bu akşam İstanbul’dan, Eskişehir’den ev baktım. 7(yedi) sene sonrasına plan yaptım, biraz Müslüm birazTimuçin Esen dinledim, birakaç sigara içtim. Pamuğun yemini verdim, suyunu değiştirdim, traş oldum. Biraz daha dinledim Timuçin ESEN, bir video açtım, baştan sona istiklalde gezdim videoda.
- dilim ermez oldu tarifsiz duygularıma, sen kimsin neredesin diye çırpındı gözlerim, kim olduğunu bulamadı yüreğim; ansızın aklına sevda düşen yüreklere selam ettim fakat ben muradıma eremedim. Yıllar öncesi geçiyor gözümün önünden, gittiğim bu şehir yine gidilecek gibi. Ömrüm olursa eğer gitmeye niyetim var, bu sefer dönmemek üzere..
ilişki korkularım başladı, .Şuanda Nazan Öncel dinliyorum. Şarkının sözlerinde “beni geçirmeye kardeşim gelmesin” diyor, benim malum kardeşim yok. Ayrıca şarkının sözlerinde “unutamıyorum” diyor ki bu akşamdan sonra unutamadığım bir kişide yok. “yükleyin ne varsa gönlüme,demlensin” diyor. Sanırım beni en iyi anlatan tek cümle bu olsa gerek. Korkularımdan dolayı telefon açamadığım biri var. Sanırım açamadan gitti bir yerlere doğru. Halletmem gereken meseleler var. kendimle ve çocuğumla alakalı mevzular. İşin kötü tarafı dahada bir içine kapanık olduğumu söylüyorlar.
Bu gece yine bu şehirden gidesim geldi. Eskişehir, biraz Ankara ve çokça İstanbul olabilirdi. Oralarda tek başıma çok yürüdüm. Tek başıma yürümek için değil, boğulmamak içindi bu dileğim. Vazgeçsen olmuyor bu gidişten, ölsen geride kalanlar açısından hiç olmuyor. Bu kış kozalak örme vaktidir diyorum. Tamir ve maddi manevi güçlenme mevsimidir. Dediğim gibi imla kuralları çok gözetmeden, cümlelerin uyumunu takmadan, olduğu gibi yazacağım artık..
Üstümüze geldiklerinde sarılıp uyuruz. Sen kimsin neredesin? Duymayız,görmeyiz. Hastaneler gündüzleri sıcak geceleri soğuk oluyor. Hapishane hastane derken geçiyor ömrüm. Ne sigaranın tadı var nede iç çekmenin. Ellerim titrer gönlüm daralır oldu. Geçsin diye bekliyorum, sanki otobüs durağındayım ve gelen otobüslerin hiçbirine binmiyorum.
-öyle ha deyince oluvermez büyük aşıkların kavuşmaları. Tarihte ve anlatılan bütün efsanelerde hasretle bağlantılı bir kurgu, bütünlük vardır. Bu yaşıma kadar, "kavuşamamaktan" doğan büyük aşkların olduğunu ve aşkın büyüklüğündeki özü hasret sanmıştım. Halbuki öyle değil. İnsan arkadaşı dostu ve kıymetlisi gördüğü kişiyi nasıl bir bütünlük ve güzellikle seviyorsa, ...o anda o dakikada tarifi mümkün olamayacak bir kıvılcımla aşk girdabının içinede düşebiliyormuş. İşte malum efsanelerde ki aşklarında temelinde aslında bu ilk aşık olma hadisesi var ve ben bunu bu yaşıma değin idrak edememişim. Peki hasret gurbet ve zorluklar ise nerede başlıyor? Kadermidir bilinmez lakin aşka yüreği düşmüş olanlar zorluğu ve hasreti kendi ellerinde olmadan yaşıyorlar. Büyük ihtimalle bu kaderci ve bilimsel realizmden, pozitivizmden uzak tavrıma, tutumuma hayret edeceksiniz. Lakin ne yazıkki toplumsal yapılar ve malumunuz üzre çağın mahalle baskıları haykırmaya engel oluyor. Fakat sistemin kirli kokuşmuş yollarında, iyi bir plan ve mücadele ortaya koyarsanız; bunca yıldır dilden dile gelen aşk efsanelerinede rest çekmiş olursunuz. Kavuşursunuz. He laf aramızda; “gözler yalan söylemiyor”, sağlıcakla.. madeinmozart/ edebi yazı değil tespit yazısıdır :)