bayram gelir
Dostlar beni hatırlasın
*
Can kafeste durmaz uçar
Dünya bir han konan göçer
Ay dolanır yıllar geçer
Dostlar beni hatırlasın
*
Can bedenden ayrılacak
Tütmez baca yanmaz ocak
Selam olsun kucak kucak
Dostlar beni hatırlasın
*
Ne gelsem di ne giderdim
Günden güne arttı derdim
Garip kalır yerim yurdum
Dostlar beni hatırlasın
*
Açar solar türlü çiçek
Kimler gülmüş kim gülecek
Murat yalan ölüm gerçek
Dostlar beni hatırlasın
*
Gün ikindi akşam olur
Gör ki başa neler gelir
Veysel gider adı kalır
Dostlar beni hatırlasın
*
Aşık Veysel Şatıroğlu
*
https://turkuluyurekleryy.blogspot.com/2022/03/askveysel.html
Tumblr media
0 notes
medyadergisi · 2 years
Text
Keçiören’de ‘Evet’ler Havada Uçuştu
Keçiören’de ‘Evet’ler Havada Uçuştu
Türkiye`nin en büyük ilçelerinden biri olan Keçiören, 02.02.2022’yi ölümsüzleştirmek için nikâh masasına oturan çiftlerin ‘evet’leriyle yankılandı.   Keçiören Belediyesi bünyesinde hizmet veren Âşık Veysel Nikâh Salonu da birçok nikâh merasimine ev sahipliği yaptı. 36 çiftin ‘evet’ diyerek dünya evine girdiği salon mutluluğun en çok yaşandığı adreslerden biri oldu. Gelin ve damatların mutluluğuna…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
haberkat · 2 years
Text
Keçiören’de ‘Evet’ler Havada Uçuştu
Keçiören’de ‘Evet’ler Havada Uçuştu
Türkiye`nin en büyük ilçelerinden biri olan Keçiören, 02.02.2022’yi ölümsüzleştirmek için nikâh masasına oturan çiftlerin ‘evet’leriyle yankılandı.   Keçiören Belediyesi bünyesinde hizmet veren Âşık Veysel Nikâh Salonu da birçok nikâh merasimine ev sahipliği yaptı. 36 çiftin ‘evet’ diyerek dünya evine girdiği salon mutluluğun en çok yaşandığı adreslerden biri oldu. Gelin ve damatların mutluluğuna…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
deliabaum · 6 years
Photo
Tumblr media
0 notes
marmalaise · 3 years
Photo
Tumblr media
Yeni Malatyaspor'un başarılı futbolcusu Adem Büyük, yeni sezon öncesi Pınarbaşı Nurettin Soykan Tesisleri'nde gerçekleştirilen antrenman sonrası basın mensuplarına açıklamalarda bulundu. Kamp dönemini ve yeni sezonu değerlendiren Büyük, “Yeni sezon hayırlı, uğurlu olsun. Umarım minimum sakatlıkla geçen sezon olur. Bizim adımıza da geçen sezonun ardından umarım daha iyi bir sezon olur. Bütün temennimiz bu yönde. İyi bir hazırlık dönemi geçirdik, eksik çalıştık diyebiliriz ama önemli değil. Sonuçta maç haftasına girdik. Pazartesi günü ilk lig maçımızı oynayacağız. Elimizdeki kadroyla en iyisini yapmaya çalışacağız. Sezon başı kampları zordur. Bizim de kampımız çok yoğun tempoda geçti. Sakatlıklarımız oldu. Yetişmeyen transferlerimiz vardı. Gelen arkadaşlarımız var, genç arkadaşlarımız özellikle. Özverili bir şekilde çalıştık, sezona iyi hazırlandık. Hazırlanmaya devam ediyoruz. Umarım iyi bir başlangıç yaparız” dedi.
“Maça kadar daha da iyi olacağımı düşünüyorum”
Kamp sürecinde geçirdiği sakatlığın ve sağlık durumunun sorulması üzerine 33 yaşındaki futbolcu, “Ufak bir sakatlığım vardı, hocayla da konuştuk. Hoca riske etmek istemedi, o yüzden oynamadım. Ama şu anda iyiyim, çok önemli bir şeyim yok. Maça kadar daha da iyi olacağımı düşünüyorum. Antrenmanlara devam ediyorum. Şu anda sıkıntı yok” cevabını verdi.
"Umarım geçen seneki duruma düşmeyiz"
Geçtiğimiz sezon olduğu gibi sıkıntılı haftalar geçirmemek adına çok çalıştıklarını vurgulayan Adem Büyük, "Klişe olacak ama öncelik takımın başarısı. Bu her futbolcu için böyledir. Benim için de öyle. Geçen senede 17 tane gol attım, takımın durumu pek de parlak değildi. İyi değildik açıkçası. Aslında iyi oynadığımız maçları kazanabilseydik, belki farklı olabilirdik. Geçen sene çok sıkıntılar yaşadık, aynı sıkıntıları yaşamamak adına yeter ki gol atmayalım o sıkıntıları yaşamayalım. Gerçekten zor bir durum. Ben ilk defa böyle bir durumda kaldım. Bu da bir tecrübe ve yaşamış, görmüş olduk. Umarım o duruma düşmeyiz. Düşmemek için çok çalıştık. Çalışmaya da devam ediyoruz, bunu bırakmamız gerekiyor. Açıkçası herkesin taşın altına elini sokması gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Tumblr media
"Taraftarlarımızı özledik"
Uzun bir aradan sonra taraftar desteğiyle maça çıkmanın mutluluğunu yaşadıklarını ifade eden Büyük, taraftara maça gelin çağrısında bulunarak, “Gelebilen maça gelsin. İmkanı olan maça gelsin. Herhalde herkesin aşı olması için aşı şartı getirdiler, güzel bir uygulama. Yani taraftarımızı özledik. Taraftarsız alışmıştık ama zor oluyordu. O yüzden taraftarımızın gücünü arkamızda hissetmek bizim için iyi olacak. İlk maçı da sahamızda oynamamız önemli. Trabzonspor'a karşı oynamak da önemli. Taraftarımızın desteğiyle de maçtan iyi bir sonuçla ayrılmak istiyoruz. Onları özledik. Yüzde 50 ise yüzde 50'sini doldursunlar. Bize de destek olmaya devam etsinler” şeklinde konuştu.
Veysel Korkmaz - Selçuk Dönmez
0 notes