Tumgik
Text
Zaman geçtikçe ve çevresindekiler değiştikçe insan da değişirmiş, olgunlaşırmış; bazı şeylerden yorulur ve farklı şekilde ilerlermiş hayatta, öğrendim çünkü değişiyorum. İnsan ilişkilerimde açık ve net olabileceğimi öğrendim, "yok bir şey"in hiçbir konuda çözüm olamayacağını, aslında sorunları açık açık konuşursak güzelce çözülebileceğini, öfkeyi ön plana almazsak aslında daha basit ilerlenebileceğini... ya neyi kaçırdım? İnsanları. İnsanların açık olamayacağını kaçırdım ben. Netliğin sadece sorun belirtirken olmadığını bilmeyebileceklerini, ben onlara açık açık gidiyor ve açıklama yapıyorken onların açık olmayıp açıklama yapmamak için kestirme yollar kullanacaklarını, ben inatla kartlarım açık oynarsam birden "ama o çok açık davranıyor, ben de kartlarımı masaya koyayım." demeyeceğini kaçırdım. Ve çok yoruldum, monotonlaşmış, içerisindeki insanlar ve olaylar belirli görevlere bölünüp saatleri belirlenmiş bir hayata süs bitkisi olarak girdiğim için. Daha ne kadar oldu oysaki, ne bu yorgunluk değil mi? Hep değil... Sesi çıkmayınca unutulan, "işim bitince sana su getireceğim" denilip monotonlaşmış şeylere dalındığı için hiç su getirilmeyen, getirildiğinde çok su dökülen ama bunun uzun bir zaman kullanılamayacağı bilinmeyen bir süs bitkisi olmak istemiyorum, süs bitkisi bakmayı bilmeyen hayatlara girmeyi nasıl başarıyorum? Ne düşünüyorum tanrı aşkına? Anlatamıyorum da kimseye.. Süs bitkisi bakmayı bilmeyen insanlar hayatlarına bitki almasa olmaz mı? Niye ben yorulmak zorundayım? Hem ben süs bitkisi de değilim ki, benim karakterime bile ters. Tam her şeyi baside indirgemişken, artık karşımdaki insanları daha az yoruyorken ve konuşarak çözmeyi alışkanlık hâline getirebilmişken, hatta bu alışkanlığa sebep olan biraz da hayatında süs bitkisi olduğum insanken.... Niye böyle oluyor? Sonra bende buluyorlar hatayı, güvensizliğime ve kuşkularıma kızıyorlar; bana kimse gelip "güvensizsin ama bana güvenebilirsin çünkü şunu aslında şöyle şöyle yapıyorum, bu konuda belki güvenmiyorsun ama senin yüzünden değil, böyle böyle olduğu için öyle yapıyorum." demedi ki, dedi de benim mi haberim yok? Ben suyun bulanıklığından şikayet edip balık yaşamadığından şüphe ettikçe herkes bana balık tutup getirdi, kimse suya nereden bakmam gerektiğini, ne yaparsam balık tutabileceğimi söylemedi. Hayatımdaki en net ve açık yazımı yazdım, neredeyse hiç betimleme ve benzetme yok. Keşke hayatım da böyle olsa, iki üç betimlemeyi çıkarınca tertemiz kalsa... Bugün hep "keşke ruhum radyo olsaydı da bazen sesini kısabilseydim." demiştim, unut onu. Sen sesini kıstığında çığlıkları durmuyor onun, yalnızca sana gelmiyor, benim ruhum ise ebedî özgürlüğü istiyor. Yoruldum, çok..
5 notes · View notes
Text
Sanırım yeniden buraya uğramam gerekiyordu. Her şey yıkılmışken, dibi bulmuşken ve çığlık atmak için sesimi bulamıyorken bu zamanların geleceğini bilmiyordum. İyi durumda mıyım? Hayır. Koca bir boşluğun içinde kendimi bulmaya çalışıyorum ama en azından acı çekmiyorum, yeniden bir şeyler deniyorum, ayağa kalktığımı göstermeye çalışıyorum kendime. Kermes zamanı kamikaze'ye binmiştik ve kafeye oturup sohbet etmiştik. Sakin ve keyifli geçmişti; bugün ise Cs:Go denedik. Bilgisayar açılıp kapansa da hevesimizi aldık diye düşünüyorum. Birkaç gündür ise birlikte videolar izliyoruz, birlikte bir şeyler izlenebilen bir platformdan, sonra o videoları yorumluyoruz teker teker. Çarşamba pilav yapıp getirecek, tadacağım. Umarım zehirlenmem. :D Şaka. Ben de höşmerim alacağım. Seviyormuş, e ben de seviyorum.. öğretmenevi'ne gideceğiz. Birlikte yapılacaklar listesi yapıyoruz küçük çaplı, yıldızlıyorum sözleştikçe. Güzel bir arkadaşlığımız var, umarım sorun çıkmaz... kim için bunu desem bir sorun oluyor ve arkadaşlığımız bitiyor çünkü, boşuna demiyorum umarım sorun çıkmaz diye. Kendine iyi bak, görüşürüz.
0 notes
Text
Yalan yanlış söylenilen şeylere karşı hakkımı savunmak için bağırmama gerek yok benim, bu ses tonuyla da cevap verebilirim. Orospu çocuğu, yavşak herif
2 notes · View notes
Text
Redd, nefes alamıyorum. O kadar yalnız hissediyorum ki... Ne yapacağım? Bu geçmiyor, bu sefer geçmiyor. Çok yalnızım, anlatabileceğim kimsem yok, yapayalnız hissediyorum, çok çaresizim. Hiç kimsem yok... Keşke burada olsan, keşke yanımda olsan.. keşke bu kadar kırılmamış olsaydım, keşke gururuma yedirebiliyor olsaydım. Ne yapacağım? Yalvarırım bir şey söyle, ruhum çok acıyor, herkes bana cephe aldı, yanımda kimse yok, herkes gidiyor. Yardım et, dayanamıyorum. İnsanlar hâlâ her şeyin parayla geçeceğini düşünüyor, yıllardır hâlâ aynı herkes, kimse beni düşünmüyor. Onca kurduğum empati neden bana dönmüyor hiç? Redd, ne yapacağım? Allah aşkına çık gel artık dayanamıyorum, olmuyor. Her şey bitmiş gibi hissediyorum, bu sefer toparlayamayacak gibi hissediyorum, battım tamamen. Redd'im... Çok çaresizim, lütfen gel, çıkış yolu bulamıyorum...
3 notes · View notes
Text
Ortamdakilerin şakaları aptalca geldiğinde o an tek çarem konuşmayı devam ettirmekse biraz salağa yatıp muhabbet devam ettirmeye çalıştığım için şakaları anlamayan bir aptal olduğumu sanmaları ama şakaların bana verdiği hissin aptallığın dibini sıyırmak ve oradan bir şaka çıkarmaya çalışmak gibi olması... Ben komik olmadığını düşünüp gülmediğim için tepkisiz kalmam ama tepkisizliğimi anlamamak sanmaları... Çok zorsun. İnsanın netleri ve zekâsı doğru orantılı değil.
1 note · View note
Text
Redd.. İçimin ezildiğini hissediyorum. Beynim susmuyor, sanki kafamın içinde hapishane varmış gibi hissediyorum, yüzlerce yankı var. Hiçbir şey yapmadan yorulmanın ne demek olduğunu biliyorum, seni özlüyorken sorunların daha büyük gelmesinin ne demek olduğunu da...
3 notes · View notes
Text
Huzurlu hissettiriyordu. Bedenine çarptıkça üşüten rüzgâr, çiçek gibi açılmak için zamanını bekleyen güneş, gözlerini yumup içine derin bir nefes çektiğinde burnuna dolan bu koku huzurlu hissettiriyordu; yalnız ama bir o kadar tam. Hiçbir zaman çok insan olmamıştı zaten çevresinde, yanına yaklaşanlar da buzdan duvarları olduğunu iddia edip gülüyorlardı, buzların bittiği yerde ateşin başladığını bilmek için buzlara bakıp korkmak değil, eline taş alıp buzları kırmaya başlamak gerekiyordu. Ateşe ulaşanlar da söndürmeye çalışıyordu, bu fikri de pek sevmiyordu o yüzden küçük kız. Ya ateşinden oluyordu ya da kırılıyordu, dışı buzlarına içi ateşlerine benzeyen hayalleri. Ve bu yüzdendi kırılmaması çevresindeki insanlara, onun daha çok hayalleriyle vardı "nereye koysam da çocuklar kırmasa" derdi. Ah sahi, hayalleri kıran her insan bir çocuk değil midir? "Her insanın içinde bir çocuk vardır" sözü de buradan gelmiş olamaz mı? Her insanın içinde buzdan hayalleri kırmaya meyilli bir çocuk vardır belki, şeker canavarı değil de buz canavarı oluyordur biz büyüdükçe.
-belki devamı gelir yakında yazının ama hiç beceremem eskiden yarım bıraktığım yazıları tamamlamayı. Hem... Beyitler yarım mıdır ki? Belki her şey olması gerektiği kadardır, biz yarım diyoruzdur.-
0 notes
Text
Yine o gecelerden birindeyim, çok doluyum ama neyim olduğunu da bilmiyorum. İçimde büyük bir ağlama isteği var, bir ağlasam dinecek sanki her şey. Hoş, zaten dinik; her şey olması gerektiğinden daha fazla dinik olduğundan böyle hissediyorum. Hesabına baktım-hani bazen gizliden çıkarıyorsun ya, belki yine...- gizlideydi, geri çıktım. Yine sana anlatmak istiyorum canım, bir de diyorum ki kendime "ne zaman ona anlattın da şimdi istiyor?" hiçbir zaman. :) Belki de bu yüzden anlatmayı seviyorumdur sana, bazı kişilerle samimi olmamak daha iyidir, aklındaki hoş hayal için. Bilmiyorum Redd, inan ki hiç bilmiyorum. Ben sana bir şey anlatmaya başladığımda hep "bilmiyorum" diyorum zaten, hiçbir şeyi "bilmiyorum." Bu durum gururumu kırıyor biraz ama elimden ne gelir ki?
Gel demek istemiyorum, orada kal demek istemiyorum, aklımdan onlar geçince yazasım da gelmiyor. Kaçtı işte isteğim. İyi geceler.
1 note · View note
Text
Yine kendimi burada buldum, Twitter'a yazacağım zarif birkaç cümle ile sıkıntılarımı aktaramayacağımı fark edişim bu. Tanrı insana bir ağız verdi, konuşsun diye; tanrı insana bir beyin verdi düşünsün diye; tanrı insana parmak verdi, dokunabilsin ve tutabilsin diye.
İçimdeki hisleri niye anlatamıyorum o zaman? Farkındayım iyi olmadığımın fakat şair şair şiirler gezip beni anlatan mısralar bulma derdindeyim yine, kendimi anlatamıyorum diye. Bir balkon olsaydım, yahut bir banyo... İçimde dolan fazlalıkları akıtabilseydim köpüklü su akıtır gibi. Sahi, balkon demişken... Balkon ihtiyacı duyuyorum şu aralar, alkolik olamadığım zamanlarda evin alkolik çocuğuna danışmak istiyorum, ne de güzel bitiriyoruz içimize iyi gelen şeyleri. Bir tavşan aldım beraber dertlenelim diye, daha kötü oldu; içime akmaya başladı beynimdeki tüm lağım suyu, çöplüğe dönüyor içim.
Didem Madak haklıymış sanki biraz şiirlerinde..
Neyse işte, dilimin ucuna gelen cümleleri tanımıyorum, hiç duymadığım bir dil ailesinden harfler barındırıyor sanki içinde, telaffuz edemiyorum. Yarım yamalak ettiğim zamanlarda da karşımdakiler anlamıyor zaten. Tanrım, başka bir dilde konuşuyor olabilir miyim? Anlamıyor insanlar, bir tuhaflık var. Anladığım ama anlaşılmadığım bir dil bu, anlatamıyorum.
1 note · View note
Text
Günüm çok monotondu fakat muhteşem bir geceyle son buldu. Aslında biraz da Fırat'ın benimle tanışmak istemesi ve bunu kızlara söylememle başladı. Çocuk bana iltifat etmeye çalışırken bok çukuru dedi. Ama güzel laf, daha önce hiç denmemişti. Gözlerimiz yaşarana kadar güldük birçok konuya, uzun zamandır bir daha bu kadar güleceğimi tahmin etmiyordum. Biraz ağrım var aslında ama yarın belki sıra alır ve öbür gün giderim doktora. Daha fazla artmaz ve bir sorun çıkmaz umarım. Güzel bir gündü, ne olursa olsun. Onlarla olmayı çok seviyorum. Gülser birkaç haftaya yeni evine taşınıyor, misafirliğe gideceğim. Geceleri tek olduğunda korkuyor yalnız, bunu bugün öğrendim. Rahatsız edici, onu yıpratan diğer her şey gibi.
2 notes · View notes
Text
Ne güzel şey hatırlamak seni. Bunca kalabalıklar ve bunca yorgunluklarımın içinde.
Nazım Hikmet Ran
3 notes · View notes
Text
Küçükken markete gittiğimizde market arabasının içine oturuyordum, abim de itiyordu marketin içinde.
Bugün, kardeşini arabaya oturtup arabayı iten kızı görünce aklıma geldi bu.
1 note · View note
Text
Bir gün oturuyoruz kızlarla, Gülser, hadi sigara içmeye gel benimle, dedi. Neyse, gittim gözcülük yapacağım. Biz kantinden kalkarken, aynı süreyle orantılı bir şekilde Osman hoca da kalkmış. Tam oturduk ağacın altına, Meltem arıyor. Neyse açtım telefonu, dedi Osman hoca geliyor, gördü sizi giderken. O alttan geliyordu, biz üstten koştuk, kantin tarafına. Güzel adrenalin salgılamıştık. Hatta bize zıt giden kızlar da oradaydı, daha sonradan yakalanıp yakalanmadığımızı sordular. E yakalanmasak da kim olduğumuzu biliyordu sonuç olarak, yakalanmama çabası.
1 note · View note
Text
16.43-45 26 Eylül 2020
Bugün yine gördüm seni, pazarın çıkışına doğru. Üzerinde o sevdiğim maviden bol.bir tişört, altında kırık beyaz şort. Çorapların her zamanki gibi uzun, spor ayakkabıların beyaz. Saçlarını bırakmışsın, zaten dalgalı ya, iyice benimkiler gibi olmuş. Sen saçlarını bırakma planları kurarken ben ise kestirme planları kurmuşum, olsun. Elinde bir dosya vardı, rulo yapılmış. Hızlı hızlı ilerliyordun, umarım yetişmen gereken yere yetişmişsindir. Hiç bakmadın, uzaklaştıktan sonra dönüp baktın bir kere. Göz göze geldik mi diye düşünmüyorum artık, eğer kafan benimki gibi çalışıyorsa da iyi etmişsin, bakmışsın. Evet, bendim. Biraz değiştim, hiç beni kısa saçlı görmedin ama olsun, yakışmış mı bari? Bana bakmadıysan da canın sağ olsun.
Yıllanmış şarap gibisin be çocuk. Ne zaman görsem seni, bir önceki hâlinden daha güzelsin.
Daha çok tutuluyorum sana, senden sonra sil baştan unuttuğum tüm duygular yeniden akın ediyor ruhuma. Kalbimdeki buzların erimesi yeniden başlıyor. Yeniden ellerim titriyor, yeniden hatırlıyorum kekelemeyi. Yeniden nefes almasını unutuyorum, yeniden heyecanlanmayı öğreniyorum. Hep yeniden...
2 notes · View notes
Text
Hiçbir şey hissetmiyorken, buraya gelince ağlama isteği doluyor içime. :) Bir kitabın sayfalarını teker teker yakıp içimdeki boşluğa küllerinin dökülüşünü izliyorum sanırım, bir süredir. Geçenlerde “Tanrım, şehrin ortasından yürürsem insanların içinden geçip gider miyim?” yazmıştım bir yere, o cümlenin öfkesi şimdi çıkıyor olmalı ki içimdeki topraklarda yalnızlık tohumlarının yeşerdiğini hissediyorum. bu, kimsesizliğin tohumu değil; bu, seni tanıyan insanların seni yavaş yavaş unuttuğunu hissettiğinde topraklarına atılan türden bir tohum. peki, eğer şu an böyle hisssediyorsam ben ne zaman kalabalıktım? hayatı boyunca yalnız olduğunu hisseden insan, nasıl oluyor da yatılı misafirlerin gittiği günün gecesinde gibi hissediyor kendini? gözlerime dolan yaşlar, sırf kalabalık olamadıkları için akamıyorlar, yeterince kalabalık olamıyorlar fakat beynimdeki düşünceler, taşmak için o son damlayı bekliyor. bu, çokluğun içindeki yokluk mu? herkes giderken hayatımdan teker teker... ne yapacağım? yıllardır her şey hakkında bilgisi olunca insanın “bilmiyorum” kelimesini söylemesi çok ağır geliyor. bilmek... ne demek? bildiğini sanmak mı yoksa hiç bilmemek mi? bildiğini saklamak mı yoksa gerçeklere sağır ve kör olmak mı? insanlar, içlerindeki uçuruma baktıklarında ne görürler? ya da bir dakika, o uçurum yalnızca bende yoktur, değil mi? ellerim titriyor, içimde ölen bir şeyin yasını tutmak istercesine. beynim uyuşuyor, tutmuyor bacaklarım, nefes alamıyor ciğerlerim. eğer beynimin içini görebilen bir yabancı olsaydım, çığlık atarak kaçardım. saksısı küçük gelen orkide gibi hissediyorum kendimi, beynimin içindekiler artıkça kuruyorum. çok özlüyorum her şeyi, herkesi. peki hangi herkesi? beni unutmaya yüz tutmuş herkesi işte. hayatından geçerken dallarına da olsa çarptığım herkes. şu anki hayatım hariç her şeyi ve herkesi özlüyorum. ama içimde bir yer var, sanki her şey oraya odun atıyor gibi hissediyorum. alev alev yanıyor, hissettiğim ve attığım her şey günün sonunda onu harlatıyor. o, yaktığım kitabın gelişme kısmı. alevler o kısma sıçradıkça içim yanıyor, içim yandıkça ise ateşin alevleri güçleniyor. yazmak istediğim, yazıp da kurtulmak istediğim binlerce düşünceden hiçbirini yazamıyorum doğru dürüst. kendimi anlatmak için, benim sessizliğime ses olmuş yazarlara denk gelmeyi umut ediyorum yalnızca. keşke diyorum, keşke tüm evrenin duyacağı bir çığlık atabilsem...
-Kendini Kendi İçinde Kaybeden Kız
0 notes
Text
bugün, her şey bitti. ne başka kelime ne başka tanım, yalnızca; her şey bitti, bu kadar. aramızda bağ tozu bile kalmadı. hiç iyi değilim, umarım hayatımdaki her şey batmaz ve hayatımdaki insanlardan olmam. 19.09.2020 cumartesi
- Hediyelik Eşya Dükkanı’nda Ruhunun Cesedini Bulunca Kolunu Kaldırmaya Gücü Kalmayan Kız
0 notes
Text
"Hava kapalı yağmur yağdı yağacak. Bulutların ışığı dokunuyor gözlerime. Ne yaparsın, her şey olması gerektiği gibi; üzüntülü ve ağır. İstediğin kadar bana: Yaşamayı seviyorsun, de... Bugün sevmiyorum."
0 notes