Tumgik
#yakalanan zaman
fearless-man · 2 years
Text
“Somut bir hastalığım yoktu, ama artık hiçbir şeye gücüm olmadığını hissediyordum.”
-Marcel Proust (Yakalanan Zaman)
525 notes · View notes
yorgunherakles · 6 months
Text
evet, şimdi yalnız insanlardan değil: her şeyden uzaklaşmakta olduğunu biliyordu.
rainer maria rilke - malte laurids brigge'nin notları
20 notes · View notes
ahmetcumhur-blog · 1 year
Text
Tumblr media
10 notes · View notes
yantekerlek · 3 months
Text
Adalet Yerinde Duruyor mu? | ¹⁵'⁰⁸'²⁰¹⁸
"Yemen'in kuzeyindeki Dahyan bölgesinde, ilkokul çağındaki çocukları taşıyan bir otobüse düzenlenen hava saldırısında en az 50 kişi hayatını kaybetti. Sadece otobüstekilerin değil, çevredeki yayaların da hedef olduğu bombardımanın ardından, 100'e yakın kişi hastanelerde tedavi altına alındı. Yetkililerin yaptığı açıklamaya göre, olaydan etkilenenlerin çoğunluğunu 10 yaşından küçük çocuklar oluşturdu.
Bombardımanın faili, Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyondu.
***
Suriye´nin İdlib, Halep ve Hama bölgelerinde arka arkaya düzenlenen hava saldırılarında, 11'i kadın ve çocuk olmak üzere, en az 66 kişi hayatını kaybetti. Saldırılar sırasında bir okulun ve sivillerin yaşadığı alanların da hedef seçildiği belirtilirken, bölgedeki tıbbî altyapının yetersiz oluşu nedeniyle, ölü sayısının artabileceği açıklandı. Bombardımanlar yüzünden oluşan enkaz altında ceset arama çalışmaları geceleri de sürdürülüyor.
Bombardımanların failleri, İran'ın sınırsız şekilde desteklediği Beşşar Esed rejimi ve Rusya'ydı.
***
Gazze'nin Deyr el Beleh bölgesine gece yarısından sonra düşen çok sayıda bombadan biri, 23 yaşındaki İnâs Ebû Hmeş adlı bir anneyle 18 aylık bebeği Beyân´ın hayatını kaybetmesine yol açtı. Saldırıya evinde bebeğiyle uyuduğu sırada yakalanan genç annenin, ayrıca hamile olduğu da kaydedildi. Deyr el Beleh´le birlikte 140 ayrı noktaya daha bombalı saldırıların düzenlendiği açıklandı.
Bombardımanın faili, ABD'nin sınırsız şekilde desteklediği İsrail´di.
***
Tamamen masumların ve sivillerin hedef alındığı yukar��daki insanlık dışı saldırılar, geçtiğimiz hafta, 2-3 günlük bir zaman aralığı içinde, aynı coğrafyanın farklı köşelerinde meydana geldi. Hepsi de kendine göre farklı çizgilerde duran, farklı siyasetler üreten, farklı amaçlar gözeten, farklı ideolojiler (hatta dinî inançlar) çerçevesinde hareket eden tüm bu devletlerin ürettiği sonuç aynıydı: Katliam.
ABD, İsrail ve Rusya'ya bakarsanız, katliamların gerekçesi terörle mücadele. İran'a sorarsanız, Kudüs'ü savunmak ve direniş hattını korumak. Suudilere göre meşru yönetimin tekrar tesisi. Ortaya çıkan şey ise üst üste yığılmış çocuk ve kadın cesetleri, viraneye dönmüş İslâm şehirleri, kaybolan zamanlar, talan edilen ülkeler.
***
Savaşlar sadece insan kaynağımızı ve somut varlıklarımızı yok etmiyor. Savaşların belki de en büyük tahribatı, geride kalanların ve dışarıdan izleyenlerin duyguları ve zihin dünyaları üzerinde gerçekleşiyor. Kalp rikkatini, adaleti ve istikameti korumak, belki de en çok savaşlar sırasında zor.
Mesela, yukarıda sıraladığım (ve bunlara benzer) saldırılardan sonra, söz konusu ülkelerin destekçilerine ve sempatizanlarına bakın. Genelinin, desteklediği kampın azgınlığına gözlerini kapattığını, muhalif kampın suçlarını öne çıkarmakta ise yarıştığını göreceksiniz. Hem Yemen'i, hem Suriye'yi, hem Gazze'yi, hem Afganistan'ı, hem Doğu Türkistan'ı saldırganların ve zalimlerin kimliğine hiç bakmadan, saf bir adalet duygusuyla gündemine alabilenler ve zulme karşı sesini yükseltebilenler, artık kelaynak kuşları gibi kaldı aramızda. Yemen'de katliam var diye bağıranların çoğu Suriye'ye kör, Suriye yok oluyor diye haykıranların çok azı, Yemen de yok oluyor deme gücüne ve tutarlılığına sahip. Örnekler çoğaltılabilir. Maalesef bu konuda örnek kıtlığı çekmiyoruz.
Coğrafyamızın dört bir yanında insanlar canlarını, hayatlarını ve istikballerini kaybederken, bizler de oturduğumuz yerde vicdanımızı, yüreklerimizi, adalet hassasiyetlerimizi kaybediyoruz. Hangi tarafın kaybı daha ağır ve telafi edilemez durumda, düşünmeye değer.
***
Devletlerin, hükümetlerin ve siyasi görüşlerin hepsinin üzerinde ve uzağında, günlük gelişmelerden ve kavgalardan tamamen azade, üzerinde titrememiz gereken bir prensip: Adalet. Sadece Hz. Ömer'le ilgili dokunaklı menkıbeler anlatırken, birilerine boyumuzdan büyük vaazlar verirken veya ayet-hadislerle muarızlarımıza laf sokuştururken değil; ilk önce kendi içimizde ve kalbimizde adil olabilmek. Varmamız gereken ilk hedef burası.
Suriye'de, Yemen'de, Irak'ta, Mısır'da, Filistin'de, Afganistan´da, Doğu Türkistan´da Velhasıl coğrafyamızın neresinde bir acı varsa, ilk yoklayacağımız yer kalbimiz olmalı: Adalet, yerinde duruyor mu? Yorumlarım, hakkı ayakta tutmak için mi, yoksa tuttuğum takıma amigoluk mu yapıyorum? Yanlışa, kim olursa olsun, karşı çıkabilecek dirayetim hâlâ var mı?
Acıları önlemede zaten elimizden bir şey gelmiyor, bari masumların başına düşen o bombalar kalbimizi de paramparça etmesin. Başka zamanlarda ve zeminlerde, -her şeyden de önemlisi- bu dünya hayatının hesabını dakika dakika verirken, o kalp bize çok lâzım olacak çünkü."
Taha Kılınç
13 notes · View notes
onderkaracay · 1 month
Text
Tumblr media
🗣️ Anadolu Üzerinde Yaşayan Sorumsuzluğu Helak Edecek
Cehalete, kabalığa, dayatmaya, görgüsüzlüğe, doyumsuzluğa, seviyesizliğe, sevgisizlik ve saygısızlığa taş olsa dayanamazdı.
Nitekim dayanamadı.
Küresel ve yerli işbirlikçi şirketlere satılan maden ruhsatları sonucu ülke çöle, her maden sahası mezara dönüştü.
Erzincan İliç ilçesinde ki siyanür ile altın arama çalışmaları sonucu doğa isyan etti ve toprakta kayma sorucu siyanür çevreye yayıldı.
Madenciler ekmek kazanma uğruna toprağın ve zehrin içinde can verdiler.
Bu tür vahşi bir işi kabul ederek çalışmanın da bir cezası olduğunu öğrenemeden yaşamları acı son ile bitti.
Bu izni verenler bu çalışmayı tedbirsiz ve öngörüsüz yapanlar doğaya karşı, yaşama ve insana karşı suçlu ve katiller.
Doğa bizim anlayacağımız dilden konuşmaya 6 Şubat depremi ile başladı.
Siyanür ile altın arama havuzunun patlaması ile uyarılarına devam ediyor.
Biz hala suskun ve tepkisiz gönüllü bir hoşgörü bataklığına saplanmış bu sömürgeci vahşilerin belirlediği gündemle sevgililer günü vb saçmalıklar ile zaman harcıyoruz.
Anadolu ve topraklarımız bizim canımız değil mi?
Neden yanmıyor o zaman canımız?
Bu kıyım daha ne kadar sürecek?
Buradan çalınan doğal kaynaklar yarın bize karşı silah olarak kullanılacak.
Ne yapacaksınız o zaman?
〽️ obbing Bank kitabım da diyorum ki;
Hırsızlık; çaresi organize çabalar ile engellenmiş, tedavi edilmesi çok zor ve uzun zaman gerektiren toplumsal bir hastalıktır. Bu hastalığa yakalanan her toplum tamamen yok edilene kadar hakkını yiyenlere taparak satar.
Önder KARAÇAY
✓ Erzincan İliç ilçesinde ki siyanür ile altın arama havuzu patladı. Zaten taş olsa çatlardı bu vahşiliğe karşı.
11 notes · View notes
dramatik-buluntular · 6 months
Text
Akşam yemeği saatinde, restoranlar dolu oluyordu; sokaktan geçerken, izne çıktığı için sürekli ölüm tehlikesinden altı günlüğüne kurtulmuş, siperlere dönmek üzere olan zavallı bir askerin bir an durup aydınlık camekanlara baktığını görürsem, Balbec Oteli'nde balıkçıların bizi akşam yemeğinde seyrettiği zamanki gibi ıstırap çekiyordum; ama ıstırabım daha büyüktü, çünkü askerin sefaletinin, yoksulunkinden fazla olduğunu, sefaletin her türlüsünü içinde barındırdığını biliyordum; askerin sefaletinde ayrıca daha fazla tevekkül, daha fazla asalet vardı, savaşa dönmek üzere olan asker, itişip kakışarak bir masa kapmaya çalışan uyanıkları görünce, nefret duymadan, filozofça · başını sallayarak, “Savaş buraya hiç uğramamış sanki,” dediği için, daha da dokunaklıydı.
-Proust, Yakalanan Zaman
9 notes · View notes
venusunruhu · 2 years
Text
"Sanat sayesinde, bir tek dünya, kendi dünyamızı göreceğimize, çeşitli dünyalar görürüz; özgün sanatçı sayısı ne kadar çoksa, bize açık olan dünyaların sayısı da o kadar çoktur ve aralarındaki fark, sonsuzlukta dönüp duran dünyalar arasındaki farktan büyüktür; bu dünyalar, adı ister Rembrandt olsun, ister Vermeer, ışıklarının yayıldığı ocak söndükten asırlar sonra, hâlâ kendilerine has ışınlarını bize yansıtmaya devam ederler."
- Marcel Proust, Kayıp Zamanın İzinde: Yakalanan Zaman -
8 notes · View notes
augref · 1 year
Text
Kardeşlerim, musibetin normu, mümini, kafiri, salihleri ​​ve fasıkları etkilemesidir.
Ancak o, mü'min için bir temizlik ve (cennette) derecelerin yükselmesidir. Kâfir ve fasıklar için ise, belki (hakikate) dönerler diye acele edilmiş bir azap ve bir korkutmadır.
Peygamberler, insanlar arasında en çok imtihan edildiler, sonra en iyileri, sonra en iyileri... İnsanlar, iman derecelerine göre imtihan edilirler.
Sahabeler vebaya tutulmuşlardı, halbuki onlar, peygamberlerden sonra insanların en hayırlısı idiler ve onlardan ve nesillerinden çok sayıda insan vebadan öldü. Sabretmekten ve mükâfatını Allah'tan ummaktan başka bir şey yapmadılar.
İster Türkiye'de ister Suriye'de olsun, Müslümanlardan kim ölürse şehit sevabı alır, çünkü Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Şehitler beş kısımdır: Bulaşıcı hastalığa yakalanan, ishale tutulan, suda boğulan, göçük altında kalan ve Allah yolunda savaşırken şehid olan.” (Buhari Cihad 30 ve Müslim İmare 164)
Her kim vefat ettiyse Rabbine kavuşmuştur, halbuki hayatta olan:
1. Yüce Allah hakkında iyi düşünmesi gerek. Ve bilmeli ki O, arkasında bir hikmet olmadıkça hiçbir şeye hükmetmez. "Ancak sabredenlere mükafatları hesapsızca ödenecektir" diyen Yüce Allah'tır. (Zumer Suresi, 10. ayet)
2. Kardeşlerimize elinden geldiğince yardım etmesi gerek. Peygamberimiz (sallAllahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Müslüman, Müslümanın kardeşidir, ona zulmetmez, ona haksızlık yapmaz, onu (zalimlere) teslim etmez. Kim bir Müslümandan bir sıkıntıyı giderirse, Allah Teâlâ o kimsenin kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim bir Müslümanın ayıp ve kusurunu örterse, Allah Teâlâ da o kimsenin ayıp ve kusurunu örter."
Gücü yettiğince kardeşlerine yardıma koşmak, her türlü yardım ve yardımda bulunabilen herkesin görevidir. "Kul kardeşinin yardımında olduğu müddetçe Allah da kulunun yardımındadır"
3. Bunun bizim için bir uyarı olduğunu unutma. Bu musibet, eline geçenleri almış ve hayatta olanlara bir uyarı bırakmıştır. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
Andolsun ki senden önceki ümmetlere de elçiler gönderdik. Onları darlık ve sıkıntı ile yakaladık ki, belki Bize dönüp yalvarırlar. (En'am Suresi, 42. ayet).
Öyleyse Allah'ın haklarında şöyle buyurduğu kimselerden olmaktan sakınmalıyız:
Onlara, şiddetimiz/azabımız geldiği zaman yalvarmaları gerekmez miydi? Fakat, kalpleri katılaştı ve şeytan, onlara yapmakta olduklarını süslü gösterdi. (En'am Suresi, 43. ayet).
Cenâb-ı Hakk'a yalvarmalı, O'na sığınmalı ve eksikliklerimizden dolayı tövbe etmeliyiz.
Kardeşlerim, yıkılan binalara baktığınız zaman bir düşünün: Orada yaşayanlardan herhangi biri bunun başına geleceğini düşündü mü? Vallahi hiçbirimiz beladan uzak değiliz.
4. Cenâb-ı Hakk'tan vefat eden Müslümanlara rahmet, yaralılara şifalar diliyoruz; hallerini ıslah etmesi, hastalarına şifa vermesi, mazlumları barındırması ve onlara katından bir veli ve bir yardımcı, rahatlık ve sabır vermesini.
4 notes · View notes
seslimeram · 1 year
Text
Sesli Meram #257 - Karşı Radyo (22.11.2022)
Tumblr media
"Geçtiğimiz Pazar günü İstiklal Caddesi üstünde bir bombalı saldırı gerçekleştirilir. Bütün, daimi bir açıklıkla yaşamın alt üst edilmesinin yolu / yönü bir kere de böyle bir kötülükle var edilir. Altı insan can verir, seksenin üstünde insan yaralanır. Bilinen en az altı insanın durumu kritik eşiği muhafaza ederken, ekranlar çoktan PKK’nin eğittiğini zikrettikleri bir temsili suretin katliamcı olduğunu bildirir. Elebaşı Amerika Birleşik Devletleri, yancısı şu berisinde bu ülkeler var denilirken altı insanın yası da elemi de çoktan unutturulur. Kimin ya da kimlerin yasının tutulabileceği, kimlerin naaşlarından daha fazla oy devşirilebilecek olduğuna dair bir çıkarsama döngüsü içinde acının tam kalbinde bir menzil bir kere daha var edilir. Daimi düşmanlaştırma hali, kolaycı olagelen Kürd nefretinin de köpürtülmesini ekranlardan paylaşarak, PKK diye halka da hakaretler sıralanır. Yakalanan temsilin bir hal, bir biçimde o kısır döngünün, bunca senedir aşılamayan sorunun son eklerinden bir başkası olduğu, işkence edilmiş sureti dolaşıma çıkartılırken devletçe var edilir. İkrarına devam olunan kötülüğe tarafgir olmaktır. Birilerinin üstlendiği, berikilerin oralı bile olmadığı, iç siyasetin bütün burjuva / ileri derecede ayrımcı / düpedüz faşist kesimleri için bir kere daha rant / oy devşirme / taraftar bulma kavgasına meze edilir bütün o bombalı saldırı. Yitirilenler çoktan toprağa düşmüştür. Acı sadece düştüğü yeri yakmaya devam ederken, başımız sağ olsunlar ile her yeri yakıp yıkıp geçeceğiz arasında bir seyrüsefere yollanır memleket. Kaç kişi hatırlayacak ki, bunca zaman tüm terör şebekeleri / devlet ya da devletlinin yol verdiği kontra faaliyetlerinde yitirilen onca sivil kaybı! 1984’teki PKK kuruluşunun bildirilmesinden bu yana, 5 bin 724 sivil hayatını kaybetti, 11 bin 451 vatandaşımız da yaralanır. Yara sahiden neydi?" sesli meram
podcast image credit: a family takes shelter in a tent on the turkish boudin in idlib, syria:::muhammed said:::anadolu agency-getty images via vox.com
2 notes · View notes
hetesiya · 1 year
Text
İpsiz Recep: Kahraman mı, Eşkiya mı?
İpsiz Recep: Kahraman mı, Eşkiya mı?
İlk dönem cumhuriyet tarihinin kahramanlaştırdığı Karadenizli iki kişiden biri Topal Osman, diğeri de İpsiz Receptir. Her ikisinin de müşterek özelliği, Anadolu’yu kan gölüne çeviren Teşkilat-ı Mahsusa’nın elemanı olmaları ve şartların zorlamasıyla, “eşkıya prangası”sından kurtulmak için Kemalist harekete katılmış olmalarıdır. İpsiz Recep’in diğerinden tek farkı ise ölümünün doğal olması ve TRT’de hakkında diziler çekilip gençlere örnek gösterilmesidir.
İpsiz Recep, 1862 senesinde Rize’nin Halda mahallesinde doğdu. Topal Osman gibi, Bektaşi-Alevilikten dönüp Sünnileşen Çepni halkına mensuptur. İpsiz sıfatına, ona övgü düzenler olumlu anlam yüklese de yöredeki anlamı serseri, haytadır.
İpsiz Recep, 1900’lerin başlarında, Batum-Rize hattında takasıyla sevkiyat ve kaçakçılık yapardı. Rusya kıyılarına dümen kırıp, seyreden yelkenlileri soyup korsanlık yaptığı da olurdu. Reisin ilk vukuatı, Batum’dan yolcu olarak aldığı Rus vatandaşı on yedi Ermeni’yi, gasp edip öldürdükten sonra denize atması oldu. Bir hafta sonra İstanbul hükümetine protestolar yağmaya başladı. Rusya İpsiz Recep ile Rizeli Abdullah’ı istiyordu. Recep Reis bunun üzerine İnebolu’ya kaçarak Cebeci Köyü’ne yerleşti. Kerempe burnu ile Kefken arasında, küçük çapta taşımacılık kılıfı altında, oradan geçen takaları, yelkenlileri vurup korsanlığa devam ediyordu. 1912 senesinde Balkan savaşı başlayınca, çıkan genel aftan yararlanarak tekrar Rize’ye döndü. Karanlık işlerine orada da devam edince zabıtanın takibinden kurtulamadı. Çareyi Batum’a kaçmakta buldu. Çok geçmeden yakalandı. On yedi kişinin katlinden sorumlu tutulup hapse atıldı. 6 ay hücrede kaldıktan sonra kampa gönderildi. Birinci Paylaşım Savaşı başladığında, bir şekilde kamptan kurtulup Rize’ye döndü.
1917 Bolşevik devriminden sonra Rus güçleri Batum’dan çekilince yörede Gürcüler ve Rumlar kalmıştı. Anadolu’yu kan gölüne çeviren Teşkilat-ı Mahsusa’nın Batum harekâtına Deli Halit ve Muhittin Paşa ile katıldı. Bir haftalık bir savaştan sonra, kalan Rus askerleri de geri çekilince şehri ele geçirdiler. İpsiz Recep’in yaptığı ilk iş orada yerleşik Rumları katletmek oldu. Çetecilerin işleri bitince İpsiz Reis Rize’ye döndü.
Recep Reis motorla kömür taşıma işine girişmişti. Ne var ki motor bir sevkiyat sırasında battı ve İpsiz, rotayı İstanbul Sarıyer’e çevirdi. Geldikten bir müddet sonra Harbiye Nezaretinde görevli Yüzbaşı Ziya Bey ile irtibat kurması fazla zaman almadı. Ziya Bey onu karakol teşkilatı üyesi yapıp; Sarıyer, Beykoz ve Şile’ye kadar uzanan geniş alan içinde, Rumların işbirlikçi faaliyetlerinin önlenmesi görevini verdi. Recep Reis’e ilk etapta on iki tüfek ile iki sandık cephane ve para verildi. Sekiz tayfası ve onlara Sarıyer’den katılan üç Rizeli ile toplam on iki kişiydiler. İpsiz Recep, konuyu mahiyetindekilere açtığında, onlara emsalsiz bir ganimet vaat etti.
İpsiz Recep kısa zamanda, Sarıyer ve Beykoz’da tüm Rumları katliam yaparak, korkutarak mallarına el koyup temizledikten sonra, yaptığı katliamlardan dolayı İngilizlerin sıkı takibi başlayınca takanın dümenini bu defa Şile’ye çevirdi. Anadolu’ya kaçırılacak silahların güvenli sevki için, Şile’yi de  Rumlardan temizleme görevi almıştı. Şileye gitmeden önce son bir katliam daha yaptı. Bir baskında yakalanan iki çete üyesini ihbar edip yakalattıkları iddiasıyla, on sekiz Rum’u Belgrad Ormanları’nda katletti.
Şile’de ilk işi, önemli bir engel teşkil eden kaptan Atanas’ı kahveye yapılan baskında ortadan kaldırmak oldu. Oradaki işini bitirdikten sonra ilk korsanlık döneminde de üs olarak seçtiği Kefken’e geçti.
İpsiz Recep’in tayfaları, müfrezesi, “ipten kazıktan kurtulmuş” eşkıyalardan oluşuyordu. İçlerinde müebbet, hatta idam mahkûmları da vardı. Akçakoca’ya çekilmek zorunda kaldığında, Rize Müdafa-i Hukuk Cemiyeti’ne bir telgraf çekerek, hemen Rize eşkıyasının toplanıp kendisine gönderilmesini istedi. Bunun üzerine, Rize Cezaevi’nden başlanıp tüm cezaevlerinden korsan, eşkıya ve hükümlüler yazıldı. Ayrıca Rize, Hopa ve Ardeşen’den tellallar çıkartılarak toplanan gönüllülerle birlikte alt yüz kişi İpsiz’in emrine verildi. Bunların ekserisi yüz ila on beş seneye mahkûm kişilerdi. Kendilerine askerlikten muaf olacakları ve affedilecekleri garantisi verildi. Uzun ve maceralı bir yolculuktan sonra iki yüz seksen kişi İpsiz’in emrine girdi. Bunlar gelince İpsiz Recep’in kuvveti birkaç misline çıktı. İlk iş olarak Karasu’ya saldırarak iki Rum köyünün kaçamayan sakinlerini işbirlikçi diye kurşuna dizdi.
İpsiz Recep’in gurubu ve diğer çetelerin efradının; bireysel adam kaldırma, gasp, cinayet, yağmacılık, öteye beriye sarkıntılıkları halkta tepki toplayınca, idari ve askeri makamlarca Ankara’ya raporlar gönderilmeye başlandı. Şikâyetlerin yoğunlaşması üzerine, çetelerin Kuvva-i Milliye içinde zapturapt altına alınmasına karar verildi. Kandıra, Karasu’da eşkıyalık yapan İpsiz’le Doktor Raif Bey kanalıyla irtibata geçildi. Eğer Kuvva-i Milliye için çalışırsa, hem cezadan kurtulacağı hem de kahraman olacağı söylenerek Milli Mücadeleye katılması için ikna edildi. Mükellefiyet dışı eratı terhis edilerek Orhanlı müfrezesi adını aldı ve Anadolu hareketine katıldıktan sonra da aynı eylemlerini Adapazarı, İzmit bölgesinde sürdürdü. Daha sonra düzenli orduya geçildiğinde, 13 Mayıs 1921’de 41’inci Alayın 3. Taburunu oluşturdu. ”Başarılarından” dolayı milis yüzbaşısı rütbesi ile ödüllendirildi
İpsiz Recep, savaş sonrası çetenin önde gelen yaklaşık yirmi beş efradı ile Ankara’ya geldi. Bando ile karşılandı. M. Kemal tarafından kabul edildi. İki yüz elli lira maaş bağlandı. İstiklal madalyası ile taltif edilen İpsiz, 1928 senesinde Sakarya’da vefat etti.
Son Yerine
İpsiz Recep bir çetecidir ve Teşkilat-ı Mahsusa elemanıdır. Bireysel eşkıyalığı, korsanlığı ve katliamcılığı haricinde, Kafkasya’da Ermeni soykırımında ve Karadeniz’de Helen kökenli Pontus’luları ölüm ve sürgün ikilemine sokarak, bölgenin etnik temizliğinde önemli rolü olmuştur. Bu eylemlerde yer alan herkes gibi, mütarekeden sonra cezalandırmadan kaçmak için milli mücadeleye katılan,  Topal Osman gibi bir katildir. Maalesef gençlerin örnek alması istenen İpsiz Recep’in serüveni, resmi tarihin hilafına budur.
Ahmet Hulusi Kırım
9 Ocak 2023
Kaynakça
Ergun Hiçyılmaz-İpsiz Recep
Murat Sertoğlu-Tefrika no 49
Askeri tarih Bülteni sayı 36
Dün ve Bugün mecmua-5.12.1955
ATES, Kı-955
1 note · View note
bilemiyorum-altann · 2 years
Text
Kimi insan mutlu olmayı sanki bir tercihmis, gorevmis ya da sorumlulukmus gibi algiliyor. Mutlu olmak, ev odevi gibi bir sey degildir. Hayatinizla harmanlanmış bir duygu-durum sonucudur. Ebeveynlerin psikolojisinden baslar; bebeklik, cocukluk, ergenlik, genclik ve yetiskinlik dogrultusunda ozumsediginiz herseyin ortalamasiyla biter. Yani bir tercih ya da odev degildir. Size kendini sectirmez. Secmeye calisanlar, bunun icin ugrasanlar bir kac deneme sonrasi iclerinden gelmedigi icin vazgecer, iyice içe kapanirlar. Cunku mutlu olmak, mutlu davranmak kendini ve cevreni mutlu etmek icten gelen bir davranış biçimidir. Bu yuzden bağımlılıklar bizi mutlu etmez. Sadece kisa bir an icin neden mutlu olamadığımızı unuttururlar. En basitinden alkol bile bi kac saatlik endorfin salgılansın diyedir. Ama dedigim gibi saatliktir. Bu bağımlılıkların sonu da yoktur. Siz kovalarsiniz o kacar. Ama yakalayan da yakalanan da olmaz, olamaz.
Mutsuz insan, zor insandir. Kendisi icin de cevresi icinde aci verici hayatlari vardir. Asla memnun olmazlar, hep daha fazlasini denemek isterler, duygulari ya cok yuksektir ya da cok düşük. Anksiyete bozukluklari yogundur, güven problemi yaşarlar, ozguvenleri eksiktir, kendilerini değersiz hisseder ve alenen asagilarlar. Bu tür insanlarin hayatinda olağanüstü bir devinim gerçekleşmediği sürece bu ömür boyu bu sekil devam eder. Ve tabiki ailesi ve cevresindekiler de bundan nasibini alir.
Bu sorunun en büyük ve asıl kaynağı tabiki ebeveyn odaklidir. Her zaman söylerim, önüne gelen anne baba olmamalidir. Belli testlere tabi tutulmali bu testlerden gecemeyenler cocuk sahibi olmamalidir. Bu fikir cok katı görünebilir, ama bir insanin hayati, sadece kendisini degil, bir grubu, bir cevreyi ve belki bir toplulugu, sonucunda da o toplulugun bağlı oldugu dunyayi etkileyebilir,bunlarin sonucu hesaba katildiginda çokta katı sayılmaz. Sadece mutsuzluk mu mesele, hayir. Siddet egilimi olan, asiri kilolu olan, ciddi genetik rahatsizligi olan, cocugun bakimini karsilayamayacak kadar yoksul olan, ciddi psikolojik promlemleri olan, suca egimli ve asla duzelemez boyutta rahatsiz edici sapkin davranislari olan, asiri madde bagimliligi olan ve benzeri ozellikteki insanlarda asla cocuk sahibi olmamalidir. Neden mi, sonuc yine MUTSUZ bir hayata cikiyor da ondan. O insana da ailesine de , cevresindekilere de ve ne yazik ki kendi evladina da yazik. Bir nesil boyle harcaniyorda ondan. İsin kotusu ne biliyor musunuz, kimisi cok istiyor cok ugrasiyor cok cabaliyor ama olmuyor, olmuyor, olmuyor. Çünkü bunu tecrube etmemis, oyle bi ortamda buyumemis, karakterine yansimamis, cunku DNA'sinda yok. Malesef yok.
Bu insanlar bugune kadar hep kaybettiler kaybediyorlar ve kaybetmeye devam edecekler...
#bilemiyorumaltan 29.05.22
3 notes · View notes
elazigsurmanset · 2 months
Text
Grip Salgını Uyarısı !
Tumblr media
Grip Salgını Uyarısı ! Son dönemde tüm dünyada ve ülkemizde, kış aylarında beklendiği üzere, solunum yolu enfeksiyonlarında yaşanan artışlar nedeniyle, Türk Toraks Derneği Solunum Sistemi Enfeksiyonları Çalışma Grubu tarafından yazılı bir açıklama yapıldı. Açıklamada; kış aylarında görülme sıklığı artan üst solunum yolu enfeksiyonlarından korunmak ve virüslerin yayılımını azaltabilmek için kalabalık ve kapalı mekanlarda maske kullanılması, el hijyeni ve fiziksel mesafeye dikkat edilmesi gerektiği belirtildi. Ülkemizdeki çok sınırlı test verileri olduğu, bu enfeksiyonlara en sık neden olan virüslerin SARS-CoV-2 (COVID-19), influenza (grip) ve RSV (Respiratory Syncytial Virus) olduğunun gösterildiği belirtilen açıklamada şu ifadeler yer aldı: “Erişkinlerde RSV tedavisi için halen ülkemizde ruhsatlı bir ilaç bulunmamaktadır. COVID-19’a neden olan SARS-Cov-2 virüsü zaman içinde sürekli değişim göstermektedir. Bazen bu değişiklikler yeni varyantların daha hızlı veya etkili bir şekilde yayılmasına neden olur. Böyle bir durumda yeni varyant, dolaşımdaki diğer varyantlara göre daha yaygın hale gelebilir. Genel olarak, COVID-19 semptomları varyantlar arasında benzer olma eğilimindedir. Semptomlar ve ne kadar şiddetli olduğu, genellikle enfeksiyona neden olan varyantın ötesinde kişinin bağışıklığına ve genel sağlık durumuna bağlıdır.  COVID-19 halen çok yaygın olarak hastalık yapmasına rağmen tanı ve tedavisinde önemli sıkıntılar yaşanmaktadır.” Türk Toraks Derneği’nin açıklamasında, yaşanan bazı aksaklıklar ile ilgili tespit ve öneriler de yer aldı; 1. Sağlık Bakanlığı tarafından dağıtılan ve halen kullanımda olan kitlerde kalite sorunları bulunmakta, yalancı negatiflikler saptanmaktadır (kişi COVID-19 olmasına rağmen test negatif gelebilmektedir). Bu nedenle hastaneler kendi testlerini satın alarak kullanmaya çalışmakta, ancak Sosyal Güvenlik Kurulu test için sağlık kurumuna maliyetin çok altında bir ödeme yapmakta, her testte kurum zarara uğramaktadır. Bu yüzden, testler istenen yaygınlıkta kullanılamamaktadır. 2. Testi yapan sağlık kurumlarında, hekimin istek yapabilmesi için Sağlık Müdürlüğü’nden yetki alması, e-imzasını kullanarak, farklı bir sisteme (HSYS) istem girmesi ve hasta sonucunu buradan izlemesi gerekmektedir. Sağlık Müdürlükleri başvuran hekimlerin küçük bir bölümüne yetki vermektedir. Hekimlerin hastayla ilişkili bilgileri hem hastane sistemine hem HSYS’ne girmesi ciddi iş yükü artışına ve zaman harcanmasına yol açmaktadır. Sonuçta, hekimlerde ya yetkileri olmaması ya da iş yüklerinin artması nedeniyle, COVID-19 testi istememektedir. Küresel acil durum sona erdiğine göre, COVID-19 testlerinin de diğer enfeksiyonlar gibi işlem görmesi yeterli olacaktır. 3. Hastalara COVID-19 tanısı konulabildiğinde, hastaneye yatmadan tedavi edilecek hastalar için ilaç bulunmasında güçlükler yaşanmaktadır. Pandemi döneminde ülkemizde üretilen ve ağır hastalık gelişme ve ölüm riskini azalttığı kanıtlanmış olan molnupiravir adlı ilaç, ağır hastalığı olması nedeniyle hastaneye yatırılan hastalara Sağlık Bakanlığı’nca sağlanmaktadır. Oysa yaş ya da kronik hastalık nedeniyle risk grubunda olup enfeksiyona yakalanan ve hastalığın günler içinde ağırlaşmasından çekinilen büyük bir grup vardır. İlaç, hastalığın belirtilerinin başlamasını izleyen ilk beş gün içinde kullanılırsa, yararlı etkisini göstermektedir. Bu ilaç en az bir yerli firma tarafından üretilebilmektedir. Küresel acil durum sona erdiğine göre, bu ilaçların eczanelerden alınabilmesine imkan sağlanmalıdır.
Grip Aşısı ve Maske Kullanımı Virüslerden Korunma Açısından Önemli
Grip hastalığının, insanlar arasında dolaşan influenza virüslerinin neden olduğu akut viral bir solunum yolu hastalığı olduğu belirtilen açıklamada, ayrıca şu bilgiler paylaşıldı: “Grip salgınları daha çok soğuk mevsimlerde ortaya çıkmaktadır. Salgınlara neden olan A ve B tipi virüsler, mevsimsel grip virüsleri olarak adlandırılır. İnfluenza virüs ve COVID-19 enfeksiyonları benzer yakınmalarla seyretmektedir. Test yapılmadan bu iki viral hastalığı ayırt etmek çok güçtür. İnfluenza enfeksiyonu çoğunlukla hafif semptomlarla atlatılır. Küçük çocuklar, yaşlı yetişkinler, hamileler ve altta yatan bazı rahatsızlığı olanlarda enfeksiyon daha ağır seyredebilmektedir. İnfluenza tanısı konulup ağır, risk grubunda olan hastalarda oseltamivir tedavisi etkilidir. Türk Toraks Derneği ve ilgili ulusal- uluslararası uzmanlık örgütleri, altı aylıktan daha büyük, özellikle risk grubunda olan kişilere grip aşısı önermektedir. Özetle, halen tüm toplumu etkileyen, toplum ve sağlık sistemi için ciddi bir tehdit oluşturan iki virüs enfeksiyonunun tanı ve tedavisinde sorunlar yaşanmaktadır. Sağlık Bakanlığı’nın acilen gerekli düzenlemeleri yapmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Test sayısının arttırılması, gereksiz ilaç kullanımı ve ilaç direncini azaltabilir. Türk Toraks Derneği olarak enfeksiyonların yayılımını azaltacağı gerekçesi ile hastaneler, toplu taşıma araçları gibi kalabalık ve kapalı mekanlarda maske kullanımını öneriyor, el hijyeni ve fiziksel mesafeye dikkat edilmesi gerekliliği tekrar hatırlatıyoruz” (BSHA – Bilim ve Sağlık Haber Ajansı) Read the full article
0 notes
yorgunherakles · 2 months
Text
düşünmek istemiyordum, bilmek istemiyordum. hareketlerimi tutuklamak, onları ana ve maceraya sıkıştırmak istiyordum.
d. h. lawrence - italya'da alacakaranlık
10 notes · View notes
booncukhollywood · 3 months
Text
Yüzü Estetikten Geçilmeyen Dilan Çiçek Deniz, Yine ve Yeniden Uzatmalara Doyamadığı Çenesiyle Gündem Oldu!
Yüzü Estetikten Geçilmeyen Dilan Çiçek Deniz, Yine ve Yeniden Uzatmalara Doyamadığı Çenesiyle Gündem Oldu! Muhabirlere yakalanan ve vücudundaki dövmelerle ilgili sorulara cevap veren Dilan Çiçek Deniz, yine ve yeniden çenesiyle gündem oldu… 2014 yılında Elidor Miss Turkey yarışmasında sıfır estetikle ikinci olan Dilan Çiçek Deniz’i son zamanlarda tanımak mümkün değil biliyorsunuz… Zaman…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
strangerinwoods · 3 months
Text
Uzun süre boyunca anlamsızlık ve saçmalık içerisinde bir boşlukta savrulup durdum. Belki de hala savruluyorum. Hayallerim ve hedeflerim aynı benim gibi yaşlandı ya da kayboldu, emin değilim. Eğer tek başınıza odanızda oturup Law and Order bölümlerini izlemek ya da battaniyeyi boynunuza çekip karanlıkta yav4aş yavaş uykuya dalmak huzuru bulmanızı sağlıyorsa insanlardan yana herhangi bir umudunuz kalmamış demektir. Belki de haklıdır Sartre '' Cehennem başkalarıdır '' derken. Güvendiğim arkadaşlarımın her fikrime muhalefet ettiğini ve kadınların ben görünmez adammışım gibi davranıp sürekli yabancılara koşup gittiğini fark ettiğimden beri artık bambaşka biriyim. Gecenin yarısında faili bulmamış cinayetleri araştıran, yakalanan faillerden ötürü sevinen, kahramanı Nick Logan olan, Criminal Minds' a bayılan, tek başına bilgisayarında vakit geçirmekten hoşlanan biri haline geldim. Bunun tek sorumlusu da ben değilim. Tek farkım sorumluluğu kabul etmem... Elbette bu beni hayattan koparmaya yetmeyecek. Sadece bu sürüklenmenin ne zaman son bulacağı konusunda tek söz sahibi ben değilim. Umarım bir gün o içime sinme hissini yaşar ve gerçek anlamda mutlu olurum. Çünkü uzun süredir gerçekten pozitif bir şey hissetmedim. Biri güldüğünde ya da yanındaki güzel kadından ötürü göğsünü gururla şişirdiğinde nasıl bir şey olduğunu anlayamıyorum. Bir gün bu kuyudan çıkmak istiyorum. Fenerin ışığına ihtiyacım var. Tek başıma ışığı bulamam.
1 note · View note
Text
Akşam yemeği saatinde, restoranlar dolu oluyordu; sokaktan geçerken, izne çıktığı için sürekli ölüm tehlikesinden altı günlüğüne kurtulmuş, siperlere dönmek üzere olan zavallı bir askerin bir an durup aydınlık camekanlara baktığını görürsem, Balbec Oteli'nde balıkçıların bizi akşam yemeğinde seyrettiği zamanki gibi ıstırap çekiyordum; ama ıstırabım daha büyüktü, çünkü askerin sefaletinin, yoksulunkinden fazla olduğunu, sefaletin her türlüsünü içinde barındırdığını biliyordum; askerin sefaletinde ayrıca daha fazla tevekkül, daha fazla asalet vardı, savaşa dönmek üzere olan asker, itişip kakışarak bir masa kapmaya çalışan uyanıkları görünce, nefret duymadan, filozofça · başını sallayarak, “Savaş buraya hiç uğramamış sanki,” dediği için, daha da dokunaklıydı.
-Proust, Yakalanan Zaman
12 notes · View notes