Tumgik
#Şair Adını Değiştiriyor
yurekbali · 5 years
Text
Tumblr media
İlhan Berk ilk şiir kitaplarından “Güneşi Yakanların Selamı”, “Türkiye Şarkısı” ve “Günaydın Yeryüzü”nde adının başında “N” harfini eksik etmemiştir. Necati Cumalı ilk şiirini 1939 yılında Urla Halkevi’nin dergisi “Ocak”ta “Ahmet Necati” adıyla yayımlar. Bir de bakar ki, çevresinde “Ahmet” adında birçok şair bulunmakta: Ahmet Kutsi Tecer, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Muhip Dıranas, Ahmed Arif, Ahmet Oktay, Ahmet Köksal... “Bir Ahmet eksik olsun” diyecek ve daha sonraki şiir ve yazılarına imzasını “Necati Cumalı” olarak atmaya başlayacaktır. Yaşar Kemal’in isim babası Abidin Dino’dur. Yaşar Kemal 1951’in Mayıs ayında Cumhuriyet gazetesinde çalışmaya başlar. 6-7 ay önce hapisten çıkmıştır ve yakalanma macerası bütün gazetelerde yer almıştır. Yazılarında Kemal Sadık Gökçeli adını kullanmaktadır. Dino’nun önerisiyle adını Yaşar Kemal olarak değiştirir. Polis, ancak iki yıl sonra, 1953’te Gökçeli’nin Yaşar Kemal olduğunu öğrenecektir. Behçet Hoca da “Necatigil” olmadan ilk şiir kitabı “Kapalı Çarşı”yı Behçet Necati adıyla imzalayacaktır. Cemal Süreya ise Cemal Süreya olmadan önce Cemalettin Seber’dir. Hikâyesini Zeynep Oral anlatıyor: “Cemalettin Seber, Süreyya adını bir dağ başında buldu. Bilecik’teydi. Orta ikideydi. Bilecik’te karayollarının yol yapımı çalışmalarında çadır bekçiliği yapıyordu. Dağın il merkezine çok uzak bir yerinde... Sabah erkenden işçiler kamyonlarla çıkıp giderler; o, akşam dönüşlerine kadar çadırları beklerdi. Üç ay boyu, yani koskoca bir yaz tatili boyu kızgın güneşin altında ya da çadırların boğucu gölgesi içinde düş kurdu: O, yazar olacaktı. Yazar olacağı için adını değiştirdi. Cemalettin Seber, Cemal Süreyya oldu.” (Folklor Şiire Düşman, Can Yayınları,1992) “Seber” olan soyadını şiirlerinde hiç kullanmayacak, “Süreyya”daki iki “y”den birini 1956’da yayımlanışının ardından, ilk kitabı “Üvercinka”da da yer alan “Elma” başlıklı şiirinin son mısrası olarak yazdıktan sonra da atacaktır. Yazar ve şairlerin “takma ad” kullanmaları bir yana, herkese bir ad takma konusunda kimse İlhami Bekir Tez’in eline su dökemez. Cemal Süreya’ya göre “Hoca herkese bir ad takmıştır. Herkes birbirini bu adla çağıracaktır. Yoksa ağır bir ceza öder. Birkaç ad: Afrika Aslanı, Sorumsuz Nişanlı, Gevşek Mavi Kravatlı, Uzay Gerillası, Dişi Kuşlar Eleştirmeni, Aşina, Adam’ın Ta Kendisi, Gılay...” Soyadını değiştirenler arasında Süreyya Berfe’nin ilginç bir öyküsü vardır. (Mehmet Kâzım: Süreyya Berfe’yle Hayattan Şiire, Dünya Kitapları, 2005) 1965 yılının bahar aylarıdır. Altunizade’de tiyatrocular ile şair ve yazarlar çift kale maç yapmaktadırlar. Kimler yoktur ki takımlarda: Memet Fuat, Haldun Taner, Cemal Süreya, Ülkü Tamer, Adnan Özyalçıner, Murat Belge, Erdal Öz, Orhan Kemal, Turgut Uyar, Hikmet Süreyya Kanıpak... Yenilen takım yenen takıma Salacak’taki Arabın Yeri’nde yemek ısmarlayacaktır. Hikmet Süreyya Kanıpak’ın babası Acıbadem’de bir Anadolu lisesinde öğretmendir. Yakında emekli olacaktır. O sırada H. Süreyya Kanıpak’ın “Yön” dergisinde bir şiiri çıkar. Öğrencileri “Bu şair sizin neyiniz oluyor?” diye sorunca Süreyya’nın babası şiiri okuduktan sonra “Böyle biri yok bizim ailede” diyecektir. Ve Süreyya, babasına bir şey söylemeden soyadını değiştirmeye karar verir. Yine Altunizade’deki bir maç sonrası toplanılır. Süreyya kararını açıklar. Herkes bir soyadı önerir. Ülkü Tamer “Şenşiir” der, Cemal Süreya “Berfe”... Berfe de karar kılınır. “Berf” Kürtçede “kar” demektir. “Berfe” de karlı dağlarda, güneş doğmadan, şafak sökmeden önceki ilk, hafif ışık anlamına gelmektedir. Süreyya bu soyadını kullanacaktır ama Cemal Süreya, Ahmed Arif’ten izin alınması gerektiğini söyler. Çünkü Ahmed Arif bir gün evlenip de oğlu olursa, adını Berfe koyacaktır. Süreyya, Ahmed Arif’i arar, durumu anlatır, “Senin yüzünü kara çıkarmam, namussuzluk, ahlaksızlık, deyyusluk, sululuk, yalakalık etmem” der. Ahmed Arif’in yanıtı da “Al ulan, tepe tepe kullan, senin olsun” olacaktır. Bana sorarsanız, şiirlerimde Refik Durbaş’tan başka imza kullanmadım. - Refik Durbaş, Şair Adını Değiştiriyor (BirGün Gazetesi, 21 Ocak 2016) - Görsel: İlhan Berk, Necati Cumalı, Yaşar Kemal, Behçet Necatigil, Cemal Süreya, Süreyya Berfe, Refik Durbaş
39 notes · View notes
amokgunlukleri · 5 years
Text
Tumblr media
O M A Y R A
Bundan çok uzun zaman önce, atlasını sırtında taşıyan çalınmış bir zamanda, denizlerle çevrili soğuk bir ülkede Omayra adlı bir kadın yaşarmış. O, ismiyle asaleti ve gururu yaşayan bir veliaht, ailesini ve ülkesini reddetmiş bir hain ya da hayalgücü sınırsız bir deliymiş.
Omayra'nın soğuk ülkesinden çok uzaklarda yaşayan kendisine mahkum bir şair gizemli bir gündüşünde Omayra’yı görmüş, genç kadın onu çağırıyormuş, belki de asırlardır onu bekliyormuş; kendinden olanı, dengini ve deliliğini.
Sezgilerine ve duygularına etine ve kemiğine güvendiği kadar güvenen şair ertesi sabah yola koyulmuş; bilmediği, belki de hiç varolmayan bir aleme doğru, belki bir ayda belki on yılda tamamlanacak bir següzeşte gözlerini kırpmadan atılmış. Ne kadar sürmüş bilinmez ancak puslu bir sabah aradığı karaya ayak basmış. Binbir zorluklarla geldiği bu soğuk ama engin ve dingin adaya adım atar atmaz vardığı ülkeye de aşık olmuş. Zamanla Omayra'nın hapisanesi olan ada, Şair'in cennetine dönüşmüş. Şair kendisini oraya çeken kadını, Omayra'yı, bu coğrafyaya ulaşması için düşlediğine yormuş. Omayra’yı hemen unutmuş, zaten bir adı yokmuş o zamanlar.
Bu arada Omayra göğsünde eski bir tılsımdan kalma yara izi, boynunda ucu kraliyet armalı bir gümüş zincirden başka, eski sevgilisi Ogmerlo’nun kilitleriyle sımsıkı mühürlenmiş halde ya bir kalenin en gizemli kapısının ardında ya da açılması en riskli kapının ardındaki o korkulan kalede yaşarmış. Aslında Ogmerlo onu terkedeli çok olduğu halde, Omayra kilitlere yıllarca itaat etmiş. Altın anahtarları beyaz ellerinde bir gün geri geleceğini ümit ederek, gelenin o olmayacağını, zaten Ogmerlo'nun hiç bir zaman "O" olmadığını bilerek beklemiş. Omayra boyun eğmiş, boyun eğerek en kutsal gerçekliğin ötesine geçmiş.
Şairle Omayra birbirlerini nasıl bulmuş bu bir sır. Ama şairi Omayra’nın ülkesine kadar çeken efsun, Omayra’ yı bulmasına da yardım etmiştir. Şair Omayrayı karanlıklar içinde, kadifeler içinde, bordolar içinde bulmuş. Omayra’yı bulduğunda onun henüz bir adı yokmuş. Aslında Omayra'yı bulması bu masalın sonu demek. Çünkü aşk, herkesin bildiği gibi, aşık olunan bulunduğunda biter. Omayra da herkes gibi bunu bildiğinden şairi ilk ve son kez titreyerek ama son bir cesaretle ince dudaklarıyla öpmüş. Adını bile bahşetmeden, şairi kendi ölüsüyle başbaşa bırakmış. Her şey bittikten sonra, o ağır perdelerin gölgesinde şair fısıldamış “Omayra”.
Cevabı ömür süren bir soru bıraktım sana
Mendili kan kokan sevgili arkadaşım
Usta bakışların keşfettiği rahatlıkla arkama yaslandım
elimde şah mat yüzüğümde tek taş siyanür
adınla bulanan bir aşkın, bir maceranın
macerasında
yolun sonunu söylüyordu
günahkâr iki melek olan sağdıçlarım
Al birkaç bulutlu sözcük
atlasını sırtında taşıyan çalınmış bir zaman
mekik, taflan, kar kesatı bir iklim
aşk mı, macera mı dersin bu uzun seferberlik
bu ilişkinin topografyasını
mezhepler tarihinden bulup çıkardım
adanan boynunda o gümüş zincir
bilmiyorsun arması sallanıyor ucunda
işte yazgının kara zırhlısı!
Kork! kutsal kitaplardaki kadar kork!
Çünkü hiçtir bütün duygular
Korkunun verimi yanında
Benim ruhum nehirler kadar derin!
Kızıl kısraklar gibi üstümden geçeceksin!
Arı bir sessizlik duruyor
şiddetimizin armaları arasındaki uzaklıkta
gövdenin demir çekirdeği
kalkan teninin altında
sana okunaksız bana saydam giz
içindeki uğultunun izini sürüyorum
bir açıklığa taşıyorum ele vermez yerlerini
harabeler diriliyor
heykeller tamamlanıyor
kendi kehanetinden büyülenmiş gözlerimin önünde
başka çağlara gidip geliyoruz
aşk tanrısı için
seviştiğimiz ve uyuduğumuz sahillerde
aşkın kaplan ve yılan düğümüyle
Öpüyorum seni boynundaki yaradan
iniyorum kaynağına
aydınlanmamış yanların ışığa çıkıyor
dokunuşlarımın parıltısında
düğümlü mendilin, gümüş zincirin
sımsıkı mühürlendiğin bütün kilitler
çözülüyor avuçlarımda
Tılsım tamamlanıyor
ortaçağ kentlerinden geçiyoruz dönüşte
indiğim kaynakların mezhep değiştiriyor
zamanın ve uzamın kilitlendiği kara kutuda benim kelimelerim
tılsım tamamlanıyor
dudaklarımdan sızan erkek sütünün kara büyüsüyle
sevgilim oluyorsun
uyuyor ve yıkanıyoruz ay ışığında
bakıyorum güneş iniyor yüzünün alacakaranlığına
Adın yoktu tanıştığımızda
eksiğini de duymadık
bazen bir rüzgârı, bazen birkaç zeytini
adının yerine kullandık
Adın yoktu tanıştığımızda
sonra da olmadı
çünkü başka biri oldun zamanla
Şimdi adın var
şimdi ruhumun sislere sarılı derinlikleri
yükseliyor ve tehdit ediyor
kıstırılmış varlığımın bütün cephelerini
yüzümün pususunda geziyor
sularda bilenmiş bıçaklar
uyandırılmış acılarım, bulanmış sarnıcım
etimle ruhum arasında çelişen ilke
geri döndü bana
kendi ellerimle kurduğum kara büyüden
içimdeki tarih bitti
siliyorum bir aşkı var eden her ayrıntıdaki parmak izlerini
ve şimdi adın var
ve şimdi
ikimizin vaktinde
intikam saati geldi
Omayra, bu adı verdim sana
ve mevsimleri bütün anlamlarıyla
iki çakılına bir deniz vereyim
hayallerine mavi buğday
dokuz yaşamın olsun tek tek öldüreyim
esmer ve çırılçıplak bir gecede
bütün düşmanların gelecek
koynumdaki cenazene
Seni saran efsane çürüyüp toprağa karışırken
kucağımda başın
gümüş bir tarakla tarayacağım saçlarını
kendi enkazımın üstünde
kurtlar, çakallar gibi uluyarak ağlayacağım acıdan
öldürerek yaşatacağım seni kendimde
Ocağın parıltısıyla aydınlanan yüzün
gücünden habersiz sakin gülüşün
kamçılıyor içimdeki bütün köleleri
ben ki hileli bir oyun,
birkaç kırık zar
ve kara muskalı tılsımlarla
almışken seni kaderinden, kıyasıya bağlamışken kendime
asıl sen tutsak etmişsin beni
dünyaya kapalı kapıların ardındaki
içi boş sessizliğine
sığlığın, sevgisizliğin
o sonsuz kendiliğindenliğin
dünyanın sana değmeyen yerleri
nasıl da çekici yapıyor seni
o kadar bağlandım ki
tutkusuz bedenine
ya öldüreceğim seni
ya tunç çağından heykeller indireceğim dökümüne
Sayıklayan bir ağaç gibiyim Omayra
uğultusu geliyor ta derinden
gövdemin geçtiği masalların
içimdeki deprem ayakta tutuyor beni
geri dönüp vuruyor çalınmış zaman
bak sana korkaklığımı veriyorum
var olmanın bütün varoşlarından
ben yenildim, işte silahlarım
tılsım tamamlandı
sonuna geldim çizgilerini sildiğim
bir büyük haritanın
aşkım ölümün sınırında Omayra
olduğun yerde kal kımıldama!
Murathan MUNGAN
12 notes · View notes