Tumgik
Text
Belki de bir insanda güzel bulduğumuz şeyleri çok fazla dillendirmemeliyiz ; ona o bilinci vermek, o güzelliği çalmak demek oluyor.
4 notes · View notes
Photo
Tumblr media
http://fizy.com/#s/1dewdb
252 notes · View notes
Text
noluyoruz?
Hayat bu ara bi sapıttı mı ne yoksa bana mı öyle geliyor bilmiyorum. Böyle bi ciddiyetsizlik böyle bi laçkalık mı var? Yoksa ben olaylara daha mı farklı bakmaya başladım ? Her ne oluyorsa bu canımı sıkmakta. Şöyle ki insanların daha önce değerli olarak öğrettikleri,gösterdikleri bir çok şeyin içi boşaltılıyo. Nedir insanları böyle değiştiren,duyarsızlaştıran bilmiyorum. Ben de değişiyorum her şey değişiyor. Haber bültenleri sanki ölümün,yolsuzluğun,rüşvetin sıradan bir olay oldugunu bilinclerimize işlemeye calısır gibi. İşin komik yanı bunu biz de cok dogal karsılıyoruz. Hayat ve yaşam cok ucuzlamıs ınsanların gözünde,bedava hatta.İnsanlar ölüyor kalıyor kimsenin umrunda değil. 
Herneyse.
Bitmedi.
Farklı görüşleri savunmak çok garipsenir olmuş.Halbuki toplumdaki fikir ayrımlarının olması, farklı açılardan bakabilmeyi sağlar insana.İnsanlar düşüncelerini kullanmamak için direniyor sanki.Nedir bu şartlanmışlığın sebebi anlayamıyorum. nedir bizi bu kadar sinirlendirip hırçınlaştırıyor çözemiyorum. Ece Temelkuran’ın da dediği gibi ‘siz ne zaman bu kadar zalim oldunuz?’ Bilmiyorum, Bu arada yerleri temizleyen belediye görevlisine ‘kolay gelsin abi’ demek. Ve sana dönüp bakması gülümsemesi,mutlu ediyor. Deneyin derim.
2 notes · View notes
Text
ailem..
Mahmut Ekrem yine yorucu bir günün ardından evine dönüyordu.Tramvay mı yoksa otobüs mü kullansaydı bilemedi. Sonradan içinden otobüse binsem iyi olcak sanırım mıy mıy diye geçirdi. Ve durağa geldi. Bekledi.Otobüsü uzun süre gelmeyince yürümeye karar vermişti. Hava yaz olmasına rağmen biraz soğuktu.Garip bir esinti vardı. Mahmut Ekrem üzerindeki ince hırkaya sarıldı. Rüzgarın uğultusu onu rahatsız etmeye başlayınca adımlarını hızlandırdı. Karanlık çöküyordu yavaş yavaş. İbrahim Nejat'ın doğum günüydü bugün. Evet baba ve oğul böyle klasik iki isime sahipti. Bu da sanırım yazarın dangalaklığı. Neyse. Oğlu onun için dünyadaki en önemli şeydi. Karısı geçen sene çimento makinesinin içinde boğularak can vermişti. O günden beri oğluna daha da sarılmıştı Hayattaki tek dayanağı,tek yaşam amacı o idi.Mahmut Ekrem biricik oğlunun doğum günü için Transformers oyuncağı almıştı. Ama Nejat çok da hediyelerle arası olan bir çocuk değildi.Hatta hediye olarak gazete bile verse minik Nejat için fark etmezdi çünkü onun IQ'su onbirdi. Evet.. Acı ama gerçek. Minik Nejat annesi ve babasının zekasının aksine IQ'su onbir olan zavallı bir çocuktu ve etrafındaki cisimleri algılayamıyordu. Bir de bunun üzerine babası çok çalıştığı için onunla ilgilenemeyince Nejat tam bir hayvan olmuştu. 6 gündür değiştirilmemiş beziyle evde böğürerek geziyordu. Mal mıdır nedir? Acı içinde masa ve sandalyeleri ısırıyordu. Yemek istiyordu, belki de altının değiştirilmesini... Kim bilir? Ama kesin olarak bildiğimiz bir şey varsa o da Minik Nejat'ın derhal tıbbi desteğe ve bakıma ihtiyacı olduğuydu. Mahmut Ekrem ise alkolik bir babaydı. Özellikle eşini kaybettikten sonra alkol oğlundan sonraki ikinci dayanağı olmuştu. Oğlunu bir anda unutmuş içki dünyasında içkili hayaller kurmaya başlamıştı bile. Hemen en yakın bara girdi ve en pahalısından içki söyledi. Resmen çocuğunun rızkını içkiye veriyordu ve umrunda bile değildi. Terbiyesiz ya. Babası böyle şerefsizlikle meşgulken İbrahim Nejat'ın kaderine karşı gelmesi gerektiğini anladı. Ölmek istemiyordu, bir şekilde hayata tutunmalıydı. En temel iç güdüsü, en çok istediği şey yaşamaktı. Bütün cesaretini topladı..Yiyeceğe en çok benzettiği şey olan vitrini gözüne kestirdi. O an Minik Nejat'ın aklından neler geçiyordu bilemeyiz ama bunların mantıklı bir açıklaması olmadığı kesindi. Minik Nejat tüm gücüyle koşup vitrine kafa attı. Vitrin hafif sallandı. Onun dışında bir şey olmadı.Nejat yemek bulamadığı için çok sinirliydi. Böğürerek vitrini yumruklamaya başladı. Tombik dengesiz bebek kolları vitrini sallıyordu. En sonunda yaşlı vitrin bu saçma darbelere dayanamayıp Minik Nejat'in üstüne devrildi. Nejat'in burnuna ve ağzına vitrinin camları girmişti. Kafasına ise annesinin en sevdiği eşya olan mavi kül tablası büyük bir yarık açmıştı. Kan kaybediyordu. Ağzını kesen camlara rağmen ağlıyordu. Çığlıkları gecenin huzurunu bozuyor ama kimseye ulaşmıyordu.Minik Nejat sabaha kadar ağzından kan sızdırarak enkazın altında ağladı. Sabahın ilk ışıklarıyla son nefesini vermişti.Tam o sırada kapı anahtarla açıldı. Mahmut Ekrem girdi içeri, oğluna seslendi cevap alamadı. Telaşla salona girdiğinde korkunç manzarayı gördü. Bir baba için hayal bile edilemeyecek o manzarayı. Gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Yumruğunu sıkıyordu. Her yeri titriyordu. Hissettikleri tahmin bile edilemezdi. Yavaşça oğlu minik Nejat'in soğuk bedenine yaklaştı. Gözlerini karısının hatırasına, oğlunun cesedine dikip bekledi. Sonra birden İbrahim Nejat'in kafasına tekmeyi basarak ; YA VİTRİNİ FALAN KIRMIŞ HEP HAYVAN, YA OOOOOOOOOFFFFFFFFFF dedi. Mahmut Ekrem böyle bir adamdı. 
SON.
5 notes · View notes
Text
çocuklar.
yeni bir eve taşındım bu yaz. sokakta çocuklar çok gürültü yapıyordu öğlen vakitleri. okul zamanı napıcam ben diye kara kara düşüncelere dalmıştım.
bu akşam stajdan eve geldiğimde üstümü değiştirdim. uzandım. çocuklar top oynuyorlardı baktım aşağıya doğru. top oynayan 5-6 çocuk vardı ve biraz uzağında ise başka bir çocuk grubu. uzaktaki çocuklardan birisi sıkılmış olacak ki top oynayan gruba doğru biraz da ailesinin cesaretlendirmesiyle -git oğlum abilerle top oyna- yaklaştı ve bağırdı :
- ben de oynayabilir miyiiim? çok geçmeden istekli bir tonla karşılık buldu o ses; oyunu paylaşmayı oyunun kendisinden daha çok seven bir çocuk tarafından: - oynayabilirsiiin! Gülümsedim. Ama güzel ve cömert yürekli çocuk, oyunu paylaşmak isteyen daha fazla meraklı gözü görür görmez daha büyük bir güzellik bahşetti birden oyun alanına. - herkes oynayabiliir! Gülümsedim tekrardan ve düşündüm. Yaşamayı çocuklardan öğrenmek, insanlığa kazandırabileceğimiz en müthiş şey olurdu sanırım.
5 notes · View notes
Text
oukl
Bu ara çok tumblr'a giremiyorum gerçi bu da sizin pek sikinizde değil neyse başımdan geçen bir şeyi anlatıp gidicem zaten.Geçen gün evime dönmek için tramvaya bindim.Hava da baya sıcaktı.Tramvay durağına geldiğimde makine akbilimi okuyup dııı rım sesini çıkarttı her zamanki gibi.Korkunç bekleyiş başlamıştı.Tramvay geldi.Zaten neredeyse dolu olan tramvayı bir de biz duraktakiler bekliyorduk.Zar zor bindim.Bir tarafa yerleştim.Herkes evine gidiyordu akşamdı çoğunun ellerinde poşetler vardı.Eve çocuklarına falan bir şeyler almışlardı, yorgundular ama mutluydular.Bu arada karşımda oturan ufak çocuğa dikkat ettim.Boyundan büyük çantasını kucağına koymuş camdan dışarı bakıyodu.Bütün gün ufak yaşına rağmen nelerle uğraşmıştı acaba.Bu yaşta dershaneye gidiyordu.Ona küçük bir selam verdim seni anlıyorum küçük savaşçı manasında.Gülümsedi başını salladı.Bu arada tramvay yeni bir durağa gelmişti bakalım bu sefer hangi tipler binecek dedim.En ön saflarda ton ton bir teyze vardı.Tam bir anadolu kadınıydı.İlerleyen yaşına rağmen torbalar taşıyordu.Tam böyle kadın hakkında betimlemeler yaparken o an ayağımda bir acı hissettim ton ton teyze ayağıma basıyordu.Sonra etrafa nefretle baktı oturacak yer arıyordu.Acelesi vardı belli.Bütün gün çay içip pasta yemek onu yormuştu.Ayağımı kurtarmaya çalışırken bana omuz atarak tramvayın iç kısımlarına doğru yürüdü.Acımasızdı o oturacak yer bulmalıydı yoksa kendini iyi hissetmezdi.Sonra korktuğum gerçekleşti teyze bizim küçük yorgun dershane savaşçısının önüne gitti.Bekliyordu yer verilmesi için.Çocuk ise zar zor uyanık kalıyordu.Teyzeyi fark etmemişti bile.Kadın beklemekten sıkılarak "GENÇLİĞE NE OLMUŞ BÖYLE SİZ KALKACAKSINIZ BİZ OTURUCAZ NE SAYGI VAR NE TERBİYE EDEPSİZLER ŞUNLARA BAK HİÇ UTANMIYORLAR" gibi çığrışlara başlamıştı.Bunu duyan diğer gençlerden çoğu kalktı başkalarına yer verdi ama hala dershane savaşçısı üzerine alınmıyordu.Teyze delirmişti ağzından köpükler çıkarak çocuğu yakasından tuttu "SANA DİYORUM SANA EDEPSİZ ANNEN BABAN SANA YER VERMEYİ ÖĞRETMEDİ Mİ?" dershane savaşçısı dehşete düşmüştü etrafına bakıyordu ne olduğunu anlamak için ama çevredeki herkes "cık cık cık kadın haklı valla gençlik nereye gidiyor?" gibi cümleler kuruyordu.Kulaklarıma inanamıyordum.O an fark ettim ki dershane savaşçısı bana bakıyordu.Gözleri hem korku hem de çaresizlikle benden yardım istiyordu.Bu bakışlara seyirci kalamadım.Teyzeye döndüm ve ''teyzecim böyle davranmana ne gerek var , bak belli ki o da yorulmuş , genciz diye ölümsüz değiliz ya ? biz de çok yorulabiliyoruz bazen,zaten alt tarafı bir trendeyiz ya TREN YA,TREN NEDİR Kİ? RAYDA GİDİYOZ YA 30 SANİYEDE BİR DURAĞA GELİYOZ NE SENİN DERDİN? TEYZE BİR SEN Mİ PARA VERDİN BU TRENE? NİYE KENDİNİZİ EVRENİN EFENDİSİ SANIYOSUNUZ LAN YETER AMINA KOYAYIM YAA ?" şeklinde olmasa da bir kaç laf ettim teyzeye.Bir an bir sessizlik oldu. Dedim bana hak verdiler galiba gülümseyerek arkamı dönerken TEYZEYE VURAMAZSIN LAN diyen bütün tramvay halkı bana saldırmaya başladı.Yumruklar havada uçuşuyordu.Liderleri pozisyonunu alan ton ton teyze "ÖLDÜRÜN-ÖLDÜRÜN-ÖLDÜRÜN" diye bağırarak onları harekete geçirdi.Kapı açıldı resmen beni sıçtılar tramvaydan.Dışarı doğru düşerken tek görebildiğim dershane savaşçısının bana gülümseyerek teşekkür ettiğiydi.Ben de gülümsedim.Sonra raylara düşünce pek akıllıca davranıyor olmadığımı fark ettim.Arkalarından Nasrettin Hocanın lafını patlattım. " BEN ZATEN İNECEKTİM!! " gerçekten de tam yusufpaşa durağında inicektim. Eve gittim.Yemek yedim.Uyudum.
10 notes · View notes
Text
Agirdan almak seksidir. Bu yuzyilin sorunu bu, agirdan almayi unuttuk ve her sey bir sekilde elde ettigimiz sıkıcı heveslere dondu..
4 notes · View notes
Photo
Tumblr media
45 notes · View notes
Quote
Ancak sıradan şeyler paylaşılır ve ortaklaşa yaşanır. İnsanoğlu çok mutlu olduğu anda yalnız kalır; çok mutsuz olduğu zaman da öyle. Küçük bir çukura herkes seninle birlikte atlayabilir; ama hiç kimse ardından uçuruma gelemez. Eksiksiz mutluluk da bir tür uçurumdur.
Panait Istrati
4 notes · View notes
Text
Aslında gerçek, inandığın şeydir. Aklımız bir çok farklı boyutunu gizleyebilir gerçeğin, evet. Evet ama bunlardan bana ne? Ben yalnızca bildiğim ve inandığım için acı çekiyorsam gerisinin ne önemi var? Aptalca bir mevzuda bir noktayı yanlış anladığımda içerlediğim şey gerçek değil doğru da değil, yanlış anlamışım gerçek başkaymış. Öyle bile olsa, ben kendimi yanlış anladığım şey üstünden paralıyorsam artık gerçek o yanlış anladığım şey olmuştur, yanlış bile olsa. En azından ben yanlış anladığımın farkına varana kadar o yanlış benim gerçeğimdir. Karışık oldu sanırım. Gerçek-mutlak doğru gibi kavramlar benim için bir şey ifade etmiyor. Benim için etmiyor, bilim için edebilir. Kendimi bilimsel olarak analiz edecek değilim, insanım ben, basit bir yaratık; yalan söyleyen, bencil, zayıflıkları olan, ne zaman nerede ne yapacağı asla kesin olarak bilinemeyecek bir şey. Psikoloji, felsefe, sosyoloji, genetik, antropoloji ne varsa hepsinin imkanları kullanılsın, bir noktada elbtte yanılacaklar. Evet bugün fark ettim, çok aptalca olduğunu bal gibi bildiğim bir şey için kendimi paraladığımı fark ettim. Gerçeği biliyor olabilirim ama inanmıyorum, inanmak istemiyorum. Aklımın reddettiği, ruhumun kopamadığı şeyler varsa onlar gerçektir. Düşüncemi kaplayan ne varsa gerçektir, hayaller bile gerçektir. Daha iyi duyurmak için sesini herkese sevdiğinin adını bağırmaktır sokakta,ya da yıldızları saymaktır sonu gelmeyeceğini bile bile. Gerçek ben ne yaşıyorsam o'dur.
0 notes
Text
Değer yargısı diye bir yargı var. Ne tuhaf. Böyle bir yargı gerçekten var olabilir mi? Değer dediğimiz şeyleri yargılayamıyoruz ama onların yargılarına sahip oluyoruz. Gerçekten ilginç değil mi? Tabi ki kastedilen hazır yargıların kabul edilmesi olacak. Yani birileri yargılamış ve biz de bunu öylece alacağız. Peki bu hazır yargıları yargılama şansımız var mı? Çoğu zaman yok. O halde bize dayatılan bu yargılar nasıl bizim değer yargımız olsun. Olamaz. 
Lütfen değer yargılarınızı (artık kimseniz) soyutlayın toplumdan. Bağımsız olsun bunlardan insanlar. Düşünen kimi insanlar korkmasınlar, toplumun geniş kesimlerinin tepkisinden çekinildiği için yontulmas��n düşünceleri, tam ifade edilmek istenildiği gibi ifade edilsin, kelimeler özenle seçilmesin. Herkesin kendi bir çemberi olsun. İnsanlar net olsun,anlaşılır olsun,özgün olsun.
Gerçekten de imkansıza yakın bir şey bu, belki bir gün..
Hayır, hiçbir saygısızlık içermeksizin mantıklı bir şey söylemek birilerinin inandıklarıyla çelişiyorsa suç kimde gerçekten? Bana göre çok mantıklı ama senin değer yargılarınla ölümüne çarpışıyor.. Kimde suç söylesene bana.
Evet böyle.
‘Ters’ olanı düşünüp boş yere kendini paralamaktansa gelenekçi ve muhafazakar bir tavır takınıp hayatla uyumlu ve dolayısıyla da mutlu olmak var ya.. İşte ben o kendinden emin, kuvvetli ama her daim korumacı, hırçın hatta huysuz insanlardan pek hazzetmediğimden (kendimin o hallerinden hazzetmediğim hatta nefret ettiğim gibi) böylesi bir mutluluğa sıcak bakmıyorum.
Bazı şeyleri konuşmak daha kolay olsun ki daha az korkularımız olsun.
Bazı şeyleri söylemek daha kolay olsun ki gerçek ortaya çıkmak için ayrılıkları, kavgaları, aldanışları beklemesin. 
Değişelim. Lütfen.
0 notes
Photo
Tumblr media
http://fizy.com/#s/1dewdb
252 notes · View notes
Text
arkasına saklandığım bahaneler yüzünden bir süre sonra hiç kimseyi görememekten korkuyorum.
0 notes
Quote
Yeni başlayan her gün taze başlangıçlar getirmek yerine bir öncekinin devamı olmakta ısrar eder.Günün ilk ışıkları pencereden girer.Kumkapı'da ki bu meyhanenin şu fakir masasını aydınlatır.Rüzgar dışarıdaki ağaçların yapraklarını gerektiği gibi sallar.Ve bu böyle sürüp gider..
23.11.1983 / Zeki Öztürk
0 notes
Text
Tüm dünyada din, politika ve hatta futbol takımları bile o kadar yozlaşmış duruma geldi ki artık din,siyaset ve ya futbolun bütünleştirici etkisi adı altında aslında herkes giderek da yalnızlaşmaya daha kendi kutusuna kapalı,daha uzlaşma yoksunu bir hal alıyor.
"Elhamdülillah müslümanım" diyen iki adamın dahi müslümanlıktan anladıkları şeyler bile birbiriyle örtüşmüyor."Evet" diyenle "Hayır" diyenin kendilerince birbiriyle alakasız milyar farklı sebebi var.Neredeyse adam başına bir dizinin düştüğü bu günlerde,herkesin kendi idolü, kendi ideali var.Dolayısıyla "bu millet eziyeti bir yere kadar çeker ondan sonra isyan eder/atatürkün çocuklarıyız biz skeriz sokarız" yaklaşımı da, "Allaam neden herkes müslüman olmuyo ya? Hadi laiksin diyelim bari bayramlarda laiklik yapma!" yaklaşımı da (üzülerek belirtiyorum ki bu yaklaşım hayal ürünü değildir), ve bunun benzeri tüm 'fikir savunduğunu sanan dangoz' yaklaşımları da boş fantazilerden, hayal dünyasının sakin denizlerinde güneşe karşı yatmış adam aymazlığından başka bir şey değildir. Savunduğunuz değerleri sikeyim çok afedersin.Bi tek sen savunuyosun o değerleri bi ona uyansan,gerisi gelcek.
3 notes · View notes
Text
kapı.
Bugün odanın kapısına kafamı çarptım. Ve kapılarla ilgili bi yazı yazmak istedim.Her kapının değişik bir huyuu,özelliği vardır.Mesela kiminin kilidini sağa; kimininkini sola döndürünce kitlenir,bazılarını açarken kendimize doğru çekmemiz; bazılarını kapatırken çok sert bir şekilde itmemiz gerekir.Türlü türlü.Sürekli de hayatımızın içindedir bi şekilde.Taksiye binerken, eve girerken,tuvalete girerken,sınıfa,otobuse.. Bir arkadaşımıza misafir olduğumuzda falan bir sürü kapıyla muhattap olmak zorunda kalırız.Çeşit çeşit huyu olan bu kapılarla karşılaştığımızda önce onların karakterini çözer; sonra her birini gerektirdiği gibi açıp kapamayı öğreniriz.Bu hayatta insanlarla uğraştığımız yetmezmiş gibi bir de alttan alttan bu lanet kapılarla uğraşırız sürekli.Yetmiyomuş gibi ayak parmağımızı kafamızı falan vururuz. Ne bileyim. Ama hayatımızın olmazsa olmazıdır kapılar.
1 note · View note
Photo
Tumblr media
bakışları.
deniz kıyısı uzaklığı.
0 notes