Tumgik
#sadece yanımda sigara içiyor
cesitkenar · 5 months
Text
ya ofiste 2 dakika kapının önüne çıkıyorum nefes alayım diye anında sigara içen biri geliyor yanıma ya. defalarca sigara dumanından rahatsız olduğumu söylememe rağmen bir iki insan dışında herkes hala dumanı yüzüme yüzüme üflüyor. ben senin sigaranı solumak zorunda mıyım ya git ilerde iç niye tam yanımdasın
12 notes · View notes
okuyanadam · 3 years
Text
sivas'ın soğuk ve karlı günlerinden bir gün. orta ikiden okulu terketmişim ama okul önlerinden ayrılamamışım. yaş 15, mahalledeki lisenin önünde voltalıyoruz. abi geldiler diyor bir çocuk, okulun bahçesine giriyoruz. kimleri defetmemişiz bu bahçeden; meslek liseliler, diğer liseliler, dışarıdan gelen it kopuk takımı...
bu kez eski kasa bir mercedes acı bir frenle yanlıyor bahçeden. içinden kesik hamdi ile üç adamı iniyor. kesik hamdi, şehrin koşturanlarından. yaka bağır açık, iki kat yaşımda ve iki kat cüssemde, çok belalı bir tip. sigara ağzında eğik, iğrenir gibi bakar hamdi etrafa. rugan ayakkabılar ayağında, siyah takım elbiseli. hamdi bir kaç gömlek üstümüz, hemen sıvışmak istiyoruz durduruluyoruz. ip gibi sıraya diziliyoruz, sırayla tokatlıyor önündekileri. sıranın sonundayım, gözüm sevdalandığımın penceresinde. tüm okulla birlikte oda pencerede izliyor. o olmasa tokat önemli değil de, tam sıra bana geliyor. paltomdan tutuyor, eli havada, birden yaradana sığınıyor kafayı vuruyorum. sendeliyor ama düşmüyor, hemen üzerinde atlıyorum. ortalık toz duman. bu yakamdan bir daha tutuyor beni yere düşürürken rugan ayakkabıları buzda kayıyor altımda kalıyor. üste çıkmasına müsade etmeden hızlıca vuruyorum. üste çıkarsa daha kurtulamam biliyorum. elini beline atıyor, sivas yapımı kemik tutamaçlı bıçağımla parmak hesabı bir iki kalçasına bir iki de elinin üzerine vuruyorum. cebinden silahı düşüyor, ayağımla uzağa vuruyorum. o sırada bir kaç el silah sesi geliyor, eyvah diyorum dönüyorum ki polisler.
karakoldayız, yüksel baba var başkomiser. bizi genç polislere ezdirmez, gerektiğinde kendi döver. çok karakolluk olmama rağmen onun sayesinde hiç hapse düşmüyorum. yine bir kaç tokatla bizi olaydan sıyırıyor, hamdi infazını yakmış hapsi boyluyor. sonradan öğrendiğime göre hapiste bir cinayete karışıp müebbeti yemiş.
hamdi olayından sonra, süksemiz artıyor. kahvede baş köşeye buyurlanıyor, ufak tefek hasılat işleri dahi alıyoruz. okulu daha doğrusu okul önünü didem mezun olana kadar bırakmıyorum. her çıkışta her girişte okulun yanındaki parktayım. hep didem i takip ediyorum okul bitene kadar hiç konuşmuyoruz, sürekli bakışmalar. ta çocukluktan vurgunum. babasının mahalle bakkalından. babası mahmut, hacı mahmut.
mahallede nerde bir kavgada olsam, hacı mahmut orada oluyor. yatırlık dedikleri mahallede bir tepede demleniyoruz hacı oradan geçiyor. tövbe tövbe, bu mübarek yerde diyerek söylenerek gidiyor gözü bende. düğünün birinde didem e laf atılıyor, tabi durulur mu o dakikadan sonra ama aralayanlardan biri yine hacı mahmut. hacıyı nerde görsem selam vermek istiyorum, gözlerini kaçırıyor benden her defasında. beni görünce ifrit görmüş gibi oluyor adam.
askere gitmeden önceki gün kafayı çekiyorum, didem'in evinin önünde ertekeye yatıyorum. sigara sigara üstüne. nihayet geliyor, açılıyorum onunda gönlü var. numarasını alıyorum, atlıyorum gidiyorum askere. 18 ay oluyor 23 ay. refüzeye ayrılmışım, kimseyle bir derdim yok, çoğu da uzak oynuyor. nerde bir angarya iş var bana kilitlenmiş. botluk nöbeti, çöplük nöbeti... illaki bir iki ayrıksı kendini bende sınamak istiyor, ya da bir ikisi devrecilik yapmak istiyor. sivilde hiç hapis yatmadım ama askeriyede epey bir diskoda kalıyorum. allahtan selim yüzbaşına postalanıyorum, harbiyeli. insan sarrafı baba adam, gerçekten bir iş veriyor bana mutfakta. kimseyle işim olmuyor, başta temizlik sonra sonra ahçılık öğreniyorum. ahçılık dediysek döner yapma ve kesme, ızgara mangal işleri. ilk defa bir işim olarak dönüyorum askerden.
didem e istetelim seni diyorum. hele bir işe güce gir diyor. utana sıkıla murat abinin kebapçısında işe başlıyorum. işe girer girmez annemi salıyorum. hacı mahmut; senin oğlan kabadayılık sevdasında. kabadayının evi barkı karısı olmaz demiş, annemi göndermiş. anam diyor daha gitmem o papazın evine, hem kız senden iki yaş büyükmüş ben sana küçük bulurum. didem e kaçırayım diyorum, babamı ezemem diyor. hem annen o kadar laf saydı, büyükmüşüm sen küçük birini bul diyor. hem başkalarına sorduruyormuş daha içki içiyor mu daha kavga ediyor mu diye. bana sormuyor ele soruyor. ortalık toz duman, aralayacak kimse yok.
kafam dumanlı, moralim bozuk. didem'den de yeşil ışık yanmıyor. e ben kim için racon kestiğim adamlara döner kesiyorum patronun diğer işletmesi kale aile çay bahçesinde kahve önlerinden kaldırdığım adamların boşlarını kaldırıyorum. uğur abiden haber gelmiş, gelsin üç kuruşa ağız kokusu çekmesin benim yanımda dolaşsın çok daha fazlasını veririm demiş. tüm eski dostlar zaten birilerinin tetikçisi olmuş zaten. kafam çok dağınık, çıkar yol arıyor bulamıyorum. derken o günlerde bir haber geliyor müslüm gürses bizim çay bahçesinde çıkacak ramazan boyunca. lokanta kapalı olacağından çay bahçesine geçiyorum, patron düğün salonuna geçiyor. müslüm babayı ağırlama işi bende, tam 20 gün.
müslüm baba söylüyor ben hayran hayran dinliyorum. neredeyse 24 saatimiz beraber babayla. şehrin yurt çocuklarına döner ısmarlıyor, varoş mahallerine yardım erzakları dağıtıyor, sarhoşlara berdoşlara harçlık dağıtıyor. aldığı ücret zaten yerel bir sanatçının aldığı ücret kadar babanın ama fazlasını dağıtıyor. baba, niye anadolu diyorum gülüyor, turnelerden geldim ben duramıyorum diyor. genci yaşlısı herkesin hürmeti var babaya, bir görmeli.
bir gün otelin birinin restorantında içiyoruz babayla. evlat hep gözlerinle mi anlatırsın diline vursun az diyor. tam anlatacağım içimdekileri biri resim çektirmeye geliyor biri hal hatır sormaya, susuyorum. baba anlıyor, sakin bir yere gidelim mi diyor. kızılırmak kenarında bir köşeye çekiyoruz arabayı. piyazları hazırlıyorum, kadehleri dolduruyorum. anlattıkça anlatıyorum, ben susuyorum o anlatıyor çocukluğundan itibaren, hele de muhterem hanımefendiden ve aşkından. vazgeçme aşamasında oluşumdan utanıyorum, sonunda ara diyor. ara da bir şarkı söyle, nakaratlarını bildiğim kesik kesik türküler var sadece diyorum, tek baştan sona bildiğim türkü leylim ley diyorum hem sesim de kötü. sen başla diyor, aşığın yüreğinden çıkan sedanın kötüsü olmaz diyor. o cesaretle arıyorum ve başlıyorum;
ayın şavkı vurur sazım üstüne
leylim ley
söz söyleyen yoktur sözüm üstüne
leylim ley
ırmaktaki kurbağalar, dallarda hışırdayan yapraklar bile susuyor. ay bulutların arasından çıkıyor, sanki babayla beraber tabiatta susarak dinliyor. benden gelen bu yabancı sese şaşırıyorum. devam ediyorum;
yedi yıldır uğramadım yurduma
leylim ley
dert ortağı aramadım derdime
leylim ley
geleceksen bir gün düşüp ardıma
leylim ley
kula değil yüreğine sor beni
leylim ley
ben susuyorum, baba susuyor didem ağlıyor, ben ağlıyorum babanın gözü yaşlı. baba alıyor telefonu, didem evladım müslüm gürses amcan ben, yarın akşam yedide seni istemeye geliyoruz babanlara söyle diyor. dadani de bu günden itibaren içkiyi bırakıyor bana söz verdi diyor alıyor kadehi elime veriyor kır diyor, bir daha diyor kırıyorum. dövüşten kavgadan uzak duracak tek kavgası ekmeğiyle olacak diyor kapatıyor. uğur gibi mafya babalarına baba diyecekken kader karşıma müslüm babayı çıkartıyor. baba, içki için söz vermesem diyorum, yanan sigarayı avucunun içine bastırıyor nefes çekerek harlayarak bastırıyor. ben çok kadeh kırdım evlat, sen bir kere kıracaksın söz verene kadar durmayacağım diyor baba yapma etme desem de yok. söz diyorum evlat sözü.
ertesi gün babanın su toplamış avuç içine buz koyuyorum. önce anneme gidiyoruz, 2 yaş ne yav, allah allah bizim muhterem hanımla aramızda 21 yaş var diyor gülüyor. anneme itiraz cümlesi kalmıyor, baba rahmetli zaten annem müslüm baba ben kayınbabanın evine varıyoruz. kefilim, referansım müslüm baba plunca didem'i almadan çıkar mıyız. sen müslüm beye dua et diyor hacı mahmut gülüyor, eline varıyorum.
şimdi ufak ama hamdolsun işleri iyi bir lokantam, iki çocuklu mutlu bir yuvam var. babayı rahmetle yad ediyoruz, bu günleri görmem de üzerimde emeği büyük.
7 notes · View notes
paranoyakorgan · 5 years
Text
Yazmayacağıma dair kendime söz vermiştim. Çünkü kelimelerim senin yüreğine hiç dokunmuyor. Hiç çarpmıyor can kırıklarım kalbine. Hiç duymuyorsun sesimi.Duymak istemiyorsun belki. Yaşa hayatı bildiğin gibi , bir şey dediğim yok. Yine o raptiyeyi batırma bana.Hiçbir amacım da yok yazarken zaten. Sadece içimi dökmek belki. ‘’Duygusuz adam.’’  Çünkü artık hani o çok seviyorum ölürüm dediğin kadını hayatında hiç mi hiç. Hep gelmeni bekledim. Gelmeni istedim. Geldiğinde şöyle yapıcam böyle konuşucam, böyle bakıcam gözlerine dedim. Hep avuttum kendimi. Hep gelecek dedim. Bekledim. Hala da bekliyorum. Hiç silmedim seni. Hiç ziyan etmedim seni. Bir damlanı bile. Gözyaşlarımı içime akıttım bazen bazen de hüngür hüngür ağladım. Sana yazamadım ama seni yazdım. Oraya buraya şuraya , ne fark eder, okuyacak mıydın? Hayır okumayacaktın. Çocuksu umutlarla sana satır satır yazdığım o mektuplardan çok utanıyorum. Keşke vermeseydim , keşke onları senden almanın bir yolu olsa. Kim bilir belki varlıklarını bile unutmuşsundur. Ama ben utanıyorum. Çünkü o satırlarda umut vardı. Emindim beni özleyeceğinden. Emindim elimi tekrar tutacağından.Bu yüzden de çok utanıyorum , o mektuplarda baya saçmalamışımdır kesin çünkü. Olmayacak şeyler yazmışımdır çocukça.Bu yüzden utanıyorum. Ben beni özlersin sanarken sen benim olmadığım bir yaşayışı özlemişsindir belki. Böyle bile olsa suçlu değilsin. Kimse suçlu değil artık. Sen haklıydın ben suçluydum sen haksızdın ne önemi var? Sen söyle hiç mi özlemedin? Bunu nasıl başardın? Kavga edince 24 saat konuşmasak ‘’ sen iyi alıştın bu bensiz hayata’’ diye sitem ederdin. Ben hiç alışmadım sensizliğe. Hiç doldurmadım yerini. Hep aynı yerinde kaldın benim için. Peki ben?
  Yokluğunda sence kaç paket sigara bitirmişimdir? Kaç paket selpak, kaç rulo tuvalet kağıdını gözyaşımı ve sümüklerimi silerek hıçkırarak kullanmışımdır? Kaç kutu kalp ilacı bitirmişimdir? Kaç gece uyumamışımdır? Kaç gece seni görüp yastık sırıksıklam uyanmışımdır uykularımdan? Kaç kez anmışımdır adını? Seni anneme kaç kere anlatmışımdır , anlatırken kaç damla gözyaşı dökmüşümdür peki bi fikrin var mı? Kaç gece dua etmişimdir?Kaç kez nefesimi tuta tuta ağlamışımdır? Kaç kere yüzüme yastık basıp ağlamışımdır? Kaç kere bakmışımdır fotoğraflarımıza? Hangi anılarımızı düşünüp gülmüşümdür? Hangi anılarımız beni boğarcasına ağlatmıştır? Kaç kere acı içinde kıvranırken elimde telefon ‘’ ara artık’’ diye karnımı dizlerime çekip beklemişimdir sence? Kaç kere kendimi ‘’ sen koca bir zavallısın , gün geçtikçe ayakları yere daha sağlam basan ve daha güçlü bir kadın olurken hala nasıl bu kadar acı çekebiliyorsun’’ diye azarlamışımdır? Kaç defa yenilmişimdir sence sana?  Peki sen? Sen ağladın mı hiç? Bir kez bile doldu mu gözlerin? Birbirmizi hayatın bu hızlı akan saçma sapan ritminde kaybedersek diye korkmadın mı hiç? Bir kez olsun bir yerlerde aklına geldim mi? Bir kere bile sesimi duymaya ihtiyacın oldu mu? Bir kere bile sana ‘’Batu yaa’’ dememi özledin mi?? Bir kere olsun sana kırgın bakışımı bile özledin mi? Saçlarımın kokusu geldi mi hiç burnuna?Ellerimi aradı mı hiç ellerin? Yüzümden kirpik almayı özledin mi hiç? Gözyaşımı başparmağınla silmeyi peki? Cheesecakein cheese kısmını yememi? Sodayı ‘’ sadeli’’ içiyor oluşumu unuttun mu peki? Sigarayı süngerine kadar içiyor oluşumu? Sırtımdan huylanıyor oluşumu sildin mi? Sakallarını okşasam hala hoşuna gider , uyur musun kollarımda? Hala boynum evin mi?  Hiç geceleri beni yanında hayal ettin mi? Rüyanda hiç sarıldın mı peki bana? Hiç sardın mı hayali Pelini belinden? Hiç ‘’şimdi pelin olsaydı böyle yapardı’’ dediğin oldu mu?? Hiç sigara içerken dumanı benim yüzüme üfledin mi? Olmayan yüzüme. Hiç o koltukta otururken ben geldim mi aklına? Bir kere ama bak bir kere baktın mı fotoğraflarımıza? Hiç bahsettin mi birilerine benden? Diş fırçam çoktan belediye çöplüğünü boyladı mı? Getirdiğim duj jellerini kullandın mı? Verdiğim toka bileğinde mi? Albümümüz ve fotoğraflarımız yerli yerinde mi hala? Pareom dolabında , gömleklerinin yanında mı , yoksa çöpe mi attın? Aldığım bok hala oralarda bir yerde mi yoksa sifon mu çektin üstüne? Boynuna yattığımda kedi gibi oluşlarım aklında mı hala ? Metroda çocuk gibi şakalaşmalarımızı hatırlıyor musun ? Kendinle dertleştin mi hiç ? Kendine sorular sorabildin mi? Kendinle aynada konuşmayı becerebildin mi?
Kalbim aylardır çivili bir yatakta yatıyor. Sağa sola döndükçe o çiviler her yerime batıyor. Kanıyorum hem de oluk oluk. Hiç sitem etmiyorum. Hiç hesap yapmıyorum. Nerelerde kim haklıydı? Kim kimi kırdı parçaladı? Hatalarımı önüme alıp yürüyorum sadece. Çünkü çok fazla vaktim oldu. Çok fazla düşündüm. Yanlışlarım neredeydi? Onun yanlışları neydi?Ve ben bu yanlışları nasıl karşılasaydım daha iyi olurduk? Böyle biri değil de şöyle biri olmaya gayret edeyim. Biraz törpüleneyim. Geceleri uyumadım bazen düşünürken , bazen aynanın karşısında konuştum kendimle. Bazen serviste, bazen arabada , bazen bi bankta , bazen bi cafede. Her yerde düşündüm. Kendimi. Seni. Geleceğimi. Bizi. Hep umutlar yeşerttim içimde. Her gün suladım bizi. Hiç solmasına izin vermedim. Senin adına hiçbir şey yazmayacağım. Özlemedin diyemiyorum. Eski ben olsa biliyorsun ‘’ özlemedin işte’’ diye sitem ederdi. Kalbini açamıyorum ki nerden bileyim özleyip özlemediğini? Sadece diyebilceğim özlediğini gösteren herhangi bir hareketini görmediğim için özlediğine dair inancım az. Beni istemeyişinin altında eziliyorum sadece. Çünkü bana atmadığın adımlar , yanımda olmak istemediğin anlar , aradığımda ‘’haberleşiriz’’ diye beni geçiştirdiğin anlar, bana karşı hep ses tonunun renginin gri olması bunlar bana bunu deme hakkını veriyor. Bir adım. Bir ses. Bir nefes. Bir hareket. Yapabilirdin ama yapmıyorsun. . Belki de sadece bunca yaşanmışlığın hatrına aradığımda bana ters ve kötü konuşmuyorsundur. İyi bir adamsın çünkü, duygusuzum desen de sen. Vicdanın el  vermiyordur. İlk şarap içtiğin , ilk dokunduğun , ilk  teninde can bulduğun , ilk kez birlikte ağladığın , ilk kez birlikte uyuduğun kadını terslemek. Belki de benim anlamamı bekliyorsundur. Çünkü biliyorum görüşmek istemediğin insanlara ve gitmek istemediğin organizasyonlara ‘’ haberleşiriz’’ dersin. Seni bunu bilecek kadar iyi tanımak ve bunu yaşamak.Artık hiçbir şey yapmadan durmam gerektiğini biliyorum. Aramamı istemiyorsun. Beni görmek , benimle konuşmak ,bana anlatmak istemiyorsun. Bunu kabulenmek zor. Gerçek olamayacak kadar acı. İstenmemek. Sen bilmiyorsun bunu. Çünkü seni çok kırdım , sana gereksiz yere bazen gerekli yere kırıldım. Bazen çok üzdüm seni , bazen üzüldüm de üzdüm seni. Bazen çok sevmekten incittim. Bazen çok sevdiğimden incindim. Ama bütün bunları yaşarken biz, seni hep istiyordum. Bir an olsun ‘’ istemiyorum artık bu adamı’’ demedim. Bu aşk çünkü. Uğruna dökülen gözyaşı da hiç gocunulacak bir şey değil. Seni istemek de utanılacak bir şey değil. Sana yazamasam da seni yazmak da onurumu kırmıyor. Beni aramasan da gelmesen de duygularım incinse de bitmiyor.Sana yansıtmayacağım merak etme. Sadece kendi halimde yazıyor olacağımdır belki. İncindiğimde , acıdığında canım , gözyaşımın çok fazla aktığı gecelerde , belki çok özlediğim veya sana çok ihtiyacım olan gecelerde.Yazmak benim en çok hakkım olan şey. Çünkü seni kim sevebilir ki benim kadar?
2 notes · View notes
metecaglarbozok · 5 years
Text
mahalle de bir abi vardı, bazen tepeye bira içmeye gittiğimiz zamanlarda bizle gelirdi bazen de zaten orda içiyor olurdu çok konuşmazdı sadece uzaklara bakar bizi dinlerdi
yine öyle bir gün içerken radyo da arabesk bir şarkı çıktı bizim çocuklardan birisi değiştir abi içimizi şişirmeyin dedi tam değiştirecekken bizim abi bu şarkı bitsin öyle değiştirin dedi . alışık olduğumuz bir durum değildi hepimiz yüzüne baktık çıkarıp bir sigara yaktı ;
iyisi kötüsü üç yıllık beraberliğin ardından askerlik gelmişti bunca zaman sonra ilk kez ayrılacaktık . sevk tarihi belli olduğu gün sarılıp saatlerce ağladık bu ilk ve son ayrılığımız olacak dedi seni bekleyeceğim ve sonra hep beraber olacağız. acemi birliği ıspartaydı iki ay nolduğunu anlamadan geçti bir konuşmasak ertesi gün konuşuyorduk sesine sarılıp uyuyordum o soğuk ranzamda her akşam . dağıtım izninde beni karşılayan oydu bir hafta bir saat gibi geldi geçti usta birliğine teslim olmak için terminale giderken konvoyda yanımda oturuyordu bi şarkı vardı gelinliğinle gel bir kuğu gibi radyoda o çalıyordu "seninle evlenirken bu şarkıda dans edeceğiz" demişti.
mayısın yirmi üçü abisiyle kuzeninin düğününden dönerken kaza yapmışlar 3 gün yoğun bakımda kalmış kurtaramamışlar. benim bakmaya doyamadığım yüzüne, tutmaya kıyamadığım ellerine toprak atmışlar kürek kürek
şafak 142 bingölün dağları soğuk üst bölgesindeyiz yirmi gün dünyayla bağlantımız yok geri dönünce aradım telefonu cevap vermedi evdekileri aradım kimse birşey söylemedi , pazar günü izinde bi internet kafeye gittim açtım sosyal medya hesabımı karşıma direk onun o çok sevdiğim bordo kazaklı resmi çıktı bir arkadaşı paylaşmış üstünde iki satır yazı ''çok sevdiğim dünyalar tatlısı arkadaşım dostum cerenimizi trafik kazasında kaybettik '' kaç dakika öyle kaldım kaç defa okudum yazıyı bilmiyorum neden sonra ablamı aradım , olayı bilmesen daha iyi olur diye düşündüler cereni kaybettik
hava değişimi izni verdiler otobüsten iner inmez mezarına gittim . adını bir mermerin üstünde gördüğüm o ilk an var ya hani tornavidayla kalbimi oysalar daha az canım acırdı..
karanlık çökmüş kaç saat oturup kaldım orda bilmiyorum her yerde beni aramışlar eniştemin aklına gelmiş sonra o gelip buldu kalkıp bir meyhaneye oturduk
13 yıl geçti üstünden hala o gün gibi acısı içimde şarkıyı duyunca o geldi aklıma.
2 notes · View notes
kahveciniz · 6 years
Photo
Tumblr media
‘Binlerce kahve var, bir tane Kahveciniz!’
Kahveciniz.com Genel Müdürü Kayhan Yüce, kahve sektöründe edindiği 27 yılı aşkın tecrübesiyle bir çay ülkesi olarak tanımladığı Türkiye’de kahve sektörünün yükselişini değerlendirdi
Türkiye’de kahve sektörü her geçen gün büyümeye devam ediyor. Artık her köşede bir kahveci görmek mümkün. Peki nasıl tercih yapacağız. Nasıl bu kadar firmayı tanıyacağız. İşin zor kısmı bu. Biz, Kahveli Okur olarak elimizden geldiğince sektörün içinden seslere yer vermeye çalışacağız. Bunun önemli olduğunu düşünüyoruz. Kahve sektörünün konuşan bir sektör olması gerektiğini düşünüyoruz. Bu noktada ilk söyleşimizi de Kahveciniz.com Genel Müdürü Kayhan Yüce ile gerçekleştirdik. kahveciniz.com, kahve ile ilgilenen her türlü kesim için dizayn edilmiş bir alışveriş sitesi. Kahve deseniz, kavrulmuş, kavrulmamış, öğütülmüş, hazır her türlüsü var. Ekipman deseniz, demleme ekipmanlarından, öğütücülere, özel barista ekipmanlarına kadar yine bol çeşitle her şeyi bulmak mümkün. Üstelik, site 2017 yılında faaliyete geçse de uzun yıllardır sektörün içinde olan, ithalat yapan bir firmadan bahsediyoruz. Genel Müdür Kayhan Yüce de firmasını tanıtırken her türlü ihtiyacı karşılayacak bir site yaratmaya çalıştıklarının altını çiziyor. ‘Binlerce kahve var, bir tane kahveciniz var’ diyen Yüce ile hem kahveciniz.com hakkında hem de Türkiye’de gelişen kahve sektörü hakkında keyifli bir söyleşi yaptık.
27 yılı aşkın tecrübe Kahveciniz.com ürün çeşitliliği ile dikkat çekiyor. Ne zaman faaliyete girdi site? Neler bulabiliyoruz?
Kahveciniz.com 2017 senesinde e-ticaret sistemine giriş yaptı. Kahveciniz.com öncesinde de kahve sektöründe 27 senelik bir deneyimimiz var. Firma olarak yurtdışı kahve ve kahve makinesi, yiyecek içecek otomatları ve cafelerin ve baristaların ihtiyaç duydukları ürünlerin ithalatını ve alımlarını yapıyoruz. Sıcak ve soğuk içeceklerin Türkiye’deki toptan kanaldaki satışını uzun bir süredir gerçekleşmektiriyoruz. Üniversite, hastane, askeriye ve toplu tüketim yerleri ve fabrikalar gibi yerlerde kahve otomatları, yiyecek ve içecek otomatları ile vending hizmetini Türkiye’de profesyonel anlamda ve kurumsal bir anlayış içerisinde sunduk, sunuyoruz. Bu hizmet ile kahve sektöründeki deneyimimizi vending sektöründe kullanıyoruz.
‘Kardeş ülke Kosova’dan kahve getireceğiz’ Sitenin içeriği bir hayli dolu gözüküyor. Peki, özellikle ithalat tecrübenizle yeni ürünler de katmaya devam ediyor musunuz?
Biz “Binlerce kahve var, bir tane kahveciniz” var sözünü motto olarak alıp yola çıktık ve bu sözün içini her zaman doldurmaya çalışıyoruz. Sitemizi incelediğinizde çeşitlilik dikkatinizi çekecektir. Sürekli yeni şeyler de katmaya çalışıyoruz. Örneğin, yakında dost ve kardeş ülke Kosova’dan bir kahve ithalatı gerçekleştireceğiz. Kosova’nın en büyük kahve üreticisinin kahvelerini (Devolli Princ) Türkiye’ye getireceğiz. Kahve demek damak tadı demek ve sadece yöresiyle değil, kavurma şekliyle de tat değişebiliyor. Kosova’dan gelen kahvelerin de özellikle Türkiye’de yaşayan göçmen vatandaşların damak tadına uygun olacağını düşünüyoruz. Dediğim gibi, kahveciniz.com’un, binlerce kahve türü, çeişidi, ekipmanı için aranılanın bulunacağı bir site olması için çabalıyoruz. Kurumlar için de bireysel kahve tüketicileri için de baristalar için de aradıklarının bulunduğu bir site olmak en büyük amacımız.
Bilinçli alışveriş için canlı destek Sizce insanlar alışveriş yaparken yeterince bilinçliler mi? Müşterilerinize tercih yaparken nasıl yardımcı oluyorsunuz?
Her ne kadar kahveyi Türkler Avrupa’ya götürmüşler ve kahve ile tanışmalarında olanak sağlamışlarsa da Türkiye’de henüz istenilen kahve satışları ve kalite tam olarak yakalanamadı. Son yıllarda yurtdışından gelen kahve zincir mağazaları ile bir trend yakalandı. Bunlara benzer kafeler ve kahve evleri açılmaya başlandı. Müşteriler de bu yeni açılan yerler ile kahveyi daha yakından tanıma şansına sahip oldular. Bununla birlikte İnternet üzerinden alışveriş yapan müşterilerimizi kahve konusunda sordukları tüm sorulara canlı destek vasıtası ile destek veriyoruz. Hem site içinde canlı destek bölümünde hem de sosyal medya mecralarında sürekli aktif bir iletişim halindeyiz. İnsanlara doğru bilgiyi verdiğiniz zaman daha bilinçli bir tüketici oluşuyor ve bu tür bilinçli müşteriler, kahve veya ekipman alışverişlerinin sonunda daha mutlu olabiliyor. Çünkü, bilinçli bir şekilde yaptığı alışverişle aradığını buluyor.
‘Türk insanı artık daha nitelikli kahve içiyor’ Çok uzun süredir bu sektörün içerisindesiniz. Artık her yerde bir kahveci görebiliyoruz. Bu değişimi nasıl yorumluyorsunuz?
Bu değişim ile kahve sektörü daha da büyüdü. Bu büyüme bilinçli tüketiciler ve gurme bilgisine ulaşmak isteyen kahve severler ile sektörü daha güzel yerlere getirdi. Daha önceleri sadece kahve ithalatı paketli olarak marka ürünler ile yapılmakta iken şimdi Türkiye’de kahve kavurucuları ve roasterlar kendilerini göstermeye başladı.  Kahve kavurucuları çiğ çekirdek kahveleri kendi damak zevklerine ve müşteri kitlelerinin damak zevkine uygun kahveler kavuruyor. Artık Türk insanı daha nitelikli kahve içiyor. Orta yaş ve yaşlı kesim, kolay kolay alışkanlıklarını değiştirmese de yeni nesilde ciddi bir bilinçlenme var. Kahveyi sadece bir içecek değil, bir kültür objesi olarak görüyorlar. Oturdukları mekanların kendilerini farklılaştırdıklarını hissediyorlar. Yeni kahve tatlarını, kavurma, demleme tekniklerini öğrenerek kendi damak zevklerini yakalamaya çalışıyorlar.
Kahve alırken nelere dikkat etmeli? Çok sayıda kahveci demek seçimin zorlaşması demek. İnsanlar seçim yaparken nelere dikkat etmeli? Kahve alırken ya da oturacak bir mekân seçerken?
Özellikle kahve çekirdeklerinin kavrulma tarihi, farklı damak zevklerine göre kahve çeşitliliği mekanla, kurumla ilgili iyi bir fikir verebilir. Ayrıca tabii ki, müşteriye bilgi verebilen, müşterinin aradığına doğru cevabı getirebilen yer, hanesine artı yazar. Bunların yanı sıra bir kahve evi veya kafede oturmak ister isem sigara içmeyen biri olarak yerin havadar temiz ve düzenli olmasına öncelikle bakarım. Daha sonra gittiğim kafedeki menü benim için çok önemlidir. Menünün anlaşılabilir ve açıklayıcı olması ürünlerin yapılış, içerik bilgisinin ve fiyatlarının düzgün yazılması önemlidir. Oturulacak sandalye ve masaların rahatsız etmemesi ve ergonomik olması ise seçimimde etkendir. Kafeninçalışanlarının ve giysilerinin temizliği önemlidir. Ayrıca kafede seçilen müziklerde seçimimde etken bir rol oynamaktadır. Kafedeki içilecek ürün listesindeki fiyatlarda piyasa koşullarında olmasına dikkat ederim.
Tumblr media
‘Çay ülkesinde kahve sektörü büyüyor’ Türkiye’deki kahve sektörüne dışarıdan bakış nasıl? Ya da başka ülkelerle kıyaslarsak durumumuz nedir? Sizce hala eksik olanlar nelerdir?
Türkiye’de kahve sektöründe yıllar boyu instant kahveler piyasaya satışlarında egemen oldular. Özellikle Nescafe ve Jacobs firmalarının hâkim olduğu sektörde yeni trend ile yavaş yavaş çekirdek kahveler ve farklı kahve markaları ithal edilmeye başlandı. Ayrıca kahve kavurma işini yapan roasterlar sayesinde de yurt içinde çiğ kahve kavrulmaya başlandı. Unutmayalım ki, biz bir çay ülkesiyiz. Buna rağmen kahvenin toplam içecek pazarındaki yeri az olmasına karşın, yıllar içinde çok hızlı bir ivmelenme ile satışlar ve tüketimde ciddi bir artış sergilendi.Yüzde 300-400 büyümeler yaşanıyor. Genç bir toplum olan biz Türklerin dünya piyasalarının içtiği kahve lezzetine kısa zaman içinde kavuşabileceğimizi düşünmekteyim.
‘Kahve, çalışanı tetikliyor’ Bir ofiste genel müdür olsanız, çalışanlarınızın kahve ihtiyacını nasıl karşılarsınız?
Güne güzel bir kahve ile başlamanın işime yapacağı verimin farkında olan biri olarak işyerindeki çalışma arkadaşlarımın iyi bir kahve içerek çalışmalarında büyük fayda sağlayacağını düşünürüm. Dolayısı ile mutlaka çalışanların odasında bir filtre kahve makinesi ile çalışmalarına olanak veririm. Çünkü kahvenin yapılırken ki aroması çalışanlarımız için çok etkili ve tetikleyici bir pozisyon almalarını sağlar. İyi bir kahve ile güne başlayan ve gün içinde bu lezzeti devam ederek sürdüren çalışanlar daha verimli ve istekli çalışırlar.
Ne motosikletsiz ne kahvesiz Kendi kahve tercihleriniz neler? Kahve türü, yöresi ve ekipman tercihleriniz? Belki favori ekipmanınız?
Macera ve doğayı seven dünyayı gezen bir motosikletçi olarak filtre kahveyi çok sevmekteyim. Akdeniz’e de gidiyorum Bulgaristan’a da. Bu yolculuklarda motosiklet için benzin neyse, benim için de kahve o. Hem motosiklet hem kahve, hayatımın değişmezleri. Motosiklet ile yaptığım seyahatler ve sürüşler esnasında her yerde elektrik bulamadığım ve yanımda çok fazla eşya taşıyamadığım için kahveyi moka pot ile demleyerek yapmaktayım. Bu kahve demleme yöntemini dağda, gölkıyısında, denizin ortasında ve doğanın içinde her yerde yapabilirim. Kahveyi yabanda, doğada içmenin, her defasında farklı bir ortamda içmenin tadının da ayrı güzel olduğunu söyleyebilirim.
Tumblr media
0 notes
darkerindarkness · 7 years
Text
Size mükemmelliği anlatacağım bugün mükemmellik insanın içinde saklanan eksilmeyen bir şeydir her insanın içinde bir yerde saklıdır o ve öyle bir şeydir ki milyonlarca kişi sende onu göremezken biri her baktığında sana o tanrının ellerinin izini görür ben bir tek kişi de gördüm o pürüzsüz saflığı ve yaratılış ilkelerini tersten yazacak bir mucizeyi az biraz hikayemi biliyorsunuz zaten buraya en saf duygularımla en içten düşüncelerimi yazıyorum size ona olan sevgimi hep anlattım kelimelerini bulduğum sürece anlattım bir gün bu hikayeyi okuyacağınızı biliyorum benim olmadığım bir zaman diliminde vazgeçmeyen bir insan müsveddesinden sevginin kutsallığından bahsederken bir örnek olacak sadece bu yazdıklarım ama anlayacaksınız bu hissi hissedeceksiniz sevgimi peki bugün ne oldu dün geçirdiğim olaydan bahsettim size yetişemedim ona yakın bir yerde nefes alamadım ama öyle bir olay oldu ki bugün onun yaşadığı şehirde gitmekten bahsettiğim daha 1 hafta önce arkadaşlara yere gitti oturdu ve çok eski bir şarkıda video paylaştı onun o videoyu paylaşırken bir şey hissetmediğini biliyorum sevdiği için attığını bahsedeceğim olay o değil zaten sigarayı içine çekti ve o an onun o sigara içişi benim gözümün önüne öyle güzel şeyleri getirdi ki unutmadığım şeyleri hala aynı sigara içiyor ve hala aynı şekilde içine çekiyormuş işte bu bir mükemmelliktir eksilmeyen ve değişmeyen siz o videoyu izleseniz hiç bir şey anlamazsınız yada onu tanıyan biri bile hatta seven biri klasik o der geçer belki ama benim gibi dakikalarca ve tekrar tekrar izlemezsiniz çünkü yanımda olmasa da hiç bir zaman olmayacak olsa bile o benim mükemmelim ondan başkasında göremeyeceğim bu şeyi o yüzden onun mükemmelliği gibi ne eksiliyor ne değişiyor sevgim o sadece yaşasın nefes alsın o hep mükemmel kalacak zaten benden uzakta da olsa onu sevmek o kadar güzel ki o kadar özel ki bunu kaybetmek bana göre bir şey değil bu ne karşılık ne ilgi bekleyen bir şey sadece o yaşasın yeter diyebilecek kadar da emek gereken bir şey mükemmel melek sen hep böyle kal gül, iç ve mutlu ol ama bir şeyler paylaş ben de uzaktan izleyeyim mucizemi
0 notes
uykumgeliyor · 7 years
Text
Herkes anladı ,sen anlamadın. Ya da; herkese anlattım , sana anlatamadım. Gülüşünde birşey var hep içime dokunur. Bir sana yandım ben, gerisi sadece küllerime bulaştı. Tamam sende üzülmüşsündür ama benim şu ciğerler komple gitti. Ve bu yorgun,bu üzünçlü yüreği benim değilmiş gibi,kimse görmeden şöyle bir yol kenarına bıraksam Ben seninle oturup susmayı bile sever oldum yeterki yanımda ol. İlk göz ağrımdın be Ne çok ağrıdın İnandığın herşey yalan demi? Öyle söyleyipte çaldılarmı kalbini? Bir seni olduğun gibi, Bir seni herşeye rağmen, Bir seni hala... Parmak uçların,avuç içilerime değmişti.Bu iz nasıl silinir?sen nasıl unutulursunki şimdi? Gelsen,biraz ağlasam içimi çeke çeke omuzunda. Sonra sen saçlarımı okşasan bitse bu acı. Niye başkasının ellerini tutan adamları sevdik niye burada yokluğunda tir tir titrerken başkasını ısıtan adamlara aşk olduk? Bu karanlığın içerisinde gördüğüm her ışığa koşmaktan yorulmuşum meğer ben O kimsenin dokunamadığı yerlere kadar ulaştı kimsenin kırmadığı yerleri paramparça yaptı. Sonrası için özür dilerdi. Herşey düzelir sanırdı. Aslında içimde yıkık bir şehir var. Nasıl gizleye bilirdimki? Aklıma gelişini seveyim... Ne güzel darmaduman ediyorsun beni Bazı şeyler söylenmez.Utanmakla yada korkmakla alakası yoktur bunun.Bazı kelimeler bazı anlamlara gelmez. Bazı adamlar incitmeden sevemezdi.Kırardı dökerdi yangınlar bırakırdı arkalarında bazı adamlarsa tüm geçmişi unutturur parmak uçlarından öperdi. O kadar işlemiş ki içime,ve öylesine tanıyorumki onu iki farklı insan değil,tek vücut tek kadeh olmuşuz birlikle. Cadden el ele yürürken aninden durduğum için hemen adımlarını benimkiyle aynı yapan bir adamla,tek bedene sığmaktan başla ne yapilir k? Herkesin öyle bir hikayesi yok muydu? Başlayıpta bitiremediği ,çünkü kimsenin dinlemediği. İçine atmak diye birşey varken,anlatmaya ne gerek vardı. Şu kısa ömrümü sana adamıştım halbuki ben. Sen gitmeyi tercih edin sen şu ufacık yüreğimi kırmayı paramparça etmeyi seçtin.Bense şu kısa ömrümde tek seni görmek sana sarılmak senin ellerini tutmak istedim. O gün canım çok acımıştı Canım bile bana acımıştı. Sen benim sarhoşluğumsun,ne ayıldım,ne ayrılabilirim,ne ayılmak isterim. İnsan herşeyin kıymetini kaybedince mi? Anlamak zorunda Yaşamak için sebebim yok benim hergün ölümle dans etiyorum aslında. Geride sadece göz yaşı paramparça olmuş hayaler bıraktın. Aslında her intihar bir cinayetidir. Sesin çıkmasın diye tutuğum gözyaşılarıyla ölüp gitcem birgün hıçkırak ağlaymadan. Biliyormusun eski gibi sevmiyorum seni eski gibi özlemiyor hep senin suçun. Sen benim için bir rüyasın şimdi kabus yeter artık uyanmak istiyorum ben bu kabusdan nefes almak istiyorum ben Göz yaşlarımı silecek bana sarılıp saçlarımdan öpecek kulağma ben burdayım herşey yolunda diyen birisine ihtiyaçım var. Ben hep yanındayım diyenlerin sadece gidişini izliyeceksin iyi bak. Çok yoruldum artık sevildim sanmakdan. En kötüsüde bir yabancı gibi hiç birşey yaşanmış gibi yanımdan çekip gitmen. Değer verdiğin insanı kaybetmek kadar zor birşey yok. Sonra bir fotoğrafı çıkar karşınıza unutum sanarsınız fakat Unutmamışsınızdır sonra yaşandıklarınız akla gelir gözleriniz dolar Sonrası ise boşluk. Herkes gitti sonra kimse kalmadı ailem gitti arkdaşlarım gitti sevdiğim çocuk gitti herkes bir gün gider ve geriye sadece büyük bir boşluk. Sen benim hikayemin geri kalanısın bu hikaye bare mutlu bitsin. Seni silgiyle yazmadımki tek kalemle siliyim. Sen bahnelere sığınan yalancının teksin Ve ben bu bahanelere inanmaktan başka yolu olmayan saf kız. Sevdik biz.unuttum derken hatırladık.vazgeçtim derken bile hayla bekliyorduk.özlemedim derken bile elemizde yanan sigara onun içindi. Hiçbirşey eskisi gibi olmuyor en çok bu Canımı yakıyor. Kadınlar papatya gibidir kısacık ömrünü bir adama verir adam kopartır soldurur çekip giter. “Hep yalana inanmaya alışmış olanlar doğruya inanmakta güçlük çeker.” Sonra biran yüzüne şarkılar çarpar ağlarsın. Benim dudaklarım çatlaktı senin tenin pürüzsüz,sen beni tamlamaya çok müsait bir adamdın. Yarısında inip beni terk ettiğin otobüste bir durak daha olsaydı affetecektin beni. Yine geç kaldık bize, Ve kalan bizden önemsiz herşeye. Sen bilmiyordun ama ben sana her gelişimde kendimden biraz daha gitiyordum. Bilirsin bencil insanları hiç sevmem ama seni benden başkasıyla düşünmemek bile deli ediyor. Hayata öyleydi aslında.Çoğumuz uçurum kenarındaydık.Herkes birbirinden ilk adımı istiyordu ama ilk adımı istedikleri kişinin uçurum kenarında olup olmama olasılığı bilmiyorlardı bile.Attığı adımda ölme ihtimalle olduğunu bilmiyorlardı. Şeytan istifa edeli uzun zaman oldu.Yerini insanlar aldı. Şimdi gelsen ne oluruz bilmem ama gittin çok güzel imkansız olduk. Ve kadın unutucağım dedi adamı saatlerce düşündü. Geçer elbet efendim;bazısı teğet geçer,bazısı deler geçer,bazısı deşer geçer,bazısı parçalar geçer.ama mutlaka geçer. Seni bir başkasının yanında gülerken gördüm ,bu yalnız başıma ağlıyor olmamdan çok daha kötüydü. “Unutma. Hiçbir acı bâki değildir. Üflersin geçer. Bazılarına biraz daha çok üflemen gerekir, hepsi bu.” Tüm ışıklar söndüğünde kalbe çöken yalnızlıksın sen. “Çok mu ayıp hala mutluluk istemek, neyse zaten hiç halim yok. Ve sonunda herkes gider geriye şarkılar kalır. “Otobüs gelince yarıda bırakılmış sigaradan ne farkımız kaldı şimdi.” “Seneler geçse de seven unutmaz. İçimde köpek gibi üzülüp dışarı belli etmeme özelliğim var bunu napcez seni unuttuğum zaman saçlarım omuz hizasında olacak. seni tanımadan önce olduğu gibi. "İçine atmaya haddinden fazla alışınca anlatmak istesen de anlatamıyorsun bir süre sonra. İşte burası yolun sonu." Küçüğüm 5 yaşındayım, annemin işi çıktığında beni bir arkadaşına bırakıyor. Arkadaşının benden 4 yaş büyük bir oğlu var. Annem işini bitiriyor ve beni alıyor, "sana bir sey yaptımı?" Diye soruyor. Seneler geçmesine rağmen hala aklımda, tuhaf geliyor, burda tek eksikliğim kadınlığım. 8 yaşındayım, matematik hocası birkaç kişiyle beni de evine kahvaltıya çağırıyor. Ve babam soruyor "hocan erkek mi?". Burda da tek eksikliğim kadınlığım. 10 yaşındayım, elimde bir dondurma yiyerek sokakta dolaşıyorum. Bir amca tarafından uyarılıyorum, "kız kısmı sokakta bu şekilde dondurma yiyemez!". Yine anlamıyorum, tuhaf geliyor. 12 yaşındayım, yanımda iki kız arkadaşım elimde bir spreyle okulun arka duvarına isimlerimizi yazıyoruz ve bir belediye işçisi tarafından uyarılıyoruz, "Kızlar böyle şeyler yapamaz!". Aynı şekilde tuhaf geliyor. Ayıp bir sey yapmıyoruz. 13 yaşındayım sınıfta oturuyorum. Bir erkek arkadaşımın defterine yanlışlıkla basıyorum. Üstüme hiddetle yürürken "erkek olsaydın görürdun sen" diyor. Anlamıyorum, beni zayıf görüyor sanirim. 14 yaşındayım, durakta otobüs bekliyorum. Bir erkek turistin yol sorması yanımda oturan teyzeyi kizdıriyor. Turist gidince, cevap vermemem gerektiğini söylüyor. Alt üstü yol sormuştu diyorum içimden, tuaf geliyor şaşırıyorum. 16 yaşındayım babamdan en yakın arkadaşımda kalmak için izin istiyorum. Arkadaşımın babasının vefat ettiğini biliyor, ve abisinin olup olmadığını soruyor. Olduğunu öğrenince göndermiyor. Şaşırıyorum, çünkü ben evde olmama rağmen abimin arkadaşları gelip kalıyor. 18 yaşındayım abim nişanlısından ayrılıyor, ablam ise evli olduğu kocasından şiddet gördüğü için. Abim anlının akıyla başka biriyle evlenirken ablam ayıplanıyor. 19 yaşındayım artık sokaktaki küçükken amca diye adlandırdığım insanlar bana pis bir bakışla bakıyorlar. Evet arkadaşlar bizler kızız. Erkeklerden narin ve zayıf olanlar biz olarak adlandırılıyor "kız gibi vuruyor." "Kız gibi koşuyor." "Kız gibi yapıyor". Toplum tarafından hep küçüğüz. Gücümüz yetmiyor ağızlarını kapatmaya, sürekli kem gözle bakıliyoruz. Evet kadınız, güzel bacaklarımız mı var? Sakın açma, tahrik olurlar. Güzel mi saçların? Kes uzatma azıyor sonra Aşağı mahhallenin bilmem nesi. Ya çarşaf giyen bir kadının gözlerinden dahi tahrik olan bir zihniyete karşı oynuyoruz. Hep ezileceğiz arka planda kalacağız. Kadınız çünkü, saçımız uzun diye mi? Bazen tek başıma saatlerce yürüyesim geliyor. Sanki yürüdükçe geçecekmiş gibi. Yaz yerine kışı severim ben mesela. Sıcak güneşin yerine içimi titreten soğuğu severim. Yağan yağmuru, lapa lapa yağan karı severim. Diğerleri denize girip deli gibi eğlenirken kar yada yağmurda saatlerce dolaşmayı severim. Çukurlarda biriken sulara basmayı, bozulmayan kar da ayak izimi çıkarmayı severim. Erken kararan havayı daha bi severim. Karanlığı severim. Bir kış gecesinin sonunda herkes uyurken, uyanık kalmayı ve düşünmeyi severim. Odam da, dışarıda yağan kar veya yağmurla birlikte, odamı aydınlatan küçük bir direk ışığıyla beraber yatağıma kıvrılmış, yalnız kalmayı severim. Bir hastane odasında.. Saçlarım ve kirpiklerim yok artık. Gülüşüm ise aynı. Tıpkı hüzünlerim gibi. İnsanların bakışlarına alışmaya çalışıyorum. Acıyarak bakışları arasında yaşamaya çalışıyorum; Ölümden korkmadan.. İnsanların keşkeleri olur ya Benimde “keşke"lerim var artık. herhangi bir umut var mı bilmiyorum. hayat kısa ve bir şeyler yapmak için oldukça yavaş kalıyorum. Herkes birini seviyor ama birbirini seven hiç kimse yok. Umut diye birşey yok herşey yolunda eskisi gibi değil dersin ve bakarsın tekrar başa dönmüş artık umut kelimesinin yerine çaresizlik almış. “Bir bir yıkıldıkça hayaller tükeniyorum. Bir bir kırıldıkça umutlar kayboluyorum İntihar etmek yasaktı bizde çok düşünmeyi seçtik. “Ne hasta bekler sabahı, 
Ne taze ölüyü mezar. 
Ne de şeytan, bir günahı, 
Seni beklediğim kadar “Bir insan acıdan delirdiğinde, diğerleri onun acısını değil, deliliğini görürler.” Yalnız kalmaktan korksaydım hepinize iyi davranırdım dünya’da düzeltilmesi gereken onca şey varken sadece masanın üzerindeki nesneleri düzeltmek, tuhaf bir çaresizlik boyutudur Herkesin istediği gibi biri olmak için doğmadım. parmaklarının arasına sigara değilde saçlarımı alsana. “Biri gelip kalbimize karanfil bırakmış gibi. Bizi öldürmüşler. Hepsi bu O başkasına yanıyor, ben ona kül Sen gittiğinde pek birşey değişmedi aslında şarkılar anlamlı gelmeye başladı insanlar neden sigara içiyor anladım. Okyanusla gökyüzü gibiydik biz seninle.İkimizde maviydik, birlikte gibiydik. Aslında hiç birleşmemiştik. Alıştı gönül, fakat tükendi ömür. Bir bir yıkıldıkça anlıyor insan, hayal kurmanın sadece zaman kaybı olduğunu. Çoğu kişi gitti hayatımda dostum diyecek çok az insan kaldı onlarıda bir bir kaybediyorum Güldüğüme bakmayın, ölüyorum. Ve hala birileri yaşamayı nefes almak sanıyor.Ve hala birileri ölmeyi mezara girmek sanıyor.
0 notes