Tumgik
aydnorhon-blog · 3 years
Text
CAMİLERİMİZ...
CAMİLERİMİZ... Camilerimize Dünya kadar para harcayıp ihtişamlı şekilde imar ediyoruz. Maalesef bu camilerimizde 3-5 safla namaz eda edilir ve çıkılır. Ortalama bir vakit namazı 18 dakika düşünürsek, 5 vakitte yaklaşık 90 dakika kullanmış oluruz. 2-3 saat olsun. Diğer saatler atıl şekilde bekliyor. Namaz dışında dini sohbet, konferans, teori olarak meslek eğitimleri, ilk yardım eğitimleri vb. çalışmalar yapılamaz mı? Cumaları camiinin işlevi biraz daha artıyor. Fakat hutbede hocanın okudukları maaşını ödeyen merciinin yazdığından öteye geçemiyor. Geçtiği an musluk kesilir. Bunun korkusuna bütün camiler  gelen hutbeyi olduğu gibi okur. Maide 44. Ayet: “Ayetlerimi ucuz bir fiyata satmayın.” Ne yapılabilir: Nebi Muhammed döneminde ki gibi her mescit bölgesinde insanların yaralarına merhem olabilecek çalışmalar yapılabilir. Bakara 219. Ayet : “Ve sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: 'İhtiyaçtan artakalanı.' Böylece Allah, size ayetlerini açıklar; umulur ki düşünürsünüz;”
İhtiyacından fazlası olan onu camiye getirir, ihtiyaç sahipleri de ihtiyacı kadarını alır gider. Caminin bir tarafında da ihtiyaç fazlalarını koyabilmek için bir depo yapılmalıdır. Kalanlar da depoda bekletilmelidir. Her camide devletin en az iki memuru mevcut. Memurlar bu tür organizasyonu üstlendikleri için maaş almış olurlar. Namaz vakitlerinde de namazı herhangi bir vatandaş gibi kıldırabilirler. Dışarda işleri olduğunda pekâlâ cemaatten bir kişide bu görevi yapabilir. Böylece Maide Suresi 44. Ayete de muhalif olmamış olurlar. Caminin bir bölümünü aşevine dönüştürülebilir. Sokakta aç kalmış insanlarımıza bir kap çorba bile kaynasa çok güzel olur. Fakat neden daha fazlası olmasın! Devlet sokakta kalanlar için aşırı soğuklarda soğuktan ölmesin diye spor salonlarını açıyor. Onlara sebep olanlardan Allah razı olsun. Bunlar güzel de camilerimizde belirli bir süre (iş bulana kadar) barınma alanlarını neden düşünmeyiz. “Temizlik imandan gelir.” Deriz. İmkânlarımız doğrultusunda temiz olmaya çalışır. Temizlikten geçtik. Yüce Allah cünüp gezmememizi emrediyor. İmkânsızlıktan cünüp gezenlere ne diyeceğiz. Yüce Allah bize bunu sormayacak mı? Maide 6. Ayet: “Eğer cünüp oldunuz ise, boy abdesti alın.” Bir barınağı bile olmayan parklarda yatan kişiler nerede gusül abdesti alabilir. Bunlar o zaman cünüp geziyorlar. Camilerin bir tarafına banyo yapılsa kimse pis gezmez. Bana ne diyemeyiz. Sokakta ki aç, açık gezen hatta cünüp gezenden bile bizler sorumluyuz. Yüce Allah bize bunları bir bir soracak. Bir an için duygudaşlık yapalım. Cebimizde beş para yok. Hava çok soğuk. Üzerimizdeki giysinin bizi soğuktan korumaya mecali kalmamış. Karnımız aç, kuytu bir köşe arıyoruz. Bir yer buluyoruz. Büzüşüyoruz oraya. Altımız beton, yaslandığımız beton, aç, susuz titriyoruz. Sabah olmuyor. Olsa fazla değişecek bir şey yok. 3-5C derece ısının artışından başka değişim yok. Yine aç susuz, yine soğuk. Tek başınıza belki bu engelleri aşamasanız da katlanırsınız. Yanınızda birde çoluk çocuk varsa bittiniz demektir.   İki sokak ötede bir cami daha yapacağımıza olan camilerimizi kapsamlı ibadet merkezleri neden yapmayalım.
Bu vesileyle her cami cemaati; Çevresindeki ihtiyaç sahiplerine yardım etmiş olmanın huzurunu yaşar.
Kurban bayramlarında kurban eti verecek tek kişi bulabiliyoruz. O da kapıcı. Hâlbuki kapıcının belirli bir maaşı var. Binada oturan kişiler güçleri oranında el kol oluyorlar. En iyi yanı da kira ödemediği bir barınağı var. Her camii cemaati, kendi bölgesine hâkim olursa o bölgede bir tane ihtiyaç sahibi kalmaz.
Bunlar başlangıçta düşünülmediği için çoğu cami bu söylenilenlerin yapabilmesine uygun olmayabilir. Uygun olanlarla, uygun olduğu oranda başlanılabilir. Yeni yapılan projelerde de önceden düşünülebilir. Düşünülmelidir. Dinimizin gereği de budur. Yüce Allah sadece 5 vakit namaz kıl. Her kıldığın vakitle, bir önceki kıldığın vaktin arasındaki günahlarınızı temizler demiyor. Böyle bir din yok. Yüce Allah böyle bir taahhütte bulunmuyor. Kur’an’da gördüğümüz her “salat” kelimesinin karşılığına “namaz” kelimesini koyarsak kendimizi yanlışın içinde buluruz. “salat” ın bir karşılığı kıldığımız “namaz” sa da büyük bir bölümü de “yardım, destek” tir. Çevremizdeki ihtiyacını karşılayamayan bizlere muhtaç kişilerden de biz sorumluyuz. Allah bizleri yardım edebilen kullarından eylesin.
Doğrularım Allah’ın yanlışlarım ise bana aittir.                  Aydın ORHON
1 note · View note
aydnorhon-blog · 3 years
Text
CUMANIZ MÜBAREK OLSUN
CUMANIZ MÜBAREK OLSUN
Her Cuma günü öğle vakti camilerimiz tıklım tıklım olur. Fakat o muhteşem kalabalıkta bir tane kadın bulamazsınız.  Yüce Allah Cuma salatına davet ederken “Ey iman edenler” diye hitap ediyor. Kadınlarımızdan iman eden kimse yok mu? Arkasından da bu inanan insanların alışverişi bırakmalarını, Yüce Allah’ı hatırlamalarını, salat (destek ve yardımlaşma ve öğle namazı) için toplantıya gelmelerini emrediyor.
Cuma 9. Ayet:  Ey inanıp güvenenler! Cuma günü salat için çağrı yapıldığında alış verişi bırakın;  Allah’ın zikrine koşun. Bilseniz bu sizin için daha hayırlıdır. “Ey Erkekler” demiyor. “Ey iman edenler” diyor. Ama kadınlarımız cami de yok. Kimse “Yüce Allah’ın kelamını okumuyorlar ki” diye yakınıyoruz. Cami de ki hocalarımız da mı okumuyor? Okuyorsa ayet açık, iman eden kadınlarımız neden camilere çağrılmıyor. Yüce Allah istiyor da hocalarımız mı istemiyor. Anlamak mümkün değil. Çoğu konuda kadınlarımızı ötekileştirenlerimiz ibadette de bunu yapıyorlar.
Nedendir bilinmez; Teravih namazında da bunun tersi zuhur ediyor. Yüce Allah’ın böyle bir emri olmadığı halde hocalarımız camiinin bir bölümünü de kadınlara ayırırlar. Kadınlar da her gece kendilerine ayrılan bölümü doldururlar. Nebi Muhammed kıldı diye  (kadın, erkek) bu namazı kılarlar.  Kadınlarımızı Yüce Allah’ın emrine itaat ettirmezken; Nebi Muhammed’in kıldığı rivayet edilen namazı kadınlı erkekli kıldırırlar.  
Hucurat 16. Ayet:  De ki “Dininizi Allah’a mı öğretiyorsunuz?”  Allah göklerde ve yerde olanları bilir. Allah her şeyi bilendir. Bu çelişkilerin üzerine fazla gitmek istemiyorum. Yorum sizlerin…
 Nebi Muhammed döneminde hutbenin amacı vaaz ve öğütten daha ziyade yardım destektir. Maddi manevi kimin ne problemi varsa görüşülür, Her türlü problem çözülürdü. Maddi problemlerle ilgili örnek verelim: Mescit mıntıkasında oturan cemaatin bir bölümü ihtiyaç fazlasını getirirken, ihtiyaç sahipleri de alır götürürlerdi. Mescidin bulunduğu bölgede ki insanların yaraları sarılır, haftalık maddi manevi ihtiyaçları giderilirdi. Günümüzde sadece cami için yardım toplandığını görüyoruz. O da cebimizi delme tehlikesi olan bozuk paraları yok etme operasyonuna dönüşmüştür. Verdiğiniz miktar biraz canınızı yakacak ki, Yüce Allah katında değeri de büyük olsun.
Bakara 219. Ayet: “Bir de senden hayır olarak ne harcayacaklarını sorarlar. De ki: İhtiyacınızdan artanı harcayın...” 
 Cuma toplantısı öğleyin yapılmasından dolayı öğle namaz vaktinin girmiş olması sebebiyle de  öğle namazı kılınırdı.
Bizler maalesef  “Cumanız Mübarek olsun” mesajları ile birbirimizi tebrik ederek bu günü ihya ettiğimizi sanıyoruz.
 Doğrularım Yüce Allah’a yanlışlarım bana aittir.    Aydın ORHON
0 notes
aydnorhon-blog · 3 years
Text
HADİS İNKARCILARI
Dinimizi mezheplere, meşreplere, fırkalara ve cemaatlere böldüler. Yüce Allah’ın da buyurduğu gibi şirk bataklığına saplanmışlar. Bunun da farkında değiller.
En’am 22,23. Ayet: Onların tümünü toplayacağımız gün; sonra şirk koşanlara diyeceğiz ki: 'Nerede (o bir şey) sanıp da ortak koştuklarınız?' (Bundan) Sonra onların: 'Rabbimiz olan Allah'a and olsun ki, biz müşriklerden değildik' demelerinden başka bir fitneleri olmadı (kalmadı.)
Yüce Allah’ın Resulü döneminde Kur’an İslam’ı yaşanıyordu. Nebi Muhammed’in ölümünden 60 yıl sonra dinimize alternatifler yamama harekâtı başlamıştır. Her yamacı farklı görüşte olduğu için, doğal olarak her yamacının da ayrı tarafı olmuştur. Türeyen hadis İslam’ı hakikati gölgeleme operasyonunun düğmesine basılmıştır. Sonuç malum. Uydurulmalarla parçalanmış bölük pörçük oluşmuş bir din çıkmış ortaya. Hâlbuki Yüce Allah’ın yasası tek. Bundan dolayı Kur’an bunları reddediyor. 3:105 En’am 169. Ayet: Dinlerini bölük bölük edip her biri bir kişinin taraftarı olmuş olanlar var ya, sen hiçbir konuda onlardan olamazsın. Onların işi Yüce Allah’a kalmıştır. Daha sonra Yüce Allah, onların yaptıklarını kendilerine bildirecektir. Ehlisünnet imamları kendi koydukları “ icma ” ilkesini çiğnemişlerdir. Yüce Allah’ın yasası tek olmasına rağmen dört mezhebe bölmek durumunda kalmışlardır. Ehli hadis âlimleri hangi hadisin sahih veya sahih olmaması konususun da anlaşamamışlardır. Farklılıklar yüzünde âlimler çok saldırıya uğramışlardır. Tabari, bu farklılıklar yüzünden evi taşlanarak öldürülmüştür. Halbuki Yüce Allah kitabında haram olan şeyleri açıklamıştır: Bakara 173. Ayet: O, size ölüyü (leşi)kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası adına kesilmiş olan (hayvan)ı kesin olarak haram kıldı. Fakat kim kaçınılmaz olarak muhtaç kalırsa, taşkınlık yapmamak ve haddi aşmamak şartıyla (ölmeyecek oranda yiyebilir), ona bir günah yoktur. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. 2:85, 2:188, 2:275, 2:276, 4/23, 5/42, 5/96,  7/32, 7/33, 7/50, 7/150, 9/29 25/68
 Ayet haram olanlar belirtiliyor. Bunlar dışında ne varsa helaldir. Yüce Allah “zorda kalırsanız haram kıldıklarım da o an için helaldir. “ diyor. Fakat mezhep imamlarından birisinin haram dediğine diğeri helal diyebiliyor. Hatta Yüce Allah’ın helal dediklerine de haram diyebiliyorlar. Aşağıda sadece bir örnek veriyorum. Çizelgenin devamı olan yetmiş adet farklı (çelişkili) mezhep inancı makalenin sonunda göreceksiniz.
MEZHEPLER ARASINDAKİ FARKLAR
 KONULAR
HANEFİ
MALİKİ
ŞAFİİ
HANBELİ
Kırlangıç eti yemenin  hükmü nedir?
Helal
Helal
Haram
Haram
Konumuza tekrar dönelim: Saldırıya maruz kalanlar; 90 -100 yıl önce yaşamış İmam-ı Azam’ı hadis düşmanı ilan etmişlerdir. Bununla da kalmamışlar küfürle itham etmişlerdir. İmamı Malik; İmamı Azam (imamların imamı) için, ”İslam bünyesinde doğan en şerir varlıktır. Bu ümmete fikirleri yerine kılıçla vursaydı daha iyi olurdu.” (El İntika S.150) Böyle bir söylemle de dine hizmet ettiklerini sanmışlardır.
Birilerine bağlanarak dinlerini bölenlerden olmayın. Her cemaat kendinde olanla övünüp durur. 30:32 Hadis kitaplarına tabi olduğunuzda ne doğrudur, ne yanlıştır ayırt etmeniz mümkün değildir. Çünkü birisinin ak dediğine, diğeri kara demiştir.
Gençlik dönemimde arkadaşlarla hafta sonları minibüs kiralayıp günü birlik gezerdik. Yolculuk esnasında en arka koltukta oturan arkadaşlardan birisi yanındakinin kulağına bir cümle söylerdi. O cümle kulaktan kulağa en ön sıraya kadar gelirdi. Ön sırada ki arkadaş kulağına söylenenden anladığını yüksek sesle tekrar ederdi. İlk söylenenle, son söylenen arasında korkunç farklılık vardı. Gülüşürdük…
Nebi Muhammed rivayetlerin yazılmasına izin vermezdi. Hz Ömer döneminde yazmaya kalkışan Ebu Hureyye’yi Hz Ömer’in dövdüğü rivayet edilmektedir. Baktığımızda o ona söylemiş, o da diğerine söylemiş, söylemişte söylemiş. Sözün üzerinden yaklaşık 200-250 yıl geçmiş, ne kadar sahih olabilir. Bir de buna (Emevî, Abbasi dönemlerinde) siyasetin, ekonominin soktuğu uydurma rivayetler bocalandığında işin içinden çıkılmaz bir hal almıştır.
Hadisin Türkçe karşılığının “söz” olduğunu biliyoruz. Bu söz de Sevgili Nebi Muhammed’e isnat ediliyor. Nebi Muhammed’in böyle şeyleri söylemesi mümkün değildir. Bu Nebi Muhammed’e yapılmış bir iftiradır. Bu sebeple de bundan sonra izin verirseniz hadis kelimesi yerine “rivayet” kelimesini kullanmak istiyorum.
ŞİMDİ RİVAYETLERİN KENDİ ARASINDA NASIL ÇELİŞKİLER İÇERDİĞİNİ GÖRECEĞİZ: HACAMAT YAPTIRANIN ve YAPANIN ORUCU BOZULUR MU? BOZULUR: Nebi Muhammed’den yapılan rivayete göre “Hacamat yapanın ve yaptıranın orucu bozulur.” (Ebû Dâvûd, Sıyam, 28) BOZULMAZ: Âlimlerimizin çoğunluğu ise, Nebi Muhammed’in oruçlu iken hacamat olduğuna dair rivayet. (Buhârî, Savm, 32; Ebû Dâvûd, Sıyam, 29) Bir örnek daha verelim: TUVALET KIBLE YÖNÜNDE YAPILIR MI? YAPILIR: “Nebi Muhammed, bir takım insanların küçük ve büyük tuvaletleri için kıble yönünde hoş karşılamadıklarından, bu didatı kaldırmak için tuvaletini kıbleye doğru yaptırdı.” Buhari 4/11 YAPILMAZ: “Gerek küçük, gerek büyük tuvaletinizi yaparken kıbleye dönmeyin.” Hambel 3/12
Devam edelim: AYAKTA SU İÇİLİR Mİ; İÇİLİR: “Nebi Muhammed ayakta su içilmesini yasakladı.” Ebu Davut 4/3717 İÇİLMEZ: “ Nebi Muhammed’i sizin benim gibi ayakta su içerken gördüm.” Ebu Davut 4/3718
Kısa kesmek istiyorum ama bu defa “iki-üç tane mi var?” Diyeceksiniz. Vaktinizi fazla almamak adına İzin verir seniz; Özetle biraz daha devam edelim:
-Kişi ihramlıyken evlenebilir mi? Evlenir de, (Süneni Nesei, 5-6/179) evlenmez de… (Nesei 5,6/249)
-Oruçlu kişi eşini öpebilir mi? Öpebilir de, ( İbn-i Kuteybe, Hadis Müdafaası) öpemez de… (İbn-i Kuteybe, Hadis Müdafaası)
-Erkeklerin baldırı gözükebilir mi? Gözükebilir de, (Tehzibut Tezhip 2/69) gözükmemeli de… (Hanbel 1/71)
-Kan aldırmak orucu bozar mı? Bozar da, (Tirmizi Oruç 60; Ebu Davud Oruç 28; Buhari Oruç 32) bozmaz da… (Ebu Davud Oruç 29-30; Tirmizi Oruç 59; Buhari Tıp 11) -Bir namaz iki kere kılınır mı? Kılınır da, (İbn-i Kuteybe, Hadis Müdafaası) Kılınmaz da… (Ebu Davud 2/56)
Bu rivayetler Kur’an’la örtüşse bile Kur’an’ı bırakıp ta rivayete uymak zandır. Yunus 36. Ayet: Onların çoğunluğu zandan başkasına uymaz. Gerçekten zan ise, haktan hiç bir şeyi sağlayamaz. Şüphesiz Yüce Allah, onların işlemekte olduklarını bilendir.
Farkında mısınız? Aynı kişide iki farklı rivayete de rastlayabiliyoruz. Bu saçma anlayışın doğru olup olmadığı araştırılmadan inanılıyor.  Araştırdıklarını sananlar da Kur’an’ı rivayete uydurmaya çalışıyorlar. Akıllarını geleneksel ve rivayete dayalı bağlılığın esaretinden kurtulamıyorlar. Yüce Allah’ın Kur’an’ını bir kenara bırakıp, gerçek bir değer taşımayan yığınlarca kitap içinde de boğuluyorlar. Zanla kardeş oluyorlar. Bu kişilerin ne yaptıklarını hangi işle iştigal ettikleri en iyi bilen Yüce Allah’tır. -“Nebi Muhammed Medine’de bir Yahudi tarafından büyülendi. Günlerce ne yaptığını bilmez durumda ortalıkta dolaştı. “ Buhari 76/47; Hambel 6/57, 4/367 Müşrikler Nebi Muhammed’i kabullenemediler. En azından içlerinden en zengin kişinin elçi olması gerekmez miydi gibi düşüncelerinden dolayı Nebi Muhammed’i Yüce Allah’ın resulü olarak içlerine sindiremediler. Mecnun dediler. 15:6 Nebi Muhammed’e mecnun dediler diye; Deli oldu mu demeliyiz. Büyüye kapılma olayı da sözden ileri geçmeyen bir durumdur. Nebi Muhammed’e binlerce mucize isnat eden rivayet Müslüman’ları büyülenmesine de inanıyorlar. Müşriklerin, Müslümanlara karşı davranışları, sırasıyla beş safha geçirdi: Alay, hakaret, işkence, ilişkileri kesme (boykot), memleketten çıkarma ve öldürme (şiddet politikası). - “Kadınlar arasında iyi kadın, yüz tane karga arasında alaca bir karga gibidir. Buhari 9:1391 Al-i İmran 195. Ayet: Rableri, dualarını kabul etti ve dedi ki: "Erkek olsun, kadın olsun, sizden kim iyi bir çaba gösterirse çabasını boşa çıkarmam. Biriniz diğerindensiniz. - “Yüce Allah benimle görüştü ve el sıkıştı. Elini iki omuzum arasına koydu. Öyle ki parmaklarının soğukluğunu iki göğsüm arasında hissettim.” Hanbel 5/243 Şah damarımızdan bize daha yakın olan Yüce Allah’la el sıkışmak kadar saçma bir iftira olabilir mi?  Ayrıca bu O’ndan uzaklaşmak demek değil midir? 50:16 Yüce Allah’ın eşi benzeri dengi yoktur. 112:4 – 42:11
- Altın ve ipek ümmetimin kadınlarına helal, erkeklerine ise haramdır. Müslim 2/15 Araf 32. Ayet: De ki “Yüce Allah’ın kulları için çıkardığı süsü (yakışan giysiyi), temiz rızıkları kim haram etti?” De ki “Bunlar dünyada esasen müminler içindir; (Mezardan) kalkış gününden itibaren sadece onlar için olacaktır.” Bilen bir topluluk için ayetlerimizi böyle açıklarız.
Birkaç örnek verdik. Bu rivayetlerin sahih olduklarına inanıyorlar. Bunlardan bir tanesine bile iman etmeyenler uydurulmuş din mensuplarına göre kâfirdir. Şimdi biz ne yapacağız? Yüce Allah’ın vahyine mi iman edeceğiz. Yoksa Sevgili Nebi Muhammed’e yapılan iftiralara mı?
Aşağıdaki paragrafta Profesör Ebubekir Sifil ’in videosundan bir paylaşım yapmak istiyorum. Kelime kelime duyduklarımı yazmaya çalıştım. Hiçbir ilavem yoktur. Dinimizin hangi noktada olduğunu bilmeyenler de öğrensinler istedim.
Tamamen yorumsuz: “Önünüze yüzlerce Kur’an ayeti koysalar ve deseler ki, “kader diye bir şey yoktur. 1400 sene önce uydurmuşlar. Kader inancı yoktur dense ve önünüze yüzlerce ayet koysalar, hemen yelkenleri indirmeyin. Sünnette ve senette bu var mı deyin? Sahabi, tabiin ve tebe-i tabiin de kader inancı var mı? Varsa ayette de varsa bidattır. Terk edilmelidir. Reddedilmelidir. Tek başına ayete dayandırılıyor olması ona meşrutiyet kazandırmaz. İsterse 500 tane ayet okusunlar. Kur’an’da şu vardır, bu vardır diye 500 tane ayeti delil gösterseler, sünnetten ve senetten dayanağı, tasdiki yoksa bidattır.” Ebubekir Sifil
İFTİRALARINA DEVEM EDELİM:
-Resulullah şöyle buyurdular: “Kim sabah aç karnına yedi tane acve hurması yerse o gün ona ne sihir ne de zehir tesir eder.” (Sa’d Bin Ebi Vakkas) Buna iman edenlere deseniz ki; “Madem bu kadar inanıyorsunuz, deneyin… İşte hurma, bu da zehir” Yaptıramazsınız. Tv programında biraz önce adı geçen Ebubekir Sifil’e Caner Taslaman aynı şeyleri söyledi. Bu olayı duymayanlar; E. Sifil eğer hurmayı yeseydi kesin duyarlardı. Nasıl bir imandır anlamak güç. Bu hurma rivayeti tamamen ticari, ekonomik bir uydurmadır.
-"Sizden birinizin (yemek) kabına sinek düşecek olursa, onu iyice batırın. Zira onun bir kanadında hastalık, diğerinde şifa vardır. O, içerisinde hastalık olan kanadıyla korunur."(Ebû Dâvud, Et'ime 49; Buhârî, Tıbb 58, Bed'ü'l-Halk 14; İbnu Mâce, Tıb 31; Nesâî, Fera' 11) Bütün pisliğin (necasetin) üzerinde dolaşan sineğin bir de tamamının batır sonra da ye. Bu insanlar gerçekten hiç akıllarını kullanmıyorlar. 2:44
-"Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü vesselam namaz kılarken hırçın bir çocuk namazını kat'edip geçtiğinden Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselam, 'Yüce Allah'ım onun izini (ayağını) kes.' demiş. Ondan sonra çocuk daha yürüyememiş, öyle kalmış, hırçınlığının cezasını bulmuş." (Sünen-i Ebu Davud’da ve Kadı İyaz'ın Şifâ-i Şerif) Bu rivayeti Nebi Muhammed’in mucizesi diye ballandırarak anlatıyorlar. Nebi Muhammed’in şefkatini, merhametini yok sayıyorlar. Kızlarını diri diri toprağa gömen toplumda, Nebi Muhammed kızını omuzlarında gezdiriyordu. -Darekutni ve başka hadis kitaplarında nakledildiğine göre, Abdullah sekiz dokuz yaşlarındayken, Resulullah kendisine hacamat ettirdiği kanını toprağa gömmesi için bir kap içinde vermiş, Abdullah ise oradan ayrıldıktan sonra tek başına kalınca, kanı gömeceği yerde içmiştir. Geri dönüp gelince Resulullah : "Ne yaptın?" diye sormuş, o da kinayeli konuşarak: "Onu ortadan kaldırdım." demiştir. Hz. Peygamber durumdan şüphelenip: "Herhalde onu içtin?" deyince Abdullah: "Evet!.." demiştir. Bunun üzerine Peygamber : "Kanı kanıma karışana ateş temas etmez." buyurmuş ve şunları da sözlerine eklemiştir: " Veylün leke mine'n nâs ve veylün li'n- nâsi minke = Yazık insanlardan sana olacaklara, yazık senden dolayı insanlara olacaklara." (el-Askalânî, el-Metâlibü’l-Âli¬ye, 4:21; el-Heysemî, Mecma’u’z-Zevâid, 2708; el-Hâkim, el-Müstedrek, 3:554.)
Yüce Allah kan içmeyi kesinlikle haram kıldı. 2:173. Hacamat yaptıran kişi işlemden sonra rahatlar. Bunun sebebi vücuttaki pis kanın alınmasıdır. Nebi Muhammed’de sorguya çekilecek. 7:6 Hüküm koyan yalnız Yüce Allah’a aittir. 12:40 Nebi Muhammed’e iftiraların ardı arkası kesilmiyor.
-Ebu Hureyye anlatıyor: Resulullah buyurdular ki: “Çocuğu diri diri gömen kadın, diri diri mezara gömülen çocuk da cehennemdedir.” Gömülen çocuk kendi isteğiyle gömülmüyor. Ayrıca Kur’an’a göre buluğ çağına kadar günahsızdır. Bunu da geçelim. Hüküm veren yalnız Yüce Allah’tır.  
Resulullah şöyle buyurdu: “Kız çocuğunun idrarı yıkanır, erkek çocuğunun idrarı ise su dökülür.” (Ebu’s-Semh) Kız çocuklarının diri diri gömülmelerini işitmiştik, İyi kadının alacakarga kadar olabileceğini de işledik, şimdi de idrar farkını gördük. Tam anlamıyla iyi kadın yok demek isteniyor. Kadınları aşağılama çocukluktan başlıyor.   Bunun sebebi uydurulmuş dinin erkek hegemonyasının etkisinde olmasındandır. -"Ureyne ve Ukeyle kabilelerinden bir grup Medine’ye gelerek Müslüman oldular. Medine’nin havası onlara dokununca Peygamber onlara deve idrarını içmelerini öğütledi. Adamlar develeri dağıttılar ve çobanı da öldürdüler. Peygamber onları yakalattı, ellerini ve ayaklarını kesti, gözlerini oydu, çölde susuz ölüme terk etti. Biz onlara su vermek isteyince, Peygamber bizi engelledi.” (Buhari Tıp5/1, Hanbel, 3/107,163). Bu rivayette yoruma bile ihtiyaç hissetmiyorum. Tamamı gibi bu da Sevgili Nebi Muhammed’e yapılmış iftiradır. Aşağıdaki rivayet için affınızı diliyorum. Yazarken yüzüm kızardı. Paylaşamadıklarım da var. Onları yazma cesaretini kendimde bulamadım. Yüce Allah bunlara iman edenleri ıslah etsin. Elimden başka da bir şey gelmiyor. -Nebi Muhammed “Cebrail bana bir çömlek getirdi de ben ondan içtim ve bunun üzerine bana cinsî münasebette kırk erkek gücü verildi.” (İbn Sa’d, et-Tabakatu’l- Kübra, s.374) “Nebi Muhammed otuz erkeğin cinsel gücüne sahipti.” (Buhari, Muhtasar Tecrit-i Sarih, hadis no: 192), -"Peygamber nerede güzel bir kadın görse hemen eve koşar, hanımı Zeynep’le cinsel ilişkiye girerdi." (Buhari, Hibe, Bir gecede dokuz hanımıyla ayrı ayrı cinsel ilişki kurardı.” (Buhari, Muhtasar Tecrid-i Sarih, hadis no: 192)
-Ebu Hureyye (Ra) şöyle demiştir: Ölüm meleği Mûsâ Peygamber’e gönderildi. Melek, Musa’ya gelince, Mûsâ, meleğin yüzüne vurdu, gözünü kararttı. Melek Rabb’ine döndü ve: “Sen beni ölmek istemeyen bir kula gönderdin!” diye hâlini arz etti. Yüce Allah, Azrail’e: “Sen yine Musa’ya dön de ona, elini bir öküzün sırtı üzerine koymasını ve elinin örttüğü her bir kıla mukabil bir yıl ömrü olacağını söyle” buyurdu. Mûsâ bunu duyunca: “Ya Rabb’im, bundan sonra ne olacak?” diye sordu. Yüce Allah: “Bundan sonra yine ölüm vardır” buyurdu. Mûsâ: “Öyle ise ölüm şimdi gelsin” niyazında bulundu. Rivayetlerle dini yaşayanların bir bölümü Kur’an mealini de okuması, bilmesi bir şey değiştirmiyor. Ebubekir Hocayı hatırlayalım; “Beş yüz ayette getirseniz” demiyor mu? Bunlara ne anlatabiliriz ki…
Bunun anlamı: “Ben Kur’an’ı tanımıyorum.” Demek değil midir? Bu rivayete iman edenlerden Mahmut Ustaosmanoğlu’ da bundan esinlenmiş olacak ki, Güya Azrail gelmişte geri göndermiş.
Oysa Yüce Allah, “kendi eceli gelmiş bulunan hiç bir kimseyi kesinlikle ertelemez.” Demiyor mu?  63:11
-Resulullah buyurdular ki: “Hacc veya umre veya Yüce Allah yolunda cihat maksatları dışında gemiye binme. Zira denizin altında ateş, ateşin altında da deniz vardır ”Kaynak: Ebu Davud, Cihat 9, (2489) Rivayete iman edenlerin bir rivayete bile reddedenlerin kâfir olacağını iddia edenlerin feribot, gemiye binmemeleri gerekir. Binerler ama… İşlerine geleni yaparlar, işlerine gelmeyeni yapmazlar. -Kadınları sünnet eden sünnetçi vardı. Resulullah şöyle dedi: Fazla derinden kesme! Çünkü bu, kadın için daha çok tat (orgazm) almasını sağlar. Kocası için de daha sevimlidir. Buyurdu. (Ebu Davut 5271) Bazı İslam ülkelerine uygulaması yapılmaktadır. Ülkemizde bu rivayete de riayet yok. -“Arkasından koparılan feryat (ve yakılan ağıt) sebebiyle, feryat edildiği sürece, ölüye kabrinde azap olunur” Buhârî, Cenâiz 34; Müslim, Cenâiz 28. Ayrıca bk. Tirmizî, Cenâiz 23 Ölen kişinin imtihan olmuş, imtihan alanını terk etmiş, amel defteri kapanmıştır. Necm 38. Ayet: Kise kimsenin, günah yükünü yüklenmez. Ölen kişi imtihan sonucunu, karnesini (iyi, kötü yaptıklarını) boynuna takıp götürmüştür. Hiçbir şekilde ona kimsenin ne faydası ne de zararı dokunabilir. Birilerinin “yol, su, okul gibi hayırlar ne olacak.” Bunların amel defteri de mi kapanacak” diyeceklerini tahmin ediyorum. Evet, Kur’an’a göre herkesin defteri kapanmıştır. Yüce Allah ölenin yapmış olduğu hayranlardan kaç kişinin daha yararlanacağını bilmiyor mu? Gelecekte ki alacağı sevaplarını da peşinen verildikten sonra kapatacaktır. Alacakta, borçta hepsi amel defterinde mahşere kadar bekleyecek. Orada hiçbir haksızlık yapılmayacak. Al-i İmran 25. Ayet:   Peki onları geleceğinde kuşku bulunmayan bir gün için topladığımızda ve hiçbir haksızlığa uğramaksızın herkese hak ettiği tastamam verildiğinde halleri nice olacak!
Eğer ağlamak isyan derecesindeyse; Bu ölenin değil, ağlayanın sorunu…
Fatır 18. Ayet: Kimse kimsenin yükünü çekmeyecektir. Yükü ağır olan, taşımak için yardım istese, en yakını bile onun bir parçasının taşınmasına yardım etmez. Sen sadece, içinde Rabbinin korkusu olanları ve namazını tam kılanları uyarabilirsin. Kim kendini geliştirirse onu sadece kendisi için yapmış olur; dönüş ancak Yüce Allah'adır.
- “Resulullah buyurdular ki: Çocuğu diri diri mezara gömen kadın da, diri diri mezara gömülen çocuk da cehennemdedir.” (Ebu Hureyye) Kur’an’a göre buluğ çağına gelmeyen çocuklar için imtihan başlamamıştır. Başlamış olsa bile çocuğun ne suçu var. Hiçbir canlı kendi isteğiyle canlı canlı gömülmek ister mi? Kısa kısa rivayetleri, (iftiraları) yorumsuz paylaşarak son verelim: -Güneş, şeytanın iki boynuzu arasında doğar. (Buhari)
-“Zina yapan evlilerin taşlanarak öldürülmesini emreden ayet, Ayşe`nin döşeğinin altındaki sahifede yazılı bulunuyordu. Peygamber ölünce Ayşe onun defin işlemleriyle meşgul iken, evin açık kapısından içeri giren bir keçi o sahifeyi yedi ve böylece taşlama cezası Kuran`dan çıktı; ama hükmü devam ediyor”
(İbni Mace 36/1944; Hanbel 3/61; 5/131, 132, 183; 6/269).
-Şeytan helâda insanların makatlarıyla oynar. (Ebu Davud) (Buhari 76/53). -Güvercin şeytanedir. (Ebu Davud, İbn-i Mace
-İki yöneticiye birden onay verilirse, içinden birisi katledilmelidir. (Müslim)
-Avret yerleri açıkken beraberce hacet gidermesinde bir sakınca yoktur ancak o vaziyette konuşmaları günahtır. (Ebu Davud) - Kişi ishalden ölürse, şehit olur. (Nesai, Ebu Davud, Muvatta)
-Kadın kendisine haram olması için, yetişkin bir erkeği emzirebilir. (Müslim, İbn-i Mace) -Kişi gurbette ölürse, şehit olur. (İbn-i Mace)
-Etin kokuşmasının nedeni İsrailoğulları’dır. (Buhari, Müslim)
-Mushaf’taki Bakara Suresi’nin 238. ayeti eksiktir. (Müslim, Nesai, Tirmizi, Ebu Davud)
-Kertenkele katleden bir kişiye, kaç vuruşta katlettiği dikkate alınarak -Allah tarafından- sevap yazılır. (Müslim) (Buhari, Nesai, Muvatta) -"Peygamber, savaşta kadınların ve çocukların öldürülmesinin bir sakıncası olmadığını söyledi"
(Buhari, Cihad/146; Ebu Davud 113).
-İbrahim Peygamber seksen yaşında, keserle sünnet olmuş. (Buhari, Müslim)
-Cahiliye devrinde bir gün maymunlar, zina eden bir maymunu recm etmiş. (Buhari)
-Köpekler katledilmelidir. (Müslim) -Namaz için çağrı yapıldığı vakit, şeytan zart-zurt osurarak uzaklaşır. (Buhari, Müslim)
-Kırmızı renkli elbise giymek harama yakındır.(Tirmizi, Ebu Davud) -“Keçinin yemesi sonucu Kuran`dan çıkan taşlama ayetini Ömer Kuran`a tekrar sokmak istedi; ancak halkın dedikodusundan korktuğu için cesaret edemedi” (Buhari 53/5; 54/9; 83/3; 93/21; Müslim, Hudud 8/1431; Ebu Davut 41/1; Itkan 2/34).
-Hayatında üç kez tövbe etmiş bir kişi, o dakikadan sonra ne kadar günah işlerse işlesin -Allah tarafından- affedilir. (Buhari, Müslim) -Mushaf’taki Beyyine Suresi eksiktir. (Tirmizi)
-İçerisinde köpek leşleri, kadın hayız bezleri ve insan pislikleri olan kuyudan su içilebilir. ([Ebû Dâvud, Tahâret 34, (66); Tirmizî, Tahâret 49, (66); Nesâî, Miyâh 2, (1, 174) -“Dinini değiştireni öldürün.” (Nesai 7-8/14; Buhari 12/1883)
-“Peygamber nerede güzel bir kadın görse hemen eve koşar Zeynep`le yatardı” (Buhari, Hibe)
(Buhari 53/5; 54/9; 83/3; 93/21; Muslim, Hudud 8/1431; Ebu Davut 41/1; Itkan 2/34). -Uğursuzluk 3 şeydedir, at, ev, kadın" -Evde üçten fazla yatak olmamalıdır.
Zira dördüncü yatak şeytanadır. (Müslim, Nesai, Ebu Davud)
-“Bir grup maymun zina yapan bir maymunu yakalamış ve taşlama cezasını uyguluyorlardı. Onları bu haklı işte desteklemek için ben de taş atarak yardım ettim” -İçki içen bir kişi ilk seferde dövülmeli, ikinci seferde de dövülmeli, üçüncü seferde de dövülmeli, dördüncü seferde de dövülmeli ancak beşinci seferde katledilmelidir.
(Nesai, Tirmizi, Ebu Davud, İbn-i Mace) (Buhari 63/27) -Süleyman Peygamber; Allah’ın yolunda cihat edecek bir erkek çocuk doğurtabilmek adına, 1 gecede 90 tane zevcesi ile birlikte olmuş.
(Buhari, Nesai)
-Resim yapan bir kişi cehennemliktir. (Müslim 2109/98, Buhari 5957, 5958, Nesei 5320, 5321, 5322, 5328)
- İki kişinin aynı anda helâya gidip,
avret yerleri açıkken beraberce hacet gidermesinde bir sakınca yoktur ancak o vaziyette konuşmaları günahtır.
(Ebu Davud)
ŞİMDİ HADİSCİLERE SORUYORUM; AŞAĞIDAKİ HADİSLERİ NEDEN GÖRMEZDEN GELİYOR SUNUZ? HANİ HADİSİN BİR TANESİNİN İNKÂRI BİLE DİNDEN ÇIKMAYA YETİYORDU! -"Yüce Allah'ın Resulü şöyle buyurdu: 'İnsanlara ne oluyor da, Yüce Allah'ın Kitabında olmayan farzları, farz olarak ileri sürüyorlar. Kim Yüce Allah'ın Kitabında olmayan bir farzı farz koşarsa bu batıldır. Böyle yüz şart ileri sürülse bile Yüce Allah'ın farzı en haklı ve en güvenilir olandır." (Buharî, Büyü, 67. Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 87)
-Resulullah ölüm döşeğinde şöyle dedi: Ben yalnızca Kur'an'ın haram kıldıklarını haram kılarım. Yüce Allah'a yemin ederim ki benim adıma bir şeye ( beni bahane ederek) sarılmasınlar.
( Ebu Yusuf er Redd, 31, s.85)
-Yüce Allah'ın kitabında helal kıldığı helal, haram kıldığı haramdır. Hakkında sustuğu ise serbesttir. Yüce Allah'ın serbest bıraktıklarını kabul edin ve bilin ki Yüce Allah hiçbir şeyi unutucu değildir.
( Ebu Davud k. Etime 39/ Tirmizi k. Libas 6/ ibn Mace k. Etime 60/ El - Müracaat sayfa 20)
-Yüce Allah’ın helal kıldığını haram kılmak, şirktir. (5936-Müslim)
-“Benden bir şey yazmayın, benden Kur'an dışında bir şey yazan onu yok etsin.” ( Sahihi Müslim c.4, s.97/ Süneni Daremi c.1, s.119/ Süneni Ahmed b. Hanbel c.3, s.182) -" Biz hadis yazarken Nebi yanımıza geldi ve yazdığınız şey nedir? Dedi. Senden işittiğimiz hadisler dedik.
Nebi, Yüce Allah'ın kitabından başka kitap mı istiyorsunuz? Sizden evvelki milletler Yüce Allah'ın kitabı yanında başka kitaplar yazdıkları için yoldan çıktılar."
( Tirmizi, es Sünen, El Hatip, Takyid, s.33)
 -Ben Kur’an’ın helal kıldıkları dışında bir şeyi helal kılmadım. Kur’an’ın haram kıldıkları dışındakileri de haram kılmadım. (İbni Hişam, Siret 4)
-“Resulullah ölüm döşeğinde şöyle dedi: Ben yalnızca Kur’an’ın haram kıldıklarını haram kılarım. Yüce Allah’a yemin ederim ki benim adıma bir şeye (beni bahane ederek) sarılmasınlar.” (Ebu Yusuf er-Redd, 31) s.85
 Kur’an’ı Yüce Allah indirdi ve mutlaka O’nu koruyacak olan da kendisidir. 15:9 Rivayetleri de Kur’an’ın açıklaması olarak görenler: “Kur’an’ı koruyan Yüce Yüce Allah, Kur’an’ın açıklamasını da koruyor diye iddia ediyorlar.
Madem öyle; neden gizliyorlar, görmezden geliyorlar, gün ışığına da çıkartmıyorlar.
Bizleri de hadis inkârcılığıyla itham ediyorlar. Rivayetlerinde bir kısmına iman edip bir kısmına etmiyorsa neyi savunuyorlar. Bunlar hakikati örtenler ve gizleyenlerdir. 2:159 Kâfirlerin en büyük özelliği hakikati olduğundan çok farklı göstermektir. Bu vesileyle bazı kitleleri etrafında toplayıp onları uydurulmuş dinle kandırmaktırlar. Böylece indirilmiş bir dinin karşısına farklı farklı cemaatlerle uydurulmuş dinler oluşturmuşlardır. Aksi halde tetiği çeken kişi “ Alla-hu Ekber” derken vurulan kişide “Alla-hu Ekber” diye ölmezdi.
İman etmedikleri rivayetlerden biraz daha örnek verelim:
-Din konusundaki ihtilaflarda size Kur'an yeterlidir. ( 5424 - Buhari - Müslim - Nesai / 4727 - Muvatta - Müslim)
 -"Size sadece Kur'an'ı bırakıyorum; ona uyarsanız yolunuzu şaşırmazsınız" ( Müslim 15/19 Nu, 1218; İbn Mace 25/84 Nu, 3074; Ebu Davut 11/56 Nu, 1905)
-“Sahabe, Yüce Allah'ın elçisinden sözlerini yazmak için izin istediler ancak onlara izin verilmedi.” ( Darimi, es Sünen)
-“Bana mucize olarak verilen ancak Yüce Allah'ın bana vahyettiğidir / Kur'an'dır.” ( Buhari, İ'tisam, 1)
 -Hz Ömer, Nebi Muhammed'den halkın doğru yollardan sapmamaları için kendisinden bir şeyler söyleyip yazmasını istediğinde; Muhammed (s) : "Yüce Allah'ın Kitabı bize yeter." Dedi.  (Buhari İ'tisam 26, İlim 39, Cenâiz 32, Merza 17; Müslim Cenâiz 23, Vasaya 22)
 -“Kur’an’ın haram kıldığını helal kılan, helal kıldığını haram kılan Kur’an’a inanmamıştır.” (435- Tirmizî) (Ebu Davud K. Etime 39/Tirmizi k. libas 6 İbni Mace k. etime 60/ El-müracaat sayfa 20)
 -Şednad, İbni Abbas'a "Hz. Muhammed (s) bir şey bıraktı mı?" diye sordu. O da  "Sadece Kur'an'ın iki kapağı arasında olanları bıraktı." cevabını verdi.
“Kur’an‘ın haram kıldığını haram, helal kıldığını helal gören cennete girer.” [424- Tirmizi]
 -Resulullah şöyle buyurdu:
Ben ümmetim için, başlarına geçecek olan, Yüce Allah’ın yolundan saptıran idarecilerden korkarım.
Bunlar, emirler, âlimler ve abidlerdir. Halk içinde bilgisizce hüküm vererek onları saptıracaklardır. (Ebu Davud, Müslüm, Tirmizi)
 - "Size sadece Kur'an'ı bırakıyorum; ona uyarsanız yolunuzu şaşırmazsınız" ( Müslim 15/19 Nu, 1218 ; İbn Mace 25/84 Nu, 3074 ; Ebu Davut 11/56 Nu, 1905)
 Kur’an bize yetmez diyenlere, rivayetler fazla geliyor.  İşinize geldiği gibi dini yaşarsak sonumuz malum. Tek çıkış yolu; Mealleri çarpıtmadan, rivayetleri Kur’an’a yamamadan, Kur’an’a tabii olmak, O’nu hayata taşımaktır. Resul Muhammed’in tek görevi Yüce Allah’tan almış olduğu vahyi katıksız, (olduğu gibi) bize aktarmaktır. 5:99
Tek bir harfi bile değişmemiş resul, (Kur’an’ı Kerim) hayatta olup Yüce Allah’ın korumasında hayatımıza taşınmak üzere kapağı açılmadan beklemekte. Kapağı açanlarında çoğunluğu da anlamadan okumakta…
Hüküm Yüce Allah’ındır. 12:40  Yüce Allah hüküm koymada kimseyi ortak etmez. Yüce Allah’tan başka din adına kanun, hüküm koyan kimse de olamaz. Koyanlarda varsa, onlara geçmiş olsun. Şirk bataklığına saplanmışlardır.
Hüküm koymada kimseyi kendine ortak etmeyen, 18:26 tek hüküm koyucu olan Yüce Allah, 6:62 Nebi Muhammed’e vahyolunana uymasını emrediyor. 33:2   Yüce Allah, Nebi Muhammed’i tehdit ediyor; Vahyolunana uymaz, bize isnat ederek bazı sözler uydurursan, mutlaka seni kudretimizle yakalar, şah damarını koparırız. Diyor. 69:44-46 Gaybı bilmeyen Nebi Muhammed, vahyedilene uymuştur. Hiçbir ilave veya eksiltme yapmamıştır. 6:50 Ahkaf 9. Ayet: De ki: 'Ben elçilerden bir türedi değilim, bana ve size ne yapılacağını da bilemiyorum. Ben, yalnızca bana vahye dilmekte olana uyuyorum ve ben, apaçık bir uyarıcıdan başkası değilim.
Bazen merak ediyorum, bazı kişiler kendilerini Nebi Muhammed’den daha mı üstün görüyorlar? Nebi Muhammed’e ne vahyedilmişse ona uyar, tebliğ ederek (duyurarak) elçilik görevini de yerine getirmiş olurdu. 7: 203, 5:92 Kesinlikle kendisinden bir şey uydurmazdı. 38:86 Görüldüğü üzere Nebi Muhammed’in Yüce Yüce Allah adına bağımsız hüküm vermesi mümkün değil. Vahyi harici ekleme de çıkartma da yapamaz. Yüce Yüce Allah’ın teminatında olan Kur’an’ı Kerim’in içinde çelişki olmadığı buyuruluyor. 4:82 Kur’an’ın çelişkisiz oluşu da Yüce Allah’ın vahyettiğinin delilidir.
Yüce Allah’ın korunmuş, 15:9 çelişkisiz, 4:82 eksiksiz, 6:38 anlaşılır, detaylandırılmış, 11:1 kolaylaştırılmış, 54:17, apaçık yol gösterici, 16:89 örneklerle açıklanmış, 17:89, 17:41 dediği Kur’an terk edilebilir mi? Din zan üzerine inşa edilir mi? Öyleyse İmtihan sorularımızın bulunduğu kitaba sahip çıkalım. Tane tane defalarca okuyalım. Sonra okuyup öğrendiklerimizi hayatımıza taşıyalım. Kurtuluşumuz anahtarı Kur’an’ı Kerim’dir. Sadece Kur’an’dan sorumluyuz. Bu bize Yüce Allah’ın göndermiş olduğu mesajdır. Ve kapalı bekler. Ondan sorulacak. O'na karşı, tutumunuzdan dolayı hesaba çekileceğiz.   Zuhruf 44. Ayet: Bu, sana ve halkına bir mesajdır; ondan sorulacaksınız.
Yüce Allah, Kur’an’ın hem tefsircisi hem de açıklayıcısıdır. Bize düşen ayetler arasında bağ kurmaya çalışmaktır. Selam ve dua ile…
Doğrularım Allah’a, yanlışlarım bana aittir.        Aydın ORHON
    Maide 3. Ayet: Ölü eti, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına kesilen, boğulmuş, vurulmuş, yüksek bir yerden düşmüş, boynuzlanmış yırtıcı hayvan tarafından yenmiş, -(henüz canlıyken yetişip) kestikleriniz hariç,dikili taşlar üzerine boğazlanan (hayvanlar) ve faloklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar fısktır (günahla yoldan sapmadır.) Bugün inkâra sapanlar, sizin dininizden (dininizi yıkmaktan) umut kesmişlerdir; artık onlardan korkmayın benden korkun. Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam'ı seçip-beğendim. Kim 'şiddetli bir açlıkta kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalırsa' -günaha eğilim göstermeksizin(bu haram saydıklarımızdan yetecek kadar yiyebilir.) Çünkü Allah bağışlayandır, esirgeyendir.
Nahl 116. Ayet: Allah’a karşı yalan uydurmak için dillerinizin süslediği yalanla “Bu helaldir, bu haramdır” demeyin. Bu yalanı Allah’a atfetmeyin. Yalanlarını Allah’a atfedenler umduklarına kavuşamazlar.
 MEZHEPLER ARASINDAKİ FARKLAR
  KONULAR
HANEFİ
MALİKİ
ŞAFİİ
HANBELİ
1
Ölü hayvanın derisi helal midir?
Haram
Helal
Haram
Helal
2
Yılan balığı yemenin hükmü nedir?
Helal
_
_
Haram
3
Erkeğin kırmızı elbise giymesinin hükmü nedir?
Mekruh
Helal
Haram
Mekruh
4
Erkeğin sarı elbise giymesinin hükmü nedir?
Haram
Helal
Haram
Haram
5
Ud, zurna, dümbelek, boru davul çalmak nedir?
Mekruh
Helal
Helal
Haram
6
Karga eti yemenin hükmü nedir?
Haram
Helal
Haram
Haram
7
At eti yemenin hükmü nedir?
Haram
Helal
_
_
8
Midye yemenin hükmü nedir?
Haram
Helal
_
_
9
İstiridye yemenin hükmü nedir?
Haram
Helal
_
_
10
Kırlangıç eti yemenin hükmü nedir?
Helal
Helal
Haram
Haram
11
Kartal eti yemenin hükmü nedir?
Haram
Helal
Haram
Haram
12
İlk iki rekatta Fatiha okumanın hükmü nedir?
Vacip
Farz
Farz
Farz
13
Rüku ve secdelerde tesbih etmek nedir?
Sünnet
_
Sünnet
Vacip
14
İlk iki rekatta Fatiha’dan sonra sure okumak nedir?
Vacip
Mübah
Sünnet
Sünnet
15
Vitir namazının hükmü nedir?
Vacip
Sünnet
Sünnet
Sünnet
16
Tüysüz bir delikanlıya değen erkeğin abdesti bozulur  mu?
Hayır
Evet
Hayır
Hayır
17
Namazda selam almak abdesti bozar mı?
Evet
Hayır
_
_
18
Namaz kılan kimsenin önünden geçilmesinin haram  olduğu mesafe ne kadardır?
40 kulaç
1 kulaç
3 kulaç
3 kulaç
19
Namaz içinde unutarak konuşmak namazı bozar mı?
Evet
Hayır
Hayır
Evet
20
Namazda “ah” ve “of” demek namazı bozar mı?
Evet
Hayır
Evet
Evet
21
Abdestin farzları kaçtır?
4
7
6
7
22
Abdesti belli bir sıra ile almak farz mıdır?
Hayır
Hayır
Evet
Evet
 23
Abdesti ara vermeksizin almak farz mıdır?
Hayır
Evet
Hayır
Evet
24
Abdestin sünnetlerinin sayısı kaçtır?
18
8
30
20
25
Misvak kullanmak sünnet midir?
Evet
Hayır
Evet
Evet
26
Abdestte ellerin, yüzün ve kolların üçer kere  yıkanması sünnet midir?
Evet
Hayır
Evet
Evet
27
Abdestte kulaklar kaç defa mesh edilmelidir?
1
1
3
1
28
Abdesti bozan şeylerin sayısı kaçtır?
12
3
5
8
29
Cinsel organına dokunmak abdesti bozar mı?
Hayır
Evet
Evet
Evet
30
Namazda kahkaha ile gülmek abdesti bozar mı?
Evet
Hayır
Hayır
Hayır
31
Deve eti yemek ve cenazeyi yıkamak abdesti  bozar mı?
Hayır
Hayır
Hayır
Evet
32
Abdest şüphe ile bozulur mu?
Hayır
Hayır
Hayır
Evet
33
Kan akması abdesti bozar mı?
Evet
Hayır
Hayır
Hayır
34
Delikli meshin üzerinden mesh etmek caiz midir?
Evet
Evet
Hayır
Hayır
35
Gusül abdesti almayı gerektiren sebeplerin  sayısı kaçtır?
7
4
5
6
 36
Gusül abdestinin farzları kaç tanedir?
11
5
3
-
37
Umursamazlıktan veya tembellikten dolayı namaz  kılmayanın hükmü nedir?
Hapsedilir, kanatılana kadar dövülür, öldürülür
Tövbe etmezse öldürülür
Üç gün içinde tövbe etmezse öldürülür
Üç gün içinde tövbe etmezse öldürülür
38
Ezanın sözleri peşpeşe okunmasa da geçerli olur  mu?
Evet
Evet
Hayır
Hayır
39
Namazı bitirirken selam vermenin farz olduğu  miktar nedir?
Farz değildir
1 tarafa vermek farzdır
1 tarafa  Vermek  farzdır
2 tarafa vermek farzdır
40
Erkeğin avret yeri neresidir?
Göbeği ile diz kapağı arası
Ön ve arka uzuvları
Göbeği ile diz kapağı arası
Göbeği ile diz kapağı arası
41
Ölüyü yıkarken ağzına ve burnuna su vermek  gerekir mi?
Hayır
Evet
Evet
Hayır
42
Cenaze namazı, namaz kılmanın yasak olduğu kaç  vakitte kılınmaz?
5
3
Her vakitte kılınabilir
3
43
Ölü, gömülmek için öldüğü yerden başka bir yere  nakledilebilir mi?
Evet
Evet
Hayır
Hayır
44
Ramazan orucu için her gün ayrı ayrı niyet  etmek şart mıdır?
Evet
Hayır
Evet
Evet
45
Kan aldırmak orucu bozar mı?
Hayır
Hayır
Hayır
Evet
46
Erkek ve kadının ziynet eşyalarından zekat  vermeleri farz mıdır?
Evet
Hayır
Hayır
Hayır
47
Kâğıt paradan zekat vermek farz mıdır?
Evet
Evet
Evet
Hayır
49
Topraktan çıkan her şey için zekat vermek farz  mıdır?
Evet
Hayır
Hayır
Hayır
50
Balın zekatını vermek farz mıdır?
Evet
Hayır
Hayır
Evet
51
Kiralanan veya emanet alınıp ekilen toprağın  zekatını vermek farz mıdır?
Hayır
Evet
Evet
Evet
52
Zeytinin zekatını vermek gerekli midir?
Evet
Evet
Hayır
Evet
53
Yem ile beslenen ve çalıştırılan hayvanlardan zekat  vermek farz mıdır?
Hayır
Evet
Hayır
Hayır
54
Koyun ile keçi kaç yaşlarında olursa zekatı farzdır?
Koyun 1  Keçi 1
Koyun 1  Keçi 1
Koyun1Keçi 2
Koyun 1/2  Keçi 2
55
Kadın yanında kocası olmadan hacca gidebilir  mi?
Hayır
Evet
Evet
Hayır
56
Acizlik veya zaruret yüzünden hacca gidemeyen  kişinin kendi yerine başkasını göndermesi caiz midir?
Evet
Hayır
Evet
Evet
57
Haccın şartı kaç tanedir?
2
4
5
4
58
Şeytan taşlarken atılan taşın cemreye düşmemesi caiz  midir?
Evet
Hayır
Hayır
Hayır
59
İpeğin üzerine oturmak, yaslanmak, yastık olarak  kullanmak, duvar örtüsü yapmak haram mıdır?
Hayır
Evet
Evet
Evet
60
Erkek çocuğa ipek giydirmek caiz midir?
Hayır
Hayır
Evet
Evet
61
Gümüş ile süslenmiş kaptan su içmek ya da  abdest almak caiz midir?
Evet
Hayır
Hayır
Hayır
62
Sakalı kesmek haram mıdır?
Evet
Evet
Hayır
Evet
63
Tavla oynamak haram mıdır?
Hayır
Evet
Evet
Evet
64
Satranç oynamak haram mıdır?
Evet
Evet
Hayır
Evet
65
Cinsi tecavüzde bulunulan hayvanın hükmü nedir?
Öldürülür, eti yenmez
Öldürül mez, eti yenebilir
Öldürülmez, eti yenebilir
Öldürülmesi gerekir
66
Şarap ve diğer sarhoş edici  maddelerin içilmesinin cezası kaç değnektir?
80
80
40
80
67
Dinden döndüğü için öldürülen bir kişinin malı  mirasçılarına verilebilir mi?
Evet
Hayır
Hayır
Hayır
68
Dinden dönen kadın öldürülür mü?
Hayır
Evet
Evet
Evet
69
Bir kadının hakimlik yapması caiz midir?
Evet
Hayır
Hayır
Hayır
70
Köpek necis bir hayvan mıdır?
Hayır
Hayır
Evet
Evet
0 notes
aydnorhon-blog · 3 years
Text
HİKMET NEDİR?
HİKMET NEDİR? Hikmet: Bir şeyi, diğerine hükmetmekdir. Sapasağlam yapmak. Sünnetullaha uygun, kişiye dünya ve ahirette menfaat sağlayıcı tarzda geliştirmek. Gerek kendisini, gerek çevresindekilerini sıhhatli inşa, ıslah, ihya eden, söz, davranış ve duruşun adıdır. Hikmetin hükmedici özelliği bilgidir. Hükmün bir çeşididir. Doğru olanına denir. Kitabı ve hikmeti öğretmesi Resullerin doğru hükümleri bizlere aktarmalarıdır. Nebiler, Kur’an’ı okuyarak/inceleyerek hikmet sayesinde doğru hükümler verirler. İnsanlar da doğru hüküm verebilirler. Onun içindir ki Kitap ve hikmet verilmiştir. Burada ki amaç doğru hüküm verilmesidir. Resullerin yolunda gidenler, gerekli çalışmayı yapanlar hikmete ulaşabilir. Bu da doğru hüküm verilmesine vesile olur. Doğru hüküm verebilmek; birçok kişiyi yanlış karardan çevirmeye vesile olur. Nebilerin öğrettikleri hikmet; kendilerine inen kitabın uygulanmasından ibarettir.
Nebilere verilen hikmet, Kur’an’ın ta kendisidir. Bakara 269. Ayet: Dilediğine hikmet bağışlar ve her kime hikmet bağışlanmışsa doğrusu ona en büyük servet verilmiş demektir. Ama derin kavrayış sahipleri dışında kimse bunu düşünüp anlayamaz.
Klasik sözlüklerde hikmet kelimesinin (çoğulu hikem) “yargıda bulunmak” anlamındaki hükm masdarından isim olduğu belirtilir; ayrıca “engellemek, alıkoymak, gemlemek; sağlam olmak” mânalarına gelen ihkâm masdarlarıyla anlam ilişkisi kurulur. İbn Düreyd’in tesbitine göre Arapça’daki “el-kelime mine’l-hikme” deyiminde geçen hikmet kelimesinde “alıkoymak, gem vurmak, sakındırmak” anlamı daha çok belirgindir. Zira bu deyimle kastedilen şey insanı iyi olana yönlendiren, çirkin ve kötü olandan alıkoyan sözdür. Böyle ahlâkî muhtevalı özlü sözlere hikmetin yanı sıra hüküm de denmektedir (Cemheretü’l-luġa, “ḥkm”). Bu iki kelimenin anlamını birbirine daha da yaklaştıran Cevherî, hikmetin ihkâmla bağlantısı sebebiyle hakîm kelimesine hem “işleri gereği gibi sağlam ve kusursuz yapan” hem de “âlim ve ilmî hüküm sahibi” mânalarını vermektedir. İshak b. İbrâhim el-Fârâbî ise hikmetin anlamını kısaca “mânaları idrak etmek” şeklinde açıklamaktadır (Dîvânü’l-edeb, I, 200). Batı kaynakları, Arapça hikmetin Kitâb-ı Mukaddes’in birçok yerinde “zihnî kabiliyet, ustalık” anlamında kullanılan İbrânîce hokhmah kelimesiyle aynı semitik köke dayandığını belirtir (ER, VI, 415; EJd., XVI, 558).
 Çağdaş müfessirlerden Reşîd Rızâ hikmeti, “insan iradesini hayrın ifadesi olan faydalı amele sevkeden doğru bilgi” şeklinde tanımlamaktadır. Hikmetin aleti ise verdiği hüküm kesin olan akıldır. Hikmetin zihinde depolanmış mâlûmattan farkı ise iradeyle olan ilişkisidir. Nitekim Reşîd Rızâ’nın hocası Muhammed Abduh da ahlâkî davranışların belirlenip yönlendirilmesinde hiçbir etkinliği olmayan ve ancak teorik tartışmalarda ortaya çıkan tasavvur ve hayallerden ibaret bilgileri hikmet saymamıştır. Bundan dolayı Abduh, “Allah hikmeti dilediğine verir” âyetini “Allah o kimseye olgun bir akılla bu aklı en güzel şekilde kullanma iradesini verir” şeklinde yorumlamıştır. Reşîd Rızâ’ya göre Abduh’un bu yaklaşımı, İbn Abbas’tan rivayet edilen “Hikmet Kur’an’ı anlamaktır” sözüyle uygunluk içindedir. Çünkü Kur’an’daki doğru yolu gösteren hükümleri illet ve hikmetleriyle bilmek, insanın sâlih amel işlemesini engelleyen vesveseleri yok edecek olan gerçekleri bilmek demektir (Tefsîrü’l-Menâr, III, 75-77). (Kaynak TDV İslam Ansiklopodisi) Elmalılı Muhammed Hamdi’ye göre kelimenin kök anlamı iyiliği elde etmeyi ve kötülüğe engel olmayı içerdiğinden fayda kavramıyla alâkası vardır. Öte yandan hikmet sebep kavramıyla da ilgilidir, fakat sebepten daha genel bir anlam taşımaktadır. Çünkü hikmet sebepten önce bulunabileceği gibi nihaî faydadan sonra da bulunabilir. Yani hikmet “sebebin sebebi” yahut “amacın sonucu” anlamına gelebilir. Bu çerçevenin dışındaki en genel anlamıyla hikmet “doğru bilgi ve faydalı iş” demektir.
 Bunu sosyolojik olarak topluma vurulan gem (yasa, kanun) zülüm ve fesatı engelleyen “hükmetmek, yargılamak şan, şeref, hâkim, hakem, muhakeme, mahkeme, muhkem, İlk kamer de hikmeti bala olarak geçer. En üstün yasa…
İnsanların kan dökmesi, fitne çıkartmasına, şirke girmesine engel olan yasa ve ilkeler diyebiliriz. Aşağıdaki mealleri inceleyelim. Kamer 3-5. Ayet: Andolsun, onlara (kendilerini şirkten ve bozulmalardan) caydırıp vazgeçirtecek nice haberler geldi. (Ki her biri) Doruğunda, olgunlaşmış hikmettir. Fakat uyarmalar bir yarar sağlamıyor. Yalanladılar ve kendi heva (istek ve tutku)larına uydular; oysa her iş 'sonunda kendi amacına varıp karar kılacaktır.' Bakara 129. Ayet: Ey Rabbimiz! Onlara kendilerinden bir peygamber gönder ki. üzerlerine Senin âyetlerini okusun, kendilerine kitabı ve hikmeti öğretsin, onları (her türlü şirk ve isyandan) temizlesin. Şüphesiz ki Sen çok üstün çok güçlü ve yegâne hikmet sahibisin.
Hikmet insanları kötülüklerden engeller. Kötülüklerine gem vurur. Bundan dolayı hikmette hayır vardır. Bakara 269. Ayet: Allah, hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse, şüphesiz ona çokça hayır verilmiş demektir. Bunu ancak akıl sahipleri anlar. Bu ayete göre Şirke veya her türlü kötülüklere gem vurma, engelleme olgusuna “Hikmet” deniliyor. Hikmet, Kur’an dışı herhangi bir unsur değil, Kur’an’ın içindedir. İsra 39. Ayet: Bunlar, Rabbinin sana hikmet olarak vahyettiği şeylerdir. Rabbin ile beraber başka ilahlar kılma, yoksa yerilmiş, kovulmuş olarak cehenneme bırakılırsın. Lokman 2. Ayet: Bunlar, ilahi fermanın hikmet dolu mesajlarıdır, Yunus 1. Ayet: Elif-Lam-Ra. Bunlar, hikmetle dolu olan ilahi kitabın ayetleridir. Al-i İmran 58. Ayet: Bu bildirdiklerimiz, sana ilettiğimiz mesajlardan ve hikmet yüklü haberlerdendir.
Hükmü yaldız Allah koyar. (12:40) Nebinin hüküm koyması şirktir.
Ali imran 80. Ayet: O, melekleri ve nebileri Rabler edinmenizi emretmez. Siz, müslüman olduktan sonra, size küfrü mü emredecek? Nebi Muhammed’e Kur’an dışı vahiy verilmesi mümkün değildir. Böyle bir şey olsaydı, Kur’an dışı söylemlerini yazanlara karşı çıkmazdı.  Hatta Kur’an dışı kitaplar Nebi Muhammed döneminde oluşurdu; ölümünden 200-250 yıl sonra değil.
Resul Muhammed, gelen vahyin bir kelimesini dahi değiştirmemiştir. Değiştiremez de… Öyle bir şey yaptığında şah damarı koparılır. (69:44-47) Oysa kalbinden bile geçirmesi karşısında ikaz alıyor. Vahiy sadece Kur’an değilse o da korunmalıydı. Sonradan uydurulanlar vahiy niteliği taşıyamaz. İsra 73. Ayet: Onlar, sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı uydurman için az kalsın seni ondan şaşırtacaklardı. (Eğer böyle yapabilselerdi) işte o zaman seni dost edinirlerdi.
Nebi Muhammed kitap yazacak durumda olsaydı, kimse ona inanmazdı. Ankebut 48. Ayet: çünkü, (ey Muhammed,) sen bu (vahyin gelmesi)nden önce herhangi bir ilahi kelamı okumuş ya da onu kendi ellerinle yazmış değildin; öyle olsaydı, (sana vahyetmiş olduğumuz) hakikati çürütmeye çalışanlar, insanları (onun hakkında) kuşkuya sevk edebilirlerdi.
Nebi Muhammed Kur’an’a göre yaşadı ve yaşatmaya çalıştı. Kendisinin bizatihi rehberi Kur’an’dır. Nahl 89. Ayet: (Ey Muhammed!) Her ümmetin kendi içinden üzerlerine bir şahit göndereceğimiz, seni de onların üzerine bir şahit olarak getireceğimiz günü düşün. Sana bu kitabı; her şey için bir açıklama, doğru yolu gösteren bir rehber, bir rahmet ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik.
Nebi Muhammed Kur’an ile öğüt verdi. Kaf 45. Ayet: Biz onların ne dediklerini çok iyi biliyoruz. Sen, onlara karşı bir zorba değilsin. O hâlde sen, benim uyarımdan korkan kimselere Kur'an ile öğüt ver.
Nebi Muhammed Kur’an’a uydu. Araf 203. Ayet: Nebi vahyolana uyar. Resul Muhammed uyarılarını Kur’an’la yapar. Kaf 45. Ayet: Biz onların, (o yeniden dirilmeyi inkar edenlerin) ne söylediklerini iyi biliyoruz; ve sen onları hiçbir şekilde (inanmaya) zorlayamazsın. Ama sen yine de Benim uyarımdan korkabileceklere bu Kuran aracılığıyla hatırlatmada bulun.
Resul Kur’an’la hükmetti. Al-i İmran 49. Ayet: İsa, İsrailoğullarına elçi olarak geldiğinde (şöyle dedi:) "Size, Sahibinizin belgesi ile geldim. Sizin için çamurdan kuş heykeli yaratır,[*] ona üflerim de Allah'ın izni ile kuş olur. Doğuştan kör olan ve alaca hastalığına tutulmuş olanı iyileştiririm. Allah'ın izni ile ölüleri diriltirim. Evlerinizde neler yediğinizi ve neleri biriktirdiğinizi size bildiririm. Eğer Allah’a güvenen kimselerseniz bunlar gerçekten, sizin için birer belgedir. Kehf 26-27. Ayet: De ki: "Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gaybı O'nundur. O, ne güzel görmekte ve ne güzel işitmektedir. O'nun dışında onların bir velisi yoktur. Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz." Sana Rabbinin Kitabından vahyedileni oku. O'nun sözlerini değiştirici yoktur ve O'nun dışında kesin olarak bir sığınacak (makam) bulamazsın.
Nebi Muhammed’in kendiliğinden, ilave edeceği dine katacağı hiçbir şey olamaz. Hakka 44-47. Ayet: Eğer (Resul) bize isnat ederek bazı sözler uydurmuş olsaydı, mutlaka onu kudretimizle yakalardık. Sonra da onun şah damarını mutlaka keserdik. Hiçbiriniz de bu cezayı engelleyip ondan savamazdı.
Nebi Muhammed, Kur’an’ı hayatına taşıdı. Kur’an’ın hükmüne göre yaşadı.  Kur’an ile öğüt verdi. Resule itaat Allah’a İtaattir. (4:80) Nebi Muhammed Allah’ın rahmetine kavuştu. Günümüzün resulü, dinimizin Tek kaynağı Kur’an’ı Kerim’dir.
 Doğrularım Allah’a yanlışlarım bana aittir.                       Aydın ORHON
0 notes
aydnorhon-blog · 3 years
Text
Hz İBRAHİM’İ YAKTILAR MI?
Hz İBRAHİM’İ YAKTILAR MI? Önce konuyla ilgili ayetlere bir göz atalım: Enbiya Suresi 51-71. Ayet: 51. VE GERÇEK ŞU Kİ, Biz [Musa'dan] çok önce İbrahim'e (de) sağduyu vermiştik;  ve o'na [yön veren saiki] biliyorduk, 52. babasına ve halkına [şöyle]: “Kendinizi bu kadar yürekten adadığınız bu biçimsel nesneler nedir?” dediği zaman, 53. “Biz atalarımızı bunlara tapar bulduk” diye cevap verdiler. 54. [İbrahim:] “Doğrusu, siz de atalarınız da apaçık bir sapıklık içindeymişsiniz!” dedi. 55. “Sen [bu sözle] karşımıza çıkarken tamamen ciddi misin -yoksa o şakacı insanlardan biri misin?” diye sordular. 56. [İbrahim:] “Yoo!” dedi, “Ama sizin Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir; yani, onları O yoktan var edip düzene sokmuştur: ve ben de bu gerçeğe tanıklık edenlerden biriyim!” 57. Ve [içinden:] “Allah'a yemin olsun, siz arkanızı dönüp uzaklaşır uzaklaşmaz putlarınızı yere sereceğim!” diye ekledi. 58. Ve en büyükleri dışında [putların] hepsini paramparça etti; belki dönüp (bu olup biten için) ona başvururlar diye. 59. [Dönüp de olanları görünce:] “Kim yaptı bunu tanrılarımıza?” diye sordular, “Her kimse, o'nun çok zalim biri olduğundan kuşku yok!” 60. İçlerinden bazıları: “İbrahim denen bir gencin o [tanrı]ları diline doladığını işitmiştik” dediler. 61. [Berikiler:] “Onu insanların karşısına çıkarın, [aleyhine] tanıklık etsinler!” dediler. 62. [İbrahim onların yanına getirilince, o'na] “Bunu tanrılarımıza sen mi yaptın, ey İbrahim?” diye sordular. 63. [İbrahim:] “Bu işi, belli ki, şu yapmıştır, putların en irisi yani: ama en iyisi, siz kendiniz onlara sorun; tabii, eğer konuşmasını biliyorlarsa!” 64. Bunun üzerine birbirlerine dönüp: “Doğrusu, asıl zalim olan sizlermişsiniz!”  dediler. 65. Ama çok geçmeden yine eski düşünce tarzlarına döndüler  ve [İbrahim'e:] “Bu [put]ların konuşamadıklarını kendin de pekala biliyorsun!” dediler. 66. [İbrahim:] “O halde” dedi, “Allah'ı bırakıp da, size hiçbir şekilde ne yararı ne de zararı dokunmayan şeylere mi tapınıyorsunuz? 67. Yazıklar olsun size de, Allah yerine tapınıp durduğunuz bütün bu nesnelere de! Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?” 68. “Eğer (bir şey) yapacaksanız” dediler, “bari o'nu yakın da, böylece tanrılarınıza arka çıkmış olun!” 69. [Ne var ki] Biz “Ey ateş, serin ol, İbrahim'e dokunma!”  dedik. 70. Bu arada onlar İbrahim'e tuzak kurmaya çalıştılar; ama Biz onların bütün yapıp-ettiklerini boşa çıkardık: 71. ve o'nu da, [kardeşinin oğlu] Lût'u da, gelecek bütün çağlar için  kutlu kıldığımız bir beldeye ulaştırarak kurtardık. 72. Ve o'na ayrıca  İshâk'ı ve [İshâk'ın oğlu] Yakub'u armağan ettik, ve o'nların hepsinin dürüst ve erdemli insanlar olmalarını sağladık; 73. ve o'nları buyruklarımız doğrultusunda (başkalarına) yol gösteren önderler yaptık; çünkü onlara iyi ve yararlı işler yapmayı, salât konusunda duyarlı ve devamlı olmayı, arınmak için verilmesi gereken şeyi vermeyi vahyettik; böylece onlar hep Bize kulluk ettiler.
Öncelikle şunu iyi bilmemiz gerekiyor. Allah’ın Dünya hayatında insanların yaşamına müdahalesi yok. Şura 14. Ayet:   Ayrılığa düşmeleri, kendilerine bu bilgi geldikten sonra, birbirlerini kıskanmalarından dolayı oldu. Sahibinin, o belirlenmiş ecellerine kadar özgür bırakma sözü olmasaydı hemen yargılanırlardı. Onlardan sonra Kitaba mirasçı olanlar ise kuşku içinde bocalayıp dururlar. Fatır 45. Ayet:   Allah insanları işlediklerine karşılık hemen yakalayıverseydi, yeryüzünde tek bir hareketli canlı bırakmazdı. Ama onları, o belirlenmiş ecellerine kadar erteler. Sürelerinin sonu gelince gereğini yapar. Allah kullarını görmektedir. İki ayeti kısaca açarsak; Şura 14 de, ölene kadar özgür bıraktığını söylerken Fatır 45 de, belirlenmiş zamana kadar ölümü ertelemeseydik tek bir canlı bırakmazdık diyor. Fazla örnek vermeye gerek duymuyorum. Allah’ın bizlere ölene kadar müdahalesinin olmadığını iki ayetten anlaşıldığını düşünüyorum. Şimdi konumuza geçelim. Allah’ın müdahalesinin olmadığını düşünerek Enbiya Suresi 51-71. ayetleri düşünerek tane tane okuduğumuzda konunun anlaşılacağı kanaatindeyim. Hz İbrahim ateşe atılmışsa ateş onu yakmıştır. Ateşte bir melektir. Görevini harfiyen gerçekleştirir. Metali bile görevi gereği sıvıya dönüştüren ateş her halükarda yakar. Kur’an’ın hiçbir yerinde Hz İbrahim’in ateşe atıldığı ifade edilmemiştir. Böyle bir ifadenin yokluğunda yanmadan ateş içerisinde kalması veya yanması da söz konusu değildir. Allah’ın O’nu ateşten kurtardığı ifadesi aşağıdaki ayette açıkça belirtilmiştir. Okuyalım: Ankebut 24. Ayet: İMDİ (İbrahim'e gelince,) kavminin o'na tek cevabı şu oldu:  “Onu öldürün, veya yakın!” Ama Allah o'nu ateşten korudu.  Bakın, bu (kıssa)da inanacak kimseler için dersler vardır! İki kişi arasında oluşan kavgada bile “sen bittin!” “Seni öldüreceğim!” gibi benzer cümleler kurulur. Her öldüreceğini söyleyen insan öldürseydi her yer cesetlerle dolardı. Burada insanların burada “öldürün!”, “ yakın!” diye serzenişleri lafzen söylenmiş sözler olup fiiliyat yoktur. Saffat 97, 98. Ayet: Onlar, “Bir odun yığını hazırlayın ve o'nu yanan ateşin içine atın!” diye bağırdılar. Ona kötülük yapmak istediler, ama Biz [onların planlarını bozduk ve böylece] onları küçük düşürdük.  Kur’an bütünlüğünde Hz İbrahim’in ateşe maruz kaldığını belirtir hiçbir ayetin olmaması, O’nun hiç ateşe atılmadığını göstermektedir. Allah’ın ateşten koruması da budur. Burada ki bahis konusu ateş, zulüm ateşidir. Hz İbrahim’in zulme karşı göstermiş olduğu dirençtir. Ve Hz İbrahim’e karşı yapılan tuzak, komplo boşa çıkartılmıştır. Sonra Hz. İbrahim ana yurdundan ayrılmak zorunda kalmıştır. Halkı kendi manevi cehaletiyle baş başa yaşamlarını sürdürmüşlerdir.(70. Ayet) Sonra ki hayatında üstün manevi güç ve iç huzuruna eriştiği temsili bir üslupla anlatılmıştır. 71. Ayette “Gelecek çağlar için kutlu kıldığımız bir beldeye ulaştırdık” demesiyle de konumuza noktayı koymaktadır. Kardeşinin oğlu yeğeni Hz Lut’un yanına Filistin bölgesine gitmiştir. Kendisine yapılan, tuzak ve komplolarda büyük direnç göstererek sıyrılmasını Allah’ın izniyle bilmiştir. 72. Ayette Hz İbrahim’in yaşantısının devam ettiğinin ayrı bir delili; Allah, Hz İbrahim’e büyük oğlu Hz İsmail’e ilaveten İshak’ı ve torunu Yakub’u armağan ettiğini belirtiyor. Şu ana kadar paylaştığım ayetler Mekke’de İnmiş (mekki) ayetlerdi. Muhammed risaletinin 13 yılını Mekke’de 10 yılını da Medine’de geçirmiştir. Muhammed’in Medine hicretinden sonra gelen vahiy İbrahim’in Kabe’nin duvarlarını yükselttiğini, yeniden ibadet yapılır duruma getirdiğini de aşağıdaki ayette görüyoruz. Okuyalım: Bakara 127. Ayet: İbrahim, İsmail ile beraber Kâbe’nin temellerini yükselttiği sırada şöyle yalvardı: “Rabbimiz, bunu bizden kabul et, dinleyen de bilen de Sen’sin!”
Hz İbrahim’in ateşe atılmasıyla ilgili birçok rivayet mevcut. Herkesçe malum olan bu bilgilere girmek istemiyorum. Şahsi yorumum: Hz İbrahim Allah’ın izni ile Nemrut ve yandaşlarıyla mücadelesinde tek başına büyük bir direnç göstermiştir. Onların kurdukları tuzaktan o bölgeyi terk ederek Allah’ın izni ile kurtulmuştur.
Doğrularım Allah’a yanlışlarım ise bana aittir.  Aydın ORHON
0 notes
aydnorhon-blog · 3 years
Text
İSLAM DİNİNİN BAŞLANGICI…
İSLAM DİNİNİN BAŞLANGICI…
İslam dini; ilk Nebi Âdem ile başladığını bilmek birçok yanlışı çözer. Muhammed'in yaşadığı dönemde az da olsa İslam dinini yaşayan bir kesim vardı. Fakat çoğunluğu (atalarından gördüklerini din sandılar) müşrik oldular. Allah'ın kitabının bir bölümünü kafalarına göre tahrif ettiler. Hem sana hem de senden önce indirilenlere inandığını sanan kişileri hiç görmedin mi? O azgının önünde yargılanmak istiyorlar. (Nisa 60) Bunun üzerine son olarak Muhammed'e elçilik görevi verilmiştir. (Ashap 40) Bir daha resul gelmeyecektir. Ahiret hayatına kadar ki resul de Allah’ın korumasında olan Kur’an-ı Kerim’dir. Nebi Muhammed, kendinden önce gelen Tevrat’ı doğruladı. Nebi Muhammed, Tevrat’ın aslında helal olan, fakat sonradan müşriklerce haram kılınanları helal yapmak için gönderildi. (Al-i İmran 50) Allah (diğer kitaplar da olduğu gibi) Tevrat’ın da kendi kitabı olduğunu onaylıyor. Dejenere olmuş bölümlerini düzeltmek amaçlı Nebi Muhammed’i gönderdiğini apaçık belirtiyor. Ve bize din olarak; İslam’ı uygun gördüğünü buyuruyor. (Maide 3)
Şimdi Muhammed dışında diğer Nebilerinde İslam dininin elçileri olduklarını ayetlerle onaylayalım. --          -Nuh, bana Müslüman olmam emredilmiştir. (Yunus 72) -İbrahim, kendi oğullarına da vasiyet etti. Yakub da öyle: "Oğullarım Allah sizin için bu dini İslam'ı seçti. -Sizde ancak Müslüman’lar olarak ölün" dedi. (Bakara 132) -Yoksa siz, "İbrahim de, İshak da, Yakup ile Yakupoğulları da Yahudi, ya da Hristiyan idiler mi diyorsunuz." De ki: "Sizler mi daha iyi bilirsiniz yoksa Allah mı?" Allah tarafından kendilerine ulaşan bir gerçeği gizleyen kimseden daha zalim kimdir? İsa onlardan inkârı sezince: "Allah yolunda kimler bana yardımcı olacak" dedi. (Bakara 140) -Havariler: "Biz Allah'ın yardımcılarıyız. Allah'a inandık, şimdi şahit ol, biz Müslüman’ız dediler. (Al-i İmran 52) -Kim İslam’dan başka bir din arayışına girerse asla kabul edilmez. O, ahirette kaybedenlere karışır. (Al-i İmran 85) -Allah'ın dininden başka bir din mi arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde kim varsa, isteyerek veya istemeyerek O’na teslim olmuştur. Hepsi hayata döndürülüp O’nun huzuruna çıkarılacaktır. (Al-i İmran 83) Burada önemli bir noktayı göz ardı edemeyiz. Biz genellikle Nebi Muhammed'i yüceltirken, Allah'ın diğer nebilerini yerlerde. Belki de bunun farkında değiliz. Buna sebep de Kur'an'ı anladığımız dilde okumamak. Vahyi hayatımıza taşımamaktır. Böyle olunca da Nebileri yarıştırmaya kalkıyoruz. "Benim nebim senin nebini yener" zihniyetinden çıkamıyoruz. De ki: "Biz Allah'a, bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunlarına indirilene, Musa'ya, İsa'ya ve peygamberlere Rablerinden verilenlere iman ettik. Onlardan hiçbiri arasında ayrılık gözetmeyiz. Ve biz O'na teslim olmuşlarız." (Al-i İmran 84)
Doğrular Allah'a yanlışlar bana aittir. Aydın ORHON
0 notes
aydnorhon-blog · 3 years
Text
KADERE İMAN...
                                                                 KADERE İMAN...
Kader sözcüğü kıymet, takdir, kudret, sosyolojik anlamı ölçmektir. Takdir etmek ölçülendirmek anlamındadır. Kader yarattığı eşyaya verdiği özelliklerin adıdır. Ateşin yakıcı olması, suyun boğucu olması, bıçağın kesici olması v.b. Cenabı hak sonsuz ilmiyle her şeyi bilmektedir. Ne zaman doğacağımızı, cinsiyetimizi, hangi anadan babadan doğacağımızı, kaç yaşında öleceğimizi bilir. Nerede ne zaman ne yapacağımızı bilmektedir. Hangi gezegenin hangi yörüngede gezeceğini bilmese, Dünya’nın Güneş’in etrafında hangi eksen ve hangi yörüngede, hangi açıda gezdiğini bilmezse, noksan bilgi ve zaaf olacaktır. Böyle bir noksan ve zaaf yaratıcı olmaya engeldir. Sonsuz kudret sahibi Yüce Allah bütün kâinatı idare etmektedir. O'nun her şeyi bilmesi ulviyatının ilahlığının gereğidir. İnsan 29, 31. Ayet: Bunlar, aklınızdan çıkarmamanız gereken bilgilerdir. Rabbinin yolunu tercih eden o yola girer. Sizin yaptığınız tercih ancak Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın yaratması ile gerçekleşir. Çünkü bilen O, her kararı doğru olan O’dur. O, doğru tercihte bulunanı ikramı ile kuşatır. Yanlış yapanlar için de acıklı bir azap hazırlamıştır.
Allah yazdı diye biz yapıyor değiliz. Bizim yapacağımızı bildiği için Allah yazmıştır.
Birlikte bir hayal kuralım: Tepeden aşağı doğru bakıyoruz. Aynı ray üzerinde karşılık gelen iki treni görüyoruz. Ortalama hızlarını da tahmin edip aradaki mesafeyi de hesapladığımızda iki trenin 70 saniye sonra çarpacağını hesaplıyoruz ve bulabiliyoruz. İşte İlim maluma tabiidir. Kader Allah'ın ilmindendir.
Allah takva yolunu ve fiks fücur yolunu, detaylı şekilde belirtiyor. Hangi istikamette gidersen git, benim için problem yok diyor. Arkasından da tehdidi yapıştırıyor. “Sonuçlarından sen sorumlusun.” Kehf 29. Ayet:   De ki "Bu doğrular Rabbinizdendir. İmanı tercih eden inanıp güvensin, görmezlikten gelmeyi tercih eden de kâfir olsun. Yanlış yapanlar için perdesi kendilerini kuşatacak bir ateş hazırladık. Yardım isterlerse onlara, erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su verilir. Ne kötü içecektir o; ne kötü yerdir orası!
Allah Kitap ve ölçü vererek insanları kendi öz iradesine bırakmıştır. İyiyi ve kötüyü yapmak insanın kendi elindedir. Ya erdemli olup takvaya gidersin. Ya da haram ve yasaklarla şeytana. Maide 48. Ayet: Gerçekleri içeren bu Kitabı sana, önceki Kitapları onaylayıcı ve koruyucu özellikte indirdik. O halde aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet. Sana gelen doğruları bırakıp onların arzularına uyma. Her birinize bir şeriat (kitap) ve bir yöntem (hikmet) verdik. Allah sizi tek bir toplum (tek bir nebînin ümmeti) yapmayı tercih etseydi yapardı. Oysa verdiği şeylerle sizi yıpratıcı bir imtihandan geçirmek için (böyle yaptı). Öyleyse (tartışma yerine) iyi işlerde yarışın. Tekrar hayata dönünce hep birlikte Allah’ın huzurunda toplanacaksınız. O, anlaşmazlığa düştüğünüz konuları size bildirecektir. İblisin fikrini bize aktarması kaderdir. Bunu gerçekleştirip gerçekleştirmemiz bizim irademizle olur. İrade bizde olduğu gibi Allah'ın sıfatlarında da vardır. Allah'ın iradesi sonsuzdur. İnsanın iradesi sınırlıdır. Buna iradeyi cüziye diyoruz. Allah'ın irade sıfatına da iradeyi külliye diyoruz.
Evrende meydana gelen her olay ve varlık Allah’ın oluşumla ilgili iradesi ile meydana gelir. Kul da Allah’ın kendisine tanıdığı sınırlar içinde fiilini seçer. Kulun fiilinde hür olması; hürriyetine inanması, fiili yaparken her hangi bir baskı altında olmadığını kabullenmesi demektir.
İradeyi cüziye, iradeyi külliyeye bağlıdır. Kimsenin amel defteri önceden yazılmış değildir. Boştur. Bunu doldurmak şahsın hal, tavır ve hareketleriyle gerçekleşir.
Filistin’de, Soma, Arıkan, Eritre, Etiyopya, Suriye, Cubuti, Burma, Pakistan, Nijerya ki, insanlara yapılan zulüm Allah'ın yaptığı bir zulüm değildir. Daha önce yapılmış siyasi, sosyal, ekonomik hatalar neticesinde ki oluşumdur.
Dünya’da 1,5 milyon Müslüman var. Bunlara neden diğer Müslüman ülkeler sahip çıkmıyor? Bu konuya girmek istemesen de; Özetle bir iki cümle ile kapatmak istiyorum; Herkes kendi dini grubunun dini yaşayışını doğru,  diğer dini grupları ötekileştirirse,  yani diğer Müslüman’ım diyenleri Müslüman gibi görmezse, ötekileştirirse olanlar gayet normal. Daha da özü; Çoğunluğun Allah’ın kitabını terk etmesinden, ek kaynak kitap muamelesi görmesinden kaynaklanıyor. En’am 159. Ayet: Dinlerini bölük bölük edip her biri bir kişinin taraftarı olmuş olanlar var ya, sen hiçbir konuda onlardan olamazsın. Onların işi Allah’a kalmıştır. Daha sonra Allah, onların yaptıklarını kendilerine bildirecektir. Furkan 30. Ayet: Ve elçi dedi ki: 'Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kur'an'ı terkedilmiş (bir kitap) olarak bıraktılar.'
İradeyi cüziye sahibi olmakta o insanın kaderidir. İnsanın fiziki yapısındaki farklılıklar gibi insanın iradesi de kaderidir. İnsanın iradeye sahip olması fıtrattandır. İnsanların olaylar karşısında düşünerek doğruyu tercih etmek zorundadırlar. Yüce Allah’ın da onayı neticesinde doğru istikamete girmiş oluruz. Tekfir 29. Ayet: Sizin yaptığınız tercih ancak varlıkların Sahibi olan Allah’ın yaratması ile gerçekleşir. Müddessir 54 -56. Ayet: Hayır hayır, Kur’an doğru bilgidir. Öğrenmeyi tercih eden öğrenir. O bilgiyi aklından çıkarmayanlar, tercihlerinin doğruluğunu Allah’ın onayladıklarıdır. Böylesi, Allah’tan çekinip korunan ve affedilmeyi hak eden kişidir. İnsan özgür iradesini kullanarak fiili gerçekleştirir. Eğer Allah isteseydi bütün insanları doğru yola sokardı. En'am 149. Ayet: De ki “Susturucu delil Allah’ınkidir: Eğer tercihi Allah yapsaydı elbette hepinizi yola getirirdi.
 Her öğretmen öğrencisinin sınavdan nasıl bir sonuç alacağını aşağı yukarı bilir. Fakat imtihan yapmadan hiçbir kimseye sen kaldın veya sen geçtin diyemez.
Yüce Allah Tabi ki her şeyi bilendir. Cennete ve cehenneme gidecek rol modeli bize kitabında belirtmiş; kim hangi tarafı seçerse o yöne talip olacaktır.Kader, Yüce Allah’ın bilgisine göre değil, bildirmesine göredir. Talak 7. Ayet: Geniş-imkanları olan, nafakayı geniş imkanlarına göre versin. Rızkı kısıtlı tutulan da, artık Allah'ın kendisine verdiği kadarıyla versin. Allah, hiç bir nefse ona verdiğinden başkasıyla yükümlülük koymaz. Allah, bir güçlüğün ardından bir kolaylığı kılıp-verecektir.
Bir örnekle devam edelim: Gece bir odada aydınlıkta oturuyoruz. Aydınlık olmasına sebep malumunuz lambanın yanıyor olmasıdır. “Bu lambayı kim yaktı?”  sorusu karşısında bir kişinin ismi zikredilir. Fakat o kişi lambayı yakan değildir. Lambanın yanmasına vesile olandır. Lambayı yakan elektrik enerjisidir. İyi yönde yaptığımız fiilde iyiyi,  Kötü yolda yaptığımız fiilde de kötüyü yaratan Allah’tır. Şura 20. Ayet:   Kim ahiret için yatırım yapmak isterse onun yatırımına katkıda bulunuruz. Kim de dünya için yatırım yapmak isterse, ona da onun gelirinden veririz ama onun ahirette alacağı bir şey kalmaz. Bir örnek daha…  Okuyalım; İki tane farklı serayı gözümüzün önüne getirelim. Birinci seranın sahibi gayrimüslim olsun. Bu kişi fidelerini dikmiş. Suluyor, otları temizliyor, çapalıyor, gübresi veriyor. Kısaca fideden maksimum düzeyde ürün alabilmek için ne gerekiyorsa yapıyor. İkinci serada ki Müslüman şahıs da en kaliteli fideyi dikiyor. Bir daha o mekân uğramıyor. Bizim Müslüman kardeşimiz mahsul alabilir mi?
Hâlbuki fide biliyorsunuz tohumdan oluyor. Tohum bir melektir. Allah ona neyi programlamışsa onu yapar. Kesinlikle hata yapmaz. Hiçbir kişiye farklı yaklaşım göstermez. Bir şartı vardır. O da size hizmet verebileceği ortamın hazırlanmasıdır. Size bilginiz nispetinde hizmet eder. Ortam hazırlanmazsa yaradılış sebebi size hizmet olmasına rağmen hizmet edemez. Nahl 93. Ayet: Tercihi Allah yapsaydı sizi bir tek toplum (ümmet) yapardı. Ama (tercihi size bıraktığı için) sapıklığı tercih edeni sapık sayar, hidayeti tercih edeni de yoluna kabul eder. Yaptıklarınızdan elbette sorumlu tutulacaksınız.
İnsanlar teknolojinin gelişmesiyle hava raporlarında başarı oranlarını yükselttiler. Basite indirgeyerek anlatırsak;  Bulgaristan’da yağmur yağıyor. Bulutlar rüzgârların etkisiyle ülkemize doğru geliyor. Kaç km hızla geliyor. Aradaki mesafe kaç km hesaplamayla yağmurun Ülkemize ne zaman yağacağını tahmin edebilmekteler. Ülkemizde yağmurun yağması meteoroloji uzmanları söyledi diye yağmıyor. Burada malum olan bulutun hareketidir.
Ay tutulmasının tespiti, Ay’ın Dünya ile mesafesi, Dünya’nın Güneş’le olan mesafesi, diğer gezegenleri birbirileriyle mesafeleri, Dünya’nın belirli bir açıda dönüşü, bunların dönüş hızları, Dünyada ki kadın ve erkek sayısı, ölen ve doğan sayısı her şey bir ölçü içerisindedir. Kamer 49. Ayet; Biz, yarattığımız her şeyi bir ölçüye göre yaratık. Zümer 7. Ayet: Ayetleri görmezlikten gelirseniz (kafirlik ederseniz) bilin ki Allah’ın size ihtiyacı yoktur ama kullarının kafirlik etmesine de rızası yoktur. Eğer görevlerinizi yerine getirirseniz O’nu memnun edersiniz. Kimse kimsenin yükünü taşımaz. Sonra tekrar yaratılarak O’nun huzuruna çıkarılacaksınız. Neler yaptığınızı size, o zaman bildirecektir. İçinizde ne olduğunu Allah bilir.
Hangi anne babadan doğacağımıza, cinsiyetimize biz karar veremeyiz. Öleceğimiz tarihi de biz tayin edemeyiz. Buluğ çağından sonra, Kur’an’da iki seçenek yol sunulmuş. Artık karar tamamen şahsımıza aittir. Birinci yol takva yolu. İkinci yol fiks fücur yolu. Hangi yolu tercih edersek edelim Allah’ın ahiret hayatına kadar müdahalesi yok. İnsan 3. Ayet: Ona doğru yolu gösterdik; ister görevini yapar, isterse o yolu görmezlikten gelir (kâfir olur).
Allah her birimize yaşam senaryosu yazmışsa neyi soracak? Çocuğunuzun ellerini ayaklarını sıkıca bağlayın. Sonra “git bakkaldan ekmek al deyin.” Arkasından da gitmiyor diye çocuğunuzu cezalandırın.  Çocuğunuzu hırsız olarak yetiştirin. Büyüyünce hırsızlığından dolayı dışlayın. Biz yaratılanların bile yapmayacağını Allah’ın yapacağını düşünmek abesle iştigaldir. Allah’ın yasasına ters bir davranıştır. Doğrularım Allah’a yanlışlarım bana aittir.                                                                                           Aydın ORHON
0 notes
aydnorhon-blog · 3 years
Text
KADİR GECESİ
KADİR GECESİ
Sure, Mekke döneminin ilk yıllarında inmiştir.
Sözlükte kadir (kadr) kelimesi, "hüküm, şeref, güç, yücelik" gibi anlamlara gelmektedir.
"Kadir Gecesi" veya "Haşmet Gecesi" kıymet, ölçü, planlama, idare anlamına da gelebilir.
İslam dininde Kur'an-ı Kerim'in Nebi Muhammed'e indirilmeye başlandığı, insanlığın Risâlet ve nübüvvetle son kez buluşturulduğu gecedir.
Gece ve karanlık… Şirk, küfür ve cahiliye karanlığı… İşte İnsanları bu karanlıktan aydınlığa çıkarmak için indirildi.
Kur’an’da, Nebi Muhammed'in ilk vahyi aldığı gece şöyle tanımlanmaktadır.
Kadir Suresi 1-5 Ayet:
1- Biz O'nu (Kur'an'ı) Kadir Gecesinde indirmeye başladık. 2- Kadir Gecesinin (mahiyetinin) ne olduğunu sen nereden bileceksin! 3- Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır. 4- Melekler ve beraberinde Ruh (vahiy) o gece Rablerinin izniyle, her iş için inerler. 5- Ta fecrin doğuşuna kadar, o gece esenlik doludur.
"İndirmek" kelimesinden Yüce Allah'ın ilahi makamından indirilişini anlamalıyız.
Surenin konusu: Kur'an vahyinin Kadir ve kıymetidir. Surede geçen "gece" kelimesinden vahyin inmeye başladığı anın gece olduğunu anlıyoruz. Bu gecenin ima ettiği başka bir hakikatte, cahiliyenin karanlık gecesidir. Yüce Allah vahyi ile bu karanlığa ışık tutmaktadır. Dünya hayatını gece gibi düşünürsek, ahiret hayatını da bu gecenin sabahı diyebiliriz. Bu ayetler insanın içine işleyen sevecen, parlak ve sanki bir ışık seli yaymaktadır. Bu ışık Yüce Allah'ın ışığıdır.
Yine vahyin yaydığı ışık, onların vahyin nuruna ahenkli olarak sunmuş olduğu tanyerinin nurudur. Kur'an'da Kur'an'ın indirilmesinden söz edilen tek gece Kadir Gecesi’dir.
Bu surede sözü geçen gece, Duhan suresinde anılan gecedir. Orada Yüce Allah şöyle buyuruyor.
Duhan Suresi 3-6. Ayet:
Biz bunu bereketli bir gecede (kadir gecesinde) indirmişizdir. Onunla uyarılarda bulunmaktayız. Karara bağlanmış her iş, o gece paylaştırılır. O işlerin kararı tarafımızdan verilmiştir. Biz elçiler göndeririz.
Onlar Sahibinden bir iyilik olarak gönderilir. Çünkü o, sizi dinler ve her şeyi bilir.
Yüce Allah Bakara suresinde de bu gecenin Ramazan gecelerinden birisi olduğunu açıklar.
Bakara suresi 158. Ayet:
Ramazan ayı... İnsanlar için hidayet olan ve doğru yolu ve (hak ile batılı birbirinden) ayıran apaçık belgeleri (kapsayan) Kur'an onda indirilmiştir.
 Hak geldiğinde batıl yok olur.
İsra 81. Ayet: Ve yine de ki: "Değişmeyen gerçek geldi, sahte ve tutarsız olan yıkılıp gitti; zaten sahte ve tutarsız olan er geç yıkılıp gitmek zorundadır!" Öyle bir yok olur ki; un ufak olur. Enbiya 18. Ayet: Tersine, Biz (gerçek bir yaratma eylemiyle) hakkı batılın başına çarparız da bu onu paramparça eder ve böylece beriki yok olur gider. O halde, (Allah'a) yakıştırdığınız şeylerden ötürü yazıklar olsun size! Şirkin, küfrün, zulmün, adaletsizliğin, haksızlığın tepesine iner. Şuara 227. Ayet: Ama inanan, dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyan, Allah'ı sıkça anan, (sadece) haksızlığa uğratıldıkdan sonra kendilerini savunan ve haksızlık yapanların, hangi devrimle devrileceklerini er geç görecekleri (konusunda Allah'ın vaadine güvenen şairler) bu hükmün dışındadır! Kur’an’ın inişi neticesinde Mekke toplumuna bir devrim de gerçekleştirmiştir. Mekkelilerin tepesine çökmüş karanlık aydınlandı. İşte bu gece; Kur’an’ın inmeye başladığı gece Mekke’linin Kadir Gecesi’ydi.
     “Bu gece bin aydan hayırlıdır.” Kur'an'da bu gibi yerlerde geçen sayı, olayın değerini sayılarla sınırlama amacı taşımaz. Bu sadece çokluğu ifade etmek içindir. Binlerce yıllar geçmesine rağmen insanların hayatlarında bu gecenin sağladığı değişimlerin nebzesini bile bırakmamıştır.
Bu gece, Kur'an'ın inanç sistemini, yeryüzüne ve vicdanlara yaydığı terbiyeyi içermesi bakımından büyük bir gecedir.
Nebi Muhammed'in Risalet’le buluşturulduğu gece, bu sure ile belirtiliyor. Vahyin mesajıyla buluşan her kişi için yeni bir Kadir söz konusu edilmektedir. Kadir Gecesi, miladi 610 yılında yaşandı. Şimdi de yıldönümleri kutlanmaktadır. Hâlbuki Kur'an'la buluşulan her an Kadir'dir. Muhammed'e iman etmeyen Medine Yahudi’leri, önemli kişilerin yaptıkları ile öğünürlerdi. Müminlere; "İsmailoğluları içerisinde bin ay cihat etmiş kimseler bulunmaktadır." Diye böbürlenirlerdi. Bizimkiler de "Kadir gecesi sizin bahsettiğiniz bin aydan daha hayırlıdır." diyerek karşı atağa geçiyorlar. Tabiri caizse Yahudileri alt ediyorlar.
O gece Allah'tan bir lütuf ve rahmet olmak üzere vahiy Nebi Muhammed'in kalbine zikredilmiştir.
Bu olayın adına da cibril denir.
Bir rivayet paylaşmak istiyorum:
“Kim inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek, Kadir Gecesi’ni ibadetle ihya ederse, geçmiş günahları bağışlanır.”
Bu rivayet sizce doğru mu? Nebi Muhammed’in böyle bir şey söylemiş olması mümkün mü? Böyle bir söz söylemiş olsa; kendisi her yıl kutlamaz mıydı? Vahyin ilk indiği geceyi bilmiyor muydu? Tam tarihi bildiremez miydi? Tabi ki bildirirdi. Ne yazık ki insanlarımızın çoğu, henüz kendisine inmeyen Kur’an’ın inmeye başladığı günü kutluyor. Geceyi ibadetle geçirdiğinde kurtulduğunu sanıyor. Ama yanılıyor. İşçinin hakkını yiyen patronla işçi bir olamaz… Enbiya 47. Ayet: Kıyamet günü için adalet terazileri kuracağız. Öyle ki hiçbir kimseye zerre kadar zulmedilmeyecek. (Yapılan iş) bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirip ortaya koyacağız. Hesap görücü olarak biz yeteriz.
 Kadir Gecesi’ne kadar yapmadığımızı bırakmayalım; sonra bir gecede sütten çıkan ak kaşık olalım.
Bu size tanıdık gelmiyor mu? Papazın takdis etmesi, günah çıkartmasından farkı ne?
Bir gece ibadet eşittir bin ay ibadete... Bin ay ibadette 83 yıl yapar ki, bir gece ibadetle cennetin kapısını aç.
Hâlbuki Kadir Suresinde anlatılmak istenen bu değil. “Bin” çokluk (çok fazla) anlamında kullanılıyor. Kadir Gecesinin kıymeti, o gece indirilmeye başlanan vahiy nedeniyledir. Vahyin inip bir kenarda durmasından da bir hayır gelmez. Kapınızda son model otomobiliniz var. Direksiyonun başına geçip ondan yararlanmıyorsunuz. O otomobilin size ne hayrı olur. Bir ancak köşede çürümeyi bekler.
Aynen Kur’an’ın da evin bir köşesinin de beklemesi gibi… Ayet bize ne demek istiyor:
“Ey insanlar Kur’an sizler için indirilmiştir. Kur’an’la tanıştığın, rehber tuttuğun, hayatına taşıdığın her gece, her an bir ömür kadar değerlidir.”
Ancak Kur’an bize inmemiş, onunla tanışmamışsak, aydınlanmamız da mümkün değildir. Kutlanılan Kadir gecelerinin bir anlamı da yoktur.
 İnsan normalde bir manen ölüdür. O’na can veren ruh veren vahiydir. İnsan Kur’an’ı ne kadar hayatına taşıyabilirse o insan kadar canlanır. Günümüz Müslüman’ının en önemli sorunu, kendilerine hayat veren Kur'an ile iletişimlerinin bozulmuş olmasıdır. Kur'an Müslüman’ın kalbidir. Kalpsiz yaşam, ölü bir hayattır.
Ne zaman Kur’an’la tanışır, iletişim sağlar, hayatımıza Kur’an’ı rehber edinirsek işte o an Kadir Gecesi’dir.
Yani Kadir Gecesi’ni Ramazan’ın ilk on gününde, son on gününde veya ortadaki on günde aramamız anlamsız. Kadir Gecesini yaşamak ihya etmek istiyorsak Allah’ın vahyine kulak vermemiz vahyi hayata taşımamız yeterlidir.
Kadir Gecesini her an yaşatmak ve yaşamak dileğiyle...
Doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bana aittir.                                                     Aydın ORHON
0 notes
aydnorhon-blog · 3 years
Text
KATKILI DİNDEN, KATIKSIZ MÜSLÜMANLIĞA…
                               KATKILI DİNDEN, KATIKSIZ MÜSLÜMANLIĞA…
                       Katıkları atıp saf, tertemiz çıkmak o kadar zor ki… Belirli bir yaşa gelmişsiniz. Atanız, babanız, dedeniz yakınınızdaki caminin imamı, televizyonda anlatılan masallardan dinimizi öğrenip yaşıyoruz. Yüce Allah kitabını göndermiş okumuyoruz. Okuyan da anlamadığı dilden okuyor. Kulaktan ne duymuşsak; ondan bundan alıntılarla dinimizi yaşamıyor, yaşadığımızı sanıyoruz. Hayatımızın en önemli kararını başkalarına teslim etmişiz.
Ben bilmem o bilir. 
Elhamdülillah Müslümanız.
Müslüman olmanın kriterinden bile bir haberiz. Affınıza sığınıyorum. Tabiri caizce koyun sürüsünden farkımız yok.  Koyunların başında arkadakileri yönlendiren sürü başı koyun vardır. O nereye giderse arkadaki sürü de peşinden takip eder. Hatırlarsanız Van'da meydana gelen olayda da sürü başı kaza sonucu uçuruma düşmüş diğerleri de onun peşinden atlamışlardı. Kulaktan duyduklarımız veya peşinden gittiklerimiz kaza ile veya bile bile uçurumdan aşağı atlasa ne yaparız?
Düşünüyorum da Hristiyan anadan babadan olsaydık bizler de kesin Hristiyan’dık. Gayri müslimlere sorsanız “cennet bizim” derler. Onlarda bizim gibi atalarının dinine devam ediyor. Nebi Muhammed döneminde de böyle olmadı mı? Kulaktan duyduklarımızla dinimizi yaşadığımızı sanıyoruz. Dünyalıklarda kararımızı vermeden önce yüz kere araştırırız. İnceleriz, istişare ederiz. Düşünürüz, aklımızı kullanırız. Dünya “Bir gün veya daha az süre kaldık” diyeceğimiz mekândır. Bu kadar kısa süredeki yaşam; düşünmeye aklını kullanmaya değiyor da, ebedi hayata neden değmiyor.
Müminun 113.Ayet:  Onlar, "Bir gün, ya da bir günden daha az bir süre kaldık. Hesap tutanlara sor" derler.
Ebedi cenneti elimizin tersiyle itiyoruz.  Ebedi cehenneme talip olmayacağımızın garantörü kim. İşte bu garantör bizzat kendimiz olmalıyız. Kimseye bu yetkiyi vermemeliyiz.
Münimun 11. Ayet: Onlar Firdevs cennetlerine varis olurlar. Onlar orada ebedî kalacaklardır. Bakara 81. Ayet: Evet, kötülük işleyip suçu benliğini kaplamış (ve böylece şirke düşmüş) olan kimseler var ya, işte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır. Ebedi cehennemden paçayı kurtarabilmek için bize indirilene tabi olmalıyız.
Yüce Allah kitabında defalarca “Aklınızı kullanın”, “Aklınızı kullanmaz mısınız?”, “Aklını kullanmayana pislik yağdıracağım.” diyor. Öyleyse kararlarımızı Allah’ın kitabını okuyup, düşünüp, aklımızı kullanarak anladıklarımızı hayatımıza taşımalıyız.
Yunus 100. Ayet:  Allah'ın izni olmadıkça hiçbir benlik iman edemez. Allah, pisliği, aklını kullanmayanlar üzerine bırakır.
İlk başlangıçta söylemiştim; Katkıları, katıkları atmamız tertemiz olmamız gerekiyor ki dinimizi anlayabilelim. Aksi durumda Kur’an’ı anlamamız zor. Zihinsel temizliği yapmayanlar, abdest alarak temizlendiğini düşünüyorlar. Bu defa kafasındaki Kur’an dışı bilgilerini Kur’an’a uyarlamaya kalkıyorlar. Başaramazlarsa Kur’an dışı kitaplardaki bilgilerle Kur’an bilgilerini nesh ediyorlar. Yani o ayetin hükmünü kaldırıyorlar. Allah onları ıslah etsin.
Yüce Allah’ın Dünya’da insanların yaşamındaki hareketlerine müdahalesi olsaydı; O’da bu insanların hükmünü kaldırırdı.
Fatır 45. Ayet: Eğer Allah, insanları kazandıkları yüzünden hemen cezalandıracak olsaydı, yerkürenin sırtında hiçbir canlı bırakmazdı. Ne var ki, onları belirli bir süreye kadar erteliyor. Nihayet süreleri gelince, (gerekeni yapar). Çünkü Allah, kullarını hakkıyla görmektedir.
 Yüce Allah’ın Vakıa 77-82 Ayette Kur’an’a temiz olanlarının yaklaşmasını buyuruyor. Bunu da “Abdestsiz Kur’an’a dokunulmaz” demişler. İşlerine öyle geliyor. Biliyorlar ki, Kur’an’ı anlamaya başladığınızda artık sizi din konusunda kimse aldatamaz. Herkes Kur’an’ı anladığı dilden okusa malum kişilerin etrafında kimse kalmaz.
Birisi merak etti Kur’an’ı okumak istiyor. Abdest alacaksa bile o bilgiyi öğrenebilmesi için Kur’an’ı eline alması gerekmez mi?
Elinde eldiven varsa problem yok, ama çıplak el değmeyecek. Yüce Allah’ın “temiz” demesini ruhen temizlik olarak anlamalıyız.
Aksi halde hafız olmuş kişilere bile abdest almadan dokunmamamız gerekir. Abdestsiz Kur’an okuyabiliyorsun. Serbest. Fakat ağaç ve mürekkep karışımı kitaba dokunamıyorsun. Kutsal olan ağaç, mürekkep veya Arapça değildir. Kur’an’ın içeriğidir. Bu batıl düşünce ile maalesef Kur’an’ın içini boşalttık. Onu da, kolay ulaşamayacağımız evin en yüksek köşesine koyduk duruyor.
 Bir tarihte tanıdığım vaaz hocasına “cep telefonuma Kur’an yükleyebilir miyim?” diye sormuştum.  Cevap doğrultusunda yükledim. Abdestsiz içinde ayetler dolu olan telefonumu kullanabiliyorum. Tuvalete cep telefonuyla girebiliyorum. Hepsi serbest. O zaman biz Yüce Allah’ın yanında ağaç ve mürekkepten oluşmuş kitabı ilah mı ediniyoruz diye düşünmeden edemiyorum.
 Bir yayınevi Kur’an’ın dışına jelatin kaplamış, “Bizim Kur’an’a abdestsiz dokunabilirsiniz” diye reklam yapıyor. Maalesef işte biz bu yaşanılanlara din diyoruz.
 Kısacası kardeşlerim, Kur’an her an yanı başımızda, elimizin altında olmalı. Her an açık bakabileceğimiz durumda olmalı ki, Yüce Allah’ın mesajına kulak verebilelim. Yaşamımızı ona göre idame ettirelim. 
Dünya yaşamında Nebi Muhammed’e büyücü, deli, şair dediler. Varsın size de Kur’an sapığı desinler.
Nebi Muhammed öncesinde İslam, Allah’ın kitaplarındaki tahrifatla yozlaşmıştır. Şu an da Kur’an dışı kitaplarla yozlaştı. Fark var mı? Günümüzde Kur’an-ı Kerim sapasağlam tertemiz duruyor. Birileri çıkıyor “ Siz okumayın. Anlamazsınız. Bize soracaksınız.” diyor. Bizim de canımıza minnet; Okumuyoruz.
 Din adamı diye saygı gösterilen kişi, kişiler “Anlamazsınız” derken, Yüce Allah kitabında “Apaçık, anlaşılır” diyor. Yüce Allah “Kur’an’ı tamamladım. Yetmiyor mu?” derken; Yine malum kişiler “Sadece Kur’an yetmez. Eksik” diyorlar.
Ankebut 50, 51. Ayet: Kendilerine okunan kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmedi mi?  Şüphesiz bunda inanan bir kavim için bir rahmet ve bir öğüt vardır. Bakara 105. Ayet:  Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır. En’am 98. Ayet: ……….. Biz anlayan bir toplum için âyetleri ayrı ayrı açıklamışızdır. Hud 1. Ayet:
Elif-Lam-Ra. (Bu) İlahi bir kitaptır ki, ayetleri her şeyden bütünüyle haberdar olan hikmet sahibi (Allah) tarafından kendi içlerinde açık ve anlaşılır kılınmış, birbirleriyle açıklanmış ve ayrıca birbirleriyle bağlantılı olarak etraflı biçimde dile getirilmiştir En’am: 38. Ayet:  …….. Biz Kitap'ta hiç bir şeyi noksan bırakmadık, sonra onlar Rablerine toplanacaklardır. Facebook sayfamda önceleri herkes gibi paylaşımlar yapıyordum. Herkes gibi derken, ulaşılması zor olanları paylaşmamaya özen gösterirdim. Başkalarının imreneceği paylaşımlar yapmamaya çalışırdım. Bu paylaşımlarda bir hareket, canlılık vardı. Onlar sizin paylaşımınızı beğenir veya yorum yaparlar. Siz de onlara. Sonra, arkadaşlık isteyenleri ekledim. Ayrıca listeme yeni arkadaşlarda ilave ettim. Arkadaş sayısını çoğalttım. Sonra dinimiz dışı paylaşım yapmamaya başladım. Hep Yüce Allah’ın mesajlarını paylaştım. Sanki sayfaya ölü toprağı serpilmiş gibi oldu. Sayfada ki o canlılığın bittiğini hissettim. “Paylaştıklarım görünmüyor” diye düşündüğüm bile oldu. Arkadaşlarda tepki sıfıra yakın. Sonra 23 Nisan da torunum şiir ezberlemiş. Ben de çok beğendim. Değişiklik olsun, yayınlayayım dedim. Yayınladım ve anladım ki herkes paylaşımlarımı görüyor. İçimi buruk bir sevinç kapladı. Paylaşımlarımı görüyorlardı.  Ben de karıncanın ateşi söndürmek üzere su taşıması gibi “devam” kararı verdim. Allah nasip ederse ölene kadar da devam edeceğim. Bir kişiyi bile Yüce Allah’ın mesajlarıyla etkileyebilirsem ne mutlu bana…
 Bütün cemaatlere, tarikatlara sıcak bakardım. Çok cemaatin sohbetlerinde bulundum. Gittiğim herhangi bir cemaatin mensupları diğer cemaatin yol ve yöntemlerini beğenmedikleri gibi onları tenkit ederlerdi. Ben karşı çıkardım. “Her cemaat farklı bir yol seçmiş, ama buluşma noktası aynı” derdim. Düşünemezdim ki bir tek olan Allah’ın yasası, yolu da tek değişmez.
Ahzap 62. Ayet: Daha önce gelip geçenler hakkında da Allah'ın kanunu böyledir. Allah'ın kanununda asla değişme bulamazsın.
Üç sene üst üste Kur’an’ı tecvitle okumayı öğrenmek adına yakınımdaki camiye gittim. Bir de nameli okuduğum zaman tüylerim diken diken oluyordu. Arkasından da “Sadakallahul-Azim” dediğimde keyfime diyecek olmuyordu. Bir gün Kur’an’ı öğreten hocaya sordum. “Sadakallahul-Azim’ in anlamı nedir?”  Cevap:  “Azim olan Allah ne güzel ne doğru söyledi…”  Bu cevap karşısında bile kafamızda şimşekler çakmalı, ama bende çakmadı. “Acaba Yüce Allah’ım ne söyledi!” diye heyecanla Kur’an elimize alınmaz mı? Alınmıyor. Beynimiz o kadar yıkanmış ki aklımıza bile gelmez. Gelmedi de. Her sene mukabelelere katılıyor, iki-üç hatim yapıyordum. Yaptığım hatimleri de ölmüşlerime gönderiyordum.  Bir şeyi atladım. Benim Kur’an okumayı öğrenmemin en önemli sebebi annem ve babamın yaşlanmasıydı. Allah herkesin anne ve babalarına hayırlı uzun ömür versin. Emelim arkalarından Kur’an okuyup, Yasin okuyup göndermekti. O zaman ayetlerin manasından haberim yoktu ki… Bilmiyordum. Bu ayetlerden de zerre kadar haberim yoktu. Yasin 70. Ayet: (Kur'an,) Diri olanları uyarıp korkutmak ve kâfirlerin üzerine sözün hak olması için (indirilmiştir). Fatır 22. Ayet: Diriler ile ölüler de bir olmaz. Allah, dilediğine işittirir. Sen, kabirde bulunanlara işittirecek değilsin.
Herkes Dünya’dan göçünde boynunda amel defteriyle gidecek. Sonradan başkasının oraya sevap pompalayamayacağını sonradan öğrendim. Yüce Rabbim kâinatta yarattığı her şeyi emrimize verdiği gibi, akıl vermiş düşünme yeteneği de vermiş.
Birlikte düşünelim: Siz çok zenginsiniz. Ben kimsesiz, yavan ekmeğe muhtaç birisiyim.  Allah hayırlı ve uzun ömür versin. Siz de ben de Allah’ın rahmetine kavuştuk. Siz vasiyetinizi önceden hazırladınız. “Şu servetimin geliriyle 3 vardiya 24 saat Kur’an okutulacak ve sevabı bana gönderilecek.” “Şu servetimin geliriyle de hayır hasenat yapılsın. Aş evi kurulsun. Onların sevaplarını da unutmayın.” dediniz. Benim vasiyet bırakacak kimsem de yok, mal varlığım da yok. Ben gittiğimde zaten soyum tükendi. Böyle bir sevap gönderme operasyonu olsa adaletli olur mu? En azından benim inandığım Yüce Allah böyle bir Allah değil…
Enbiya 47. Ayet:  Kıyamet günü için adalet terazileri kuracağız. Öyle ki hiçbir kimseye zerre kadar zulmedilmeyecek. (Yapılan iş) bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirip ortaya koyacağız. Hesap görücü olarak biz yeteriz.
Ölüm gelip çattığı ana kadar, yaptıklarımız iyi veya kötü sadece onları götürebiliyoruz.
Arkamızdan kimsenin bizim adımıza yaptığının bize faydası yok.
Hayır için yaptırılmış çeşme, hayırlı evlattan gelecekler için amel defteri açık kalır olarak bilinir. Doğru olan sadece burada alınacak sevaplardır. İmar ettirdiğiniz hayır hasenatınızın ne kadar Dünya’da kalacağını, ne kadar kişinin yararlanacağını, tek bilen Yüce Allah bunları da amel defterine ilave edip defterinizi kapatacaktır diye düşünüyorum. Harici tüm sevap girişlere kapalıdır. Ölmüşlerinize dua edebilirsiniz. Fakat ölmüşünüzün sevap hanesine ilave yapamazsınız.
Ölüm anında bile tövbe edenin tövbesini kabul etmeyen Yüce Allah, başkaları tarafından yapılan sevabı mevtaya kabul eder mi?
 Nisa 18.Ayet: Oysa ne ölüm anına kadar kötülük işleyip duran, ama o an gelip çattığında "Şimdi tevbe ediyorum!" diyenlerin tevbesi kabul edilecektir, ne de hakikat inkarcısı olarak ölenlerin; Biz, işte böylelerine şiddetli bir azap hazırlamışızdır.
Buraya kadar bir şeyler karaladım. Fakat bir süre öncesine kadar dinimi bildiğimi sanıp çoğunun yaşadığı gibi yaşıyordum. Kur’an bu yaşantılarımın son dönemlerinde de elimden düşmezdi. Fakat anlamadığım dilden okurdum. Meali hiç mi elime almadım? Aldım. Şöyle bir göz atmışlığım vardır. Öyle inandırdılar ki anlayamazsınız diye, anlamayacağım kitabı neden okuyayım. Yani okudum diyemem. Çoğunun yaşadığı dini anlayışla yaşıyordum. Bireysel sorumluluğum yok gibiydi. Ona sorarak buna sorarak din nasıl yaşanıyorsa öyle… Tabi Kur’an’ın “Ey iman edenler” hitabından haberim olsa da bireysel emir olduğunu algılamam engellendi. Şahsıma hitap edildiğini düşünemedim. Bu işin üstatları olduğunu söyleyenlerden öğreneceğimi sandım. Yoksa Yüce Allah bana ne diyor? Emirleri nedir diye kitabına sarılırdım. Elimden düşürmezdim. O geçirdiğim günlere yazık. Çok üzülüyorum. O günlerimi boşuna geçirmişim. Çok seviniyorum. Geçte olsa Kur’an talebesi olma yolunda bir adım atmama Yüce Allah’ım izin verdi. Buna sebep olan kardeşimden Allah razı olsun.
O KARDEŞİM…
Bir gün benden yaşça küçük bir akrabama kutlama mesajı gönderdim. “………..Kandiliniz mübarek olsun.”  Gecikmeden cevap geldi. “Öyle bir kandil yok ki…” Nasıl kızdığımı tahmin edemezsiniz. Aradan zaman geçti. Memleketime gittiğimde onu da görmek istedim. Bulunduğum yere davet ettim. Geldi. Bir süre hoş beş ettikten sonra sadede geldik. Kandil gecesinin olmadığını tekrarladı. “Tek bir gece var o da Kadir gecesidir” diye devam etti. Dinliyorum ama bu kardeşim başka âlemlerde diye düşünmeden de edemiyordum. Atalarımdan gelen dini öyle kanıksamışım ki boş dinliyorum. Anlatmaya devam ediyor. Bir cemaatin ileri gelenlerinde bir kişinin “Muhammed eşittir, Allah”  demesinden tut, iftar programlarında anlatılanların din olmayıp masal olduğunu vb. şeyleri o anlattı, ben dinledim.  You Tube’tan bazı videolar gösterdi. İzledim. Zaman zaman cevap verdiklerim oldu ancak yavan cevaplardı. Dinlerken babasını düşündüm. Amcalarını düşündüm. Hiçbirisinin ellerinden Kur’an düşmezdi. Bu dinden çıkmış diye düşünmekten kendimi alamadım. Tabi Sonucu Allah’ın kitabına, Kur’an’a bağlayacağından haberim yoktu. Sohbetin bitiminde söylediklerini araştıracağımı söyledim. İçimde bir kuşku vardı. Fakat genel anlamda benim için yine de sapıtmış birisiydi. Yakınlarımdan bir büyüğüme bu konuyu açtım. “Bana da bir şeyler söyledi. Bir daha benimle bu konulara girmemesini söyledim.” dedi. “Bir şeyler” diye uzatmamak adına geçiştirmek istedim. Kardeşimin anlattıkları Yüce Allah’ın biz zatî mesajları ve bu mesajlar doğrultusunda yapılan yanlışlardan başka şey değildir. İstanbul’a döndüğümde kafamın içindeki soru işaretleri daha da yoğunlaştı. Bir taraftan meal okuyordum. Ona ara verdiğimde de You Tube’dan videolara devam ediyordum. Kafam çorba olmuştu. Karman karışık. Restoranlardaki aşçı yemeği gibi, biraz ondan biraz bundan.  Video izlerken Prof. Dr. Mehmet Okuyan’ın bir sözü çalışmama daha da hız verdi. “Karışık kafadan zarar gelmez” demek ki doğru yoldayım dedim. Fakat kardeşlerim inandığından, bildiğinin daha doğrusu atamızın dininden çıkmak o kadar zor ki, eşekten düşenin halinden eşekten düşen anlar. Yani anlatılmaz yaşanır.  Dininizi anlayıp yaşamak isteyen kardeşlerim Kur’an’ı elinize almadan önce kesinlikle kafanızın içerisindeki bütün kirli bilgileri silip atmanız gerekiyor. Söylemesi kolay ama yapması zordur. Ben tam anlamıyla eski bilgilerime format atamadım. Onun için de çok zorlandım.  Format işini tamamladıktan sonra Allah’ın mesajları anlamakta zorlanmazsınız. Stratejik yol haritanızın en başında “Resule itaat Allah’a itaattir” düsturu olursa gidiş çizginizi bozmayacağınızı ümit ediyorum.  Al-i İmran 32. Ayet: De ki: "Allah'a ve resul'e itaat edin."  Eğer yüz çevirirlerse şüphe yok ki Allah kâfirleri sevmez. İlave kitaplar sizi tekrar farklı yollara sürükleyebilir. Kur’an’a ters düşmeyen rivayetleri almanızda sakınca yok. Kur’an’a ters düşerseniz şirke girersiniz.  Zorlanmam konusunda örnek vermek istiyorum: Yüce Allah Kur’an’ın da; Abdestin nasıl alınacağını detaylı şekilde anlatmış. Üç beş satırda bitirdiği abdest konusunda başkaları kitap yazmış. Ve o kitaba göre abdest alıyorlar.  Maide 6. Ayet: Ey inananlar, namaza dur(mak iste)diğiniz zaman yıkayın: yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerizi; meshedin: başlarınızı ve topuklara kadar ayaklarınızı. Eğer cünüp iseniz tam temizlenin. Hasta, yahut yolcu iseniz, yahut biriniz tuvaletten gelmişse, ya da kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız temiz toprağa teyemmüm edin; ondan yüzlerinize ve ellerinize sürün. Allâh size güçlük çıkarmak istemiyor, fakat sizi temizlemek ve size olan ni'metini tamamlamak istiyor ki, şükredesiniz. Bu ayette ağız, burun yıkamak yok. Bu ayeti okumama rağmen abdest alış şeklimi önceleri değiştirmedim. Yüzümüzün yıkanması emri var. Ağız burunda yüzün içerisinde, hem fazladan zarar gelmez dedim. Devam ettim. Allah’ın mesajıyla ne kadar çok muhatap olursanız Yüce Allah’ta sizi o kadar gale alıyor. Kur’an bütünlüğünde düşündüğümde; Baktım ki bu yaptığımın bile şirk.  Sonra ne emrediyorsa yerine getirme gayreti içine oldum. Olacağım. Her mezhebin kendine göre kuralları vardır.  Mezheplere abdestin farzı kaçtır diye sorsak: Hanefi 4, Maliki 7, Şafii 6, Hambeli 7. Abdesti bozan şeylerin sayısını sorsak: Hanefi 12, Maliki 3, Şafii 5, Hambeli 8 diye cevap alırız.  Yüce Allah kitabında her şeyi açıklamış.  Bakara 159. Ayet: İndirdiğimiz apaçık delilleri ve hidayeti Kitap'ta açıklamamızdan sonra onları gizleyenler var ya, işte onlara hem Allah lânet eder, hem de bütün lânet etme konumunda olanlar lânet eder. Yüce Allah bizlere domuz eti, kan, leş ve Allah adı dışında kesilen hayvanların etinin haram olduğunu buyuruyor. Mecbur kalırsan bunları da yiyebilirsiniz diyor. Ayrıca temiz şeylerin helal kılındığı da buyuruyor. Haram olanlar dışında her şey helaldir. Bakara 173. Ayet: Allah, size ancak leş, kan, domuz eti ve Allah'tan başkası adına kesileni haram kıldı. Ama kim mecbur olur da, istismar etmeksizin ve zaruret ölçüsünü aşmaksızın yemek zorunda kalırsa, ona günah yoktur. Şüphesiz, Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. Maide 5. Ayet: Bu gün size temiz ve hoş şeyler helâl kılındı. …………….
Şimdi mezhep imamlarına bir göz atalım. Öncelikle bu kişiler birbirinden değerli imamlardı. O gün ki imkân ve şartlara göre kendi yorumlarını koyup dinlerini yaşayan ilim adamlarıydı.  Kimseye peşime takılıp gelin de demedi. Deseler bile Allah’a ve resule itaat ilkesinden çıkmamamız gerekir. Onlar o zamanki yorumlarına göre dinlerini yaşadılar. Bizler de bugün Yüce Allah’ın mesajlarından anladığımıza göre yaşamalıyız. Nebi Muhammedin ölümünden 67 yıl sonra İmam-ı Azam doğmuş. Çocukluk dönemi, çıraklık dönemi derken 100 sene sonra ilim sahibi olduğunu kabul edelim. Diğer imamlar; İmam malik 79 yıl, İmam Şafii 135 yıl,  İmam Hambel 178 yıl sonra doğmuşlar. Bunların da yetişme sürecini unutmayalım. Nebi Muhammed’in ölümünden bu kişilerin gelişimine kadar dinini yaşayan Ebubekir, Ömer, Osman, Ali ve onun çocukları dinlerini yaşayamadan mı öldüler? Birileri çıkıyor: “Buhari ve Müslim çökerse, İslam dini çöker” diyebiliyor.  Onlara da göz atalım: Buhari Muhammed’in ölümünden 178 yıl sonra doğarken, Müslim’de 189 yıl sonra doğmuş.  Nebi Muhammed’in ölümünden sonra bir asır sonra İmam-ı Azam diye bir din âlimi oluşuyor. Veya oluştu. Bu arada yaşayan ashap hangi mezheptendi. Neye göre dinlerini yaşadılar. Nebi Muhammed’in rehberi Kur’an değil miydi?  Yüce Allah’ın sünnetullahına ters değil mi? Farklı farklı görüşler Allah’ın yasasına ters değil mi? Maalesef Nebi Muhammed döneminde bile Kur’an dışı bu hareketler vardı. Günümüzde de çığ gibi büyümüştür. Furkan 30: Muhammed der ki: Ey Rabbim! KAVMİM BU KUR’AN’I BÜSBÜTÜN TERKETTİLER.
Konumuzu dağıtmadan helalimize haramımıza geri dönelim. Yüce Allah’ın kitabına göre leş, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına kesilenler haram, bunların dışındaki temiz şeyler helal kılınmıştır. Bunların dışındakileri sormayacaksınız bile… Yüce Allah tek tek haramları belirlemiş bunların dışında aklınıza ne geliyorsa helaldir.  Maide 101. Ayet: Ey iman edenler, size açıklandığında sizi üzecek şeyleri sormayın; Kur'an indirildiği zaman sorarsanız, size açıklanır. Allah onu affetti. Allah bağışlayandır, (kullara) yumuşak olandır.
Eğer Mezheplere bakarsanız başınız döner. İsterseniz birkaç örnek verelim.
Yılan balığı yenir mi? Hanefi (Helal) - Hambeli (Haram) Karga eti yenir mi? Maliki (Helal) - Hanefi, Şafi, Hambeli (Haram) At eti yenir mi? Maliki (Helal) - Hanefi (haram) Kırlangıç eti yenir mi? Hanefi, Maliki (Helal) – Şafii, Hambeli (Haram) Allah’ın Âdem’den günümüze tek yasası  Allah’a sanki dinlerini öğretiyorlar. Yunus 59. Ayet:
De ki: "Allah'ın sizin için indirdiği sizin bir kısmını haram ve helal kıldığınız rızıktan, haber var mı? Söyler misiniz?" De ki: "Allah mı size izin verdi, yoksa Allah hakkında yalan uydurup iftira mı ediyorsunuz?" Hucurat 16. Ayet: (Ey Muhammed!) De ki: "Siz Allah'a dininizi mi öğretiyorsunuz? Oysa Allah, göklerdeki ve yerdeki her şeyi bilir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir."
Hac kurası çıktı. Kafa karışık. Bir an panikledim.  Benim çocukluk ile gençlik arası dönem de hacca giden insanların bir kısmı hacca gittikten sonra ticareti bırakırdı. Sebebi malum. Bazıları da tabeladaki isminin önüne “H” harfini ilave ettirirlerdi. Ben geçmişte de hacca gidenlerin günahlarının affedilmeyeceğini düşünenlerdendim. Gittiğimde ne yapacaktım? Hac konusunda belirli ayetler var. Fakat bir daha gidebilirim veya gidemem. Allah bilir. Eksik bilgilerle de gitmek istemedim. Son cümlemden de anlaşılıyor. Hacca giderken Allah’ın kitabına hala güvenim tam değil.  Önceleri cemaatlerin birisinden sevdiğim bir hoca arkadaşım vardı. Dini konuda sıkıştığımda Yüce Allah’ın kitabına sormaz ona sorardım. Konumum değişmişti, fakat alışkanlık değişmedi. Bu sefer kendilerini Kur’an talebesi sayan birkaç Prof. ‘a mesaj yazdım. “Ben kafası karışmışlardanım” dedim. “Hacca gideceğim. Ne yapayım?” Cevap verenler ayet dışına çıkmadan yarama merhem oldular. İlk Medine’ye gittim. Giderken Kur’an mealini yanıma aldım. Boş zamanlarında onu okuyordum. Medine’de olsun, Mekke’de olsun Arapça dışı Kur’an okuyan kimseye rastlamadım. Bu demek oluyor ki, sadece bizde değil, bütün İslam ülkeleri aynı durumda, kimse anladığı dilden Kur’an’ı okumuyor. Fussulet 44. Ayet: Eğer biz onu başka dilde bir Kur'an yapsaydık onlar mutlaka, "Onun âyetleri genişçe açıklanmalı değil miydi? Başka dilde bir kitap ve Arap bir peygamber öyle mi?" derlerdi. De ki: "O, inananlar için bir hidayet ve şifâdır. İnanmayanların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kur'an onlara kapalı ve anlaşılmaz gelir. (Sanki) onlara uzak bir yerden sesleniliyor (da anlamıyorlar)." İsra 89. Ayet:  Andolsun, biz bu Kur'an'da insanlara her türlü misali değişik şekillerde açıkladık. Yine de insanların çoğu ancak inkârda direttiler. Sonra Mekke’ye geçtim. Buradan fazla şeyler aktarmak istemiyorum. Şunu söyleyeyim. Umduğum Manevi hazzı alamadım. Buna sebep olan diğer insanlar. İnsanlar genellikle şirk batağında. Onların bu halinden etkilenmemek mümkün değil.  Ben size otelden bir anımı anlatayım. Otelde namazdan sonra mescitten dönüşte asansörler çok kalabalık oluyor diye 25-30 dakika Ku’ran mealini okuyup sonra gidiyordum.  Bir gün meali okurken 35-40 yaşlarında bir genç yanıma geldi. - “Neden bunu okuyorsun?” Dedi.  - “Arapçasını da okuyabiliyorum. Okuduktan sonra “Sadakallahul Azim.” deriz ya önce anlamının ne olduğunu öğrendim.  “Allah doğruyu söyledi. En doğrusunu Allah bilir” sonra da merak ettim. Allah bize ne diyor. Onun için okuyorum.” dedim. - “Bu okunmaz…” dedi. - “Neden?” dedim. - “Bunu okuyarak hatim yapamazsın.” dedi. - “Benim derdim hatim yapmak değil, Allah bana neyi haram kılmış, neyi helal kılmış ve benden istediklerine ne onları öğrenmeye çalışıyorum” dedim. - “Arapçasını da okusan onu anlarsın.” dedi. - “Ne güzel siz Arapça biliyorsanız anlarsınız tabi…” dedim. - “Yoo. Ben Arapça bilmiyorum.” dedi. “Tekrar tekrar okudukça anlamaya başlıyorsun.” - “Nasıl olur kardeşim. Öyle bir şey olabilir mi? dedim. - “Mesela Bismillahirrahmanirrahim Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla demek. Bunun gibi… dedi. Böyle trajikomik yaşadığım anı sizinle paylaşmak istedim.  Bu diyalog için yorumu size bırakıyorum.  Bilinmelidir ki namaz, oruç, infak ne kadar ibadetse Hac da durumu müsait olanlara emredilmiş bir ibadettir.  Günümüzde yapılan hac ibadeti Allah’ın istediği gibi mi yerine getiriliyor? Doğrusunu ancak Yüce Allah bilir. Hacdan dönüşümde facebook’ta “Katıksız Müslümanlar” https://www.facebook.com/groups/197386327493216/ adı altında bir grup kurdum. Asıl gayem bir şeyler aktarmaktan daha çok karşı taraftan bir şeyler öğrenmekti. Sonra ticari ve sosyal kullandığım bütün gruplarımı dini gruba dönüştürdüm. “Katıksız Müslümanlar 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, ” diye devam etti. 9 grupta da Allah’ın izni ile çalışmalar devam ediyor. Gruplarda paylaşımlarını yapan diğer arkadaşlara minnettarım. Allah onlardan razı olsun.
 Uydurulmuş dinden sapıp, indirilmiş dine yöneldiğim bu günlerde içim o kadar huzurlu ki, kendimi o kadar rahat hissediyorum ki…
En azından Yüce Allah’a nasıl cevap vereceğimi biliyorum.
 Yüce Allah’ım, Rahim sıfatından yararlanmak adına geçmişte yaptıklarım hatalara bir daha dönmemek üzere tövbe ettim.
Furkan 70. Ayet: Ancak tövbe edip de inanan ve salih amel işleyenler başka. Allah işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
Yüce Allah’ım açıklamış olduğun kitabını gizleyenden olmadım. Aksine gizleyenleri deşifre etmeyi ilke edindim. Duymayanlara duyurma, bilenlere hatırlatma yolunu seçtim.
Bakara 159. Ayet: İndirdiğimiz apaçık delilleri ve hidayeti Kitap'ta açıklamamızdan sonra onları gizleyenler var ya, işte onlara hem Allah lânet eder, hem de bütün lânet etme konumunda olanlar lânet eder.
Dinini parçalayanlarla tamamen iletişimimi kopardım. Mesajlarına kulak verdim. Al-i İmran 105. Ayet: Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır.
İmtihanıma Senin kitabından çalışarak hazırlandım. Okuduklarımdan anladıklarımı hayatıma taşıma gayreti içerisinde oldum. Fuhruf 44. Ayet: Şüphesiz bu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüt ve bir şereftir, ondan hesaba çekileceksiniz. Düşünüp aklımızı kullanmamız için bir sürü öğüdünüzü aldım. Ben de düşündüm. Aklımı kullandım. Eğer yanlış yapmışsam aklımdandır. Saffat 155. Ayet: Hiç düşünmüyor musunuz? Hud 51.Ayet: "Ey kavmim! Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, ancak beni yaratana aittir. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?" Ya Rabbi! Yalnız sana ibadet ettim ve yaldız senden yardım diledim. Aklımın yetmediği yerde hatalarım olmuşsa beni affet… Fatiha 5. Ayet: Yalnız Sana kulluk eder; ve yalnız senden yardım dileriz.
Doğrularım Allah’a yanlışlarım bana aittir.                                                     Aydın ORHON
0 notes
aydnorhon-blog · 3 years
Text
KUR’AN’DA NAMAZ
KUR’AN’DA NAMAZ
Kur’an’da mevcut olan namazla ilgili bilgiler Müslümanlar için büyük önem taşır. Eğer namaz Allah’ın emri ise; emri kaynağından almamız gerekir. Allah dinimizi, O’nun kuralları doğrultusunda yaşamamızı emreder. Birileri de Kur’an anlaşılmaz bahaneleriyle tek müellifin Allah olmadığını sanırlar. Arkasından da beşerlerin yazdığı kitaplara yönelirler. Onlarında Allah’tan olduğunu sanırlar.
Bakara 79. Ayet: O halde, yazıklar olsun onlara ki, kendi elleriyle, ilahî kelâm[dan olduğunu iddia ettikleri hususlar]ı kaydettikten sonra, az bir kazanç elde etmek için, “Bu Allah'tandır!” derler. (Böyle diyerek) kendi elleriyle kaydettiklerinden ötürü yazıklar olsan onlara! Ve yine bütün o kazandıklarından ötürü yazıklar olsun böylelerine! Zümer 2. Ayet: Şüphesiz, sana bu Kitabı hak ile indirdik; öyleyse sen de dini yalnızca O'na halis kılarak Allah'a ibadet et.
Hiçbir ibadet şeklini kendi kafamıza göre belirleyemeyiz; ancak kafamıza göre yaşamımıza idame ediyoruz. Hâlbuki dinin tek kaynağı olan Kur’an’ı hayatımıza taşımamız gerekiyor. Eğer kıldığımız namaz Kur’an’a ters ise vahye göre kendimize çeki düzen vermeliyiz. Kur’an’da namaz adına detay ayrıntı olmasına rağmen; beşerler günümüz de namaz adına ciltler dolusu kitaplar yazmışlar. Varsayalım Kur’an’da fazla detay yok. Allah’tan daha mı iyi bileceksiniz; olan neyse hüküm de odur. Allah’a dininizi mi öğreteceksiniz. Hucurat 16. Ayet: De ki: "Siz, Allah'a dininizi(n mahiyetini) mi öğret(mek ist)iyorsunuz? Allah göklerde ve yerde olan her şeyi bilir. Allah her şeyin eksiksiz bilgisine sahiptir!"
Kur’an’da geçmeyen hususları farz kabul etmek, çok tehlikelidir. Haddi aşmaktır. Nebi Muhammed’en önce de namaz vardı. Meryem 58. Ayet: İşte bunlar, Âdem'in ve Nûh ile beraber (gemiye) bindirdiklerimizin soyundan, İbrahim'in, Yakub'un ve doğru yola iletip seçtiklerimizin soyundan kendilerine nimet verdiğimiz nebîlerdir. Kendilerine Rahmân'ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı. Onlardan sonra, namazı zayi eden, şehvet ve dünyevî tutkularının peşine düşen bir nesil geldi. Onlar bu tutumlarından ötürü büyük bir azaba çarptırılacaklardır. Meryem 31. Ayet: (İsa) "Nerede olursam olayım beni kutlu ve erdemli kıldı ve bana yaşadığım sürece namazı ve zekâtı emretti." Sanki namaz Nebi Muhammed döneminde farz oldu. İnsanlarımızın büyük bir bölümünde bir algı var. Yukarıdaki ayetlerde gördüğünüz, aşağıdaki ayetlerde de göreceğiniz gibi bu doğru değildir. Üstelik bu zümre namazın miraç’ta farz olduğu gibi aslı astarı olmayan, Kur’an’la siyerle çelişen komik bir iddia ortaya atmaktadır. Zerdüşlükten kopyalanan miraç, onlara göre risaletin yaklaşık onuncu yılında gerçekleşiyor. Oysa daha risaletin ilk yıllarında inen vahilerde namaz emrediliyor. Müzzembil, Taha, İsra sureleri risaletin ilk yıllarında inmiştir.
İbrahim 40. Ayet: (O halde) Ey Rabbim, beni ve soyumdan gelen insanları namazda devamlı ve duyarlı kıl! "Ve, ey Rabbimiz, bu duamı kabul buyur:
Enbiye 72. Ayet: Ve o'na ayrıca İshak'ı ve (İshak'ın oğlu) Yakub'u armağan ettik, ve onların hepsinin dürüst ve erdemli insanlar olmalarını sağladık; Enbiya 73. Ayet: Ve onları, kendi emrimizle hidayete yönelten önderler kıldık ve onlara hayrı kapsayan fiilleri, namaz kılmayı ve zekat vermeyi vahyettik. Onlar bize ibadet edenlerdi. Kur’an’da Nebi Muhammed’den önceki Nebiler’e de namaz ibadeti bildirilmiştir.
Bu ayetlerden anlıyoruz ki, namaz Nebi Muhammed’den önce de farzdı. Pekiyi ne kadar önce? Feth 23. Ayet: Allah'ın öteden beri işleyip duran kanunu (budur). Allah'ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın.
Nebi Âdem’den günümüze Allah’ın yasası tekdir. O gün ne ise bugün de o dur. Dolayısıyla Nebi Muhammed öncesi de namaz kılınıyordu. Kur’an’da namaz “Essalat” olarak geçer. Salatın başındaki eliflam takısı bilinirliktir. Yani “Essalat” o bilinen salat (namaz) dır. (Ankebut 45.) Nebi Muhammed’e bilinen, bildiği namazın emri veriliyor.
Sorarlar: Hadi Kur’an’da gösterin bakalım; namaz nasıl kılınır? Siz namaz kılmayı nereden öğrendiniz? Madem Kur’an’da namaz yok; sizin farzlarınızın delili ne? Benim ilk namazla tanışmam şöyle oldu: Çok küçüktüm. Babam elimden tuttu ve bayram namazına götürdü. Etrafımdakiler ne yapıyorsa ben de onu yapmaya çalıştım. Sonra cuma namazlarına götürmeye başladı. Gide gele öğrendim. Rivayetlerde de Sevgili Nebi Muhammed’imiz dememiş mi “Ben nasıl kılıyorsam öyle kılın” diye… Eminim soruyu soranlar da aynı şekilde namaz kılmaya başlamıştır. Ben de ters köşe bir soru sorsam; siz rivayetlerden delil getirerek bilmeyen bir kişinin namaz kılmasını sağlayabilir misiniz? Kesinlikle cevap bulamazlar, Hiçbir rivayet (hadis) kitaplarında kıyam, rükü, secde şudur; secde de şöyle yapılır diye bir açıklamayla karşılaşamazsınız. Ayrıca bir eylemin farz olabilmesi için ayetle sabit olması gerekmez mi? ondört asır öncesinden, günümüze kadar gelmiş olan namazın bilinmesine rağmen, Allah Kitabında namazla ilgili bilgiye de yer vermiştir. En’am 38. Ayet: halbuki yeryüzünde yürüyen hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki sizin gibi (Allahın) mahluku olmasın: Biz, buyruğumuzda tek şeyi bile ihmal etmedik. Ve bir kez daha (belirtelim): onlar(ın tümü) Rableri huzurunda toplanacaklardır. Rivayetlerde ki değişkenlik, ayetlerde olmaz. Allah’ın yasasının tek olduğu gibi; Kur’an’da da tek tip namaz vardır.
Şimdi Kur’an’da anlatılan namazı tanımaya çalışalım: NAMAZ KILMAYANA UYARI: Meryem 59. Ayet: Sonra onların arkasından öyle nesiller türedi ki, namaz (kılma duyarlılığını) kaybettiler ve şehvetlerine kapılıp uydular. Böylece bunlar azgınlıklarının cezasıyla karşılaşacaklardır.
EZAN Maide 58. Ayet: Onları namaza çağırdığınızda onu küçümserler ve alaya alırlar- Çünkü onlar akıllarını kullanmayan bir topluluktur. ABDEST, GUSUL, TEYEMMÜM Maide 6. Ayet: Ey iman edenler, namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı meshedin ve her iki topuğa kadar ayaklarınızı da. Eğer cünüpseniz temizlenin (gusül edin); eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayak yolundan (hacet yerinden) gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize ondan sürün. Allah size güçlük çıkarmak istemez, ama sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimeti tamamlamak ister. Umulur ki şükredersiniz.
CÜNÜPKEN, SARHOŞKEN VE NE DEDİĞİNİ BİLİNCEYE KADAR NAMAZ KILMA Ni’sa 43. Ayet: Ey iman edenler, sarhoş iken, ne dediğinizi bilinceye ve cünüp iken de -yolculukta olmanız hariç- gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayak yolundan (hacet yerinden) gelmişseniz yahud kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin, (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz, Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
KIBLE: Bakara 144-150. Ayet: Biz, (ey Peygamber) senin sık sık yüzünü (bir kılavuz arayışı içinde) göğe çevirdiğini görüyoruz: ve şimdi seni tam tatmin edecek bir kıbleye döndürüyoruz. Artık yüzünü Mescid-i Haram'a çevir; ve siz, hepiniz, nerede olursanız olun, yüzünüzü (namaz esnasında) o yöne döndürün. Doğrusu, daha önce kendilerine vahiy tevdi edilmiş olanlar, bu emrin Rablerinden gelen bir hakikat olduğunu çok iyi bilirler; ve Allah onların yaptıklarından habersiz değildir. Ama daha önce kendilerine vahiy tevdi edilmiş olanların önüne bütün delilleri koymuş olsaydın bile senin kıblene yönelmezlerdi; ne sen onların kıblelerine yönelirsin, ne de onlar birbirlerinin kıblelerine yönelirler. Ve eğer sana ilim geldikten sonra onların asılsız görüşlerine uysaydın muhakkak ki zalimlerden olurdun. Daha önce kendilerine vahiy verdiklerimiz, onu kendi çocuklarını tanıdıkları gibi tanırlar: Ancak bilin ki, onların bazısı hakikati bile bile örtbas eder. Rablerinden gelen hakikati! O halde sen, şüphe edenlerden olma. Çünkü her topluluk, merkezinde O'nun, (Allah'ın) bulunduğu kendisine ait bir istikamete yöneltir. Öyleyse, iyi ve güzel işlerde yarışın. Nerede olursanız olun Allah sizi kendi katında toplayacaktır: çünkü, Allah her şeye kadirdir. Böylece, nereden gelirseniz gelin, (namazda) yüzünüzü Mescid-i Haram'a doğru çevirin. Bilin ki bu (emir) Rabbinizden gelen bir hakikattir; ve Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir. O halde, nereden gelirseniz gelin, (namazda) yüzünüzü Mescid-i Haram'a çevirin ve nerede olursanız olun yüzünüzü ona çevirin ki, zulüm yapmaya şartlanmış olmadıkça insanların size karşı hiçbir bahaneleri kalmasın. Onlardan korkmayın, Ben'den korkun. (Bana itaat edin) ki, size olan nimetimi tamamlayayım ve böylece siz de doğru yolu bulabilesiniz. NAMAZA BAŞLAMA TEKBİRİ – NAMAZI NORMAL SESLİ KIL
İsra 110, 111. Ayet: De ki: "Allah, diye çağırın, 'Rahman' diye çağırın, ne ile çağırırsanız; sonunda en güzel isimler O'nundur." Namazında sesini çok yükseltme, çok da kısma, bu ikisi arasında (orta) bir yol benimse. Ve de ki: "Övgü (hamd), çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan ve düşkünlükten dolayı yardımcıya da (ihtiyacı) bulunmayan Allah'adır." Ve O'nu tekbir edebildikçe tekbir et. Ala 15. Ayet: Ve Rabbinin ismini zikredip namaz kılan.
EUZUBESMELE ÇEKMEK:
Nahl 89. Ayet:  Öyleyse Kur'an okuduğun zaman, kovulmuş şeytandan Allah'a sığın.
TEKBİR AL: Ala 15. Ayet: Ve Rabbinin ismini zikredip namaz kılan.
FATİHA OKUMAK: (Kur’an’da namazda okuma şartı yok. Okunabilir.) Hicr 87. Ayet: Ve gerçek şu ki, Biz sana sık sık tekrarlanan (ayetlerden oluşan) yedili (bir sure) bahşettik ve (böylece senin önüne) yüce Kur'an'ı (açıp serdik):
NAMAZDA HAREKET SIRALAMASI: Hac 26. Ayet: …………, kıyam edenler, rükua ve sücuda varanlar için Evimi tertemiz tut."
KIYAM Zümer 9. Ayet: Yoksa siz, gece boyunca (namazda) secde ederek yahut ayakta durarak kendini (Allah'a) ibadete adayan, öteki dünyayı gözeten ve Rabbinin rahmetini dileyen kimse (ile kendinizi bir mi tutuyor)sunuz?" De ki: "Hiç bilenler ile bilmeyenler bir olur mu?" (Ancak) yalnızca akıl iz'an sahipleri bunun farkındadır! Hac 26. Ayet: Hani biz İbrahim'e Evin (Kabe'nin) yerini belirtip hazırladığımız zaman (şöyle emretmiştik:) "Bana hiç bir şeyi ortak koşma, tavaf edenler, kıyam edenler, rükua ve sücuda varanlar için Evimi tertemiz tut."
TİLAVET Ankebut 45. Ayet: Sana vahyedilen bu ilahi kelamı (başka insanlara) ilet ve namazında dikkatli ve devamlı ol; çünkü namaz (insanı) çirkin fiillerden ve akla ve sağduyuya aykırı olan her türlü şeyden alıkoyar; Allah'ı anmak gerçekten en büyük (erdem ve iyilik)tir. Allah bütün yaptıklarınızı bilir.
RUKU Bakara 125. Ayet: Hani Evi (Ka'be'yi) insanlar için bir toplanma ve güvenlik yeri kılmıştık. "İbrahim'in makamını namaz yeri edinin", İbrahim ve İsmail'e de, "Evimi, tavaf edenler, itikafa çekilenler ve rüku ve secde edenler için temizleyin" diye ahid verdik. SECDE Tevbe 112. Ayet: Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, (İslam uğrunda) seyahat edenler, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredenler, kötülükten sakındıranlar ve Allah'ın sınırlarını koruyanlar; sen (bütün) mü'minleri müjdele NAMAZDA RÜKUNLARINDA ARA TEKBİRLER:
Ala 15. Ayet: Ve Rabbinin ismini zikredip namaz kılan.
Vakıa 96. Ayet: Öyleyse kudret sahibi Rabbinin ismini yücelt!
Ala 1. Ayet: Yücelt Rabbinin sınırsız şanını! Yüceler Yücesi(nin şanını),
NAMAZ SONRASI DUA: Bakara 153. Ayet: Siz ey imana ermiş olanlar! Sarsılmaz bir sabır ve namaz ile yardım arayın; zira, unutmayın, Allah zorluklara karşı sabredenlerle birliktedir.
REKAT SAYISI – NAMAZIN KAZASI YOK
NİSA 101, 102. Ayet: Yeryüzünde (sefere) çıktığınızda, hakikati inkara şartlanmış olanların aniden üzerinize saldırmasından korkarsanız namazlarınızı kısaltmanız günah olmaz: Çünkü o hakikati inkar edenler sizin apaçık düşmanlarınızdır. O halde sen müminler arasında iken onlara namazda imamlık yapacaksan, (yalnızca) bir bölümünün, silahlarını kuşanmış olarak seninle namaza durmalarına izin ver. Onlar namazlarını bitirdikten sonra, namazlarını eda etmemiş olan diğer gurubun her türlü tehlikeye karşı hazır vaziyette ve silahlarını kuşanmış olarak gelip seninle namaza durmaları sırasında size koruyuculuk yapsınlar; (çünkü) hakikati inkara şartlanmış olanlar sizin silahlarınızı ve teçhizatınızı unutup bırakmanızı isterler ki ani bir baskınla üzerinize saldırabilsinler. Fakat yağmurdan dolayı sıkıntıya düşerseniz yahut hasta iseniz (namaz kılarken) silahlarınızı bırakmanızda bir mahzur yoktur; ama tehlikeye karşı (daima) hazırlıklı olun. Allah, şüphesiz, hakikati inkar edenler için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.
NAMAZ DA VAKİT ÖNEMLİDİR. Hud 114. Ayet: Gündüzün iki tarafında ve gecenin (gündüze) yakın saatlerinde namazı kıl. Şüphesiz iyilikler, kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlara bir öğüttür. Öğle (zuhur) namazı: “Gündüzün iki tarafından” ilki olan  “Güneş’in batıya kayması” ile başlayıp, gündüzün ikinci yarısına kadar devam eder.  “Öğle namazı vakti birinci yakasıdır.”
İkindi (asır) namazı: Gündüzün iki tarafından ikincisi de ikindi vaktidir. Gündüzün ikinci yarısından başlayıp akşam gün, batımına kadar devam eder. Akşam (işa) namazı: Akşam da gecenin vakitlerindendir. Güneş ışınlarının kaybolmasının hemen ardından gelen vakittir. Yatsı namazı: Gecenin yakın saatleri yatsı vaktidir. Güneş ışınlarının kaybolması ve karanlıkla başlar. Karanlık tam çökünceye kadar devam eder. Gece karanlığının iyice çökmesi demek; gecenin yarısı olduğunu düşünüyorum. Fecir (sabah) namazı: da Tanyerinin ağarmasından, Güneş’in doğumuna kadardır. Taha 130, Hud 114, İsra 78. Ayetler
TEVECCÜT (nafile) NAMAZI: İsra 79. Ayet: Ve gecenin bir vaktinde kalkıp, kendi isteğinle yaptığın ilave bir eylem olarak namaz kıl: ki böylece Rabbin seni belki (ahirette) övgüye değer bir konuma yükseltir.
CENAZE DUASI (namazı): Tevbe 84. Ayet: Onlardan ölen birine asla dua etme (namaz kılma). Mezarı başında da bulunma. Çünkü onlar, Allah’ı ve elçisini göz ardı etmiş ve yoldan çıkarak fâsık olarak ölmüşlerdir.
Kur’an namazı ikame edin der. Namazı ikame etmek; namaz için gerekli olan esas ve temel unsurları yerine getirmektir. Bu şartlar ışığında namazımızı ikame etmemiz gerekmektedir. Kur’an dışı detaylardan sorumlu değiliz.
Maide 101. Ayet: Siz ey imana ermiş olanlar! (Kesin hukuki kurallar şeklinde) açıklandığı taktirde sizi sıkıntıya sokabilecek olan konular hakkında soru sormayın; zira, Kuran vahyedilirken onlar hakkında soru sorsaydınız, size (hukuki kurallar şeklinde) açıklanabilirlerdi. Allah, bu konuda (sizi her türlü yükümlülükten) azat etmiştir: Zira Allah, çok bağışlayıcıdır, halimdir. Zihninde ki bilgileri temizleyip Kur’an’ı açıp baksak, anladığımız dilden okusak, o bilinen namazın nasıl ikame edildiğini göreceğiz. Nebimizin bazen kılıp bazen kılmadığı nafile namazları da “kılmayana Nebi Muhammed’in şefaat etmez” dediler. Ne oldu? Nebiye has bir namaz icat edildi. Bu Allah’a ortak koşmak değil midir? NAMAZDA YAPILAN HAREKETLER:
Kur’an namazda yapılması gereken ana konulara baktığımızda; bildiğim kadarıyla, namazı farklı kılan her hangi bir grup cemaat yok. Kıyamda durmak: Tabiri caizse Allah karşısında esas duruşta, saygılı bir şekilde durmak. Rukü etmek: Allah’ın karşısında eğilmek, hareketle karşısında küçülmek. Secdeye varmak: Toprakla aynı seviyeye gelmek. Toprakla bütünleşmek. Allah’ın karşısında ben neyim ki konumuna gelmek. Bu an Allah’a en yakın olduğumuz andır. Namaz da hareketler bunlardır. Kıyamda dururken ellerimiz aşağıya sarkık olabilir. Önde istediğiniz gibi ellerinizi bağlayabiliriz. Ruküda doksan derece eğilme şartı yoktur. Ne kadar eğilmek istiyorsanız o kadar eğilebilirsiniz. Kısaca artistik jimnastik hareketi yapmıyoruz. Allah’ın huzurunda ibadet ediyoruz. Sol ayağınızın üzerine oturmasanız, sağ ayak parmaklarının kıbleye bakmasa da olur. Ancak bu yaptığınız şekilleri Allah istediği için yapıyorsanız, orada durun. Allah’ın kitabında böyle bir emri yok. O zaman Allah’tan başka birilerinin söylediğini uyguluyorsunuz. Zümer 3. Ayet: İyi bilin ki saf ve katışıksız din Allah’a aittir. O’ndan başka birtakım evliya/otoriteler edinenler: – Biz onlara, başka bir maksatla değil sadece bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz derler. Allah, onların aralarında tartıştıkları konularda hükmünü verecektir. Zira Allah, hiç bir yalancı nankör kâfiri yoluna kabul etmez. Secdeye vardığımızda “ayaklarım havaya kalktı mı?” Namazım bozuldu mu? Bozulmadı mı? Gibi düşüncelerden huşu içinde namazı kılamaz duruma geliyoruz. Adeta biz namazı kılmıyoruz. Namaz bizi kılıyor… Secdeye vardığınızda “ayaklarım havaya kalktı mı, namazım bozuldu mu, bozulmadı mı?” Gibi düşüncelerden namazı kılamaz duruma geliyoruz. Adeta biz namazı kılmıyoruz. Namaz bizi kılıyor… Tevhit inkarla başlar. “La ilahe” İLAH YOKTUR. “İlla Allah” ALLAH’TAN BAŞKA
  Doğrularım Allah’a yanlışlarım bana aittir…                                                       Aydın ORHON
0 notes
aydnorhon-blog · 3 years
Text
KUR’AN YETMEZ Mİ?
KUR’AN YETMEZ Mİ?
Yüce Allah vahyinden öğüt almamız ve düşünmemiz için Kur’an’ı kolaylaştırdığını buyuruyor. Ardından da “öğüt alan yok mu?” Diyor. 54:32 Ne yazık ki Yüce Allah’ın bu mesajını duymuyor, bilmiyoruz. Biz “Kur’an yetmez” diyenlerin peşine takılmış gidiyoruz. Ben camilerde Kamer Suresi 32. Ayetinin mealini okuyan bir hocaya rastlamadım; ama “Siz Kur’an’ın Türkcesini anlamazsınız. Bize soracaksınız.” Diyenleri çok duydum. “Aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdıracağını (10/100) buyuran Yüce Allah’ı duymayan; “Dinini yaşayacaksanız aklınızı bir kenara koyacaksınız.” Diyenleri de duydum. Nebi Muhammed’in ölümünden 60 yıl sonra uydurulmuş dinin kıvılcımları çıkmaya başlamıştır. 200-250 yıl sonra da çığ gibi büyümüştür.   Günümüzde çoğunluk uydurulmuş dine (atalarının dinine) iman etmektedir. Yüce Allah “Eğer yeryüzündeki insanların çoğuna uyarsan, seni Allah'ın yolundan saptırırlar; onlar zandan başka bir şeye uymazlar ve onlar sadece yalan uydururlar.” (6/116) Diye buyuruyor. Kitabımızın tek olması rağmen, Dünya kadar ilave kitap yazılmıştır. Kur’an yerine o kitaplara göre din yaşanır hale gelmiştir. Allah’ın kitabı da  hadis, fıkıh kitaplarına uydurulmuştur. Kur’an’ da ki ayet bu kitapları desteklemiyorsa ayetin hiçbir anlamı yok. Bu demek oluyor ki genellikle uydurulmuş (söz) hadis, Yüce Allah’ın sözünün (hadisinin) önüne geçmiştir. Tevbe haşa sanki Allah vahyinde sıkıntı yaşadı. Yüce Allah kelime sıkıntısı çekmez. (18/109) Bilmiyorlar mı ki “Yeryüzündeki ağaçlar kalem, denizler mürekkep olsa ve arkasından yedi deniz eklense yine de Allah'ın sözleri bitmez. (31/27) Hadis, sünnet ve âlimlerin içtihatları dine dönüşmüştür. Birisinin haram dediğine, diğeri helal demiştir. Yüce Allah’ın yasasının tek olmasına rağmen dini parçalara ayırdılar. Mezheplerin hak olduğunu iddia ettiler. Mezheplerden bir örnek verelim:
KONU                                                                           HANEFİ                MALİKİ               ŞAFİİ             HANBELİ Kırlangıç eti yemenin hükmü nedir?                        Helal                     Helal                Haram            Haram
 Görüyorsunuz iki mezhep imamı helal derken, diğer iki mezhep imamı da haram demiştir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. "Siz Allah'a dininizi mi öğretiyorsunuz? ... Allah her şeyi çok iyi bilmektedir. (49/16)
Allah bize yalnız leşi, kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası için kesilmiş olanı yasaklamıştır. (2/173) Yasaklamadıkları helaldir.
Tebliğ edilen buyruklar dışında bizi sıkıntıya sokacak gereksiz ve yaşamımıza uymayan şeyler hakkında sorular sormamamız gerekiyor. Yüce Allah bunları gerekli görseydi Kur’an’ı indirirken bize açıklardı. Açıklamadıklarını bizim özgür irademize,  güç ve imkânlarımıza bırakmıştır. Yüce Allah açıklanmayanlardan olacak günahları bağışlayandır. (5/101)
 Mezhepler asırlar sonrası beşeri oluşmuştur. Mezhepler din değil, siyasi kavramdır. Dinle özdeşleştirilemez.  İslam’ı da tekeline kimse alamaz. Müslüman'ın mezhebi Kuran'ın mezhebidir. Müslüman Kuran'ın dışında başa bir mezhebe tabi olamaz.
Hüküm koyucu, yalnız Allah’tır. (12/40)  O hüküm koymada kimseyi kendine ortak etmez. (18/26) Gelenekçiler çevirileri kendilerine göre yaparak yol almaktadırlar. Kur’an’da “Resul’e itaat Allah’a itaattir.” (4/80) der.  Bu meal, “Peygambere itaat Allah’a itaattir.” diye çevrilir. Ayet de geçen “Resul” kelimesi çoğu mealde Kur’an’da geçmeyen farsça “peygamber” olarak çevrilmiştir. Hâlbuki Arapça “resul” olarak meale taşınmalı ve ya “elçi” olarak çevrilmelidir. Doğrusu da budur. Yanlış çeviri ayetin anlamı tamamen değiştirmiştir. O zaman ne oluyor? Günümüzde gelenekçilerde görüyoruz. Nebi Muhammed’in yediğine, içtiğine, giydiğine, yattığına, kalktığına itaat etmektedirler. Onlara  O’da yetmez; hırkasını, sakalını ilahlaştırılır.
Kur’an’da bir de “Nebi” geçer. Nebi’nin vahiy dışında din adına hüküm koyma yetkisi yoktur. “Nebi” Muhammed’in unvanıdır. Nebi Vahyi alan kişidir. “Resul” elçi demektir. Muhammed’in görevidir. Nebi olarak almış olduğu vahyi, Resul Muhammed olarak bizlere tebliğ eder. Nebi Muhammed’in Yüce Allah adına bağımsız hüküm vermesi mümkün değildir. Nebi Muhammed, Yüce Allah’tan vahyolunana uyar. (33/2) Vahyin gelmediği dönemlerde de hiçbir şey uydurmaz, uyduramaz. Sadece rabbinden indirilene (6/150) ve yalnız vahyedilene uyar. (7/203) Eğer bunu yapmazsa resul (elçilik) görevini yerine getirmemiş olur. (5/67) Resulün görevi sadece vahyi tebliğ etmektir. (5/92) Vahyin dışında bir şeyleri din adına tebliğ edemez. İlave de eksiltme de yapamaz. (38/86) Eğer Allah’a isnat ederek bazı sözler uydurmuş olsaydı, Yüce Allah onu kudretiyle yakalar, sonra da şah damarını keserdi. (69/44, 45, 46) Yüce Allah hükmüne kimseyi ortak etmez. (18:26) https://aydinorhon.blogspot.com/2019/07/nebi-resul-kimdir.html
 Kur’an her şeyi açıklayıcı ve yol göstericidir. (16/89) Onda her örnek mevcuttur. (39/23)              Kur’an’ı beyan (açıklama) Allah’a aittir. (75/19) Her şeye hâkim, her şeyden haberdar olan Yüce Allah’ın kolaylaştırdığı, sonrada açıkladığı bir kitaptır. (11/1)
Kur’an’da hiçbir eksik yoktur. (6/38) Allah bize “Kur’an yeter” demiştir. (29/51) Kur’an’dan başka hiçbir hadise iman edilmez (45/6) Sadece Kur’an’dan hesaba çekileceğiz. (43/44)
Yüce Allah, kitabında "yetmedi mi" diye soruyor. Birileri yetmedi dercesine başkalarının kitaplarına göre dinlerini yaşıyorlar.  Allah’a karşı muhalif olduklarının farkında bile değiller.
Kendilerine okunan kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmedi mi? Şüphesiz bunda inanan bir kavim için bir rahmet ve bir öğüt vardır. (29/51)
Dinimiz tevhit dinidir. Biz Yüce Allah’ın kitabına yönelip hayatımıza taşımaz, başkalarının kitabına yönelirsek hesap günü hüsrana uğrayanlardan oluruz. Hesap günü Yüce Allah şöyle diyecek: “İns ve cin topluluklarından sizden önce gelerek şirk koşup, küfre sapmış olanlarıyla birlikte girin ateşe.” Ve her topluluk ateşe doğru ilerledikçe kendilerini şirke bulaştırmış olup, günahları nedeniyle olumsuz puanları fazla bulunanlara lanet edecek ve “Ey Rabbimiz, işte bizi bunlar yanlış yola sürükledi. Bu nedenle de onlara vereceğin ateş azabını kat kat ver” diyeceklerdir. O zaman Yüce Allah “ zaten hepsi için kat kat azap kararlaştırılmış bulunmaktadır. Tabi siz bunu bilemezsiniz.” Diyerek, insanları şirke bulaştıranların ek günahları olacağını açıklamıştır. Önce ateşe doğru gitmekte olanlar da, sonra gelenlere şöyle diyecekler: “Sizin de yapılan yanlışı önemsemeyip direnmekte olan bizden kalır bir yanınız yoktur. Yaptıklarınıza karşılık, sizde tadın bakalım azabı.” Denilecektir. (7:38, 39)
Hesap günü yüzleri ateşte ıstırap içinde değişirken, “Eyvahlar olsun! Keşke Allah’ın gönderdiği ve Resulün bildirdiği ayetlerini değişmez amaç ve hükümlerini ret etmeseydik” diye pişmanlıklarını belirtecekler. (33/66) Ayrıca Yüce Allah’a “Rabbimiz, biz dini liderlerimize ve idarecilerimize uyduk. Onlar da bizi saptırırdılar.” Diyecekler. (33/67) Deseler de son pişmanlık fayda vermeyecektir. Gerçek şu ki, Allah’ın kabul edip tüm nebiler aracılığı ile gönderdiği tek din, şirk koşmadan tek ilah olarak Allah’a teslim olmak temelli din olan İslam’dır. Daha önce kitap verilmiş olanlara (Yahudiler ve Hristiyanlar) gerekçelerle birlikte bilgiler gelmişti. Buna rağmen hırs ve çekemezlikleri nedeniyle, bildirilen dini kuralları muhkem, (değişmez) ve müteşabih (değişken) hükümleri, farklı olan yorumlarına dayatarak farklı gruplara ayrıldılar. Ve farklı dini görüşleri oluşturdular. Hâlbuki kim, Yüce Allah’ın ayetlerindeki gerçeklerini kabul etmez ve değiştirecek olursa hesabının hızla yapılıp cezalandırılacağını bilmeleri gerekir. (3/19)
“Tarih tekerrürden ibarettir.” Derler. Günümüzde dünden farksız. Bugün de ayetlerimizin anlamı çarpıtılıyor. Tahrif ediliyor. Çoğunluğu uydurma olan rivayetlerle din anlatılıyor. Kur’an dışı Kur’an paralelinde hadis, fıkıh, ilmihal gibi kaynakları din diye anlatıyorlar. Mezhepler icat ediliyor. Nebi Âdem’den günümüze dinimiz İslam’dır. Dinimizi tek kaynağı da Kur’an’ı Kerim’dir. “Kur’an bize yetmez.” Diyen gelenekçiler; sevgili Nebi Muhammed’i iftira politikalarıyla kutsallaştırıp Yüce Allah’a ortak ederek şirke düşmüşlerdir. Doğrularım Allah’ın yanlışlarım ise benimdir.        Aydın ORHON
2 notes · View notes
aydnorhon-blog · 3 years
Text
MELEKLER SAVAŞIR MI?
Bilim adamlarının açıklamalarına göre Dünyanın oluşumu big bang denilen bir patlamayla birlikte 13,9 milyar yıl önce başlamıştır. Sonra insanoğlunun yaşayabileceği ortam hazırlanmıştır. 386 bin yıl önce insanoğluna ruh üflenmesiyle birlikte kainattaki bütün varlıklar Adem’in emrine sunulmuştur. (Casiye 13. Ayet) Allah, yarattıklarıyla ilgili bütün bilgileri Adem’e öğretti. Ne, nasıl, nerelerde kullanılır. Ne, ne şekilde ne yaparsa işe yarar? Yararlı mı, zararı var mı? Vb. Adem’e verilen vahyi teknolojik bilgiler neticesinde öğretilenlerin özelliklerine göre isimlerini koymayı da bilmiştir. Fakat meleklere Adem’e verilen bu bilgiler verilmemiştir.
Allah; yarattığı melek ve insanoğlu arasındaki farklılıkları bir senaryo ışığında bizlere sunuyor. Melekler, Allah’ın katından her biri farklı kodlamalarla (bilgilerle) bir kısmı göklere bir kısmı da yeryüzüne indirilmişlerdir. Bakara 30, 31. Ayet: Hani Rabbin, Meleklere: 'Muhakkak ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim' demişti. Onlar da: 'Biz seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kan dökecek birini mi var edeceksin?' dediler. (Allah:) 'Şüphesiz sizin bilmediğinizi ben bilirim' dedi. Âdem’e her varlığın ismini (neye yaradığını) öğretti,  sonra onları meleklere gösterdi: “İddianızda haklıysanız bana şunların isimlerini söyleyin!” dedi. Adem’e bilgilerin öğretilmesi, öncesi; an ve sonra oluşabileceklerin tamamının Nebi Adem’e aktarılmasıdır. Allah bu anlatım tekniği ile Adem ile Melek arasındaki farklılığı ortaya koymaktadır.
Bu çerçevede dilediği gibi özgür yaşama, düşünme aklını kullanma yeteneği yalnız insanlara verilmiştir. Dünya da denemeye tabi tutulan tek varlıkta insandır.
Melekler kendisine verilen görevi harfiyen onu yerine getirirler. Kesinlikle görevinin dışına çıkmazlar, çıkamazlar. Bir elma ağacının elma vermesi, görevini yerine getirmesidir. Güneş’in sabah doğması akşam batması da onun görevidir. Görevleri yerine getirmeleri Allah’a karşı vazifelerini yapmalarıdır. Allah’a secde etmeleridir. Casiye 13 Ayet: Kendinden (bir nimet olarak) göklerde ve yerde olanların tümüne sizin için boyun eğdirdi. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır.
Melekler Âdem, önüne gelen nesnelerin isimlerin ne olduğunu ne işe yarayabileceğini dolayısıyla isimlerini söyleyebildi. Bunun hemen arkasından melekler, Yüce Allah her şeyi iyi bildiği ve her yaptığının yerinde olduğunu  söylerler. Bakara 32, 33. Ayet: Melekler, “Biz sana içten boyun eğeriz, bizde senin öğrettiğin dışında bilgi olmaz. Her şeyi bilen ve kararları doğru olan Sensin.” dediler. “Size dememiş miydim, ben göklerin ve yerin gaybını (gizlisini, saklısını) bilirim. Neyi açığa vurduğunuzu, içinizde neyi sakladığınızı da bilirim.” dedi. Melek:  Güç, kuvvet, haberci, elçi demektir. Çoğulu melaikedir. Kadir Suresinde geçen, “ Melekler iner dururlar.” 97/4 cümlesini gökyüzünden inme anlamı taşımamaktadır. İniş Allah’ın katındandır. O ayette belirtilen de melek vahiydir. Allah’ın katından inmesi ve insanın içine işlemesi nüfuz etmesidir. Bir süngerin suyu bünyesine emmesi, toprağın suya doyması gibi düşünebiliriz. Bakara 34. Ayet: Hani meleklere, "Âdem için saygı ile eğilin" demiştik de İblis hariç bütün melekler hemen saygı ile eğilmişler, İblis (bundan) kaçınmış, büyüklük taslamış ve kâfirlerden olmuştu.
Allah’ın isimleri öğretmesi; İnsanların var olduğu günden bu güne, bu günden mahşere kadar vahiy ve teknolojinin öğretileceğini belirtiyor. Kâinatın yaratılışında önce melekler, sonra insanlar yaratılmıştır. Yukarıdaki ayette çok kısa ve öz cümlelerle meleğin ve insanoğlunun tanımını yapıyor.
Salt insana Allah ruhundan üfürüldüğü zaman Adem oluyor. Sonra Allah meleklere Adem’e secde etmelerini buyuruyor. Secde: Boyun eğmek itaat etmek anlamındadır. Namazda ki secde ise birisinin kontrolüne girmektir.
Allah'ın insanlara ruhundan üfürmesi; ilminden çok az miktarda insana vermesidir. Sadece insana yetecek kadar, Allah için üfürükten, pek değeri olmayan bilgiler aktarılıyor. Fakat insan için oldukça değerli. Allah hiçbir varlığına vermediği bilgileri yalnız insanlara veriyor. Her insan bilgisi oranında meleklere hükmedebilir.
Araf Suresi 11 - 17. Ayet: Sizi yarattık, sonra size biçim verdik, sonra da meleklere: "Adem'e secde edin!" dedik; hepsi secde ettiler, yalnız İblis etmedi, o secde edenlerden olmadı.* “Allah buyurdu: 'Söyle bakayım, Sana emrettiğim halde, secde etmene engel nedir?' İblis: 'Ben ondan daha üstünüm; çünkü Sen beni ateşten, onu ise bir çamur parçasından yarattın.'" “Çabuk in oradan,  buyurdu Allah. Öyle orada kurulup da büyüklük taslamak senin haddin değildir. Çabuk çık, çünkü sen alçağın tekisin!” “'Bana, onların diriltilecekleri kıyamet gününe kadar mühlet verir misin?' dedi." Allah: “Haydi, sen mühlet verilenlerdensin!” buyurdu. “'Öyle ise' dedi, 'Sen beni azgınlığa mahkûm ettiğin için, ben de onları gözetlemek üzere senin doğru yolunun üzerinde pusu kurup oturacağım. Sonra onların gâh önlerinden, gâh arkalarından, gâh sağlarından, gâh sollarından sokulacağım, vesvese verip pusu kuracağım, sen de onların ekserisini şükreden kullar bulmayacaksın.'”
Adem ve İblis konusuna kısaca değinmek istiyorum.
Önce bir örnek verelim: Her hangi bir işletmede ki genel müdürü düşünelim.  Personelini toplamış; “Tanıtmış olduğum bu arkadaşı yeni işe aldım. Kendişi okur-yazar değildir.  Benim de yardımcımdır. Bana itaat ettiğiniz gibi ona da itaat etmenizi istiyorum.” Dese, kabullenmeyen kimse çıkabilir mi? İçlerine sinmese de kimse karşı çıkamaz..
Bütün kâinatın sahibi, yaratıcısı iblisi muhatap alır mı? Bu Allah’ın bir anlatma tekniğidir. Ve deniyor ki, “ Allah’a ve Resule itaat etmeyen her kişi Dünya’da istediği şeytanlığı yapabilir. Buna müsaade ediyorum.  Ancak yapanlar yaptıklarının hesabını ahret hayatında verirler.” Allah bize iki seçenek sunuyor birincisi takva yönü, ikincisi fisk fücur yönüdür. Araf Suresi 12-17 suresi kısaca;  Bir insanda var olan iki karakterin (Adem, İblis) tanıtımıdır.
Buradan bir şey daha anlıyoruz. Allah'ın Dünya hayatında insanlara müdahalesi yoktur. Nahl 61. Ayet: Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden hemen cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları belirli bir süreye kadar erteler. Ecelleri geldiği zaman ise ne bir an geri kalabilirler, ne de öne geçebilirler. Meleklere devam edelim. Fatır Suresi 1. Ayet: Yaptığı her şeyi güzel yapmak Allah’a mahsustur. Gökleri ve yeri yaratan, ikişer, üçer, dörder kanatlı melekleri elçi olarak görevlendiren, kendi tercihine göre yaratışta artırma yapan odur. Doğrusu Allah, her şeye bir ölçü koymuştur.
Rabbimizden “ikişerli, üçerli, dörderli” değişik sayılarda meleklerin görevlerinin farklı özellik, ve kabiliyetten oluşların belirtilmektedir. Ateş, ile bir koyunu mukayese bile edemeyiz. Meleklerin farklılıkları vurgulanıyor.
Meleklerin insanlar karşısında eğilmeleri, İnsanoğluna hizmet edişleri, insana ruhun üflenmesinden sonra başlar. Ruh üflenen Âdem;  Akıl, düşünebilme yeteneği, bilgi ve beceri ile donanımlı insandır. Akıl, bilgi ve beceri sahibi insan doğadaki bütün güçlerini kontrolü altına alır. Doğadaki güçler de Âdem’e teslimiyet gösterir.
Hayvanlardan, bitkilerden faydalanır. Suyun önüne set koyar, baraj oluşturur gerektiğinde kullanır. Rüzgâr için rüzgârgüllerinden yararlanır. Yelkenlerle gemileri yüzdürür. Doğadaki bütün güçler de Âdem’e bu şekilde secde eder. Aklı olmayana, aklını kullanmayana, cahile melekler hizmet etmezler.
Bir an için duyu organlarınızdan bir tanesinin olmadığını düşünelim. Gözünüzün görmemesi, kulağınızın duymaması, koku, tat, his alamamanız.  İşte her biri bizi bir tehlikeden koruyor. Bunlar insanları koruyan meleklerden bir kaçıdır.
Ra’d 11. Ayet: Kişiyi önünden ve arkasından takip eden (melekler) vardır; … İnfitar 10. Ayet:   Hâlbuki üzerinizde korumaların olduğu bir gerçektir.               Tarık 4. Ayet: Yemin ederim ki, üzerinde koruyucusu olmayan tek kişi yoktur. En’am 61. Ayet: O, kulları üzerinde tam hâkimdir; size korumalar gönderir. Sizden birine ölüm gelince elçilerimiz onu vefat ettirirler. Onlar (ölüm melekleri olan o elçiler) hata yapmazlar.*
Kur’an’da Cebrail, İsrafil diye bir melek adı da geçmez.
Yahudi kültüründen İslamiyet’e geçen, daha doğrusu İslâmî rivayetler arasına karışan çoğu Tevrat'tan nakledilmiş isimlerdir.
Allah'ın vahiyleri nebilerinin kalbine zikretme (cibril) olayının gerçekleşmesini sağlayan vahiy meleğidir. Allah’ın Nebi Muhammed’in kalbine aktardığı vahiy olayının adı cibrildir. Cibril de bir melektir.
Şimdi savaşan melekler var mı onlara bakalım: İbni Abbas’tan olan rivayetinde Resulullah'ın şöyle buyurduğu kaydedilmektedir: "Ey Ebu Bekir, işte Cebrail atının başından tutmuş, harp aletlerini de üzerine almış bir vaziyette geldi!"(Buhari)
Muhammed’in amcasının oğlu olan İbni Abbas hicretten 3 sene önce doğmuş ve Bedir savaşında 5 yaşında olan çocuktur.
Enfal 9. Ayet: O gün Rabbinizden yardım istiyordunuz. O da “Bir biri ardınca bin melek ile size destek veriyorum” diye cevap vermişti. (AYET)
Nahl  61. Ayet: Allah, yaptıkları yanlışlardan dolayı insanları hemen yakalasaydı yeryüzünde hareket eden kimseyi bırakmazdı. Ama Allah, onları, belirlenmiş ecellerine kadar erteliyor. Ecelleri gelince ne onu bir süreliğine erteleyebilirler, ne de ecelleri gelmeden onun gelmesini sağlayabilirler. Burada çok miktarda ayetle destek verildiği anlatılıyor. Enfal 9. Ayette 1000 tane meleğin Bedir Savaşında ki yardımı; Haberci ayetler neticesinde gerçekleşmiştir.
1000 -3000 tabirleri çoğul anlamına gelmektedir. Burada çok sayıda vahiy gönderdiği buyruluyor.  İnen vahiyler, İslam dininin yayılması demektir. Müslümanlar moral ve psikolojik bakımdan desteklenmiştir. Bir nevi öz güven pompalanmıştır.
Rivayetler de anlatıldığına göre:
Müşrik Ordusu Bedir Savaşı’na büyük bir debdebe içinde çıktı. Çıkarken Mekke civarındaki bazı düşman kabilelerden endişe ediyorlardı. İşte bu sırada şeytanın Sureka b. Cuhşum isimli bir şahsın suretinde onlara gözükerek garanti verdiği ve savaşa teşvik ettiği belirtilir.  Ayrıca savaş başlangıcında bu şekilde görünen Sureka’nın savaş sonunda da hızlı bir şekilde kaçtığ aktarılır. Bu rivayetler muhtemelen daha önce  de  temas ettiğimiz  gibi hicret  sırasında Hz.  Peygamber’i  takip eden  Suraka  aleyhinde uydurulan rivayetlerden olsa gerektir. Mehmet Azimli - Siyeri farklı okumak (280. sayfa)
Eğer gerçekten bir Komutan Sureka b. Cuhşum bu kişileri savaşa teşvik etmişse üçte bir üstünlükleri de varsa neden kaçmış olabilir. Belki de konuyla ilgili ayetlerin inmesinden etkilenen ashabın “Şimdi bizim cennete girebilmemiz için sadece şehit mi olmamız kaldı? “ dediklerini duymuş olabilir. Ashabın ölümüne savaşacaklarını anladığı için korkup kaçmış olabilir. Al-i İmran 140, 141. Ayet: Eğer size («Uhud» de) bir yara değmiş bulunuyorsa («Bedir»de) o kavme de o kadar yara değmişdir. O günler (öyle günlerdir ki) biz onları insanlar arasında (gâh lehlerine, gâh aleyhlerine olmak üzere elden ele ve nöbetleşe nöbetleşe) döndürür dururuz. (Bu da) Allahın (ezeldeki) ilmini îman edenlere açıklaması, içinizden şehîdler edinmesi, mü'minleri tertemiz yapıp kâfirleri (murdar ölümle) helak etmesi içindir. Allah zâlimleri sevmez. Meleklerin bir bölümünü sizinle paylaşmak istiyorum: İnsanlarla birlikte olan, hiç ayrılmayan meleklerden bir tanesi Hafıza Meleğidir. Bu meleğin görevi buluğ çağından sonra başlar. Yaşantımızın sonuna kadar iyi, kötü her şeyi kaydeder. Aklımızdan geçenler dâhil kaydetmediği hiçbir şey yoktur. Hafıza Meleği: Zuhruf 80. Ayet: Ya da sırlarını ve açığa vurduklarını dinlemediğimizi mi sanıyorlar? Elbette dinleriz, üstelik yanlarına koyduğumuz elçilerimiz olup biteni kayda geçirirler. Hesap günü hafıza meleğindeki bilgiler ardı ardına gelir. Unuttuğumuzu sandıklarımız bile bir bir gelecektir. Ne kadar günah işlediğimiz konusunda korkuya kapılacağız. Çaresizlik içerisinde, telafisi olmayan günahlarımız, sevaplarımız neticesinde hesabımızın görülmesini bekleyeceğiz. Kehf 49. Ayet: Defterleri önlerine konur. Günahkarların, defterde olanlardan korkuya kapıldıklarını görürsün. Derler ki "Eyvah! Bu nasıl defter ki küçük büyük bırakmadan hepsini sayıp dökmüş.“ Yaptıkları her şeyi karşılarında hazır bulurlar. Senin Rabbin kimseye yanlış yapmaz. Kaf 17-18. Ayet: Onun sağında ve solunda oturmuş iki melek her şeyi kaydetmektedir. O, söz olarak (herhangi bir şey) söylemeyiversin, mutlaka yanında hazır bir gözetleyici vardır. Casiye 28, 29 Ayet: O gün) Her ümmeti (Allah'ın huzurunda) toplanmış görürsün. Her ümmet, kendi Kitabına (yaptığı işlerin tutanağı olan amel defterine) çağırılır: "Bugün yaptıklarınızla cezalandırılacaksınız!"* Bu, size bütünüyle gerçekleri söyleyen Kitabımızdır. Yapıp ettiğiniz her şeyi kayda geçirmekteyiz. Sel, tayfun, radyasyon, meteor Meleği: Şuara 4. Ayet: Eğer dileseydik, onlara gökten öyle bir alamet indirirdik ki, onun karşısında boyunları bükülür, hemen baş eğerlerdi. Furkan 25. Ayet: O Gün ki, gök bulutlarla birlikte, bütün yüküyle parçalanacak ve birbiri ardından melekler indirilecektir;
Destek Meleği: Ahzap 56. Ayet: Allah ve melekleri bu nebîye destek olurlar. Ey inanmış kimseler! Ona siz de destek olun ve içtenlikle samimi davranın.
Azrail adı Kur'an'da geçmez. Kur'an'da ölüm meleği vardır. İlim adamlarının incelemeleri neticesinde insanlarda ölüm geni bulundu. Ödülü veren Karolinska Enstitüsü'nün açıklamasına göre, İngiliz Sydney Brenner, Amerikalı H.Robert Horvitz ve İngiliz John E. Sulston, nematod adlı bir çeşit barsak paraziti olan Caenorhabditis elegans ile yaptıkları deneysel çalışmalar ile organizmasının gelişmesini ve hücrelerinin programlı ölümünü yöneten kilit öneme sahip genleri saptadılar, benzer genlerin insan dahil daha gelişmiş organizmalarda da bulunduğunu belirlediler. Bu keşfin tıp araştırmaları alanında çok anlamlı olduğu, birçok hastalığın nasıl oluştuğunun daha iyi anlaşılmasına olanak verdiği belirtildi. Kaynak: http://bianet.org/bianet/saglik/13907-nobel-odulu-olum-geni-arastirmasina
İnsanları karanlıktan aydınlığa çıkaran, koruyan, kollayan melek: Ahzap 43. Ayet: O'dur ki, sizi karanlıklardan nura çıkarmak için size rahmet etmekte; melekleri de (size dua etmektedir). O, mü'minleri çok esirgeyicidir. Ölüm Meleği: Secde 11. Ayet: De ki: "Sizin için görevlendirilmiş olan ölüm meleği (bir gün) sizi toplayacak ve sonra (hep birlikte) Rabbinize döndürüleceksiniz".
Yük taşıyıcı Melekler: Bakara 248. Ayet: Nebîleri onlara dedi ki: “Ona komutanlık verildiğinin işareti, size Sandık’ın gelmesidir. İçinde Sahibinizden (Rabbinizden) sizi rahatlatacak bir şey, Musa ve Harun ailelerinin bıraktığı hatıralar olacak ve onu melekler taşıyacaktır. Eğer inanıyorsanız bunda sizin için gerçek bir gösterge vardır.” Tabutun esas anlamı sandıktır. O çağda at arabalarıyla ilkel kanılarla çekilmiştir. Tek hayvanla taşınmadığı için ayette melaike (melekler) geçer. Rüzgar cesaret Meleği: Ahzap 9. Ayet: Ey iman edenler! Allah'ın size olan nimetini hatırlayın; hani size ordular saldırmıştı da, biz onlara karşı bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Allah ne yaptığınızı çok iyi görmekteydi.
Korku ve cesaret melekleri: Enfal 12. Ayet: O gün meleklere de şunu vahyediyordu: “Ben sizinle beraberim, kâfirlerin yüreklerine korku salacağım. Siz de müminleri cesaretlendirin. Öyleyse (ey müminler!)[*] onların boyunlarının üstüne ve parmak uçlarına vurun”*
Rüzgar, kasırga, doğal afet Meleği: Hicr 73, 74. Ayet: Güneşin doğma zamanına girerlerken korkunç ses onları yakaladı. Oranın altını üstüne getirdik. Üzerlerine pişmiş balçıktan taşlar yağdırdık. Meleklerle ilgili birkaç ayet daha paylaşmak istiyorum: Şu’ara 173. Ayet, Kaf 17, 18. Ayet, Zuhruf 80. Ayet, Bakara 210. Ayet, Âl-i İmrân 125. Ayet, Hicr 8 Ayet, Araf 84. Ayet, Enfâl 9. Ayet, Enfal 12. Ayet,  Hud 82. Ayet, İsra 13, 14. Ayet, İnfitar 10, 12. Ayet,
Kur’an’ı anlamak için konuyla ilgili bütün ayetleri toparlayıp bir bütünlük halinde düşündüğümüzde; Elimiz çaldıklarını,  gözümüz gördüklerini, ayaklarımız gittiklerini, dilimiz konuştuklarını, kalbimiz içinden geçirdiklerimizi bir bir anlatacak. Fussulet 20. Ayet: Sonunda oraya geldikleri zaman, işitme, görme (duyuları) ve derileri kendi aleyhlerine şahitlik edecektir.
Allah cc.’ın Bize şah damarımızdan daha yakın olduğunu da unutmayalım. Kaf 16. Ayet: Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.
İslam Tarihçilerimizden Belazuri, savaşlarda melekler ve rüzgarla yardım edildiğinden bahsetmekte ancak hiçbir örnek üzerinde bu konunun detaylarına girmemektedir. Rivayetlerinin birisinde; Gifar kabilesinden savaşı seyretmeye gelen iki müşriğin, silah ve at sesleri ile savaş meydanına gelen Cebrail’in, bindiği atına hitaben, “ya hayzum!” şeklinde haykırmasını duymaları üzerine, birisinin öldüğü diğerinin bayıldığı” aktarılmaktadır.
Tarihçi İbn Kesir bu rivayeti başka delil getirerek reddetmektedir. Bu rivayete göre; Cebrail’in sesi ile savaşı seyreden bir müşrik ölüyorsa. Nebi Muhammed’e karşı savaşanlar bu sesi neden duymamıştır. Ayarca müşriklerin ölmesine ses yeterli ise, Cebrail’in at üstünde silahını kuşanmış bir şekilde gelmesine gerek yoktur. Mehmet AZİMLİ - Siyeri Farklı okumak (sayfa 293)
Bazı rivayetlerde insan görünümünde savaşta yardım eden meleklerden bahsedilir. Eğer görünüyorlarsa, bu yabancı insan görünümünde ki savaşçılar, sahabenin neden dikkatini çekmediler. Savaşta üniforma olmaması sebebiyle Müslümanlar da müşrikler gibi giyiniyorlardı. Nebi Muhammed Müslümanlara savaşta birbirlerini tanımaları için parola öğretmişti. Parolayı bilenin Müslüman olduğu anlaşılıyordu. Rivayetlerde meleklerin sarığın rengine kadar belirtilmiştir. (İbni Hişam V, 96) Bu yabancı savaşçılara parola neden sorulmamış? Ayrıca böyle bir durumda Müslümanlar, müşrik ordusuna fazla görüneceklerdi. Hâlbuki Enfal 44. Ayette Müslümanların sayısının azlığı açıkça belirtilmektedir. İsra 95. Ayet: De ki: "Eğer yeryüzünde, (insanlar yerine) yerleşip dolaşan melekler olsaydı, elbette onlara gökten bir melek peygamber indirirdik." Değerli kardeşlerim Allah birdir. Tek hüküm sahibidir. Hiçbir ortağı yoktur. Benim Kur’an bütünlüğünde anladığım kadarıyla memurları da yoktur. Ol dediği zaman hemen oluşumu başlatan Yüce Allah’ın böyle bir şeye ihtiyacı da yoktur. Nebi Muhammed’e vahyin aktarılışı içinde aynı şekilde olduğu inancındayım. Nebi Muhammed’in kalbine vahyin yerleşmesi içinde “ol” demiştir. İstediği oluşum kalbinde oluşuma başlamıştır. Aynen süngerin suyu emmesi gibi… Tarayıcının (Scanner) bir metni veya resmi tarayıp hafızasına kaydetmesi gibi… İşte bizim Scanner’ da gerçekleştirdiğimiz olaya “belgeleri tarattım. Hafızaya yükledim.” Diyoruz. Yüce Allah’ta Nebi Muhammed’in vahyi kalbine kaydetmesine de “Cibril” demiştir.
Doğrularım Allah’a yanlışlarım bana aittir.                                                                  Aydın ORHON
0 notes
aydnorhon-blog · 3 years
Text
MESCİTLERDE Kİ HATALAR
MESCİTLERDE Kİ HATALAR; Camilere gidebilmek için ezanı bekleriz. Ezan okunur. Ancak ne dediğini çoğumuz anlamayız. Fakat biliriz ki namaz vaktidir. Makamlarla okunmasa namaz vakti olduğunu anlayamaz mıyız? Namaz vakti gelmedi mi? deriz. Namaz vakitlerini bildirmek amaçlı siren çalınacağı duyurulsa, biliriz ki her siren çalışı namaz vaktidir. Buradan ezana karşı olduğum çıkmasın. Muhammet’ten sonra uygulamaya konulan makamla okunmasına karşıyım. Güzel sesli birisi okuduğunda nefsime sorsanız; “Ne kadar güzel tüylerim diken diken oluyor” derim. Fakat doğrusu bu değil… Sesi güzel olan kardeşlerimiz; Lütfen ezanı Türkçe ve makamıyla birlikte bir kez denesin. Düşünmek bile beni rahatsız ediyor. Sanki haşa Allah cc ile alay ediliyor gibi… Yine de denemek isteyen arkadaşlar için aşağıda, hangi ezanın hangi makamda okunduğunu hatırlatıyorum. Sabah Ezanı: Sabâ, makamında, Öğle Ezanı: Rast makamında, İkindi Ezanı: Hicaz makamında, Akşam Ezanı: Segâh makamında, Yatsı Ezanı: Uşşak makamında… Camiden içeri girdiğimizde de durumda farklılık yok. Makamlara devam. İmamın sesi ne kadar güzel ve makamını da, ne kadar usulünce uygulayabiliyorsa arkasında ki cemaatte o kadar çok oluyor. Nameden nameye geçiyor. Pekiyi; cemaate ne aktarabiliyor. Cemaat bundan ne anlayabiliyor. İmam makamla sureleri okurken cemaatin kafası başka yerde, Sadece tekbire odaklanmış yatıp yatıp kalkıyor. İmam namaz surelerini sesli okur.  Cemaat zaten okumaz. Okusa da okuduklarının anlamını bilmez. Allah’ın cc mesajından habersizdir. İmam namaz surelerini sesli okuyor dedik.  Ancak öğle ve ikindi namazlarında ve diğer vakitlerin 3. Ve 4. Rekâtlarında İmam da ses yok. Sadece tekbirle cemaatle birliktelik sağlar. Hâlbuki Allah bütün namazlarda ne yüksek ne kısık orta sesli okumamızı emreder. Bazı camilerde yüksek sesi dışarı bile veriyorlar.
İsra 110. Ayet; De ki: 'Allah, diye çağırın, 'Rahman' diye çağırın, ne ile çağırırsanız; sonunda en güzel isimler O'nundur.' Namazında sesini çok yükseltme, çok da kısma, bu ikisi arasında (orta) bir yol benimse. Cemaat namazını bir şekilde kılar ve çıkar. Allah’a borcunun ödemenin mutluluğu içerisinde evine, işine geri döner.  Bilmez ki sadece gözünün borcunu ödemeye kalksa ve ömür boyu da namaz kılsa gözyaşının bile borcunu ödeyemez. Siz neyin borcunu ödüyorsun. Ancak Allah‘ın verdiği nimetler için şükredebilirsin. Cami de etrafınıza bakındığınızda Allah’ın adının yazılı olduğu tablo ile karşılaşırsınız. Çok güzel. Çünkü O’nun mescidi ve O’na ibadet için gidiyoruz. Fatiha 5. Ayet; Yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz. Yanı başında Muhammed de yazıyor. Allah’ın mescidinde, yalnız Allah’a ibadet edeceğimiz mescitte, ezanda olduğu gibi Nebi Muhammet’te mevcut. Bakara 285. Ayet; 'O'nun elçileri arasında hiç birini (diğerinden) ayırt etmeyiz. İşittik ve itaat ettik. Rabbimiz bağışlamanı (dileriz). Varış ancak sana’dır' dediler. Eğer camilerde farklı kişilerin isim tabloları olacaksa ki olamaz; Bu ayete göre Nuh, Davut, Musa, İsa ve bütün resullerin tabloları da asılmalı… Bunların olmadığı gibi dört halife, onda da geçtik bazı mescitlerde Hasan, Hüseyin’i de görmek mümkündür. Cin 18. Ayet; Şüphesiz mescitler, (yalnızca) Allah'a aittir. Öyleyse, Allah ile beraber başka hiç bir şeye (ve kimseye) kulluk etmeyin (dua etmeyin, boyun eğmeyin, tapmayın). Eğer yalnız Allah’a ibadet ediyorsak Allah’tan başka kimseye ibadet etmeyeceksek, ibadethanede başkaları da olmamalı. Perşembe günleri yatsı ezanı öncesi okunan salanın Türkçesini lütfen okuyun. Mescitlerimizden şirk dolu cümleciklerin mescitlerimizden nasıl okunduğunu hayretle göreceksiniz.
Hiç dikkat ettiniz mi? Hocalar, vaaz verirken veya hutbede kaç tane ayet okuyup açıklıyorlar. Allah’ın kaç tane mesajını bize bildiriyorlar. Lütfen dikkat edin. Göreceksiniz ki Nebi Muhammed’in ölümünden 200-250 yıl sonradan yazılmış rivayetleri din diye anlatıyorlar. Çoğu uydurulmuş olan rivayetleri gözümüze baka baka dinimizmiş gibi sunuyorlar. Arkasından da “Gale Resulullah” yani “Resulullah buyurdu” diyorlar. Nebi Muhammet’in söylendiğini Resul Muhammet söyledi demek. “Bu Allah’ın vahyidir” demektir. Bunu böyle söyleyenler ya “Nebi, resul” kavramını bilmiyorlar ya da kasıtlı söylüyorlar. Bizden de ona iman etmemizi istiyorlar. Dinlediğiniz hadis veya rivayetleri Kur’an’la karşılaştırıp doğruluk derecesini tespit edebiliriz. Hadis diye önümüze konulanı Kur’an’ın süzgecinden geçirmeliyiz. Kur'an onaylıyorsa kabulümüz. Yok, Kur’an aynı konuda farklı şeyler söylüyorsa Resul Muhammed‘e İftiradır. Resul Muhammed Kur’an dışı hiçbir şey söylemez. Söyleyemez… Konuyu uzatmamak adına; biraz da ayetlerle devam edelim: Hakka 44, 45, 46. Ayet; Eğer o, bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı. Muhakkak onun sağ-elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik. Sonra onun can damarını elbette keserdik. Delil yerine atalarının uyduğu sisteme göre hayatlarını yönlendirenlere Kur’an’ın aşağıdaki ayetlerini okumanızı öneriyorum. Kehf 26. Ayet; Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz. Yusuf 40. Ayet; Hüküm yalnız Allah’ındır. O kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din işte budur. Ama insanların çoğu bilmiyorlar. Nahl 89. Ayet; Biz bu kitabı sana, her şeyin ayrıntılı açıklayıcısı, bir doğruya iletici, bir rahmet, Müslümanlara bir müjde olarak indirdik. İsra 36. Ayet; Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, hepsi bundan sorumlu tutulacaktır. Yunus 100. Ayet; Allah pisliği akıllarını kullanmayanların üzerine yağdırır. Enbiya 10. Ayet; Andolsun size hatırlatıcı bir kitap indirdik. Yine de aklınızı kullanmayacak mısınız? En’am 114. Ayet; Allah size kitabı detaylandırılmış bir halde indirmişken Allah’ın dışında bir hakem mi arayayım? Ankebut 51. Ayet; Kendilerine okunmakta olan Kitap’ı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Maide 49. Ayet; Sen de aralarında, Allah’ ın indirdiğiyle hükmet… Yunus Suresi 15. Ayet; Onlara ayetlerimiz açık açık okununca, bizimle karşılaşmayı ummayanlar “Bize bundan başka bir Kuran getir veya bunu değiştir.” dediler. De ki “Onu kendiliğimden değiştirmem benim için söz konusu olamaz. Ben sadece vahyolunana uyuyorum.” Hud Suresi 1. Ayet; Bu bir kitaptır ki, Hâkim ve Her şeyden Haberdar olan, ayetlerini hüküm ifade edici (muhkem) kılmış ve sonra detaylandırıp (fussilet) açıklamıştır. İnşa Allah cümlemizi sapmış, aklını kullanmayan kullarından eylemesin. Fakat çoğumuz sapmış olmasına rağmen saptığının farkında bile değil. Kimimiz bazı efendiler edinmişiz. O ne derse doğru bilmişiz. Kimimiz camilerde hocalar ne diyorsa kabulümüz demişiz. Kimimiz atalarımız (Dedemiz, Büyükannemiz, Babamız, Annemiz) ne diyorsa doğru bilmişiz. Zuhruf  22. Ayet; Hayır; dediler ki: 'Gerçekten atalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk ve doğrusu biz onların izleri (eserleri) üstünde doğru olana (hidayete) yönelmiş (kimse)leriz.' En’am 116. Ayet; Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah'ın yolundan şaşırtıp saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak 'zan ve tahminle yalan söylerler.'
Öyle bir algı var ki anlaşılması güç; Sanki Allah Kur’an ı belirli kişilere göndermiş. Onlar da dini tam anlamıyla öğrenmiş. Bildiklerini bize aktarıyorlar. Biz de Allah’ın kitabına hem saygıdan hem de bizi çarpmasın diye evin en yüksek bölümüne asmışız. Bazılarımız mübarek günlerde eline alıyor, içeriğine bakmadan yüzeysel okuyup ölülerine gönderiyorlar. Hâlbuki Allah c.c Kur’an’ı her birey için göndermiş olduğunu Kur’an da ki “Ey İman edenler” diye hitabından da anlıyoruz. Sonra  “Bu Kur’an dan imtihan olacaksınız” demesine rağmen Kur’an’ın ne dediğini merak eden sayısı maalesef yok denecek kadar az. Allah Cuma namazına çağırırken “ey iman eden erkekler” demiyor. “Ey iman edenler” demesine rağmen kadınlarımız neden camiye sokulmuyor. Allah’ın kitabına göre yaşamıyoruz da ondan. Allah dirilerin akıllanması için gönderdik dediği Kur’an’ı anlamadan okuyoruz onu da ölümüze gönderiyoruz. Zuhruf 44. Ayet; Ve şüphesiz o (Kur'an), senin ve kavmin için gerçekten bir zikirdir. Siz (ondan) sorulacaksınız. Cum’a 9. Ayet; Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağırıldığı (ezan okunduğu) zaman, hemen Allah'ı anmaya koşun ve alış verişi bırakın. Eğer bilmiş olsanız, elbette bu, sizin için daha hayırlıdır. Yasin 70. Ayet; (Kur'an,) Diri olanları uyarıp korkutmak ve kâfirlerin üzerine sözün hak olması için (indirilmiştir). Furkan 30. Ayet; Ey Rabbim! Benim toplumum bu Kuran’ ı devre dışı tuttular.
İmtihan kaynağı Kur’an iken ve her birey kendinden sorumlu iken Allah c.c ın kitabını açıp neden bakmıyoruz, bilmiyorum. Allah’ın vahyine uymaz başkalarının dediğini harfiyen yapar, böylece Allah’a yaklaşacağımızı ümit edersek sonumuz hüsran olur. Şirk bataklığına batmış oluruz. En’am 38. Ayet; Kitap’ ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Ahzab  67. Ayet Ve derler ki “Rabbimiz biz efendilerimize, büyüklerimize itaat ettik de böylece onlar bizi yoldan saptırdılar. Araf 37. Ayet; Öyleyse, Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden veya ayetlerini yalanlayandan daha zalim kimdir? Kitap'tan kendilerine bir pay erişecek olanlar bunlardır. Nihayet elçilerimiz, hayatlarına son vermek üzere kendilerine gittiklerinde onlara diyecekler ki: 'Allah'tan başka taptıklarınız nerede?' 'Onlar bizi (yüzüstü) bırakıp-kayboldular' diyecekler. (Böylelikle) Bunlar, gerçekten kâfirler olduklarına kendi aleyhlerinde şehadet ettiler. Kur’an’ı yaşam kaynağı haline dönüştürmezsek kurtuluş yok. Yarın peşin de gittiklerimizi yanımızda göremeyeceğiz. Zuhruf 21. Ayet; Yoksa onlara bundan önce bir kitap verdik de ona mı yapışmaktadırlar? Zuhruf  22. Ayet; Hayır dediler ki: “Biz atalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk, onların eserlerini izleyerek doğruya varacağız. Zuhruf 23. Ayet; İşte böyle! Senden önce de bir memlekete elçi gönderdiğimizde, oranın servetle şımarmış elit tabakası mutlaka şöyle demişlerdir: “Biz atalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk, onların eserlerine uyarak yol alacağız.” Zuhruf 24. Ayet; O da “Ben size atalarınızı üzerinde bulduğunuz şeyden daha doğrusunu getirmiş olsam da mı?” dedi. Onlarda “Doğrusu biz seninle gönderileni tanımıyoruz.” dediler.
Camilerimizde namaz kıldıran hoca müezzin bu işi para karşılığı yapıyor. Hz. Muhammed yaşadığı sürece hiçbir maddi menfaat sağlamamıştır. Allah indirdiği dine iman etmemizi istiyor. Hemen arkasından herhangi bir çıkar karşılığında dinin pazarlanmamasını istiyor. Buna rağmen o hocaların arkasında cemaat oluşturup namaz kılıyoruz. Paranın geliş yollarına girmek bile istemiyorum. Bakara 174. Ayet: Allah'ın indirdiği kitaptan bir kısmını gizleyip onu az bir bedel ile değişenler (var ya); işte onlar karınlarına ateşten başka bir şey doldurmuyorlar. Kıyamet günü Allah, onlarla ne konuşacak, ne de onları arıtacaktır. Onlar için elem dolu bir azap vardır. Bakara 41. Ayet Ve yanınızda olanı doğrulayıcı olarak indirdiğim vahye inanın ve onu inkâr edenlerin öncüsü siz olmayın, ayetlerimi de basit çıkarlar karşılığında pazarlamayın ve sorumluluğunuzun merkezinde sadece Ben olayım. Hud 51. Ayet; Ey kavmim, ben bunun karşılığında sizden hiç bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratandan başkasına ait değildir. Akıl erdirmeyecek misiniz? Her camiinin bulunduğu bölgede gelen cemaat içerisinde namaz kıldıracak birileri mutlaka çıkacaktır. Din bir meslek değildir. Din bir meslek olursa hocanın adı “dinci” olur. Bu hiç tasvip edilmeyen bir kelimedir.  Bu sıfatı kullanmayalım ama bilelim ki fiile dönüştürülüyor. Herkes dini sorumluluklarını yerine getirmekle mükelleftir. Allah‘ın ipine “Vahyine” sımsıkı sarılırsak, şucular bucular da yok olur. Muhammed sav. Dönemin de ki gibi tek tip Müslüman oluruz. Böyle bir toplum oluşturursak sorunu kökünden halletmiş oluruz. Nisa 80. Ayet; Kim Resul’e itaat ederse, gerçekte Allah'a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse (bilsin ki), Biz seni onların üzerine koruyucu göndermedik. Resul Kur’an’ı tebliğ edendir. Muhammed sav. Öldü. Kur’an’ı Kerim (Resül) yaşıyor. Odalarımızın en yüksek köşesinden indirip elimizin altında olma vakti geldi geçiyor. Allah c.c’ın 6236 mesajı kapalı bekliyor. En sevdiğimizi mesajlarına inşa Allah bakalım. Selametle kalın… Doğrular Allah’a, yanlışlar şahsıma mahsustur. Aydın ORHON
0 notes
aydnorhon-blog · 3 years
Text
NEBİ RESUL NEDİR?
NEBİ RESUL NEDİR?           Arapça Kur’an’ın özetinde evrensel bir dile işaret ediyor. Fussulet 44. Ayet: Eğer biz onu başka dilde bir Kur'an yapsaydık onlar mutlaka, "Onun âyetleri genişçe açıklanmalı değil miydi? Başka dilde bir kitap ve Arap bir peygamber öyle mi?" derlerdi. De ki: "O, inananlar için bir hidayet ve şifâdır. İnanmayanların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kur'an onlara kapalı ve anlaşılmaz gelir. (Sanki) onlara uzak bir yerden sesleniliyor (da anlamıyorlar)."                    Kur’an’ı okurken Resul (elçi) ve Nebi kavramının ne anlama geldiğini bilmezsek çelişkilerle karşılaşırız. Hâlbuki Kur’an’da hiçbir çelişki yoktur. Bütün nebiler ilahi bilgilerden haberdar edilmişlerdir. Muhataplarına ulaştırırken elçilik görevlerini yerine getirmişlerdir. Ayetlerle sabit uyarıcılık ve müjdeleyicilik işlevini açıklarken nebi ve resul kelimesini aynı yerde zikrediyor. Öyleyse nebi ve resul ayn�� kişidir. Muhammed hem nebi, hem de resuldür. Ahzap 40. Ayet; Muhammed içinizden her hangi bir erkeğin babası değildir, ama Allah'ın elçisi ve nebîlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilir. Yüce Allah kitabınında “Ey Nebi” diye hitap ederken bazen de “Ey Resul” diye hitap etmektedir. Allah hiçbir harfi bile amaçsız kullanmamıştır. Allah kitabında En’am 89. Ayetinden önceki ayetlerinde 18 nebi ismini zikrettikten sonra ; En’am 89. Ayet’te; Bunlar, kendilerine kitap, hikmet ve nebilik verdiğimiz kimselerdir. Eğer şu insanlar bütün bunları görmezlik ederlerse, biz onları, görmezlik etmeyecek bir topluluğun korumasına bırakırız. Diyor. Kitabın nebilere verildiği açıkça belirtilmektedir. Bize “kitap verilmeyenlere nebi, verilmişlere de resul denilir.” Diye anlatıldı. Anlatılmaya da devam ediliyor. Fakat Kur’an bunu farklı söylüyor. Okuyoruz;
Meryem 30. Ayet;  İsa “Ben Allah'ın kuluyum, dedi, O bana kitap verdi, beni nebi olarak görevlendirdi. (İsa’nın bu sözü İncil’de de yer alır (KM, Matta, 12, 18)) Hâlbuki nebilere Kitap, hikmet ve nübüvvet verilmiştir. Kur’an’da “peygamber”  tanımı yoktur.  Farsça bir kelimedir.  Haber getiren anlamındadır. “Nebi “ değeri yükseltilen kişi demektir.   “Nebi” O kişinin unvanıdır. Resul (elçi) ise görevidir. “Nebinin çoğulu enbiya, resulun çoğulu mürsel, mürselin çoğulu da mürselindir. Resul”  elçi demektir. Sözün (vahyin) kendisidir. Elçi konusunda basit bir örnek verelim: Tarihi filmlerde çokça rastladığımız elçileri hatırlayalım. Kral başka bir devlet adamına elçi gönderir. Elçi kralın buyruğu ne ise hiçbir şey katmadan aynen karşı tarafa iletir. Haber karşısında eğer karşı taraf hiddetlenirse elçi; “elçiye zeval olmaz…” der ya, aynen de böyle. Okuyoruz; Ankaf 9. Ayet; De ki: 'Ben elçilerden bir türedi değilim, bana ve size ne yapılacağını da bilemiyorum. Ben, yalnızca bana vahye dilmekte olana uyuyorum ve ben, apaçık bir uyarıcıdan başkası değilim.
Günümüzden de yurtdışında bulunan diplomatlarımızı gösterebiliriz. Ünvanı diplomattır görevlerini yerine getirirken diplomat elçidir. Normal yaşantısında diplomat, görevini yaparken elçidir. Görevi esnasında başkandan aldığı talimat dışına çıkamaz. Kendisi hüküm veremez.
Her nebi aynı zamanda resuldür. Ama her resul, nebi değildir. Kaynağından vahyi almaya nübüvvet, alınan vahyi bizlere aktarmaya da risâlet diyoruz. Nebi vahyi alan, Resul aldığı vahyi iletendir. Tekrar etmek istiyorum; Nebi’de Resul’de Muhammed’dir. Vahyi alırken nebi bize tebliğ ederken resuldür.
Kuran da “yalnız Allah’a itaat edin” emri yok, “Allah ve resule itaat edin” vardır. Kur’an’ın orijinalinde (Arapça‘da) resul de yazsa nebi de yazsa, birçok tercümede peygamber kelimesini görürsünüz. Bu da Kur’an’ın yanlış anlaşılmasına sebep olur. Allah elçileri sadece insanlardan seçmez. Meleklerden de seçer. Meleklerde kusursuz şekilde Allah’tan aldığı emirleri harfiyen yerine getirirler. Hac 75. Ayet; Allah, meleklerden elçiler seçer; insanlardan da seçer. Allah dinler ve görür. Kitap nebilere verildi. Her vahiy verilen nebi değildir. Nebi olabilmesi için resulde olması gerekir. Ahsap 39. Ayet: (Ve bu,) Allah'ın mesajlarını (dünyaya) tebliğ edenler, O'ndan korkanlar ve O'ndan başka kimseden korku duymayanlar (için de geçerli olan Allah'ın adetidir), hiç kimse Allah kadar, (insanların yaptıkları için) hesap sorucu değildir!
Nebi ile resul (elçi) arasındaki farkı şimdi de karşılıklı ayetlerle inceleyelim: Sözlükte “sırt anlamına gelen zıhar kelimesi, kökü Muhammed öncesi dönem, Hicaz-Arap toplumuna kadar uzanan bir geleneği simgeler. Cahiliye döneminde bir erkeğin karısına “Artık sen bana anam gibisin” demesidir. Zıhar yapan kişi eşinin kendisine haram olduğuna inanırdı. Buna bir nevi bu kişinin eşini boşaması diyebiliriz.
Bir kadın eşinin kendisini zıhar yapmasından dolayı Nebi Muhammed’e şikâyete gider.  Nebi Muhammed kadının beklediği cevabı veremez. Konuyla ilgili vahiy inmediği için gelenek ne ise onu söylemek zorunda kalır. Kadın öfkelenir. Nebi Muhammed’le tartışır. Netice alamayınca Nebi Muhammed’i Yüce Allah’a şikâyet eder. Muhammed cevabını nebi sıfatıyla veriyor. Resul Muhammed sıfatıyla cevap verseydi. Bırakın kadının Yüce Allah’a şikâyetini, Yüce Allah’a da itaatsizlik yapmış olurdu. Bunun üzerine ayet indi. Okuyalım, Mücadele 1-2. Ayet: Gerçekten Allah, eşi konusunda seninle tartışan ve Yüce Allah’a şikayette bulunan (kadın)ın sözünü işitti. Allah, aranızda geçen konuşmaları işitiyordu. Şüphesiz Allah, işitendir, görendir. Sizden kadınlarına zıhar'da bulunanlar (bilsinler ki, kadınları) onların anneleri değildir. Anneleri, yalnızca kendilerini doğuranlardır. Şüphesiz onlar, çirkin ve yalan söylemektedirler. Gerçekten Allah çok affeden, çok bağışlayandır. Yukarıdaki ayetten anlaşılıyor ki, tartışmalarıyla ilgili problem yoktur. Problemin olmamasının sebebi Nebi Muhammed oluşundandır. Aşağıda ki ayetlere baktığımızda Resul Muhammed’e itaatsizliğin cehenneme mal olabileceğini görüyoruz. Devam edelim, Nisa 115. Ayet;   Kim kendisine 'dosdoğru yol' apaçık belli olduktan sonra, elçiye muhalefet ederse ve mü'minlerin yolundan başka bir yola uyarsa, onu döndüğü şeyde bırakırız ve cehenneme sokarız. Ne kötü bir yataktır o!.. Savaş öncesi o seferin stratejisi yapılırken Muhammed ne şekilde saldıracaklarını anlattığında, veya farklı bir konuda ne yapılması gerekeni söylediğinde konuya hakim kişiler, “Allah tan gelen vahiy üzerine mi söylüyorsun yoksa şahsi fikrin mi?” diye sorarlardı. Eğer şahsi düşüncesi ise ve çevresindekilere de ters gelmişse konu karşısında muhalif olur,  tartışırlardı. Enfal 5, 6. Ayet; Rabbin seni evinden hak uğrunda (savaşa) çıkardığında mü'minlerden bir grup isteksizdi. (Her şey) Açıkça ortaya çıktıktan sonra bile, sanki kendileri, göz göre göre ölüme sürükleniyorlarmış gibi, seninle hak konusunda tartışıp duruyorlardı. Aşağıdaki ayetlerde Nebi ve Resul (elçi) kavramı aynı ayette kullanılmış. Yüce Allah, Hz. Muhammed’in eşlerini nasıl ikaz ediyor. Ayettin nebi bölümünde nasihat ederken, resul bölümünde itaati şart koşuyor.   Ahzap 30-33. Ayet; Ey Nebi’nin hanımları! Sizden kim ispatlanabilir bir fuhuşla gelirse o suçun cezası iki kat olur. Bu Allah’a kolaydır. Sizden kim de Allah’a ve Elçisine boyun eğip iyi iş yaparsa ona da iki kat ödül veririz. Zaten ona cömertçe rızık hazırlamışızdır. Ey Nebi’nin hanımları! Siz kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Allah'tan sakınıyorsanız cilveli konuşmayın, kalbi bozuk olan kimse umuda kapılır. Sözü, ciddiyeti bozmadan söyleyin. Evlerinizde oturun, önceki Cahiliye döneminde olduğu gibi dişiliğinizi öne çıkarmayın, namazı tam kılın, zekatı verin. Yüce Allah’a ve Elçisine itaat edin. Ey ehl-i beyt! Allah’ın istediği, sadece, sizden pislikleri uzak tutmak ve sizi tertemiz yapmaktır.
Aşağıdaki ayete göre Resul haram ilan edebiliyor. Okuyoruz; Araf 157, 158. Ayet; Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır. De ki “Ey insanlar! Ben sizin hepinize Allah’ın gönderdiği elçiyim. Göklerde ve yerde hâkimiyet O’na aittir. O’ndan başka ilah yoktur. Hayat veren ve öldüren O’dur. Siz Yüce Allah’a inanıp güvenin; nebî olan ümmi resulüne de. O Resul de Yüce Allah’a ve O’nun sözlerine inanıp güvenir. Ona (Nebi olan resule) uyun ki doğru yolu bulasınız” Burada da Allah “Nebi sen neden haram ilan ediyorsun” diye serzenişte bulunuyor. Tahrim 1. Ayet; Ey Nebi! Allah’ın özel olarak sana helal kıldığını, neden kendine haram kılıyorsun? Eşlerinin gönlünü etmeye çalışıyorsun. Neyse ki Allah bağışlar, ikramı boldur.
Devam ediyoruz, Nisa 82. Ayet;  Onlar Kur’an’ı anlamak için kafa yormuyorlar mı? Eğer o Allah dışındaki bir kaynaktan gelmiş olsaydı, elbette onda bir yığın çelişki ve tutarsızlık bulurlardı.
Araf 157. Ayetten  “Resul kendinden yasa koyabilir.” anlamı çıkmasın. Tek hüküm sahibi Allah’tır. Resul’un (elçi) görevi O’nun mesajlarını aktarmaktır. Hiçbir ilave yapmaz. Yapamaz. Eğer ilave yaparsa Allah Resul’ü ölümle tehdit ediyor. Okuyalım; Ahzap 44, 45, 46, 47. Ayet; Eğer Peygamber bize atfen bazı sözler uydurmaya kalkışsaydı, elbette onu bundan dolayı kıskıvrak yakalardık; sonra da onun şah damarını keser atardık. Hiçbiriniz buna engel de olamazdınız.
Elçi’yi kim üzerse alçaltıcı azap var. Ahzap 57. Ayet; Allah'ı ve Elçisini incitenleri, Allah dünyada da ahirette de dışlar; onlara alçaltıcı bir azap hazırlar. Nebi ‘yi üzüyorlar. Fakat hiçbir tehdit yok. Ahzap 53. Ayet; Ey iman etmiş kimseler! Yemek için izin verilmeden, vakitli vakitsiz nebînin evlerine girmeyin; davet edilirseniz girin, yemeği yiyince dağılın. Orada bir sohbet ortamı da aramayın. Bu haliniz nebîyi üzüyor ama sizden çekiniyor. Allah gerçeği söylemekten çekinmez. Onun eşlerinden bir şey istediğinizde perde arkasından isteyin. Bu sizin gönülleriniz için de, onların gönülleri için de daha nezih olur. Allah'ın elçisini üzmeye ve onun arkasından eşlerini nikâhlamaya asla hakkınız yoktur. Böyle yapmanız Allah katında ağır bir kusur olur.
Nebi Muhammed’in Kölelikten azledip evlatlık olarak büyüttüğü sonra da halasının kızı ile evlendirdiği Zeyd eşiyle anlaşamaz. Nebi Muhammed’e boşamak istediğini söyler. Nebi Muhammed boşamamasını söyler. Buna rağmen Zeyd eşini boşar. Zeyd Allah’ın kendisi için nimet verdiğim dediği ve Kur’an da geçen tek gerçek isim.  İlk Müslümanlardan. Okuyalım, Ahzap 37. Ayet; Hani sen, Allah'ın kendisine nimet verdiği ve senin de kendisine nimet verdiğin kişiye: 'Eşini yanında tut ve Allah'tan sakın' diyordun; insanlardan çekinerek Allah'ın açığa vuracağı şeyi kendi nefsinde saklı tutuyordun; oysa Allah, kendisinden çekinmene çok daha layıktı. Artık Zeyd, ondan ilişkisini kesince, biz onu seninle evlendirdik ki böylelikle evlatlıklarının kendilerinden ilişkilerini kestikleri (kadınları boşadıkları) zaman, onlarla evlenme konusunda mü'minler üzerine bir güçlük olmasın. Allah'ın emri yerine getirilmiştir. Hemen bir önce ki Ahzap 36. Ayette Resul Muhammed’in bir işe hüküm verdiğinde buna isyan edene sapmış, sapıtmış diyor. Ahzap 36. Ayet; Allah ve Resûlü, bir işe hükmettiği zaman, mü'min bir erkek ve mü'min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Yüce Allah’a ve Resûlü'ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır. Muhammed’in nübüvvetinden sonra ölene kadar nebidir. Ölümüyle nebinin görevi de sona ermiştir. Bir daha nebi gelmeyeceği için Muhammed’le birlikte nebi de görevine nokta konulmuştur.  Günümüzün Resulu Kur’an’ı Kerim’dir. Allah’ın emri Kur’an’la yaşamamız. Yaşamımıza onunla şekil vermemiz. Kısaca O’nu yaşam kılavuzu olarak kullanmamız. Çünkü Nisa 80. Ayet; Kim Resûl'e itaat ederse, gerçekte Yüce Allah’a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse (bilsin ki), Biz seni onların üzerine koruyucu göndermedik. “Kim Peygambere itaat ederse Yüce Allah’a itaat etmiştir.” Diye yapılmış meallere bakmayalım. Bakıyorsak da orijinalini inceleyip nebi/resul ayrımını yaparak okuyalım. İnsanlarımız farkında olmadan Peygamberin sünnetini yaşayacağız diye Ebu Cehil gibi de yaşamaya başlamışlardır. Dinin içini boşaltıp kıl, tüy, şalvar, çarşaf, cübbe v.b. din sanmışlardır. Cahiliye Arap’ının kültür ve geleneği din olarak yaşanıyor. Yüce Allah’ın kitabını (anlaşılmaz, eksik, gösterip) göz ardı etmişlerdir. Hükmü Yüce Allah’ın kitabında değil, Nebi Muhammed’in ölümünden 200-250 yıl sonra yazılmış başka kitaplarda aramışlardır. Dini paramparça etmişlerdir. Yüce Allah’ın yasasının tek olmasına rağmen birisinin helal dediğine diğeri haram denmiştir; yoksa Ülkenizin güneyinde ki İslam ülkelerinde tetiği sıkan Allah-u Ekber! Derken, diğeri de Allah-u ekber! Diye ölmezdi. Vahye dayalı Nebi Muhammed’in hadisi Kur’an’ı kerimdir. Nebi Muhammed ölmüştür. Risalet misyonu olan Kur’an’ı Kerim kıyamete kadar devam edecektir.
Doğrularım Yüce Allah’a, yanlışlar ise bana aittir.                                        Aydın ORHON
0 notes
aydnorhon-blog · 3 years
Text
NEDEN NUZÜL
ÖLMÜŞE KU’RAN OKUNUR MU? Kur’an’ı Kerim hayat kitabıdır. İndiriliş amacını göz ardı edersek o zaman ölülerin arkasından da okuruz. Kur’an, anlamını bilmeden okunacak kitap haline getirildi. Hâlbuki Kur’an’da ölülerin arkasından okunmasını gerektirecek bir işaret yok. Olan işarette de Yasin 70. Ayet’te “diri olanın uyarmak için” ifadesi geçer. Buna rağmen, genellikle ölülerin arkasında okunan da Yasin Suresidir. Yasin’in ne ölene ne de ölmek üzere olana faydası olmaz. Dirisinin faydalanmadığı sureden ölecek, veya ölmüş olana ne faydası olabilir. Yasin 70. Ayet: Diri olan kimseleri uyarsın ve onun Allah’ın sözü olduğu, görmezlik edenler açısından da kesinleşsin diye indirilmiştir. “Atalar kültü” İslamiyet'ten önceki Türklerin inançlarından birisidir. Bu inanç gereğince, ölen kişinin ruhu hiçbir zaman yok olmaz. Kendi yakınlarının içerisinde varlığını sürdürür. Ancak ruhun insanlara zarar verebileceği endişesi daima mevcuttur. İşte bu endişe nedeniyle insanlar ölen kişinin mezarında o şahsa bir takım hediyeler sunarlar. Türklerin İslamiyet'e geçişleriyle birlikte bu inanç da İslami bir kisveye bürünür. Artık Müslümanların mezar yerinde ölülerin ruhlarına Kuran hediye etmesi şeklinde kendini göstermektedir. İslamiyet’ten önce Türklerin inanç ve adalet anlayışının İslam inancıyla alakası yoktur. İslam inancına göre ölülerin ruhları ne Dünya’da, ne de yaşayan yakınlarının yanındadır. Ruh, berzah âlemi denilen bir âlemde, varlık boyutundadır. Dünya’da kalanlar da çürümüş cesetlerdir. Günümüzde Kur’an okuma, ticari bir unsur haline de geldi. Özel günlerde mezarlıklarda para ile okuyan kişiler her geçen yıl biraz daha artıyor. Bu kişiler Yüce Allah’ın dinini para karşılığı satıyorlar. Satan satarken alan da aklını kullanmıyor ve alıyor. Bakara 41. Ayet: Âyetlerimi geçici bir bedele karşılık satmayın! Yasin 21. Ayet: Sizden ücret istemeyen bu kişilere uyun. Bunlar doğru yoldadırlar. Dünya’daki hayatımızla ile ebedi hayatımızı birbirine karıştırmış durumdayız. Birileri vasıtasıyla para karşılığı cenneti satın alabileceklerini mi sanıyorlar? Para karşılığı veya hatıra binaen okutulup ölülere gönderilen Kur’an Yüce Allah katında kabul edilirse hakkaniyet olur mu? O zaman zenginlerin veya geride kalanları çok olanların sevap haneleri kabarırken, fakirler ve kimsesizler Dünya’dan götürdükleriyle kalacaklar. Oysa Yüce Allah hiçbir haksızlık yapılmayacağını buyuruyor. Enbiya 47. Ayet: Biz ise, kıyamet gününe ait duyarlı teraziler koyarız da artık, hiç bir nefis hiç bir şeyle haksızlığa uğramaz. Bir hardal tanesi bile olsa ona (teraziye) getiririz. Hesap görücüler olarak biz yeteriz. Kur’an’aa saygıda kusur etmemenin; Kur’an üzerine hiçbir şey koymamak, Yatarken ayak hizasına getirmemek, yatak odasına kılıfsız koymamak, göbek hizasında yukarıda yerlerde saklamak, Fatiha suresinin en üstte duracak şekilde koymak olarak biliniyor. Bir de üç defa öpüp alnınıza koymuşsanız tamamdır. Yapılmasın da demiyorum. Bunlar yapılırken Kur’an’ın içini boşaltmayalım. İçeriğine çok daha fazla saygı gösterelim… Kur’an’a yapılan saygı, indiriliş amacına uygun davranış içinde bulunmaktır. O da; Kur’an’ı anladığımız dilden tane tane okumak, ayetler üzerinde düşünmek, anladıklarımızı hayatımıza taşımaktır.
Doğrularım Allah’ın, yanlışlarım bana aittir.
                                                                                           Aydın ORHON
0 notes
aydnorhon-blog · 3 years
Text
ÖLMÜŞE KUR’AN OKUNUR MU?
ÖLMÜŞE KU’RAN OKUNUR MU? Kur’an’ı Kerim hayat kitabıdır. İndiriliş amacını göz ardı edersek o zaman ölülerin arkasından da okuruz. Kur’an, anlamını bilmeden okunacak kitap haline getirildi. Hâlbuki Kur’an’da ölülerin arkasından okunmasını gerektirecek bir işaret yok. Olan işarette de Yasin 70. Ayet’te “diri olanın uyarmak için” ifadesi geçer. Buna rağmen, genellikle ölülerin arkasında okunan da Yasin Suresidir. Yasin’in ne ölene ne de ölmek üzere olana faydası olmaz. Dirisinin faydalanmadığı sureden ölecek, veya ölmüş olana ne faydası olabilir. Yasin 70. Ayet: Diri olan kimseleri uyarsın ve onun Allah’ın sözü olduğu, görmezlik edenler açısından da kesinleşsin diye indirilmiştir. “Atalar kültü” İslamiyet'ten önceki Türklerin inançlarından birisidir. Bu inanç gereğince, ölen kişinin ruhu hiçbir zaman yok olmaz. Kendi yakınlarının içerisinde varlığını sürdürür. Ancak ruhun insanlara zarar verebileceği endişesi daima mevcuttur. İşte bu endişe nedeniyle insanlar ölen kişinin mezarında o şahsa bir takım hediyeler sunarlar. Türklerin İslamiyet'e geçişleriyle birlikte bu inanç da İslami bir kisveye bürünür. Artık Müslümanların mezar yerinde ölülerin ruhlarına Kuran hediye etmesi şeklinde kendini göstermektedir. İslamiyet’ten önce Türklerin inanç ve adalet anlayışının İslam inancıyla alakası yoktur. İslam inancına göre ölülerin ruhları ne Dünya’da, ne de yaşayan yakınlarının yanındadır. Ruh, berzah âlemi denilen bir âlemde, varlık boyutundadır. Dünya’da kalanlar da çürümüş cesetlerdir. Günümüzde Kur’an okuma, ticari bir unsur haline de geldi. Özel günlerde mezarlıklarda para ile okuyan kişiler her geçen yıl biraz daha artıyor. Bu kişiler Yüce Allah’ın dinini para karşılığı satıyorlar. Satan satarken alan da aklını kullanmıyor ve alıyor. Bakara 41. Ayet: Âyetlerimi geçici bir bedele karşılık satmayın! Yasin 21. Ayet: Sizden ücret istemeyen bu kişilere uyun. Bunlar doğru yoldadırlar. Dünya’daki hayatımızla ile ebedi hayatımızı birbirine karıştırmış durumdayız. Birileri vasıtasıyla para karşılığı cenneti satın alabileceklerini mi sanıyorlar? Para karşılığı veya hatıra binaen okutulup ölülere gönderilen Kur’an Yüce Allah katında kabul edilirse hakkaniyet olur mu? O zaman zenginlerin veya geride kalanları çok olanların sevap haneleri kabarırken, fakirler ve kimsesizler Dünya’dan götürdükleriyle kalacaklar. Oysa Yüce Allah hiçbir haksızlık yapılmayacağını buyuruyor. Enbiya 47. Ayet: Biz ise, kıyamet gününe ait duyarlı teraziler koyarız da artık, hiç bir nefis hiç bir şeyle haksızlığa uğramaz. Bir hardal tanesi bile olsa ona (teraziye) getiririz. Hesap görücüler olarak biz yeteriz. Kur’an’aa saygıda kusur etmemenin; Kur’an üzerine hiçbir şey koymamak, Yatarken ayak hizasına getirmemek, yatak odasına kılıfsız koymamak, göbek hizasında yukarıda yerlerde saklamak, Fatiha suresinin en üstte duracak şekilde koymak olarak biliniyor. Bir de üç defa öpüp alnınıza koymuşsanız tamamdır. Yapılmasın da demiyorum. Bunlar yapılırken Kur’an’ın içini boşaltmayalım. İçeriğine çok daha fazla saygı gösterelim… Kur’an’a yapılan saygı, indiriliş amacına uygun davranış içinde bulunmaktır. O da; Kur’an’ı anladığımız dilden tane tane okumak, ayetler üzerinde düşünmek, anladıklarımızı hayatımıza taşımaktır.
Doğrularım Allah’ın, yanlışlarım bana aittir.
                                                                                                   Aydın ORHON
0 notes
aydnorhon-blog · 3 years
Text
ŞAKKU’L KAMER
ŞAKKU’L KAMER
Şakku’l Kamer olayının vuku bulduğu iddia edilen dönem Mekke’de boykot yıllarına tekabül eder. Risaletten sonra 8. Yılda olarak bilinir. (Diyarbekri, el –Hamis, Beyrut trz. I. 298)
Ayın yarılması ile ilgili bir rivayet: Bildiğiniz gibi haram aylarda boykot uygulanmazdı. Şibu Ebu Talip denilen bölgeye sığınan Haşimoğulları bu aylarda dışarı çıkabiliyorlardı. İşte böyle bir zamanda Mina’da Mekkeli müşrikler Nebi Muhammed’den mucize istediler. Bir işaretle ayın bir yarısı bir dağa diğer yarısı diğer dağın üzerine ayrılmıştır. Veya Nebi Muhammed’in önünde durmuş. (Müslim. Sıfatü’l  Münafikün 45) Sonra tekrar orijinal görünümüne dönmüşler. (İbni Kesir. II. 483)
Rivayetlerin geneline baktığımızda çelişkilerle karşılaşırız. Bazı rivayetlerde Mucize isteyen kişilerin müşrikler değil de Yahudi alimler tarafından istendiği söylenmektedir. Mekke’de o dönemde Yahudi tüccarlar dışında Yahudi yoktu. (Çelikkol 141) Bu şartlarda Yahudilerin böyle bir talepte bulunmaları mümkün görünmüyor.
İbn Hacer Fethu’l-Bari adlı eserinde “Enes’in (olayı gözlemlemesi mümkün olmayan Medine’li bir sahabi) dışında hiçbir sahabiden Reslullah’ın bu mucizeyi kafirlerin isteği üzerine gösterdiği şeklinde bir riveyete rastlamadım.” Demektedir. (İbn Hacer el-Askalani. Fethu-l-Bari. Beyrut trz., VII. 182)
İsra 90-93. Ayet
Şakku-l Kamer olayının bir veya iki defa gerçekleşmesi hakkında da ihtilaf mevcuttur. (Tabari. Tefsiru’t-Taberi. XIII. 1 1 1).
Rivayetler bir tık daha ileri gidiyor; Nebi Muhammed’ın emriyle yine ayı iki parçaya bölüyor. Bu defa iki parçası göğsünden giriyor, kollarından çıkıyor. Bitmedi; Bir parçası Safa tepesine, diğer parçası da Merve tepesine iniyor. Mekkeliler bunu ikindi ve akşam vakitleri arasında bir süre izlediklerini aktarırlar.
Şakku-l Kamer olayını şiddetle savunan alimler bile bu haberi uydurma ve iftira olduğunu belirtmektedir. (İbn Kesir. El-Bidaye ve’n-Nihaye. II. 483.)
İslam tarihi kitaplarını bırakalım. Hadis kaynaklarına devam edelim. Rivayetlerin ravilerine göz atalım. Bu rivayetle ilgili yedi ravi ile karşılaşırız. Bunlar: Enes b. Malik, Huzeyfe b.Yeman, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Ömer, Abdullan b. Amr. Cubeyr b. Mutim, Abdullah b. Mesud (Rivayet farkları ve raviler için bkz. Köksal V. 36; İlyas Çelebi, itikati açıdan uzak ve yakın gelecekle ilgili haberler. İstanbul 1996. 161)
Bu raviler içerisinde Enes ve Huzeyfe Medine’de Müslüman olmuşlardır. Bu olayı görmeleri mümkün değildir.
Ravilerden Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Amr’a geldiğizde kimisi daha doğmamış, kimisi de bu olayı ne gözleyecek yaşta ve durumda değildir. (Geniş bilgi için bkz. Sun’atullah Bikbulat , “İnşikak-ı Kamer Meselesi”, İslamiyat, Bünyamin, Erul, Ankara 2004, C. 7, Sayı:3. S. 188: Mevdudi, II 521)
Cubeyr b. Mutim ise müşrik ölmüş babası Mutim’den duymuştu. Kendisi de o zaman Müslüman değildi. Mekke döneminde o günlerde yaşamış sahabe toplum varken çoğunluğu olayı görmeyenden oluşan bir rivayet.
Bu ve buna benzer sebeplerden rivayetlerin tartışmalı durumu, ayrıca konuyla ilgili hiçbir rivayetin mütavatir haber derecesine ulaşmaması, (Bikbulat 187) Cubeyr rivayeti gibi bazı rivayet kaynaklarının kopuk olması, (İlyas Çelebi, “İnşikaku’l-Kamer” DİA) olayın geçmişte meydana geldiği iddiasının kesin bir kanıta dayanmadığının göstergelerindendir.
Kur’an da Kamer suresinin girişinde açıkça belirtiliyor. Kamer 1-2. Ayet: Bazı müfessirler rivayetlerin etkisinde kalarak ayette anlatılan ay yarılmasının Mekke’de mucize olarak gerçekleştiğini söylemişlerdir. Bazı müfessirle de bu konuda rivayetlere inanmamışlardır. Ayetlerde belirtilen olayın kıyamette gerçekleşeceğini belirtmişlerdir. (Zeki Duman, Beyanu’l-Hak, Ankara 2005, 1, 227) Ayrıca, onlar tabiinden Hasan Basri ve Ata b. Rabah’ın ayetteki ifadenin kıyamet günü gerçekleşeceğini savunur.(Bikbulat, 187; Çelebi, “İnşukaku’l  Kamer”, DİA; Salebi gibi müfessirlerin de bu görüşü savundukları şeklinde bilgi için bkz. İbn Atiyye, el-Muharreru’l-Veciz, Beyrut 1993,V, 221)
İslam öncesi cahiliyye şairlerinden meşhur İmruu’l-Kays’ın şiirlerinde de Kur’an’daki ifadenin aynısının geçtiği görülmektedir. (Bkz Münavi, Şerhu Feyzu’l-Kadir, Beyrut 1972, 187: http://www.newworldencyclopedia.org/entry/Imru’_al-Qays) Bu da Kur’an’daki ifadenin Kıyamet günüyle ilgili olduğunu destekleyen bir argüman olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu bağlamanda bazı araştırmacılar, Kamer suresindeki söz konusu ayetlerdeki ifadeden geçmişteki bir olayı değil, gelecekteki kıyameti anlattığını düşünmekteler.
Zira bu tür bir kullanım Arapçada yaygın olduğunu ve olayın kesinliğini vurgulamak için kullanıldığını bildirirler.(Esed 1087; Kur’an Yolu, V, 123)
Ayrıca sure siyak açısından ise 6. Ayetten itibaren anlatılan kıyamet sahnesine de giriş niteliğndedir. (Esed, Kamer Suresi 1-7. Ayetleri tesfiri) Aşağıdaki ayetlerin açık ve anlaşılır olmasına rağmen siyere de bir uğrak vermek istedim. Kapanışımızı konuyla ilgili ayetlerle yapalım: İsra 59. Ayet: “Bizi ayetler (işaretler) göndermekten alıkoyan tek şey öncekilerin ayetleri yalanlamış olmasıdır. Ankebut 50-51. Ayet: “Ona Sahibinden mucizeler indirilseydi ya!” derler. De ki: “Mucizeler sadece Allah katındadır. Ben açıkça uyarıda bulunan bir kişiyim; o kadar.” Kendilerine okunmakta olan Kitabı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz bunda iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır.
İsra 90-93. Ayet: Dediler ki: "Yerden bize bir göze fışkırtmadıkça sana inanmayız!" Hurması ve üzümü olan bir bahçen de olabilir; ırmakları onların arasından da akıtabilirsin. Ya da sandığın gibi gökyüzünü üstümüze parça parça düşürürsün. Allah’ı ve melekleri karşımıza getirsen de olur. Altından yapılmış bir evin olsa yahut gökyüzüne çıksan? Bize okuyacağımız bir kitap indirmedikçe çıktığına da inanacak değiliz ya.” De ki “Rabbime boyun eğerim; ben elçi olan bir beşerden başka neyim ki?
 Doğrularım Allah’ın yanlışlarım bana aittir.       Aydın ORHON Kaynak: Mehmet AZİMLİ  “Siyeri Farklı Okumak”
0 notes