O eski kafasına eseni yapan, istediği yere giden ceylodan eser yok artık diyerek kablolu kulaklığı bırakan Ceylin'e evlilik yıl dönümlerinde kablolu kulaklık hediye edip ben o her şeyi birbirine karıştıran, dağınık, şahsına münhasır renkli halini daha çok seviyorum hep öyle kal diyen Ilgaz
Birbirine küflenmeye yüz tutmuşcasına kenetlenmiş iki kalbin, aslında çokta birbirlerine ait olmadıklarını er ya da geç anlıyoruz. Belki de anlamak zorunda kalıyoruz. Nasıl mı? Acıyla, yaralarla, görünmez kanlarla...
Ne acı ama öyle değil mi?
Hadi ama sizce de hata bizde değil mi? Kimse bizi zorla kandırmadı. Biz kör değildik, elimize verilen bastonun malzemesine bakmamız bizim aptallığımızdı. Hazmedebilene!
Peki ya Kalplerin kenetlendiğine inanmakta mı aptallıktı? It's very crazy! Tabi ki, hayır. Bu varoluşumuzun temeli, gerçek olduğunu biliyoruz çünkü inanıyoruz. Eğer onunla kenetlendiğinize inandıysanız, gerçektir. Ya daa...Belki de değildir. Kainat aldatmacalarla dolu. Üzerine düşünülecek kocaa bir evren dolusu ihtimal varken, ne diye kalplerin kenetlenmesi üzerine düşünüyoruz ki? Ha illa diyorsan,bu kenetlenme -yani namı diğer aşk denilenin- olayı, ne ki bu kadar dillere. destan, anlatıla anlatıla bitmiyor.. Çok basit.
Sabahattin Ali'nin bir sözü var, belki onunla açıklayabilirim:
"Bu akşam anladım ki bir insan, diğer bir insana bazen hayata bağlandığından, çok daha kuvvetli bağlarla sarılabilirmiş."
Tabii günün nihayetinde bir insanın hayatla bağları kopabildiği gibi, diğer bi insanla da bağları kopabiliyor. Demem o ki, bir rüyaydı.Uyandık, lakin bir beşeri cennete...
"Ben gidiyorum, Minel. Gitmek kelimesi seni parçalamasın;gitmek ve terk etmek aynı şey değildir. Sen beni terk ettin, ben gidiyorum ve bu gidiş, karşımdaki en doğru yolu görebildiğim için. Senin terk edişlerin ise benim en yanlış yollarımdı. Hangi yollar mı? Onlardan söz mü edeceğim? Her neyse Turuncu, her neyse,