106 notes
·
View notes
Bu akşam tam bir yaz akşamı.
16 notes
·
View notes
İzmir deyince akla sahil kasabaları gelir. İnci gibi qparlayan bir ay ve ışığının denize vurmasıyla yakamozu oluşturan müthiş görüntü ve yazın deniz kenarında serin bir gece.
İşte burası İzmir’in gözde kasabalarından Sığacık. Deniziyle, balığıyla ve rakısıyla kafa dinlenecek bir yer. Birde hafif fasıl müziğide olursa, tadına doyum olmuyor.
Böyle yazın sıcak bir gecesinde kasabanın içinde gezerken, serinliği yüzüne almak ve ışıl ışıl yanan ışıkların içinde; buradaki saati kulesinin kasabaya verdiği loş ve güzel duruşuyla, insanı içine çekiyor. Durum böyle olunca bu güzel anıyıda, fotoğraflamadan geçmeyi kendime yediremedim açıkcası.
İyi ki de bu anıyı kareye sığdırmışım dediğim, güzel karelerden bir anı.
Foto: Murat Aygün
http://www.instagram.com/onesquarephoto
1 note
·
View note
Bi söz duymuştum "Herkesin yaşadığı hayat kendi kafasındakidir." gibi bi sözdü. O kadar doğru ki. Aynı evde yaşayan kimsenin hayatı birbiriyle aynı değil.
8 notes
·
View notes
Bakışıyor ve susuyorlar...Çok uzun zaman önce böyle bakışmışlardı, kendilerini kandıracak kadar.
15 notes
·
View notes
sıcak bi yaz akşamı, rüzgarların en ferahlatıcısı senden esiyor
275 notes
·
View notes
80'li yıllar falan, yirmili yaşların başındasın, tabii iyi aileden geldiğin için gelecek kaygın da yok haliyle gençliğini yaşıyorsun, çevrendekiler de iyi insanlardan oluşuyor öyle ikiyüzlüymüş toksikmiş falan ne demek bilmiyorsun bile, 2 kız 2 erkek mükemmel ötesi bi arkadaş grubun var, konser öncesi erkenden buluşalım dediniz, barbaros'tan aşağı iniyorsunuz deniz de karşınızda, o sıcak yaz akşamı rüzgarı yüzünüze çarparken vapura bindiniz kadıköy'e geçiyorsunuz, alana geldiniz konser de başlamak üzere, erkin koray eline almış gitarını sahneye çıkmış bağırıyor HA HA HA HA HAİN GADDAR, sonra uyanıyorsun
119 notes
·
View notes
Çocuğun gördüğü düştür barış.
Ananın gördüğü düştür barış.
Ağaçlar altında söylenen sevda sözleridir barış.
Akşam alacasında,
gözlerinde ferah bir gülümseyişle döner ya baba elinde yemiş dolu bir sepet; ve serinlesin diye su, pencere önüne konmuş toprak testi gibi ter damlalarıyla alnında...
barış budur işte.
Evrenin yüzündeki yara izleri kapandığı zaman ağaçlar dikildiğinde top mermilerinin açtığı çukurlara, yangının eritip tükettiği yüreklerde ilk tomurcukları belirdiği zaman umudun, ölüler rahatça uyuyabildiklerinde, kaygı duymaksızın artık,
boşa akmadığını bilerek, kanlarının, barış budur işte.
Barış sıcak yemeklerden tüten kokudur akşamda yüreği korkuyla ürpertmediğinde sokaktaki ani fren sesi ve çalınan kapı, arkadaşlar demek olduğunda sadece. Barış, açılan bir pencereden, ne zaman olursa olsun gökyüzünün dolmasıdır içeriye; gökyüzünün, renklerinden uzaklaşmış çanlarıyla bayram günlerini çalan gözlerimizde.
Barış budur işte.
Bir tas sıcak süttür barış ve uyanan bir çocuğun gözlerinin önüne tutulan kitaptır.
Başaklar uzanıp, ışık! Işık! - diye fısıldarlarken birbirlerine! Işık taşarken ufkun yalağından.
Barış budur işte.
Kitaplık yapıldığı zaman hapishaneler
Geceleyin kapı kapı dolaştığı zaman bir türkü ve dolunay, taptaze yüzünü gösterdiği zaman bir bulutun arkasından cumartesi akşamı berberden pırıl pırıl çıkan bir işçi; barış budur işte.
Geçen her gün yitirilmiş bir gün değil de bir kök olduğu zaman gecede sevincin yapraklarını canlandırmaya.
Geçen her gün kazanılmış bir gün olduğu zaman dürüst bir insanın deliksiz uykusunun ardı sıra.
Ve sonunda, hissettiğimiz zaman yeniden zamanın tüm köşe bucağında acıları kovmak için ışıktan çizmelerini çektiğini güneşin.
Barış budur işte.
Barış, ışın demetleridir yaz tarlalarında, iyilik alfabesidir o, dizlerinde şafağın.
Herkesin kardeşim demesidir birbirine, yarın yeni bir dünya kuracağız demesidir; ve kurmamızdır bu dünyayı türkülerle.
Barış budur işte.
Ölüm çok az yer tuttuğu için yüreklerde mutluluğu gösterdiğinde güven dolu parmağı yolların şair ve proleter eşitlikle çekebildiği gün içlerine büyük karanfilini alacakaranlığın...
barış budur işte.
Barış sımsıkı kenetlenmiş elleridir insanların sıcacık bir ekmektir o, masası üstünde dünyanın.
Barış, bir annenin gülümseyişinden başka bir şey değildir.
Ve toprakta derin izler açan sabanların tek bir sözcüktür yazdıkları: Barış Ve bir tren ilerler geleceğe doğru kayarak benim dizelerimin rayları üzerinden buğdayla ve güllerle yüklü bir tren.
Bu tren, barıştır işte.
Kardeşler, barış içinde ancak derin derin soluk alır evren. tüm evren, taşıyarak tüm düşlerini.
Kardeşler, uzatın ellerinizi.
Barış budur işte.
Yannis RITSOS
118 notes
·
View notes
Bir yaz akşamı,serin bir rüzgarın esintisine karşılık sigara içerken,uzaklara dalan gözlerden akan tek bir damladır bazen sevda.
34 notes
·
View notes
Telaşsız sevgiye, minimal bir hayata, zarif insanlara, samimi ve sıcak muhabbetlere, sanata ve sanatkârlara, bir yaz akşamı hafif hafif esen rüzgara zaafım hiç bitmeyecek..
71 notes
·
View notes
Beni bi yaz akşamı yayla serinliğine ışınlayabilir misin allahım
23 notes
·
View notes
♫❤️♪ Eski Bir Yaz Akşamı♫❤️♪
söndü bütün ışıklar,
ve perde açıldı ..
film, başladı.
İnsan bilmediği bir şeyleri özleyebilir mi... özlüyorum ben...
144 notes
·
View notes
yaz akşamı gibi hissettiriyorsun
24 notes
·
View notes
Yaşamdan haz aldığın anlar vardır. Güzel bir yaz akşamı sesiyle büyüleyen sevdiğin şarkıcının konseri veya kalabalık bir mekanda sahne performansına en önde tanık olduktan sonra duyduğun heyecan.
Soğuk ve yağmurlu kış geceleri battaniyeye sarılıp loş ışıkta sevdiğin yazarın kitabını okuyorken ah işte tam da beni anlatmış dediğin o an satırları çizmek için duyduğun telaş.
Serin sonbahar vakitlerinde beklediğin diziyi izlemek için akşamı zor ettiğin o sıkıcı mesai gününün gecesinde uykun gelse de merakından bir bölüm daha izlemeye kendini ikna etmen.
Uzun yolculuklara çıktığın o ılık yaz geceleri zifiri karanlıkta saatlerce araba sürsen de, gitgide şehir ışıkları küçük noktalara dönüşse de ve sık sık kahve molaları vererek yolu uzatsan da sonunda kavuşacağın o nefis deniz manzaralı yere kavuşma ümidi. Tüm bu heyecanların hepsi sigara içerken, balkondan bakarken, benim sana ulaşmam için yaşamam gereken dünya sancılarıymış meğer.
Seni her düşündüğümde aklına gelen ilk kelime sevdiğim oluyorsa, diğerlerinin pek ehemmiyeti yoktu. Dişime takılmış ve anlamını kaybetmiş bir kelime gibi hafızam durmadan seni yoklayıp duruyordu çoğu zaman. Yaşça büyük biri demişti, zamanın birinde; "Unutma evlat, doğru trene binersen bir gün o çok istediğin denize kenarı olan uzaklara gideceksin."
Uzun zaman, doğru trenin hangisi olduğunu bilmediğim peronlarda kayboldum. Ah be beybaba, doğru tren nerede?
Şehrin sıkıştırılmış insanlar yığını hayatlarında, otobüslerden, vapurlara, metrolardan, dur kalk yapan otomobillerine her çözümü denedim. "Beni istediğim yere ulaştırın."
Haykırmakla susmak arasında bir yerdeydim çoğu zaman. Zihnimin puslu belirsizliklerine berrak bir gelecek hayali gerekirken, ben hep geçmişe takılı kalıp duruyordum. Ben sanırım hep düne ait bir yerde kaldım. Hikayenin bütününü yaşama ihtimalini merak ediyordum; mutlu bir yaz akşamında karşılaşacağımıza, sarılacağımıza fonda denizin dalga sesleri kıyıya vuruyordu, yakında bir meyhaneden eski bir plaktan cızırtılı bir şarkı çalıyordu. Çokça kafamda kurdum bu sahneyi. Hep güzel kafamdan...
Bir yerlerde sen vardın. Olmadığın her yere dayanabilmemin tek mümkünü buydu. Çocukluğumda üstümü şefkatle örten annem artık çok uzakta bir düştü. Benim için dünyanın en iyi adamı olan babam hiç gidilemeyecek olan ülkemdi.
Bir tek kedim var benim gözlerimin içine bakan...
Sana gelmenin cesaretini şarkılarda buluyor, filmlerde inanıyor, kitapların sayfalarında rastlıyor gibiydim. Eski bir hatırayı canlandırmanın yollarını arıyordum ama sen, gözlerimi kapattığım an yanımda olmamayı başarıyordun, bir hayalden ötesi misali.
Sokaklarında kaybolabildiğin bir şehir, güvenle bakabildiğin insan, uzaklardan gelen eski bir dost, uzun ve sakin bir tren yolculuğu. Tek istek!
Ne kurduğum kelimelerin içine ne de anılara sığabiliyordum. Edip Cansever'in "ben her şeyin bir bir yok olmasına o kadar çok alıştım ki." dizeleri aklımdaydı. Oysa sana uzunca çocukluğumdan bahsetmek istiyordum. Aklımda uzun uzun canlanan bir anıdan. Korktuğumda masa altına saklanan o çocuğun büyülü dünyasından, kulağına hiç fısıldanmayan masallardan.
Ben seninle denize bakıp bu gece yarasında uzun uzun sessiz kalmak istiyordum çünkü. Sonra yine bir kitabın satır aralarında rastladım sana: "Sadece seni görmek istiyordum güneş batarken, bu kadar basit. güneş batarken seni görmek istiyorum, başkaca bir şey yok."
27 notes
·
View notes
sene 2010, bir yaz akşamı. hava kararmış, çocuk sesleri hala sokakta, biz 4. kattayız. yemekten sonra karpuz yedik, soğuk, çekirdekli karpuz. dayım bize yeşil nohut almış
senin kızaklı samsung telefonun, pembesi ve yeşili yeni çıkmıştı, pembe herkeste var diye yeşil istemiştin sen, fıstık yeşili. bir sokak aşağımızda yaşayan sevgilinle çıt çıt mesajlaşman. herkes uykuya geçmiş, biz kalmışız. balkon bizim odamız olmuş. sokakta oynayan çocukları anneleri çağırmış. biz kalmışız, senle ben, kızaklı telefonunda çaldığın müziklerinin melodisi bize arkadaş. insan durup dururken 2010 senesinden basit bir yaz akşamını özler, kimi zaman.
10 notes
·
View notes