Tumgik
benvegeronimo-blog · 7 years
Photo
Tumblr media
32K notes · View notes
benvegeronimo-blog · 7 years
Text
Araf, Alacakaranlık, Aydınlık Zincirlemesi
İnsan yorulur Geronimo. İnsan bazen ne aydınlıkta doğrulur, ne de karanlıkta durulur. Bi alacakaranlık vardır ki, işte insan en çok onda yorulur. Nedir bu alacakaranlık diyeceksin şimdi. Sana şöyle söyleyeyim. bu alacakaranlık öyle bir şeydir ki araftan ötedir. Alacakaranlık ve araf zincirleme gelişir. Tabii bunlar gelişmeden önce normalsindir. Misal bu normal yaşantında bir gemiyle okyanus açıklarına açıldığını düşünelim. Birçok dostunla, sevdiğin herkesle. Sonra o geminin bir denizde battığını düşün. İşte  o deniz araftır. Arafta belirsizlikler denizinde yüzer durursun, çok ama çok uzun süre yüzdüğünü düşün. Binlerce ihtimal, binlerce belirsizlik içinde yüzdüğünü. Eninde sonunda o araftan çıkacaksın değil mi? Yani bir adanın kıyısına boğulmuş şekilde atacak seni araf denizi. İşte o kıyı, o ada senin alacakaranlığın olur. Araftaki belirsizliklerin aksine her şey ama her şey nettir o adada. Mesela yaşayacağın sınırlar bellidir, mesela ne yiyeceğin ne içeceğin, o adanın neresinde kötü hava şartlarından korunacağın bellidir. Neresinde seni yaralayacak yabani hayvanlardan kaçacağın.
İş şimdi bu adada yaşamayı öğrenmeye kalmıştır. Ama bu en zorudur işte. Unuttun mu? Alacakaranlık laneti vardı araftan sonra gelen. Arafda belirsizlikler denizinde yüzerken öyle bir soyutlamışsındır ki her şeyden kendini. Bu soyutlama Alacakaranlığın kıyısına yapayalnız sürmüştür seni. O denizde gemiye beraber bindiğin dostların ve sevdiğin herkesi kaybetmişsindir. Daha doğrusu sen orda yüzerken onlar aklına bile gelmemiştir. İşte bundan dolayıdır ki Alacakaranlığın kıyısında ben burada nasıl yaşayacağım, ne yapacağım diye düşünür durursun. Alacakaranlık yapayalnız kaldığını hissettirdiğinden, kendini herkesden her şeyden soyutladığını farkettirdiğinden daha kötüdür işte. Yani tüm kötülükleri gün gibi ortaya çıkardığından kötüdür. Bundan dolayı aydınlıkta doğrulamazsın. Gündüzün sıcağında yanarda yanarsın. Tüm gün geceyi beklersin durulurum diye o gecede gelmez o adada. Beklentinin sonunda tek gelen şey alacakaranlık olur. O alacakaranlıkta öyle bir şeydir ki insan en çok onda yorulur.
Önce normallik, sonra araf, hemen ardından alacakaranlık. Burda biteceğini sanma sakın Geronimo. Burda bitirmek isteyenler cidden umutsuz insanlardır. Yani onlar artık yaşasada farketmez. İşte şimdi zincirin son halkası da burada başlar. Elimizde o adadan başka yaşayacak yer yok değil mi? O zaman o adada eski normal yaşantımızı kurmamız gerekir. Emin ol kuralına göre oynarsan, gereğini yaparsan o adada ki alacakaranlık sonsuza dek yok olacaktır ve bir bahar güneşi açacaktır. O ada senin tek hayatın olduğu içinde eninde sonunda kuralına göre oynayacaksın zaten. Sadece ne kadar erken kurtulursan alacakaranlıktan, araf denizi hediyelerini daha erken sunacaktır sana. Adada yaşamayı öğrenmiştin ya hani. En büyük alışkanlığın günün doğmasıyla eskiden boğulduğun o kıyıda yürüyüş yapıp eskiden seni boğmaya çalışan denize  dalga geçermişçesine gülümseyerek bakmak olacak. Gülümsediğini gören deniz eskiden onda kaybettiğin dostlarını, sevdiklerini sunacak sana. Yavaş yavaş her sabah o kıyıya onlardan birini bırakacak. Bazıları azıcık su yutmuş şekilde gelecek, kendiliğinden sarılacak sana. Bazıları neredeyse o denizde boğulmak üzereyken vuracak yaşamının kıyısına, sen suni teneffüsünle, kalp masajınla onları tekrar döndüreceksin hayatına. İşte tüm hatalarını telafi ettiğin an bu an olacaktır. İşte o an doğan günde dimdik doğrulabileceksindir. İşte o an yaklaşan gecede durulmayı beklemeden rahatça uyuyacaksındır. E alacakaranlık? dediğini duyar gibiyim. O da neymiş? Zaman artık alacakaranlıktan öte Geronimo. Zaman artık gün gibi aydınlık, zaman artık gece gibi ferahlık. Şimdi bizim zamanımız Geronimo. Şimdi her şeyi onarma zamanı!
0 notes
benvegeronimo-blog · 7 years
Text
Ölü Toprağı Komedyası
Hadi Geronimo, çekelim ölü toprağını üstümüze. Ama unutmadan ölü toprağı üstüne çekilenler sonsuza dek yaşamak üzere dirilirler. Ve şimdi öylesine bi  çekelim ki o toprağı üstümüze çığlıkların içindeki sessizlikten başka hiçbir şey kalmasın rol yapanlara. Ve biz önce kulak verelim o çığlıklara, sonra onların seslerinin kısılmasıyla çekilelim inzivamıza.  Onlar ölüm zannettikleri şeylere hazır bile değilken, onlar bizi öldü zannederken, biz sonsuza dek yaşamak için bir kez daha dirildik ya hani. İşte biz her dirildiğimizde onların ölüm zannettikleri şeylerle yaptığımız savaşlarımızı kazandık. Ölüp ölüp dirilmek bizim için bir deyimden öte kazanılmış bir hayat felsefesidir artık. Çünkü ölünce nasıl uyanılacağını, asıl ölülerin bizim kendi üstümüze ölü toprağı atmamızla bizi ölü zannedenlerin olduğunu en iyi biz biliyoruz.
Ölü toprağı bizim yazdığımız bi oyun. Ölü toprağını üstümüze çekmek bizim için komedya, onlar için trajedi. Bu oyunda onlar sağanak yağışların oluşturduğu sellerde boğulanlardır, Biz ise o sellerden sonra gökkuşağını görmeyi bilenleriz Geronimo…
08.12.2015 Salı
1 note · View note
benvegeronimo-blog · 7 years
Text
Bir Kuş Misali İnsan…
Kalabalık içinde yalnızlık çekiyoruz Geronimo. Kalabalık bir evin kafesteki kuşu gibi hepsi bu.
Şu milyarlarca insanın yaşadığı dünyada, her insanında kendilerine has milyarlarca dünya var. Kimininki sahte bir aşkla, kimininki yalanlarla, kimininki yaşam kavgasıyla, aç kalmamayla dolu olan dünyalar bunlar. Soyut somut kavramlarla dolu dünyalar.
Ne kadar kendi dünyamız olsa da bizimkisi, kurallarını bizim koyduğumuz bu kendi dünyamızda her zaman yalnızlık ve eksiklik vardır bizim için. Bu yalnızlık ve eksiklikten kurtulmak içinse başkaların dünyalarına gireriz. Ama bu arada unuttuğumuz en mühim şey kendi dünyamızdan çıkmış olduğumuzdur. Tamam artık yalnızlık ve eksiklik olmayacaktır ama, kendi kurallarımız da yoktur. Tamamen savunmasızızdır. Artık her şey dünyasına girdiğimiz insanın insafına kalmıştır. Ya bu yeni insanın dünyasında kurallara ayak uydurmak lazımdır ya da o insanla yeni bir dünya daha yaratmak. Üçüncü bir dünya.
E yeni bir dünya yaratmak kolay mı diye sorarsan Geronimo. Şöyle diyeyim ben sana. Kuralları artık tek başına koyamadığın, savunmanı ise boşladığın yeni bir dünya yaratmak ne kadar kolay olur? Hadi yarattık diyelim. O kurallara başka hangi insan ayak uydurur? Genellikle yeni dünyaya ayak uyduramaz hiç kimse. Hani yazının başında dedim ya “Kalabalık içinde yalnızlık çekiyoruz Geronimo. Kalabalık bir evin kafesteki kuşu gibi hepsi bu.” diye. Her insan kafesteki kuştur. Ve her insanın uçmak gibi bir hayali vardır bir kuş misali, özgürce kendi dünyasında. Yeni bir kişiyle kurduğun o üçüncü dünya kafes gibi gelecektir ufak ihtimaller dışında. Sen uçup kaçmak isteyince de kurulan üçüncü dünyayı bırak, milyarlarca dünya çarpışır ve bumm. Sonuç bir Big Bang. Ortada senin için bir dünya da kalmayacaktır sonunda. Ve emin ol Geronimo. Yeni bir dünyayı yaratmak artık çarşafa dolanacaktır.
Yani herkes aşık olmak istiyor ya, el bebek gül bebek misali bir ilişki. Ama herkes tatsız tutsuz somut ilişki yaşıyor yine. Aşk öyle kolay yaşanmaz hiçbir zaman. Çünkü özgür bir kuş olman gerekirken kafese girmektir bu. Ve eğer kafese alışamaz, onun içinde yaşayamaz olup uçup kaçmaya çalışırsan; Ya açlıktan ölürsün ya da yabani kuşlara yem olursun Geronimo. Hepsi bu.
25.10.2015 Pazar
1 note · View note
benvegeronimo-blog · 7 years
Text
Geronimo Söyledi Ben Yazdım
Geronimo söyledi ben yazdım,
Yazdım, yazmasam başka ne yapacaktım?
Biraz şizofren olayı gibi duruyor size Geronimo… Belki de Oğuz Atay’ın Olric’i ve Albay’ına özentilik yapmış dedirtiyor size.
Ne şizofrenlik ne de Olric’e özentilik benimkisi. Geronimo bazen hayali bi arkadaşım, bazen iç sesim, bazen hislerim, bazen içime kapanmalarım. Hatta Geronimo kimi zaman tamamen benim. Benden öte benim benliğim. Aslında Geronimo yazmak için sığınma sebebim.
Peki yazmak dedim de niye yazarım? Çünkü yazmak benim inzivam, yazmak benim nirvanam. Yazdıkça soyutlanırım dünyadan. Yazdıkça realist, materyalist her şeyden kaçtığımı hissederim ama bunu yaparken tamamen bu şeylere ulaşırım. Yani aynı anda hayal kurup, gerçekleri görmeyi yazarken başarabilirim.
Yazmak deyip geçmemeli işte. Daha ne güzellikleri var bir bilseniz… Ama Geronimo bunların hepsini biliyor. Mesela beklemeyi hiçbirimiz sevmeyiz değil mi? Yazınca bekleyebiliyorum ben. Yani sabreden derviş misali muradıma erdirdiği söylenebilir mi bilmem ama sabreden dervişden daha çok sabrediyorum yazarken. Mesela sabır taşı bile çatlıyor değil mi? Yazarken çatlaklarımı, kırıklarımı onarıyorum ben.
Mesela herkes başkalarının hayatına üstadlık taslar ya, ben yazdıkça kendi hayatımın üstadıyım.
Yazdıkça göğe bakabiliyorum mesela,
Yazdıkça güzel günleri, güneşli günleri görebiliyorum,
Kısacası yazdıkça bir ağaç gibi tek ve hür, ve bir orman gibi kardeşçesine yaşayabiliyorum.
Turgut Uyar misali başladım, Nazım Hikmet’le yarıda bırakayım bu yazıyı.
Herkese selam, …
Geronimo söyledi ben yazdım,
Yazdım yazmasam başka ne ne yapacaktım?
1 note · View note