Abbas Kiyarüstemi’nin yönettiği film adını İranlı şair Füruğ Ferruhzad’ın dizelerinden alıyor.
Film Behzad’ın ve arkadaşlarının yas törenini görüntülemek için dağlarla çevrili bir köye gelmesiyle başlar. Uzun, tozlu yollardan köye ulaşan Behzad ve arkadaşlarına Farzad adında küçük bir çocuk yardım eder. Film boyunca köy hayatına dair birçok izlenime de sahip oluruz.
Rüzgar bizi sürükleyecek bir bekleyiş filmi. Sonu belli olmayan bir görev için sabırla beklemek gerekmektedir. Her ne kadar arkadaşları sorun çıkartsa da Behzad yas törenini görüntülemekte ısrarcıdır. Bunun için ise köydeki yaşlı kadının ölümünü beklemek zorundadır.
Filmi izlerken karşılaşacağınız şiirler ve hikmetli sözler için de hazırlıklı olun. Filmi izlerken şiirle nasıl film çekiliş onu da görmek mümkün. Her bir görüntü şiirsel bir dil ile bize sesleniyor. Siz de buna kulak vermek isterseniz:
Yazar, şair, ressam ve yönetmen Nacer Khemir’in yönetmenliğini yaptığı Bab-ı Aziz filmi “Allah’a ulaşmak için yaratılmışlar adedince yollar vardır.” sözüyle başlıyor. Filmin başlangıç cümlesi film boyunca peşimizi bırakmıyor.
Kör bir derviş olan Bab’ Aziz ve torunu Isthar uçsuz bucaksız bir çölde 30 yılda bir düzenlenen toplantının yerini arıyorlar film boyunca. Farklı yollardan gelen insanlar bir noktada toplanıyorlar. Böylece farklı yollardan gelip bir noktada toplanan insanları görüyoruz ki bu da bir amaca yönelik farklı yolların olduğunu gösteriyor bizlere. Ancak her yere navigasyonla çizilmiş yollar üzerinden ulaşan bizler için oldukça yabancı bu yolculuk. Bütün bunları düşünürken Bab’ Aziz’in torunu Isthar’a. “İman sahibi asla kaybolmaz benim küçük meleğim.” demesi ile kendimize geliriz.
Filmde hikayeler anlatır Bab’ Aziz torununa kendini bulmanın önemini anlatmak için. Bu da uzak olduğumuz bir durum aslında. Anlatılan hikâyeler her ne kadar uzağımızda kalsa da anlatılmak istenen tam da içimizdedir aslında. Hikâyelerden birinde bir prensten bahseder. Bu prens bir ceylanın peşinden düşer kendini aramak için. Koca bir şehir de onun ardından başlar onu aramaya. Bütün malı, mülkü ve makamı bırakıp kendinin peşine düşen prensi bulduklarında ise o artık kaybolan prens değildir. Bir suyun kenarında kendine bakmaktadır. Kendine aşık olan bir genci anlatan Narkissos mitine benzetilebilir bu sahne. Ancak aralarında mahiyet farkı vardır. Narkissos kendine aşık olmuştur, prens ise kendinde gördüğü hakikate.
Herkes onu bırakıp giderken bu halde bir tek yaşlı bir derviş kalır yanı başında. Uyandığında ise o da artık yoktur. Yalnızca dervişin asası ve hırkası kalmıştır artık yanında. Prens bunları yanına alarak aramaya başlar kaybettiğini yeniden. Bu prensin, Bab’ Aziz olduğu anlaşılır devamında.
Diğer hikayeler için filmi izleminiz gerekiyor. “Allah’a ulaşmak için yaratılmışlar adedince yollar vardır.” diyor ve herkesin kendi yolunu tutturması için öncelikle ‘yavaşlayarak’ kendine giden yolu bulması gerektiğini hatırlatmak istiyorum.
" Size bir şey diyeyim mi neyiniz gelirse gelsin, insanın kafasinin attığı noktada silemeyecegi kimse yok. Bence karşınızdakinin sabrını nasılsa seviliyorum rahatlığıyla sinamayin."
“Bir mektubun var.” dedi kadın kocasına. Zarfı eline aldığında içine tuhaf bir his yerleşmişti ama yine de yırtıp bakmamıştı içindekilere. Yakıştıramamıştı kendine, hayat arkadaşım demişti karşısındaki adama. Onu, adam daha varlığını dahi fark etmediği günlerde sevmişti. İlmek ilmek örmüştü emeklerini, kader yollarını birleştirsin diye. Şimdi haksızlık edip tatsızlık çıkarmayacaktı.
Mektubu aldığında umursamadı adam.
İlk önce açmak istemedi, umursamadan komidinin üstüne bıraktı. Ancak mektubun üzerine gözü değdiğinde, tanıdık gelen bir şey gördü üstünde. İsim açık haliyle yazılmamıştı. Gönderen kısmında üç büyük harf vardı, bu bir kısaltmaydı ama tanıdık gelen bu harflerden ziyade bir resimdi. Bir yüz karikatürize edilerek çizilmişti. Adam soğuk soğuk terlediğini hissetti. Çünkü bu bir imzaydı. Mektubu aldı ve çalışma odasına geçti. Bu odayı evlendiklerinde özellikle istemişti, ama amacı karısından gizli işler çevirmek değildi asla. İlk kez kaçacak bir yer gibi kullanacaktı. Telefon gelmiş gibi yaptı, hafif asık bir suratla “canım, yemeğe beni bekleme. sen başla olur mu, kriz bir iş var. Onunla ilgileneceğim ve ne kadar sürer bilmiyorum.”
Odaya girdi, kapıyı sakince kapar kapamaz kalbi atmaya başladı. Hemen açamadı zarfı. sonunda derin bir nefes aldı ve açtı zarfı, duydu tekrar alevlenen küllerin kokusunu.
“Merhaba. Nasılsın? Umarım iyisindir. Soğuk bir giriş oldu biliyorum. Ama bu cümlelerin sonuna gelecek bir sıfat bulamadım. Düşünsene, geçen sene biz yan yana uyuyorduk. Omuzlarında ağlıyordum. Omuzlarında başka bir baş düşünemedim. Düşünemediğim başıma gelince gözyaşlarımın hiç dinmeyeceğini tahmin edemedim. ama ne olur okumayı burda bırakma, yemin ederim öfkesiz, suçlamasız devam edeceğim. Sadece bir şeyi bilmeni istedim. Sadece bir şey. Çünkü dünyada ölüm var ve bunu sen bilmeden ölürsen, ben ölürsem; geçmiş de olsa yazık olur bu hikayeye.
Bilmeni istediğim şey şu. Ben seni sevdim. Ben seni sevdim.
Birlikte yürüdüğümüz tüm yol boyunca, seninle tek bir savaşımız oldu. Seni sevdiğime seni ikna edemedim. Kanıtlayamadım. Senin istediğin kanıtları sana veremedim. Bunun sebebi zamandı biliyorsun. Ama uzunca düşündüm, bir kanıt var elimde artık. Artık seni sevmiş olmama seni inandırabilirim. Bunu bilerek ölebiliriz ikimiz de.
Sevginin birçok tanımı olabilir canım. Benim için sevdiğinin mutluluğunu verebilmekti sevgi. Ne kadar canın yansa bile. Bana da bunu başka biri öğretti. Benim mutlu olma imkanım varken, sen buna imkan vermedin. Çünkü gönlünden geçen mutluluğum değildi. “Seninle mutlu olmam”dı. Biz savaşımızı bu süreçte verdik. Beni mutlu olduğum yere göndermedin. Sonra ben o yerden uzaklara düştüm. Sonra bunu sindirme süreci geldi geçti üzerimden. Kadere bak, o yol tekrar düştü önüme. Bu sefer de ben seçmedim. Çünkü benin yolum artık sendin. Ve her şey normale döndüğünde, birlikte olmamız için bir mum yanmıştı karanlıktan. Bu mumu elime aldığımda, bu sefer sen gitmek istedin. Bana geldin ve çok istekliydin. Başka yol seni korkutuyordu. Beni ardında bırakmamak istediğini anladım. ama aynı zamanda o yolda mutlu olacağını çok iyi biliyordun. Ben seni cesaretlendirmeyi seçtim canım. Ben, seni benimle pişmanlık ve mutsuzluk içinde bir ömre değil, yenilsen de yensen de düşsen de kalksan da seveceğin bir yolu deneyimlemeye layık gördüm. Dersen ki bunları neden anlatıyorsun.
Bak, ben senden sonra hep karanlıkta kaldım. Seni bir yola uğurladım, elimden mumumu aldın. Ben o mağaradan hiç çıkamadım. Seni tanıdığım ilk günlerde, beni çevrelemeseydin, mutlu olabileceğim bir yola sen de beni gönderebilseydin; ben de mutlu olabilirdim. Tıpkı senin gibi. Ama sen beni geride bıraktın. Hayatımız boyunca seni ben bırakacakmışım gibi içimi kemirmene rağmen, üstünü başını yırttığın, bağırdığın ağladığın tüm o günlere bir bak. Gideceğim sandın ve ben gitmedim. Ben seni seçtim. Ne yollardan geçtim. İşte ben seni böyle sevdim.
Ve terk edildim.
Beni hiç sevmedi deme. Ben seni sevdim. Ama sen, seni sevme şeklimi sevmedin. Kış geldi ve ben seni son zamanlarda çok düşündüm. Geceleri ayaklarımızın battaniyede kesişmesi ısrarla her gün aklıma geliyor. Bu mektubu kendimi ve sevgimi aklamak için yazdım. Hayatım çok kötüydü ve güzelleştiğinde senin de orda olmanı istemiştim sadece.
Umuyorum senin hayatın çok iyidir, en güzelidir. Her şey için teşekkürler. Şarkıda dediği gibi son sözlerim. Kendine iyi bak, beni düşünme. Su akar yolunu bulur.“
Derin bir nefes daha aldı adam.
Bu uzun mektup ona hiçbir anlam ifade etmemişti. Hiç hem de… Yırtıp attı hemen. “Neden gerildim ki?” diye düşündü birden, “sevdiğim kadını bırakıp neden bunu okumayı tercih ettim?” Kendi kendine gülümseyip salona döndü. Saçlarından öptü karısını. Bir sene ya da bir gün, kimi neden terk ettiği, ne kadar erken ne kadar geç olduğu umrunda değildi. Çünkü o mutluydu. Arkasındaki enkazları yeni hayatına alarak canının yanmasına izin vermeyecekti.
O gün, Tanrı biliyor; adam huzurla uyudu. Sarıldı karısının belinden ve düşünmedi kimseyi derinden.
Aynı gece, kadın battaniye altında kalbi küt küt atarak “napıyor, mektubumu aldı mı, ne düşünüyor?” diye düşünerek ayaklarını birbirine sürttü. Ağlamaya başladı daha sonra, kedisi zıpladı yanına. Kadının saçlarına oturuverdi kedi. “Geçti” diyordu kendince. Kadın ağlayarak sızdı loş ışığın kıyısında.
20 notes ·
View notes
Statistics
We looked inside some of the posts by
biberruhu
and here's what we found interesting.
Average Info
Notes Per Post
8K
Likes Per Post
6K
Reblog Per Post
2K
Reply Per Post
47
Time Between Posts
1 month
Number of Posts By Type
Text
16
Video
1
Explore Tagged Posts
Fun Fact
In Q3 of 2020, 31% of US users access the Tumblr app daily.