Psikolojide hakkında konuşmayı sevdiğim çok konu var, bunlardan birisi de kesinlikle yas döngüsü ve yası anlamlandırma süreci. “Yas” kelimesini APA şu şekilde tanımlıyor: “önemli bir kayıptan sonra yaşanan ıstırap, genellikle sevilen bir kişinin ölümü.” Kilit nokta şu, yas dediğimiz olay sevilen bir kişinin ölümünden ibaret değil. Sevdiğimiz bir insanın ölümü, bir şehirden taşınmak, üniversiteden mezun olup işe başlamak, sevdiğimiz bir insandan ayrılmak… Yerine yenisi gelse bile hayatımızdan çıkan her faktör “kayıp” demektir insan hayatında.
Yas ile ilgili en önemli teori de “Kübler-Ross Yas Döngüsü” olarak bildiğimiz modeldir. Bu modelde temel olarak 5 adım vardır: İnkâr, öfke, pazarlık, depresyon, kabullenme. Her ne kadar “adım” desek de yas döngüsü kişiden kişiye değişebiliyor. Yasın biricikliğini en iyi de bu tanımlıyor bence.
Evre, İnkâr (Denial): Yas sürecinin başlangıcıdır. Bu evre en çok “kaçınma, bilinç bulanıklığı, şok ve korku” kavramları ile tanımlanır. Bu evrede kişi, kaybın gerçekliğini kabul etmez ve hiç yokmuş gibi yaşamaya çalışır. Alışılan düzen değişmiştir, buna uyum sağlamak bir şok etkisi bırakır kişinin üstünde. Şok ve korkunun azalmasıyla yavaştan kaybın varlığına inanılmaya başlanır.
Evre, Öfke (Anger): Bu evre, “hüsran, kızgınlık ve anksiyete” kavramları ile tanımlanır. Kişi, başına gelen olayın gerçekliğini benimsemeye başlamıştır ve “Neden ben, ben neden bunu yaşıyorum?” sorusunu kendine sorarak bu kaybın gerçekleşmesine neden olan her olaya ve varlığa öfke duymaya başlar. Yaratıcının varlığına duyulan inanç sarsılabilir. Bu duyguyu yaşamak önemlidir. Öfke patlamaları, ani iniş çıkışlar ve tahammülsüzlük normal karşılanmalıdır.
Evre, Pazarlık (Bargaining): Bu evre, “anlam bulmakta zorlanmak, diğerlerine uzanmak ve başka hikâyelerle örneklendirmek” kavramları ile tanımlanır. Bu süreçte acıyı hafifletmek ve hissedilen kaygıyı en aza indirgemek için hissettiğiniz duygulardan kurtulma karşılığında bir şeyler yapmayı kabul ederek durumu değiştirmek için pazarlık yapmaya çalışabilirsiniz. Bu pazarlığı bizden daha güçlü gördüğümüz ya da olayların gidişatını değiştirebilecek varlıklara atfedebiliriz. Sıklıkla geçmişe dönülür. Kayıp yaşanmadan önceki hayatımız düşünülür ve pişmanlıklar su üstüne çıkar. “Allah’ım, onun yaşamasına izin ver, ona daha iyi davranacağım.” ya da “Daha anlayışlı olacağım, yeter ki beni terk etmesin.” gibi cümleler bu evreye örnek olabilir.
Evre, Depresyon (Depression): Bu evre, “çaresizlik, düşmanlık ve kaçış” kavramları ile tanımlanır. Kişi, kaybın gerçekliğinin artık tamamen idrakindedir. Boşluk iyice hissedilir; hayatı, bir sis içinde yaşıyormuşuz ve yaşamanın tadı tuzu yokmuş gibi sürdürebiliriz. İçe dönüş gerçekleşir, hayattan kendimizi soyutlayabiliriz. Umutsuzluk duygusu yoğunlaşır. Bu evre intihar düşüncesinin hâkim olduğu evredir dolayısıyla tehlikesi göz ardı edilemez.
Evre, Kabullenme (Acceptance): Bu evre, “seçenekleri keşfetmek, yeni planlar ve harekete geçmek” kavramları ile tanımlanır. Kaybı benimsemişizdir, bu gerçeklikle yaşamaya alışmışızdır. Kaybın verdiği üzüntü ve yorgunluk devam etse de hayata döneriz. Yeni insanlar tanır, hayat düzenlemesi yapar ve yeniden umut verici hayaller kurmaya başlarız.
Yasın 5 Aşamasını ele aldığımızda, insanların farklı şekilde yas tuttuklarına dikkat etmek önemlidir. Yani bu aşamaların her birinden geçebilir veya geçmeyebilirsiniz veya bunları sırayla yaşayabilirsiniz. Yas süreci aşamalarının çizgileri genellikle bulanıktır. Ayrıca bir aşamadan diğerine geçebilir ve muhtemelen tamamen yeni bir aşamaya geçmeden önce tekrar geri dönebiliriz.
Tüm bu süreçte asıl olay, yasın biricikliğini ve kaybın verdiği acıyı kabullenmektir. Üzülmeliyiz, bu duyguları yaşamak için kendimize alan açmalıyız. Kaybın ardından hemen hayata dönmek zorunda değiliz. Bir süre kaybın verdiği o hüznün içinde yüzebilir, defalarca batıp çıkabilir, her gün bunu düşünebiliriz. Son olarak… Yasla ilgili çok sevdiğim bir illüstrasyon:
“İnsanlar yasın zamanla azaldığına inanma eğilimindedir. Gerçekte olan ise yasın etrafında büyüdüğümüzdür.”
Yas küçülmüyor, içimizde bir yerde hep duruyor ama biz duyguları yaşayıp olgunlaştıkça ve onları kabul ettikçe yasımızın etrafında büyüyoruz ve yasın içimizde kapladığı alan küçülüyor. Mükemmel bir anlatım.