“sen bende yerine başka bir şey koymak istemediğim bir yara bırakıyorsun.”
— jacques derrida - la carte postale, de socrate à freud et au-delà
48 notes
·
View notes
“adını koymakta zorlandığım bir şey var. ne zaman adını koysam yanıldığım bir şey.”
— umay umay
28 notes
·
View notes
“hala mümkün olan bir şeyden dakika dakika artık mümkün olmayan bir şeye geçişte, insanın göz yumup kendi eliyle derinleştirdiği bir acı var.”
— marcel proust - prenses’e mektuplar 1917,1922
35 notes
·
View notes
kayıp bir adresten geliyor sesin şimdi, üşüyorsun. unutma dostumsun sen, neredeysen orada ölmek isterim.
•ahmet telli
5 notes
·
View notes
fırtına dindiğinde açan güneş, fırtına anında yıkılan ağaçları, kırılan camları unutturmuyor. bugünün ilacı dünün yaralarını sarmaya yetmiyor. zamanında gelmeyen hiçbir şey yerine ulaşmıyor. üzgünüm, hayat doğru zamanda doğru yerde olanların becerebildiği bir oyun sadece.
0 notes
“ayaydınlık sabahlara bir de sana inanıyorum.”
2 notes
·
View notes
Sadece kendine aitsin sen.
Peri kadar hafifsin, bir bulut bile değilsin.
Artık kendini ancak saçılarak, yayılarak, akarak ve uçuşarak sürdürebilirsin.
Kendine koyduğun addan başka bir ada sahip değilsin.
Her yerden, her şeyi, olduğu gibi bırakarak gidebilir, hep göçte olabilirsin.
Dokunduğun hiçbir şeyde izini bırakacak, gördüğün hiç kimsede adını biriktirecek değilsin.
Ece TEMELKURAN
145 notes
·
View notes
Sevişmek bir sarmaşığın kalbiyle düşünmektir. Açmaktır kendini sonsuzluğa.. #vscocam #phaselis
8 notes
·
View notes
Bana karışmış, bende erimiş tarçın kokulu bir şeyler var. Söz söylensin, dip zedelensin istemem Hatıra koleksiyoncusuyum hem yerim dar. #birhankeskin (Olympos Çamlık Pansiyon)
9 notes
·
View notes
Ey perdenin aralığından gözlediğim dünya Kalıyor acılı ve güzel toprağında izim, daha dün yakılmış bir şenlik ateşinin çukuru gibi..
6 notes
·
View notes
Anlamsızlık ve Ankara güzellemesi.
5 notes
·
View notes
Sevdiğin, bilemediğindir.
286 notes
·
View notes
Bir kağıtla bir kalemin hevesine kandım. Yatılıydım, uykusuzdum, çocuktum. Mecburdum.. (Kaleiçi)
3 notes
·
View notes
Ah Kavaklar, Kavaklar
—————————————
Fotoğrafa bakıp duruyorum. Günün herhangi bir saatinde, açıyorum, bakıyorum, sonra hayatıma geri dönüyorum. Gidiyorum, geliyorum, konuşuyorum, çalışıyorum, gülüyorum. Sonra yine bakıyorum.
Yaşlı bir adam, kurşun delikleriyle dolu bir duvarın önünde oturmuş, ağlıyor. Elinde kocaman bez mendil, bastonunu tutmuş. Ayakkabıyla girilmeyen bir evdir bu, yerde halı var. Ama adam ayakkabılarını çıkarmamış. Belli ki artık içerisi/dışarısı pek fark etmiyor. Zaten içerde kimse kalmamış. Nerede herkes? Eşyalar toplanmış -prizlerin olduğu yerde bir büfe vardı muhtemelen- halıda izi duruyor. O kurşunlar büfedeki her şeyi parçalamıştır, fotoğrafları kurtarabilmişler midir? Üzerlik tütsüsünü bırakmışlar. Bir vakit işe yaramışsa bile, artık yaramadığı için belki.
Fotoğrafı çok genç bir muhabir çekmiş. DİHA’dan, Nuri Akman. Sonra onu tutukladılar. Bilmiyorum çok “heyecanlı” mıydı, ondan mı “terörist” olduğuna kanaat getirdiler? Twitter’da paylaşmış bu fotoğrafı, altına birisi “partizancılık oynayıp sonra ağlamayacaklar” diye yazmış. Bu yaşlı adamın partizancılık oynadığını düşünmek ne tuhaf.
Fotoğraf çekilirken konuşmuşlardır herhalde Nuri ile. Ne demiştir ki ona? Oğlundan, kızından, gelininden, torunundan mı bahsetmiştir? Komşularından? Aileden kimlerin kayıp olduğundan, kimlerin öldüğünden. Ömrünün nasıl parçalandığından?
Parçalanmadan öncesi de vardır. Gittiği, geldiği, konuştuğu, güldüğü… Daha önceleri de ağladığı oluyordur herhalde. Neye ağlıyordur? Belki bir hatıraya, belki dinlediği bir hikâyeye. Camiye gidiyordur. Kahveye. Torunlarına bir şeyler anlatıyordur. Gelini ona kahve yapıyordur. Büfedeki fotoğraflara bakıyordur.
Duvarlarını delik deşik eden, ömrünü parçalayan, onu böyle yalnız başına bırakan “operasyon”dan konuşmuşlar mıdır? Bunu düşünüyorum, hayal edemiyorum. Öfke fotoğrafı değil bu, keder fotoğrafı. Karşında kendinle aynı türden, aynı dünyadan birileri varken öfke duyulabilir sanki; bir felaket karşısında değil. Savaş, düşmanlar, bizimkiler, onlar… Bu yaşlı adamı öyle bir hikâyenin içine yerleştiremiyorum. Beni en korkunç savaş fotoğraflarından daha fazla etkilemesi muhtemelen bundan. Açıp açıp bakmaya ihtiyaç duymam. Benim ömrümle onun parçalanmış ömrü arasında derin bir bağ varmış, yeterince uzun, yeterince derin bakarsam bu bağın ne olduğunu anlayabilecekmişim.
“Savaşta sivillere ne olur” fotoğrafı değil bu. Bir savaş var, evet. Bu yaşlı adam bir sivil, evet. O gözyaşları, o mendil, o baston, o ayakkabılar… bir kurbana ait değil ama. O bir tanık. Kederli bir tanık. Dünyanın yırtıldığı anı görmüş. Dünyayı bütün tutan şeylerin dağıldığını. “Amca”nın, “nasılsın”ın, “havalar bir türlü ısınmadı”nın, “senin torun bu sene kaça gidiyor”un.
“Omuzumda bir kesik el
Ki hâlâ durmadan kanar.”
——————————————
Aksu Bora, Ah Kavaklar, Kavaklar (24.03.2015 / Birikim Dergisi).
Fotoğraf: Nuri Akman, (Diha) Mardin / Derik (sokağa çıkma yasağının ardından), Aralık 2015.
124 notes
·
View notes
Issızlığın ortasında kararmış çizgilerin belirlediği eksik bir ülke bizimki..
2 notes
·
View notes