Tumgik
#Sitem Taşları
yurekbali · 1 year
Text
Tumblr media
“Yüzlerce türkü, mesel, hikâye, fıkra var ezberinizde. Bu kadar sözü nasıl aklınızda tutuyorsunuz? Konuşup yazdığım dilin, yaşadığım hayatın söz değerleri beni büyülüyor. İnsanın hayal hanesi, aklı, kalbi bu kadar mı güzel havalandırır hayatı. Türküleri ayrı bir hazine, fıkraları bambaşka bir zekâ, deyimleri, hikâyeleri ayrı bir sonsuzluk. Biraz abartılı bulunabilir ya neredeyse hiç çabalamadan aklımda kalıyor. Çünkü söylenenleri anlıyorum. Haz alıyorum. Büyüyorum. Çünkü onları bu kadar yaratıcı kılan kalbi, acıyı ve yalnızlığı biliyorum. Değerli buluyorum. Onların büyük inceliği ve şefkatiyle şiirimi kuruyorum. Hilesiz bir yaşama sevincini neredeyse yalnızca onlarda buluyorum. Başka ne söyleyeyim.” - Şükrü Erbaş, Dil Söyler Kulak Duyar, Kalp Söyler Kâinat Duyar (Sitem Taşları) - Görsel: Paola Grizi
22 notes · View notes
adenimm · 3 months
Text
Yalnızız işte
Bir umut, diyoruz
Yaşıyoruz, ne yapalım
Şükrü Erbaş : Sitem taşları
0 notes
istanbuldndr · 2 years
Text
Tumblr media
"Off...Yeter artık anne ya! Yine mi yatağı ıslattın? Yeminle vereceğim seni sonunda huzur evine. Sen de kurtulacaksın, ben de..." diye söylendi kadın.
Annesi uzun zamandır yatalaktı ve konuşamıyordu. Kızının sözleri üzerine kalp atışları hızlandı. Elleri terledi. Dudaklarını kımıldattı. "Güzel kızım özür dilerim. İnan bilerek yapmadım. Vallahi farkında bile değilim. Çok özür dilerim." diyecekti. Diyemedi. Yatağın ucunda duran ve öfkeyle kendisine bakan kızıyla göz göze geldi. İki damla yaş daha fazla kirpiklere tutanamayıp, önce yanaklara, sonra da göğsüne damladı.
"Hah! Şimdi de ağla...Yahu asıl ağlaması gereken benim anne ben. Senin yüzünden Hayri'yle ayrılma noktasına geldik. Adam da haklı. Evinde bile rahat edemiyor. Sen ne güzel ağlıyorsun da söylesene ben kime ağlayayım. Aylardır sana bakıyorum, altını temizliyorum, Bıktım yeminle bıktım..."
Araya kızgın bir demir gibi sessizlik girdi. Kadın söylene söylene yatak çarşaflarını değiştirdi. Annesi kızını daha fazla kızdırmamak için gözlerini kapattı. Biliyordu çocukcaydı ama sanki gözlerini kapatınca orada yokmuş gibi oluyordu. Son zamanlarda bulmuştu bu oyunu. Ne zaman evdekiler ona söylense, sitem etse, çemkirse, kötü davransa, o hemen gözlerini kapatıyordu.
Kadın hışımla yerdeki ıslak çarşafı alıp odadan çıktı. Annesi yine yalnızlığıyla başbaşa kalmıştı. Derin bir nefes aldı. Aldığı nefes göğsüne saplandı.Başını usulca pencereye doğru çevirdi. Pencerenin önünde duran ve ha kurudu ha kuruyacak bir tek kırmızı güle baktı. Bu odada yattığı zamanda, gül ona arkadaşlık etmişti. Sırlarını onunla paylaşmıştı. Ama gül de bakımsızlıktan önce yapraklarını dökmeye başlamış, sonra da boynunu eğerek dalından kopmuştu.
"Gidiyoruz galiba ikimizde." dedi. "Vakit geldi değil mi?"
Gül cevap vermedi. Kadın da onu zorlamadı. "Sen de haklısın. Öleceğimizi bilmek kolay değil ama inan böyle ben burada yatağın ucunda, sen orada dalın ucunda yaşamakla ölüm arasında sallanıyoruz ya, inan bu da hiç kolay değil. Düşünsene ne ölebiliyoruz, ne yaşayabiliyoruz. Fazlayız dünyaya. Yük oluyoruz sevdiklerimize. En iyisi gitmek biran önce. Ah! Bak ne diyeceğim sana. Hani biz insanlar hapşırıyoruz ya. İşte mesela biz türkler hapşırsak hemen çok yaşa derler. Ama almanlar hapşırsa, orada da iyi yaşa derler. Bence en doğrusunu onlar söylüyorlar. Mesele çok yaşamak değilmiş, iyi yaşamakmış. Baksana halimize, çok yaşadık da ne oldu. Azar, hakaret, kötü bakışlar..."
Gül biraz daha koptu dalından.
Kadının kalbi sıkıştı.
Karanlık çöktü kente.
Sokak lambaları yandı.
Oturma odasından kahkaha sesleri geliyordu. Çocukların yine misafirleri vardı demek. Ne güzel eğleniyorlar diye iç geçirdi anne. Gülümsedi. "Kuzum benim, gül elbette, ben seni çok üzüyorum, yoruyorum, haklısın. Kurban olurum sana..."
Gül dalından kopup pervazın üstüne yuvarlandı.
Kadının kalbi durdu.
Karanlık çöktü odaya.
Kadın elinde çorba tabağıyla odaya girdi. Yüzü asıktı. Biraz önce dışarda kahkahalar atan kadın gitmiş yerine suratsız sinirli biri gelmişti. Kadın tabağı yatağın yanındaki sehpanın üstüne koydu. Annesine bakmadan, yorganı kaldırıp, yine yatağı ıslatıp ıslatmadğına baktı. Ve "İnanmıyorum sana anne ya! daha biraz önce değiştirdim senin altını. Sen inadıma yapıyorsun değil mi bunu. Demin içerde birazcık güldüğümü duydun, sırf ben üzüleyim diye yine yatağı ıslattın de mi. Ah anne ah!"
Başını kaldırdı. Annesinin gözleri kapalıydı. Eli annesinin bacağına değdi. Annesi soğuktu. Hem de buz gibi. Kadın irkildi ve korkuyla geri çekildi. "Anne..." diyebildi sadece. Gerisini getiremedi.
Saksı dünyada kaldı.
Yatak da dünyada kaldı.
Diğer eşyalar gibi, toprak gibi, hava, su, ateş gibi, her şey dünyada kaldı.
Giden gül oldu, giden anne oldu.
Sonra kadın çok ağladı. Dayanamadı, ara sıra gidip annesinin mezar taşına sarıldı. Mezar taşı soğuktu, hatta buz gibiydi.
Mezar taşları yaşayan anneler gibi sıcak olmuyor.
Yaşarken sevdiklerine sarılmayanlar, onlar öldükten sonra mezar taşlarına sarılıyorlar. Geç oluyor.
Kadın da yaşlanacak bir gün. O da çocuklarına muhtaç kalacak belki. Belki onu da bir odaya yatıracaklar ve oda da bir gül olacak.
Sonra gül dalından kopacak, kadın ölecek. Ve onun kızı da onun mezar taşına sarılıp ağlayacak.
Bu hikaye hep böyle devam edecek.
Saksı bu dünyada kalacak.
Yatak bu dünyada kalacak.
İlk ölen, erken ölen hep insan olacak.
Yüreğini hatırla insanoğlu. Senin bir yüreğin var, hatırla........😔
2 notes · View notes
aynurant · 4 years
Text
Tumblr media
"-Off...
Yeter artık anne ya!
Yine mi yatağı ıslattın?
Yeminle vereceğim seni sonunda huzur evine. Sen de kurtulacaksın, ben de...
diye söylendi kadın.
Annesi uzun zamandır yatalaktı ve konuşamıyordu. Kızının sözleri üzerine kalp atışları hızlandı. Elleri terledi. Dudaklarını kımıldattı.
-Güzel kızım özür dilerim.
İnan bilerek yapmadım.
Vallahi farkında bile değilim.
Çok özür dilerim.
diyecekti.
Diyemedi.
Yatağın ucunda duran ve öfkeyle kendisine bakan kızıyla göz göze geldi. İki damla yaş daha fazla kirpiklere tutanamayıp, önce yanaklara, sonra da göğsüne damladı.
-Hah! Şimdi de ağla...
Yahu asıl ağlaması gereken benim anne ben. Senin yüzünden Hayri'yle ayrılma noktasına geldik.
Adam da haklı.
Evinde bile rahat edemiyor.
Sen ne güzel ağlıyorsun da söylesene ben kime ağlayayım.
Aylardır sana bakıyorum, altını temizliyorum,
Bıktım yeminle bıktım...
Araya kızgın bir demir gibi sessizlik girdi. Kadın söylene söylene yatak çarşaflarını değiştirdi. Annesi kızını daha fazla kızdırmamak için gözlerini kapattı. Biliyordu çocukcaydı ama sanki gözlerini kapatınca orada yokmuş gibi oluyordu. Son zamanlarda bulmuştu bu oyunu. Ne zaman evdekiler ona söylense, sitem etse, çemkirse, kötü davransa, o hemen gözlerini kapatıyordu.
Kadın hışımla yerdeki ıslak çarşafı alıp odadan çıktı. Annesi yine yalnızlığıyla başbaşa kalmıştı. Derin bir nefes aldı. Aldığı nefes göğsüne saplandı.Başını usulca pencereye doğru çevirdi. Pencerenin önünde duran ve ha kurudu ha kuruyacak bir tek kırmızı güle baktı. Bu odada yattığı zamanda, gül ona arkadaşlık etmişti. Sırlarını onunla paylaşmıştı. Ama gül de bakımsızlıktan önce yapraklarını dökmeye başlamış, sonra da boynunu eğerek dalından kopmuştu.
-Gidiyoruz galiba ikimizde. dedi.
-Vakit geldi değil mi?
Gül cevap vermedi.
Kadın da onu zorlamadı.
-Sen de haklısın.
Öleceğimizi bilmek kolay değil ama inan böyle ben burada yatağın ucunda, sen orada dalın ucunda yaşamakla ölüm arasında sallanıyoruz ya, inan bu da hiç kolay değil. Düşünsene ne ölebiliyoruz, ne yaşayabiliyoruz. Fazlayız dünyaya. Yük oluyoruz sevdiklerimize. En iyisi gitmek biran önce. Ah! Bak ne diyeceğim sana. Hani biz insanlar hapşırıyoruz ya. İşte mesela biz türkler hapşırsak hemen çok yaşa derler. Ama almanlar hapşırsa, orada da iyi yaşa derler. Bence en doğrusunu onlar söylüyorlar. Mesele çok yaşamak değilmiş, iyi yaşamakmış.
Baksana halimize, çok yaşadık da ne oldu.
Azar, hakaret, kötü bakışlar...
Gül biraz daha koptu dalından.
Kadının kalbi sıkıştı.
Karanlık çöktü kente.
Sokak lambaları yandı.
Oturma odasından kahkaha sesleri geliyordu. Çocukların yine misafirleri vardı demek. Ne güzel eğleniyorlar diye iç geçirdi anne. Gülümsedi.
-Kuzum benim, gül elbette, ben seni çok üzüyorum, yoruyorum, haklısın.
Kurban olurum sana...
Gül dalından kopup pervazın üstüne yuvarlandı.
Kadının kalbi durdu.
Karanlık çöktü odaya.
Kadın elinde çorba tabağıyla odaya girdi. Yüzü asıktı. Biraz önce dışarda kahkahalar atan kadın gitmiş yerine suratsız sinirli biri gelmişti. Kadın tabağı yatağın yanındaki sehpanın üstüne koydu. Annesine bakmadan, yorganı kaldırıp, yine yatağı ıslatıp ıslatmadığına baktı. Ve -İnanmıyorum sana anne ya! daha biraz önce değiştirdim senin altını.
Sen inadıma yapıyorsun değil mi bunu.
Demin içerde birazcık güldüğümü duydun, sırf ben üzüleyim diye yine yatağı ıslattın de mi.
Ah anne ah!
Başını kaldırdı.
Annesinin gözleri kapalıydı.
Eli annesinin bacağına değdi.
Annesi soğuktu. Hem de buz gibi.
Kadın irkildi ve korkuyla geri çekildi.
-Anne...
diyebildi sadece.
Gerisini getiremedi.
Saksı dünyada kaldı.
Yatak da dünyada kaldı.
Diğer eşyalar gibi, toprak gibi, hava, su, ateş gibi, her şey dünyada kaldı.
Giden gül oldu, giden anne oldu.
Sonra kadın çok ağladı. Dayanamadı, ara sıra gidip annesinin mezar taşına sarıldı. Mezar taşı soğuktu, hatta buz gibiydi.
Mezar taşları yaşayan anneler gibi sıcak olmuyor.
Yaşarken sevdiklerine sarılmayanlar, onlar öldükten sonra mezar taşlarına sarılıyorlar.
Geç oluyor.
Kadın da yaşlanacak bir gün. O da çocuklarına muhtaç kalacak belki. Belki onu da bir odaya yatıracaklar ve oda da bir gül olacak.
Sonra gül dalından kopacak, kadın ölecek. Ve onun kızı da onun mezar taşına sarılıp ağlayacak.
Bu hikaye hep böyle devam edecek.
Saksı bu dünyada kalacak.
Yatak bu dünyada kalacak.
İlk ölen, erken ölen hep insan olacak.
Yüreğini hatırla insanoğlu.
Senin bir yüreğin var, hatırla...”
Tamer Dursun
11 notes · View notes
yantekerlek · 4 years
Note
istediğim bölüme yerleşemedim abla...
"istediğim bölüme yerleşemedim"den anlamam gereken şey "istemediğim bölüme yerleştim" midir? hiç yerleşememekten daha sıkıntılı bir havası var eğer öyleyse. yok illa istemediğim de olsa bir bölümde okuyacağım diyorsanız Allah sevdirsin bölümünüzü size.
hiçbir yere yerleşemediyseniz mezuna kalmak çok sıradışı, kimsenin başına gelmeyen, insanların tüm hayatını etkileyen bir durum değil gördüğüm kadarıyla. insanlar istedikleri bölüm istedikleri okulda gelmedi diye bile isteye mezuna kalıyorlar. hepimizin üzülme ve surat asma hakkı/nasibi var hayatta. mezuna kalanların bazıları, var olan bu üzülme ve surat asma haklarını/nasiplerini dozunda kullanıp yeninden çalışma planları yapıyorlar, çalışmaya başlıyorlar. canımız ciğerimiz ailemizin, akrabalarımızın, komşularımızın ve dahi elalemin ağzı torba değil büzemiyoruz. yerleşemediğiniz için laf çakan olabilir, ah vah edip kendini sizden çok yırtanlar, üzülüyormuş gibi yapanlar olabilir, kızıp size verdiği emeğin karşılığını yerleşemeyerek verdiğiniz için sitem edenler olabilir, birkaç hafta sonra akranlarınız biyografi kısımlarına üniversite adlarını ekleyebilir, kayıt zamanı storyleri atabilirler. bunlara da hazırlıklı olup o anlarda yaşayacağınız duygusal iniş ve çıkışları kararında tutmanız, geçen sene içinde çalışarak verdiğiniz emeklerin üzerine biraz daha fazla emek koymanız gerekebilir. emek miktarını siz ayarlayacaksınız ve vay kör bahtım demeden çalışacaksınız. Allah yolunuzu açık etsin, yolunuza çıkan taşları unufak etsin inşallah. muvaffakiyetler niyaz ederim Rabbimden.
3 notes · View notes
kayip-yillar · 5 years
Text
Tumblr media
Off Yeter artık anne ya Yine mi yatağı ıslattın. Yeminle vereceğim seni sonunda huzur evine. Sen de kurtulacaksın, ben de diye söylendi kadın.
Annesi uzun zamandır yatalaktı ve konuşamıyordu. Kızının sözleri üzerine kalp atışları hızlandı. Elleri terledi. Dudaklarını kımıldattı. Güzel kızım özür dilerim. İnan bilerek yapmadım. Vallahi farkında bile değilim. Çok özür dilerim diyecekti, diyemedi... Yatağın ucunda duran ve öfkeyle kendisine bakan kızıyla göz göze geldi. İki damla yaş daha fazla kirpiklere tutanamayıp, önce yanaklara, sonra da göğsüne damladı.
Hah Şimdi de ağla.Yahu asıl ağlaması gereken benim anne ben. Senin yüzünden Hayri'yle ayrılma noktasına geldik. Adam da haklı. Evinde bile rahat edemiyor. Sen ne güzel ağlıyorsun da söylesene ben kime ağlayayım. Aylardır sana bakıyorum, altını temizliyorum, Bıktım yeminle bıktım...
Araya kızgın bir demir gibi sessizlik girdi. Kadın söylene söylene yatak çarşaflarını değiştirdi. Annesi kızını daha fazla kızdırmamak için gözlerini kapattı. Biliyordu çocukcaydı ama sanki gözlerini kapatınca orada yokmuş gibi oluyordu..
Son zamanlarda bulmuştu bu oyunu. Ne zaman evdekiler ona söylense, sitem etse, çemkirse, kötü davransa, o hemen gözlerini kapatıyordu.
Kadın hışımla yerdeki ıslak çarşafı alıp odadan çıktı. Annesi yine yalnızlığıyla başbaşa kalmıştı. Derin bir nefes aldı. Aldığı nefes göğsüne saplandı.Başını usulca pencereye doğru çevirdi. Pencerenin önünde duran ve ha kurudu ha kuruyacak bir tek kırmızı güle baktı. Bu odada yattığı zamanda, gül ona arkadaşlık etmişti. Sırlarını onunla paylaşmıştı. Ama gül de bakımsızlıktan önce yapraklarını dökmeye başlamış, sonra da boynunu eğerek dalından kopmuştu.
Gidiyoruz galiba ikimizde. dedi. Vakit geldi değil mi?
Gül cevap vermedi. Kadın da onu zorlamadı. Sen de haklısın. Öleceğimizi bilmek kolay değil ama inan böyle ben burada yatağın ucunda, sen orada daın ucunda yaşamakla öüm arasında sallanıyoruz ya, inan bu da hiç kolay değil. Düşünsene ne ölebiLiyoruz, ne yaşayabiliyoruz. Fazlayız dünyaya. Yük oluyoruz sevdiklerimize. En iyisi gitmek biran önce. Ah! Bak ne diyeceğim sana. Hani biz insanlar hapşırıyoruz ya. İşte mesela biz türkLer hapşırsak hemen çok yaşa derler. Ama almanlar hapşırsa, orada da iyi yaşa derler. Bence en doğrusunu onlar söyLüyorlar. Mesee çok yaşamak değilmiş, iyi yaşamakmış. Baksana halimize, çok yaşadık da ne oldu. Azar, hakaret, kötü bakışlar..
Gül biraz daha koptu dalından.
Kadının kalbi sıkıştı..
Karanlık çöktü kente.
Sokak lambaları yandı..
Oturma odasından kahkaha sesleri geliyordu. Çocukların yine misafirleri vardı demek. Ne güzeL eğleniyorlar diye iç geçirdi anne. Gülümsedi. Kuzum benim, gül elbette, ben seni çok üzüyorum, yoruyorum, haklısın. Kurban olurum sana
Gül dalından kopup pervazın üstüne yuvarlandı.
Kadının kalbi durdu.
Karanlık çöktü odaya.
Kadın elinde çorba tabağıyla odaya girdi. Yüzü asıktı. Biraz önce dışarda kahkahalar atan kadın gitmiş yerine suratsız sinirli biri gelmişti. Kadın tabağı yatağın yanındaki sehpanın üstüne koydu. Annesine bakmadan, yorganı kaldırıp, yine yatağı ıslatıp ısLatmadğına baktı. Ve İnanmıyorum sana anne ya! daha biraz önce değiştirdim senin altını. Sen inadıma yapıyorsun değil mi bunu? Demin içerde birazcık güldüğümü duydun, sırf ben üzüeyim diye yine yatağı ıslattın de mi.
Ah anne ah!
Başını kaldırdı. Annesinin gözLeri kapalıydı. Eli annesinin bacağına değdi. Annesi soğuktu. Hem de buz gibi. Kadın irkildi ve korkuyla geri çekildi. Anne diyebildi sadece. Gerisini getiremedi.
Saksı dünyada kaldı.
Yatak da dünyada kaldı.
Diğer eşyalar gibi, toprak gibi, hava, su, ateş gibi, her şey dünyada kaldı.
Giden gül oldu, giden anne odu.
Sonra kadın çok ağladı. Dayanamadı, ara sıra gidip annesinin mezar taşına sarıldı. Mezar taşı soğuktu, hatta buz gibiydi.
Mezar taşları yaşayan anneler gibi sıcak olmuyor.
Yaşarken sevdiklerine sarılmayanlar, onlar öldükten sonra mezar taşlarına sarılıyorlar. Geç oluyor.
Kadın da yaşlanacak bir gün. O da çocuklarına muhtaç kalacak belki. Belki onu da bir odaya yatıracaklar ve oda da bir gül olacak.
Sonra gül dalından kopacak, kadın ölecek. Ve onun kızı da onun mezar taşına sarılıp ağlayacak.
Bu hikaye hep böyle devam edecek.
Saksı bu dünyada kalacak..
Yatak bu dünyada kalacak..
İlk ölen, erken ölen hep insan olacak..
Yüreğini hatırla insanoğlu. Senin bir yüreğin var, hatırla!
15 notes · View notes
etaali · 5 years
Text
Tumblr media
Okumadan Geçme
Off Yeter artık anne ya Yine mi yatağı ıslattın. Yeminle vereceğim seni sonunda huzur evine. Sen de kurtulacaksın, ben de diye söylendi kadın.
Annesi uzun zamandır yatalaktı ve konuşamıyordu. Kızının sözleri üzerine kalp atışları hızlandı. Elleri terledi. Dudaklarını kımıldattı. Güzel kızım özür dilerim. İnan bilerek yapmadım. Vallahi farkında bile değilim. Çok özür dilerim diyecekti, diyemedi... Yatağın ucunda duran ve öfkeyle kendisine bakan kızıyla göz göze geldi. İki damla yaş daha fazla kirpiklere tutanamayıp, önce yanaklara, sonra da göğsüne damladı.
Hah Şimdi de ağla.Yahu asıl ağlaması gereken benim anne ben. Senin yüzünden Hayri'yle ayrılma noktasına geldik. Adam da haklı. Evinde bile rahat edemiyor. Sen ne güzel ağlıyorsun da söylesene ben kime ağlayayım. Aylardır sana bakıyorum, altını temizliyorum, Bıktım yeminle bıktım...
Araya kızgın bir demir gibi sessizlik girdi. Kadın söylene söylene yatak çarşaflarını değiştirdi. Annesi kızını daha fazla kızdırmamak için gözlerini kapattı. Biliyordu çocukcaydı ama sanki gözlerini kapatınca orada yokmuş gibi oluyordu..
Son zamanlarda bulmuştu bu oyunu. Ne zaman evdekiler ona söylense, sitem etse, çemkirse, kötü davransa, o hemen gözlerini kapatıyordu.
Kadın hışımla yerdeki ıslak çarşafı alıp odadan çıktı. Annesi yine yalnızlığıyla başbaşa kalmıştı. Derin bir nefes aldı. Aldığı nefes göğsüne saplandı.Başını usulca pencereye doğru çevirdi. Pencerenin önünde duran ve ha kurudu ha kuruyacak bir tek kırmızı güle baktı. Bu odada yattığı zamanda, gül ona arkadaşlık etmişti. Sırlarını onunla paylaşmıştı. Ama gül de bakımsızlıktan önce yapraklarını dökmeye başlamış, sonra da boynunu eğerek dalından kopmuştu.
Gidiyoruz galiba ikimizde. dedi. Vakit geldi değil mi?
Gül cevap vermedi. Kadın da onu zorlamadı. Sen de haklısın. Öleceğimizi bilmek kolay değil ama inan böyle ben burada yatağın ucunda, sen orada daın ucunda yaşamakla öüm arasında sallanıyoruz ya, inan bu da hiç kolay değil. Düşünsene ne ölebiLiyoruz, ne yaşayabiliyoruz. Fazlayız dünyaya. Yük oluyoruz sevdiklerimize. En iyisi gitmek biran önce. Ah! Bak ne diyeceğim sana. Hani biz insanlar hapşırıyoruz ya. İşte mesela biz türkLer hapşırsak hemen çok yaşa derler. Ama almanlar hapşırsa, orada da iyi yaşa derler. Bence en doğrusunu onlar söyLüyorlar. Mesee çok yaşamak değilmiş, iyi yaşamakmış. Baksana halimize, çok yaşadık da ne oldu. Azar, hakaret, kötü bakışlar..
Gül biraz daha koptu dalından.
Kadının kalbi sıkıştı..
Karanlık çöktü kente.
Sokak lambaları yandı..
Oturma odasından kahkaha sesleri geliyordu. Çocukların yine misafirleri vardı demek. Ne güzeL eğleniyorlar diye iç geçirdi anne. Gülümsedi. Kuzum benim, gül elbette, ben seni çok üzüyorum, yoruyorum, haklısın. Kurban olurum sana
Gül dalından kopup pervazın üstüne yuvarlandı.
Kadının kalbi durdu.
Karanlık çöktü odaya.
Kadın elinde çorba tabağıyla odaya girdi. Yüzü asıktı. Biraz önce dışarda kahkahalar atan kadın gitmiş yerine suratsız sinirli biri gelmişti. Kadın tabağı yatağın yanındaki sehpanın üstüne koydu. Annesine bakmadan, yorganı kaldırıp, yine yatağı ıslatıp ısLatmadğına baktı. Ve İnanmıyorum sana anne ya! daha biraz önce değiştirdim senin altını. Sen inadıma yapıyorsun değil mi bunu? Demin içerde birazcık güldüğümü duydun, sırf ben üzüeyim diye yine yatağı ıslattın de mi.
Ah anne ah!
Başını kaldırdı. Annesinin gözLeri kapalıydı. Eli annesinin bacağına değdi. Annesi soğuktu. Hem de buz gibi. Kadın irkildi ve korkuyla geri çekildi. Anne diyebildi sadece. Gerisini getiremedi.
Saksı dünyada kaldı.
Yatak da dünyada kaldı.
Diğer eşyalar gibi, toprak gibi, hava, su, ateş gibi, her şey dünyada kaldı.
Giden gül oldu, giden anne odu.
Sonra kadın çok ağladı. Dayanamadı, ara sıra gidip annesinin mezar taşına sarıldı. Mezar taşı soğuktu, hatta buz gibiydi.
Mezar taşları yaşayan anneler gibi sıcak olmuyor.
Yaşarken sevdiklerine sarılmayanlar, onlar öldükten sonra mezar taşlarına sarılıyorlar. Geç oluyor.
Kadın da yaşlanacak bir gün. O da çocuklarına muhtaç kalacak belki. Belki onu da bir odaya yatıracaklar ve oda da bir gül olacak.
Sonra gül dalından kopacak, kadın ölecek. Ve onun kızı da onun mezar taşına sarılıp ağlayacak.
Bu hikaye hep böyle devam edecek.
Saksı bu dünyada kalacak..
Yatak bu dünyada kalacak..
İlk ölen, erken ölen hep insan olacak..
Yüreğini hatırla insanoğlu. Senin bir yüreğin var, hatırla!
23 notes · View notes
Text
Saat gecenin bilmem kaçı, elimde yaktığımı unuttuğum bitmek üzere olan sigaram yanımda yarısı boşalmış bir şişe şarabım. Neden bu haldeyim bilmiyorum. Yürüyorum bilmediğim bir sokakta, kaçarcasına. Uzaklaşıyorum şehrin sisli gecesinde, bitmek bilmeyen kaldırım taşları. Önümde bir müptezel, isyankar bağırışlar sitem dolu cümleler. Geçiyorum yanından yürümeye devam ediyorum. Boynumda ki kolyenin ağırlığı çöküyor birden karşımda gördüğüm mezarlıkla, sahi ne kadar oldu toprağını koklamayalı? Koşuyorum yokuş aşağı sonra takılıp düşüyorum. Cebimden bir sigara daha çıkartıp yakıyorum bitmek bilmeyen geceye. Kolye hâlâ ağır. Sahi ben neyden kaçıyorum?
10 notes · View notes
fotografyamm · 4 years
Text
Allah hiç kimseye kolay hayat sunmadı, hep zorluklarla karşılaştı insanlar, hep yürüdükleri yollarda çakıl taşları vardı, kimileri takılıp düştüler, kimileri ise taşları seçerek geçtiler güzel mutluluklara doğru ama hiç kimse başını koyduğu bu yoldan asla vazgeçmedi, Allah'a isyan etmedi, taşların varlığından yakınmadı. Huzura giden bu yolda herkes imtihana tabii tutulur, yorulan bırakır yarı yolda ancak hak etmesi gerekenler yolun sonuna varabilir sağ salim.. Sen ALLAH'a iman yolun da ol, sitem etmeden, isyan etmeden, yorulmadan, vazgeçmeden yaşa.. ALLAH DE ÖTESİNİ BIRAK...
1 note · View note
yurekbali · 1 year
Text
Tumblr media
““Aynalar pazarı” bir sosyal medya var elinizin altında. Buranın kuralı da değeri de bu. Günde bir milyon şiir, şiirimsi, vecize paylaşmazsanız, akşama kalmaz unutulursunuz. Orada görünmezseniz dünyada bir hayatınız olmaz. Eğer şiirle bağınızı buradan kuruyorsanız ölümünüz kutlu olsun! Dünya dolusu süprüntü sözle, basmakalıp duygularla, ortalama bir akılla edebiyat öğrenemezsiniz, edebiyat yapamazsınız. Nâzım, Dağlarca, Oktay Rifat, Melih Cevdet, Necatigil, Turgut Uyar, Cemal Süreya, Edip Cansever, Cahit Külebi, Can Yücel, Gülten Akın, Metin Altıok... okuyamazsınız, anlayamazsınız. Bir daha söylemiş olayım; şiir, insanların hayatında kitap olarak varsa vardır. İnsan belleğini üç-beş dakikaya indiren bir ortamda şiir kalıcı olabilir mi hiç?” - Şükrü Erbaş, Küçümsenmiş İçtenlik (Sitem Taşları)
17 notes · View notes
to27rin · 5 years
Text
Rüya
“Çakıl taşları, deniz kabukları, dalgalar, lodos ve vapurlar yelkenler ve ada, martılar ve kayıklar, yosunlar, yosun tutmuş kayalıklar ve gümüşünü gösteren balıklar seni anlatır. Hangi rüzgârdı getiren, hangi gemiyle geldim adana bilmiyorum. Kapalıydı kapın, ellerimi kanattım açamıyordum. Demirdi pencerenin örgüsü geçemiyordum. Kapına bir dağ gülü bıraktım, kanım akmıştı yaprağına. Bir avuç reyhan serptim pencerenin önüne, getirsin diye hasretimizi rüzgâr değende. Reyhan dağlarımızın hüznüdür artık. Yıldız aktı sulara, yıldız yağdı Marmaray’a, belli ki uzanıyordunuz sabaha. Tutmuştum gözlerimi dönerken, özlemim akmıştı uyandığımda. Hayırlı şeyleri sana yoruyoruz, işler ters gidince, bir şey gelecek diye korkuyoruz başına. Delici bir kaygı belki çocukça, bize kızma! Adınla başlıyoruz sabaha ve aya seni soruyoruz baş başa kalınca.
Biliyoruz, içindeyiz, sığdıramasak ta seni küçük dünyalarımıza, ışığınla büyümekteyiz. Göğsümüz soluk soluğa ve ayaklarımız kanasa da peşindeyiz! İsmin her şeyi anlatır, dilimizdedir çoktan, acını yeni hissetmekteyiz. Nâsırları yeni çözülüyor yüreklerimizin, acı kanatıyor otayan kılıcıyla ve bakıyoruz yaşama, bakıyoruz gözlerimizi kanatasıya. Ve kimileyin oturup ağlıyoruz doyasıya. Belki böyle çözülecek yüreklerimiz, belki gözyaşlarımızla akıp gidecek kirlerimiz. Belki duyumsayacağız ağlayınca. BELKİ!
Kutsal tapınaklar inşa ettiğimiz taşlar gibiydi duyumsayamadığımız sözlerimiz. Kaybolmuştu karanlığımızda. Sözlerin ruhu varmış, dağları büyüten gücün kelamın, yeni başladık anlamaya. Hangi yürek uğultusu, hangi yürek tutkusu muktedir temponuza? Yakıcı bir merak, tüm tarihi yüklerken ana, zaman nasılda sığdırıyor sizi kadranına? Mevsim bahara döndü, yeni isimler verdik takvim yapraklarına. Ocak ayı kara kış, soğuğu tekin, yağışı fırtına bilirsiniz. Fakat yetmiyor içimizdeki yangına ve sevinmiyoruz baharı muştuladığına. Sen ışımadıkça günümüze, bütün mevsimler şubat karanlığı. Mart deyince, ateş yürümüş dağlar gelir aklımıza. Gök kuşağına bezenmiş kadınlar, zılgıtlarla dalgalanan meydanlar-Nisan deyince, SEN. Sende yeşeren çocuklar gelir Newroz’ lu yarınlara. Yine meydanlardayız yedi renk, yine ateşlerimiz avuçlarımızda, yine namlu ısıtıyoruz dağlarımızda. Çocuklarımızın gülüşü yine Newroz tadında. Âmâ şubat bir gölge gibi giriyor araya, üşüyoruz.! Alışmak ölümdür, alışmıyoruz yokluğuna. Kavuşmak için yollara düşüyoruz, dünyanın yollarına. Ve çalıyoruz her kapıyı senin adına. Acı ve sitem akıyor her kapının eşiğinden. Yeni konuşan bebelerin dilinden, anaların gözlerinden şubat akıyor ruhumuza ve utanıyoruz!” Gültekin E.E.
3 notes · View notes
patrick72me · 5 years
Text
Tumblr media
Off Yeter artık anne ya Yine mi yatağı ıslattın. Yeminle vereceğim seni sonunda huzur evine. Sen de kurtulacaksın, ben de diye söylendi kadın.
Annesi uzun zamandır yatalaktı ve konuşamıyordu. Kızının sözleri üzerine kalp atışları hızlandı. Elleri terledi. Dudaklarını kımıldattı. Güzel kızım özür dilerim. İnan bilerek yapmadım. Vallahi farkında bile değilim. Çok özür dilerim diyecekti, diyemedi... Yatağın ucunda duran ve öfkeyle kendisine bakan kızıyla göz göze geldi. İki damla yaş daha fazla kirpiklere tutanamayıp, önce yanaklara, sonra da göğsüne damladı.
Hah Şimdi de ağla.Yahu asıl ağlaması gereken benim anne ben. Senin yüzünden Hayri'yle ayrılma noktasına geldik. Adam da haklı. Evinde bile rahat edemiyor. Sen ne güzel ağlıyorsun da söylesene ben kime ağlayayım. Aylardır sana bakıyorum, altını temizliyorum, Bıktım yeminle bıktım...
Araya kızgın bir demir gibi sessizlik girdi. Kadın söylene söylene yatak çarşaflarını değiştirdi. Annesi kızını daha fazla kızdırmamak için gözlerini kapattı. Biliyordu çocukcaydı ama sanki gözlerini kapatınca orada yokmuş gibi oluyordu..
Son zamanlarda bulmuştu bu oyunu. Ne zaman evdekiler ona söylense, sitem etse, çemkirse, kötü davransa, o hemen gözlerini kapatıyordu.
Kadın hışımla yerdeki ıslak çarşafı alıp odadan çıktı. Annesi yine yalnızlığıyla başbaşa kalmıştı. Derin bir nefes aldı. Aldığı nefes göğsüne saplandı.Başını usulca pencereye doğru çevirdi. Pencerenin önünde duran ve ha kurudu ha kuruyacak bir tek kırmızı güle baktı. Bu odada yattığı zamanda, gül ona arkadaşlık etmişti. Sırlarını onunla paylaşmıştı. Ama gül de bakımsızlıktan önce yapraklarını dökmeye başlamış, sonra da boynunu eğerek dalından kopmuştu.
Gidiyoruz galiba ikimizde. dedi. Vakit geldi değil mi?
Gül cevap vermedi. Kadın da onu zorlamadı. Sen de haklısın. Öleceğimizi bilmek kolay değil ama inan böyle ben burada yatağın ucunda, sen orada dalın ucunda yaşamakla öüm arasında sallanıyoruz ya, inan bu da hiç kolay değil. Düşünsene ne ölebiliyoruz, ne yaşayabiliyoruz. Fazlayız dünyaya. Yük oluyoruz sevdiklerimize. En iyisi gitmek biran önce. Ah! Bak ne diyeceğim sana. Hani biz insanlar hapşırıyoruz ya. İşte mesela biz Türkler hapşırsak hemen çok yaşa derler. Ama Almanlar hapşırsa, orada da iyi yaşa derler. Bence en doğrusunu onlar söyLüyorlar. Mesele çok yaşamak değilmiş, iyi yaşamakmış. Baksana halimize, çok yaşadık da ne oldu. Azar, hakaret, kötü bakışlar..
Gül biraz daha koptu dalından.
Kadının kalbi sıkıştı..
Karanlık çöktü kente.
Sokak lambaları yandı..
Oturma odasından kahkaha sesleri geliyordu. Çocukların yine misafirleri vardı demek. Ne güzeL eğleniyorlar diye iç geçirdi anne. Gülümsedi. Kuzum benim, gül elbette, ben seni çok üzüyorum, yoruyorum, haklısın. Kurban olurum sana
Gül dalından kopup pervazın üstüne yuvarlandı.
Kadının kalbi durdu.
Karanlık çöktü odaya.
Kadın elinde çorba tabağıyla odaya girdi. Yüzü asıktı. Biraz önce dışarda kahkahalar atan kadın gitmiş yerine suratsız sinirli biri gelmişti. Kadın tabağı yatağın yanındaki sehpanın üstüne koydu. Annesine bakmadan, yorganı kaldırıp, yine yatağı ıslatıp ısLatmadğına baktı. Ve İnanmıyorum sana anne ya! Daha biraz önce değiştirdim senin altını. Sen inadıma yapıyorsun değil mi bunu? Demin içerde birazcık güldüğümü duydun, sırf ben üzüleyim diye yine yatağı ıslattın de mi.
Ah anne ah!
Başını kaldırdı. Annesinin gözLeri kapalıydı. Eli annesinin bacağına değdi. Annesi soğuktu. Hem de buz gibi. Kadın irkildi ve korkuyla geri çekildi. Anne diyebildi sadece. Gerisini getiremedi.
Saksı dünyada kaldı.
Yatak da dünyada kaldı.
Diğer eşyalar gibi, toprak gibi, hava, su, ateş gibi, her şey dünyada kaldı.
Giden gül oldu, giden anne odu.
Sonra kadın çok ağladı. Dayanamadı, ara sıra gidip annesinin mezar taşına sarıldı. Mezar taşı soğuktu, hatta buz gibiydi.
Mezar taşları yaşayan anneler gibi sıcak olmuyor.
Yaşarken sevdiklerine sarılmayanlar, onlar öldükten sonra mezar taşlarına sarılıyorlar. Geç oluyor.
Kadın da yaşlanacak bir gün. O da çocuklarına muhtaç kalacak belki. Belki onu da bir odaya yatıracaklar ve oda da bir gül olacak.
Sonra gül dalından kopacak, kadın ölecek. Ve onun kızı da onun mezar taşına sarılıp ağlayacak.
Bu hikaye hep böyle devam edecek.
Saksı bu dünyada kalacak..
Yatak bu dünyada kalacak..
İlk ölen, erken ölen hep insan olacak..
Yüreğini hatırla insanoğlu. Senin bir yüreğin var, hatırla!
5 notes · View notes
musstuffsworld · 5 years
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
SEN DE YAŞLANACAKSIN BİR GÜN.
"Off...Yeter artık anne ya! Yine mi yatağı ıslattın? Yeminle vereceğim seni sonunda huzur evine. Sen de kurtulacaksın, ben de..." diye söylendi kadın.
Annesi uzun zamandır yatalaktı ve konuşamıyordu. Kızının sözleri üzerine kalp atışları hızlandı. Elleri terledi. Dudaklarını kımıldattı. "Güzel kızım özür dilerim. İnan bilerek yapmadım. Vallahi farkında bile değilim. Çok özür dilerim." diyecekti. Diyemedi. Yatağın ucunda duran ve öfkeyle kendisine bakan kızıyla göz göze geldi. İki damla yaş daha fazla kirpiklere tutanamayıp, önce yanaklara, sonra da göğsüne damladı.
"Hah! Şimdi de ağla...Yahu asıl ağlaması gereken benim anne ben. Senin yüzünden Hayri'yle ayrılma noktasına geldik. Adam da haklı. Evinde bile rahat edemiyor. Sen ne güzel ağlıyorsun da söylesene ben kime ağlayayım. Aylardır sana bakıyorum, altını temizliyorum, Bıktım yeminle bıktım..."
Araya kızgın bir demir gibi sessizlik girdi. Kadın söylene söylene yatak çarşaflarını değiştirdi. Annesi kızını daha fazla kızdırmamak için gözlerini kapattı. Biliyordu çocukcaydı ama sanki gözlerini kapatınca orada yokmuş gibi oluyordu. Son zamanlarda bulmuştu bu oyunu. Ne zaman evdekiler ona söylense, sitem etse, çemkirse, kötü davransa, o hemen gözlerini kapatıyordu.
Kadın hışımla yerdeki ıslak çarşafı alıp odadan çıktı. Annesi yine yalnızlığıyla başbaşa kalmıştı. Derin bir nefes aldı. Aldığı nefes göğsüne saplandı.Başını usulca pencereye doğru çevirdi. Pencerenin önünde duran ve ha kurudu ha kuruyacak bir tek kırmızı güle baktı. Bu odada yattığı zamanda, gül ona arkadaşlık etmişti. Sırlarını onunla paylaşmıştı. Ama gül de bakımsızlıktan önce yapraklarını dökmeye başlamış, sonra da boynunu eğerek dalından kopmuştu.
"Gidiyoruz galiba ikimizde." dedi. "Vakit geldi değil mi?"
Gül cevap vermedi. Kadın da onu zorlamadı. "Sen de haklısın. Öleceğimizi bilmek kolay değil ama inan böyle ben burada yatağın ucunda, sen orada dalın ucunda yaşamakla ölüm arasında sallanıyoruz ya, inan bu da hiç kolay değil. Düşünsene ne ölebiliyoruz, ne yaşayabiliyoruz. Fazlayız dünyaya. Yük oluyoruz sevdiklerimize. En iyisi gitmek biran önce. Ah! Bak ne diyeceğim sana. Hani biz insanlar hapşırıyoruz ya. İşte mesela biz türkler hapşırsak hemen çok yaşa derler. Ama almanlar hapşırsa, orada da iyi yaşa derler. Bence en doğrusunu onlar söylüyorlar. Mesele çok yaşamak değilmiş, iyi yaşamakmış. Baksana halimize, çok yaşadık da ne oldu. Azar, hakaret, kötü bakışlar..."
Gül biraz daha koptu dalından.
Kadının kalbi sıkıştı.
Karanlık çöktü kente.
Sokak lambaları yandı.
Oturma odasından kahkaha sesleri geliyordu. Çocukların yine misafirleri vardı demek. Ne güzel eğleniyorlar diye iç geçirdi anne. Gülümsedi. "Kuzum benim, gül elbette, ben seni çok üzüyorum, yoruyorum, haklısın. Kurban olurum sana..."
Gül dalından kopup pervazın üstüne yuvarlandı.
Kadının kalbi durdu.
Karanlık çöktü odaya.
Kadın elinde çorba tabağıyla odaya girdi. Yüzü asıktı. Biraz önce dışarda kahkahalar atan kadın gitmiş yerine suratsız sinirli biri gelmişti. Kadın tabağı yatağın yanındaki sehpanın üstüne koydu. Annesine bakmadan, yorganı kaldırıp, yine yatağı ıslatıp ıslatmadğına baktı. Ve "İnanmıyorum sana anne ya! daha biraz önce değiştirdim senin altını. Sen inadıma yapıyorsun değil mi bunu. Demin içerde birazcık güldüğümü duydun, sırf ben üzüleyim diye yine yatağı ıslattın de mi. Ah anne ah!"
Başını kaldırdı. Annesinin gözleri kapalıydı. Eli annesinin bacağına değdi. Annesi soğuktu. Hem de buz gibi. Kadın irkildi ve korkuyla geri çekildi. "Anne..." diyebildi sadece. Gerisini getiremedi.
Saksı dünyada kaldı.
Yatak da dünyada kaldı.
Diğer eşyalar gibi, toprak gibi, hava, su, ateş gibi, her şey dünyada kaldı.
Giden gül oldu, giden anne oldu.
Sonra kadın çok ağladı. Dayanamadı, ara sıra gidip annesinin mezar taşına sarıldı. Mezar taşı soğuktu, hatta buz gibiydi.
Mezar taşları yaşayan anneler gibi sıcak olmuyor.
Yaşarken sevdiklerine sarılmayanlar, onlar öldükten sonra mezar taşlarına sarılıyorlar. Geç oluyor.
Kadın da yaşlanacak bir gün. O da çocuklarına muhtaç kalacak belki. Belki onu da bir odaya yatıracaklar ve oda da bir gül olacak.
Sonra gül dalından kopacak, kadın ölecek. Ve onun kızı da onun mezar taşına sarılıp ağlayacak.
Bu hikaye hep böyle devam edecek.
Saksı bu dünyada kalacak.
Yatak bu dünyada kalacak.
İlk ölen, erken ölen hep insan olacak.
Yüreğini hatırla insanoğlu. Senin bir yüreğin var, hatırla...
2 notes · View notes
Text
8. Sınıf Türkçe 2. Dönem 2. Yazılı Soruları Ve Cevapları
Hayatla temel bağlarımızdan biri olan dil, bilindiği gibi insanlar arasındaki iletişimi sağlayan ve pek çok tanımı olan bir anlatım aracıdır. Bebekler, dil gelişimi ve öğrenimine donanımlı olarak doğarlar. Dünyaya geldikleri andan itibaren de insan sesini, insan sesleri içerisinde de annelerinin seslerini ayırt edebilirler. Yaradılış gereği, bir eksiklik olmadığı sürece, bütün çocukların fiziksel ve dilsel gelişiminde belli bir düzen vardır.
1-Bu metnin türü aşağıdakilerden hangisidir?
A) Deneme                       B) Eleştiri
C) Hikâye                         D) Makale
Adamın önüne deste deste para koydular.
2-Bu cümledeki altı çizili sözün cümleye kattığı anlam aşağıdakilerin hangisinde vardır?
A) Annesine demet demet çiçek getirmişti.
B) İşini yetiştirmek için çabuk çabuk hareket ediyordu.
C) Havaalanında yaşadıklarını, polise bir anlattı.
D) Taşları renk renk ayırıp ipe dizdi.
 Çok uzun yıllar boyunca ekoloji konusuna değinilmemiştir. (1) Eski Yunan filozoflarına gelinceye dek bu alanda bir çalışma görmüyoruz. (2) Çünkü bu konu, insanların ilgisini çekmemiş; bilim dünyasını başka konular işgal etmiştir. (3) Ekoloji terimini ilk kez kullananlar da Almanlar olmuştur. (4) Yirminci yüzyılın sonlarına doğru ise en önemli bilim dallarından biri ekoloji olmuştur.
3-Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi, kendinden önceki cümlede bildirilen eylemin gerekçesidir?
A) 1.     B) 2.      C) 3.    D) 4.
 4-Aşağıdaki cümlelerin hangisinde sitem anlamı söz konusudur?
A) Beğendiklerin çok pahalı değil mi?
B) O adam, geçen gün yanımda oturuyordu.
C) Hani beni hiç yalnız bırakmayacaktın?
D) Ona yardım etmekle doğru bir iş yaptın.
“Sabah herkes burada olmalı, yoksa geç kalırız.”
5-“Olmalı” sözcüğü aşağıdaki cümlelerin hangisinde, bu cümledeki anlamıyla kullanılmıştır?
A) Aradığınız araba bu olmalı.
B) Haftaya bu ödevlerin hepsi bitmiş olmalı.
C) Ankara’yı sevmiş olmalı ki, İstanbul’a gelmiyor.
D) Annesini aramayı unutmuş olmalı.
 Bütün kusurlarım toprak gizliyor
Merhem çalıp yaralarım düzlüyor
Kolun açmış yollarımı
Benim sadık yârim kara topraktır
6-Bu dörtlüğün ana duygusu aşağıdakilerden hangisidir?
A)Özlem B) Sevinç C) Minnet D) Pişmanlık
 7-Aşağıdaki cümlelerin hangisindeki altı çizili sözcük soyut anlamlıdır?
A) Kaymakam yanında korumalarıyla dolaşıyor.
B) Sabahları soğuk suyla duş alırdı.
C) Korkuluklara tırmanırken düşüp, yaralanmış.
D) Üst komşumuz biraz ağır işitir.
 1. Girmek istediğiniz bir kapı kapandığında, bunu farklı kapıların açılması olarak yorumlayın.
2. Olanaklarınızı sonuna kadar zorlayın, bu size güç verecektir.
3. İnsan, hiçbir zaman ümidini yitirmemeli, olumsuzlukları olumlu yönden görmeye çalışmalıdır.
4. İyimser olursak, hem biz, hem çevremiz başarılı oluruz.
8-Yukarıdaki numaralandırılmış cümlelerden hangileri birbiriyle yakın anlamlıdır?
A) 1.ve 2.           B) 1.ve 3.      C) 2.ve 3.           D) 3. ve 4.
 Şairler çocukluklarına da gençliklerine de dönmek isterler; bu, doğal bir özlem. Hani “Gençler bilebilse, yaşlılar yapabilse...” denir ya, demek ki gençliğin enerjikliğinin, değerinin ayrımına geç varılıyor. Ama bence şairlerin çocukluğa dönmek istemeleri farklı bir durumdur. Çocuk hesapsız, kitapsız, art düşüncesizdir. 9-Parçaya göre, şairlerin çocukluklarına dönmek istemelerinin nedeni nedir? A) Çocukluğun, temiz ve saf duyguların dönemi olması B) Çocukluğun, enerji dolu bir çağ olması C) Doğanın, o dönemde henüz bozulmamış olması D) Farklı bir hayata duydukları özlem
  I.Leblebi, Farsça bir kelimedir ve “kavrulmuş    nohut” anlamına gelir. Leblebinin tarihi yaklaşık 1000 yıl öncesine    dayanmaktadır. Türkiye’de Osmanlı zamanından bu yana tüketilen leblebi;    Tavşanlı, Çorum ve diğer bazı bölgelerde üretilir. Sarı ve beyaz leblebi    tüketimi ülkemizde son derece yaygındır.
  II. İnsanoğlu,    bakırı çok eski çağlardan beri kullanmaktadır. Tarihî dönemler arasında    sayılan Maden Devri’nde bakırın önemli bir yeri vardı. Bu yüzden arkeolojik    kazılarda bakıra sıkça rastlanmaktadır. Bakırcılık ise en eski el    sanatıdır. Bu sanatın en eski örneklerini müzelerde görmek mümkündür.
10-Aşağıdakilerden hangisi bu metinlerin ortak yönlerinden biri değildir?
A) Tarihçeye yer verilmesi
B) Nesnel anlatımdan yararlanılması
C) Karşılaştırma yapılması
D) Açıklayıcı anlatıma başvurulması
  (I) Bugünkü şairlerimizin çoğu, hep eskilerin, başkaları-nın gösterdikleri yoldan gidiyor; eskiden kalma duyguları, düşünceleri söylüyor. (II) Birtakımının yeni gözükmesine bakmayın, onlar da bundan on beş yıl öncekini taklit ediyor. (III) Beş yüz yıl önceki eskidir de on beş yıl önceki eski değil midir? (IV) Bir şairin kendi oluşturmadığı, kendi üretmediği, başkasından öğrendiği her şey eskidir.
11-Bu parçanın ana düşüncesi numaralanmış cümlelerden hangisinde verilmiştir?
A) I . B) II.  C) III.  D) IV.
Bir gece susamış ve su içmeye kalkmıştım. Babamın çalışma odasındaki ışığı görünce kendisine bir selam vereyim, dedim. Kapıyı tıklatıp odaya girdiğimde babamın, çalışma masasında uyuyakalmış olduğunu gördüm. Masada birçok kâğıt, babamın başının altında kalınca bir defter, kenarda çok çalışınca uyumamak için mutlaka içtiği kahvenin fincanı duruyordu.                                                   12-Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangisinden yararlanılmıştır?
A) Örnekleme.
B) Betimleme.
C) Benzetme.
D) Tanık gösterme
Çocuk,    çok sevdi ağacı...
Verirdi    ona her kış
Çiçekleri    olaydı!
Ağaç,    çok sevdi çocuğu...
Öperdi    altın saçlarından
Dudakları    olaydı!
13-Bu dizelerde aşağıdakilerin hangisinde verilen söz sanatları vardır?
A) Benzetme - Kişileştirme
B) Konuşturma - Abartma
C) Benzetme - Konuşturma
D) Kişileştirme – Abartma
 I.  Veren eli kimse kesmez.
II.   Gün doğmadan neler doğar.
III.  Ağlamakla yâr ele girmez.
14-Yukarıdaki altı çizili fiilimsilerin çeşidi, aşağıdakilerin hangisinde sırasıyla verilmiştir?
A) isim fiil, sıfat fiil, zarf fiil
B) sıfat fiil, zarf fiil, isim fiil
C) sıfat fiil, isim fiil, zarf fiil
D) zarf fiil, zarf fiil, sıfat fiil
 15-Aşağıdaki cümlelerin hangisinde yazım yanlışı vardır? A) Penguenlerin Güney Kutbu’nda yaşadığını bilmiyordum. B) Soğuk havalar Karadeniz’in doğusunda etkili olacak. C) Sporcular Ağrı Dağı’na tırmanmaya hazırlanıyordu. D) Belgede Artvin İli’nde doğduğun yazıyor.
Dün, hepimiz rıhtımdaki vapurların rüzgârda çırpınan bayraklarını büyük bir merakla seyrediyorduk.
16-Bu cümlede aşağıdaki öğelerden hangisi yoktur?
A) Özne                                     B) Belirtili nesne
C) Zarf tümleci                                         D) Dolaylı tümleç
  Diş ağrısı çekenler ( ) dişleri sağlam olanları ( ) yoksulluk çekenler ( ) parası bol olanları mutlu sanır ( )                    
17-Yukarıda parantezle belirtilen yerlere aşağıdakilerden hangisinde verilen noktalama işaretleri sırasıyla getirilmelidir?
A) (;) (:) (;) (.)                B) (,) (:) (:) (…)                                                         
 C) (,) (;) (,) (.)                 D) (,) (!) (,) (!)
“Başımıza gelen her musibette vardır bir hayır”.
18-Cümlesinin yüklemiyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi doğrudur? A) Ek fiilin –di’li geçmiş zamanıyla çekimlenmiştir. B) Ek fiilin –miş’li geçmiş zamanıyla çekimlenmiştir. C) Ek fiilin geniş zamanıyla çekimlenmiştir. D) Geniş zamanla çekimlenmiş bir fiildir.
 “Gördüklerimizi, yaşadıklarımızı olduğu gibi aktarmak olanaksızdır.” 
19-Cümlesinin özellikleri, aşağıdakilerin hangisinde verilmiştir?
A) Kurallı – olumsuz – ad – bileşik               
B) Devrik – olumsuz – ad – bileşik
C) Kurallı – olumlu – eylem – basit              
D) Devrik – olumlu – eylem – basit
 20-Aşağıdaki cümlelerin hangisinde hikaye birleşik zamanıyla çekimlenmiş bir kelime vardır? A) Zirveye çıkması biraz zaman alacakmış. B) Başardım, büyüdüğümü ispatladım işte. C) Birini atıp diğerini bana verebilirsin. D) Senin bunu yapabileceğini hayal dahi edemezdim.
 O gecenin uzun saatlerini tüyler ürpertici bir uyanıklık içinde geçirdim.
21-Bu cümledeki öğe dizilişi aşağıdakilerin hangisinde sırasıyla verilmiştir?
A) Zarf tümleci, dolaylı tümleç, yüklem
B) Belirtisiz nesne, dolaylı tümleç, yüklem
C) Belirtili nesne, zarf tümleci, yüklem
D) Özne, belirtili nesne, yüklem
22-Aşağıdaki cümlelerden hangisinde eylem geçişli olduğu hâlde nesne almamıştır?
A) Önümüzdeki haftaya kadar bekleyeceğiz.
B) Dolma kalemi kardeşine hediye etmiş.
C) Büyükbabam, her akşam erkenden uyur.
D) Kütüphaneden aldığım kitabı iki günde bitir­dim.
 Şubat ayı kış yelini kovarken
Cennet dense sana yakışır dağlar
23-Cümle çeşidi bakımından aşağıdakilerden hangisi, bu dizelerdeki cümlenin özelliği değildir?
A) Bileşik cümle     B) Eksiltili cümle                                                             C) Eylem cümlesi     D) Olumlu cümle                                                   
1- Buna benzer bir kaza daha önce yaşanmadı.
2-  Atılan topu yakalamak için koştu.
3-  Kelebekler çiçekten çiçeğe uçuşuyordu.
4-  Eşyalar yukarıdaki depoya taşındı.
24-Numaralanmış cümlelerden hangi ikisi özne-yüklem ilişkisi bakımından özdeştir?
A) 1. ve 4..                                             B) 1. ve 3
C) 2. ve 3.                                             D) 2. ve 4.
"O, kendisine tanınan ayrımı kötüye kullanmadı."
25- Bu cümledeki anlatım bozukluğunun nedeni aşağıdakilerden hangisidir?
A) Gereksiz sözcük kullanılması
B) Sözcüğün yanlış yerde kullanılması
C) Sıralama yanlışlığı
D) Sözcüğün yanlış anlamda kullanılması
3 notes · View notes
aynurant · 4 years
Text
Tumblr media
"Off...Yeter artık anne ya! Yine mi yatağı ıslattın? Yeminle vereceğim seni sonunda huzur evine. Sen de kurtulacaksın, ben de..." diye söylendi kadın.
Annesi uzun zamandır yatalaktı ve konuşamıyordu. Kızının sözleri üzerine kalp atışları hızlandı. Elleri terledi. Dudaklarını kımıldattı. "Güzel kızım özür dilerim. İnan bilerek yapmadım. Vallahi farkında bile değilim. Çok özür dilerim." diyecekti. Diyemedi. Yatağın ucunda duran ve öfkeyle kendisine bakan kızıyla göz göze geldi. İki damla yaş daha fazla kirpiklere tutanamayıp, önce yanaklara, sonra da göğsüne damladı.
"Hah! Şimdi de ağla...Yahu asıl ağlaması gereken benim anne ben. Senin yüzünden Hayri'yle ayrılma noktasına geldik. Adam da haklı. Evinde bile rahat edemiyor. Sen ne güzel ağlıyorsun da söylesene ben kime ağlayayım. Aylardır sana bakıyorum, altını temizliyorum, Bıktım yeminle bıktım..."
Araya kızgın bir demir gibi sessizlik girdi. Kadın söylene söylene yatak çarşaflarını değiştirdi. Annesi kızını daha fazla kızdırmamak için gözlerini kapattı. Biliyordu çocukcaydı ama sanki gözlerini kapatınca orada yokmuş gibi oluyordu. Son zamanlarda bulmuştu bu oyunu. Ne zaman evdekiler ona söylense, sitem etse, çemkirse, kötü davransa, o hemen gözlerini kapatıyordu.
Kadın hışımla yerdeki ıslak çarşafı alıp odadan çıktı. Annesi yine yalnızlığıyla başbaşa kalmıştı. Derin bir nefes aldı. Aldığı nefes göğsüne saplandı.Başını usulca pencereye doğru çevirdi. Pencerenin önünde duran ve ha kurudu ha kuruyacak bir tek kırmızı güle baktı. Bu odada yattığı zamanda, gül ona arkadaşlık etmişti. Sırlarını onunla paylaşmıştı. Ama gül de bakımsızlıktan önce yapraklarını dökmeye başlamış, sonra da boynunu eğerek dalından kopmuştu.
"Gidiyoruz galiba ikimizde." dedi. "Vakit geldi değil mi?"
Gül cevap vermedi. Kadın da onu zorlamadı. "Sen de haklısın. Öleceğimizi bilmek kolay değil ama inan böyle ben burada yatağın ucunda, sen orada dalın ucunda yaşamakla ölüm arasında sallanıyoruz ya, inan bu da hiç kolay değil. Düşünsene ne ölebiliyoruz, ne yaşayabiliyoruz. Fazlayız dünyaya. Yük oluyoruz sevdiklerimize. En iyisi gitmek biran önce. Ah! Bak ne diyeceğim sana. Hani biz insanlar hapşırıyoruz ya. İşte mesela biz türkler hapşırsak hemen çok yaşa derler. Ama almanlar hapşırsa, orada da iyi yaşa derler. Bence en doğrusunu onlar söylüyorlar. Mesele çok yaşamak değilmiş, iyi yaşamakmış. Baksana halimize, çok yaşadık da ne oldu. Azar, hakaret, kötü bakışlar..."
Gül biraz daha koptu dalından.
Kadının kalbi sıkıştı.
Karanlık çöktü kente.
Sokak lambaları yandı.
Oturma odasından kahkaha sesleri geliyordu. Çocukların yine misafirleri vardı demek. Ne güzel eğleniyorlar diye iç geçirdi anne. Gülümsedi. "Kuzum benim, gül elbette, ben seni çok üzüyorum, yoruyorum, haklısın. Kurban olurum sana..."
Gül dalından kopup pervazın üstüne yuvarlandı.
Kadının kalbi durdu.
Karanlık çöktü odaya.
Kadın elinde çorba tabağıyla odaya girdi. Yüzü asıktı. Biraz önce dışarda kahkahalar atan kadın gitmiş yerine suratsız sinirli biri gelmişti. Kadın tabağı yatağın yanındaki sehpanın üstüne koydu. Annesine bakmadan, yorganı kaldırıp, yine yatağı ıslatıp ıslatmadğına baktı. Ve "İnanmıyorum sana anne ya! daha biraz önce değiştirdim senin altını. Sen inadıma yapıyorsun değil mi bunu. Demin içerde birazcık güldüğümü duydun, sırf ben üzüleyim diye yine yatağı ıslattın de mi. Ah anne ah!"
Başını kaldırdı. Annesinin gözleri kapalıydı. Eli annesinin bacağına değdi. Annesi soğuktu. Hem de buz gibi. Kadın irkildi ve korkuyla geri çekildi. "Anne..." diyebildi sadece. Gerisini getiremedi.
Saksı dünyada kaldı.
Yatak da dünyada kaldı.
Diğer eşyalar gibi, toprak gibi, hava, su, ateş gibi, her şey dünyada kaldı.
Giden gül oldu, giden anne oldu.
Sonra kadın çok ağladı. Dayanamadı, ara sıra gidip annesinin mezar taşına sarıldı. Mezar taşı soğuktu, hatta buz gibiydi.
Mezar taşları yaşayan anneler gibi sıcak olmuyor.
Yaşarken sevdiklerine sarılmayanlar, onlar öldükten sonra mezar taşlarına sarılıyorlar. Geç oluyor.
Kadın da yaşlanacak bir gün. O da çocuklarına muhtaç kalacak belki. Belki onu da bir odaya yatıracaklar ve oda da bir gül olacak.
Sonra gül dalından kopacak, kadın ölecek. Ve onun kızı da onun mezar taşına sarılıp ağlayacak.
Bu hikaye hep böyle devam edecek.
Saksı bu dünyada kalacak.
Yatak bu dünyada kalacak.
İlk ölen, erken ölen hep insan olacak.
Yüreğini hatırla insanoğlu. Senin bir yüreğin var, hatırla...
Tamer Dursun..
13 notes · View notes
icgiyimsatis · 2 years
Text
Kehribar tesbih , Ateş Kehribar Tesbih , Damla Kehribar Tesbih
Kehribar Tesbihlerde Şıklık
Tumblr media
Geçmişten günümüze gelen Türk kültürünün en önemli parçası Kehribar tesbih çeşitleri için her zaman sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Kehribar tesbih çeşitleri sitemizde yer almakta ve aradığınız tüm ürünlerin farklı modellerini bulacaksınız. Son derece kaliteli ve özel taşlardan üretimi yapılan tesbihleri sitemize giriş yaparak yakından inceleme fırsatını yakalayabilirsiniz. Orijinal Kehribar Tesbih Çeşitleri
Tumblr media
Genel olarak erkeklerin en büyük ilgi odağı olan kehribar tesbihler son zamanlarda kadınların en büyük ilgi duyduğu ürünler arasında yer almaktadır. Hem farklı taşları hem de yüksek kalite özellikleri ile her zaman farklı bir yere sahip olan bu ürünler her alanda kullanılmaktadır. Özellikle dekorasyon amaçlı da tercih edilen ateş kehribar tesbih çeşitleri görenleri kendine hayran bırakmaktadır. Özel tasarım lal taşlarından oluşan bu tarz ürünler özel makinelerde üretilmektedir. Ayrıca farklı işlemlerden geçen ve son derece şık bir görünüme sahip olan damla kehribar tesbih çeşitleri için istediğiniz zaman sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Sitemizde fiyatlar son derece uygun olup fiyatlar ürün çeşitlerine göre değişmektedir.
0 notes