Tumgik
pikselog · 10 days
Link
MÜZİKAL KOMEDİ TÜRÜNDEKİ ANİMASYON FİLM, 24 KASIM’DA BEYAZPERDEDEKİ YERİNİ ALACAK Walt Disney Animation Studios’un büyüleyici masalsı filmlerine bir yenisi ekleniyor: ‘Dilek’. Müzikal komedi türündeki animasyon filmden bir fragman daha yayınlandı. Film, 24 Kasım’dan itibaren beyazperdede seyredilebilecek. Walt Disney Animation Studios imzalı ‘Dilek’ filminden yeni bir fragman paylaşıldı. 24 Kasım’da tüm tılsımını beyazperdeden sinemaseverlerle buluşturacak olan müzikal-komedi türündeki animasyon filmde izleyiciler İber Yarımadası’na yolculuğa çıkacak.  Fantastik bir ülke olan Rosas’ta geçen filmde keskin zekalı idealist Asha, dileğini o kadar güçlü bir şekilde diler ki, dileği evrene ait bir güç olan sonsuz enerji küresi Star tarafından yanıtlanır. Asha ve Yıldız, Rosas’ın hükümdarı Kral Magnifico’yla çetin bir mücadele içine girer ve toplumu kurtarmak için omuz omuza çalışır. ‘Dilek’, cesur birinin iradesi yıldızların sihrine bağlandığında mucizelerin olabileceğini kanıtlar. Chris Buck ve Fawn Veerasunthorn’un yönetmen koltuğunda oturdukları film, 24 Kasım’da bu büyüleyici mücadeleyi beyazperdeye taşıyacak.
0 notes
pikselog · 10 days
Link
Bizce ortak bir müzik tutkusuyla bağ kurmaktan daha güçlü bir şey yok! Spotify, beraber müzik dinleme deneyimini bir sonraki seviyeye çıkaran ve belli bir gruptaki herkesin birlikte müzik dinlemesine olanak sağlayan yepyeni, kişiselleştirilmiş, gerçek zamanlı bir dinleme deneyimi olan Jam’i tanıttı. Spotify’ın Blend ve Ortak Çalma Listeleri gibi popüler bazı özelliklerini geliştirip bunları kişiselleştirme teknolojisiyle birleştiren Jam, arkadaşlarınızla birlikte dinlemeyi her zamankinden daha iyi hale getiriyor. Yeni özelliği incelemek için bu linki ziyaret edebilirsiniz. Favori şarkınızı sevdiklerinizle paylaşmak gibisi yok ve artık Jam’le tüm arkadaş grubunuz, paylaşımlı şarkı sırası, bu gruba özel olarak oluşturulmuş öneriler ve kimin hangi şarkıyı eklediğini görebilme özellikleri sayesinde eğlenceye ortak olabilecek. Jam nasıl çalışıyor: Jam’i başlatmak için bir Premium kullanıcı, bir çalma listesi, şarkı veya albüm seçer. Ardından, ekranınızın alt kısmındaki “Bağlan” düğmesine tıklayarak ya da favori çalma listeniz, favori albümünüz veya şarkınızdaki üç noktaya tıklayınca açılan menüye girerek “Jam’i Başlat” düğmesini göreceksiniz. Şarkıları oynatmak için bir cihaz seçebilirsiniz; bu ister telefonunuz ister hoparlörünüz olabilir. Evdeki paylaşılan Wi-Fi bağlantınızı kullanan diğer kişiler de katılmak isterlerse anında Jam’e katılabilir. Daha sonra arkadaşlarınızı (Premium veya Free kullanıcılar olabilir) şu üç yöntemden birini kullanarak davet edebilirsiniz: Bluetooth’u açıp telefonlarınızı birbirine dokundurarak Arkadaşlarınızdan sizin ekranınızdaki QR kodu taratmasını isteyerek Bu linki sosyal medya, kısa mesaj, SMS ve daha farklı yollarla göndermek için “Paylaş” düğmesine tıklayarak Jam’deki herkes kendi cihazı üzerinden sıraya şarkı ekleyebilir, kimin hangi şarkıyı eklediğini görebilir ve öneriler alabilir. Jam oturumunun sahibi olan kullanıcı ayrıca Jam’de kimin olduğunu belirleyebilir, şarkıların sırasını değiştirebilir veya ortama uymadığını hissettiği bir şarkıyı sıradan kaldırabilir. Jam oturumunun sahibi ayrıca oturumdaki diğer herkesin parçaların sırasını değiştirmesine veya o parçayı sıradan kaldırabilmesine izin vermek için “Misafir kontrolleri”ni de açabilir. “Misafir kontrolleri” kapatıldığında yalnızca Jam oturumunun sahibi çalma sıradaki şarkıları yeniden düzenleyebilir. Jam, bugün itibarıyla dünya genelindeki tüm Premium ve Ücretsiz Spotify kullanıcıları için kullanıma sunuldu. Jam’i deneyimleyebilmek için uygulamanızın güncel olması gerektiğini unutmayın.
0 notes
pikselog · 13 days
Link
Atomic Blonde, Deadpool 2 ve Bullet Train gibi filmlerin yönetmeni, eski dublör sanatçısı David Leitch'in yeni filmi The Fall Guy (Dublör), Leitch'in yönetmenlikten önceki eski mesleğine saygı duruşu niteliğinde. Dublörlere Oscar verilmemesinden prodüksiyon aşamasına kadar bir dublörün yaşadıklarını anlatıyor. Colt Seavers, eski zamanlarının ötesinde yıpranmış bir aksiyon koreografıdır ve bir zamanlar dublörlüğünü yaptığı ünlü oyuncu Tom Ryder ile aynı film setinde çalışmaya başlar. Tom ortadan kaybolunca ve filmi yöneten eski kız arkadaşı Jody Moreno'nun yönetmenlikteki ilk denemesi tehlikeye girince, Colt, Tom'u bulmak ve Jody'nin filmi kurtarmak için gönüllü olur. Colt Seavers rolünde Ryan Gosling THE FALL GUY, yönetmen David Leitch Colt Seavers için Ryan Gosling'den daha uygun bir aktör olamazdı. Geçen sene büyük sükse yaratan Barbie'den sonra başarılı oyuncu kendisine uygun roller seçmekte yanılmıyor. Emily Blunt ile muazzam ikili olmuşlar, çift arasındaki sahneleri izlemek çok keyifliydi. Romantik-komedi filmi olsa bile filmin aksiyon tarafındaki kalitesinden ödün vermiyor. "Film içinde film" filmleri seven biri olarak çekim ve kurgu açısından zorlayıcı olsa bile izleyiciye işin arka mutfağını göstermesi açısından eğlenceli olduğunu düşünüyorum. Patlama, atlama, araba, kavga sahneleri ve efektleri bol bol görüyoruz. Temponun bir an düşmemesinin yanı sıra senaryo ve kurgu oldukça basit tutularak işin eğlencesini karmaşık hale getirmemelerine çok sevindim. [letsreview] Ryan Gosling is Colt Seavers in THE FALL GUY, directed by David Leitch Prodüksiyon Notları SENARYO ÖZETİ O bir dublör ve dublör camiasındaki herkes gibi o da sırf eğlenelim diye havaya uçuyor, vuruluyor, kaza yapıyor, pencerelerden fırlatılıyor ve en yüksek noktalardan yere düşüyor. Ve şimdi, neredeyse kariyerini bitirecek bir kazadan hemen sonra bu işçi sınıfı kahramanımız kayıp bir film yıldızının izini sürecek, komplo teorisini çözecek ve günlük işini yaparken hayatının aşkını geri kazanmaya çalışacak. Ne ters gidebilir ki? Bullet Train, Deadpool 2, Atomic Blonde ve Fast & Furious Presents: Hobbs & Shaw gibi filmlerin rekor kıran yönetmeni ve John Wick, Nobody ve Violent Night gibi filmlerin yapımcısı olan, aynı zamanda eski işi dublörlük olan yönetmen DAVID LEITCH şimdiye kadarki en özel filmiyle geliyor. Yeni bir komik, tutkulu, yıldız oyuncularının toplandığı bir aksiyon filmi, aksiyon filmlerine yazılan bir aşk mektubu ve aksiyon filmlerini yapan, çok çalışan ama hak ettiği değeri görmeyen ekibin filmi: Dublör. Oscar adayı RYAN GOSLING (Barbie, La Land, Drive) iş sırasında çok yara almış, beden ve akıl sağlığına yoğunlaşmak için bir yıl önce işi bırakan Colt Seavers’ı oynuyor. Colt Seavers, EMILY BLUNT’ın (Oppenheimer, A Quiet Place filmleri, Sicario) oynadığı eski sevgilisi Jody Moreno’nun yönettiği mega bütçeli bir stüdyo filmindeki baş rol oyuncusunun ortadan kaybolmasından sonra sektöre geri dönüyor. THE FALL GUY, directed by David Leitch Filmin zalim yapımcısı (Emmy ödüllü HANNAH WADDINGHAM; Ted Lasso) baş rol Tom Ryder’ın (Golden Globe ödüllü AARON TAYLOR-JOHNSON; Bullet Train) ortadan kayboluşunu bir sır olarak saklamaya çalışırken Colt, filmdeki en korkunç ve tehlikeli hareketleri yapar ve bu sırada Jody’nin gözüne tekrardan girmeye çalışır. Ama kayıp yıldızın gizemi derinleşirken Colt kendini yaptığı en tehlikeli hareketten bile daha kötü ve canice bir komplonun içerisinde bulur. 1980’lerin popüler filmlerinden esinlenen Dublör’de Tom Ryder’ın baş rolü paylaşan ve reklam aşkı yaşadığı sevgilisi Iggy Starr’ı TERESA PALMER (A Discovery of Witches, The Clearing), Tom Ryder’ın şahsi asistanı Alma Milan’ı Akademi Ödülleri adayı STEPHANIE HSU (Everything Everywhere All at Once, The Marvelous Mrs. Maisel) ve dublör koordinatör ve aynı zamanda Colt’un yakında arkadaşı Dan Tucker’ı WINSTON DUKE (Black Panther serisi, Us) canlandırıyor. Dublör’ün olağanüstü dublör ekibini Dublör Tasarımcısı ve Koordinatörü ve ikinci ekibin yönetmeni CHRIS O’HARA (Free Guy, Fast & Furious Presents: Hobbs & Shaw) yönetiyor. Ekipte ayrıca BEN JENKIN (Godzilla vs. Kong, The Fate of the Furious), JUSTIN EATON (Deadpool, Avengers: Endgame), LOGAN HOLLADAY (Shazam, Fast & Furious Presents: Hobbs & Shaw), TROY BROWN (Quarantine, Sky High), SUNNY SUN (Logan, Deadpool 2), JONATHAN EUSEBIO (John Wick, Black Panther) ve KEIR BECK (Mad Max: Fury Road; Hacksaw Ridge) yer alıyor. Sinema filmi Hobbs & Shaw’un senaristi DREW PEARCE’a ve GLEN A. LARSON’ın yarattığı televizyon serisine dayanarak yapılan Dublör filmi, KELLY McCORMICK p.g.a. (Bullet Train, Nobody, Atomic Blonde) ve DAVID LEITCH p.g.a. ve RYAN GOSLING tarafından GUYMON CASADY’nin (Game of Thrones, Steve Jobs; yeni Ripley serisinin uygulayıcı yapımcısı) kurduğu 87North adına Entertainment 360 için yapıldı. Filmin uygulayıcı yapımcıları DRE PEARCE, CECIL O’CONNOR ve Entertainment 360’tan GEOFF SHAEVITZ. L to R: Ryan Gosling is Colt Seavers and Emily Blunt is Judy Moreno in THE FALL GUY, directed by David Leitch Filmin görüntü yönetmeni JONATHAN SELA (Bullet Train, Fast & Furious Presents: Hobbs & Shaw). Yapım tasarımcısı DAVID SCHEUNEMANN (Bullet Train, Fast & Furious Presents: Hobbs & Shaw) ve editörü ELÍSABET RONALDSDÓTTIR (Bullet Train, Deadpool 2). Filmin kostüm tasarımcısı SARAH EVELYN (Bullet Train, Fast & Furious Presents: Hobbs & Shaw). Müzikler ise DOMINIC LEWIS (Violent Night, Bullet Train) tarafından hazırlandı. Universal Pictures bir 87North/Entertainment 360 yapımı ve David Leitch filmi olan Dublör’ü sunar. ARKA PLAN Tehlikeli hareketlerin ve adrenalin dolu aksiyon film yapımcılığının heyecan verici dünyasında çok az kişi David Leitch’in doğrudan tecrübesi ve benzersiz bakış açısını sunuyor. Mesleğe dublör olarak başlayan Leitch, sektörde sürükleyici ve aksiyon dolu sahneleri harmanlayan bir öncü hâline geldi. Leitch, yönetmenliğe geçmeden önce sektördeki ilk zamanlarında sıkı çalışması ve kararlılığıyla becerilerini kamera arkasında geliştirdi. “Filmlere olan aşkım lise yıllarında başladı.” diyor Leitch. “Lethal Weapon ve Die Hard gibi aksiyon komediler ve duygusal filmler üzerimde kalıcı bir etki bıraktı. Kamera arkasındaki büyünün bir parçası olmak istedim. Dövüş sanatları geçmişim var ve zamanlama, akıl hocalığı ve süreklilik sayesinde dublörlüğe başladım.” Leitch’in kariyerindeki en önemli anlardan biri Fight Club’da Brad Pitt’in dublörü olarak oynamak oldu. Bu sayede David Fincher’ın film yapımına dair titiz yaklaşımını yakından gözlemlemiş oldu. “Dublör olduğum için kimse beni setten aceleyle çıkarmadı ve hep izleyip hem de öğrenme ayrıcalığına sahip oldum. Dublörlük kariyerime devam ederken bir yandan kendi film yapım serüvenime başladım. Kısa filmler çektim, düzenledim ve aksiyon sahnelerine koreografi yazıp, çekip, yönetmenlere hikâye olarak sundum” Ama Leitch’in arzuları koreografiyle sınırlı değildi. “Yönetmek istiyordum.” diyor Leitch. “İkinci ekip yönetmeni olarak büyük aksiyon sahnelerini çekme fırsatları geliyordu ama tüm filmi çekme hedefim için şansımı zorlamaya devam etmeliydim. O şansa John Wick’le sahip oldum.” Yönetmenler Derneği tarafından John Wick’in resmi yönetmeni olarak Chad Stahelski övüldüyse de filmi Stahelski’nin yanında Leitch’in yönettiği birçok kişi tarafından kabul edildi. Bu ortaklığı da Leitch’in yapımcı ortağı, eşi ve eski menajeri olan Kelly McCormick sağladı. Leitch o günden sonra Bullet Train, Fast & Furious Presents: Hobbs & Shaw, Deadpool 2 ve Atomic Blonde gibi büyük başarı elde eden filmler yönetti. 2019’da Leitch ve McCormick, sadece birkaç yılda dünya çapında 2.9 milyar dolardan fazla hasılat toplayan filmler yaratan 87North Productions’ı kurdular. Ama yönetmenlik başarılarına rağmen Leitch köklerine sadık kaldı. “Kariyerim 20 yıl boyunca dublörlük yapıp darbe alarak, araba kullanıp çarparak, ateşe verilerek ve sektördeki her departmanla yakından çalışarak geçti.” diyor Leitch. “Film yapımına olan aşkım devam etmemi sağladı. Çeşitli departmanlarda yıllarca çalışarak film yapımı modelinin içini dışını öğrendim. Yönetmenliği bırakıp dublörlüğe geri dönmemi isteseniz çok heyecanlı olurdum çünkü film setinde arkadaşlarımla sanat yapmaktan başka bir şey istemem.” 87North’un başarısı devam ettikçe Entertainment 360’ın ortak kurucusu ve yapımcısı Guymon Casady, Dublör’ü yönetmesi için Leitch ile iletişime geçti ve McCormick ve Leitch’i filmi onunla birlikte yaratmaları için davet etti. Proje, 1981’den 1986 yılına kadar ABC’de yayınlanan ve aynı isme sahip olan Glen A. Larson’ın 1980’lerdeki televizyon dizisinden esinlendi. Dizide bir Hollywood dublörü ve aynı zamanda ödül avcısı olan Colt Seavers’ı karizmatik Lee Majors oynuyordu. Heyecan verici tehlikeli hareketlerle dolu sahneleri ve iyi seviyede mizahı barındıran film kült klasik dizi konumuna ulaştı ve beş sezonluk serüveninde önemli başarı elde etti. Majors’ın yanında dizinin diğer ana karakterleri olarak Jody Banks’i oynayan Heather Thomas, başka bir dublör arkadaşı ve Colt’un cana yakın teknoloji meraklısı yardımcısı ve kuzeni Howie Munson’ı oynayan Douglas Barr vardı. “Dublör ile olan maceram 20 yıldan önce başladı.” diyor Casady. “Büyürken en sevdiğim dizi oydu ve dizi haklarını almak için dizinin yaratıcısı Glen Larson’ın bir yıl boyunca peşinden koştum. Onlarca öğle yemeği ve sonu gelmeyen heyecanlı yazışmalardan sonra Glen’i hakları bana vermeye ikna ettim. Hemen Warner Brothers’a sattım. Proje kısa süre sonra orada durdu. Yıllar içerisinde diğer yaratıcı ekipler filmi çekmek için girişimlerde bulundular ama başarısız oldular. 2020’de kendimi Dublör’ü düşünürken buldum ve tekrardan yolculuğa başladım. Hakları bana vermeleri için ikna ettikten sonra bu sefer farklı bir şekilde yaklaşmaya karar verdim. Tamamen yeni bir strateji geliştirdim. Filmi pazara taşımadan önce sistemin dışında birleştirmeye karar verdim. Ve bu sefer bir yönetmenle başlamak istediğimi biliyordum. Benim için tek bir seçenek vardı, David Leitch. Filmlerini seviyordum onu seviyordum. Başka bir projede onu yakından tanımıştım. Ama onu bu iş için biçilmiş kaftan kılan şey dublörlük geçmişiydi. David ve Kelly kabul ettiler ve heyecan verici bir yeni defter ve iş birliği başlamış oldu.” Leitch ve McCormick, dublörlük dünyasını daha geniş bir kitleye gösterecek olan projenin materyalleri ve potansiyeli arasındaki reddedilemeyecek bağlantıyı hemen fark ettiler. “Bir gözümüz hep üzerindeydi ve sonunda yapılabilir olduğunda ve Guymon gelip bizimle paylaştığında yakından bakıp kendi David Leitch tarzımızı yansıtmanın mümkün olup olmadığını görme fikrine direnmek imkânsızdı.” diyor McCormick. “Bu, David’in dublörlük dünyasıyla ilgili derin bilgilerini sergilemesi için benzersiz bir fırsattı. David’in setlerde geçirdiği 20 yıl boyunca edindiği hikâyeler, anlatması gereken hikâyenin bu olduğunu apaçık ortaya koyuyordu.” Temayı tekrardan hayata döndürmek için iş birliği yapmaları gerekiyordu ve Leitch, McCormick ve Casady, hikâyeyi hayata geçirmesi için senarist Drew Pearce’ı işe aldılar. “Kelly ve benim Drew ile harika bir iş birliği ilişkimiz var.” diyor Leitch. “Hobbs & Shaw’da birlikte çalışmıştık ve aramızdaki uyum ve hassasiyet kusursuzdu. Hedefimiz bir başlangıç hikâyesini onurlandırmaktı ama hikâyeye kendi mizacımızı ekleyip onu da bir başlangıç hikâyesine döndürmek istedik. Bizim yorumumuzda dublör olan ana karakterimiz dublör yeteneklerinin süper güçlere benzediğini keşfediyor. Drew, ilk dizideki unsurları toplarken hikâyeye suç filmi özelliği katan dahiyane bir konsept buldu.” Pearce, Kasım 2019’da filme katıldı ve senaryo geliştirme sürecine hemen dahil oldu. “İki versiyon hazırladım. Biri büyük, Görevimiz Tehlike tarzında bir film ve diğeri ise daha küçük, suç üzerine olan ama çok tehlikeli hareketlerle dolu bir film. David’in dublörlük geçmişinden faydalanmaya çok hızlı bir şekilde karar verdik. Bu da hem aksiyon sahnelerine hem de filmin en önemli ayrıntısı olmaya başlayan aşk hikâyesine temel sağladı. Yani orijinallik şimdiden filmin DNA’sında akıyor.” Pearce’ın 80’lerdeki diziyle arasındaki özel bir bağ var ve çocukluk hayallerinden birini gerçekleştirme fırsatını duyunca havalara uçtu. “Yazı masamın üzerindeki sergileme kutusunda yıpranmış bir Hot Wheels duruyor.” diyor Pearce. “Altı yaşındayken babam hediye almıştı. En sevdiğim oyuncağım, 80’lerin TV dizisi Dublör’den GMC. O bizim dizimizdi. Babamı düşününce birbirlerine hiç benzemeseler dahi aklıma Lee Majors geliyor. Ve dublör olmayı gerçekten çok istiyordum. Her yaz her gün antrenman yaptım. Sokakta yürürken bile yaptığım bir antrenman vardı ve babamın doğum günümde aldığı berbat bir dijital saatle zaman tutuyordum. Nihayetinde yüksekten ölümüne korktuğu keşfettim ve bu bir dublörün kariyerinin sonu demektir. Ama bunun yerine bu film sayesinde bu konuyu yazma şansı buldum. Dublör gibi büyük bir film çıktığında duygulara hitap etmeyen, Big Gulp reklamı yapmak için entelektüel bir ürün olduğu varsayılır. Bu film, gerçeklikten en uzak olan şey olabilir.” Hikâyenin taslağı eline geçen ekip, baş rol oyuncuları Colt Seavers’ı bulmaya koyuldu. Bu rol için karizma, cazibe ve emsalsiz bir yetenek gerekiyordu. Ekibin hem karakteri somutlaştıran hem de hikâyenin temeline şekil verebilecek birini bulması gerekiyordu. Ve sahneye yeteneklerini ekranın dışına çıkan Ryan Gosling girdi. Gosling’in geçmişi, çekici kişiliğinin, becerikliliğinin ve kamera arkasındaki bir role kusursuz bir şekilde bürünme şeklinin onu ayrı kıldığını gösteriyor. Bu yüzden Gosling hem Colt Seavers’ı canlandırmayı kabul edip hem de projeye fazladan yaratıcı bir sinerji eklemek adına yapımcı rolünü de üstlendiğinde McCormick, Leitch ve Casady çok sevindiler. “Aklımızdakileri Ryan’a anlattığımızda hemen ilgisini çekti.” diyor McCormick. “Projelere gelince seçici olduğunu biliyorduk, bu yüzden hemen ilgi duyması bizi şaşırttı. Sonrasında ince ayar yaptık, çekim yaptık ve hikâye taslağını oluşturduk. Taslağı sunduğumuzda herkes istedi ve harika iş birliği geçmişimiz olduğu için Universal ile ortaklığa karar verdik.” Gosling, dublör camiasının dikkate değer başarılarına ışık tutacak olan bu filmin bir parçası olma şansını hemen kabul etti. “David Leitch hayranı olarak onunla çalışma fırsatı benim için heyecan vericiydi. Ayrıca dublör camiası hakkında film yapan bir dublör olması mükemmel bir uyum sağlıyordu.” diyor Gosling. “Aksiyon filmlerini yapan insanların dünyasında bir aksiyon filmi yapmak kulağa çok özgün geliyordu çünkü o işleri başarmayı asıl bilen insanlar onlar. İlk oyunculuk işlerimden biri Young Hercules adında bir çocuk aksiyon dizisiydi. Bu yüzden neredeyse hep bir dublörüm vardı. Dublörlerle yaşadığım deneyimlere bakarsak, sete geliyorlar, havalı hareketler yapıyorlar, her şeyi riske atıyorlar, sonra da gölgelerin içinde kayboluyorlar ve yaptıkları her şeyin övgüsünü oyuncular alıyor. O yüzden dublörlere, yaptıkları harika işlere ve aldıkları risklere ışık tutan bir şeyin parçası olmak heyecan verici.” Dublör’ün ilk taslağı senaryonun son hâlinden ve ekranda izlediğimizden bir hayli değişik. “En başta hayalimiz Rocky tarzında mavi yakalı bir kahramanın hikâyesini anlatmaktı. Bu kahraman ne kadar dayak yerse yesin her düştüğünde tekrar ayağa kalkabiliyordu.” diyor Casady. “Ancak hikâyeyi geliştirmeye devam ettikçe daha komik ve eğlenceli bir hâl aldı. Ryan çok zeki ve sezgilerine güveniyor. Karakter hakkındaki içgüdüleri, filme yön verme konusunda önemli bir rol oynadı ve sonucunda daha özgün ve eğlenceli bir hikâye oluşturduk.” Film yapımcıları hikâyeyi geliştirdikçe derin bir aşk hikâyesi şekillenmeye başladı. “Ryan bu açıdan önemli bir rol oynadı.” diyor McCormick. “Hikâyedeki gerçek aşk hikâyesi potansiyelini fark etti ve gerçek aşkı beyaz perdeye aktarma konusundaki eşsiz yeteneğinden yararlandı. Romantizm sayesinde tüm hikâye bir zemine sahip oluyor herkes o hikâyeyle ilişki kurabiliyor. Herkes aşk, büyüme ve kendini keşfetme temalarıyla bir bağ kurabilir. Bu hikâyeyi bu kadar eşsiz ve özel kılan da bu. Colt’un motivasyonu ve sevgisi, filmin vahşi ve cüretkâr aksiyonlarının arkasındaki itici güç oldu.” Anlatı geliştikçe Sydney, Avustralya’daki hikâyenin geçtiği yer de gelişmeye başladı ve ilginç bir zemin hazırladı. Konum, Leitch ve McCormick’in kamera arkasında çok çalışan kadın ve erkekleri kamera önüne çekerek kutlama hayali için yaratıcı bir tuval olarak görev gördü. “Bir film üzerinde çalışırken ekip üyelerinizle bağ kurarsınız ve bu bağ ömür boyu arkadaşlığa dönüşür.” diyor Leitch. “Birlikte o kadar çok vakit geçiriyorsunuz ki arkadaş olmamak neredeyse imkânsız oluyor. Bu önemli rol oynayan iş arkadaşları hem yaptığımız yaratıcı iş için önemli hem de en yakın arkadaşlarımız. Her gün 15 saat boyunca çekim yaparken birlikte çalışmak ve inişleri çıkışları paylaşmak sonucunda bu ilişkilerin daha anlamlı olması çok doğal. Dublör için Avustralya’ya dönünce birçok arkadaşımla ve The Matrix filmleri ya da The Wolverine’de birlikte çalıştığım iş arkadaşlarımla tekrardan görüştüm. Bazılarını neredeyse 10-20 yıldır görmemiştim ama sanki hiç ayrı kalmamışız gibi hissettim.” McCormick şunu ekliyor: “Bu yolculukta bizimle birlikte olan ve yıllar boyunca çeşitli projelerde bizimle birlikte çalışan, birbirine sıkı sıkıya bağlı, kendini adamış bir film ailesine ve inanılmaz derecede yetenekli profesyonellerden oluşan bir ekibe sahip olduğumuz için şanslıyız. Dublör yalnızca dublör camiasını kutlamamıza değil, aynı zamanda kamera arkasında çalışan ve film yapım sürecinde önemli roller oynayan kişilere de ışık tutmamıza olanak sağladı. Bu iş birliklerine değer veriyoruz ve bu bizim sinemaya ve dünya çapında birlikte çalıştığımız harika ekip üyelerine saygı gösterme şeklimizdir." “Düşen adam” teriminin dublör dünyasında zengin bir geçmişi var ve sinematik sihir yaratmak adına fiziksel darbeler alan sanatçılara atıfta bulunuyor. "Onlar atlardan, bisikletlerden veya merdivenlerden düşen kişiler." diyor Leitch. “Ama bizim filmimizde bu terime daha geniş bir anlam verdik. Çeşitli şekillerde kullandığımız bir metafora dönüştü. Düşen adamımız sadece kamera karşısında düşen bir dublör değil, yapmadığı bir şeyin suçunu üstlenen biri. O aynı zamanda derinden aşık olmuş, hayatının aşkını geri kazanmak için her şeyi riske atmaya hazır bir adam.” Ve Leitch için Dublör bir film yapım çabasından çok daha fazlası. "Bana göre Dublör, dublör sanatçılarına ve film endüstrisinin isimsiz kahramanlarına, yani film yapımı sanatına tutku ve bağlılıklarıyla katkıda bulunan yüksek vasıflı ve yetenekli zanaatkârlara yazılmış bir aşk mektubu." diyor Leitch. “Bu, ekranda hikâye anlatımının büyüsünü yaratmak için kalplerini ve ruhlarını ortaya koyan yapım tasarımcılarına, görüntü yönetmenlerine, teknisyenlere, elektrikçilere, yapım asistanlarına, ses sanatçılarına ve arada kalan herkese adanmıştır. Bu proje kalbimde özel bir yere sahip çünkü bir dublör sanatçısı ve ekibin bir parçası olarak yolculuğumdan, gerçek hayattan anekdotlar içeriyor.” Dublör TV dizisinin yaratıcısı Glen A. Larson 2014 yılında öldü ancak çalışmaları 1970'ler ve 80'ler boyunca, aralarında Knight Rider, B.J. and the Bear, Mangum P.I, Quincy M.E. ve Battlestar Galactica’nın da bulunduğu ikonik ve hâlâ sevilen dizilerle Amerikan kültürünü şekillendirdi. Larson her ne kadar filmin beyaz perdeye taşındığını görecek kadar yaşamamış olsa da Casady, başardıklarından gurur duyacağını düşünüyor. "Glen Larson'ın katkılarına dönüp baktığımızda onun hikâye anlatma iç güdüleri ve iş birliği, filmin 2003'teki ilk aşamalarında çok değerliydi." diyor Casady. “Filmin yönü orijinal konseptten sapmış olsa da onun mirasını yeni bir izleyici kitlesi için yeniden yorumlayarak onurlandırmayı umuyoruz. Larson'ın sekiz televizyon programının aynı anda yayında olması da dahil olmak üzere üretken çıktısı, onun olağanüstü yeteneği ve sektör üzerindeki kalıcı etkisi hakkında çok şey anlatıyor." KARAKTERLER Colt Seavers Ryan Gosling Dublör’de Oscar adayı Ryan Gosling’in canlandırdığı Colt Seavers bir zamanlar sektördeki en iyi dublör olarak tanınıyordu. Sette yüksekten düştükten sonra hayat değiştiren bir kaza sonucunda hayatı beklenmedik bir dönüşüme uğruyor. Düştüğünde sırtı kırılıyor ve hem kendi hem de başkalarının gözündeki yenilmezlik algısı parçalanıyor. Eski aşkı Jody Moreno'nun (Emily Blunt) yönettiği büyük bütçeli bir stüdyo filminin kurtarılmasına yardımcı olması için yapımcı Gail Meyer (Hannah Waddingham) tarafından tekrar işe alınıyor. Filmin yıldızı Tom Ryder (Aaron Taylor-Johnson) kaybolmuştur ve Gail'in, filmin en ayrıntılı sahnelerinden bazılarını gerçekleştirerek filmi programa uygun tutmak (ve Ryder'ın ortadan kayboluşunu gizlemek) için Ryder'ın eski dublörü Colt'a ihtiyacı vardır. Filmin başlangıcından itibaren filmin yapımcılığını da kabul eden Gosling, rol için oy birliğiyle tercih edildi. "Dublörler genellikle sahne arkasında yorulmadan çalışıyor, en riskli işlerden bazılarını büyük ölçüde görünmez kalarak gerçekleştiriyorlar." diyor Yapımcı Kelly McCormick . “Bu sıkı çalışma ve bilinmezlik duygusu, birçok insanın kendi hayatlarında bağ kurabileceği bir şey ve Ryan'ın yönlendirme yeteneği, Colt tasvirini gerçekten özel kılıyor.” Dublör, film yapımı ve bu filmleri yapan insanlarla ilgili bir film. "Bu süper kahramanlarla ilgili değil, onları oynayan insanlarla ilgili" diyor Gosling. “Colt, birçok açıdan sıradan bir adam olan mavi yakalı bir kahraman. Kendinizle ilişkilendirebileceğiniz biri. Kayıplarla mücadele ediyor ve geri dönüş yolunu bulmaya çalışıyor. O, dirençli, zor koşullar altında olmayı umduğumuz türden bir insan, sürekli ayağa kalkan ve pes etmeyen biri.” Yapımcılar Gosling'in katılım düzeyine ve sette ne kadar soru sorduğuna hayran kaldılar. "Son derece ilgili ve işbirlikçi biri. Bazı yönetmenler bunu korkutucu bulabilir ama benim için bu, beni büyüleyen sonsuz bir enerji kaynağıydı." diyor Yönetmen David Leitch. “Kelly ve ben film yapımına organik bir süreç olarak yaklaşıyoruz. Sevdiğimiz bir senaryoyla başlıyoruz ama hikâyeyi güçlendirecek fikirlere de her zaman açığız. Ryan sürekli bir gelişme arayışında ve bu benim değer verdiğim türde bir iş birlikçi. Bir anı, bir sahneyi, bir kostümü veya başka bir şeyi zenginleştirebileceksek, tam da bunu yapmaya çalışıyoruz. Ryan mükemmellik arayışında yorulmak bilmez bir şekilde çalışıyor ve bizi sürekli olarak çalışmalarımızı yükseltmeye zorluyordu." Gosling, role hazırlanmak için kendini fiziksel olarak zorlayıcı akrobasi gösterilerine ve aksiyon sahnelerine verdi ancak film için kendi tehlikeli sahnelerinin hiçbirini yapmadığını söyleyen ilk aktör olmaktan mutlu duyardı. "Bu film, dublör sanatçılarıyla ilgili ve onların çalışmalarını öne çıkarıp en iyi yaptıkları şeyi yapmalarına izin vermek beni heyecanlandırdı." diyor Gosling. “Ama onların her gün neyle uğraştıklarını anlamam için bazı akrobasi gösterilerini orijinallik açısından kendim yapmam önemliydi. Yükseklik korkum var ve yapacağım gösterilerden birinin 12 kattan düşmek olacağını biliyordum. Bu gösteriyi yaptıktan sonra bu korkuyu yenebileceğimi düşündüm. Yenemedim ama o anda üstesinden geldim çünkü ekibe çok güvenmiştim. Düşüşün yanı sıra Sidney Liman Köprüsü'nden de sürüklendim. Sahne, sabah 6'ya planlanmıştı. Sahne sırasında o kadar yorulmuştum ki bittiğinde eve gittim, uykuya daldım ve uyandım ve 'Az önce gördüğüm çok tuhaf bir rüya mıydı? Yoksa bir kâbus muydu?’ dedim kendi kendime.” Jody Moreno Emily Blunt Oscar adayı Emily Blunt, yönetmenliğe geçiş yapan görüntü yönetmeni ve Colt Seaver'ın eski aşkı Jody Moreno'yu canlandırıyor. Colt'un sette neredeyse kariyerini sona erdiren kazasının ardından Colt, Jody'den uzaklaşmış ve sessizliğiyle onu uzak tutmuştu. Şimdi dünyanın en büyük film yıldızı Tom Ryder'ın da baş rol oynadığı ilk filmi Metalstorm'u yöneten Jody'nin geçmişe odaklanacak ya da eski yaraları açacak vakti yok. Colt Seavers, sete geldiğinde film yapımcılığının bazı sorunları çözülüyor ancak istenmeyen duygusal sorunlar yaratıyor. Jody'nin profesyonelliği sürdürme çabalarına rağmen Colt'la olan yadsınamaz kimyası ilişkilerine bir karmaşıklık katmanı daha katıyor. Jody'nin profesyonel yolculuğu bir bakıma Yönetmen David Leitch'in kendi kariyer yolunu yansıtıyor ve o, rolü geliştirirken bu deneyimlerini Blunt'la paylaştı. “Jody tıpkı benim gibi kariyerine çizginin altından başladı ve yönetmen koltuğuna kadar yükseldi." diyor Leitch. “Yönetmen olarak yapımcılarla, oyuncularla ve ekip üyeleriyle çalışma konusunda çok fazla deneyimim oldu, bu yüzden Emily'ye bu durumlarda nasıl hissedeceğime dair bir referans noktası verebildim. Aynı zamanda çeşitli yönetmenlerle çalışmaktan kaynaklanan zengin bir deneyimi var ve onun empati kurabildiğim bu anlara nasıl yön verdiğini görmek çok eğlenceliydi. Emily, Jody'yi hayata geçirmek konusunda inanılmaz bir iş çıkardı ve onu akıllı, empatik ve son derece yetkin bir yönetmen hâline getirdi.” Blunt, Leitch ve yapımcıların hâlâ senaryoyu yeniden şekillendirdiği ilk aşamalarında projeye katıldı. "Saf bir kaçış vaadi beni cezbetti. Film yapımcılığı dünyasına ve birlikte çalışma ayrıcalığına sahip olduğum korkusuz dublör sanatçılarına bir aşk mektubu." diyor Blunt. “Bu sinematik evrenin cazibesine karşı konulmazdı. Jody için ciddi ve sert bir yönetmen klişesinden kaçınmak istedim. David'le yaptığımız görüşmelerde Jody'nin film yapımcılığının zorlu koşullarında yolunu bulduğunu, kaotik film endüstrisinde yönetmenlerin karşılaştığı gerçek mücadeleleri yansıttığını hayal ettik. Erişilebilir olması gerekiyordu... Tutku projesini yönlendiren bir parça yaratıcı kasırga. Bazen de tüm duygularını yansıtan bir kasırga. Jody sadece yönetmen rolüyle tanımlanmıyor. O tutkulu, yaratıcı, uçuk ve sevimli. Gelişimi sırasında onu daha fazla keşfetmek onun özüne olan sevgimi daha da derinleştirdi." Blunt'a göre Dublör’de çalışmak, yaratıcı özgürlük ve iş birliğiyle tanımlanan bir deneyimdi. "David, Kelly ve Ryan'la çalışmak, Ryan'ın sevgiyle ifade ettiği şekilde "bir kaçış odası gibi" inanılmaz derecede iş birlikçi hissettirdi." diyor Blunt. “Her gün gerçekten özgür ruhlu bir ortam yaratmak ortaya fikirler attık. Belki de filmin bu kadar canlı ve canlı bir tonu olmasının nedeni budur. Yalnızca ön prodüksiyon aşamasında değil, çekim gününde bile sahneler organik olarak farklı şekillere bürünüyordu, bu da oyuncular ve ekip arasındaki kimyanın bir kanıtıydı. David ve Ryan'dan daha iş birlikçi bir ikiliyle hiç karşılaşmadım. En iyi fikirlerin gelişmesine olanak tanıyan açıklığı, alçakgönüllülüğü ve egosuz bir yaklaşımı teşvik ediyorlar." Büyük bütçeli stüdyo filmleri genellikle sette yaratıcı doğaçlamalara çok az yer bırakır. Her sahne genellikle en ince ayrıntısına kadar planlanır. Ancak Dublör’de planın içine doğaçlama ve ilham veren yaratıcılık yerleştirildi. Blunt, bunun tamamen McCormick ve Leitch arasındaki ortaklıktan kaynaklandığını söylüyor. "Kelly'nin yapı, hikâye ve duygusallık konusundaki dehası gerçekten olağanüstü." diyor Blunt. “Üzerine odaklandığı fikirleri onu sadece David için değil, hepimiz için inanılmaz bir ortak hâline getirdi. Katılan herkesin işini rahat yapmasını sağladı. Kelly'nin desteklediği David, özgür ruhlu biri. Bu da bu büyük ölçekli filmde büyük aksiyon filmlerinin yapısal ve çoğu zaman türetilmiş doğasından kopan anları yakalamamıza olanak sağladı. David'in mizah anlayışı ve doğaçlama konusundaki isteği her sahneye tazelik kattı.” Blunt ve Gosling, çekimden önce sahneler üzerinde özenle çalışarak sahnelerin doğru olmasını sağlıyorlardı. Ancak çoğu zaman çekim zamanı geldiğinde sahneler öngörülemeyen bir hâl alıyordu. "Ryan esprili ve akıllı fikirleri olan harika bir yazar. Bu da çekim gününde sahnelerin akıp gitmesini sağlıyordu." diyor Blunt. “Yaratıcılığımız komiklikten çılgınlığa kadar uzanıyordu ve sonra hem gerçekçi hem de çok komik hissettiren bir şeye odaklanıyorduk. Ve sanırım uyumla ilgili sevdiğim şey de bu. O uyum erişilebilir, o uyum tuhaf ve bir çift olarak birbirlerine uyumlu değiller. Onların dağınıklığı en çok sevdiğim şey.” Bu dağınıklık, karakterler arasındaki ilişkinin, filmlerdeki çok az sayıda romantik ilişkinin yaptığı şekilde gerçek hissetmesini sağlıyor. "Colt ve Jody'nin beyaz perdedeki ilişkisinde en çok sevdiğim şey onun ham ve gerçek doğasıdır." diyor McCormick. “Tökezleyen ve tuhaf anları gördüğünüz bağımsız bir aşk filmi gibi hissettiriyor. İlişkilerine bir özgünlük katmanı ekliyor. Dağınık bir aşk hikâyesi ama onu bu kadar gerçek ve ilişkilendirilebilir kılan da bu. Çünkü aşkın kendisi olağanüstü derecede dağınık.” Dan Tucker Winston Duke Winston Duke, Dublör’de Colt'un yakın arkadaşı ve Metalstorm filminde dublör koordinatörü Dan Tucker rolünü üstleniyor. Yapımcılar için Duke'un kadroya eklenmesi önemli bir seçimdi. "Yalnızca rolün gerektirdiği fiziksel gereksinimi yerine getirebilecek yetenekte görünmekle kalmayıp aynı zamanda film sevgisi yayan ve akrobasi gösterilerinin ötesinde hırslara sahip olma potansiyeli taşıyan birini istedik." diyor Yapımcı Kelly McCormick. “Winston, setteki dinamiği zenginleştiren, bulaşıcı bir keyif ve pozitiflik ile karaktere yadsınamayacak derecede olağanüstü bir varlık kattı.” Dublör koordinatörleri, türden bağımsız olarak her film setinde kritik bir rol oynar. "Komedi, drama, gerilim veya aksiyon filmi olsun, her film setinin bir dublör koordinatörüne ihtiyacı vardır." diyor Yönetmen David Leitch. “Bizim film içindeki filmimizde Metalstorm büyük bir aksiyon filmi olduğu için modern ve hevesli genç bir dublör koordinatörüne sahip olmak çok önemliydi. Metalstorm, Dan'in koordinatör olarak ilk işlerinden biri ve zorlu bir sette sahneye çıkması gerekiyor. Rol için Winston'a gittiğimizde, karakterine ve söz konusu yüksek risklerin nasıl vurgulanabileceğine dair harika fikirler getirdi." Duke, bir dublör koordinatörünün çok yönlü rolünü zahmetsizce temsil ediyor. "En önemlisi, Winston, dublör arkadaşlarının yeniden bir araya gelmesiyle ortaya çıkan dostluğu ve anlık kardeşliği yakaladı." diyor Leitch. “Colt, Avustralya'ya geldiğinde Dan ve Colt'un yer aldığı bir sahne var ve bu onların ilişkilerine zemin hazırlıyor. Birbirlerini yıllardır görmemiş olabilirler ama hemen ortak dünyalarına geri dönüyorlar, filmleri ve kişisel meseleleri tartışıyorlar ve ardından çılgın aksiyon sahneleri sunma işine başlıyorlar. Winston yeteri kadar çabayı gösterdi ve bu dinamiği hayata geçirdi.” Duke, Dan rolünün ona film yapımcılığının, izleyicilerin asla göremeyeceği bir yönüne ışık tutmasına olanak sağlamasından gurur duyuyordu. "Dublör camiası hem işlevi hem de camia tarafından kendilerine verilen teşekkür şekli nedeniyle çoğu zaman biraz görünmez hâle geliyor" diyor Duke. “Ama bizi harika gösteriyorlar. Onlar da setteki herkes kadar yaratıcılar ve bu büyük, etkileyici filmlerin gerçekleşmesinde herkes kadar etkililer." Tom Ryder Aaron Taylor-Johnson Tom Ryder tam anlamıyla bencil ve kendini düşünen bir aktör. Ryder sadece güvensiz değil, aynı zamanda sinsi, kinci ve başkalarının, özellikle de Colt'un başarısı nedeniyle sürekli tehdit altında. Karakteri, en son Leitch ve 87North ekibiyle Bullet Train'de çalışan Aaron Taylor-Johnson canlandırıyor. "Tom Ryder, kimsenin ondan daha iyi bir şey yapmasına dayanamayan insanlardan biri." diyor Taylor-Johnson. “Onun ahlak anlayışı 'Ben film yıldızıyım. Ben en önemlisiyim, kimse benden daha iyi görünmemeli, özellikle de dublörüm. Kimse senin yüzünü görmek istemiyor. Sen arka plandasın.' Sette bir hiyerarşi var ve işin içine ego giriyor, bu yüzden başkalarını küçültmenin yollarını bulacaktır. Özünde o bir narsist. Çok önemli olduğuna inanan biri. O bir marka. O bir hayalperest ve kendisinden üçüncü şahıs olarak bahsediyor. Hiç kimseye karşı ve hiçbir şeyden sorumlu olmayacak." Birlikte daha önce yaptıkları çalışmalar göz önüne alındığında, Taylor-Johnson'ın Leitch'in güven ve dostluğu geliştirme becerisine olan güveni, projeye katılmayı basit bir seçim hâline getirdi. "David'in içimdeki 'aptallığı' ortaya çıkarma yeteneği var" diyor Taylor-Johnson. “Sanırım çoğunlukla ona büyük bir inancım olduğundan ve güvendiğim bir film yapımcısının ellerinde kendimi savunmasız hissedebildiğimden dolayı. Benden ekibe katılmamı istediğinde bir an bile düşünmedim! Yüksek hızlı trenlerden, helikopterlerden asılmak istiyorsanız Leitch sizin adamınız!” Yönetmen David Leitch'e göre Taylor-Johnson'ın canlandırması tam yerindeydi. "Sanırım pek de hoş olmayan bir oyuncuyu canlandıran bir oyuncu olarak ilk başta bazı çekinceleri olmuş olabilir." diyor Leitch. “Şöhret hicvini ve başrol oyuncusu kişiliğini benimsemek belli bir miktar cesaret gerektirir. Hikâyemizin iyiliği için Tom Ryder'ın bir nevi karikatür olması, eleştirimizi üzerine yoğunlaştırabileceğimiz bir karakter olması gerekiyordu çünkü Colt bir kahraman ve her kahramanın değerli bir düşmana ihtiyacı vardır. Aaron büyük bir başarı elde etti. Tom Ryder bir egomanyak, bir narsist. Kendi gölgesinden korkan, kabadayılıkla dolu ama herhangi bir cesaretten yoksun. O, Aaron Taylor-Johnson'ın zıttı, bu yüzden Aaron'un performansı inanılmazdı." Taylor-Johnson, Leitch'in yönetmenlik tekniğine, özellikle de hem hikâyede hem de aksiyonda anlatının önemini vurgulamasına hayran kaldı. "İnanılmaz akrobasi hareketleri gerçekleştirebilirsiniz ama bunların karakterle veya hikâyeyle ilgisi yoksa hiçbir anlamı yok" diyor Taylor-Johnson. “David gerçek bir hikâye anlatıcı. Sadece gösterilerden ve aksiyondan anlayan biri değil. Asla hayal kırıklığına uğratmaz. Filmleri her zaman eğlenceli ve tutkulu. David'in yönetme ve çalışma tarzında kesinlikle bir eylem planı ve doğaçlamaya yer var. Karakterleri anında şekillendirebilme konusunda harika. Sezgileri çok yüksek ve bu onun için bir yönetmen olarak bir iltifat. Film yapım sürecinde gerçekten uyum sağlayabiliyor ve değişebiliyor, bu da güzel tesadüflere ve kendini keşfetmeye olanak sağlıyor.” Taylor-Johnson, filmi dublör film yapımcılarının ustalığına güzel bir saygı duruşu olarak gördü. "Mutlak bir beceri, adanmışlık ve kararlılık zihniyeti var" diyor Taylor-Johnson. “Bu, tüm fiziksel benliğinizi kullanan saf bir şovmenlik biçimi. Her şeyi riske gözü karartmak gerekir. Yüksek düzeyde risk var, hataya yer yok. Bunu ilk elden izleme ayrıcalığına sahip olduğunuzda kalbiniz göğsünüzden fırlayacak gibi atıyor. Zafer kazandıklarında sevinç ve rahatlamayla coşuyorsunuz. Bu cesur dublör sanatçılarının hayatlarını veya bedenlerini bitmek bilmeyen dayaklarla riske attığını gördüğünüzde, sadece onur ve gurur duymakla kalmaz, aynı zamanda sizin veya bir oyuncunun performansını önünde sonunda yükselttikleri için büyük bir minnettarlık duymadan edemezsiniz. Karakteri şekillendiriyorlar, ona hayat veriyorlar, başka bir boyut katıyorlar. Bu ortak bir çabaya, gerçek bir iş birliğine dönüşüyor. Dublör gibi bir film, bu inanılmaz dublör oyuncularına dayanıyor ve izleyicinin sinemanın gösterisinin ve büyüsünün keyfini çıkarmasını sağlıyor.” Gail Meyer Hannah Waddingham Gail aynı zamanda filmdeki Tom Ryder'ın yapım ortağıdır ve yalnızca ona ve onun ihtiyaçlarına odaklanmıştır. İşleri halletme ve yıldızını mutlu etme misyonunda inatçı ve çoğu zaman acımasızdır. "Bence o çok içten biri." diyor Waddingham. “'Dünyanın en büyük metasını', 'dünyanın en iyi ürününü', yani en büyük yıldızı Tom Ryder'ı korumaya çalışıyor. İnsanlar, Gail'in sapkın ve çıkarcı biri olduğunu söyleyebilir ama bence bu da onun işi halletmesinin bir başka unsuru." Waddingham, karakter için kendi deneyimlerinden ilham aldı. "Dürüst olmak gerekirse Gail'in kişiliğini ve azmini birlikte çalıştığım acımasız tiyatro yapımcılarına dayandırdığımı söyleyebilirim." diyor Waddingham. Yönetmen David Leitch, Gail'in filmdeki karakteri ne kadar aşırı olursa olsun film endüstrisinin gerçekliğine bağlı bir karakter olduğunu söylüyor. "Hollywood kültüründe canavar gibi davranan her aktörün genellikle tuhaflıklarına izin veren bir yapımcısı vardır." diyor Leitch. “Bahaneler üreten, canavarı besleyen ve canavarın istediği her şeyi almasını sağlayan biri var. Bunu para kazananlar üzerindeki kontrolü kaybetme korkusuyla yapıyorlar. Şimdi düşünebilirsiniz, bu gerçekten oluyor mu? Evet, öyle olduğunu söyleyen ilk kişi ben olacağım." Gail, Waddingham'a karakterin tonunu dengeleme zorluğunu sundu. "Hepimizin yıkılmasını görmekten hoşlanacağı ama aynı zamanda her sahnede seyircinin ilgisini çekecek kadar sevimli bir karakter yaratmak istedik." diyor Leitch. "Hannah bu yönleri dengeleme konusunda inanılmaz bir iş çıkardı." Gail'ın görünümü, özellikle de kendine özgü saç modeli, Waddingham'ın karakteri canlandırmasını etkiledi. "Temel olarak bu filmde Slash'in kız kardeşine benziyorum." diyor Waddingham. “Peruğuma Porsuk adını verdik. Porsuk'un kendine ait bir aklı vardı. Porsuk sabahları ilk takıldığında çok hoş görünebilir ama yaklaşık beş dakika sonra tam bir kaos hâline gelir. Gail'ı dengesiz, oldukça hormonlu, sinirli bir kadına dönüştürmeye çalıştım ve Porsuk bu konuda çok yardımcı oldu.” Filmin prodüksiyonu boyunca Waddingham, dublör dünyasının şovmenliğine derin bir takdir duymaya başladı. “Aksiyonun kameranın arkasından 'Harika! Devam edelim.' demem olacağını düşündüm." diyor Waddingham. “Ben aslında dublör bir kadın değilim. Ama dublörlüğü sevdim. İnanılmaz gösterileri izlemenin getirdiği adrenalin patlaması nedeniyle hayattaki mesleğimi kaçırdığımı hissediyorum. Bu filmdeki aksiyon sahnelerini izlemek hayatımın en büyük ayrıcalıklarından biriydi. Özellikle bir gösteri gerçekten duygusaldı ve gözyaşlarına boğulduğumu söylemekte bir sakınca görmüyorum. Dublör ekibi tüm filmin makine dairesidir. Birbirlerine kardeş gibi bakıyorlar, bize de aynı şekilde bakıyorlar. Onlar gezegendeki en havalı insanlar ama aynı zamanda en yumuşak, en büyük kalplere de sahipler. Onlar bu filmin gerçek süper yıldızları. Gerçekten öyleler.” Iggy Starr Teresa Palmer Teresa Palmer, Metalstorm filminde Tom Ryder'ın şovmen kız arkadaşı ateşli Iggy Starr'ı canlandırıyor. Iggy vahşi ve ne yapacağı belli olmayan biri ve filmdeki ilk sahnesi, Ryder'ın dairesinde Colt Seavers'la müthiş bir kavgayı içeriyor. "Bu, karakterimin filme girişinin gerçekten dinamik bir yolu." diyor Palmer. “Çok fazla alay, zıplama, takla atma, diz kayması, her türlü çılgın şey var. Senaryoda bunu okumak heyecan vericiydi. 'Ah, işte bu hayranlık uyandıracak giriş!' diye düşündüm." Iggy'nin değişken eğilimlerine rağmen samuray kılıcı konusundaki becerileri oldukça etkileyiciydi ve bu da Palmer'ın sıkı bir eğitimden geçmesini gerektirdi. "Karakter için çektiğim sahneler yoğun ve fiziksel güç gerektiriyordu." diyor Palmer. “Muhteşem dövüş koordinatörümüz Sunny Sun ile kapsamlı bir şekilde antrenman yaptım, dövüş sanatlarımı ve kılıç becerilerimi geliştirdim. Setteki rehberliği çok değerliydi çünkü dövüş sahneleri hakkında gerçek zamanlı olarak sürekli geri bildirim sağlıyordu.” Palmer, bir David Leitch filminin parçası olmaktan heyecan duyuyordu. "David'in çalışmalarının her zaman büyük bir hayranı oldum." diyor Palmer. “Komedi ile aksiyonu zahmetsizce birleştirmesini ve aynı zamanda karakterlerle derin bir bağ kurmanızı sağlamasını seviyorum. David'in desteği ve rehberliği kendimi çok rahat hissetmemi sağladı." Alma Milan Stephanie Hsu Oscar adayı Stephanie Hsu'nun canlandırdığı Alma Milan, Tom Ryder'ın asistanıdır. Hsu'nun Everything Everywhere All at Once filmindeki performansıyla aday gösterildiği dönemde çekimlere başlaması planlanıyordu. "Stephanie çok akıllı ve harika bir oyuncu." diyor Yapımcı Kelly McCormick. “Yapım sırasında Everything Everywhere All at Once çok ilgi topluyordu. Verdiği sayısız ödül taahhütleri arasında onu da aramıza kattığımız için çok minnettarız ve filmde muhteşem bir performans sergiliyor.” Yapımcılar, Alma karakterini keşfederken Hollywood'da hiç kimsenin asistanlardan daha fazlasını bilmediği fikriyle eğlendiler. "Onlar her konuşmayı, her telefon görüşmesini, herkesin kişisel yaşamını ve işini gizliyorlar." diyor Yönetmen David Leitch. “Komik görünebilir, ancak tıpkı Alma'nın Tom Ryder'la olduğu gibi, asistanların patronlarına bu tür sınırsız erişime sahip olduğu gerçeklerden çok da uzak değil. Stephanie bu karaktere büyük bir derinlik ve özgünlükle hayat verdi. Sete birçok fikirle geldi. Harika bir drama aktristi olmasına rağmen inanılmaz derecede komik ve bu karakter için mükemmel dengeyi yakalamayı başardı.” “O zamanlar bunu kimse bilmiyordu ama setteki tüm asistanları ve prodüksiyon asistanlarını gözlemledim ve her zaman yaklaşık on milyon şey taşıyan Alma için bu fikri buldum. Etrafıma baktım ve herkesin terlediğini, koşturduğunu, çok çalıştığını ve her türlü saçmalıkla uğraştığını gördüm.” diyor Hsu. “Alma girişken bir kadın ve bir gün yapımcı olmak istiyor. Bu sektörü seviyor ve bir gün bu sektörde yer almak istiyor ama şu anda Ryder'la baş etmenin zorluklarıyla uğraşıyor. DUBLÖR EKİBİ Her aksiyon filminde kalp atışlarını hızlandıran sahneler, dublör ekibinin adanmışlığının ve yeteneğinin bir kanıtıdır. Yönetmen David Leitch ve Yapımcı Kelly McCormick için yetenekli kişilerden oluşan çekirdek bir grubun bir araya getirilmesi, filmin yarattığı benzersiz zorlukların üstesinden gelmede çok önemli hâle geldi. Yoğun dövüşlerden karmaşık teçhizatlara, yükseklerden düşmekten su ve ateş gösterilerine kadar film, akrobasi disiplinlerinin tüm yelpazesini kapsıyor. Film yapımcıları, her alanda mükemmelliği sağlamak için sektördeki en iyileri görevlendirdi. Chris O’Hara Dublör Tasarımcısı ve Koordinatör/İkinci Ekip Yönetmeni Dublör’ün dublör tasarımcısı, koordinatörü ve ikinci ekip yönetmeni Chris O'Hara (Free Guy, Fast & Furious Presents: Hobbs & Shaw), dublör endüstrisinin gelişen tabiatının bir kanıtı olarak duruyor. O'Hara sektörde kendisine bir yer açmakla kalmadı, aynı zamanda dublör sanatçılarının ve koordinatörlerin algılanma şeklinin sınırlarını zorlayan önemli bir güç oldu. Stunts Unlimited'ın başkanı olarak O'Hara, Dublör’e 20 yıllık zengin bir deneyim kazandırdı. "Chris ve ben bu sektörde neredeyse 30 yıldır varız." diyor Yönetmen David Leitch. “Yolculuğumuza Chad Stahelski, Chris Palermo, Tim Rigby, Brad Martin ve benimle birlikte 'orijinal altılı' adını verdiğimiz bir grubun parçası olarak, yeni gelenler olarak başladık. Birbirimizi destekledik, iş ipuçlarını paylaştık ve bir role uygun olmadığımızda bile birbirimize tavsiyelerde bulunduk. Birbirine sıkı sıkıya bağlı bir topluluktu ve her gün antrenman yapıp çok çalışıyorduk.” Kariyerleri ilerledikçe, orijinal altılı artık birbirlerini eskisi kadar sık ​​görmüyorlardı ama aralarındaki bağlantı devam ediyordu. "Dave ile Dublör’de çalışmak tam bir döngü anıydı." diyor O'Hara. “Altı kişi birbirimizi düzenli olarak görüyorduk ama artık hepimizi aynı yerde toplamak nadir görülen bir olay, belki de yılda bir kez. Ama zamana ve mesafeye rağmen iletişim hâlinde kaldık. Dave çok tutkulu bir film yapımcısı ve en iyi arkadaşlarımdan biri, bu yüzden onun başarılı olduğunu görmek inanılmaz derecede ödüllendirici ve yabancı bir ülkede çekim yaparken onun yanında olmak, fikir alışverişinde bulunmak gerçeküstüydü. Bizim için Dublör sıradan bir proje değil. Bu, 27 yıl önce başladığımız yolculukta yeniden bir araya gelip kutlamak yapmak.” O'Hara, etkileyici bir jenerik listesiyle sektörün en saygın dublör koordinatörlerinden biri hâline geldi. “Chris, The Matrix'te benimle birlikte oyuncu olarak çalıştı ve aynı zamanda Hobbs & Shaw'da dublör koordinatörü ve ikinci ekip yönetmeni olarak çalıştı." diyor Leitch. “Ona aşinalık duygusuna sahip olmak Dublör için hayati önem taşıyordu, çünkü görsel efektlere güvenmek yerine pratik akrobasi gösterileri yaratmak istediğimizi biliyorduk ve Chris'in uzmanlığı hem güvenli hem de yaratıcılığımızı ortaya koyan akrobasi gösterileri tasarlamamızda etkili oldu.” O'Hara, Dublör’deki çalışmasıyla sektörde ilk kez bir kapanış jeneriğinde "Dublör Tasarımcısı" olarak yer aldı. O'Hara'nın setteki yapım şefi pozisyonu geleneksel olarak Amerika Yönetmenler Derneği tarafından da tanınan ve Beyaz Perde Sanatçıları Derneği'nde resmi olarak "Dublör Koordinatörü" ismiyle anılsa da "Dublaj Tasarımcısı" ismi, yapılan zorlu işin doğasını daha iyi tanımlıyor. Leitch ve McCormick liderliğindeki dünyaca ünlü yapım şirketi 87North, yeni Dublör Tasarımcısı ismini yalnızca O'Hara'nın Dublör’deki olağanüstü çalışmasını takdir etmek için değil, aynı zamanda O'Hara gibi dublör koordinatörlerinin dünya çapındaki üst düzey sanatsal katkısını doğru bir şekilde yansıtmak için başlattı ve destekledi. Onlar, gösterilerin lojistiğini koordine etmekten daha fazlasını yapan sanatçılar. Onları tasarlıyor ve yaratıyorlar. "Dublör Tasarımcıları, dövüş sahnelerinin, yüksekten düşmelerin ve daha fazlasının arkasındaki yaratıcı mimarlardır ve katkılarındaki yaratıcı liderlik nedeniyle tanınmayı hak ediyorlar." diyor Leitch. “Universal'ın, Chris'in Dublör’deki kapanış jeneriğine Kelly ve benim 'Dublör Tasarımcısı' ismini eklememize izin verme kararı, büyük bir stüdyo için çığır açıcı bir hamleye işaret ediyor. Bunun, akrobasi endüstrisinin hak ettiği takdiri kazanmasına yol açacağını umuyoruz.” Türünün ilk örneği olan bu kapanış jeneriğindeki ismi kazanmak için McCormick ve 87North ekibi, Universal'ın iş birliğiyle Beyaz Perde Sanatçıları Derneği (SAG-AFTRA) ve Amerika Yönetmenler Birliği (DGA) ile iletişime geçti. "Genellikle ekranda görünmez olmak, Dublör Departmanı'nın görevidir, ancak yapım sırasında bu, kelimenin tam anlamıyla setteki diğer tüm departmanlara da etki eder." diyor McCormick.” “David ve ben özellikle Dublör için bu zanaatın sanatsal ve teknik yönlerini vurgulamanın çok önemli olduğunu düşündük. İşi doğru bir şekilde tanımlamak ve Chris'in mevcut her yapımda kullandığı dublör sektörü unvanı olan 'Koordinatör' ismini ve Dublör prodüksiyonundaki yaratıcı katkısını yansıtmak için role 'Tasarımcı' kelimesinin eklenmesini önerdik.” "Dublör’deki Dublör Koordinatörü ve İkinci Ekip Yönetmeni sorumluluklarıma eklenen 'Dublör Tasarımcısı' unvanı, akrobasi sahnelerindeki prodüksiyon şefi pozisyonunun ihtiyaç duyduğu uzun süredir gecikmiş bir düzeltmedir." diyor O'Hara. "Bu, sektördeki profesyonel dublörlerin yaratıcı katkılarının tanınması için yeni bir standart belirlemeye yönelik bir adımdır." Bu övgü, profesyonel dublörlerin sanatsal uzmanlıklarının tanınması için yeni bir kriter oluşturuyor. "Dublör’deki Dublör Tasarımcısı isminin diğer film ve televizyon yapımlarına, bunu kendi profesyonel dublörleri için kullanmaları konusunda ilham vereceğini umuyoruz." diyor McCormick. "Yaygın olarak kullanılırsa, dublör camiasının sektörümüze sağladığı sanatsal katkılarının genel olarak daha fazla tanınmasına yol açabilir." Ben Jenkin & Justin Eaton Gosling’in Dublörleri Dublör’de Ryan Gosling'in dublörleri olarak yükselen iki dublör yıldızı ortaya çıktı. Parkur uzmanı olan Ben Jenkin (Spider-Man: No Way Home, Guardians of the Galaxy Vol 3) ve dövüş sanatçısı olan Justin Eaton (Deadpool, Avengers: Endgame). Projeye Chris O'Hara tarafından tanıtılan her iki oyuncu da film setine taze ve heyecan verici bir enerji kattı. Yönetmen David Leitch için nispeten yeni olmasına rağmen, sektördeki on yıllık etkileyici yolculukları onları şimdiden farklı kılmıştı. "Ben ve Justin, profesyonellikleri ve olağanüstü becerileriyle beni etkilediler." diyor Leitch. “İkisi de çok çeşitli becerilere sahip, olağanüstü fiziksel performans sergileyen kişiler. Bu film onlara yeteneklerini daha da geliştirme fırsatı sağladı çünkü günümüzdeki dublör sanatçılarının daha önce deneyimledikleri şeylerin sınırlarını zorluyorduk.” Jenkin için film, tehlikeli araba çarpmalarından, bir günde toplam sekiz kez ateşe verilmesine kadar bir dizi ilki temsil ediyordu. "Aklınıza gelebilecek her sporu yaparak büyüdüm." diyor Jenkin. “Her zaman aktif oldum ve basketbol, ​​kaya tırmanışı, hatta paten kayma gibi fiziksel zorluklardan keyif aldım. Daha sonra tamamen yeni bir fiziksellik düzeyi sunan parkur serbest koşusunu keşfettim. Vücudumla çılgın şeyler yapabilmek, devasa yapılardan atlayabilmek ve taklalar atabilmek, fiziksel yeteneklere dayanan dünyayı daha önce hiç olmadığı şekilde keşfetmemi sağladı. Spor ve çeşitli aktivitelerdeki geçmişimle birleştiğinde beni harika insanlarla tanışmaya, dünyayı dolaşmaya ve sonunda dublörlük işine girmenin yolunu bulmaya yöneltti. Hâlihazırda akrobasi yapan, parkurda, dövüş sanatlarında ve dublör olmak için gerekli tüm becerilerde başarılı olan kişilerle bağlantı kurdum.” Eaton, filmin en unutulmaz dövüş sahnelerinden bazılarının koreografisini yapmak ve sahnelemek için dövüş sanatları geçmişini kullandı. "16 yıldan fazla bir süre önce akrobasi hareketlerine başladım." diyor Eaton. “Jimnastik ve dövüş sanatları geçmişim var. Bir dövüş sanatları yarışına katıldım, bu da beni bir arkadaşımın bir video oyununun tanıtımı için ön görüşte performans sergilediği Los Angeles'a getirdi. Bu projenin koordinatörü ona, katılabilecek dövüş sanatları arkadaşlarının olup olmadığını sordu, o da bana ve birkaç kişiye daha sordu. İlk çekimimde yere düştüm ve yere baktığımı hatırlıyorum. O anda anladım. Bu, bundan önce varlığından haberdar olmadığım ve aradığım şeydi. O anda, yapmak istediğim şeyin dublör olmak olduğundan yüzde 100 emindim. Ve tuhaf bir şekilde, hayatım boyunca farkında olmadan bunun için eğitim almıştım. Ben de bundan sonra Los Angeles'ta kaldım ve kolları sıvadım. Logan Holladay Gosling’in Dublörü (Araçlar) Dublör Logan Holladay (Shazam, Fast & Furious Presents: Hobbs & Shaw), Gosling'in araç dublörü olarak görev yaptı. Holladay sete yalnızca benzersiz beceriler kazandırmakla kalmadı, aynı zamanda dublör sanatçılarından oluşan bir aile mirasına dayanan zanaata gerçek bir bağlılık da sağladı. Holladay, akrobasi gösterilerine geçmeden önce profesyonel bir motosiklet yarışçısı olarak başladı. Motosiklet dublörlüğü yapmadan önce fotoğraf çekimleri ve reklamlarda çalıştı. Sahip olduğu çeşitli yetenekler, sonunda onu araçlarla ilgili tüm gösterilerin zorluklarına bulaşmaya yöneltti. "Ben küçükken babam bir dublördü ve başlangıçta motosiklet yarışlarında kariyerimi sürdürürken, film setlerinin ve akrobasi dünyasının etkisi her zaman oradaydı." diyor Holladay. “Çocukluğum The Matrix ve Final Destination gibi setlerde babamın arkadaşlarının yanında geçti. Başlangıçta planım dublör olmak değildi ama yarış dünyasının reklamlara ve fotoğraf çekimlerine kapı açmasıyla kendimi film endüstrisine geçiş yaparken buldum. Motosikletlere olan sevgimi akrobasi hareketleriyle harmanlamamı sağladı ve eskiden yarışlardan aldığım heyecanı artık akrobasi hareketlerinde buluyorum. Dublör'ü Chris O'Hara aracılığıyla duyduğumda dünya çapında nerede çekilirse çekilsin bunun bir parçası olmam gerektiğini biliyordum." O bunun bir parçası olmaktan çok daha fazlasıydı. Holladay, film için yeni bir arabada takla Guinness Dünya Rekoru kırdı (ayrıntılar için aşağıdaki AKROBASİ SAHNELERİ bölümüne bakın). Troy Brown Gosling’in Dublörü (Yüksekten Düşüş) Dublör Troy Brown (Quarantine, Sky High), filmde heyecan verici bir an olan ve hayranlık uyandıran yüksekten düşüşte Gosling'in dublörlüğünü yapıyor. Yüksekten düşüş virtüözü Bob Brown'un (San Andreas; Transformers: Revenge of the Fallen) oğlu Brown, aile geleneğinin devamının bir kanıtı olarak duruyor. “Büyürken hep babam, Dar Robinson, Hal Needham ve J.J. Dashnaw gibi yüksekten düşüşlerde başarılı olan ve benden önce gelen dublörleri izliyordum." diyor Brown. “Hepsi bana bu yola devam etmem, trambolinde kalmam, spor salonunda kalmam ve daha küçük düşüşleri çalışmam konusunda ilham verdi. Her zaman hayatımın bir parçası oldu. Ve babamın videolarını izlediğimde her zaman büyük bir başarı elde etmek istediğimi biliyordum. Yani bu hayali gerçekleştirebilmek harika ve bunu tek bir kelimeyle özetleyemem ama benim için çok şey ifade ediyor. Hem işle hem de düşüşle pek çok şahsi bağlantım vardı. Babamın orada olması, ekipmanları giymeme yardım etmesi ve telsizden yeşil ışığın yandığını söylemesi benim için çok değerliydi. Yüksekten düşmeler bir süredir gözden düştü gibi görünüyor ama arkadaşlarım ve ben bunu dublör dünyasında yeniden canlandırmaya yardımcı olmak istedik, bu yüzden böyle büyük bir filmde bunu yapma fırsatına sahip olduğum için çok minnettarım.” Film, Brown'a 150 metrelik tehlikeli bir düşüşle kendi rekorunu kırma fırsatını sundu ve bunu başarıyla tamamladı. "Hem güvenlik açısından hem de kişisel düzeyde son derece büyük riskler vardı." diyor Yönetmen David Leitch. "Troy'un bu olağanüstü başarıyı elde ettiğini görmek inanılmaz ve unutulmaz bir an oldu." Sunny Sun & Jonathan “Jojo” Eusebio Dövüş Koordinatörleri Dövüş koordinatörleri, senaryonun yoğunluğunu koreografi aracılığıyla beyaz perdede hayata geçirmede çok önemli bir rol oynuyor. Dublör için, her ikisi de 87eleven'ın Aksiyon Tasarımı ekibinin üyeleri olan Sunny Sun (Logan, Deadpool 2) ve Jonathan "Jojo" Eusebio'dan (John Wick, Black Panther) oluşan dinamik ikili, filmin dövüş koreografisini üstlendi. "Sunny ve Jojo ile çalışmak, dövüş sahnelerimize benzersiz bir yaratıcı hava kattı ve unutulmaz sahneler yaratmak için büyülerini kullandılar." diyor Yönetmen David Leitch. Sun, akrobasi gösterileri yaparken harika performanslar sergilediği için kendisiyle gurur duyuyor, ancak dövüşleri koordine ederken eklenen sorumluluğu takdir ediyor. "Bu filmle kendimi bir hikâye anlatıcısı olarak görebildim." diyor Sun. “Her zaman duygularımızı gerçekleştirdiğim eylemle ilişkilendirmenin ilginç yollarını arıyorum ve Dublör ile bu vizyonu ifade edebildim. Dave'i 2009'da çıkan Conan the Barbarian'dan beri tanıyorum, onun oyunculara ve hikâyelere gösterdiği ilgiyi takdir ediyorum ve bu yapım boyunca ondan bir şeyler öğrenebildiğim için minnettarım." Eusebio, telaşlı yapımın özel ihtiyaçlarını karşılamak için yapımın ortasında devreye alındı. Filmde aynı anda birden fazla sahne çekildiği için Eusebio, ilk ve ikinci ekiplerin arasındaki boşluğu doldurmaya yardımcı olmak için Sun'la yakından çalıştı. "Dave Leitch ve Chris O'Hara'yı hep akıl hocalarım olarak örnek aldım. Onların dublörlükten ikinci ekip yönetmenliğine geçişlerine şahit oldum ve şimdi de Dave'in büyük film yapımlarını yönettiğini görüyorum." diyor Eusebio. “Tüm kariyerim onların rehberliği ve verdikleri paha biçilmez derslerle şekillendi. Bu yüzden Dave benden ekibe katılmamı ve filmin tamamlanmasına yardım etmemi istediğinde evet demek kolay oldu. Chris ve ekibini 20 yılı aşkın süredir tanıyorum, onlar benim ailem gibiler ve başarılı olduklarını gerçekten görmek istiyorum. Filmin yapımının son bölümlerinde çalışmak büyük bir onurdu. Yetenekli ekiplerle projelerde yer almak ve kalıcı bir miras bırakmak en önemli şey. Olağanüstü bir şeye katkıda bulunduğunuz sürece her şeye değer." Keir Beck Dublör Koordinatörü Dublör koordinatörlerinin titiz çalışmaları, yalnızca performans sanatını değil aynı zamanda güvenliğin arkasındaki bilimi de anlamalarını gerektirir. Avustralyalı ve olağanüstü bir donanımcı olan Keir Beck (Mad Max: Fury Road; Hacksaw Ridge), filmin akrobasi sahnelerini hayata geçirmek için güvenlik donanımı konusundaki uzmanlığını sunmak üzere Dublör’e getirildi. Beck'in yönetmen David Leitch'le olan yolculuğu, The Matrix'in devam filmlerine kadar uzanıyor. O filmlerde sadece bir dublör olarak hünerini sergilemekle kalmadı, aynı zamanda bir sahne hazırlayıcı olarak da hünerlerini sergiledi. Bu, her ikisi için de sektördeki yollarını çizerken önemli bir döneme işaret ediyor. “Keir olağanüstü bir sahne hazırlayıcı, sanatçı ve gerçek bir fizik ustası olarak öne çıkıyor." diyor Leitch. “Ayrıca kendi başına bir film yapımcısı olarak hikâye anlatıcılığına da girişerek yaratıcı ufkunu genişletti. Keir sadece güvenilir bir iş arkadaşı değil, aynı zamanda sevilen bir arkadaş. Onunla tekrar çalışmaktan ve uzmanlığından faydalanmaktan büyük heyecan duydum." The Matrix filmlerinin ardından Leitch ve Beck, The Wolverine ve Jupiter Ascending gibi çeşitli projelerde de iş birliği yaptı. “Dave ile The Matrix filmlerinde çalıştığımdan bu yana kabloyla yapılan hareketlerdeki gelişim, akrobasi sahneleri dünyasını gerçekten değiştirdi." diyor Beck. “Dave, Dublör’ün senaryosunu bana sunduğunda bazı heyecan verici zorluklarla karşılaştım. Göze çarpanlardan biri, yarattığımız tamamen yeni bir donanım sistemini gerektiren yüksekten düşüş sahnesiydi. Ayrıca konseyler, bina yönetimi, mühendisler, sigorta şirketleri ve diğer çeşitli paydaşlarla birlikte zorluklar üzerinde çalışmamızı gerektiriyordu. Dolayısıyla bu engeli aşmak çok tatmin ediciydi.” AKROBASİ SAHNELERİ "80'lerdeki Dublör dizisi o dönemin bir yansımasıydı ve dublörlük işindeki kovboy ruhunu kutluyordu." diyor Yönetmen David Leitch. “O zamanlar akrobasi sahneleri tamamen dayanıklılık, korkusuzluk ve cesaretle ilgiliydi. İşin püf noktaları olsa da, bu sahneler hâlâ çok fazla acıyı beraberinde getiriyordu. Dublörlük dünyasındaki yolculuğum, dublör çalışmalarının yeni teknolojileri ve uygulamaları benimsemeye başladığı bu eski tarz dönemden modern çağa geçiş sırasında başladı. Sektöre girdiğimde görsel efektler ve özel efektler dublörlük dünyasında devrim yaratmaya başlıyordu. Kablolu donanımlar, bu kabloların VFX aracılığıyla kaldırılması ve diğer yenilikler, akrobasi sahnelerinin gerçekleştirilme şeklini değiştiriyordu. The Matrix'i çekerken en son teknolojiye ve akrobasi sahnelerinin geleceğini şekillendiren iş birlikçi çabalara tanık olma fırsatı buldum. Benim için akrobasi sahnelerinde oynamanın her iki yönünü de, hem eski tarz sertliği hem de görsel efektlerin gelişen dünyasını kucaklamak doğaldı. Şimdi Dublör ile dublör olarak kariyerimin başındaki yolculuğumu onurlandırıyorum. Görsel efektlerin rolüne bazı ufak dokunuşlar katsak da film, her akrobasi sahnesinde ham ve pratik bir unsuru koruyor. Bu filmle, bir nevi kayıp sanat hâline gelmiş teknikleri bir araya getirerek dublör camiasının ruhuna uygun bir aksiyon sunmayı amaçladık.” Arabayla Takla Dublör Logan Holladay, arabayla 8.5 takla atarak Guinness Dünya Rekoru kırdı ve özellikle düz zeminde olan sahilde çığır açan bir başarı elde etti. Bu başarı, 2006 yılında Casino Royale filminin çekimleri sırasında yedi taklaya imza atan Dublör Adam Kirley'nin önceki rekorunu geride bıraktı. Holladay'in uzun yıllara dayanan uzmanlığı, dublör ekibinin titiz planlamasıyla birleşince taklaların güvenli bir şekilde gerçekleştirilmesini sağladı. Bu büyüklükteki bir arabanın yuvarlanması belirli bir araziyi gerektirdiğinden yer seçimi önemli bir faktördü. Sahil ortamı, değişen gelgitler nedeniyle gösteri sırasında titiz planlama ve ayarlamalar gerektiren benzersiz zorluklar sunuyordu. 900 Psi basınçlı topla 138 kilometre hızla gideceği film yapımcıları, eşit genişlik ve yükseklikten dolayı, takla için ideal silindirik bir şekil sağlayan Jeep Grand Cherokee'yi tercih etti. Takla kafesi, çarpma anında silindirik oluşumu kolaylaştırmak için köşelerde ek alan olacak şekilde özel olarak yapıldı. Filmde sürücü dublör Logan Holladay sadece gösteriyi yapmakla kalmadı, aynı zamanda takla atmadan önce Ryan Gosling'in kemerini bağlarken ve sonrasında onu arabadan çıkarırken de görülebiliyor. Ekipler, gösteri için gereken hızlara ulaşmak amacıyla kumu mümkün olduğu kadar sağlam hâle getirmek amacıyla sıkıştırmak için saatlerce yorulmadan çalıştı. Çekimin ve gösterinin planlanmasında gelgitler önemli bir rol oynadı. Doğa Ana kimseyi beklemez. The Alma/Colt Kovalama Sahnesi lma/Colt kovalamaca sahnesi, ünlü Sidney Liman Köprüsü'nde heyecan verici bir sahneyi içeren, ekip çalışmasını ve yeniliği içeriyordu. Normalde böyle bir sahne mavi perdeyle çekilirken ekip, sahneyi tamamen uygulamalı olarak çekmeye karar verdi. Ryan Gosling'in doğrudan katılımı aksiyona özgünlük kattı ve ekip, bir çöp kamyonunun Gosling'i Sidney sokaklarında bir çöp kutusunun üzerinde sürüklediği kamera içi çekimleri tercih etti. Senaryonun ilk versiyonlarında farklı araç seçenekleri vardı, ancak Sidney'deki ilk incelemelerden sonra, çöp kamyonlarının her yerde olduğu ortaya çıktı ve çöp kamyonu sahnesi böyle doğdu. Keir Beck'in birinci sınıf donanım becerileri, detaylara ve güvenliğe verdiği önemle birleşince çöp kamyonunu bir sahne hazırlayıcısının hayali hâline getirdi. Film arabaları ve özel efekt ekipleriyle yakın iş birliği içinde çalışan ekip, yönetmen Leitch'in sunduğu her türlü zorluğa karşı iyi hazırlanmıştı. Harbour Köprüsü'ndeki sınırlı süre nedeniyle, çeşitli senaryoların tasarlanması ve iyileştirilmesi için yorucu saatler harcandı. Bu sahne için 50 akrobasi sürücüsü kullanıldı, dolayısıyla başlangıç ​​noktasına geri dönüldüğü sırada devamlılığı korurken katılan herkesin güvenliğini sağlamak çok önemliydi. Bu çabaların sonucunda gerçekten muhteşem bir sahneyle ortaya çıktı. 70 Metre Yüksekten Arabayla Uçma Dublör’deki en dudak uçuklatan anlardan biri, 70 metreden arabayla uçma sahnesidir. Uçuş, tecrübeli sürücü Logan Holladay tarafından, böylesi aşırı bir uçuşun üstesinden gelebilecek pratik, araç içi kamera özgünlüğü için hazırlanmış, özel olarak tasarlanmış bir araçta gerçekleştirildi. Bu olağanüstü akrobasi, filmin, CGI'ın hakim olduğu modern film yapımcılığının normlarına meydan okuyan gerçek, pratik gösteriler sunma konusundaki kararlılığının bir kanıtı olarak duruyor. Uçuşun doruk noktasında kamyon, yaklaşık 25 metre yüksekliğe ulaşıyor. Süreci kolaylaştırmak amacıyla eş zamanlı test yapılması ve boyanması için aracın birebir kopyası yapıldı. Test uçuşu gerçek uçuşu yansıtıyordu. Tek fark 12 metre derinliğinde bir boşluğun olmamasıydı. Hem test uçuşu hem de gerçek uçuş aynı yerde gerçekleşti, bu da hava ve rüzgâr yönünün dikkate alınmasına olanak sağladı. Araç, uçuş sırasında 116 kilometre hıza ulaştı. Bir süspansiyon uzmanı test sırasında uçuşları yakından izledi ve gerektiğinde kamyonda anlık ayarlamalar yaptı. Tekneyle Uçma Tekneye uçma sahnesinin çoğu çekimlerinde gizli bir sürücü kullanıldı. Tekne 25 metrelik etkileyici bir uçuş gerçekleştirdi. Uçuş için kullanılan rampanın yüksekliği yaklaşık 1.5 metre ve uzunluğu 7 metre. Sahne için kullanılan teknenin modeli 565 Formosa. Ryan Gosling, çekimler sırasında öngörülemeyen ihtiyaçlara hazırlıklı olmak için New South Wales'da tekne ruhsatı aldı. Helikopterden Yüksek Düşüş Dublör’deki yüksekten düşüş sahnesi, yüksekten düşme uzmanı olan, babası Bob Brown'ın mirasını sürdüren dublör Troy Brown tarafından gerçekleştirildi. Troy Brown, bu filmin çekimleri sırasında 45 metre gibi şaşırtıcı bir yüksekliğe ulaşarak en uzun yüksekten düşüş konusunda kendi kişisel rekorunu kırdı. Yüksekten düşme sanatını mükemmelleştirmesiyle tanınan Bob Brown, kendi çantalarını yarattı ve yüzlerce metrelik rekorları kayda geçirdi. Film, bu döneme ve 'eski tarz' dublör sanatçılarının eşsiz cazibesini onurlandırıyor. Sette kullanılan çanta Bob'un kendisine ait bir çantaydı. Güney Afrika'daki profesyonel dublörlere satılmadan önce Taurus Dublör Ödülleri için yaptığı son yüksek düşüşlerden birinde kullanılmıştı. Bu yüksekliklere uygun hava yastıkları nadir bulunur ancak güvenlik açısından gereklidir. Yapım ekibi bu özel çantayı Dublör’deki efsanevi yüksekten düşüş sahnesi için üretti. Çantanın boyutları 8 metreye 16 metreydi. DUBLÖR SÖZLÜĞÜ 1X: Aksiyonun normal hızda çekildiği, herhangi bir ağır çekim efekti olmadan gerçek zamanlı çekim sağlayan belirli bir kamera kurulumunu ifade eder. Hava Rampası: Bir sanatçıyı veya nesneyi kuvvetle havada itmek için kullanılan bir cihaz. Çanta (yüksekten düşüşler için): Yüksekten düşme sahnelerinde sanatçıya yastıklı ve güvenli bir iniş sağlamak için kullanılan iniş alanı veya hava yastığını ifade eder. Kaçak Dönüş: Aracın arka lastikleriyle patinaj yaparak keskin ve ani bir dönüş yaptığı bir tür araç akrobasi manevrası. Kör Dövüşü: Oyuncuların karmaşık hareketleri fiziksel temas kurmadan gerçekleştirdiği, genellikle yanılsama yaratmak için kamera açılarını ve düzenlemeyi kullandığı koreografili dövüş sahneleri. Kır Gitsin: Çarpma anında kolayca kırılacak şekilde tasarlanmış dekorlar ya da sahne araçları. Kontrollü Düşüş: Gücü vücuda dağıtarak düşme etkisini en aza indirmek ve yaralanma riskini azaltmak için akrobasi sanatçıları tarafından kullanılan bir teknik. Arabayla Takla: Bir aracın, genellikle bir araba veya motosikletin hızlı ve kontrollü bir takla hareketi gerçekleştirdiği ve genellikle taklayı tetikleyen özel bir top mekanizmasının kullanıldığı bir sahne. Araba Çarpması: Bir sanatçıya hareket eden bir aracın kasıtlı olarak çarptığı, genellikle hassas zamanlama ve koordinasyon gerektiren bir gösteri. Düşen Adam: Yüksekten düşme veya düşme sahnelerinde uzmanlaşmış, genellikle düşmeyle ilgili bir aksiyon sahnesinde bir karakterin rolünü üstlenen dublör sanatçısı. İnsan Ateş: Bir sanatçının, genellikle ateşe dayanıklı giysiler ve güvenlik önlemleri alınarak, kısa bir süreliğine kasıtlı olarak ateşe verilmesini içeren bir gösteri. Yüksekten Düşüş: Bir sanatçının kasıtlı olarak önemli bir yükseklikten düşmesini içeren ve genellikle hava yastıkları gibi güvenlik ekipmanlarıyla veya diğer koruyucu önlemlerle gerçekleştirilen bir sahne. Pratik Etki: Bilgisayarla oluşturulan efektlerin (CGI) aksine, genellikle sette canlı olarak gerçekleştirilen fiziksel efektler. Hassas Sürüş: Bir sürücü dublör tarafından gerçekleştirilen yüksek düzeyde beceriye sahip ve kontrollü sürüş manevraları. Yaylı Sistem: Sanatçıları veya nesneleri belirli bir yönde hızlı bir şekilde itmek için kullanılan, genellikle dinamik düşmeler veya atlamalar için kullanılan mekanik bir cihaz. Teçhizatlar: Gösteriler sırasında sanatçıları desteklemek veya kontrol etmek için kullanılan çeşitli cihazlar ve kurulumlar. Bu, kablo donanımlarını, koşum takımlarını ve diğer güvenlik mekanizmalarını içerebilir. Maytap: Mermi vuruşlarını veya sanatçının vücudundaki diğer darbe etkilerini taklit etmek için kullanılan küçük bir patlayıcı cihaz. Dublör Koordinatörü: Bir film veya TV yapımında dublör sahnelerinin planlanması, organize edilmesi ve denetlenmesinden sorumlu deneyimli bir profesyonel. Ulu Kol: Takip sahneleri veya aksiyon sahneleri sırasında dinamik ve kapsamlı kamera hareketleri elde etmek için kullanılan özel bir kamera vinci veya araca monteli kol. Kablolar: Havadan veya dinamik akrobasi gösterileri sırasında sanatçıların hareketlerini desteklemek veya kontrol etmek için tel veya kabloların kullanılması. SİNEMATOGRAFİ Yönetmen David Leitch ve görüntü yönetmeni Jonathan Sela, Midnight Meat Train setinde tanıştı. O zamandan bu yana Sela, Leitch'in filmlerinde ayrılmaz bir yaratıcı güç hâline geldi. Özellikle John Wick, Atomic Blonde, Deadpool 2, Fast & Furious Presents: Hobbs & Shaw ve Bullet Train filmlerinin görüntü yönetmenliğini yaptı. Leitch ve Sela, Dublör için her zamanki bir veya iki kamera tercihinden vazgeçerek daha natüralist bir yaklaşımı benimsediler. Farklı görsel tarzlarını korurken dinamik sahneler yakalamak için genellikle beş veya altı olmak üzere birden fazla kamerayı uzun, daha geniş lenslerle eşleştirdiler. Bu karar, birden fazla kameralı sahneleri kolaylaştırdı, dinamik oyuncu etkileşimlerine izin verdi ve sahnelerde doğal bir ileri-geri hareketini teşvik etti. Sela, filmin görünümünü yıpranmış kahverengi bir deri ceketi andıran bir görünüm olarak tanımlıyor ve 1980'li ve 90'lı yıllara nostaljik bir gönderme yapmayı amaçlıyor. Sela ayrıca art deco görsellerindeki renkler ve mimari çalışmalardan da ilham aldı. Ayrıca Tony Scott'ın Days of Thunder, Spy Game ve Enemy of the State gibi filmlerine de ilham kaynağı olarak atıfta bulundu. Dublör yaz aylarında Avustralya'da çekildi ve sinematografi ülkenin doğal ortamını benimsedi. Amaç, gerçek gün batımının yoğunlaştırılmış zaman dilimi içinde gün batımını yakalamak gibi istenen aydınlatma koşullarını verimli bir şekilde elde etmekti. Ancak dört mevsimin tamamını tek bir günde sergileyen öngörülemeyen Avustralya hava durumu, çoğunlukla açık havada yapılan çekimleri daha da karmaşık hâle getirdi. Sela, Metalstorm'da ana film ile film içindeki film arasındaki doğrudan zıtlığı vurgulamak için filtrelenmiş bir görünüm kullandı. Metalstorm fotoğrafçılığı için kullanılan bu yaklaşım, tekil bir renk paletini ve stilize görselleri vurgulayarak kurak, güneşli bir atmosfer yarattı. Dublör’deki Colt ve Jody arasındaki bölünmüş ekran sahnelerinde titiz bir koordinasyon çok önemliydi. Sela ve ekibi, kesintisiz bir görsel oluşturmak için ayrı ayrı çekilen kamera hareketlerini senkronize ederek, karakterlerin fiziksel olarak ayrı olmalarına rağmen aynı karede olduğu fikrini güçlendirdi. MEKÂNLAR VE PRODÜKSİYON TASARIMI Dublör, Avustralya'nın Sidney şehrinde çekildi.Konum, anlatıyla o kadar uyumluydu ki şehrin kendisi de filmin görsel anlatımında önemli bir karakter hâline geldi. Yapım, Sidney Opera Binası, Sidney Liman Köprüsü, Bligh Caddesi ve daha fazlası dahil olmak üzere şehrin en ikonik yerlerinden bazılarında çekildi. Yapım, özellikle hem Opera Binası'nın hem de Sidney Liman Köprüsü'nün çekimler sırasında kapatılmasını gerektirdi. Yapım tasarımcısı David Scheunemann'ın Dublör’e yönelik ilk yaklaşımı, 1980'lerin başındaki ışık dokunuşuyla altın, kahverengi, kırmızı ve turuncudan oluşan bir renk paleti oluşturduğu 2020 yılına dayanıyor. İlham ve Etkiler Scheunemann, Oscar Niemeyer, Le Corbusier, Jørn Utzon gibi mimarlardan ve Syd Mead, Chris Foss ve HR Giger gibi vizyonerlerden etkilenerek erken dönem fütürizminden ilham aldı. 1970'lerin sonu ve 1980'lerin başındaki genel tasarım ve renk paletleri ile The Cannonball Run ve The American Friend gibi filmler, görsel estetiğin şekillenmesinde önemli roller oynadı. Metalstorm Dublör’ün senaryo geliştirme süreci sırasında, Jody'nin filmini bir bilim kurgu dünyasına yerleştirme kararı, yapımcılara 1983 tarihli az bilinen Universal Pictures fiyaskosu: Metalstorm: The Destruction of Jared-Syn'e gönderme yapma konusunda ilham verdi. Bu film dünya çapında yalnızca 5,3 dolar hasılat yaparak o yıl vizyona giren 159 film arasında 101'inci sırada yer aldı. (Star Wars: Episode VI—The Return of the Jedi o yıl 252,6 milyon dolar hasılatla bir numaraydı.) Scheunemann ve ekibi, Metalstorm'u görsel olarak neredeyse tamamlanmış bir film olarak geliştirdiler. Film içindeki filmin tüm dünyasını temsil eden konsept çizimleri, yaratıklar ve dekorlar yarattılar. Scheunemann ayrıca Metalstorm'un karakterlerini ve yaratıklarını geliştirmek için kostüm tasarımcısı Sarah Evelyn ve konsept sanatçısı STIAN DAHLSLETT (Bullet Train, Deadpool 2) ile iş birliği yaptı. Konsept sanatçıları MARCOS WEISS (Bullet Train, Deadpool 2) ve GERHARD MOZSI (Extraction, Ghost in the Shell), hem Dublör hem de Metalstorm'un görünümlerinin geliştirilmesinde önemli roller oynadılar. Metalstorm setleri tipik arka planların ötesine geçerek atölyeleri, ana kampları ve daha fazlasını bir araya getirerek film sirki için tam bir görsel kimliğin geliştirilmesini gerektirdi. Setteki en büyük zorluk, 8 haftalık sınırlı bir süre içinde hızlı bir şekilde dünyalaştırma ve şekillendirme gerektiren 40 dönümlük bir alan olan Metalstorm arka alanıydı. Sidney Opera Binası, Metalstorm'un görünümünün tasarımının tamamı için merkezi bir ilham kaynağı olarak hizmet etti. Set, 1920'lerden 1970'lere kadar modernizmin ruhunu özetlemeyi amaçlıyordu. KOSTÜM TASARIMLARI Yönetmen-Tasarımcı İş Birliği Dublör, kostüm tasarımcısı Sarah Evelyn'in yönetmen David Leitch ve yapımcı Kelly McCormick ile üçüncü iş birliğine işaret ediyor. Daha önce Bullet Train ve Fast & Furious Presents: Hobbs & Shaw için kostümler tasarlamıştı. Leitch'in farklı yaklaşımı, aksiyon sahneleri kadar görsel estetiğe de öncelik veriyor, bu da kostümlerin hikâye anlatımında önemli bir rol oynadığı film yapımına dengeli bir yaklaşım sağlıyor. Aksiyon Sahneleri Aksiyon sahnelerinin karmaşıklığını gidermek için kostüm ekibinin, farklı sahneler için 12'den 13'e kadar çok sayıda kostüm varyasyonu yaratması gerekiyordu. Film prodüksiyonunun hızlı tempolu yapısı, birden fazla ekibin dinamik sahneleri ve gösterileri çekmesi, kostüm ekibi için benzersiz zorluklar yarattı. Uyarlanabilirlik ve yenilikçi düşünme, dar zaman çizelgelerine uymak için çok önemliydi. Metalstorm Dublör’de film içindeki film için çeşitli benzersiz kostüm tasarımları sinematik dünyalar, Metalstorm, film ekipleri ve ana karakterler, Colt ve Jody var. Destansı metal-metal karşılaşması sırasındaki Metalstorm kostümleri, kostümleri renklerine göre ayırarak iyi adamları altınla, kötüleri gümüşle ve Teresa Palmer'ın iki grup arasındaki elçiyi oynayan karakteri Iggy Starr'ı bakırla ayırt ediyor. Arka plandaki karakter kostümleri estetiğin ötesine geçerek farklı film seti departmanlarındaki rolleri ve stilleri yansıtıyor. Metalstorm kostümleri zorlu ortamlara ve setteki aktivitelere uyum sağlamak için pratik ve işlevsel tasarım tercihlerine öncelik verdi. Colt Seavers (Ryan Gosling) ve Jody Moreno (Emily Blunt) Colt ve Jody'nin kıyafetleri, Colt'un Güney Kaliforniya'nın cesur modasını temsil ettiği ve Jody'nin faydacı pratikliği benimsediği geçmişlerinden etkilenmişti. Jody'nin kostüm tasarımı, Barbie'nin yönetmeni Greta Gerwig'in setteki tarzından ilham alarak Emily Blunt'un çeşitli setlerdeki gözlemlerinden elde edilen bilgileri harmanladı. Odak noktası, kullanışlı yönleri, sofistike bir renk, desen ve orantı duygusuyla birleştiren bir gardıroptu. Jody'nin Hawaii gömleğiyle koordine edilen, sarıya geçiş yapan neon bir takım elbise giymiş Colt'un yer aldığı bölünmüş ekran sahnesi gibi titiz planlama, görsel olarak etkileyici anlar yarattı. Tom Ryder (Aaron Taylor-Johnson) Tom Ryder'ın karakteri, onun öngörülemezliğini ve cesur moda anlayışını yansıtan tuhaf ve cüretkar moda seçimlerini sergiliyor. Dan (Winston Duke) Dublör, dublör koordinatörleri tarafından giyilen, daha az bilinen markaları öne çıkarmayı amaçladı. Dan'in kıyafeti, dublör camiasındaki gerçek hayattaki figürlerden esinlenerek FastHouse ve Deus gibi markaların koruyucu ekipmanlarını ve ürünlerinin bir karışımı. ÇEVRESEL SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK GİRİŞİMİ Film çekerken çevresel etkiyi azaltmak için, uzun süredir devam eden NBCUniversal Sürdürülebilir Prodüksiyon Programı aracılığıyla Dublör’ün prodüksiyonuna sürdürülebilir uygulamalar entegre edildi. Tedbirler arasında yakıt azaltma çabaları, plastik ve atıkların azaltılması, gıda ve set malzemesi bağışları ve daha fazlası yer aldı. Yapım, israfı etkin bir şekilde azalttı ve yemek hizmetlerinden elde edilen 1500 poundun üzerinde fazla gıdayı bağışlayarak topluma katkıda bulundu. Ayrıca yerel konut girişimlerine çok sayıda kamyon dolusu set malzemesi ve dekor bağışladılar. Yakıt ve enerji kullanımını azaltmak amacıyla hibrit elektrik jeneratörlerinin kullanılması ve setlerinin enerji tasarruflu LED'lerle aydınlatılması çalışmaları yapıldı. Okyanus kıyısını temizlemek için bir ekip kiraladılar ve çekim yerlerinin bozulmadan kalmasını sağladılar. GMC, filmle ortak olarak çekim için elektrikli araçlar sağladı ve beyaz perdede güçlü ama çevre dostu alternatifler sundu. Yapım, sürdürülebilir üretim çabalarını ödüllendiren Çevresel Medya Derneği'nden Altın Mühür aldı. Kelly McCormick ve 87North ekibi, Universal’ın yeni lansmanı yapılan ve senaryodan beyaz perdeye geçiş sürecinde sürdürülebilirlik girişimlerini genişleten GreenerLight programı aracılığıyla Universal ile ortaklığına devam ediyor. EVRENSEL ÇİZGİ ALTI PAZARLAMA STAJI 2021'de başlatılan Universal'ın Çizgi Altı Stajı, dünya çapındaki NBCUniversal film ve TV projelerinde seçkin çizgi altı departmanlarında iş başında ve iş dışında eğitim ve akıl hocalığı sağlıyor. Sektörde deneyimli ustalara ve zanaatkârlara yönelik talebin artmasıyla birlikte, bu yenilikçi ve sürükleyici deneyim, yeni nesil kostüm tasarımcılarını, aksesuar ustalarını, kamera operatörlerini, teknisyenleri ve yerel ortaklarla iş birliği yaparak her yapım ekibi için hayati önem taşıyan sayısız yetenekleri yetiştiriyor. Universal, Dublör’deki stajın son döngüsü için New South Wales bölgesinin kilit film ajansı Screen NSW ile ortaklık kurdu. Yedi çizgi altı stajyerine tüm yapım süresi boyunca akıl hocalığı alma fırsatı verildi. Yardımcı departmanlarda kostümler, figüran kadrosu, yapım ofisi, sahne donanımları, set dekorasyonları, video desteği ve görsel efektler bulunuyor.
0 notes
pikselog · 2 months
Link
Gösterime girdiği günden itibaren hakkında epey konuşulan film The Iron Claw, Demir Pençe adıyla ülkemizde 22 Mart Cuma günü vizyona giriyor! Ünlü yönetmen Sean Durkin’in kaleme alıp yönettiği biyografik drama The Iron Claw, Amerikalı profesyonel güreşçi Kevin Von Erich ve ailesininin gerçek hayat hikayelerine odaklanıyor. Kevin Von Erich’i canlandıran başrol Zac Efron’a kardeşleri rollerinde ise bu sene alınabilecek tüm ödülleri The Bear dizisindeki performansıyla silip süpüren Jeremy Allen White ve başarılı oyuncu Harris Dickinson eşlik ediyor. Film, eski başarılı bir profesyonel güreşçi Fritz Von Erich’in oğullarını da aynı sporun yıldızları haline getirmeye çalışmasını anlatıyor. Kendisinin ulaşamadığı rekorlara soyadını taşıyan oğullarının ulaşmasını hedefleyen eski güreşçi, bu amaç uğrunda oğullarına “baba”dan çok oldukça sert ve disiplinli bir antrenör oluyor. Bir noktaya kadar oldukça başarılı olan, hatta dünya şampiyonluğuna oynayan kardeşler, belki ailelerinin üzerinde belki de soyadlarında olduğuna inandıkları bir lanet yüzünden büyük bir trajediye sürükleniyor. The Iron Claw filmini izlemek için salona giderken klişe bir başarı hikayesini izleyeceğimi, filmin bu kadar ilgi çekmesinin sebebinin son yılların en çok konuşulan, ödüllü oyuncularından oluşan castı olduğunu düşünüyordum. Fakat bir yandan da A24’un ne kadar az ıskaladığı da aklımdaydı. Benim gibi Von Erich ailesinin yaşadıkları hakkında bir fikri olmayan izleyiciler bu filmde yaşananların gerçek olduğuna inanmakta güçlük çekeceklerdir. Büyük başarılar ve daha büyük trajedilerle iç içe yaşanmış bu hikâyeyi perdede izleyebildiğim için mutluyum. Hikâyenin gerçekliği ve vuruculuğu bir yana, Zac Efron’ın kariyerinin en iyi performansını sunduğunu söyleyebiliriz. Daha önceki filmlerinde de yaptığı gibi fiziksel olarak hazırlanması bir yana, neredeyse her başarısının ardından bir hayal kırıklığı, kayıp yaşayan Kevin Von Erich’in girdiği git-gelli ruh halini çok iyi canlandırmıştı. Efron’ın yanı sıra babaya hayat veren Holt McCallany de harikaydı. -spoiler- Filmin ilk kısmı izleyenlere ilham kaynağı ve motivasyon olabilecek bir havada. Kardeşler bir yandan partiliyor, tatil yapıyor ve hayatın tadını çıkarıyor, aynı zamanda da güreşte iyi olmak için çalışıyor. Başta Kevin odaklı yapılan çalışma ve hazırlıklar, kardeşiyle beraber ringe çıktıktan sonra ilgiyi üzerine çeken David Von Erich’e yön değiştiriyor. Ailenin en büyüğü Kevin buna bozuluyor ama yine de kardeşini desteklemekten geri durmuyor. Bu esnada bir kızla tanışıp evlenmeye karar veren Kevin için işler şampiyonada güreşmesi beklenen kardeşini ansızın kaybedince değişiyor. Daha sonra sonra bir diğeri kaza geçirirken öbürü sakatlanıyor ve Kevin filmin başından beri tekrarladığı Von Erich lanetini birçok kez anarak hayatlarına çağırıyor diyebiliriz. Film ile alakalı beni rahatsız eden bir unsur senaryoda. Kısa denilemeyecek bir süreye sahip filmde kardeşlerin başına gelen kayıp, kaza ve intihar olaylarını çok kısa aralıklarla art arda izlemek, her hafta televizyonda izlediğimiz ağır dramlı, her yeni bölüm başına inanılması güç olaylar gelen karakterlerin olduğu Türk dizilerini aklıma getirdi. Bir an “bu kadarı da olamaz artık” diye düşünmeden edemedim. Aralarının biraz açık tutulup keder ve yas süreçlerini daha derin hissedebilmeyi isterdim Diğer detaylara değinecek olursak kıyafetler, güreşçilerin kostümleri başarılıydı. Filmin karanlık havası, doyuran sinematografisi ve görselliği harikaydı. Dövüş sahneleri de güzel çekilmişti. Filmle alakalı sevmediğim şeylerden biri kesinlikle hazırlanan peruklar! 80’li yıllarda Von Erich kardeşlerin kullandığı bu saç stilinin oyunculara uygulanan halini oldukça başarısız buldum. Bunun yanında geçirdiği kazadan sonra bir uzvunu kaybeden Kerry Von Erich’i canlandıran Jeremy Allen White’a yapılan makyaj oldukça başarılı ve gerçekçiydi. Çocukluğumda benim de izleyenlerinden biri olduğum, büyüdükçe bendeki inandırıcılığı ve zevki azalan profesyonel güreş sporunun arka planını izlemek ve öğrenmek de hoşuma giden bir deneyim oldu. The Iron Claw son yılların gözde oyuncularını, oldukça çarpıcı ve gerçek bir hayat hikayesi etrafında toplayan, motive edici ve etkileyici sahnelerinin yanı sıra dramı da sert bir şekilde yüzümüze vuran sağlam bir film.
0 notes
pikselog · 2 months
Link
Gösterime girdiği günden itibaren hakkında epey konuşulan film The Iron Claw, Demir Pençe adıyla ülkemizde 22 Mart Cuma günü vizyona giriyor! ��nlü yönetmen Sean Durkin’in kaleme alıp yönettiği biyografik drama The Iron Claw, Amerikalı profesyonel güreşçi Kevin Von Erich ve ailesininin gerçek hayat hikayelerine odaklanıyor. Kevin Von Erich’i canlandıran başrol Zac Efron’a kardeşleri rollerinde ise bu sene alınabilecek tüm ödülleri The Bear dizisindeki performansıyla silip süpüren Jeremy Allen White ve başarılı oyuncu Harris Dickinson eşlik ediyor. Film, eski başarılı bir profesyonel güreşçi Fritz Von Erich’in oğullarını da aynı sporun yıldızları haline getirmeye çalışmasını anlatıyor. Kendisinin ulaşamadığı rekorlara soyadını taşıyan oğullarının ulaşmasını hedefleyen eski güreşçi, bu amaç uğrunda oğullarına “baba”dan çok oldukça sert ve disiplinli bir antrenör oluyor. Bir noktaya kadar oldukça başarılı olan, hatta dünya şampiyonluğuna oynayan kardeşler, belki ailelerinin üzerinde belki de soyadlarında olduğuna inandıkları bir lanet yüzünden büyük bir trajediye sürükleniyor. The Iron Claw filmini izlemek için salona giderken klişe bir başarı hikayesini izleyeceğimi, filmin bu kadar ilgi çekmesinin sebebinin son yılların en çok konuşulan, ödüllü oyuncularından oluşan castı olduğunu düşünüyordum. Fakat bir yandan da A24’un ne kadar az ıskaladığı da aklımdaydı. Benim gibi Von Erich ailesinin yaşadıkları hakkında bir fikri olmayan izleyiciler bu filmde yaşananların gerçek olduğuna inanmakta güçlük çekeceklerdir. Büyük başarılar ve daha büyük trajedilerle iç içe yaşanmış bu hikâyeyi perdede izleyebildiğim için mutluyum. Hikâyenin gerçekliği ve vuruculuğu bir yana, Zac Efron’ın kariyerinin en iyi performansını sunduğunu söyleyebiliriz. Daha önceki filmlerinde de yaptığı gibi fiziksel olarak hazırlanması bir yana, neredeyse her başarısının ardından bir hayal kırıklığı, kayıp yaşayan Kevin Von Erich’in girdiği git-gelli ruh halini çok iyi canlandırmıştı. Efron’ın yanı sıra babaya hayat veren Holt McCallany de harikaydı. -spoiler- Filmin ilk kısmı izleyenlere ilham kaynağı ve motivasyon olabilecek bir havada. Kardeşler bir yandan partiliyor, tatil yapıyor ve hayatın tadını çıkarıyor, aynı zamanda da güreşte iyi olmak için çalışıyor. Başta Kevin odaklı yapılan çalışma ve hazırlıklar, kardeşiyle beraber ringe çıktıktan sonra ilgiyi üzerine çeken David Von Erich’e yön değiştiriyor. Ailenin en büyüğü Kevin buna bozuluyor ama yine de kardeşini desteklemekten geri durmuyor. Bu esnada bir kızla tanışıp evlenmeye karar veren Kevin için işler şampiyonada güreşmesi beklenen kardeşini ansızın kaybedince değişiyor. Daha sonra sonra bir diğeri kaza geçirirken öbürü sakatlanıyor ve Kevin filmin başından beri tekrarladığı Von Erich lanetini birçok kez anarak hayatlarına çağırıyor diyebiliriz. Film ile alakalı beni rahatsız eden bir unsur senaryoda. Kısa denilemeyecek bir süreye sahip filmde kardeşlerin başına gelen kayıp, kaza ve intihar olaylarını çok kısa aralıklarla art arda izlemek, her hafta televizyonda izlediğimiz ağır dramlı, her yeni bölüm başına inanılması güç olaylar gelen karakterlerin olduğu Türk dizilerini aklıma getirdi. Bir an “bu kadarı da olamaz artık” diye düşünmeden edemedim. Aralarının biraz açık tutulup keder ve yas süreçlerini daha derin hissedebilmeyi isterdim Diğer detaylara değinecek olursak kıyafetler, güreşçilerin kostümleri başarılıydı. Filmin karanlık havası, doyuran sinematografisi ve görselliği harikaydı. Dövüş sahneleri de güzel çekilmişti. Filmle alakalı sevmediğim şeylerden biri kesinlikle hazırlanan peruklar! 80’li yıllarda Von Erich kardeşlerin kullandığı bu saç stilinin oyunculara uygulanan halini oldukça başarısız buldum. Bunun yanında geçirdiği kazadan sonra bir uzvunu kaybeden Kerry Von Erich’i canlandıran Jeremy Allen White’a yapılan makyaj oldukça başarılı ve gerçekçiydi. Çocukluğumda benim de izleyenlerinden biri olduğum, büyüdükçe bendeki inandırıcılığı ve zevki azalan profesyonel güreş sporunun arka planını izlemek ve öğrenmek de hoşuma giden bir deneyim oldu. The Iron Claw son yılların gözde oyuncularını, oldukça çarpıcı ve gerçek bir hayat hikayesi etrafında toplayan, motive edici ve etkileyici sahnelerinin yanı sıra dramı da sert bir şekilde yüzümüze vuran sağlam bir film.
0 notes
pikselog · 2 months
Link
Motorsport Türkiye ve Fatih Altaylı’dan edindiğimiz bilgiye göre FIA Başkanı Mohammed Ben Sulayem, Bahreyn GP sonrasında apar topar Marmaris’e gelerek Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştü. TOSFED yetkilileriyle de toplantı gerçekleştiren Ben Sulayem, WRC (Dünya Ralli Şampiyonası) ve Formula 1’in ülkemize dönmesi için çabaladığından bahsetti. Marmaris Rallisi büyük ihtimalle ülkemize dönecek gibi gözükse de Formula 1 için Ben Sulayem büyük efor sarfederken yeni yayıncı beIN Sports desteğiyle 10 yıllık İstanbul Park anlaşmasının peşinde. Önümüzdeki günlerde her iki büyük turnuvanı da tekrardan Türkiye’de düzenleneceği resmi olarak açıklanabilir.
0 notes
pikselog · 2 months
Link
Daha önce Yeni Düzen/New Order ve Günbatımı/Sundown filmleriyle Başka Sinema seyircisiyle buluşan Michel Franco’nun prömiyerini Venedik Film Festivali’nde yapan; başrollerini En İyi Kadın Oyuncu Akademi Ödüllü oyuncu Jessica Chastain ve Peter Sarsgaard’in paylaştığı yeni filmi “Hatır/Memory” 8 Mart’ta vizyonda olacak. Peter Sarsgaard (Saul) filmdeki güçlü performansı ile 2023 Venedik Film Festivali’nde En İyi Erkek Oyuncu Volpi Cup Ödülü’ne layık görülmüştür. 15 Mart’ta ise Reha Erdem’in yazıp yönettiği, yapımcılığını Ömer Atay ve Serra Ciliv’in üstlendiği “Neandria” seyirciyle buluşacak. Dünya prömiyerini geçtiğimiz Ekim ayında 39. Varşova Film Festivali’nde yapan ve Türkiye’nin ilk ekolojik sürdürülebilir yapımlarından biri olan Neandria usta oyuncuları ve yeni keşifleri bir araya getiriyor. Filmde, Deniz İlhan, Ahmet Rıfat Şungar, Bülent Emin Yarar, İnci Nur Daşdemir, Nihal Yalçın, Izzy, Nur Fettahoğlu, Serkan Keskin, Gizem Katmer, Ayşegül Kopartan ve Tanıl Bora gibi isimler rol alıyor. Loving Vincent’in yönetmenleri Hugh Welchman ve Dorota Kobiela’nın yeni filmi “Köylüler/The Peasants” 20 Mart’ta vizyonda! Bu yıl Polonya’nın Oscar adayı olan film dünya prömiyerini Toronto Uluslararası Film Festivali’nde yaptı. Bir köylü kızı olan Jagna’nın oğlu Antek’e olan sevgisine rağmen kendisinden çok daha yaşlı ve varlıklı bir çiftçi olan Maciej ile evlenmeye zorlanmasının trajik hikayesini konu alan Köylüler 19. ve 20. Yüzyıl Polonya kırsalında geçiyor. Hikayenin dramatik kırılmaları; değişen mevsimlere, tarlalardaki ağır işlere ve geleneksel bayramlara bağlanıyor. 21. yüzyılın en iyi Güney Kore filmlerinden, en unutulmaz kült yapımlarından biri olan, Park Chan-Wook imzalı, İntikam Üçlemesinin ikinci filmi “Oldboy” tam yirmi yıl sonra yine vizyonda! 29 Mart’ta yeniden seyirciyle buluşacak film, 2004 Cannes Film Festivali’de dünya prömiyerini yapmış ve Jüri Büyük Ödülü’ne layık görülmüştü.
0 notes
pikselog · 2 months
Link
Küresel spor, eğlence ve medya kuruluşu beIN MEDIA GROUP, FIA Formula 1 Dünya Şampiyonası™'nın Türkiye ve ayrıca MENA (Orta Doğu ve Kuzey Afrika) bölgesinde yer alan 24 ülkede 2024 sezonundan başlayarak 2033 yılına kadar yayın haklarının sahibi oldu. 10 yıllık yeni anlaşma ile Türkiye (DIGITURK) ve MENA’da beIN'in amiral gemisi beIN SPORTS ve beIN'in OTT platformu TOD'a abone olanlar deneyimli isimlerin ayrıntılı analizleriyle antrenman turları, sıralama turları ve F1 Sprint ve Grand Prix’lerin her saniyesini canlı seyredebilecekler. Türkiye ve MENA'daki sporseverler tüm yarışları beIN SPORTS üzerinden de 4K / UHD kalitesinde izleyebilecekler. F2 ve F3 yarışları da canlı ve özel yayınlanacak. Anlaşma MENA bölgesi için özel bir içerik ortaklığını da içeriyor ve Formula 1 ile beIN ilk kez bölgedeki geniş ve tutkulu izleyici kitlesine özel olarak odaklanan içerikler oluşturmak için birlikte çalışacak. Bu kapsamda Doha, beIN'in dünya lideri prodüksiyon imkanlarından güç alan özel bir bölgesel içerik üretim merkezi haline gelecek. Aksiyon dolu 2024 sezonu, 24 yarışlık rekor bir takvime sahip olacak ve sezon MENA'da başlayıp bitecek. 29 Şubat'ta Bahreyn'de başlayacak sezonun açılış yarışının ardından Mart ayında Suudi Arabistan, Kasım ayında Katar ve Aralık ayında da sezonun son yarışı olan Abu Dubai takip edecek. Digiturk ve beIN MEDIA GROUP CEO'su Yousef Al-Obaidly: "Formula 1'in canlı olarak MENA bölgesi ve Türkiye'yi kapsayan 25 ülkede yeniden beIN'de yayınlanacak olmasından büyük mutluluk duyuyoruz. beIN, Türkiye ve MENA'da sporun tartışmasız evi olmaya devam ediyor ve Formula 1 olağanüstü portföyümüzün en önemli parçalarından biri. Milyonlarca sporsever için heyecan verici Formula 1 deneyimleri yaratmanın yanı sıra merak uyandıracak içerikler ve yenilikçi yayıncılık yoluyla yeni bir jenerasyonun oluşmasını sağlamak için sabırsızlanıyoruz. Bu anlaşma aynı zamanda beIN MEDIA GROUP’un dünyanın önde gelen spor, eğlence ve medya gruplarından biri olarak uzun soluklu başarısının ve bitmek bilmeyen tutkusunun bir ispatıdır." Formula 1 Başkanı ve CEO'su Stefano Domenicali: "Formula 1'in Bahreyn'de ilk kez düzenlendiği 2004 yılından bu yana, Orta Doğu'da yarışlara ilgi duyan tutkulu bir hayran kitlesinin oluştuğunu gördük. beIN ile, yayın deneyimini arttırma ve Formula 1'i tüm ihtişamıyla evlerindeki hayranlarımıza yaşatma hedefi doğrultusunda, en kaliteli ve özel hazırlanmış içerikleri üretebileceğimiz bir iş ortağı bulduk." Formula 1 Medya Hakları ve İçerik Direktörü Ian Holmes: "Dört yarış ve hızla büyüyen hayran kitlesi ile Orta Doğu ve Türkiye'de Formula 1'e olan talep tüm zamanların en yüksek seviyesinde. Son yıllarda beIN, dünyanın önde gelen spor yayıncılarından biri olarak kendini kanıtladı ve taraftarlara spor portföyü ile benzersiz bir yayın deneyimi sunuyor. F1'in yayın kalitesini yükseltmeye devam etmek ve bölgedeki taraftarların ilgisini çekecek, Formula 1'in tüm heyecanını kapsayan özel içerikler oluşturmak için Doha'daki benzersiz prodüksiyon imkânlarını kullanarak onlarla birlikte çalışmayı dört gözle bekliyoruz." Bu uzun vadeli ortaklık, beIN'in 2025 sezonunun sonuna kadar on (10) ülkede Formula 1'in özel yayıncısı olduğu Asya Pasifik bölgesinde Formula 1 ile mevcut ortaklığını bir adım öteye götürüyor. Yeni anlaşmayla beIN şu anda dünya çapında toplam 35 ülkede Formula 1'in resmi yayıncısıdır. beIN ve TOD'un geniş spor portföyüne güç katacak bu ortaklık, MENA'da FIFA Dünya Kupası, AFC ve ABD Açık dahil olmak üzere bir dizi uzun vadeli medya hakları ortaklığı anlaşmasının en yenisidir.
0 notes
pikselog · 3 months
Link
2023’ün dördüncü çeyreğindeki SVOD pazar payları BluTV, Disney+’ın 5 katı kadar bir payla pazarın lideri olarak konumunu koruyor. Netflix ise önde gelen streaming platformları Prime Video ve Disney+’in toplamını (%26) geçen payıyla ikinci sıraya yerleşiyor. 2023 yılında pazar payı gelişimi 2023’teki en önemli gelişmelerini, her biri geçtiğimiz Aralık ayına göre +%1 Prime Video ve Mub’de gözlemliyoruz. Ancak -%3’lük kayıp yaşayan Disney+’ın onlara yetişmekte güçlük çektiğini görüyoruz.
0 notes
pikselog · 3 months
Link
Bu hafta, 16 Şubat'ta vizyona girecek olan Zaferin Rengi filmi, sezonun heyecanla beklenen yapımlarından biridir. Filmin içinde, Fenerbahçe'nin kurucu üyesi ve efsanevi kaptanı Galip Bey'i (Galip Kulaksızoğlu), genç yeteneklerden Kubilay Aka canlandırıyor. Galip Bey, 1907-1924 yılları arasında Fenerbahçe Spor Kulübü'nde kaptanlık, teknik direktörlük ve başkanlık görevlerini üstlenmiş, Türk futbolunun en önemli figürlerinden biridir. Hem futbol zekası hem de üstün oyun yeteneğiyle tanınan Galip Bey, cesareti, hızı ve takım ruhuyla da dikkat çekmiştir. Özellikle milli mücadele yıllarında gösterdiği olağanüstü performanslarla büyük takdir toplamıştır. Kubilay Aka, Galip Bey'i canlandırırken büyük bir gurur ve saygı duygusu hissettiğini belirtiyor. Onun gibi örnek alınması gereken bir karakteri canlandırmak büyük bir ayrıcalık olduğunu da sözlerine ekliyor. Filmin hazırlık süreci oldukça titiz bir araştırma ve çalışma gerektirdi. Ekip, dönemin futbol kurallarını, takım dizilişlerini ve sporcu kıyafetlerini incelemek için 110 yıl öncesine gitti. Ardından, 900'e yakın genç amatör futbolcu arasından 90 sporcu seçildi ve uygunluklarına göre takımlar oluşturuldu. Antrenmanlar, döneme uygun ekipmanlarla yapıldı ve çekimler için gerekli olan her şey özenle planlandı. Filmin en dikkat çekici yönlerinden biri, Nejat İşler'in Mehmet Sabri Toprak ve Kubilay Aka’nın Galip Kulaksızoğlu rolündeki muhteşem performanslarıydı. İşler'in karakteri izleyiciyi içine çeken bir etki yaratıyordu. Ayrıca, Mustafa Kemal Paşa rolünde Yiğit Özşener, Halide Edip Adıvar’ı canlandıran Birce Akalay ve diğer oyuncular da genel olarak rollerini başarıyla taşıyorlardı. Yalnız burada senaryo bazında eleştirilecek nokta o dönem istihbaratçı olarak işgal kuvvetlerinde bulunan John Godolphin Bennett‘in çok iyi yazılamaması. Neredeyse her repliğinde Türkler’i övmesi ve korkması o zamanki atmosfer için biraz gerçek dışı. Filmin yan hikayeleri fena değil. Ana hikayeyi destekleyen bu yan hikayeler, filmi daha zengin ve dokulu hale getiriyor, bir yandan milli mücadele için zorluklarla baş eden karakterlerin arka plandaki diğer zorlukları da anlatıyor. Karakter gelişimleri ve ilişkilerin incelenmesi, filmi daha da ilgi çekici kılıyor. Ancak, filmin sahne düzenlemesi bazı eleştirilere açık. Bazı sahnelerin uzunluğu gereksizdi ve hikayeyi ilerletmek yerine onu yavaşlatıyordu. Film ilgi çekici olsa bile tempoyu kaybederek zaman zaman uzaklaştım. Filmin teknik yönleri ise genel olarak iyiydi. Yönetmenlik, kurgu ve sinematografi gibi unsurlar, izleyiciye gerçekten etkileyici bir görsel deneyim sunuyordu. Ayrıca, erken cumhuriyet döneminin ve İngiliz işgalinin atmosferi iyi yansıtılmış. Özellikle Mustafa Kemal Paşa’nın küçük bir tekneyle devasa Britanya savaş gemilerinin yanından geçtiği sahne çok iyiydi. Fenerbahçe’nin İttihat ve Terrakki ruhuyla Milli Mücadele’ye verdiği katkıyla sadece spor kulübü olmanın ötesinde ülke için her alanda büyük gurur olmasını konuya alan Zaferin Rengi, işgal dönemi İstanbul’u başarılı bir atmosfer eşliğinde General Harrington kupasını anlatıyor.
0 notes
pikselog · 3 months
Link
“Herkes mutlu bir son hak eder” sloganıyla yoluna çıkan ve senenin en merakla beklenen filmleri arasında üst sıralarda yer alan ‘Deadpool & Wolverine’ filminin ilk fragmanı izlenme rekoru kırdı. ABD’de bu sene 58’incisi gerçekleşen Super Bowl arasında tüm dünya ile paylaşılan fragman, 24 saat içinde 365 milyon kez seyredildi. Marvel Sinematik Evreni’nin en özgün kahramanlarından Deadpool geri dönüyor. Ryan Reynolds’ın başrolünde yer aldığı ‘Deadpool & Wolverine’ filminin ilk fragmanı izlenme rekoru kırdı. 26 Temmuz’da sinemalarda vizyona girecek olan filmin fragmanı, 24 saat içinde 365 milyon kez görüntülenerek tüm zamanların fragmanı en çok izlenen filmi unvanını kazandı. Shawn Levy’nin yönetmen koltuğunda oturduğu ve Ryan Reynolds’ın Deadpool karakterine yeniden hayat verdiği filmde Reynolds’a Hugh Jackman, Emma Corrin, Morena Baccarin, Rob Delaney, Leslie Uggams, Karan Soni ve Matthew Macfadyen eşlik ediyor. Shawn Levy ile Ryan Reynolds’ın aynı zamanda senaristleri arasında da yer aldığı ve Marvel Sinematik Evreni’ne bambaşka bir yön verecek olan ‘Deadpool & Wolverine’, 26 Temmuz’dan itibaren IMAX ve 3D olarak sinemalarda seyredilebilecek.
0 notes
pikselog · 3 months
Link
Alasdair Gray'in aynı adını taşıyan eserinden esinlenerek perdeye aktarılan, Yorgos Lanthimos'un yönetmen koltuğunda oturduğu "Poor Things", yılın en çok beklenen sinema olaylarından biri olarak nihayet ülkemizde sinemaseverlerle buluşuyor. Venedik Film Festivali'nde gerçekleştirilen görkemli prömiyerinin ardından, eleştirmenlerden tam not almayı başaran ve birçok ödül ile adaylıkla onurlandırılan bu film, Emma Stone, Mark Ruffalo ve Willem Dafoe gibi Hollywood'un en parlak yıldızlarını başrollerde bir araya getiriyor. Emma Stone and Mark Ruffalo in POOR THINGS. Photo by Atsushi Nishijima. Courtesy of Searchlight Pictures. © 2023 20th Century Studios All Rights Reserved. Film, biraz Frankenstein'ın hüzünlü melodramını, biraz da klasik peri masallarının büyülü atmosferini hatırlatan özgün bir hikâyeyi merkezine alıyor. Zeki ve yenilikçi bir bilim insanı olan Dr. Godwin Baxter'ın, intihar etmiş genç bir kadının bedenini kullanarak gerçekleştirdiği deneyi konu alır. Baxter, genç kadının kafasına bir bebeğin beynini naklederek Bella Baxter'ı hayata döndürür. Film boyunca, bir yetişkin kadının bedeninde, bebeklik döneminden başlayarak büyüme ve olgunlaşma sürecine şahit olduğumuz Bella, cinsellik, kimlik ve hayatın anlamı gibi konuları keşfederken izleyiciyi de kendine has bir keşif yolculuğuna davet ediyor. Emma Stone and Mark Ruffalo in POOR THINGS. Photo by Yorgos Lanthimos. Courtesy of Searchlight Pictures. © 2023 20th Century Studios All Rights Reserved. "Yorgos Lanthimos'un benzersiz filmografisindeki en parlak yapıtlardan biri" olarak nitelendirilen "Poor Things", yönetmenin karakteristik stiliyle bezeli. Film, Lanthimos'un önceki çalışmalarında olduğu gibi, detaylara olan sıradışı hakimiyeti, yaratıcılığı ve görsel anlatımındaki ustalığıyla öne çıkıyor. Steampunk etkileri taşıyan, karanlık ve karanlık bir Wes Anderson dünyasını andıran bu evrende, dekorasyon, özel efektler ve kostümlerle zenginleştirilmiş görsel bir şölen sunuluyor. “Arthouse Barbie” diyebileceğimiz filmde Emma Stone, muhteşem performansıyla, karakterinin çocukluktan yetişkinliğe uzanan dönüşümünü inanılmaz bir yetenekle canlandırıyor ve izleyicileri derinden etkiliyor. Mark Ruffalo ise sürprizlerle dolu karakteriyle filme mizahi bir boyut kazandırarak, karanlık temalara rağmen hikayenin daha da zenginleşmesini sağlıyor. Willem Dafoe in POOR THINGS. Photo by Atsushi Nishijima Courtesy of Searchlight Pictures. © 2023 20th Century Studios All Rights Reserved. Kısacası, "Poor Things", Yorgos Lanthimos'un sinematografik dehasının yeni bir kanıtı olarak, görsel ve duygusal derinliğiyle sadece yılın değil, belki de son yılların en unutulmaz filmlerinden biri olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Bu yüzden, sinema tutkunları için kaçırılmaması gereken bir yapıt olarak öne çıkıyor.
0 notes
pikselog · 3 months
Link
Enis Kirazoğlu ve Furkan Kirazoğlu liderliğinde kurulan Phew Phew Games’in ilk projesi Anomaly Agent çıkışını gerçekleştirdi. Steam Next Fest ile beraber demo sürümünü ilk kez görmüştük. 2019 yılında fikir aşamasıyla başlayıp 2021’den günümüze kadar geliştirilen Anomaly Agent, akıcı dövüş mekanikleri, zaman bükme öyküsü, ilginç karakterler ve akılda kalıcı synthwave müziği içeren bir cyberpunk aksiyon-platform oyunu. Ardı arkası kesilmeyen düşmanları farklı kombolarla alt edebiliyor, seçimlerinizle hikayeye etki edebiliyorsunuz, amacınız ise dünya kaosa sürüklenmeden önce anomalileri durdurmak. Oyun yaklaşık 4-6 saat sürüyor, yapımcılar ilk planda daha uzun sürdüğünü fakat gereksiz sahneleri çıkardığında süreyi daha iyi kullandıklarını açıklıyorlar. Oyunun her bölümünde farklı mekaniklerle karşılaşırken hikayenin sürükleyeciliği sizi içine çekiyor. Çok akıcı deneyim sunması sebebiyle sıkılıp bırakmak istediğiniz bir nokta gelmiyor. Sadece bir kaç yerde takılıp bölümü geçemeyince kısa ara verip tekrar denediğimde daha rahat geçebildim. Retro ve cyberpunk teması çok başarılı olmuş. Müzikleriyle sizi iyi atmosfere sokmayı başarıyor. Gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki Phew Phew Games, ilk oyunu Anomaly Agent’ten alının akıyla ayrılıyor. Kendi kategorisinde oynadığım en keyifli oyunlardan biriydi.
0 notes
pikselog · 5 months
Link
Senaryosu Simon Farnaby ve Paul King tarafından yazılan, yönetmenliğini Paul King’in üstlendiği, duyurulduğu ilk günden bu yana merakla beklenen Wonka filmi nihayet 15 Aralık’ta vizyona giriyor! Roald Dahl kitabından daha önce beyaz perdeye iki kere uyarlanan hikaye bu kez genç çikolatacı Willy Wonka’nın her şeyin çikolatadan yapıldığı, dünyanın en ünlü çikolata fabrikasını açmadan önce başına gelenleri anlatıyor. Daha önce Gene Wilder ve Johnny Depp tarafından canlandırılan ve iz bırakan Willy Wonka karakterine bu kez Call Me by Your Name, Little Women ve son olarak Dune gibi başarılı yapımlarda izlediğimiz Timothee Chalamet hayat veriyor. Önceki rollerinin aksine bu kez bambaşka bir karakterle sinemaya dönüş yapan Chalamet, müzikal-komedi türünde de iddialı olduğunu gözler önüne seriyor. Hikaye çikolatalarını zenginleştirmek için yeni tatlar arayan Wonka’nın dünyanın en iyi çikolata dükkanlarının bulunduğu kasabaya gelmesiyle başlıyor. Burada bir dükkan açma ve çikolatalarını herkese tanıtma hayali olan Wonka için işler başta biraz zor. Hiç parası ve yatacak yeri olmayan genç çikolatacı oldukça zalim bir çamaşırhane ve pansiyon sahibesi Mrs. Scrubbit ile (Olivia Colman) karşılaşınca her şeyin aşırı pahalı olduğu bu kasabada kalacak bir yer bulduğuna seviniyor. Fakat imzaladığı anlaşmanın oku(ya)madığı maddeleri onu ödemesinin imkansız olduğu bir borca sürükleyince kendisi ile aynı kaderi yaşayan çamaşırhane arkadaşlarıyla beraber buradan kurtulmanın tek bir yolu olduğunu anlıyor: çikolatalarını satmak! Peki bu göründüğü kadar olacak mı? Dünyanın en iyi çikolatalarının satıldığı bu kasabada genç çikolatacı Wonka’nın bir anda ortaya çıkıp leziz çikolatalarını satmasına bu işi tekeline almış ve en iyisi olmuş dükkan sahipleri izin verecek mi? Wonka borcunu ödeyip çamaşırhaneden kurtulabilecek mi? Wonka oyunculuklarından şarkılarına, kostüm ve dekorlarından yarattığı dünyaya tam da özlediğimiz eski Noel filmleri gibi, tabii yepyeni haliyle! Willy Wonka’nın en ünlü çikolata fabrikasını açmadan önce çektiği zorlukları, bazen karamsarlığa kapılıp çıkış noktası bulamayacağını düşünmesi, sonrasında ise arkadaşlarına ve hayallerine tutunmasıyla yeniden güç bulması 7’den 70’e birçok izleyiciyi umutlandıracak güçte. Genç oyuncu Timothee Chalamet kült haline gelmiş karakterin gençliğindeki heyecanını, merakını oldukça muzip halleriyle baştan sona başarılı bir şekilde canlandırıyor. Daha film vizyona girmeden aldığı Altın Küre Müzikal veya Komedi Dalında En iyi Erkek Oyuncu adaylığı da bunu kanıtlar nitelikte. Oompa-Loompa’yı canlandıran Hugh Grant ise oldukça kısıtlı bir ekran süresine rağmen dolu dolu ve eğlenceli bir performans ortaya koymuş fakat yaklaşık iki saat olan bu filmde kendisini daha çok görmek isterdim. Zalim çamaşırhane ve pansiyon sahibesi Mrs. Scrubbit’i canlandıran Olivia Colman ise her zamanki gibi şahane. Yardımcı rollerdeki Calah Lane (Noodle), Tom Davis (Bleacher), Matt Lucas (Prodnose) ise filmi komedi yönünden gayet iyi destekliyor. Film süresinin biraz uzun tutulmasından ve gereksiz uzatılan birkaç sahneden dolayı zaman zaman filmden kopmuş olsam da bu Wonka’yı gayet başarılı bir film olmaktan uzaklaştırmaya yetmiyor. Özetle Wonka, birkaç saatliğine bizi çocukluğumuzun o masalsı, fantastik dünyasına götürüyor. Rengarenk çikolatalar ve başarılı oyunculuklarla gözümüzü, eğlenceli şarkılarla kulağımızı ve sinemadan çıktıktan sonra bizi en yakın kahve dükkanına koşturup sıcak çikolata kapmamıza sebep olarak da midemizi doyuruyor! Kendinize erken bir yılbaşı hediyesi verin ve 15 Aralık’tan itibaren sinemalarda olacak bu filmi kaçırmayın! Sinopsis Roald Dahl'ın en ikonlaşmış eseri ve tüm zamanların en çok satan çocuk kitaplarından biri olan Charlie’nin Çikolata Fabrikası'nın merkezindeki olağanüstü karaktere dayanan "Wonka," için geri sayım başladı. Dünyanın en büyük mucidi, sihirbazı ve çikolata üreticisinin bugün bildiğimiz sevilen Willy Wonka'ya nasıl dönüştüğünün büyüleyici hikayesini anlatan filmin yeni posteri yayınlandı. Üçüncü kez beyazperdeye taşınan eserin ikonik karakteri Wonka’yı Gene Wilder ve Jonny Deep’in ardından bu kez yetenekli oyuncu Timothée Chalamet canlandırıyor. Wonka filminin yönetmen koltuğunda Paul King oturuyor. Senaristliğini Paul King ile birlikte Simon Farnaby’in kaleme aldığı filmin uygulayıcı yapımcılığını Michael Siegel, Cate Adams, Rosie Alison ve Tim Wellspring üstleniyor. Filmin yapımcıları David Heyman, Alexandra Derbyshire ve Luke Kelly bir araya gelerek, sihir ve müziğin, kargaşa ve duygunun muhteşem bir yürek ve mizahla anlatıldığı bu baş döndürücü karışımı seyirciye sunuyor. Filmde Wonka’nın gençliğini canlandıran Chalamet’ye birbirinden başarılı oyuncu eşlik ediyor. Calah Lane, Keegan-Michael Key, Paterson Joseph, Matt Lucas, Mathew Baynton, Sally Hawkins, Rowan Atkinson, Jim Carter ve Olivia Colman’ın oyuncu kadrosunda yer aldığı filmde ayrıca Natasha Rothwell, Rich Fulcher, Rakhee Thakrar, Tom Davis ve Kobna Holdbrook-Smith de yardımcı oyuncu olarak yer alıyor. Görüntü yönetmenliğini Chung-Hoon Chung’un yaptığı filmin yapım tasarımını Nathan Crowley üstleniyor. Kurguda Mark Everson ve kostüm tasarımında Oscar ödüllü Lindy Hemming’in yer aldığı filmin müziğini Joby Talbot besteliyor. The Divine Comedy grubunun üyesi Neil Hannon ise filme özgün şarkılarla katkı veriyor. İzleyicinin genç Willy Wonka ile tanışacağı film, hayattaki en iyi şeylerin bir hayalle başladığını ve Willy Wonka ile tanışacak kadar şanslıysanız, her şeyin mümkün olduğunu kanıtlayacak.
0 notes
pikselog · 5 months
Link
Geçen yılın son aylarında HBO Max’in Türkiye’ye gireceği iddiasına rağmen Pikselog, Warner Bros’tan aldığı özel haberle platformun ülkemize giriş yapmayacağını duyurmuştu. Daha sonra HBO Max’in yeni stratejisinin BluTV ile iş ortaklığı üzerinden ilerleyebileceğini değerlendirmiştik. Bu yılın başında HBO Max isim değişikliğine giderek sadece Max adını aldı. Halihazırda BluTV’de azınlık hissesine sahip olan Warner Bros Discovery, T24’ten Ertuğrul Özkök’ün haberine göre yerli platformun tamamını satın alıyor. Doğan Yalçındağ’ın kurduğu BluTV artık yerli bir platform olmaktan çıkıyor gibi gözüküyor. Eğer Türk ekonomisi olumlu sinyaller verirsel Warner Bros Discovery desteğiyle orijinal yapımlar artık daha yüksek bütçelerle ve pazarlama gücüyle yapılarak dünyaya açılabilir ve rekabeti arttırabilir. Dünya çapında Max yayın platformu Türkiye’ye özel uygulama olarak girmek yerine geçmiş ve gelecek tüm içeriklerini BluTV’de yayınlama gibi bir yönteme gidebilir. Halihazırda BluTV’de HBO dizileri bulunsa da bir kaç ay önce pek çok dizi Prime Video’ya eklenmişti. Ayrıca Max sadece HBO’dan ibaret değil, DC Comics başta olmak üzere çok güçlü markaları da elinde barındırıyor. Firmadan gelecek resmi haberlerden sonra daha kesin cevap alabiliriz.
0 notes
pikselog · 5 months
Link
THY, Margot Robbie ile Türkiye Tanıtımı İçin Anlaştı Türk Hava Yolları (THY) Genel Kurul Başkanı Ahmet Bolat, bu yılın dikkat çeken gelişmelerinden birini duyurdu. THY, 2024 Mart ayında, dünyaca ünlü oyuncu ve bu yılın en önemli filmlerinden biri olan Barbie'nin başrol oyuncusu Margot Robbie'yi Türkiye'de ağırlayacak. Bu etkinlik, Türkiye'nin kültürel ve tarihi zenginliklerinin dünya çapında tanıtımını yapmayı hedefliyor. Robbie, Göbeklitepe ve Diğer Tarihi Yerleri Gezecek Margot Robbie'nin ziyareti kapsamında, Göbeklitepe gibi UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alan önemli tarihi mekanlar programda yer alıyor. Robbie'nin bu ziyareti, hem Türkiye'nin zengin tarihini ve kültürel mirasını ön plana çıkaracak hem de THY'nin uluslararası alanda tanıtımına katkıda bulunacak. THY'nin Kültürel Tanıtım Hamlesi THY Genel Kurul Başkanı Ahmet Bolat, bu etkinliğin THY için stratejik bir hamle olduğunu vurguladı. Bolat, Robbie'nin ziyaretinin, Türkiye'nin turizm potansiyelini artırarak, uluslararası alanda daha fazla dikkat çekmesine yardımcı olacağını belirtti. Bu etkinlik, aynı zamanda THY'nin küresel bir marka olarak imajını güçlendirmeyi amaçlıyor. Türkiye'nin Tanıtımında Yeni Bir Dönem Bu gelişme, Türkiye'nin kültürel tanıtımı için yeni bir dönemi simgeliyor. Robbie'nin uluslararası üne sahip bir isim olması, Türkiye'nin tarihi ve doğal güzelliklerini daha geniş kitlelere ulaştırmada önemli bir rol oynayacak. THY ve Türkiye turizmi için bu tür uluslararası iş birliklerinin önemi giderek artıyor.
0 notes
pikselog · 6 months
Link
Yönetmen/Yapımcı: David Leitch Yapımcı: Kelly McCormick Yapımcı: Ryan Gosling Yapımcı: Guymon Casady İdari Yapımcı: Drew Pearce İdari Yapımcı: Geoff Shaevitz İdari Yapımcı: Glen A. Larson Oyuncular: Ryan Gosling, Emily Blunt, Winston Duke, Aaron Taylor-Johnson, Hannah Waddingham, Stephanie Hsu O bir dublör ve bu camiadaki her dublör gibi bizim eğlencemiz için, havaya uçurulup, vurulur, pencereden fırlatılıp, en yüksek yerlerden atılır. Ve şimdi, neredeyse kariyerini sona erdiren bir kaza sonrasında, bu emektar dublör hem işini yapmak hem de kayıp bir film yıldızını bulmak, bir komployu çözmek ve hayatının aşkını geri kazanmaya çalışmak zorundadır. Bu hikayede doğru giden ne olabilir ki? Suikast Treni, Deadpool 2, Sarışın Bomba ve Hızlı ve Öfkeli: Hobbs ve Shaw’ın başarılı yönetmeni ve John Wick, Önemsiz Biri ve Vahşi Gece’nin yapımcısı nam salan, kendisi de eski bir dublör olan yönetmen David Leitch’in, şimdiye kadarki en kişisel filmi. Komik, sürükleyici, yıldızlarla dolu heyecan verici bir film olan Dublör, aksiyon filmlerine ve onları yapan ama çoğu zaman değerleri yeterince anlaşılmayan çalışkan dublör ve kamera arkası ekibine adanmış bir aşk mektubu. Oscar® adayı Ryan Gosling (Barbie, Aşıklar Şehri, Sürücü) ile Altın Küre ödüllü Emily Blunt’ı (Oppenheimer, Sessiz Bir Yer filmleri, Sicario) başrole taşıyan filmde, fiziksel ve zihinsel sağlığına odaklanmak için bir yıl önce işi bırakmış, ancak eski sevgilisi Jody Moreno tarafından yönetilen yüksek bütçeli bir stüdyo filminin yıldızının kaybolmasıyla tekrar göreve çağrılan Colt Seavers’i izliyoruz. Filmde acımasız yapımcı Gale (Emmy ödüllü Hannah Waddingham; Ted Lasso), yıldız Tom Ryder'ın (Altın Küre ödüllü Aaron Taylor-Johnson; Bullet Train Suikast Treni) kaybolmasını stüdyo ve medyadan gizlemeye çalışırken, Colt, Jody'yi geri kazanmak için filmin en çılgın aksiyon sahnelerini gerçekleştirir. Ancak kayıp yıldızın etrafındaki gizem derinleştikçe, Colt kendini bir dublörün yüzleştiği herhangi bir tehlikeden çok daha karanlık bir suç komplosunun içinde bulacak. 1980'lerin popüler TV dizisinden ilham alınan Dublör filminde ayrıca Winston Duke (Black Panther serisi) ve Oscar Ödülü adayı Stephanie Hsu (Her Şey Her Yerde Aynı Anda) oynuyor. Hobbs & Shaw’un senaristi Drew Pearce tarafından kaleme alınan Dublör filminin yapımcılığını, 87North şirketi adına Kelly McCormick (Suikast Treni, Önemsiz Biri, Sarışın Bomba) ve David Leitch, Entertainment 360 adına ise Ryan Gosling ve Guymon Casady (Game of Thrones, Steve Jobs) üstleniyor. Filmin idari yapımcılığı, Drew Pearce, Entertainment 360'dan Geoff Shaevitz ve orijinal Fall Guy televizyon dizisinin yaratıcısı Glen A. Larson tarafından yapılıyor. DUBLÖR FİLMİ 2024’TE SİNEMALARDA
0 notes