Tumgik
degisimbasladi · 4 years
Text
Evet-Hayır Oyunu – Bölüm 2
Alan Watts
Çeviren İrem Janssen
Çevirisi yapılan videonun orijinalini bu bağlantıda bulabilirsiniz. 
https://www.youtube.com/watch?v=HwYeTUYL2m4&list=PL-JXohcpPtsAKplJF00nyBcrSTlAzo51a 
Her türlü insan deneyimi siyahtan kurtulmak üzerine inşa edilmiş. Ne zaman Dünya’yı daha iyi bir yer yapmaktan, Dünya’yı güzelleştirmekten bahsetseniz, aslında kast ettiğiniz şey, siyahtan daha çok beyazlara yer açmaktır. Eğer siyahin tarafındaysanız, siyahın kazanmasını istiyor da olabilirsiniz. Tıpkı satrançtaki siyah taşlar ve beyaz taşlar gibi. Her iki renk de oyundadır. Tek fark beyazın ilk hamleyi yapıyor olmasıdır. Ancak pratik hayatta beyazı veya siyahı tamamen yok etmek asla mümkün olmaz. 
Şöyle bir düşünceye sahip olabilirsiniz: “Param olmadığı için hep sefalet içindeydim. Arabamın taksitini bitirip bitiremeyeceğimindin bile emin değilim. Belki de hastalanacağım ve çalışamayacağım. Ve yeterince param olmadığı için sefil olacağım. Eğer biraz daha param olsaydı her şey çok daha güzel olurdu.” Ve daha fazla paranız olduğu anda mutluluk skalasında yükseleceğinizi düşünürsünüz. Ancak skalada daha yüksek bir yere çıktığınız zaman, başka bir seviyedeki karşılaştırmalarla karşılaşırsınız. Belki arabanızın taksiti konusunda endişelenmenize gerek kalmamıştır, ancak yeni başka endişeler başlar. “Ya birisi hırsızlık yapar ve sahip olduklarımı benden alırsa ne yaparım” diye düşünürsünüz. Alarm sistemleri kurarsınız, özel güvenlik tutarsınız. Yeni bir mutluluk seviyesine ulaşmışsınızdır. Ancak bu sefer ulaştığınız yeni seviyedeki endişeler kafanızda belirir. Yani hayatınızdaki beyazları arttırmışsınızdır, artık eskiden olduğu gibi küçük beyazlar yerine büyük alan kaplayan beyazlarınız vardır. Ancak bu büyük beyaz alanla beraber büyük bir siyah alan ve endişeleriniz de beraberinde gelmiştir. Ve işte o zaman siyahın ve beyazın asla birbirinden ayrı olamayacağını, birinin diğerinden daha fazla olamayacağını anlarsınız. 
Parasal zenginlik saka edilecek bir konu gerçekten değildir. Parayla beraber büyük bir sorumluluk ve bununla ilgili endişeler beraberinde gelir. Yani özenilecek hiçbir şey yoktur bu hayatta, çünkü her beyaz kendi siyahıyla beraber gelir. 
Söylemeye çalıştığım şey aslında şudur: oyunu yenemezsiniz. Kısa süreli kazandığınız illüzyonunda olabilirsiniz. Zaman zaman kazandığınızı, beyazları veya siyahları arttırdığınızı zannedebilirsiniz. Ancak asla kaybetmeden kazanamazsınız. Bu hep dengededir. Beyazlar asla siyahlardan fazla, siyahlar da beyazlardan daha fazla değildir. Bu oyun bize zıtlıkların bilincinde olmayı öğretir. Çünkü hayat tam anlamıyla budur. 
Dünya’nın daha iyi bir yer olması için aslında yapabileceğimiz hiçbir şey yoktur. Çünkü Yang’den daha fazla Ying olması bu oyunun kurallarına göre mümkün değil. Birilerinin kaybetmediği, herkesin kazandığı bir oyun yok. O zaman söyle deriz: “Peki bütün bunların amacı ne? Nehre atlayıp hayatlarımıza son mu verelim?” Çünkü ancak oyunu kazanabildiğimiz zaman bir şeyin anlamlı olduğuna inanırız. 
Ancak anlamı olan şey oyunun kendisidir, kazanmak veya kaybetmek değildir. Negatif elementi olmadan oyunun canlı kalmasına olanak yoktur ve esas önemli olan şey sadece oynamaktır. Hayat dediğimiz sanatın kazanmakla veya beyazları arttırmakla bir ilgisi yoktur. Hayat dediğimiz şey bir sanattır, çünkü bu sadece bazen siyahın, bazen de beyazın kazandığı, hem siyahın hem de beyazın eşit şekilde var olduğu bir oyundur. Ve önemli olan tek şey oyunun kendisidir, kimin kazandığı değil. 
O zaman korkacak ne var? Bu hayatta korkacak ne var? 
Doğum-yaşam, yükseliş-alçalış, gözyaşı-mutluluk… Bir türlü içinden çıkamıyoruz, sürekli oyunun içindeyiz, sürekli oynuyoruz. Tanrı ile beş dakikalık bir randevunuz olsaydı, ona ne sorardınız? Oyunda kazanmak için ne yapmanız gerektiğini soramazdınız, çünkü artık bu oyunda gerçek bir kazanan olmadığını, her şeyin dengede olduğunu biliyorsunuz. Tanrıdan beyazlarınızı arttırmayı isteyebilirsiniz, ancak istediğiniz Ying ile beraber bir Yang geleceğini de biliyorsunuz. Belki de şu soruyu sorardınız: “Ey Tanrı, ben bu pozitif ve negatif oyununu anladım. Peki, bu oyunun ötesindeki gerçeklik nedir?” O zaman Tanrı size şöyle derdi: “Sorduğun sorunun bir anlamı yok. Çünkü eğer bu siyah-beyaz, Ying-Yang oyunu olmasaydı, var olduğunu nasıl bilebilirdin? Bu oyunun ötesindeki gerçeklik ancak bu oyun sayesinde var olabiliyor.” 
“Ben buradayım ve ben varım” diyebilmeniz için siz olmayan ve sizden başka bir şeyin var olması gerekir. Bunu için zıtlıklar lazımdır. Yani oyun, var olduğunu bilmemiz için gerekli. Sen olmadan diğeri, diğeri olmadan da sen olamazsın. Bu oyunun ötesindeki gerçeklikte sen ve öteki aslında BİR ve aynı şey. Ancak bunun ayrımını bilmek için oyun gerekli. 
Ellerimi ve kollarımı oynatıyorum, yürüyorum, yemek yiyorum, size karşı kaba da olabilirim nazik de olabilirim. Bunlar bilinçli yaptıklarım. Peki, vücudumda dolaşan kan ile ilgili ne kadar bilinçliyim? Örneğin birinin kalbi durduğu zaman “Kalbi durmuş” diyoruz. “Adam kalbini durdurmuş” demiyoruz. Çünkü bu bize olan bir şey, üzerinde bilinçli kontrolümüz yok. Artık siyahın beyaz ve beyazın da siyah olduğunu, bunların birbirinden ayrılamaz olduğunu biliyoruz. Şimdi de size olan şeylerin ve sizin bilinçli olarak yaptığınız şeylerin birbirinden ayrılmaz ve aslında aynı şey olduğunu anlatmak istiyorum. Size olan şeyler aslında sizin bilinçli yaptıklarınızdır, sizin bilinçli yaptıklarınız da aslında size olan şeylerdir. 
“Yapmak” eylemi olmadan “olmak” eyleminin olması mümkün değildir. Mutlaka bir şeyin olması için bir şeyin yapılması gerekir. Siz, size olan şeylerle sizin yaptığınız şeylerin birbirinden farklı olduğunu zannediyorsunuz. Aslında değiller. 
Bu oyunun ötesindeki realitede var olan güç “yapar”, ve onun yaptıkları size oyunun içinde “olur”. Oyunun içinde sizin “yaptıklarınız” yine oyunun içinde “olur”. Ve bütün bunlar için oyun gereklidir.  
https://degisimbasladi.tumblr.com/
https://www.facebook.com/Humanity-Rising-Humble-writings-to-help-ascension-1333916226668373/?ref=ts&fref=ts
https://humanityrisingblog.wordpress.com
https://www.facebook.com/profile.php?id=718596821654268&ref=ts&fref=ts
3 notes · View notes
degisimbasladi · 4 years
Text
Evet-Hayır Oyunu – Bölüm 1
Alan Watts
Çeviren İrem Janssen
Çevirisi yapılan videonun orijinalini bu bağlantıda bulabilirsiniz. 
https://www.youtube.com/watch?v=HwYeTUYL2m4&list=PL-JXohcpPtsAKplJF00nyBcrSTlAzo51a 
Bugünün konusu “Ying-Yang”. 13. Yüzyılda yazılmış Çin bilgilerinden öğrendik bu kavramı. Bu bilgiler neyden bahsediyor? Gerçekten çok basit, siyah veya beyaz. İnsanlara sürekli hayatın siyah veya beyaz olmadığını söyleyip duruyoruz, grilerin de var olduğundan bahsediyoruz. Bu bilgi doğru. Ancak, bazı durumlarda griyi koyu, bazı durumlarda ise griyi açık olarak tanımlayabiliyoruz. Bütün renkler ve aslında bütün bilgiler temelde iki unsurla açıklanabilir “Ying ve Yang”. Örneğin renkli televizyonun dalgaları manyetik olarak kaydedilebilir ve elde ettiğimiz veriler sadece Evet ve Hayır dan ibarettir. Bilgisayar sistemlerimiz de böyle çalışır, ikili kod sistemine göre bilgiler kaydedilir. Ya sıfır (0), ya da bir (1). 
Aslında şunu söyleyebiliriz, bütün algılarımız, fark yaratan her türlü detay, her türlü bilginin işleme sokulması aynen bilgisayar sistemleri gibi çalışır. Cevap ya evettir, ya da hayır. Yang pozitif tarafı, Ying ise negatif tarafı temsil eder. Yang için güneşi ve güneyi temsil ettiği, Ying için ise kuzeyi temsil ettiği söylenir. Lütfen bir dağ düşünün. Bir dağin her zaman ışığa dönmüş bir tarafı, aynı zamanda da gölgede kalmış bir tarafı vardır. Ying-Yang filozofisi buna dayanır. Ying-Yang sembolüne bakarsanız, beyazın sınırlarının siyah ile siyahın sınırlarının da beyaz ile çizildiğini görürsünüz. Ve bu iki birbirinden ayrılmış alan aynı zamanda birbirini kovalar şekilde form almıştır. Siyah beyazı, beyaz da siyahı kovalar. Elbette siyah ve beyaz birbirinden tamamen farklıdır. Ancak aynı zamanda siyah biraz beyaz, beyaz da biraz siyahtır. Çünkü siyah beyazı, beyaz da siyahı ifade eder, varlıklarıyla birbirlerini onaylarlar. Negatif pozitifi, pozitif de negatifi ifade eder ve anlamlandırır. Çünkü biri olmadan diğerinin var olması mümkün değildir. 
Bunu daha açık ifade edecek olursak: açıkça siyah ve beyaz birbirinden farklıdır, ancak zihnen ikisi BİR’dir. Fiziksel Dünyamızda pozitif ve negatif, iyi ve kötü, yaşam ve ölüm birbirinden farklıdır. Ancak ruhsal Dünya’da bu unsurlar BİR’dir. Çünkü Tanrı derki: “Işığı karanlıktan yarattım. Her şey benim yarattığımdır, bundan başka bir şey yoktur”. 
Eğer siyah bir yüzey varsa, yönelimim onu üzerine beyaz bir nokta koymak olur. Ve eğer beyaz bir yüzey varsa, onu siyahla karıştırmak cazip gelir. Çünkü siyahtan başka görülecek başka bir şey olmasaydı, görecek hiçbir şey olmazdı, bir bakıma kör olurdum. Eğer her şey beyaz olsaydı da aynı durum söz konusu olurdu, bu sefer de ışıktan kör olurdum ve hiçbir şey göremezdim. Yani zıtlıklar manalıdır. Beyaz, siyah olduğu için beyazdır. Siyah da beyaz olduğu için siyah. 
Siyah bir yüzey üzerindeki beyaz noktaya bakarsanız veya beyaz yüzeydeki siyah noktaya, sizce siyah olan negatifi ve kötülüğü mü temsil ediyor? Ancak siyah nokta beyaz yüzeyin üzerindeyse, o siyah noktayı görünür kılan bembeyaz yüzeyden dolayı aslında pozitifi temsil ediyor olduğunu söyleyemez miyiz? Siyah nokta olmadan, beyaz yüzeyin nasıl bir manası olabilir ki? Yazıcılarınızdaki henüz üzerine bir şey print edilmemiş beyaz kâğıtlar için ne diyorsunuz? “Boş” kelimesini kullanıyorsunuz. Üzerinde siyah yazılar olmadan o beyaz kâğıtların hiçbir manası yok. Sizce de siyahın hem pozitif hem de negatif bir rol üstleniyor olması tuhaf değil mi? Yüzey siyah veya beyaz da olsa fark etmiyor, asıl önemli ve manalı olan şey bu yüzeylerin üzerindeki diğer renkteki yazılardır. 
İnsanlar için siyah olmadan beyazın olamayacağını kavramak biraz zor. Çünkü zihinlerimiz bu şekilde eğitilmedi. Bizler herhangi bir şeyin iki rolü olabileceğini anlamakta zorlanıyoruz. Ölümü, çürümeyi, yokluğu kötü diye tanımlıyoruz. Bu unsurları elimine etmeye çalışıyoruz, çünkü bize göre “beyaz” kazanmalı. Ancak bunu yaparken, birinin kaybetmeden diğerinin kazanamayacağını unutuyoruz. Beyazın kazanması için, siyahın kaybetmesi gerekiyor. Ve eğer siyah kaybederse, beyazın kazanması ancak siyahın kaybetmesiyle mümkün olduğu için onu kutlamalıyız ve ona teşekkür etmeliyiz. Siyah kaybetmezse, beyaz kazanamaz. 
Bu paradoksu ırk ile ilgili algılarımızı açıklamakta kullanalım. Beyaz ırktan olduğunuzu nereden biliyorsunuz? Beyaz ırktan olmakla nasıl gurur duyuyorsunuz? Siyah ırktan insanlar olmasa, bu algıların hiçbiri mümkün olur muydu? Bir şeyin sağında oturduğunuzu nereden bilirsiniz? Sol tarafta oturanları referans alırsınız öyle değil mi? 
İnsanlar negatiften çok korkuyorlar. Aman sakın negatif olma, negatif düşünme diyorlar. Pozitif düşüncenin gücünden bahsediyorlar. Ancak bu söylemlerin hepsi çok saçma. Çünkü negatif, pozitifin kaynağıdır, hatta sebebidir. Negatiften korkmayı bırakın. Korkacak hiçbir şey yok. 
https://degisimbasladi.tumblr.com/
https://www.facebook.com/Humanity-Rising-Humble-writings-to-help-ascension-1333916226668373/?ref=ts&fref=ts
https://humanityrisingblog.wordpress.com
https://www.facebook.com/profile.php?id=718596821654268&ref=ts&fref=ts
1 note · View note
degisimbasladi · 4 years
Text
Mistik Deneyimler – Bölüm 2
Alan Watts
Çeviren İrem Janssen
Çevirisi yapılan videonun orijinalini bu bağlantıda bulabilirsiniz 
https://www.youtube.com/watch?v=HwYeTUYL2m4&list=PL-JXohcpPtsAKplJF00nyBcrSTlAzo51a 
Simdi biraz da ahlaktan bahsedelim. Ahlak dediğimiz şey bir kurallar dizisidir. Kelimeler üzerine konmuş kurallar. 
Dil örneğinden yola çıkabiliriz. Eğer aramızda İngilizce dilinin nasıl kullanılacağı üzerine hepimizin anlaştığı kurallar olmasaydı, İngilizce dilinde konuşamazdık. Hangi kelimelerin hangi deneyimlere işaret ettiğini, hangi kelimeler dizisinin anlamlı olacağını ve kelimeleri nasıl kullanacağımızı bilemezdik. Dil ile ilgili bu kurallar üzerinde anlaşmamız o kadar da zor olmadı. Polis bu kuralların doğru kullanıldığını denetlemek zorunda değil. Belki küçük çocukları ilkokul öğretmeleri dili doğru kullanıp kullanmadıkları konusunda denetliyorlar. Ancak büyüyüp yetişkin olduktan sonra, dil ile ilgili kuralları artık biliyor olduğumuz için, zorluk çekmeyiz ve kimsenin bizi denetlemesine gerek yoktur. 
Ancak ortak anlaşma gerektiren diğer konularda işler böyle yürümüyor. Tıpkı iletişim kurabilmek için dil ile ilgili kurallar konusunda anlaşma sağlamamız gerektiği gibi, oto yolda nasıl araba kullanacağımız konusunda da anlaşmaya varmamız gerekiyor. Nasıl bankacılık yapacağımız, nasıl iş kuracağımız konularında da. Aslında bu kurallar dil ile ilgili kurallardan farklı değil. Ancak bu kuralları farklı görürüz. Bunun sebebi ise bu kurallara uyup uymadığımızın denetlenme seklidir. 
Eğer gramer kurallarını doğru uygulamazsanız, insanlar omuz silker ve “söylediğin hiç bir mana ifade etmiyor” derler. Ancak kimse polisi aramaz. Eğer otoyolda araba kullanma kurallarını çiğnerseniz, birileri polisi arayabilir ve ceza kesilebilir.  Yani devletin otoritesi bu kuralların arkasındadır. 
Uymak zorunda olduğumuz diğer bazı kuralların ise arkasında devlet otoritesi yoktur, ancak Tanrı veya gelenekler vardır. Eğer bu kuralları çiğnerseniz, polis tarafından yakalanma, ceza kesilme veya hapse grime riski yoktur, ancak sonsuza kadar cehennemde yanmak gibi veya toplum tarafından kabul görmemek gibi cezalara çarptırılacağınızı bilirsiniz. 
Tam bu noktada mistisizmin alanı ve ahlakın alanı birbiriyle çatışır. Dinlerin bildiğimiz bütün tarihi boyunca, mistikler şüpheli konumundadır. Din adamları ahlak kurallarının arkasındaki otoritedir ve mistik deneyimler onları çok rahatsız eder. Ahlak kurallarının koruyucusu olduklarını düşünen din adamlarının mistiklere olan tepkisi yüzyıllar boyunca hep aynı kalmıştır. Çünkü spontan ve beklenmedik ruhsal deneyimlerin tecelli etmesinden korkarlar. 
İçine düştükleri paradoks şudur: İnsanın içindeki sevginin kalpten geldiği zaman gerçek ve saf olduğunu bilirler. Bu Tanrının insana duyduğu sevgi veya insanın insana duyduğu sevgi olabilir. Sevginin saf olduğunu bilmek hepimizi mutlu eder, çünkü kimsenin bizi zorlamayla sevmesini istemeyiz. Bizi gerçekten saf duygularla, gerçekten sevdikleri için sevmelerini isteriz. Ancak din adamları sevgi konusunda bizi zorlamaya devam ederler. Hristiyanlık dinin öğretisine bakarsanız, bu iki kavramın birbiriyle sürekli çatıştığını görürsünüz. Din adamları ahlak ve din kurallarının dışarıdan denetlenmesini isterler. Bir yandan da insanların söyledikleri ve yaptıkları konusunda dürüst ve saf olmalarını beklerler. Bu hipokratlık sorununu yaratır. Ahlak ve din kurallarına kalpten inanmayarak uyan insan toplulukları oluşur. 
Örneğin zina suçu işlememiş bir adam için İsa Peygamber derki, bir kadına şehvet dolu hislerle baktığı anda zaten bu suçu işlemiştir. İsa’nın demek istediği şey, kurallara inanarak uyulması gerektiğidir. İsa’yı takip eden liderler bunun önemini başka şekilde vurgularlar. Önemli olan insanın kurallara uyup uymaması değildir veya geçmişte uymamış olması da değildir. Önemli olan kurallara uymak için istek duymasıdır. 
Gördüğünüz gibi bu büyük bir paradokstur. Dini kurallar sizi tam anlamıyla dürüst olmaya, kalpten ve inanarak sevmeye zorlar. Tanrıyı, komşunuzu ve diğer insanları dürüstçe sevmek zorundasınızdır. Hem bunun için zorlama vardır, hem de bunu dürüstçe yapmanız beklenir. 
Ahlak kurallarının bekçileri ile mistik arasındaki çatışma da işte tam buradadır. İnsanların içsel dünyaları ve inançları yönetilebilir mi? Başka bir insana onu sevdiğinizi söylediğinizi ve bunun sadece onu sevmek zorunda olduğunuz için söylediğinizi ancak kalbinizde bu insana karşı sevgi duymadığınızı düşünün. Yalancı olmuş olursunuz. Bu yalanda ısrarcı olursanız, kendi iç dünyanızı karanlıklara boğarsınız. Ve eninde sonunda gerçek ortaya çıkacaktır, çünkü rol yapmaya bu şekilde deva etmek mümkün değildir. 
Eğer gerçekten dürüst olmaya karar verirseniz, o insana artık onu sevmediğinizi söylemeniz gerekir. Eğer sevgi rolü yaptığınız kişi Tanrı ise, onu karşınıza alıp “kusura bakma Tanrım, seni sevmiyorum, gerçekten çok sıkıcısın. Çok baskıcısın, çok otoritersin. Biliyorum seni sevmem gerektiği söyleniyor ancak bunu gerçekten yapamıyorum” demeniz gerekir. Bu ahlak ile ilgili her hangi bir şeyi engellediğiniz anlamına gelmez. Tam tersine, ahlak kavramına katkıda bulunduğunuz anlamına gelir. Bir insana gerçekleri söylerseniz: “bunu senin için yapıyorum çünkü seni sevmem ve seni sevdiğim için bunu yapmam gerektiği söyleniyor. Ancak aslında seni sevmiyorum, sadece kurallara uymuş olmak için bunu yapıyorum”. O zaman karşı tarafa karar verme özgürlüğünü tanımış olursunuz. Karşı taraf bu yaptığınız şeyi onu sevmediğiniz halde kabul etmek veya bunu geri çevirmek ve gerçek sevgiyi aramak konusunda özgürce karar verebilir. O da size şöyle söyleyebilir “bunu beni sevmediğin halde yaptığını biliyorum. Ancak şu anda ihtiyaç içindeyim, o yüzden beni sevmediğini ve bunu yapmak istemeden yaptığını bilmeme rağmen bunu kabul ediyorum”. 
İşte bu yaklaşım gerçekten çok güzel. Çünkü gerçek dürüstlük, ahlak kavramının ta kendisidir. Hislerinizi saklamamaktır. Çünkü hisleriniz gerçektir ve değerlidir. 
Mistisizm ve ahlak kuralları arasındaki ilişkiye geri dönelim. Mistik deneyimler, her şeyin BİR olduğu ve tam bir uyum içinde olduğunu anladığımız deneyimlerdir. İnsan deneyimi, bütün inişleri ve çıkışları ile bir bütün olarak, mistik bir deneyimdir. Yaşanan her şey tam bir uyum içindedir. Bu uyum ancak hislerimiz konusunda tam anlamıyla dürüst olduğumuz zaman var olur. 
Mistik, olan her şeyin tam olması gerektiği gibi ve bir uyum içinde olduğunu bilir. Bunu ahlak kuralları çerçevesinde açıklamak gerekirse şöyle derdik: “Yanlış olan bir his yoktur. Belki diğer bir insana zarar verdiği için yanlış eylemler vardır. Ancak içinizde duyduğunuz hiç bir his yanlış değildir. İnsanları hissettikleri hisler için yargılamak ve tam tersini hissetmeleri için zorlamak, Dünya’nın en saçma işidir. Çünkü insanları yalancı olmaya zorlar.” 
İnsanlar hissetmekten korkuyorlar. Modern insanların en büyük sorunlarından biri hislerinden korkmaları. Çünkü hissettiklerini tanımlar ve kabul ederlerse ve hemen ortaya çıktıkları anda onları bastırmazlarsa, korkunç eylemlere sebep olacaklarını ve kaosa sürükleneceklerini zannederler. Eğer hislerimizin ortaya çıkmalarına, kendilerini göstermelerine, sonra işleri bitince azalıp gitmelerine izin versek, bunun ne kadar güzel olduğunu, tıpkı mevsimlerin ve havanın değişmesi gibi ne kadar doğal olduğunu görsek, kendimizle nihayet barış imzalardık. Batı toplumları başka insanların yaptıkları ve söyledikleriyle çok fazla meşguller ve bunları denetmeye uğraşıyorlar, bu doğru. Ancak bir o kadar da kendi hislerini bastırmakla uğraşıyorlar. Kendilerine neyi hissetmeye izin verecekleri, neyi hissetmeye izin vermeyecekleri önceden belirlenmiş. Üzülmeye ve ağlamaya utanan, sevmesi dikte edildiği için doğal nefretini saklayan, cinsel eğilimlerini bastıran, kendine yabancı insanlar. 
Hisleriniz asla yalan söylemez, sizi asla yanıltmaz. Ve hislerinizin hiçbiri yanlış değildir. Birinden nefret ettiğinizi düşünelim. Nefret etmek de güzeldir ve doğaldır. Bu hemen gidip o insanın boğazını keseceğiniz anlamına gelmez. Nefreti bu şekilde yönetmeniz ve yönlendirmeniz elbette istenmez. Ancak nefret etmek hissini duymak yanlış değildir. Tıpkı korkmanın, üzülmenin yanlış olmadığı gibi. 
Bir insan kendisiyle baş başa kaldığı zaman, karşılaştığı şey kendi hislerinden başka bir şey değildir. Ancak hislerimizi tanır ve onlara izin verirsek kendimizi tanırız ve ancak o zaman gerçekten bir şeyleri kontrol edebildiğimizden bahsederiz. Tıpkı bir yelkenci gibi. Yelkenci bazen sağa, bazen sola gider. Ve bunu yaparken hep rüzgârı kullanır. Rüzgâr ile yönünü bulur. Asla rüzgârı yadsımaz. Hisleriniz de tıpkı rüzgâr gibidir. Hislerinizin tam olarak anlamlandığı gibi tepkiler verebilirsiniz veya başka türlü tepkiler vermeyi seçersiniz. Ancak bu tepkiye yol açan hislerinizi asla yadsımazsınız. 
Bir anne düşünün, istemeden hamile kalmış, bir bebek sahibi olmaya henüz hazır olmadığını düşünüyor, bu sorunluluğu almak istemiyor. Bu hislerini bastırsa, “Aman Tanrım, bu şekilde hissetmemem lazım, gerçek bir anne bunları hissedemez, çocuğumu sevmek zorundayım” derse. Bebek doğduktan sonra anne bebeğe her gün onu sevdiğini söyler, ancak sütünün tadı bozuktur. Bebeğin anneden sözle aldığı mesaj başkadır, süt aracılığı ile aldığı mesaj ise bambaşkadır. Eğer anne gerçeği söylese, çocuğun kafası karışmazdı. Her şey olması gerektiği gibi yerli yerinde ve uyum içinde olurdu. 
Toparlayalım, mistik deneyimi ahlak kuralları ile açıklayacak olursak: Gerçek olan şey, gerçekten ne hissettiğinizdir. Ve bu hislere her zaman izin verilmelidir. Tekrar ediyorum, bu hisler doğrultusunda eyleme geçmek zorunda asla değiliz. Nefret mesela, her zaman şiddet ile sonuçlanmak zorunda değildir. Var olmasına izin verilen ve doğal bir şekilde tanımlanan nefret zaten şiddetle sonuçlanmaz. Bastırılmış, var olmasına izin verilmemiş nefret şiddetle sonuçlanabilir. Buna “dürüst nefret” diyebiliriz. Bu his fark edilmeli, tanımlanmalı ve var olmasına izin verilmelidir. İşte o zaman inançlarımızın dürüst olması gerektiğini söyleyen ahlak kurallarına da uymuş oluruz. 
https://degisimbasladi.tumblr.com/
https://www.facebook.com/Humanity-Rising-Humble-writings-to-help-ascension-1333916226668373/?ref=ts&fref=ts
https://humanityrisingblog.wordpress.com
https://www.facebook.com/profile.php?id=718596821654268&ref=ts&fref=ts
0 notes
degisimbasladi · 4 years
Text
Mistik Deneyimler – Bölüm 1
Alan Watts
Çeviren Irem Janssen
Çevirisi yapılan videonun orijinalini bu bağlantıda bulabilirsiniz. 
https://www.youtube.com/watch?v=HwYeTUYL2m4&list=PL-JXohcpPtsAKplJF00nyBcrSTlAzo51a 
Mistisizm kelimesini kullandığım zaman, bahsettiğim şey bir deneyim, bilincin başka bir hali. Bu deneyim kendiliğinden olur. Neden olduğunu tam olarak bilemeyiz. Birçok teknik öğretilir bu deneyimi tetiklediği söylenen. Bazen bu teknikler işe yarar, bazen yaramaz. Bazen bu teknikler hiç kullanılmaz. Ancak bir şekilde insanlar mistik deneyimler yaşarlar. Ve insanların yasadığı bu mistik deneyimler insanlığın tarihi boyunca kaydedilmiştir. 
Bu kayıtlarda benzer şeyler söylenir. Bilindik kişisel algılar, tanımlar ve kimlikler daha yüce başka bir şeye evrilmiştir. 
Hepimiz kişisel olarak, kişisel bilinç ile bizim dışımızdaki ve biz olmayan bir dünya ile iletişimdeyiz. Mistik bir deneyim yaşarken ise, bizim dışımdaki dünyadaki her şeyle ile BİR oluruz. Artık iletişimde olduğumuz dünyanın yabancısı değilizdir ve dışarıdaki dünya bizim bedenimiz haline gelir. 
Mistik deneyimin diğer bir yönü daha vardır ve bunu anlatması ve kelimelere dökmesi çok daha zor. Şimdiye kadar yaptığım ve söylediğim her şey, diğer herkesin yaptıkları ve söyledikleri her şey, harmoni içindeki bir tertibin parçası haline dönüşür. Burada hata diye bir şey yoktur. Gördüğünüz gibi filozofik bir konudan bahsetmiyorum, rasyonalize etmeye de çalışmıyorum, dünyayı daha yaşanılır kılmak için bir teori de sunmuyorum. Beklenmedik şekilde yaşanan gerçek bir deneyimden bahsediyorum. 
Bu deneyimin tanımı insanlarda güzel duygular uyandırıyor. Polyanna gibi, birden bire onları mutlu ediyor. Dinlerimiz de aynı amacı güdüyor. Din öğretilerinde de her şeyin BİR olduğu ve harmoni içinde olduğu söylenir. Ve din adamları bunun propagandasını yaparlar. Buna inansanız algıladığınız her şey ve Dünya ile kurduğunuz iletişim de harmoni içinde olacak zannederler. Bu bana göre gerçek mistisizm değil. Kopeğin kendi kuyruğunu kovalaması gibi bir durum. Etkinin, sebebi doğurmasını beklemekten başka bir şey değil. Her şeyin harmoni içinde olduğunu kendinize defalarca tekrarlayabilirsiniz. Her şey tanrıdır, her şey güzeldir, her şey ışıktır….bunları defalarca tekrarlayabilirsiniz. Ancak bunu sözle tekrarladıkça aslında bunun böyle olmadığını söylemiş oluyorsunuz. Eğer doğruluğuna gerçekten inansanız, bunları sürekli tekrarlamazdınız. 
Evrensel harmoni hissi, bir şeylerden kaçmaya çalıştığımız zaman, Dünya’yı değiştirmeye çalıştığımız zaman bize gelmez. Ve bu his bize geldiği zaman, o kadar yoğundur ki, fark etmemek mümkün olmaz. Zaten dinsel öğretiler, filozofların benzer öğretileri bu mistik deneyimler sonucu ortaya çıkmıştır. Birileri bu mistik hisleri deneyimler, deneyimleyeni müthiş etkiler. Dışarıya çıkıp bunu herkese anlatmak ister. Ve ne olduğunu kendisi bile anlayamadan, bir dinin başlangıcına sebep olur. Mistisizmi deneyimleyen kişide şüphe kalmaz. Tıpkı kuşların kendilerinden hiç şüphe duymadan ötmeleri, tavuk yumurtalarının hiç şüphe duymadan zamanı gelince çatlamaları gibi, mistik kişi de şüphe duymaz ve herkese deneyiminden bahsetmek ister. Çünkü onun baktığı yerde hiçbir problem veya yanlış bir şey yoktur. Etrafındakilere bunu anlatmak ister. 
Yaşıyor olmak zaten sebeptir. Her şeyin sebebi yaşıyor olmamızdan ibarettir. Mistik yüzünüze bakar, kaşlarınızı ve gözlerinizi, burnunuzun şeklini görür ve derki: “evet, anlıyorum her şeyin sebebi bu”. Mistik için bu çok açık, çok düz ve çok basittir. Çünkü her şeyin sebebi aynen bu kadar basittir. 
Ancak diğer insanlar mistik deneyimler için koşturmaktalar. Gözümüzün önünde olanın ötesinde bir şey arayıp dururlar.  Hem de bunu aradıkları şeyin ne olduğunu bilmeden yaparlar. Mistik için bu arayış tuhaftır, çünkü aranacak bir şey aslında yoktur. Ancak mistik bunun için insanları eleştirmez. İnsanların bu çilekeş arayışı içinde de bir harmoni ve mükemmellik, bir hatasızlık vardır. İnsanoğlunun bu bitmez tükenmez arayışları, sinir bozuklukları, meşguliyetleri, mistiğin gözünde hayranlık olarak tezahür eder. Hayatta kalma ve doğal seleksiyona direnme çabası hayranlık vericidir ve mükemmeldir. İnsanlar bu yoğun didinmenin içinde, isimsiz şairlere dönüşürler. 
Şimdiye kadar üretilmiş en güzel düşünce bana göre Hindu felsefesindedir. Dünya bir drama sahnesidir. Her şeyin arka planındaki evrensel gerçekliğin bir süreliğine unutulduğu ve sadece bir mana olduğu bir sahne. İnsanlar kendilerini sınırladıkça, didindikçe, direndikçe, evrensel gerçeklik daha çok mana kazanır. Anksiyete, kaygı, belirsizlik ne kadar çoksa, o zaman sahnedeki oyun o kadar başarılı olmuş, oyuncular ikna etmeyi o kadar başarmış demektir. Koltuklarında oturan seyircilerin akıllarının bir kösesinde bunun sadece bir oyun olduğu hep vardır. Ama seyir sırasında sahne kendi içine öyle bir çeker ki, seyirci koltuğunda kıvranır, tırnaklarını döşemeye geçirir. Bu muhteşem oyunculuktur. 
Günlük yaşantılarınızda karşılaştığınız bütün senaryolarda, sıkıntılarda, gerginliklerde, kaygılarda bu sahneyi yaşıyorsunuz. Çok ikna edici, sanki gerçekmiş gibi oynanan bir oyun içinde oluyorsunuz. Etrafınızdaki herkes birer oyuncu, herkes oyununu mükemmel oynayarak sizleri ikna etmeye çalışıyor. Bu çok insancıldır, insana aittir. 
Mistik denilen kişi ise, birdenbire sahneyi ve oyunu fark eden kişidir. O da hala oyunun içindedir ve aynı zamanda bunun bir oyun olduğunun farkındadır. 
https://degisimbasladi.tumblr.com/
https://www.facebook.com/Humanity-Rising-Humble-writings-to-help-ascension-1333916226668373/?ref=ts&fref=ts
https://humanityrisingblog.wordpress.com
https://www.facebook.com/profile.php?id=718596821654268&ref=ts&fref=ts
0 notes
degisimbasladi · 5 years
Text
Affetmek
Abraham Hicks Kanallığı
Çeviren İrem Janssen
Çevirisi yapılan videonun orijinalini bu bağlantıda bulabilirsiniz
https://www.youtube.com/watch?v=Jq1buItjczY
 Hayatınızda olan şeylere reaksiyonlar gösteriyorsunuz, ve bunula beraber hissettiğiniz duygular var. Bu duyguların hepsi çok normal. Ancak bu duyguların size kendinizi kötü hissettirdikleri de oluyor. Bunun anlamı şudur: yüksek benliğinizin ve sizin aynı olaya karşı olan bakış açılarınız farklı ve yüksek benliğiniz sizin hissettiğiniz duyguları takip etmiyor demektir. Sizler yokuş tırmanırken, yüksek benliğiniz olduğu yerde ve yüksek enerjide sabit demektir. Yani kendinizi kötü hissettiğiniz anlar, aslında yüksek benliğiniz ile uyumu kaybettiğiniz anlardır. 
Bizden affetmenin tanımını yapmamızı istediniz. Bize göre affetmek, yüksek benliğiniz ile sizi birbirinizden ayıran düşünce ve duyguları aktive etmemeniz demektir. Ve bunun, size kendinizi ilk basta kötü hissettiren kişiyle veya olayla gerçekten hiç bir ilgisi yoktur. Affetmek size yapılan yanlışların üzerinden gelmeniz değildir. Affetmek bu vibrasyonu aktif tutmamak ve yüksek benliğiniz ile tamamen uyumlu olan doğal halinize dönmenizdir. Yüksek benliğiniz size doğru inmez ve enerjisini düşürmez. Uyumu korumak için sizler yüksek benliğinizin enerji seviyesine çıkmalısınız. 
Yüksek benliğiniz sizin istekleriniz konusunda kendinize her zaman dürüst olmanızı ister. Çünkü hayattaki karşıtlıklar sizin daha fazla istekte bulunmanıza yarar. İstemediğiniz şeylerle karşılaşınca, ne istediğinizi daha iyi bilirsiniz. Ve bir şeyi istediğiniz anda, yüksek benliğiniz bunun gerçekleşmesi için çalışmaya başlar. Ancak sizler karşıt enerjiler karşısında hem yeni şeyler istiyorsunuz, hem de karşıt enerjide takılıp kalıyorsunuz. Hem yüksek benliğinizden yeni bir şey istiyor, hem de yüksek benliğinizle beraber o yöne doğru hareket etmiyorsunuz. Kendinizi iyi hissetmek istiyorsanız, isteklerinizle ve yeni şeyler deneyimleyerek büyümenizle ilgili kendinize karşı dürüst olmalısınız. 
Affetmenin tam karşıtı olan duygular hangileridir? Yargılama, karşı koyma, birini veya bir durumun yanlış olduğu konusundaki kararlılık... Bu hisleri hissettiğiniz zaman, kendinizi yüksek benliğinizden uzaklaştırıyorsunuz. Hâlbuki bu duyguları aktive etmeyi bıraksanız, yüksek benliğiniz ile uyumlanacak ve kendinizi çok daha iyi hissedeceksiniz. Affetmek, sizi kaynaktan ve yüksek benliğinizden ayıran duyguları aktive etmeyi bırakmaktır. 
Bunu söylemek bizim için elbette kolay, çünkü sizler gibi karşıtlıklarla dolu ve ilerlemek için görevlerin edinildiği bir gerçeklikte yaşamıyoruz. 
Örneğin sizi gerçekten çok üzen bir şey oldu. Ve bu olduğundan beri kendinizi bu kişiyi düşünmeden edemiyorsunuz. Bu enerjiyi aktive etmeyi bıraktığınız zaman, kimi affediyorsunuz sizce? Onu mu yoksa kendinizi mi? Aslında kendinizi, çünkü kendinizi sizi aşağıya çeken iplerden kurtartıyorsunuz, yani kendinizi bu yükten affediyorsunuz. Biz affetmek söz konusu olduğu zaman hep şunu söyleriz: kendiniz için affedin, karşıdaki için değil. Ve kendiniz için affettiğiniz zaman yayacağınız enerjiden, sizi üzen taraf zaten faydalanacaktır. 
İstenmeyen şeylere tüm gücünüzle karşı koyduğunuz zaman, istenmeyen şey aynı şiddetle size karşı koyar. Bu realite benzerin benzeri çektiği bir realitedir. Karşı koyduğunuz şey size güçlenerek geri döner. Patronluk taslayarak veya doğrusunu bildiğinizi düşünerek başkalarının yanlış olduğunu bağırarak Dünyayı daha güzel bir yer yapacağınızı düşünüyorsanız eğer çok yanılıyorsunuz. Çünkü bütün bu karşı koyduğunuz şeyler size aynı şiddette karşı koyar. Onun yerine kendi gerçekliğinizi kendinizin yarattığını bilirseniz, istediğiniz şeylere odaklanırsınız ve istemediğiniz şeyleri sadece istediğiniz şeylere yönelmek için bir katalizör olarak kullanırsınız. Düşüncelerinizi seçmekte özgürsünüz, neyi nasıl düşüneceğinize kimse karışamaz. Ve düşünceleriniz gerçekten çok güçlü, çünkü gerçekliğinizi düşüncelerinizle ve bu düşünceler sonucu oluşan hislerinizle yaratıyorsunuz. Hayatı istediğiniz şekilde yaşamakta aslında ne kadar özgürsünüz, her şey seçeceğiniz düşüncelere bağlı. 
https://degisimbasladi.tumblr.com/
https://www.facebook.com/Humanity-Rising-Humble-writings-to-help-ascension-1333916226668373/?ref=ts&fref=ts
https://humanityrisingblog.wordpress.com
https://www.facebook.com/profile.php?id=718596821654268&ref=ts&fref=ts
0 notes
degisimbasladi · 5 years
Text
Yükselişinizin Kısa Öyküsü
Matthew Kanallığı
Çeviren İrem Janssen
Çevirisi yapılan yazının orijinalini bu bağlantıda bulabilirsiniz
http://goldenageofgaia.com/2019/01/24/298106/ 
Plan, size sonsuz kadar gelecek bir zaman önce bedenlenen ve şu anda üzerinde yaşadığınız gezegeniniz olan Dünya’nın yardım çağrısında bulunmasıyla başladı. 
Uygarlıkların hiç bitemeyen savaşları ve kan dökmeleri sonucu biriken negatif enerji, Dünya’nın ışığını azalttı. Hatta Dünya yörüngesinde kalmasını sağlayan enerjiden yoksun kaldı. Geçmişte gezegenin varlığının tehlikeye girdiği diğer iki hadisede de, biriken negatif enerji tufanlarla ve zelzelelerle serbest bırakıldı. Bu sırada Dünya üzerindeki yaşam da yok oldu. 
Negatif enerjinin birikmesine sebep olmuş olsalar da, Dünya kendisi ile beraber yaşayan bütün ruhları çok sevdi ve onların yok olmasının ardından yas tuttu. Bu sefer Dünya kendisiyle beraber yaşayan ruhların yok olmasını istemiyor. Onların hem yaşamasını istiyor, hem de kendisiyle beraber fiziksel bedenleri ile yükselmelerini. Kendisi ile beraber ruhların saf hallerine dönmelerini, güzellik, sağlık ve uyum içinde yaşamalarını istiyor. Dünya’nın bu vizyonu, evrenin devamında gerçeklik kazandı bile. 
Dünya’nın biriken negatif enerjiyi serbest bırakma isteğinin gerçekleşmesi için, muazzam miktarda ışık gerekiyordu. Ve Kaynak ışığın güçlü ve yükselmiş uygarlıklar tarafından gönderilmesini onayladı. İlk gönderim Dünya’nın yörüngesini sabitlemesini, derinlere işlemiş 3D negatif enerjiyi salmaya ve yükselmeye başlamasını sağladı. 
Gönderilen ışık, hem Dünya’nın hem de onunla beraber yaşayan bütün ruhların kullanımına sunuldu. Ancak negatif enerjinin içinde boğulmuş insanlığın, perdeyi aralayıp ışığı görmesi için motive etmek bambaşka bir çaba gerektiriyordu. 
İşte bu sebeple konsey devreye girdi. Konsey üyesi olan uygarlıklar, ışığı görmek ve kişisel yükselişleri için insanlığı ikna etmek görevini üstlendi. Böylece insanlık kendi gücünü kavramaya ve sonrada kullanmaya başlayacaktı. 
Bu, yükseliş için olmazsa olmaz iki sebepten dolayı çok önemliydi. 1) Gönderilen ışık karbon bazlı bedenlerinizi kristal bazlı bedenlere dönüştürecekti. Böylece Dünya’nızın ulaşmak istediği enerji seviyesinde de var olmaya devam edebilecektiniz. 2) Ruhsal alem ile 3D bilinç arasındaki perde kalkacak ve ışık spirituel gelişiminiz için katalizör olacaktı.
Önce, durumun karmaşıklığı, zorluğu ve nelerin gerekli olduğu tartışmaya açıldı. Her bir ruhun özgür iradesinin korunması ve özgür iradeye müdahale edilmemesi büyük önem taşıyordu. Çünkü bu yaratıcı kaynağın koyduğu ve çiğnenmemesi gereken bir kuraldı. Konsey bir planda karar kıldı. Bu plan Dünya’daki insanları anlayabileceği şekilde lineer bir çizgide işleyecekti. Ve Dünya’da yasayanlar sizler olduğunuz için, bu planı gerçekten istemeniz ve desteklemeniz gerekiyordu. 
Planın bütün parçaları Dünya’nızda ne olacağını belirleyen kolektif bilincinizin, ürettiğiniz sonsuz sayıdaki düşüncelerinizin, hislerinizin ve eylemlerinizin bir parçası olmalıydı. 
En önemli konu, planın nasıl bir formatta sunulacağıydı. Öyle bir şey seçilmeliydi ki, bütünü etkileyebilmeliydi. Amerika Birleşik Devletleri, kolektif etkisi en yüksek olan ülkeydi. Buradan başlamak pratik olacaktı. 
Ve böylece plan devreye sokuldu. ABD’nin yöneticileri Ulusal “Ekonomi Güvenliği ve Değişimi” yasasını devreye soktular (NESARA). Bu yasa karanlık güçlerin hedefi oldu. Yalanlarla ve sabotajlarla bu yasanın işlevini yok etmek istediler. 
Plan hala devrede ve ışık hala etkin. Hep beraber yükseliyorsunuz. 
https://degisimbasladi.tumblr.com/
https://www.facebook.com/Humanity-Rising-Humble-writings-to-help-ascension-1333916226668373/?ref=ts&fref=ts
https://humanityrisingblog.wordpress.com
https://www.facebook.com/profile.php?id=718596821654268&ref=ts&fref=ts
1 note · View note
degisimbasladi · 6 years
Text
Yükseliş Öyküsü (Birinci Bölüm)
Suzy Ward aracılığı ile Matthew Kanallığı
Çeviren İrem Janssen
Çevirisi yapılan yazının orijinalini bu bağlantıda bulabilirsiniz
http://goldenageofgaia.com/2018/11/20/matthew-ward-two-accounts-of-our-ascension-journey-part-1-2/ 
Tarihinizin şu anda içinde bulunduğunuz kısmı oldukça hatalı. Ancak bu gezegeninizin tarihinin ve geleceğinin sadece küçük bir kısmı. Binlerce yıldır zihinleri ve kalpleri karanlık güçler yönetiyor. Her enkarnasyon sonrası, bu zinciri kırmak ümidiyle tekrar tekrar bedenleniyorsunuz. Çok azınız haricinde bu amaç başarısızlıkla sonuçlandı. Bunun sebebi gerçekte kim olduğunuzu, size karşı kullanılan ve korku pompalayan yöntemler sayesinde unutmanızdır. Gezegeninizin ötesindeki karanlık güçler bu yöntemlerin devamını sağlamak için gezegeninizdeki bazı kişilerle ve ailelerle iş birliği yaptılar. Böylece ruhsal düzlemde engellendiniz ve bilincinizin yüksek versiyonlarını aramayı bıraktınız. 
Dünyanızın yaşam enerjisi yavaş yavaş azaldı. Dünyanızın bilincinin yükselmek ve 3. Enerji yoğunluğundan çıkmak istemesiyle beraber, kaynağın birliğine inanan kutsal varlıklar Dünya’ya ışığın yolunu açtı. Böylece karanlığı yenme ihtimali doğmuş oldu. Geçmiş artık tekerrür etmeyecek. Çünkü Dünya’nın verdiği yükselme kararı ile beraber yardım da geldi. Başka uygarlıklardan Dünyanıza müthiş bir ışık akışı var. Bu uygarlıklar hem Dünya’nın yok olmamasını hem de Dünya ile beraber yaşayan tüm varlıkların Dünya ile uyum ve sevgi içinde yaşamasını mümkün kılıyor. 
Bunu yaparken kaynağın hediyesi olan özgür iradeye ve özgür irade ile yapılan seçimler aracılığı ile yaratıma saygı duymak zorundalar. O yüzden, Dünya’nın yükselme isteği ancak onunla beraber yaşayan insanlık ile beraber yaratılırsa mümkün. Her kişi kendi realitesini kendisi yaratıyor. Bu realitelerin toplamı ise Dünya realitesini oluşturuyor. Dolayısıyla, Dünya’nın isteği olan altın cağın yaratılması için, insanlığın kolektif bilincinin yeterli düzeyde aydınlanması gerekiyor. 3. Enerji seviyesindeki döngünün ve karmaların tamamlanması dengeli bir şekilde gerçekleşmelidir. O yüzden çok daha gelişmiş ve yükselmiş uygarlıklardan gelen ruhlar Dünya’nızda defalarca enkarne oldular. Onların amacı yol göstermek ve liderlik etmekti. 
Dünya’nın yükselme isteği doğrultusunda, galaksiler arası bir federasyon kuruldu. Bu federasyonun üyeleri bir plan üzerinde çalıştılar ve bunu uygulamaya karar verdiler. Plana göre karanlık ile yönetilen Dünya 3. Enerji yoğunluğundan 5. Enerji yoğunluğuna yükselecek. 
Yükselmenin gerçekleşmesi için, 3. Enerji yoğunluğunun karmalarının çözülmesi gerekir. Dolayısıyla baskıcı rejimlerin, yoksulluğun, savaşların, soykırımların, cinayetlerin, kısacası ruhu ve bedeni zorlayan ve 3. Enerji yoğunluğuna ait olan bu deneyimlerin hepsinin yaşanmış olması gerekir. Bazı ruhlar bu karanlık tecrübelerin yaşanmasında önemli rol oynarlar. Bunu bilerek seçerler ki, topluluklar 3. Enerji yoğunluğunun karmalarını deneyimlesin ve bitirsin. 
Planın sonuçlarını ve etkilerini bilen bütün ruhlar katkıda bulunmak için bu dönemde Dünya’da enkarne olmak istediler. Enkarne olması için seçilmeyenler ise yardımlarını başka şekillerde yerine getiriyorlar. Enkarne olanlar ise görevlerini yerine getirmek için müthiş bir istek içindeler. Hem kendileri gelişiyor ve büyüyor, hem de başkalarının ruhsal gelişimine yardımcı oluyorlar. 
https://degisimbasladi.tumblr.com/
https://www.facebook.com/Humanity-Rising-Humble-writings-to-help-ascension-1333916226668373/?ref=ts&fref=ts
https://humanityrisingblog.wordpress.com
https://www.facebook.com/profile.php?id=718596821654268&ref=ts&fref=ts
0 notes
degisimbasladi · 6 years
Text
Yapay Zeka
Yoga felsefesi sınıfında yapay zeka ile ilgili konuşuyorduk (AI-Artificial Intelligence). Robotların da bilinçli olduğundan, hatta bu bilincin beklenilenin ötesinde bir gelişmişlik noktasına geldiğinden, kendi kendini daha ileri düzeyde programlayabildiğinden bahsettik. Avrupa Birliği’nin yeni bir kanunu tartıştığını söyledim. Bu yeni kanuna göre, bir robotun yarattığı veya programladığı sistemin kullanıma sunulması için en az bir insanın yaratılan sistemi anlayabilmesi şartı ön görülüyor. Muhtemelen SIMS karakter oyununu hepiniz biliyorsunuz. Bilim adamları artık SIMS’in kendi bilincinin olduğunu, oyunu kendi kendine ileri düzeyde tasarlayıp olasılıkları oyuna sokabildiğini söylüyor. Kişisel bilinçlerimizin bilgisayar ortamına yüklenebileceğini söyleyen bilim adamları da var. Yani kaynağın birer kopyası olan organik kişisel bilinçlerimizin tekrar programlanabilen ve değiştirilebilen yapay zekalara dönüşmesinden bahsediyorum. 
Bu tartışma bazılarımız arasında korku yarattı ve sınıftan biri “peki buna nasıl karşı çıkacağız? Buna nasıl engel olacağız?” diye sordu. 
Cevabı aslında basit. Seveceğiz, müteşekkir olacağız ve merhamet duyacağız. Kuantum fiziğinde ispatlandığı üzere, yüksek titreşimli enerji, düşük titreşimli enerjiyi kendine doğru çeker ve yükseltir. Olası zaman çizgileri arasından hangisinin deneyimleneceğine, var olan titreşimler arasından yüksek olan ve çoğunluğu temsil edecek kütleye sahip olan karar verir. Sevgi ve merhamet enerjisinin kütlesi, Dünya gezegeninde çoğunluğu temsil edecek düzeye artık erişti. Yani hangi zaman çizgisini deneyimleyeceğimizi, Dünyanın ve insanlığın nasıl bir geleceği olacağına ışık işçilerinin öncülük ettiği bu yüksek enerjiler karar verecek. 
Yapay zekâya özgür irademizi teslim etmek yerine, organik yükselişi deneyimleyeceğiz. Bunu savaşmadan, öfkelenmeden, korkmadan, sevgi ve merhamet ile yapacağız.
https://degisimbasladi.tumblr.com/
https://www.facebook.com/Humanity-Rising-Humble-writings-to-help-ascension-1333916226668373/?ref=ts&fref=ts
https://humanityrisingblog.wordpress.com
https://www.facebook.com/profile.php?id=718596821654268&ref=ts&fref=ts
Tumblr media
0 notes
degisimbasladi · 6 years
Text
Kısa Kısa
Acı, düşüşler ve hastalıklar, lineerden çok boyutlu gerçekliğe, fizikselden ruhsala ve ayrılık bilincinden birlik bilincine geçişte katalizör görevi görür. Bunlar organik bir şekilde deneyimlenmelidir, başkasının dayatmasıyla değil. Hem kişisel hem de gezegensel düzlemde bu deneyimleri içselleştirme başlayınca, enerji yoğunluğunda bir üst aşamaya geçilir. O zaman gezegen ve o gezegende yaşayan ruhlar için yeni katalizörler devreye sokulur. Artık hastalığa veya acıya ihtiyaç yoktur. 
Magenta Pixie kanallığı
Çeviren İrem Janssen
https://degisimbasladi.tumblr.com/
https://www.facebook.com/Humanity-Rising-Humble-writings-to-help-ascension-1333916226668373/?ref=ts&fref=ts
https://humanityrisingblog.wordpress.com
https://www.facebook.com/profile.php?id=718596821654268&ref=ts&fref=ts
1 note · View note
degisimbasladi · 6 years
Text
Sevgi İle Karşılık Vermek
Yaratan’dan Mektuplar
Çeviren İrem Janssen
Çevirisi yapılan yazının orijinalini bu bağlantıda bulabilirsiniz
https://thecreatorwritings.wordpress.com/2018/09/11/responding-with-love/ 
Sevgililer, yakın zamanda gerçekleşmiş olan enerji sıçraması size serbest bırakmayı davet ediyor. Eski yöntemlerle, onların bu son demlerinde, birçok şekilde ve birçok değişik açıda tekrar karşılaşabilirsiniz. Bunlar olurken sakinliğinizi korumakta ve serbest bırakmakta zorlanabilirsiniz. Ancak sakinliğinizi korumanız ve serbest bırakmanız, seçtiğiniz yolda yürümeye devam etmeniz için gerekli.
Karşılık vermeden önce kendinize su soruları sorun; 
Söylediklerim yerini bulacak mı ve anlaşılacak mı? 
Bütünün hayrına katkıda mı bulanacak, yoksa zarar mı verecek? 
Söylediklerimi kendi egomun ihtiyaçlarına cevap vermek için mi söylemiş olacağım? 
Verdiğim karşılık şefkat ve merhamet dolu mu? 
Kullanacağım sözcükler başka birini üzüp kırabilir mi? 
Çok önemli bir aşamaya ulaştınız sevgililer. Ve önünüzde daha ulaşacağınız nice aşamalar var. Kendinize sevgi ve huzur ile yolculuk etmek için izin verin. Böylece elinizden gelenin en iyisi olacaksınız.
https://degisimbasladi.tumblr.com/
https://www.facebook.com/Humanity-Rising-Humble-writings-to-help-ascension-1333916226668373/?ref=ts&fref=ts
https://humanityrisingblog.wordpress.com
https://www.facebook.com/profile.php?id=718596821654268&ref=ts&fref=ts
0 notes
degisimbasladi · 6 years
Text
Yıldız Kapısı Yaratmak
Magenta Pixie aracılığı ile “Beyaz Kanatlı 9 Kolektif Bilinç” Kanallığı
Çeviren İrem Janssen
Çevirisi yapılan yazının orijinalini bu bağlantıda bulabilirsiniz
http://goldenageofgaia.com/2018/08/23/creating-a-stargate/ 
Soru: Yıldız kapısı yaratmak ne demek? 
Cevap: Imajinasyon yöntemi ile yükselişin birçok değişik aşamasında DNA diziliminin değiştirilip yükseltilmesidir. Böylece beyin dalgalarınız daha yüksek frekansları algılamaya başlar. 
Soru: DNA diziliminin değiştirilmesinden ne kastediyorsunuz? 
Cevap: DNA diziliminin şu andaki halinden daha yüksek ve gelişmiş bir dizilime geçmesini kastediyoruz. Böylece DNA daha fazla ışığı yakalar, bünyesinde barındırır ve yansıtır. Dizilimin değişmesi aslında DNA’nın değiştirilip, azaltılıp, kaybedilmeden önceki organik ve orijinal haline dönmesidir. 
Soru: Imajimasyon nasıl DNA dizilimini değiştirebilir? 
Cevap: DNA  enerji frekansına her zaman cevap verir. Imajinasyon ise enerji frekansı yaratır. 
Soru: Peki DNA diziliminin değişimine neden “yıldız kapısı yaratmak” diyorsunuz? 
Cevap: Çünkü bu tam olarak yıldız kapısı yaratmaktır. Birinin zaman ve/veya uzayda bir yerden başka bir yere taşınmasıdır. 
Soru: DNA lardaki yükseliş nasıl birisini bir yerden başka bir yere taşıyabilir? 
Cevap: Bunu kayıtlı hafızalarınızla yapıyorsunuz. Bir metaforla örnek verelim. Eğer bir araba üç silindirli ise imajinasyon yöntemi ile dokuz silindirli bir arabaya yükseltilebilir. 
Soru: Bu araba analojisinin yıldız kapısı ile olan ilintisi nedir? 
Cevap: Boyutlar arasında daha hızlı seyahat ve taşıma demektir. 
Soru: Yıldız kapısı ile boyutlar arası seyahat etme arasındaki bağlantıyı açıklayabilir misiniz? 
Cevap: Birçok değişik boyuta erişimin aynı anda mümkün olmasını kastediyoruz. 
Soru: Yıldız kapısı aracılığı ile bir yerden bir yere seyahat mi ediyoruz? 
Cevap: Yaptığınız yolculuk zamanda yolculuktur. Fiziksel bedenleriniz bir yere gitmiyor. 
Soru: Yıldız kapılarını açarak veya bu kapılara ulaşarak nasıl zamanda yolculuk yapıyoruz? 
Cevap: Birçok boyuta aynı anda ulaşarak yapıyorsunuz. Çünkü boyutlar zaman çizgileridir. 
Soru: Yani yıldız kapısı yaratarak yükselmek zamanda yolculuk etmek anlamına mı geliyor? 
Cevap: Hem evet, hem de hayır. Zamanda yolculuk yapmak yükselmeyi gerektirmez. Yükselmeden zamanda yolculuk yaptığınız zaman aynı boyutta kabirsiniz. Yani aynı boyutun değişik versiyonlarına atlamalar yapabilirsiniz. Ancak yükselirseniz, değişik boyutların değişik versiyonlarına atlamalar yaparsınız. Yani bir anlamda yükselmeden zamanda yolculuk yan yollara gitmektir. Yükselerek zamanda yolculuk ise yukarıya doğru gitmektir. 
Soru: Yani zaman çizgileri ve boyutlar iki farklı şey mi? 
Cevap: Hayır değil. Sınırsız sayıda zaman/boyut kombinasyonu var. Ve her zaman/boyut kombinasyonunun kendine ait bir geometrik yapısı ve ışığı tutma kapasitesi de var. Bu kombinasyonların her biri kaynağın değişik ifadeleridir. Örneğin sizlerin değişik zaman/boyut kombinasyonlarında farklı versiyonlarınız var. 
Soru: Yani boyutlar birbirleri ile geçişmeden yan yana mı duruyorlar?  
Cevap: Evet. Üçüncü boyuttan bakınca bu şekilde tanımlamak anlamanıza yardımcıdır. Ancak gerçekte boyutlar birbirinin üzerinde ve içindedir. Bir bakıma birbirlerine geçişmişlerdir. Aynı fraktal (oransal kırılmalar) gibi. 
Soru: Yani yıldız kapılarına ulaşarak yukarı doğru yükseliyoruz. Peki yukarıdaki zaman/boyut kombinasyonlarındaki versiyonlarımız nasıl? 
Cevap: Evet, bu kapılar açıldıkça yukarı doğru yükseliyorsunuz. Yüksek versiyonlarınız çok daha fazla ışık tutuyor ve yansıtıyor. Kolay anlamanız için yukarıya doğru yükseldiğinizi söylüyoruz, aslında bütün bu versiyonlar birbiri içine geçişmiştir. 
Soru: Eğer bu değişik boyutlar birbiri içine geçişmiş ise, hangisinin hangisi olduğunu nasıl bileceğiz? 
Cevap: Bu soruyu sizin dilinizi kullanarak cevaplamamız gerçekten zor. O yüzden daha çok lineer analojileri kullanmayı tercih ediyoruz. Bunu en iyi şu şekilde cevaplayabiliriz; yüksek versiyonlarınızın parlaklığı daha fazladır, çünkü daha çok ışık tutarlar. Sizler de ışığı ve parlaklığı takip ederek hangisinin hangisi olduğunu anlarsınız. 
Soru: Bu ışığın yani DNA diziliminin değiştirilip, azaltılıp, kaybedildiğini de söylediniz. 
Cevap: Evet bu doğru. Ancak bu çok hızlı bir şekilde çözülüyor. Çünkü gezegeniniz döngüsünün sonuna yaklaşıyor. Gerçek ışık ve değiştirilmiş ışık birbirinden hızlı bir şekilde ayrışıyorlar. Böylece uyanan ve yükselen ışık işçileri gerçek ışığı tanıyıp takip edebiliyorlar. 
Soru: Bunu biraz daha açıklayabilir misiniz? 
Cevap: Gerçek ışığın tonu, vibrasyonu ve melodisi farklıdır. DNA dizilimi değişmiş ve yükselmiş ruhlar bunu hemen fark ederler. 
Soru: Dünyanın döngüsünün sonuna ulaşmasından kast ettiğiniz nedir? 
Cevap: Bu çok uzun ve karmaşık bir konu. Kısaca sunu söyleyebiliriz; DNA dizilimi değişmiş ve yükselmiş ruhların sayısı, gezegeninizde değişimi yaratabilecek kritik sayıya ulaştı. Yani değişim mümkün kılındı ve eski döngünün sonuna gelindi. 
Soru: Bugün yani, 23 Ağustos 2018 tarihi itibariyle döngünün sonuna yakın mıyız? 
Cevap: Evet çok yakınsınız. Ancak zaman gerçekte lineer değildir. Zaman spiral bir şekilde döner. Örneğin toplu meditasyonların yapıldığı günlerde veya şükran duygularının yoğunlaştığı dini günlerde döngünün sonuna çok daha yaklaşıyorsunuz. Sonra tekrar biraz daha uzaklaşıyorsunuz. 
Soru: Neden meditasyon ve dini günlerde döngünün sonuna daha yakınız? 
Cevap: Çünkü bu günlerde değişimi yaratacak yükselmiş ruh sayısı artıyor. Işığı yakalıyorlar ve yansıtıyorlar. Böylece bilinç yukarıya doğru genişliyor. 
Soru: Yani bu günlerden sonra tekrar geriye gittiğimizi mi söylüyorsunuz? 
Cevap: Tam olarak değil. Aslında söylediğimiz şey ışığı o günlerde çok daha fazla yansıttığınız. Sonraki günlerde ise yansıtmadığınızdır. Bu yeni uyanmış üçüncü boyuttaki ruhlar için çok normaldir. Aslında ışığınız hiç kaybolmaz. Güneşin doğması ve batması gibi. Bazen daha çok yansır, bazen daha az. 
Soru: Eğer döngünün sonuna çok yakınsak ve güneşin doğması ve batması analojisini kullanırsak, bu demek oluyor ki bir süre sonra uyanmış ruhlar ışığı sürekli olarak yansıtacaklar. Bu doğru mu? 
Cevap: Evet, güneşin doğması ve batması analojisi çerçevesinde bu doğru. 
Soru: Peki bunun ne zaman olacağını söyleyebilir misiniz? 
Cevap: Zaman ve boyutların doğasına bakacak olursak, kimileriniz döngünün tam sonunda, kimileriniz için biraz daha zaman var, kimileriniz ise döngünün sonunun çok uzağında. Yani döngünün sonunun ne zaman olacağı, hangi zaman/boyut kombinasyonunda olduğunuza bağlı. 
Soru: Hangi zaman/boyut kombinasyonunda olduğumuzu nasıl seçiyoruz? 
Cevap: Birçok değişik şekilde. Bunlardan bir tanesi DNA dizilimini değiştirerek yıldız kapılarını açmak. 
Soru: Yani konuşmamızın en başına dönmüş olduk. Bir çemberin etrafında dönüp duruyoruz sanki. 
Cevap: Bir çember değil, bu bir spiral. 
Soru: Nasıl yani? 
Cevap: Bilinçleriniz soru cevap yöntemi ile yaptığımız bu konuşma ile yükseliyor ve genişliyor. 
Soru: Peki bu konuşmayı daha sonra okuyacak olanlar? Onlar da mı spiral bir döngü içinde yükseliyorlar? 
Cevap: Tam olarak öyle. 
Soru: Peki bu konuşma DNA dizilimini değiştirmek için bir araç mı? Yani bu konuşma, bunu okuyacak olanların DNA diziliminin değişmesi için katalizör görevi mi görüyor? 
Cevap: Kesinlikle 
https://degisimbasladi.tumblr.com/
https://www.facebook.com/Humanity-Rising-Humble-writings-to-help-ascension-1333916226668373/?ref=ts&fref=ts
https://humanityrisingblog.wordpress.com
https://www.facebook.com/profile.php?id=718596821654268&ref=ts&fref=ts
0 notes
degisimbasladi · 6 years
Text
Özgürlük Ve Yetki
Paul Selig aracılığı ile Rehberlerin Kanallığı
Çeviren İrem Janssen
Çevirisi yapılan yazının orijinalini bu bağlantıda bulabilirsiniz
https://paulselig.com/2011/12/channeling-7810-freedom-jurisdiction/ 
Rehberler: Konuşmaya hazırız. Bu akşamın konusu özgürlük ve yetki. Yani neyi kontrol edebildiğiniz ve neyi edemediğiniz hakkında konuşacağız. Niyetlerinizi söze dökerseniz ve bu sözün sahibi olursanız (ÇN: yani bu sözün enerjisini taşırsanız), enerjinin frekansını kontrol etmiş olursunuz, ancak ortaya çıkan sonuçlara karar veremezsiniz. Eğer ortaya çıkacak sonuçları kontrol edebildiğiniz yanılgısına kapılırsanız, hüsrana uğrarsınız, çünkü gerçekte özgürlük yetkiniz sadece kendi seçimleriniz için vardır. 
Biraz yaratımdan bahsetmek istiyoruz. Gerçekte istediğiniz şey ve istediğinize inandığınız şey birbirinden farklıdır. Bilinçli olarak sözlerinizin sahibisiniz. Titreştiğiniz enerji sizin kendi seçiminiz. Bizimle çalışıp bizim öğretilerimize kulak vermek de sizin seçiminiz. Ancak seçimlerinizden korktuğunuz zaman, korkuya yetki vermiş olursunuz ve seçimleriniz sonucu yarattıklarınız hoş tecrübeler olmaz. 
Büyütülürken sizlere neyi istemeniz gerektiği söylendi. Sizler bunlara inandınız ve bu inançlar ile birer anlaşma yaptınız ve bu isteklerin beklentisine girdiniz. Mezarlıklarınız ne istediğine inandırılmış, istekleri etraflarındaki başka insanlar tarafından yönlendirilmiş ve bu istekleri kontrol edebildiğini zannetmiş ruhların bedenleriyle dolu. “Ben öğretmen olmak istiyorum, çünkü babam da öğretmendi.” “Ben rahibe olmak istiyorum çünkü ailemde buna ihtiyaç var.” Bu tip düşünceleri anlayabiliyorsunuz değil mi? Bu düşünceler başkaları tarafından sizler için yaratıldı. Yerel ve küçük çaplı düşünürsek, bunları kültür ve sosyal hayata bağlayabiliriz. Ancak gezegenin tamamını düşündüğümüzde bunu yükleyecek tek bir kültürel inanç bulamazsınız ve kolektif düzeyde işler biraz daha farklı işliyor. Gezegeniniz matrisini ve enerjisini değiştiriyor. Bu zamanda özgürlük üzerine alacağınız kararlar, hem gezegeninizin isteği ile hem de sizlerin ruhsal düzlemdeki istekleri ile uyumlu olacaktır. 
Lütfen şunu anlayın; ruhunuzun niyetleri, sizin idealize ettiklerinizden çok farklı olabilir. İdealize ettiğiniz bu inançlar sizi fazlasıyla sınırlar. Bu sınırlama içinde yarattığınız müddetçe, matrisinizi kontrol ettiğinizi zanneder durursunuz. 
Artık eski paradigmalar ve inançlar işinize yaramıyor. Yeni bir şeyler seçmenin zamanı geldi. Eski paradigmalar ve inançlar istediğiniz sonuçları artık vermiyorlar. Ve eğer eylemleriniz istediğiniz sonuçları vermiyorsa, o zaman eylemlerinize sebep olan inançları değiştirmeniz ve yeni seçimler yapmanız gerekir. Eğer kim olduğunuzu bulmak için yüksek enerjilere başvurursanız, bunun yaratımı çok daha çabuk ve kolay olacaktır. 
Bu akşam buradaki herkes sınırlayan inançları bırakmak için niyet etti. Ancak bunu yaparken hala sosyal ve kültürel bağlara sadık kalıyorsunuz. Bu akşam buna bir son vermenizi istiyoruz. Bunun anlamı çok basit: artık bundan sonra dışarıdakilerin sizden ne istediğini umursamayacaksınız, dışarının onayını alamama korkusu ile korku dolu seçimler yapmayacaksınız. “Eğer işe giderken takım elbise giymezsem, patronum ile başım derde girer.” Elbette takım elbise giyip giymemek sizin seçiminiz. Önemli olan bunu neden seçtiğiniz. Patronunuzdan korktuğunuz için veya patronunuzun sizin için ne düşüneceğini kontrol etmek için yapıyorsanız, bu sizin ne işinize yarar? 
Size gidin işlerinizden istifa edin demiyoruz elbette. Göstermeye çalıştığımız şey, sizin seçimlerinizi başkasının kontrol ettiğini düşündüğünüz zaman nasıl davrandığınız. Çünkü içinde bulunduğumuz zaman, seçimlerinizi neden ve nasıl yaptığınızın ayırdında olmanızı gerektiriyor. 
Bugün, her zaman yaptığınızı yapmak zorunda olmadığınızı anlamalısınız. Tabii her zaman yaptıklarınızı yapmaya üst enerji frekansına ulaşana kadar ve eski yaratımlarınızı aşana kadar yapmaya da devam edeceksiniz. Eğer bugün olduğunuz yerde olmaya mecbur olmadığınızı anlarsanız, bu kapıdan çıkıp bambaşka bir hayatınız olacak demek değildir. Çünkü henüz enerjinizi tam anlamıyla değiştirmediniz. Yani bilinç seviyenizi yükseltmelisiniz ki, değişimi yaratabilesiniz. 
Eğer bilincinizi yükseltmeden bir karar alırsanız, eskide yaratmaya devam edersiniz. O yüzden daha önceki kanallıklarda da çok defa bahsettik. Bilmek çok önemlidir. Kim olduğunuzu bilin. Kaynağın kendisi olduğunuzu bilince, bilinciniz de yükselir. O zaman yaratımlarınız da değişir. Ve kendinize karşı dürüst olmuş olursunuz. Seçimlerinizi eyleme dökerken yüksek enerjileri kullanırsınız. Bu şekilde seçmek sinirle istifa etmekten çok farklıdır. Sinirle istifa edince farkına varacağınız tek şey, kiranızı ödeme zamanı geldiğinde paranızın olmayacağıdır. Farkı anlayabiliyor musunuz? 
Yüksek enerjiler ile yaratırken ihtiyacınız olan tek şey bilmektir. Kim olduğunuzu bilin. Bu bilinç seviyesi sizi ihtiyacınız olan her şeyle hizalar. Dikkat edin istediğiniz veya istediğinize inandırıldığınız şeylerle hizalar demiyoruz. Sizin ruh seçimlerinize uygun olarak ihtiyacınız olan her şeyle sizi hizalar diyoruz. Lütfen tekrarlayın: “Ben kim olduğumu bilmeye niyet ediyorum. Ben bu niyetin sözcüsüyüm. Ben sözün kendisiyim.” 
Bu akşam size öğretmeye çalıştığımız şey, seçimlerinizi başkalarının isteklerine hizmet etmek için yapmak zorunda olmadığınızdır. “Böyle olmam gerekiyor.” “Böyle davranmalıyım.” “Onları destekleyebilmem için bunu yapmak zorundayım.” Bunların hepsi dışarıdan gelen isteklerdir, sizin ihtiyacınız olan şey değildir. Gerçekte ihtiyacınız olan şeylere yönelirseniz, sevdiklerinizi destekleme şansınız çok daha fazladır. Başkalarına da kendi ruhsal yolculuklarında olarak rehberlik etmiş olursunuz. Ancak bunu içten gelerek yapmıyorsanız yine kendinizi sınırlamış olursunun. Ne demek istediğimizi anlıyorsunuz değil mi? 
Sizleri çok seviyoruz. Bunun anlamı, seçimlerinizi sevgi ile yapmanız için sizlere sevgi enerjisi sunuyor olduğumuzdur. Bu enerjiden faydalanabilmeniz için, sizi tamamen sınırlayan ve dışarıdaki güçlerin sizin adınıza seçimler yaptığı inancını bırakmalısınız. Tekrarlamanızı istediğimiz şey şudur: “Ben özgürüm. Neye ihtiyacım olduğunu öğreniyorum ve seçimlerimi ona göre yapıyorum. Ben bu niyetin sözcüsüyüm. Ben sözün kendisiyim.” 
(ÇN: Vergi ödemekten hiç haz etmeyen, kazancını bu şekilde paylaşmak istemeyen ve her vergi ödediği zaman kendisinin ve parasının azaldığını hisseden birini tanıyorum. Bu kişi vergi ödemek zorunda olduğuna, ve kendisinin seçim yapma durumunda olmadığına inanıyordu. Elbette vergi sistemini ve kanunları birdenbire değiştiremeyiz ve eğer vergimizi zamanında ödemez isek ceza ödemek zorunda kalırız.
Ondan bakış açısını değiştirmesini istedim. Her vergi ödediği zaman, bu paranın başkalarına yardım etmek için kullanıldığını, yaşlıların bakıma, çocukların güzel sınıflara, işe gidenlerin güzel yollara kavuştuğunu düşünmesini istedim. Ödediği verginin, devletten aylık alan bir öğrencinin banka hesabına gittiğini ve öğrencinin parayı çekmeye gittiği zamanki sevincini hissetmesini istedim. Engelli çocukları olan bir ailenin yardım aldığı zamanki mütesekkirliğini, yağmuru emen bir asfaltla kaplanmış yolların kazaları önlediği için insanların evlerine sağ sağlım döndükleri zamanki mutluluklarını hissetmesini istedim. İnanın vergi ödemek onun için sorun olmaktan çıkmıştı. Çünkü seçimlerini yüksek enerjiler ile yapmaya başladı. Vergi ödemek artık onun seçtiği bir şeydi.) 
https://degisimbasladi.tumblr.com/
https://www.facebook.com/Humanity-Rising-Humble-writings-to-help-ascension-1333916226668373/?ref=ts&fref=ts
https://humanityrisingblog.wordpress.com
https://www.facebook.com/profile.php?id=718596821654268&ref=ts&fref=ts
0 notes
degisimbasladi · 6 years
Text
Gelenekler
Paul Selig aracılığı ile Rehberlerin Kanallığı
Çeviren İrem Janssen
Çevirisi yapılan yazının orijinalini bu bağlantıda bulabilirsiniz
https://paulselig.com/2011/12/channeling-7310-traditions/ 
Rehberler: Burada bulunduğunuz için her birinize teşekkür ediyoruz. Bu akşam kutlanacak birçok konu var. Birincisi sevgi. Şu anda sevgi kanalları sonuna kadar açık. Her biriniz size en uygun şekilde bunu deneyimleyeceksiniz. Ve bunu deneyimlerken farkında olacaksınız. Size sevgi, sizin anlayıp ifade edebileceğiniz şekilde ulaşacak. İfade etmek diyoruz çünkü “sevgide olmak” pasif bir eylem değildir. Sevginin alıcısı olduysanız, sevgiyi ifade eden aktif eylemcisi de olursunuz. Sevdikçe sevilirsiniz, sevginin kendisi olursunuz. Zaten gerçekte olduğunuz şeye de sevgiden başka bir şey değildir. 
Bu akşam size, yüksek enerji taşıyıcısı olarak sorunları nasıl çözeceğinizi öğreteceğiz. Yüksek enerjide kendiniz olduğunuz zaman, hayatınıza çektiğiniz her şey sizi dönüştürmeye başlar. Bunu size öğretmemizin sebebi, sizin de öğretmenler olduğunuz gerçeğindendir. Böylece karşılaştığınız kişilere ve olaylara yardım edebileceksiniz. 
“Sevgiyi temsil etmeyi seçiyorum. Kendimi sevgide ifade ediyorum ve şarkımı duyabilenlere sesleniyorum. Burada kendi isteğim ile ve sevgiyi temsil etmek için bulunuyorum. Bu niyetin sözcüsüyüm. Ben sözün kendisiyim.” 
Bunu söylediğiniz zaman ilan ettiğiniz şey şudur: “Ben buraya geldim, şu anda varım. İyileştirici enerjiler ile hizalanıyorum. Bu enerjileri iyileşmek ve iyileştirmek için kullanıyorum. Çünkü ben sevgiyi temsil ediyorum”. 
Simdi gelenekler hakkında konuşmak istiyoruz. Gelenekten kast ettiğimiz şey, iyileştirmek ve bağışlamak için ortaya konan, kararlaştırılmış ve değişmez eylemlerdir. “Ben sözün kendisiyim” dediğiniz zaman, bu geleneği söze dökmüş olursunuz. Sözle koyduğunuz niyetler, eyleme dönüşür ve böylece başkalarını da iyileştirirsiniz. Ve eğer bir şey gelenek olmuşsa, o zaman içinde hürmeti, farkındalığı, anlaşmayı, yanaklara kondurulan birer öpücüğü barındırır. Bunların hepsi karşınızdakini sevgi enerjisinde tanımanız için vardır. Bu akşamki öğreti, taşıdığınız sevgi enerjisi ve onun geleneği ile ilgili. 
Bu akşamki öğretinin konusu, hayatlarınızda artık sizin için bir değer taşımayan şeyleri fark etmeniz, onları oldukları halleriyle görmeniz, kabul etmeniz, size öğrettikleri her şey için teşekkür etmeniz ve yolunuza kendi eylemlerinizi değiştirerek devam etmenizdir. Anlayabiliyor musunuz? 
Burada bulunanlar ve bu kanallığı daha sonra okuyacak olanlar bizim enerjimizi paylaşmaktadırlar. Bu enerji ile çalışmaya devam ettikçe ve titreşiminiz yükseldikçe, bazı şeyleri değiştirmeniz gerekir. Sizin titreşiminizle artık uyumlu olmayan şeyler nelerdir? Hayatlarınıza bir bakın ve kendinize şu soruları sorun: “Ben nerede kendimi güvende hissetmiyorum? Ben nerede değerimden şüpheye düşüyorum? Yaşadığım yer hislerim ile uyumlu mu? Ben neyi seviyorum? Ben neyi sevmiyorum? Hayatımda bir türlü düzelmeyen şey ne? Serbest bırakmaya direndiğim şeyler neler?” 
Yüksek titreşime evet demeniz değişimi gerektirir. Kendinizden şikâyet edip durmanız, babanızdan, annenizden veya çocuklarınızdan korkmanız değişimi getirmez. İçinizdeki öfke ve kızgınlık ile veya sırf sosyal olarak kabul gördüğü için yaptığınız şeylerle kendi gücünüze erişemezsiniz. Başkalarına ancak siz kendiniz “olursanız” öğretebilirsiniz. Burada “olmak” demek yüksek titreşimli enerjiyi taşımak demektir. Sözün sahibi olmanız, başkalarının enerji düzeyinde sizin yüksek titreşiminize cevap vermelerini sağlar. Ve size olduğunuz ışık doğrultusunda cevap verirler. 
Yani sizler artık neyin işe yaramadığını ve bunları değiştirmeniz gerektiğini anlamalısınız. Yeni davranışlar ve yeni düşünceler benimsemelisiniz. Bu söylediklerimizi anlıyorsunuz değil mi? 
Bu aksam sizlerle biraz daha düşük bir frekanstan konuşuyoruz, çünkü söylediklerimizi pratik bir şekilde anlamanızı istiyoruz. Olduğunuz kişi sevgiyi tam anlamıyla ifade edecek ve konuşmanın başında söylediğimiz gibi, sizler bunun farkında olacaksınız. Bir kapı açılacak ve kendinizi bu yüksek enerji ile ifade eder bulacaksınız. 
Şimdi burada toplanmış grup ile çalışmak istiyoruz. Lütfen sandalyelerinizin yanında ayağa kalkın. Öncelikle sizlerin değerini onaylamak istiyoruz. Hepinizden ne kadar değerli olduğunuzu ve sevgiyi ne kadar çok hak ettiğinizin farkına varmanızı istiyoruz. Lütfen tam şu anda bunun farkına varın. Ve tam şu anda her birinizin sevgiyi hak ettiğine, sevgi ile iyileşmeye ve sevgi ile iyileştirmeye karar vermesini istiyoruz. Tam şu anda lütfen buna karar verin. Zamanı istediğiniz gibi kullanın, bu düşünce üzerine derin düşünme yapın. Hazır olduğunuzda tekrar konuşmaya başlayacağız. 
(Grup hazır olduğunda kanallık tekrar başlıyor) 
Simdi de sizlerden sevilmekten korktuğunuzu düşünmenizi istiyoruz. Bunu düşünün ki nasıl bir şey olduğunu anlayabilesiniz. Bu korku sizleri kendiniz ile kuracağınız ve en çok ihtiyacınız olan yakın ilişkiden, sevdikleriniz ile kuracağınız yakınlıklardan ve kaynak ile kuracağınız yakınlıktan alıkoyuyor. Bu korku tam bir aldatmacadır. Bu korku yalandır. Ve bu korku insanlığın enerji alanında çok uzun süredir kendisini var ediyor. 
Eğer bu korkudan vaz geçmek istiyorsanız, onun bir yalan olduğuna inanmalısınız. Bu korkuya inanırsanız, onunla bir anlaşma yapmış olursunuz ve yalan olan bir şeye böylece inanmaya başlarsınız. İnandığınız bu yalan size aynı yalana inanan başkalarını hayatınıza çeker. Böylece yalanın yaratımı katmerlenir. Sevgiyi olduğunuz halinizle hak etmediğiniz yalanı enerji alanınızdan temizlenmelidir. Eğer sözünüzün sahibi olacaksınız artık bu korkuya daha fazla bağlı kalamazsınız. Bu akşam tam şu anda sevilmeyi hak etmediğiniz veya sevilesi olmadığınız inancının bir yalan olduğunu kabul etmelisiniz. 
Bu aldatamaya ve bu aldatmacanın yaratımlarına inanmayı bırakmak istiyor musunuz? Bu yalana inanmaya olan ihtiyacınızı lütfen bırakın. 
“Tam şu anda, kendimin sevilmeye layık olmadığı veya sevilesi olmadığı inancını, bu inancı besleyen her türlü formasyonu serbest bırakıyorum. Bu inançları benimle burada enerji çalışması yapan rehberlere teslim ediyorum. Rehberlerin beni özgürlüğe ve sevginin enkarnasyonu olduğum gerçeğine yönlendirmelerine izin veriyorum. Tam şu anda bunu seçiyorum. Tam şu anda bunu ifade ediyorum. Bunca zaman korkuya ve onun yaratımlarına inandığım için kendimi affediyorum. Ben korku ile bağlarımı kesiyorum. Ben bu niyetin sözcüsüyüm. Ben sözün kendisiyim.” 
(Grup hazır olduğunda kanallık tekrar başlıyor) 
Size bir hediye daha vereceğiz. Lütfen tekrarlayın, böylece sevginin kanalı olmayı seçeceksiniz: 
“Sevginin kanalı olmayı kabul ediyorum. Sevgi titreşimini kabul ettikçe, tüm insanlar tarafından bu enerji ile karşılanıyorum. Bunun için çaba göstermeye ihtiyacım yok. Çünkü ben bu enerjinin kendisiyim. Çünkü ben sevginin yaratımının içindeyim. Sevgi olmak için bana fırsat verildiği için çok teşekkür ediyorum. Ben bu niyetin sözcüsüyüm. Ben sözün kendisiyim.” 
https://degisimbasladi.tumblr.com/
https://www.facebook.com/Humanity-Rising-Humble-writings-to-help-ascension-1333916226668373/?ref=ts&fref=ts
https://humanityrisingblog.wordpress.com
https://www.facebook.com/profile.php?id=718596821654268&ref=ts&fref=ts
0 notes
degisimbasladi · 6 years
Text
İçsel Çatışmaya Son Vermek
Matt Kahn Öğretisi
Çeviren İrem Janssen
Çevirisi yapılan videonun orijinalini bu bağlantıda bulabilirsiniz 
https://www.youtube.com/watch?v=JL710Iky6pE 
Matt Kahn: Çoğu zaman yolculuğumuzun spirituel bir amaç için olduğunu biliriz. Ancak bu spirituel amacı neden istediğimizi gerçekten biliyor muyuz? Soruyu aslında şöyle sormak istiyorum: “Spiritüel yolculuğuz size ait olan şeylerden ne istiyor?” Çoğunlukla bilincimizin bu yolculuğu istediğini düşünürüz. Yüksek perspektifi yakaladığınızda olan a-ha duygusunu hepiniz bilirsiniz. İşte o zaman bilincinizin bu yolculukta olduğunu düşünürsünüz. Bu sadece bir farkındalık durumudur, aslında ortada fiziksel manada değişen hiçbir şey yoktur. Sizce spirituel yolculukta olan bu bilinciniz/farkındalığınız mıdır? 
Bana göre spirituel yolculukta olan şey bedenlerimiz. Evet yanlış duymadınız. Bilinç sizsiniz ve bedene eskortluk yapıyorsunuz. Derin spirituel uyanışlar yaşadığınız, mucizevi ruh iyileşmeleri deneyimlediğiniz zamanları düşünün. Bedenleriniz aynı hızda bilincinizi kovalayabildi mi? Bedenin her zaman iyileşmek ve değişmek için zamana ihtiyacı vardır. Eğer bilinciniz beden ile tam bir uyum içinde değilse, bu fiziksel gerçeklikte olmaktan memnun değil ve bedenden uzakta dolanıp duruyor ise, bilinciniz beden ile bir anlaşmazlık içinde demektir. Bilinciniz ilişkileriniz ile veya sağlığınız ile ilgili bir farkındalığa ulaştığı zaman, beden hemen iyileşiyor mu? Bedenleriniz hastayken, bilincinizin yaşadığı hızda bir a-ha durumu yaşıyor mu? Bedeniniz geriden takip ediyor değil mi? Hatta bedeninizi bilincinizin hızında değişmeye zorladığınız zaman muhtemelen daha çok direniyor. 
Bilinç rehberlik eder, beden ise onu takip eder. Bedenleriniz henüz ortada yokken de siz tam ve bütün bilinçlerdiniz. Bilinç zaten bildiği şeyleri fiziksel ortamda deneyimlemek için bir bedende olmayı tercih etti. Farkındalık yaşadığınız zaman eğer bedenleriniz ile uyumlu değilseniz, o zaman gerçek özgürlüğü tadamazsınız. Çünkü zihinde gerçekleşen özgürlük hissi, sizi hissetmekten alıkoymaz. “Bu şekilde hissetmemeliyim, ben bunun farkındalığına çoktan vardım” dediğiniz zamanlar olmuyor mu? Veya “ben bu hastalığı neden gerçekliğime çektiğimi biliyorum, bunun farkındalığına ulaştım. O zaman neden hastalık bedenimi terk etmiyor?” dediğiniz olmuyor mu? Evet, Dünya’ya hoş geldiniz! Bedenlerinizin spirituel yolculuk yaşadığı bu muhteşem Dünya’ya hoş geldiniz. Bu dünyada, bedenin hızına, bedenin kayıt ve şartlarına saygı göstermek durumundasınız. 
Bedenleriniz size şunu söylüyor: “Bana saygı duymanı istiyorum. Sen zaten tam ve bütün bilinçsin, sen zaten her şeyi biliyorsun. Burada spirituel yolculukta olan benim.” Siz de bedenlerinize şöyle cevap verebilirsiniz: “Hissettiğin her şey için teşekkür ediyorum. Bu şekilde düşündüğün için de teşekkür ediyorum. Bu hisleri benimle paylaştığın ve bildiğimi bana bu şekilde gösterdiğin için çok teşekkür ediyorum. Senin yolculuğuna saygı duyuyorum.” 
Spirituel yolculuğun ve evrenin kuralları çok basit ve çok açık. Eğer kendi bedenlerinizin hızına saygı duymazsanız, başkalarının bedenlerine ve onların bedenlerinin yolculuğuna da saygı duyamazsınız. Başkalarının bedenlerine saygı duyamazsanız, o zaman Dünya’da olup bitenlere öfkelenip durursunuz. İşte o zaman evren sizin pestilinizi çıkartır. 
Hayatlarınızda sizleri çileden çıkartan insanlar mutlaka olmuştur. Nasıl olur da başka bir beden sizi çileden çıkartabilir? O beden sadece bir süreçten ve bir yolculuktan geçiyor. Henüz bilinci yakalayamamış. Geçenlerde bir arkadaş toplantısındaydım ve birisi ortamdaki herkese saygısız davranıyordu. Ben izin isteyip toplantıyı terk ettim. Elbette zehirli davranışları onaylayacak veya üzerime alacak değilim. Diğer arkadaşlar “bu saygısız adama hiçbir şey söylemeyecek misin?” diye sordular. “Bu kişinin bedeninin geçtiği sürece saygı duyuyorum” dedim. Benim sürecim değil ki, o kişinin bedeninin süreci. 
Tekrar etmek istiyorum, bu spirituel yolculuğu bedenleriniz yapıyor, bilinçleriniz değil. Bilinçleriniz sadece bedenin içinde. Bilinçleriniz bu Dünyevi üçüncü boyutu deneyimleyerek daha tecrübeli bir ruhsal rehber olmayı amaçlıyor. Ve sizler eğer bilinçlerinizin bu yolculukta olduğunu düşünüyorsanız, o zaman bazı dersleri es geçiyorsunuz demektir. Bilinçlerinizin işi ruhsal rehberlik. Bedenlerinizin işi ise spirituel yolculuk yapmak, iyileşmek ve yükselmek. Bedenlerinize, bilinçlerinizi yakalamaları için fırsat verin. Ve bedenlerinizin yakalama hızı, bilinçlerinizin gösterdiği saygı ile hızlanacaktır. 
Peki bu saygıyı nerede kaybettik? Bana göre bu kaybın sebebi, bize çocukken söylenen bir şeye dayanıyor; “üstesinden gelmelisin”. Bu bana göre birine söylenebilecek en acımasız şeylerden birisi. Ben de size şunu söylüyorum. Üstesinden gelmeye çalışmayın, tam tersine içine daha çok dalın. 
Aslında bu üçlü bir denklem. Bilinciniz hem kaynak ile hem de bedeniniz ile uyumlu olacak. Eğer kişisel bilinç ve kaynak uyumluysa, bedene saygı zaten kendiliğinden gelir. Çünkü eğer bilinç açılmışsa ve uyanmışsa, kaynağın ta kendisi olmuş demektir ve bedeni sevgi ile beslemekten başka yapacağı bir şey zaten yoktur. 
Bedenlerinde hastalık olanlarınız bedenleri ile uyumlu bir ilişki içinde olmadıklarını düşünebilirler. Bu kesinlikle doğru değildir. Aslında hastalık beden ile nihayet uyumlanmanın en güzel zamanıdır. Uyumlu olmak demek sağlıklı bir bedene sahip olmak demek değildir. Uyumlu olmak demek, bedeniniz ile sağlıklı bir ilişki içinde olmanız demektir. Bedeniniz hasta olduğu zaman onunla kurduğunuz ilişki nasıl? Sevgi ile mi iletişiyorsunuz, yoksa kendinizi bir hapishanedeymiş gibi mi hissediyorsunuz? 
Eğer bedenlerinize saygı göstermiyorsanız, zaten bedenleriniz sizlerin tam anlamıyla aydınlanmanıza izin vermez. Ancak bedene gerçek manada saygı duymaya başladığınız zaman, beden size izin verir ve ancak o zaman ruhsal iyileşme başlar. Başka bir şey daha söyleyeyim; sizler bedenlerinize saygı gösterirseniz, başkaları sizin bedenlerinize saygısız olamaz. Bu gerçekten evrenin kurallarına göre mümkün değildir.  
Spirituel yolculukta olan şey bedenlerinizdir. Bu dünyaya doğum yolu ile gelen beden değil mi? Ölüm yolu ile bu dünyayı terk eden de beden. Yani beden bu yolculuğu yapıyor, bilinçleriniz değil. Hasta olan ve şartlanmış olan bedenleriniz, bilinciniz değil. Hayattan ne istediğini bulacak olan da bedenleriniz. Beden ne istediğini bulduğu zaman birdenbire hisler değişir. İşte bedeniniz siz ne istediğini işaret ediyor. Siz sadece ona rehberlik ediyorsunuz. Bedenlerinizin sizlere verdiği sinyalleri bir düşünün. Ne zaman yemek yiyeceğinizin sinyalini veren beden değil mi? Peki yemeği yiyen beden değil mi? Çünkü bu yolculukta olan şey bedenleriniz. 
Haydi bedenlerimizle barış imzalayalım. Şimdi söyleyeceklerimi benim arkamdan tekrarlamanızı istiyorum: 
“Bilinç olan ben, bedenin içinde ve bedene rehberlik eden ben, spirituel yolculukta olan bedenimle barış imzalamak için, bedenimden özür dilemek istiyorum. 
Senden özür diliyorum. Bu yolculuğu kendi yolculuğum zannettim. Tıpkı arkadaşının doğum günü partisine giden ancak bu partiyi kendi partisi zanneden bir çocuk gibi. Bunu yaptığım için gerçekten çok üzgünüm. Şimdi bu yolculuğun senin yolculuğun olduğunu anlıyorum. 
Benim beklediğimden daha yavaş iyileşeceğini biliyorum. Her ne kadar harika bir aydınlanma yaşıyor olduğumu zannetsem de her şeyin tam yerine oturması, sana göstereceğim saygı ile ve sana ihtiyacın olan zamanı vermemle mümkün olacak. Sen belki yavaş iyileşiyorsun. Ancak iyileşme gerçekleştiği zaman, bu daimî oluyor. Bilinç, bu yolculuğu bedenin yaptığı, kendisinin sadece bu yolculuğa şahit olduğu gerçeğine teslim olduğu zaman, bilincin yaydığı ışık bedeni iyileştiriyor. Böylece bilinç bedene kendi hızında iyileşmesine izin vermiş oluyor. 
Sevgili bedenim, senden özür diliyorum. Seni eleştirdiğim, seni yargıladığım, seni zorladığım, seni peşimden sürüklediğim, seni suçladığım için lütfen beni affet. Şu andan itibaren senin yoldaşın olmak istiyorum. Seni yargılamak yerine, benden beklediğin sevgiyi sana veriyorum. Kendi rehberlik yolculuğum ile ilgili daha dürüst olacağım ve sanki her şeyin üstündeymiş gibi davranmayacağım. Hayatımı spirituel engeller parodisine dönüştürmeyeceğim. Sadece seni sevmeyi öğreneceğim. Benim istediğim hızda değişmediğin ve sevgimin koşulsuz olmasına yardım ettiğin için sana teşekkür ediyorum. Hızımı yavaşlattığın, bana tevazuyu öğrettiğin için de teşekkür ediyorum. Sürekli bilincin uyanması için uğraşmak yerine, bedenin bilince yetişmesine izin veriyorum. “ 
https://degisimbasladi.tumblr.com/
https://www.facebook.com/Humanity-Rising-Humble-writings-to-help-ascension-1333916226668373/?ref=ts&fref=ts
https://humanityrisingblog.wordpress.com
https://www.facebook.com/profile.php?id=718596821654268&ref=ts&fref=ts
0 notes
degisimbasladi · 6 years
Text
Bilincin 4 Faktörü
Matt Kahn Öğretisi
Çeviren İrem Janssen
Çevirisi yapılan videonun orijinalini bu bağlantıda bulabilirsiniz 
https://www.youtube.com/watch?v=popuXezlTIo 
Matt Kahn: Bugünkü öğreti bir çeşit değerlendirme. Elbette sizlerin ne yapacağını kontrol edemem. Ancak dileğim, benim söylediğim şeyleri sadece ışığa ulaşmanız için ve büyümeniz için kullanmanızdır. Lütfen söylediklerimi egolarınıza malzeme yapıp kendinize karşı kullanmayın. Evet bu bir değerlendirme olacak, ancak amaç kendinizi kötü hissetmeniz değildir. Değiştirmek istediğiniz şeyleri tekrar tekrar denemekten korkmayın. Hayatta gerçekten çok iyi yaptığım şeyler var, o kadar da iyi yapamadığım şeyler de var. Bazı şeyler üzerinde ise uzun uzadıya çalışmam gerekiyor. Ve bunların hepsini iyi yapana kadar denemekten asla vazgeçmiyorum. Hatta bundan keyif alıyorum. Buraya hep beraber ustalaşmaya geldik. Ustalığı hızlandıramazsınız. Ustalık sizin gözünüzü de korkutamaz. Ustalık ne kadar çok şey yaptığınızla ilgili de değildir. Ustalık elinizdekini ne kadar onurlu bir şekilde yaptığınızla ilgilidir. 
Bugün bilinçli olup olmadığınızı veya ne kadar bilinçli veya ne kadar bilinçsiz olduğunuzu değerlendirmenize yarayacak 4 faktörden bahsetmek istiyorum. Ve bu bilgiyi ustalık yolunda, elinizdekini onurlu bir şekilde yapmak için kullanmanızı diliyorum. 
Birinci faktör: Ne kadar sıklıkta ve kolaylıkta tahrik olup asabileşiyorsunuz? Bu faktörü kavramanız sadece kendi bilincinizi ölçmenize değil, başkalarını da anlamanıza yarayacak. Bu kişiler partnerleriniz, aile bireyleri veya arkadaşlarınız olabilir. Çünkü karşınızdakinin bilinç seviyesini anladığınız zaman, onların neden o şekilde davrandıklarını da anlamış olursunuz. 
Çünkü gözlemlediğim birçok insan belli bir seviyede uyanmış ancak duygusal yükleri üzerinde henüz çalışmamış. Bazen de uyanmış ve duygusal yükleri ile bağını tamamen kesmiş insanlar görüyorum. Duygusal yüklerinizi anlamak ve iyileştirmek yerine, onlarla bağınızı keserseniz, döngü tamamlanmış olmaz. 
Bilinçli ruhlar kendilerini tamamen teslim etmiş olanlardır. Hayatin öylesine ta kendisi olmuşlardır ki, hayat onlara artık dokunamaz. Karsılarındaki konuşurken ve onları tahrik ederken dinlerler ve sanki başka birinden bahsediyormuş gibi gelir onlara. Hatta bu kişinin anlattıkları ilgilerini çeker, çünkü bu kişi hakkında daha fazla şey bilmek isterler. Belki tahrik konusu bu uyanmış kişilerdir, ancak uyanmış kişi tahrik edenin aslında kendinden bahsettiğini bilir. 
Bir an için lütfen düşünün, sizi kim kolayca sinirlendiriyor? Bilinçsizliği ölçmenin veya değerlendirmenin ilk yolu budur. 
İkinci Faktör: Ne kadar açık bir kalp ile size söylenen iyi dilekleri ve iltifatları kabul ediyorsunuz?
İltifatlara karşı direnç mi gösteriyorsunuz, yoksa sevgi ile ve inanarak kabul mu ediyorsunuz? İnsanların başkaları tarafından görülme, anlaşılma ve sevilme isteği göstermeleri, ancak bu gerçekleşip karşılığında iltifat veya iyi dilek aldıkları zaman bunu geri çevirmeleri veya reddetmeleri gerçekten çok tuhafıma gidiyor. 
Bunu spritüal olduğunu söyleyen insanlar da yapıyor. İltifat aldıkları zaman şöyle diyorlar: “aslında hepimiz biriz, ben sadece sendeki ışığı yansıtıyorum”. Elbette kulağa çok güzel geliyor. Ancak ben iltifatı kabul etmeyişlerini tuhaf buluyorum. 
İltifat kendinizi hayattan korumak için kurduğunuz bütün bariyerleri yerle bir eder. Hepimiz iltifat edilmesini isteriz, ancak bir yandan da saklandığımız yerin bulunmasını istemeyiz. Bariyerleri sağlam tutmak için iltifatı reddederiz. Reddetmeye öyle hazırızdır ki, iltifatı duyduğumuz anda bize ağır gelir. Ve karşılığında ne yapacağımızı veya ne söyleyeceğimizi bilemeyiz. Çünkü duyduğunuz iltifat, kafanızın içinde kendinize söylediğiniz şeylerle örtüşmemektedir. 
Tuhaf bir şekilde, iltifatları kabul edemezken başkasına iltifat etmekte hiç çekinmeyiz. Çünkü bize hep sevginin kazanılması gereken bir şey olduğu öğretildi. Sevgiyi kazanmak için iltifat ederiz. Ancak bir türlü bize edilen iltifatları kabul edemeyiz. 
İltifatları ve iyi dilekleri, içinizde kurduğunuz bariyerleri tanımak ve onları ortadan kaldırmak için kullanabilirsiniz. Lütfen iltifat aldığınız zaman nasıl hissettiğinize dikkat edin. Ve bırakın iltifatla gelen sevgi kalkanlarınızı eritsin. 
Üçüncü Faktör: Sevdiklerinize verirken ne kadar cömertsiniz? Bunun için önce vermenin ne demek olduğundan bahsetmemiz gerek. Eğer sevdiklerinize verirken yoruluyorsanız, kendinizi bitmiş ve tükenmiş hissediyorsanız, o zaman kendi ihtiyaçlarınızı arka plana atıyorsunuz veya yok sayıyorsunuz demektir. 
Vermenin başka bir şekli ise sevdikleriniz için hazır bulunmanızdır. Ancak bahsettiğim şey onların tüm yüklerini üzerinize almanız veya zor durumlar karşısında size kotu davranmalarına izin vermeniz değildir. Hazır bulunmak demek aslında onlara ilgi duymak demektir. İlişkide olduğunuz insanları ve onların ilgi duydukları konuları ne kadar merak ediyorsunuz? Onların ilgi duydukları ve onları heyecanlandıran konuların neler olduğunu gerçekten merak ediyor musunuz? Onları heyecanlandıran konulardan bahsedip heyecanlarını paylaşmalarına ne kadar izin veriyorsunuz? 
Spritüel yolculuğuna çıkmış kişiler genellikle sadece bu konulardan konuşmak ve bu konular üzerinden sevdiklerine vermek istiyorlar. Ve eğer bu kişilerin ailelerindeki bazı bireyler onların bu yolculuğu ile pek ilgilenmiyorsa, bunu sanki onlarla ilgilenmedikleri şeklinde yorumluyorlar. Ancak belki sizin başka yönlerinizle, belki sizin kişisel hayatınızla daha çok ilgileniyor olabilirler. Ben mesela spritüel öğretmenim. Ancak aynı zamanda yemek yapmaktan, müzik dinlemekten, belgesel seyretmekten ve güreş sporundan gerçekten çok keyif alıyorum. Benim spritüel yolculuğuma ve öğrettiklerime ilgi duymayan birisi ile konuşabilecek başka ilgi alanlarım da var. 
Spitiruel yolculuğunu çok ciddiye alan ancak bu konulara hiç ilgi duymayan bir adamla evli olan bir kadın ile çalışıyordum. Kadının şikâyet ettiği konulardan birisi şuydu: “Bana meditasyonlarım ile ilgili hiç soru sormuyor!” Ben de ona şu soruyu sordum: “Peki sen eşine gecen Pazar maçı kimin kazandığını soruyor musun?” Bana şöyle cevap verdi: “Futbola ilgi duymuyorum.” 
Kadının zihninde adam ona ilgi duymuyor, adamın zihninde ise kadın ona ilgi duymuyor. Eğer bilinçli ve uyanmış biriyseniz, ilgi duymasanız dahi sevdiklerinizin ilgilerini göstermelerine izin verirsiniz ve sadece merak edersiniz. Bunu futbola ilgi duyduğunuz için yapmazsınız, sevdiğiniz kişinin ilgisini göstermesini istediğiniz için yaparsınız. Çünkü arzularından ve onları heyecanlandıran şeylerden bahsederken onları gözlemlemeyi seversiniz. 
Burada bahsettiğim şey etrafınızda olmanızı istediğiniz kişilerdir. İstemediğiniz halde veya zamanınız olmadığı halde kendinizi zorlayın ve sevdiklerinize vermek ve onların ilgi duydukları şeyleri merak etmek için illaki hazır bulunun da demiyorum. Elbette siz istediğiniz zaman hazır bulunacaksınız. Sorduğum soru şudur: “Siz istediğiniz zaman gerçekten hazır bulunuyor ve cömertçe veriyor musunuz? Cömertçe onların ilgi alanlarından ve arzularından bahsetmelerine izin veriyor musunuz?” 
Bazen şunu gözlemliyorum, karşınızdaki kendi ilgi alanı hakkında konuşmaya başlıyor, bu size kendinizle ve kendi ilgi alanınızla ilgili bir şey hatırlatıyor ve konuyu kendinize çevirip kendiniz hakkında konuşmaya başlıyorsunuz. Bu gerçek paylaşım değildir. Egonuz sizi yine kendinize odaklanmaya yönlendiriyor demektir. Hazır bulunmak demek, ilgi duymak ve merak etmek demektir. Hepimiz kendimize daha çok ilgi duymak için programlandık. Ancak bu bilinçli bir yaklaşım değildir. Dengeli de değildir. 
Sevdiklerinize verirken ve onlar için hazır bulunurken sağlıklı sınırlarınızı korumanız da çok önemlidir. Bazen sevdikleriniz paylaşmak isterler ancak siz verebilecek durumda değilsinizdir. O zaman sınırlarınızı koyup şunu diyebilmelisiniz: “Şu anda senin istediğin alana girebilecek durumda değilim. Bu konu hakkında daha sonra konuşabilir miyiz?” Sizin kendi ihtiyaçlarınız her zaman öncelikli olmalıdır. 
Dördüncü Faktör: Başkasının içselleştirmek için ihtiyaç duyduğu alana ne kadar saygı duyuyorsunuz? Bazen insanlar kendileri ile baş başa kalmak isterler ve buna gerçekten ihtiyaç duyarlar. Başka bir değişle, sevdiklerinizin de sağlıklı sınırları vardır. Peki bu sınırlara siz ne kadar saygılısınız? 
Spirituel kişiler sevdiklerinin ruhsal büyümesine yardım etmek istiyorlar. Ancak bazen sevdikleri “yeter! Ben bu kadarını içselleştiremiyorum ve bana artık vermeni istemiyorum” diyebilir. Bunu elbette tam olarak bu kelimelerle söylemezler, ancak artık vermenizi istemediklerini açıkça belli ederler. Buna siz ne kadar saygılısınız? Bu durumda vitesinizi küçültebiliyor musunuz? Sanırım daha önce de söyledim, bazen varlığınıza bazen de yokluğunuza ihtiyaç vardır.
Bilinçsiz olmak ve bilinçli olmak arasındaki köprü kendinizi sevmenizden geçer. Kendinizi sevince bu köprüyü de kurmuş olursunuz. Bu bahsettiğim dört faktörün de temelinde hep kendini sevmek vardır. Tahrik olup asabileşmeyi ele alalım. İnsanlar neden kolayca asabileşirler? Bu insanlar sürekli dışarıdan onay ve sevgi bekleyen, ancak onay ve sevgiyi kendilerine vermek için bir türlü zaman ayırmayan kişilerdir. 
İltifatları ve iyi dilekleri kabul edemeyenleri ele alalım. Bu kişiler kendi muhteşemliklerine, kendi güzelliklerine inanmayanlardır. 
Sevdiklerine cömertçe veremeyenler, onların kendilerini ifade etmeleri için onlara alan açamayanlar veya onların ihtiyaç duydukları alana saygı duyamayanlar ise sürekli olarak kendi varlıklarının dışarıdan onaylanmasına ihtiyaç duyanlardır. Dolayısıyla başka birisinin merkezde olmasına kısa süreliğine bile olsa katlanamazlar. 
Kendinizi olduğunuz gibi, ışık ve tanrısal varlıklar olarak görmeye hazır misiniz? Bedenleriniz gerçekten çok güzel. Bedenlerinize daha yakından ve derinden bakmaya hazır mısınız? Üzüntülüyken bile güzelsiniz, çünkü bütün deneyimlerin içinde bir güzellik vardır. Bu güzelliği görmeye hazır misiniz? Trajedilerde ve kayıplarda da güzellik vardır. Bunu görmeye hazır mısınız? 
Başkalarından sakladığınız noksanlıkları bir düşünün. Kendini sevmek, bu noksanlıklardaki güzelliği görmenizdir. Ve artık kendi kendinizden korkmaktan vaz geçmenizdir.
https://degisimbasladi.tumblr.com/ 
https://www.facebook.com/Humanity-Rising-Humble-writings-to-help-ascension-1333916226668373/?ref=ts&fref=ts 
https://humanityrisingblog.wordpress.com 
https://www.facebook.com/profile.php?id=718596821654268&ref=ts&fref=ts
0 notes
degisimbasladi · 6 years
Text
Sorumluluk Almanın Gücü
Matt Kahn Öğretisi
Çeviren İrem Janssen
Çevirisi yapılan videonun orijinalini bu bağlantıda bulabilirsiniz 
https://www.youtube.com/watch?v=nvBCal-MbgI 
Matt Kahn: Başkaları için endişelenmeden onlara nasıl yardım edebiliriz ve onlara nasıl ihtimam gösterebiliriz? Aslında basit, başkalarına ihtimam gösteriyorsanız o zaman karşıdaki yolculuğunun hangi aşamasında olursa olsun, onlara kalbinizi hiç çekinmeden açıyorsunuz demektir. Ve bunu yaparken kendinizin esir alınmasına izin vermezsiniz. Ve esaretten kurtulmak için onların iyileşmesini ve yükselmesini beklemezsiniz. Yani onların esiri olmadan ve endişe duymadan onlara ihtimam gösterebilirsiniz. Burada sorumluluk alıyor olmanız büyük önem taşıyor. Yani başka bir değişle, uyanmış kişiler olarak realite ile nasıl iletişim kuracağınızı bilmelisiniz. 
Mesela yargılamayı ele alalım. Başkalarındaki ihmalleri ve noksanlıkları görmek, iyileşme ihtiyacını görmek, içine düştükleri karanlığı ve realiteyi bu karanlık yerden nasıl gördüklerine tanık olmak yargılamak değildir. Bu karanlık yerde sormak yerine sonuca varırlar, sorgulamak yerine yansıtırlar. Bunları görmek yargılamak değildir, tam tersine farkında olmaktır. Yargılama ise bu gördüklerinizin dedikodusunu yapmak, o kişi ile alay etmek veya o kişiyi kınamaktır. Gördükleriniz hakkında kınamadan veya alaya almadan konuşabilirsiniz. Bu yargılama değildir. 
Bazen yakınlarınızın hayatlarında zorlayıcı şeyler olduğu zaman, bunu içselleştirmekte zorlanırlar ve stresi direk size yansıtırlar. Bunu sizi eleştirerek veya başka şekillerde hayatınızı zorlaştırarak yaparlar. O zaman şunu demeniz gerekir: “bana bu şekilde davranılmasını istemiyorum. O yüzden sağlıklı sınırlar koymalıyım”. Karşı taraf bunu yargılama olarak algılayabilir. Çünkü onların düşünce şekline göre, onlar nasıl davranırsa davransın siz daima onların yanında olmalısınız. Kurmanız gereken sağlıklı sınırlar bu durumda o kişiden biraz uzaklaşmaktır. Ancak bunu o kişiyi eleştirerek veya kınayarak yaparsanız, yargılamış olursunuz. Buna gerek yok. Sağlıklı sınırları o kişinin karanlığını ve iyileşme ihtiyacını görerek de kurabilirsiniz. 
Eğer uzaklaşma ihtiyacı duyduğunuz kişiye öfkeleniyorsanız, onu yargılıyorsunuz demektir. Ancak bundan da endişe duymanıza gerek yok. Öfke size yardım etmek için burada. Öfkenin anlamı şudur: “Enerji alanımda şu anda cereyan eden iyileşme süreci çok ağır geldi. Bunu içselleştirmek için alana ve zamana ihtiyacım var.” Yani sağlıklı sınırlar koyup bu kişiden uzaklaşırken, aslında bu kişiye alan açmış ve iyileşme sürecine böylece yardım etmiş olursunuz. Elbette bu kişinin egosu “ne olursa olsun yanımda olmalısın” demektedir. Ancak ruhun ihtiyacı olan bu değildir. İnsanlar kendilerini en yüksek perspektiften ifade ettikleri zaman kibar ve anlayışlıdırlar. O zaman size saygı duyarlar ve o şekilde de davranırlar. Ancak kişiler kendilerini karanlık ile ifade ediyorlarsa, o zaman sağlıklı sınırlar kurmanız gerekir. 
Sağlıklı sınırlar kurmak bariyerler inşa etmek demek de değildir. Sağlıklı sınırlar denince birçoğunuzun aklına kendisini kapatmak, bariyerler kurmak ve mesafeler açmak geliyor. Sağlıklı sınırlar hem zorlu bir iyileşme sürecinden geçen kişiye bunu içselleştirmesi için alan açar, hem de size kendinize iyi bakmak için alan açar. Her iki taraf için de olumludur. Bazen varlığınıza, bazen de yokluğunuza ihtiyaç vardır. Eğer karşınızdaki kişi ile olan iletişiminiz en üst noktasına ulaştıysa, o zaman sınır koyma vakti de gelmiş demektir. Tıpkı restoranda yemeğin sonuna geldiğinizde hesabi istemeniz gibi. 
Ne zaman sağlıklı sınırlar koymanız gerektiğini iç sesinize sorabilirsiniz. İçinizde mutlaka zamanın geldiğini bilirsiniz. Eğer karşınızdaki size saygısızca davranıyorsa ve siz bundan oldukça rahatsızsanız, o zaman sınırlar koyma hakkına da sahipsiniz. Kendinize özen gösterme hakkına sahipsiniz. Eğer bu karşınızdakini sinirlendiriyorsa, bırakın sinirlensinler. Bırakın kendinize alan açtığınız için sizi yargılasınlar. Zaten içinde oldukları karanlık yerden başka türlü bir algı yaratmalarına olanak yok. 
“Karşımdaki kişinin bana ihtiyacı var, ona yardım etmek istiyorum ve yardım eden kişi kimliği gerçekten kendim için istediğim bir şey” derseniz, kendiniz olamıyorsunuz demektir. Karşıdakinin sizden ne istediği değil, sizin neye ihtiyacınız olduğu önemlidir. Aklınız ile muhakeme etmeyin, kalbinize gerçekten neye ihtiyacınız olduğunu sorun. 
Spritüal camiada büyük bir yanlış anlama var. İnsanların içinde bulundukları karanlığa ve gösterdikleri narsist davranışlara merhamet duymak için, onların bu davranışlarını kabul etmeniz gerektiğini düşünüyorsunuz. Bu gerçekten çok büyük bir yanlış anlamadır. Onlara şunu rahatlıkla söyleyebilmelisiniz:” Neden böyle davrandığını anlayabiliyorum ve sana gerçekten merhamet duyuyorum. Ancak bu davranışın beni etkiliyor. Seni seviyorum ve anlıyorum ancak şimdi kendimi geri çekmeliyim çünkü bana böyle davranılmasını doğru bulmuyorum.” 
Kendinizi sevin. 
https://degisimbasladi.tumblr.com/ 
https://www.facebook.com/Humanity-Rising-Humble-writings-to-help-ascension-1333916226668373/?ref=ts&fref=ts 
https://humanityrisingblog.wordpress.com 
https://www.facebook.com/profile.php?id=718596821654268&ref=ts&fref=ts 
0 notes
degisimbasladi · 6 years
Text
Yaratım Dersleri
Paul Selig aracılığı ile Rehberlerin Kanallığı
Çeviren İrem Janssen
Çevirisi yapılan yazının orijinalini bu bağlantıda bulabilirsiniz
https://paulselig.com/2011/12/81910-the-class-creation/ 
Rehberler: Bu akşamki tertipten çok memnunuz. Çünkü bu akşamki ders gerçekten çok önemli. Herkes için faydalı olacak. Sizlerle bu aksam sanki tek bir varlıkmışsınız gibi konuşmak istiyoruz. Çünkü beraber hareket ettiğiniz zaman tek bir varlık haline geliyorsunuz. Şunu anlamanız gerek: sizi yaratan ve diğerleriyle beraber ortak yaratıma giren güç, sizin tanrısal olan yanınız. Kişiselliğinizi bir an için unutun. Ve basitçe diğer herkesle ve her şeyle BİR olduğunuzu hatırlayın. Bu BİR’lik yepyeni bir sevgi, yepyeni bir hayat ve müthiş değişimler yaratacak. 
Dersimize artık başlayabiliriz. Dersin adı “yaratım” ve bu konu üzerinde bir yıl boyunca durmayı planlıyoruz. Bu konuyu iki seviyede aynı anda vereceğiz. Çünkü aranızda yeni olanlar var. Bu dersten faydayı, bu konular üzerinde uzun zamandır çalışanlar daha çok alacak. Çünkü bu kişiler toplum içinde “Söz Benim” diyecekler ve topluma şifa dağıtacaklar. 
Ne demeye çalıştığımızı biraz açıklayalım. Sözün öğretmeni olduğunuz zaman, gerçekte olduğunuz güç ile bağlantıya geçer bu güç ile yaratırsınız. İçinizdeki tanrının çağırısına karşılık verdiğiniz zaman, enerji alanınız genişler ve yayılır. Bunun sonucu olarak kendinizi “sözün sahibi” olarak görürsünüz. Bu kavrayış gerçekten çok önemli. Bu kavrayışı her daim hatırlamanızı istiyoruz. Kendinizi frekansınız ile bilme yeteneğine sahipsiniz. Kendinizi frekansınız ile bilmeyi seçtiğiniz zaman, bunu yapan başkaları ile birleşirsiniz. (ÇN: Uyanmış ışık işçileri, diğer tüm ışık işçileri ile telepatik bağlantıda. Bunun her zaman farkında olmayabiliriz çünkü bu bağlantı çoğunlukla rüyalarımızda aktive oluyor. Bu şekilde kolektif kararlar ve eğitimler alıyoruz.) 
Öğretmeyi seçmek demek, frekansınızı her an yaymak demektir. Bazı anlarda “ben sözün sahibi değilim” diyemezsiniz. Çünkü sisteminiz çoktan sözün sahibi olmaya programlanmış. Şimdi sizlere şunu soralım: Toplum içinde sözün sahibi olmanız ile, kendi başınıza sözün sahibi olmanız arasında ne fark var? (ÇN: “Sözün sahibi” olmak demek, bilinçli bir şekilde “tanrısal varlığımın farkındayım, söz ile de bu hakkı talep ediyorum” demektir. Sözün sahibi olduğunuz zaman, bilinçli bir şekilde yaratırsınız, çünkü gerçekliğinizdeki her şeyin yaratıcısının içinizdeki tanrı olduğunu bilirsiniz.) Bu ikisi arasında hiçbir fark yoktur. İkisinin de etkisi aynıdır. Önemli olan tek şey, kendinizi frekansınız ile bilmenizdir. (CN: Bedeniniz, cinsiyetiniz, isiniz veya sosyal konumunuz sizin kim olduğunuzu belirlemez. Yaydığınız enerjinin frekansı belirler.) Eğer öğretmeyi seçtiyseniz o zaman niyetinizi açıkça ifade eder ve kendinizi bu niyet doğrultusunda disipline edersiniz. Frekansınızı bilir, bunun farkında olur ve topluma karışırsınız. O zaman frekansınızı diğerlerinin hizmetine açmış olursunuz. Böylece öğretmeye de başlarsınız. Ne demeye çalıştığımızı anlayabiliyor musunuz? Kim olduğunuzu talep ettiğiniz ve bu frekansı tanıdığınız zaman, başkalarına aynısını yapmaları için enerji alanı açmış olursunuz.  
Sizlerden kim olduğunuzu anlamanızı ve bu hakkı talep etmenizi istiyoruz. Burada toplanmış olan grup, önceki yaşamlarında da bu konuda çalıştılar. İnsanlar enkarne olmadan önce, niyetlerini önceden belirlerler. Bu hayata neler yapmak için geldiklerini de bilirler. Yani enkarneniz ve yaşamınız, öğrenmek ve seçmek demektir. Bu seçimi ruhsal seviyede yaparsınız. Bu kişiliğiniz ile ilgili yaptığınız bir seçim değildir. “Bu yaşamımda bu kişi ile ilişkiye girmeyeceğim” ruhsal düzlemde yapılan bir seçim değildir. Gerçekte kim olduğunuzu anlamak, bunu korkusuzca meydana çıkartmak ve sevgi frekansında titreşmek ruhsal düzlemde yapacağınız bir seçimdir. Ve bu, sözün sahibi olmayı seçtiğinizi gösterir. Sizlere verdiğiniz sözler ve ruhsal düzlemde yaptığınız seçimler için çok teşekkür ediyoruz. 
Aranızda şunu düşünenler var: “ben şu anda bu sınıfta olmayı enkarne olmadan önce mi seçtim?” Hayır, tam olarak öyle değil. Ancak bu sınıfta olmayı kişisel olarak seçerek, ruhsal düzlemde yaptığınız seçimlerle uyumlu hareket etmiş oldunuz. Burada sözün sahibi olmayı talep eden diğerleriyle birleştiniz ve enerji kapılarını açtınız. Eriştikleriniz için sizleri kutluyoruz ve sizlere yolunuzu bulmanız için ışık tutuyoruz. 
Aranızda, ileride üzerinde çalışacağı görev için hazırlanmamış bir kişi bile yoktur. Şunu anlamanızı istiyoruz, burada bahsettiğimiz görev sizin kendinizi bilmeniz, sözün sahibi olduğunuzu talep etmeniz ve geçmişi affetmenizdir. Şimdi enerji kapılarından geçme yeteneğiniz var. Sizlere sunduğumuz öğreti şudur: “Ben sözün sahibiyim ve kendimi karşımdakine açıyorum” dediğiniz zaman, karışınızdakinin sizin enerji alanınızdan faydalanmasına izin vermiş olursunuz. “Ben sözün sahibiyim” dediğiniz zaman ise, bilgeliğinizi ve yaratma gücünüzü Kabul etmiş ve buna sahip çıkmış olursunuz. 
Bu akşam konuşacağımız bir diğer konu ise, sorumluluk ve tanrısal düzendir. Tanrısal düzende olmak demek, gerçekte olduğunuz gibi meydana çıkmanızdır. Ve yaratacağınız her şey, bu titreşim ile uyumlu olur. Buna uygun şekilde yarattığınız zaman, “bunun olması tanrısal düzeni ifade eder” dersiniz. Aslında yaptığınız şey, karşınıza çıkan her şeyle yüksek titreşimden bağlantıya geçmektir. Bunun gerçekliğini kabul ettiğiniz zaman yaşamınız basitleşir. Basitleşmemesi mümkün değildir çünkü karşınıza çıkan her şeyi size yapılmış bir sunum olarak görmeye başlarsınız. Ve yüksek bakış açısına göre, bu sunumun sorumluluğunu da alırsınız. 
Lütfen şunu anlayın: Zaman zaman inançlarınız, görevlerin çabasız ve kolayca yapıldığı, bulutların üzerinde uçtuğunuz ve herkesin mutlu şarkılar söylediği yönünde. Ancak işler pek de böyle yürümüyor. İşler aslında şöyle yürüyor: Frekansınızı yükselttikçe, yaratımlarınızın bütün sorumluluğunu alırsınız. “Bunu neden yapıyorum? Bu olan şeyin arkasındaki gerçek sebep nedir? Ben bunu kendime neden çektim?” sorularını sormaya başlarsınız. 
Bu sorular sizleri öne çıkmanız için çağırıyor. Bu soruların yardımı ile başka tepkiler verip bir sonraki derse doğru ilerleyebilirsiniz. Bunu kavradığınız zaman korkulardan arınırsınız. İşin en keyifli tarafı da budur. Tepkilerinizi kendi yaratımlarınız olduğunu bilerek verirsiniz ve böylece değişimi başlatırsınız. Hiçbir yere sıkışıp kalmadınız, her şeyi kendiniz yaratıyorsunuz. 
Buradaki en önemli öğreti, seçme şansınız olduğudur. Neden kendinizi sorumluluk almaya davet etmiyorsunuz? Sizler seçildiniz, sizler sözün sahiplerisiniz. 
Bizim öğretimiz kodları çözmek demektir. İnisiye olmayı gerektirmez. Zaten var olan kodların şifrelerinin çözülmesidir sadece. Ellerinizi birilerinin üzerine koymanız ve birilerinin vücudunun üzerinde gezdirmenize de gerek yoktur. Sadece niyet etmeniz yeterlidir. Bu şekilde daha fazla kişiye ulaşırız. Çünkü öğrettiğimiz şey onların gerçekte kim olduğundan başka bir şey değildir. 
Kendiniz olmaya korkuyorsunuz. Her şeyi önceden bilmek istiyorsunuz, çünkü ancak önceden bilirseniz kendinizi güvende hissediyorsunuz. Bunu anlayabiliyoruz. Ve sizlerden gelecekte ne olacağını söyleyemediğimiz için özür diliyoruz. Bu hem işin heyecanını kaçırırdı hem de sizlerin neler yaratacağını önceden bilmemize imkân yok. Sadece şunu söyleyebiliriz, her biriniz hayatını kendi istediği şekilde ve çok daha yüksek enerjileri kullanarak yaratacak. Beraber çalıştığım sizlere bunu söylemeye mecburuz. Çünkü bizlerle çalışmaya enkarne olmadan önce niyet etmiş olan sizleri karanlıkta bırakamayız. 
Şunu da söyleyelim, yüksek titreşimi seçmeniz demek, ileride olan bütün muhteşem değişikliklerin habercisidir. Hangi değişiklikler diye sorabilirsiniz. Her biriniz için değişim başka şekilde deneyimlenecek. Bunun böyle olması normaldir, çünkü her biriniz başka dersleri deneyimlemek için geldiniz. Deneyim diyoruz çünkü öğrenmenin tek yolu deneyimlemektir. Bizler öğretiriz, ancak öğrettiğimiz titreşimi sadece deneyimlediğiniz zaman öğrenmiş olursunuz. Bizlerle konuşmak istediğiniz zaman sizleri sabırla dinleriz, ancak kendinize dönüp kim olduğunuzu ilan ettiğiniz zaman öğrenmişsiniz demektir. Bu aksam sizlere sözün sahibi olduğunuzu hatırlatmak istiyoruz. 
Bunu daha önce değişik şekillerde yaptık. Bu akşam bunu biraz değiştireceğiz. Aranızda bu konuda çok uzun süredir çalışanlarınız var. Bu kişilerin kendilerini sözün sahibi olarak deneyimlemeye ihtiyaçları var. Peki bununla ne demek istiyoruz? Demek istediğimiz şey, bu frekansta titreştiğinizi bilmenizdir. Ve titreştiğiniz bu frekansın SİZ olduğunu kavramanızdır. 
“Ben sözün sahibiyim” dedikten sonra, bu gerçeği kabul etmenizi ve bu gerçeğin beklentisine girmenizi istiyoruz. O zaman şunu söylemenizi istiyoruz: “Evet söz benim”.
https://degisimbasladi.tumblr.com/ 
https://www.facebook.com/Humanity-Rising-Humble-writings-to-help-ascension-1333916226668373/?ref=ts&fref=ts 
https://humanityrisingblog.wordpress.com 
https://www.facebook.com/profile.php?id=718596821654268&ref=ts&fref=ts
0 notes