Tumgik
jinwelat · 4 years
Text
Tumblr media
Bizler, kentin öldürülmüş kadınları, incecik, şeffaf cinayetlerde delik deşik edilmiş, bizim için kurulmuş görkemli sarayın bodrumunda toplanmışız. Sıkış tıkış, yan yana, omuz omuza, karşı karşıya... Bir türlü açılamayan kanatlarıyla olduğu yerde çırpınan melekler gibiyiz. Öylesine yakın duruyoruz ki birbirimize, birimizin gözyaşı, diğerinin yüzünden akıyor, yaşam rengi izler bırakarak... Rimelle, pudrayla, çamurla karışık. “Sonunda uçabiliyoruz,” diyoruz birlikte, “yola koyulduk artık...” Gün gelip de dönmeye karar verdiğimizde, silinmiş olacak yüzlerimiz. Çizgi çizgi, harf harf dağılacağız. Sözcükleri doldurup koyulaştıracağız, tohumlar gibi çöle savrulacak, yağmura dönüştüğümüzde, sonsuzluğa dair bir mitosu oynayacağız.
0 notes
jinwelat · 4 years
Text
PERPEROK*
BÖLÜM 1 : Welat'a ve Leyla'ya
Yıl 2012
Üniversiteye heyecanla başladığım zamanlarda üniversitemi tarihi Fındıklı binası olarak beklerken Bomonti gibi beton bir kampüsün beni karşılayacağını kim bilebilirdi.Daha ilk adım attığım anda hiç sevmediğim bu kampüste nasıl girdiysem de öyle çıkmış oldum.Daha ilk senemde sadece sınav-ev arası mekik dokuduğum,üniversiteli tüm arkadaşlarımın İtalyan ve Fransız liselerinden mezun olmasının verdiği entellektüellik(?) içerisinde 'burası bana ait değil' diyerek uzaklaştığım arkadaşlarım, bir türlü kendime ait bir yer bulamadığım ilk senemde derslerim teq û req de olsa geçti.
İlk senemde bir çok çevreden arkadaş edinip aslında bi o kadar da anlaşıyor olmama rağmen 'kendimi oraya ait' hissedememe meselesi hayatımda çok ciddi etkileyen bir yerdeydi. Ciddi adaptasyon sorunu yaşıyordum.O dönemler de Kürtçe Kurs açıldığını görmüş ve o kursta Cihan,Leyla,Dilber vs. bir çok arkadaş tanımıştım.Kursun sayısının az olmasından kaynaklı da sonrasında kurs kapanmıştı. Kurs dışında artık hayatıma dokunan isimler kursla birlikte girmişti,onlardan biri de Leyla idi.Leyla ile çok görüşemiyorduk ama ara ara telefondan telefona konuşuyor,dedikodu yapıyorduk.
O dönemlerde Bursa'dan Merve diye de bir arkadaşım vardı.Ciddi şekilde derslerine yoğunlaşıyor ve akademisyen hayallerinden kaynaklı da çok sıkı ders dinliyordu.Hocalarımızın her birinin el hareketlerinden söylemlerine kadar inceleyen bir o kadar da buradan beslenmek isteyen bir pozisyonu vardı.Gel zaman git zaman Merveyle biraz daha vakit geçirmek adına dışarıda bir şeyler yapıyor,et yemediğim için gittiğimiz tüm cafe veya lokantalar mecburi olarak bana göre belirleniyordu ki o da bu durumdan oldukça rahatsızdı ama ne yapsın el mahkum çorba içiyordu.Bende o dönemde apolitik ama bir o kadar da ailenin vermiş olduğu ve her fırsatta aşıladığı yurtseverlik ile süreç takibi yapıyor Merve'ye Kürdistan'da yaşanılanları anlatıyor ve fikirlerini değiştirmeye çalışıyordum.Cenazelere yapılan işkenceleri 'tchibo' diye bir cafede anlattığım zaman dün gibi aklımdadır mesela.Merve faşist biriydi ve bunları anlatan,gerçekleri gösterme sürecim çok da uzun veya sancılı olsa da sonunda sosyalist kimliğe kavuşturmuştuk.Daha örgütlenmeden(?) örgütlediğim ilk arkadaşımdır.Merve'nin ailemle tanışmasıyla birlikte daha çok bana bağlanmış ve her gün mutlaka konuşur olmuştuk.Çünkü ilk tanıştığında yarattığı ön yargıların tümünü kırmış,fikir değişikliği yaratmış ve hayatında büyük bir değişim yaratan arkadaşı olmuştum.
2013'ün yaz aylarını genelde Hakkari'de geçiriyor,İstanbul'un o kuru gürültüsünden kısa da olsa kurtuluyorduk.Temmuz ayında dayılarım gece buğday biçmeye gitmiş bizde kuzenimle birlikte çay hazırlamış ve buğday biçtikleri yere doğru götürmüştük.Dayılarım çaylarını bitirmiş dinleme molasının ardından tekrar çalışmaya koyulmaya başlayınca bizde bardakları ve çaydanlıklarımızı almış,eve doğru yürümeye başlamıştık.Eve doğru yaklaştığımızda bir at kişnemesi sesi gelmiş ve ben "kim bu hayvan" diyerek elimde çaydaklıklarla kapıya doğru yönelerek açmaya çalışmıştım.Açtığım gibi kapının kenarında beliren bir kelebek* vardı.Kelebeği* gördüğüm gibi şok olmuş kafamı kaldırdığımda ise uzun yıllardır görmediğim dayımı görmüştüm.Hayatımda ilk defa görmüş olmanın verdiği şokla Kürtçe "merhaba,tu keça ke yî?" diye ilk sorusuna sadece annemin ismini söyleyerek cevap vermiş,sonrasında ise yine "nave te çî ye?" sorusuna ise verdiğim *B cevabıyla bana kızmış bu ismin bana kimin koyduğunu kızgınlıkla neneme(annesi) sorduğuna şahit olmuştum.Bundan kaynaklı gittikçe kızarıyor sıkışmışlıkla sorularına Türkçe cevap verince dayım bana daha çok öfkeleniyordu.Tam bu sırada kuzenim Rugeş'in içeri girmesiyle "bak onun ismi ne kadar güzel" deyip örnek isim göstermesi de bir olmuştu.Yani dayımla ilk karşılaşmam onu öfkelendirmeme yol açmıştı.Sonrasında gönderilen haberlerle aile fertleri toplanmış dayımın etrafında ona sokulmaya daha yakın olmaya çalışan bir çok yeğeni ve kardeşi doluşmuştu.Herkes sessizce onu dinliyor,durumlarını ısrarla soruyorlardı.Tam o sohbet esnasında nenem bana Kürtçe bir şey sormuş sonrasında yine Türkçe cevap vermemle birlikte dayım yine sinirlenmişti.Diğer dayılarımda Roj Tv'de sunulan Türkçe haberleri örnek göstererek o zaman onu yapmasınlar deyip beni savunmaya çalışmışlardı.Dayım sonrasında bana dönüp "ben ne için çıktım?tam da bunun için çıktım ve bu yüzden evde değilim" demişti.Bende öğreneceğime söz vermiş,öğrenmezsem eğer "bir daha eve gelmeyeceğim" diyerek dayım bana tavır alacağını söylemişti.Yine aynı şekilde ismim üzerine geçen tartışma da ismimi değiştirmesine dönük aile fertlerinden talep gitmiş, dayımda" daha Kürtçe bilmiyor ne Beritan'ı ne Zozan'ı" demişti.Aile fertlerinin önerdiği iki isim buydu ve bunun üzerinden de atıfta bulunmuştu.Bende bu durumdan kaynaklı daha çok kızarmış,bozulmuş ve neredeyse ağlamaklı duruma gelmiştim.Sonrasında biten sohbetle birlikte dayım artık gideceğini belirterek tüm aileyi sıraya dizilmesini ve tek tek selam verip vedalaşacağını söylemişti.Bizlerde aynı şekilde tek sıra halinde yan yana dizilerek onun teker teker bize sarılıp öpmesini bekliyorduk ve öylede yapıp gitti. Tüm aile gördüğüne çok çok mutlu olmuş ve hasta olan annem gördüğüne sevinmiş aynı zamanda da iyileşmiş haliyle uyumaya doğru yol almıştı. Bu ziyaret yaklaşık 1 hafta daha gündemimizde olmuştu.8'den 70'ine kadar olan aile üyelerimiz bana sürekli Kürtçe isim bulmaya çalışıyor ve beğendirmek için de ısrar ediyordu.Yine bu sohbet gündemdeyken bir gün dayımla birlikte gelen bir arkadaş tekrar bizi ziyarete gelmiş ve bana isim bulup bulmadığımı dayımın merak ettiğini sormuştu.Bende bulamadığımı bu yüzden de isim koyulamadığını söylemiştim.Arkadaş da dayımın bana isminin "Jîn" olmasını ister mi bi sor dediğini aktarmış bende gönderdiği isme bayılmıştım.Sevinerek olur dememle birlikte tüm aile bu isme kendini alıştırmaya çalışmış ve artık ailede ismim Jîn olmuştu.Yine de ilk ziyaretten kalan bir moralsizlik bende yer etmiş az da olsa dayıma biraz kırılmıştım.O da öyle hissediyor olmalı ki bir kaç defa çağırmış bende yine kızacak diye gitmemiştim ama ne kaçırdığımı sonra öğrenecektim.Yani Fırtına*yı kaçıracaktım.
2014'ün ilk dönemleri tabii üniversite açılmış cıvıl cıvıl baharın sesleri yankılanıyorken kentte bir gün Uygarlık Tarihi II dersinin bir oturumunda iki genç kadın "Hakkarili biri varmış sınıfımızda tanışmadık kimdir acaba gördün mü hiç?" gibi söylemleri ile bana zarf attıklarını hissetmiştim.Tabi hemen sonrasında çok fazla devam etmelerine imkan vermeden "sanırım benden bahsediyorsunuz" diyerek tanışmıştım.2 genç kadından biri de Hakkarili diğeri ise Bitlisli idi.Orada tanışıp sonrasında 8 Mart için yapılan genç kadın toplantısına katılmıştım.O günde gideceğim zaman Merve'ye "işim var sonra görüşürüz seninle" diyerek uğurlamıştım. Kantine inip üniversitede bulunan diğer genç kadın arkadaşlarla tanışmıştık.Toplantı sırasında o hafta yeni aldığım İphone5s telefonuma kahve dökülmüş "ben buna o kadar para verdim" diyerek telefonu ters çevirmiş ve kahvenin döküldüğü yerleri temizliyordum.Tabi o sıra orada bulunan bir çok kadın arkadaşımın sırf bu söylemimden kaynaklı benden hoşlanmayacağını,bu söylemin bana sonrasında nasıl geleceğini bilemiyordum.İlk defa gelmiştim ve benim için telefon her şeydi saklayamazdım.Sonrasında toplantı da fistan giyileceğine dair bir kararlaşma sağlanmış ve hazırlıklar için pankartlar getirilmiş,şarkılar için çalışmaya başlanmıştı. 8 Mart'ın gelmesiyle birlikte de benimle aynı üniversitede okuyan bir kuzenim erbane için,diğer kuzenimse şarkı söylemek için etkinliğimize katılmış ve halay çekerek zılgıtlarla,pankartlarımız,renklerimizle coşkulu bir çalışma ortaya çıkarmıştık.Günün bitişiyle birlikte eve gidildiğinde günün yorgunluğu hissedilmiş ve sonrasında "Ben Welat" diye gelen bir facebook mesajıyla bir anda tüm enerjimi tekrardan toplamıştım.Facebooktan mesaj atan dayımdı.Onun olup olmadığını kavrayamamıştım ama içimdeki heyecanda durmak bilmiyordu ve onun olduğuna da inanmak istiyordum.Welat arkadaşın bununla birlikte sonrasında arayıp konuşmasıyla onun verdiği enerji bize tekrardan mutluluk vermiş günün yorgunluğunu attırmıştı.Konuştuktan sonra da ilk fırsatta fistanlı fotoğraflarımızı facebooka eklemiştim.İstanbul'da ilk defa giymiş ve kendimi de aşşırı beğenmiştim.İçimdeki Geverlilique uyanmıştı inkar edemezdim.Kesinlikle paylaşmalıydım.Tam bundan 2 gün sonra Welat arkadaş bana mesaj atmış "8 Mart'ını kutlarım,bu yolda verdiğimiz tüm fedakarlıklar sizler içindir,devam edin" diyerek çalışmaya dair ilk yoğunlaşma adımımı belirlemişti.8 Mart hazırlıklarının bitmesiyle birlikte 21 Mart Newroz hazırlıklarına üniversite de başlanmış ve toplantılar alınmıştı.Tabii kahve meselesinin beni bunlardan uzak tutacağını nereden bilebilirdim ki?Şans eseri 18'i(?) üniversitede kutlanmaya karar verilen Newroz'a giden Fahriye adında Sosyoloji'de okuyan bir arkadaşı görmüştüm.Birlikte gitmeyi teklif etmiş bende ona eşlik etmiştim.İlkin cılız newroz ateşinin yanında az da olsa biriken gençlik vardı.Tam o esnada İTÜ'deki eylemden gelen bir yurtsever grubunun girişiyle newroz ateşi harlanmış etrafında halay çekilmeye başlanmıştı.Bu etkinliğinde sonuna doğru T* arkadaş bana " su satabilir misin" demiş bende " hayatta su satmam" diyerek oradan ayrılmıştım.Tabi bu durum bana 2.kahve meselesi gibi dönecekti.Bu etkinlikten sonrada gündeme büyük Newroz etkinliği girmiş ve yine buna dair çalışmalar belirlenmiş,toplantılar alınmıştı.Tabiki yine ben kahve meselesinin yarattığı durumdan kaynaklı uzak bırakılıyordum.Kazlıçeşme'de yapılacak olan Newroz'a ailemle gitmiş ve yine ailemle beklerken E* arkadaşın "su alır mısınız" söylemiyle bir şaşkınlık yaşamış ve sonrasında yine "gel bana yardım et" diyerek bende su satmaya başlamıştım.
Yani "hayatta" dememek gerekiyormuş.Derseniz arkadaşlar kesinkes yaptırıyor benden söylemesi.
Su satan grubumuz içerisinde Leyla en iyi satışı yapıyor bağıra bağıra " Ava cemidî ava sûse" diyerek su satıyordu.Neşesiyle etrafındakilere su aldıran Leyla aramızda en çok satışı yapan da oldu. Tam bu su satışı yorgunluğu üzerine arkadaşlar beni diğer üniversiteden arkadaşlarla tanıştırmaya başlamıştı.Bir sürü ismini sayacağım arkadaş var ama bu yazımda belirteceğim Perperok*la ilk tanışmamızda burada olmuştu.Yani 2014 Newroz'u İstanbul.Tabi o hatırlamaz.Sorsanız hiç hafızasında yer etmemiştir.
Nisan ayıyla birlikte ben çalışmalarda daha aktif olmak istiyor ve yaratılan"kahve" algısını kırmak istiyordum.Defalarca gelmeme,yanlarında oturmama rağmen benle hiç bir arkadaş ilgilenmemiş ve konuşmamışlardı da doğru düzgün.Bir tek Leyla ile öncesinde gelişen arkadaşlığımdan kaynaklı o ilgilenmeye çalışıyordu.Tam o dönemlerde de benim 5 senelik bir duygusal ilişkim vardı.O dönemler Mart ayı Newroz etkinliği Boğaziçi Üniversitesi'nde de kutlanıyordu.Tam o zamanlarda Leyla'yı D*ile tanıştırmış ve sevgilim olduğunu söylemiştim ama Leyla D*den hiç hoşlanmamıştı.O hoşlanmayınca bende bozulmuştum.Nisan'ın ilk haftalarında artık daha sık üniversitede kurulan üniversite derneği masasına gidiyor ve vaktimi orada geçiyordum.Talebimin daha aktif çalışma olduğunu söyleyince Leyla ilkin duygusal ilişkimin bitmesi gerektiğine dair katı kural koymuştu önümde.Bende bunu biraz düşünmüş sonrasında D*ye çalışma yürütmek istediğimi bu yüzden ayrılmak istediğimi belirterek ayrılmıştım.O da bu duruma saygı duymuştu.
2013-2014 Mayıs'a kadar Leyla ile belki her gün konuştuk belki her gün defalarca birbirimizi aradık.Dedikodu yaptık,dertleştik bi sürü şey oldu.Kimi zaman üzgündü ben destek çıkmaya çalıştım kimi zaman ben üzgündüm o güldürmeye çalıştı.Ama her gün mutlaka sesimizi duyduk birbirimizin.Sımsıkı bağlanmıştım Leyla'ya.Mayıs'ın 3ü üniversite'de Kenan Mak anması yapılacaktı.Üniversitenin bir çok yerine Kenan yoldaşın fotoğrafları asılmıştı.Etkinlik içinde bir çok öğrenci dışarıdan gelmişti ve Perperok*u gördüğüm ikinci etkinlikti.Leyla o gün bana çok garip gelmiş ve eskisi gibi neşeli değil de daha durgun bir görüntü vermişti.His midir bilmem ama belki o gün 7-8 defa "Leyla bugün nereye gidiyorsun" diye sormuştum.O da bu kadar soruya hiç bir cevap vermemişti.Etkinlik bittikten sonra da Leyla'ya yine aynı soruyu sormuş,Leyla'da bu sefer "bilmiyorum" demiş ve sarılıp,öpüp yanımdan ayrılmıştı.Benimde içime dert oldu ya bu,yazdım mesaj attım ama cevap vermedi.Mayıs'ın ikinci haftasına girdiğimizde bir etkinlik için Kadıköy Derneği'ne çağrılmış ve Delal arkadaşla birlikte gitmiştik.Tam o zaman o dernekte etkinliğe kimlerin geleceğini sayarken arkadaşlar "Leyla yok,gitti" demesiyle başımdan kaynar sular dökülmüş,ağlamamak için kendimi tutabilmiştim ama konuşamıyordum.Dilim tutulmuş gibiydi.Hareket ediyordu bedenim ama hissetmiyordum,sesleri o an duymuyordum.Kötü olduğumu hissedince arkadaşlar göndermişlerdi bizi.Bizde o gün çıktık ordan ve T*arkadaşa etkinlikle alakalı aktarım yapmak için aradık o açmayınca E*yi aramıştık.T* sonradan bize dönsede tam o gün E* arkadaşında gittiğini bu yüzden ulaşamadığımızı söylemişlerdi.
Hayatımda ilk defa yakınımdan biri yoktu,Leyla yoktu ve bana da söylememişti söylese birlikte kesin gidecektik.Elini sımsıkı tutacaktım Leyla'nın ama olmadı.Sanki bir parça benden eksildi.Yokladım,bulamadım.
1 note · View note
jinwelat · 4 years
Text
Perperoka dair;
Tumblr media
0 notes
jinwelat · 4 years
Text
Eskiden, çok eskiden, asla geri gelmeyecek altın çağda, sonsuzluk henüz çarpıp durmamışken zamana, ışık vardı. Söz vardı. Sözün geldiği yürek. Toprak ve suret. Ama hiçbiri yetmedi insanların dünyasının filizlenmesine. Parçalamayı öğrendi tanrılar. İlk cinayet işlendi, kardeş kardeşi öldürdü. Kan suya karıştı, ışık çığlığa... Daha doğmamış olan, sonsuza dek ayrıldı ölenden, söz koptu yürekten, kırmızı bir perde gibi gerildi kan, ölümle yaşam arasına... Bunun içindir ki hep eksik, hep tamamlanmamış kalacak hayatımız, her gün bir tanrı başka bir tanrıyı boğazlayacak içimizde ve her gün yeniden yaratacağız kendimizi, kanla düşlerin evliliğinden.
Tumblr media
0 notes
jinwelat · 4 years
Text
Özlem
Bir kuş olup uçamamak ve bir insan bedenine ve kaderine sahip olmak ne kadar kötü bazen. Sadece bunu diyebiliyorum kendime. Kocaman insan, dünyayı yıkan insan, atomu parçalayıp dünyayı yıkan insan, ışık hızıyla yarışıp güneşe kafa tutan insan, tüm tanrıları göklerden indirip, tahtlarına oturan insan… bu kocaman şey nasıl bu kadar çaresiz kalabiliyor bir duygu karşısında? Özlemek, çok tarifsiz bir şey. Ne kitapların yazdığıdır bu, ne de dillerin söylediği… Belki de kelimeler çaresiz, ya da eller beceriksiz.. Anlatamamışlar ne olduğunu. Zehirse neden bu kadar tatlı, ab-ı hayatsa neden bu kadar acı.
Tumblr media
0 notes
jinwelat · 4 years
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
...
"başını omzuma yasla
göğsümde taşıyayım seni
gövdem gövdene can olsun"
...
3 notes · View notes